Can Çekişen Çocuk

The-Dying-Child

Adam, sterilize edilmiş odanın karşısına oturdu ve çocuğunun can çekişmesini izlemeye başladı.

Berlin’in kömürleşmiş ve paramparça olmuş enkazının içinde ve Sovyetlerin düşmanca konuşlandırılmış makineli tüfeklerinin altında, kendi krallığına ve ülkesine hizmet ederken soğukkanlılığını koruyabilmişti. Daha sonra, yetiştiği, yaşadığı, sevdiği ve ailesini yetiştirdiği ülke olan Amerika’ya, dünyanın öbür ucuna dönmüştü.

Şimdiyse bu eski raportörün elinden, ateşli bir havale geçirmekte olan ve migrenden kıvranan küçük oğlunun feryat dolu acılarını izlemekten, beklemekten, yorgun eliyle sarı bir not defterine sanki bir gazetecinin olağan bir huyuymuş gibi notlar almaktan başka bir şey gelmiyordu. Çocuk kıvranıp duruyordu, sonra yorgunluktan bitap düşüp tekrar yatağında sessizliğe gömüldü.

Haftalardır ellerini, kollarını, ayaklarını ve bileklerini kaplayan belirgin kan damarlarının çevresindeki yaralar kabuk bağlamıştı. Her geçen günle birlikte, yeni kabukların oluşması için gittikçe daha az boş yer kalıyor, artık şifacı olarak davranamayan ve sadece müşahit seviyesine düşen doktorların ve hemşirelerin ümidi gittikçe azalıyordu.

Günler ve geceler bulanıktı; uyku ve uyanıklık evreleri oyun, yemek ve dinlenme ile değil, şafak vaktinden önceki karanlık saatlerde uyanarak hemşirenin odasından yüzüne vuran sarı lambanın ışığı altında acıyla ağlayan ve olanlara anlam veremeyen masum çocuğun ateşinin alevlenme ve yatışma döngüsü ile yönetiliyordu.

Haftalar geçerken, adam, çocuğunun kafatasının içini kıvrandıran, aklını kavurup kül eden ve duyularını katleden menenjitin ilerleme sürecini not etmeye devam etti.

“Duyması azalıyor.” diye not aldı.

“Acı çekerken bile, kendisine bir şeyler olduğunu ifade edebiliyor ve duyamadığından yakınıyor.”

Sevgi ve savunmasızlık, üstünde yazılı kelimelerle parlayan o deftere kazınmıştı.

Son aşamaya gelindiğinde, bütün zorluklara rağmen havaleler kesildiğinde ve doktor, adamı bir kenara çekip “Tamam. Onu kurtardık.” deyince, alınan notlar durdu.

Öldürücü hastalık kaybolmuştu, acı gitmişti. Çocuğun sararmış başını kıvrandıran ızdırabın ve basıncın yerini, birer hediye olan sükunet ve uyku almıştı.

Bir süre sonra çocuk, ailesiyle birlikte evine döndü ve artık hiçbir şeyin bir anlam ifade etmediği bir dünyaya girdi. Dünya tepetaklak olmuştu, her şey bölük pörçüktü.

Artık sağırdı. Kuşlar, kahkahalar, müzik, insan sesiyle kurulan iletişim, her şey bu hastalık ve bedenine cılız bir umutla pompalanan ilaçlar tarafından çalınmıştı.

İç kulağındaki denge merkezini beynine bağlayan sinirler yandığı için, çocuk artık yürüyemiyordu. Algılanacak bir “yukarı” ve “aşağı” artık yoktu. Ayağa kendi başına kalkmak için yaptığı basit bir hamle bile dünyanın takla atıp ters yüz olmasına ve zeminin sıçrayıp herhangi bir sempati göstermeksizin suratına çarpmasına neden oluyordu.

Eskiden ona şarkılar söyleyen ve onu ninnilerle uyutan, evrendeki en güzel seslerinden biri olan ses, annesinin sesi artık sessizdi. Artık sadece, çocuğa dudak okumayı öğretmenin uzun ve yorucu sürecinde yavaşça kımıldayan bir ağızın olağanüstü çabası vardı, sanki çocuğun hayata devam etmesi buna bağlıymışçasına… Doğruydu, buna bağlıydı.

Arkadaşlarla ve aileyle olan yaşayan bağın hissiyatı tamamen kopmuştu. Artık çocuk sadece dinleyerek, gülmecelerin, konuşmaların, paylaşımların ve fısıldamaların ayrılmaz ve kabul edilen bir parçası olamıyordu. Eşit bir katılımcı değil, kalıcı şekilde üçüncü şahıs haline gelmiş, dışlanmış, sadece bir gözlemci durumuna düşmüştü.

Küçük bir erkek çocuğun, astronot, itfaiyeci, polis, asker olma rüyaları suya düşmüştü. Duyma, dinleme ve buna göre davranma kabiliyetine dayalı bir gelecek bir daha asla mümkün olmayacaktı.

Ve böylece çocuk artık bağımlı, incinmiş, korkmuş ve kimseyi anlayamadığı bir durumdaydı.
Sonunda o gün geldi; aile akşam yemeğine oturmuştu, çocuk yere uzandı ve yardım etmeleri için ağladı çünkü yürüyemiyordu. Fakat bir tek kişi bile yardıma gelmedi, uzandığı yerde acınası bir umutsuzlukla kalakaldı.

Ta ki öfke patlaması içinde çığlık atmaya başlayana kadar.

O zaman büyük ablası geldi ve yanıbaşında durdu. Dudaklarının okunabileceğinden ve anlaşılabileceğinden emin olacak şekilde konuştu:

“Ayağa kalk ve yürü!” dedi, “Ağlamayı bırak.” Suratı sert ve ciddiydi. “Dünya sana yardım etmeyecek.”

Ve arkasını dönüp ailenin yemek yediği mutfağa çıkan merdivenlere yöneldi.

Çocuk afallamış bir halde ve yüzleştiği gerçeğe isyankarca bir öfke içinde bir süre yerinde kalakaldı.

O an, içinde bir şey ortaya çıktı ve çocuk yerinde doğruldu. Merdivenlere baktı ve sessizce yüzünü eliyle sildi.

Sürünerek merdivenlere yöneldi ve kendini yukarı çekerek tırmanmaya başladı, kızgın bir şekilde, sonunda babasının oturduğu sandalyenin yanındaki boş sandalyeye ulaştı. Ve sandalyeye tırmanıp çıkana kadar nefes nefese uğraştı. Masadaki hiç kimse ona göz ucuyla bile bakmadı, yardım etmeyi önermedi. Sandalyeye oturmayı başarınca, babası ona baktı ve sakince çocuğun tabağına akşam yemeğinden koydu.

Ama o adamın gözlerinde, bir kraliyet muhafızları memurunun bir erkeğe verebileceği en büyük takdirin pırıltısı vardı.

Bu saygıydı, çocuk o bakışı bir daha asla unutmadı.

O gün 4 yaşındayım.

IVAN THRONE (Dark Triad Man)


The Dying Child
çeviri: Yin

"Ivan Throne 4 yaşında geçirdiği menenjit krizi nedeniyle duyma yeteneğini kalıcı olarak kaybetti. Ailesinin çabasıyla dudak okuma sanatını öğrendi. Çocuk yaşta uzak doğu dövüş sanatlarıyla ilgilenmeye başladı ve 30 yıl boyunca Japon Ko-ryū dövüş sanatıyla ilgilenerek ustalaştı. Maskülenlik, dark triad ve insan ilişkileri üzerine 4 kitap yazdı."

Share this...
Share on FacebookShare on Google+Tweet about this on TwitterShare on LinkedIn

Author: Yin

🔴⚪"ɪғ ᴛʜᴇ ᴛʀᴜᴛʜ sʜᴀʟʟ ᴋɪʟʟ ᴛʜᴇᴍ, ʟᴇᴛ ᴛʜᴇᴍ ᴅɪᴇ." Twitter: Yin

14
Leave a Reply

Yazıyla alakasız veya 500 kelimeyi geçen yorumlar cevaplanmıyorlar. "Yazıyla alakasız ama ..." ya da "en son yazı bu olduğundan buraya yazdım" diye başlamanız kurtarmıyor. Mahmut Abi ile özel görüşme yapmak isterseniz Erkek Adam Sanal Görüşme sayfasından sanal görüşme ayarlayabilirsiniz.

avatar
8 Comment threads
6 Thread replies
1 Followers
 
Most reacted comment
Hottest comment thread
11 Comment authors
YusifSomeBodySomeOneKoregenŞevket Betaoğluİsyankar Recent comment authors
  Subscribe  
Notify of
Mahmut Abi
Admin

Hoşgeldin Yin. Bomba gibi bir çeviri. Eline sağlık.

New
Guest
New

Çok güzel akıcı edebi bir çeviri olmuş. Çeviri olduğu hiç belli olmuyor.

Mikail
Guest
Mikail

Ellerine sağlık harika ayrıca metafor olarak da mükemmel 👌

3aylık
Guest
3aylık

Ekside severek okudugumuz yin de gelmis buralara. Kadro guzel buyuyor.

Murad Han
Guest
Murad Han

çocuğu yere düştü diye kıyamet koparan anne babalara selam olsun.

İsyankar
Guest
İsyankar

Bir film vardı, Asker diye..

Filmde yılan çocuğu ısırmaya geliyor, Asker de tutup çocuğa terlik atıyor, al kafasını ez diye gösteriyor..

Annesi koşup ne yapıyorsun diye çocuğu alıp askere kızıyor..

Asker aslında çocuğa çok iyi bir ders verecekti ama olmadı. Yine bir kadın annelik iç güdüsü bahanesine sığınarak nonoş evlat yaratma derdindeydi..

Günümüz anne ve babaları evlatlarının parazitleridir. Bazıları evlatlarına adam olmayı öğretemez bazıları da hakkını doğru yoldan aramayı.. Bazıları da adam gibi eğitime sevketmez. Lisenin arka sıra tayfası bence Buna en iyi örnek!

Evlatları leş gibi insan olan ebeveynler de evlatlarının işlediği suçlardan sorumlu olmalıdır!

Şevket Betaoğlu
Guest
Şevket Betaoğlu

Bu sitede okudum (en azından şimdiye kadar) en dehşet verici yazı.
Şu an 32 yaşındayım ve içim kan ağlıyor. Bu site ve bunum referans aldığı ilkelere 18 yaşındayken; kendimi en çaresiz, en ezik, en dirençsiz hissettiğim yıllara temel atarken ulaşabilseydim, şu an belki çok daha güçlü bir erkek ve insan olabilecektim. Maalesef ki gençliğim ve gücün en zirvesini geçirdiğim yıllar; hep bir YÜCELME arayışı içindeyken, hep mavi hap zehirlenmelerine batarak daha da kötüye gitmiş. Şu an ise 30’lu yaşlarımda artık daha ne kadar “Yücelme” idealine koşabilirim ki diye içimde güvensizlik var.

Koregen
Guest
Koregen

Bende 18imdeyim ve bahsettigin durumdayım

Şevket Betaoğlu
Guest
Şevket Betaoğlu

Çok şanslısın. Zirveye çıkma şansın ayağında şu an. Gözünü hiç bir şeyden sakınmadan.

Yusif
Guest
Yusif

17 yaşındayım. 4 aydır kırmızı hap alıyorum. Bu 4 ayda qram pişmanlık duymadım. Hatta qurur duydum. Bu yorumunuz da buna bir örnek. Teşekkürler Redpill.

Yazı hataları için özür dilerim. Azerbaycandan yazıyorum.

Mahmut Abi
Admin

Teşekkürler. Kırmızı hap tamam da, kızlar için bir iki yıl erken daha.

SomeBodySomeOne
Guest
SomeBodySomeOne

Bu sitede en takdir ettiğim şeylerden birisi, yazarların paylaşımları sırasında o konuyla ilgili temel bir yazı olduğunda, üşenmeyip ona link vermeleri. Okumaya bir yerden başlıyorum ve farklı konularda bir yolculuğa çıkıyorum. Mesela iyi bir duygusal güç örneği varsa, duygusal güç yazısına gitmek gerçekten güzel bir tekrar okuma fırsatı veriyor.

Ayrıca normalde zihnin kendi kendine kuracağı bağlantıları herkes kuramayabiliyor. Bu sayede güçlü örneklerle ana metinlerin pekişmesi sağlanıyor.