Geçmişe dönmeliyiz!

Twitter’daki gelenekçileri en iyi özetleyen kelimeler “geleneğe bağlılık”. Bu, genellikle şu şekilde ortaya çıkan gayri resmi bir yanılgı:

“Bunu böyle yapmak doğru çünkü biz bunu ezelden beridir böyle yaptık”.

Bu yanılgının varsayımları ve ne gibi problemler yarattığı  konusunda daha derinlere inebilirim ama ben bunu bir benzetme ile anlatmayı daha ilgi çekici buluyorum.

Buralarda takılmadığım veya çalışmadığım zamanlardaki eğlencelerimden biri, çocukluğumdaki eski oyunları oynamak. Bu oyun toplulukları içinde, her zaman “o tip bir adam” var: Küçüklüğünde oyunda yenilip durmuş, 5-15 yıl sonraysa oyunda egemen olmak için mükemmel bilgi ile donanıp,  intikamını ve hak ettiği statüyü almak üzere oyuna geri dönmüş. Fakat bu adamın bir problemi var: oyunun ve oyun çevresindekilerin statik kaldığını ve sadece  kendisinin dinamik değişken olduğunu sanması. Demek istediğim, eğer şu anki farkındalığıyla geçmişe yolculuk yapsaydı, en iyi oyuncu o olabilirdi. Ama yıllar içinde oyunun dinamikleri değişti:

  • İnsanların oyunu oynama şekli değişti,
  • oyunu oynayan insan tipi değişti,
  • meta oyun için yeni stratejiler yaratıldı,
  • ve yeni oyun modelleri getirildi.

Bu oyuncu tipi bunların farkına vardığında, oynamak yerine şu şikayetleri etmekle meşgul oluyor: “Bu oyun nasıl eskisi gibi oynanmaz?”, “İnsanlar oyunu mahvediyorlar” vs. Gerçek şu ki diğer oyuncular onun yapmayı planladığı şeyi yani oyunda hakimiyet kurmayı deniyorlar ama o, hala oyunda hakimiyet kurmayı başaramıyor. Ve temel gerçek şu ki,  bu oyuncu diğerlerinde olmayan bir avantajın peşinde ve bu avantaj sayesinde oyuna egemen olacağını düşünüyor. Ve oyuna dönüp de tekrar yenilince de genellikle şu tip duygusal tepkiler veriyor: “hepinizi sikeyim, oyun geliştiricilerini sikeyim, oyunu da sikeyim, ben çıkıyorum”.

Bu görece uzun anektodu yazdım çünkü bu anektod gelenekçi zihin yapısını çok iyi gösteriyor. Genellikle bunlar son 70 yılda ortaya çıkan “yeni oyun özelliklerine” adapte olmakta zorluk çeken insanlar:

  • Artık kadınlar üzerinde ekonomik güce sahip değiller.
  • Modern çağda hayat boyu tek bir şirkette çalışmak büyük oranda mümkün değil.
  • Artık liseden sonra bir fabrikada çalışmaya başlayıp, daha sonra bir eve, 2.5 çocuğa ve hayat boyu bir kadına sahip olmakta mümkün değil.

Ama, oyunun değiştiğini kabul etmek yerine bu tip elemanlar oyunun eski oynandığı şekline dönmesi gerektiğini savunuyor yani oyundan anladığını, oyunu bildiğini ve bilgi avantajının olduğunu düşündüğü zamana.

Bu dürtüyü anlayabiliyorum, nostaljik gözlükler taktığında,  geçmişte mükemmel bir  şekilde adapte olabileceğin ‘’mükemmel’’ zamanların olduğunu hayal etmek kolay. İnsanların inançlı, çalışkan, ülkesini ve ailesini önceliği yapan bir “babayı” takdir ettiği zamanların. Şahsen ben de sevdiğim sağlıksız yiyeceklerin brokoli ve yumurta gibi besin değerlerine sahip olmasına bayılırdım ama maalesef şu an oynamak zorunda kaldığımız oyun bu.

Eğer eskinin değerlerine dönebilseydik bile, mesela 1950’lere, onlar yine 1950 olmazlardı, artık akıllı telefonlarımız, internet, diğer teknolojiler ve fikirler  var ve bunlar tüpüne geri sokamayacağın diş macunu gibiler. Eğer mucize bir  yöntem bulup 70 yıl geriye gitseydik,  senin gelecekteki “iyi eşin” de  telefona sahip olacaktı  ve sence ayak bileklerinin fotoğrafını instagrama atmaya başlaması ne kadar sürecekti ?

Özet ve Son Düşünceler

Kendimi sıklıkla geçmişe ışınlandığımı  ve buna nasıl tepki verdiğimi düşünerek eğlendiririm. Bunun cezbediciliğinin sebebi eğer şu anda sahip olduğun tüm bilgi birikimini elinde tutsaydın, kendini yüksek statülü ve epey servetli bir pozisyonda bulabilecek olman. Eğer 2016 yılına gidebilseydin ve 380 dolardan bir bitcoin alsaydın ve 2017 yılı 19 Aralık’a  kadar elinde tutsaydın380 dolardan bir bitcoin alsaydın ve 2017 yılı 19 Aralık’a  kadar elinde tutsaydın ve bitcoin short pozisyona girip 18 Aralık 2018’de shortu kapatarak günümüze gelseydin milyoner olabilirdin.  Finans alanında tanıdığım insanlar genellikle bu gibi teorik hareketlere gülüyor, çünkü bunlar teorik şeyler. Hayatında 1 kere bu kadar şanslı olabilir misin ? Tabii, uçan ya da yere düşen bir bıçağı  yakalama girişiminizle piyasayı karıştırmanız daha mı olası ? Kesinlikle.

Yeni şeyleri seviyorum ama her yeni şey iyi değil ve yeni fikirlerin uygulanması makul ve  kontrollü bir şekilde yapılmalı. Ama ilerlemeyle savaşamayız, sen kabul etsen de etmesen de dünya yeni şeyler geliştirecek,  bu yüzden en iyisi adapte olmak. Dünyamız, değişen durumlara en iyi adapte olabilenlerin yanında. Bu durumun bana göre en komik tarafı, bütün tarafların kendilerine çalışıp para kazanmadan avantaj sağlayabilecekleri bir dünya oluşturmak için savaşıyor olması. Oyunu öğrenmek yerine oyunu değiştirmek için çok sıkı çalışıyorlar:

  • Eğer oyunu oynamakta sıçıyosan büyük ihtimal anlaşmalı evlilikler ya da devlet zorunlu kız arkadaş istiyorsun, böylece birisi problemlerini senin için çözebilir.
  • Eğer para kısmında sıçıyorsan kominizmi veya Evrensel Temel Gelir gibi şeyleri destekliyorsun böylece birisi senin için para problemlerini çözebilir.
  • Eğer ağırlık kaldırma kısmında sıçıyosan 18 yaşında stereoid alıyorsun ve instagram profilin için sahte ağırlıklar kullanıyorsun.

Sporcu futbol oynamak ister, inek öğrenci satranç oynamak ister ve kötü çocuk… kötü çocuk  ne olursa olsun sevişmenin bir yolunu bulur. En önemlisi de bütün bunlar, yapmak konusunda sorumlu olduğun ama yapacak yetkinliğe sahip olmadığın şeyleri, senin yerine dışarıda birinin ya da bir kurumun çözmesini sağlamak için stratejiler. O  yüzden oyununu bir adım yükseltmek , çalışmak ve efor sarfetmek yerine, işi “kutsal anlatılara” havale etmek istiyorsunuz. Sonuçta da şuna varıyorsunuz:

HERKES, HEPİNİZ benim HAK SANRIMI destekleseniz her şey ne kadar da güzel olurdu!

Çeviri: We have to go back!

Çeviren: asderehler

Jordan Peterson – Engeller, Negatif Duygular ve Duygusal Denge

Kişilik ve Dönüşümleri kitabının Piaget ve Adım Adım Jung bölümünden.

Daha önceki mitolojik ve şamanik geçiş ritüelleri dersinde, insan evriminin keskin düşüş ve çıkışlarla bezeli, yukarı doğru bir çizgide olduğundan bahsetmiştik. Hayat yolunda ilerlerken başımıza ciddi bir engel çıkar. Bu engel ya bizi davranışsal olarak engelleyerek şu anki davranış planlarımızla hedefimize ulaşmamızı engeller ya da bundan daha karmaşıktır ve zaman içinde kendi davranışlarımızı entegre etmek için kullandığımız tüm yapıyı
sarsar.

Aradaki fark şöyledir. Partnerinizle dışarı çıktınız diyelim ve partneriniz oldukça gergin davranıyor. Yani diyelim ki şaka yapıyorsunuz veya gülümsüyorsunuz ama partneriniz buz gibi davranıyor ya da sinirli bir şekilde karşılık veriyor. Bu durumda siz de kendinizi buna göre ayarlarsınız. İşler bir miktar bozulur ve tüm gece mahvoldu diyeceğiniz bir hale gelir. Ama bu olduğunda tüm ilişki bitti demezsiniz. Gerçi bunlar sık oluyorsa o noktaya da gelebilirsiniz.

Bu durumda ona “tüm gece mahvoldu” diyebilirsiniz ve bu muhtemelen bir miktar aşırı reaksiyon göstermek anlamına gelir. Klinik psikolog olarak izlenimim, eğer insanlar katlanması zor bir şekilde davranıyorlarsa, siz bunu gözlemlerken üç kere bu şekilde davranmasına izin verin. Üçüncü kez aynı şekilde davrandığında “bak böyle davranıyorsun” deyin. Bunu söylediğinizde size “hayır öyle davranmıyorum” diyecektir. Siz de “Hayır böyle davranıyorsun. Bak şurada ve şurada böyle davrandın” dersiniz.
Bu durumda temelde kaybetmiş olur ve siz de direkt kazanan olursunuz. Ama sadece bir kerelik bir şeyse, dert etmemeniz daha iyi. Bir kere olduysa, bunun tek bir kez ve spesifik bir problem olmadığına dair elinizde bir delil yok. Ama üç kere olduysa artık elinizde güçlü bir delil var. Bu şekilde aşırı tepkisel olmak ile dik durmak arasındaki dengeyi tutturursunuz. Her şeye tepki gösteren biri de olmak istemezsiniz, itilip kakılabilen biri de. Yani fazla toleranslı olma ile tepkisel olup gereksiz kavgalar etme arasındaki denge için üç kere kuralı iyi işler.

Neyse, partnerinizle dışardasınız ve partneriniz oldukça sinir bozucu davranıyor ve siz bu davranışını değiştiremiyorsunuz. Şakalar yapmak yerine belki de telefonunuza bakıp onu kendi halinde sakinleşmeye bırakmak daha mantıklı. Bu şekilde onunla etkileşimde kullandığınız çerçeveyi fazlaca sarsmazsınız. Sonuçta akşam az çok planlandığı gibi
gidiyor ve hala size rehberlik eden algısal yapıları ve beklentileri kullanabiliyorsunuz.

Biraz ayar gerektiriyor belki ama bu ayar yüksek çözünürlükte ve çok küçük. Bu sizi biraz rahatsız edecek ve “ne oluyor?” diye düşüneceksiniz. Belki “bende bir sorun mu var?” diye düşüneceksiniz. Sıkılgan, içine kapanık insanlar genellikle böyle düşünürler. Ya da belki onda bir sorun olduğunu düşüneceksiniz. Ama ne olursa olsun bu olay o kadar da ciddi değil.

Bir de şu senaryoyu düşünün. Partnerinizle dışarıdasınız ve biri restorana giriyor ve sizin masaya gelip partnerinize “merhaba, kız arkadaşın / erkek arkadaşın olduğunu bilmiyordum. Geçen hafta buluştuğumuzda bana bundan bahsetmemiştin.” diyor. Şimdi bu tamamen farklı bir senaryo. Evet hepiniz bu senaryoyu duyunca güldünüz zira bunun gerçekten tamamen farklı bir senaryo olduğunu biliyorsunuz. Peki ikinci senaryo neden
birinci senaryodan daha sarsıcı? Eğer dünya ile ilgili varsayımlarınız bir anlamda bir hiyerarşi içinde düzenlenmişlerse, yaptığınız küçük küçük şeyler bu hiyerarşinin en altında mikro – detaylardır. Hiyerarşide soyutlaya soyutlaya en tepeye çıktığınızda, “ben sadakat temelli bir ilişki içindeyim” gibi bir varsayım vardır. Şimdi sadakat temelli bir ilişki içinde olmak ile mikro – detaylar arasında başka hiyerarşi seviyeleri vardır. Sarsıntı hiyerarşide ne kadar yukarı olursa, siz o kadar sinirlenip streslenirsiniz. Sinir bozucu partner pek dert olmayabilir ama sizi aldatan bir partner hiyerarşinin tepesinde bir sarsıntıdır. Bu seviyede sarsıntı sizi geçmişinizi ve geleceğinizi hatta belki de gerçekte kim olduğunuzu ve karşınızdakinin kim olduğunu sorgulamaya iter.

Bu gerçek bir felaket değil mi? Her şeyi darmadağın eden bir felaket. İşte bu daha önce konuştuğumuz yeraltı dünyasına yapılan yolculuktur. Piaget’in de buna benzer bir fikri vardı zira Piaget’in gelişim aşamaları teorisi de bu şekilde iniş ve çıkışlarla işaretlenmiş bir teoriydi.

Çocuklar kendilerini motor sistemlerden yukarı doğru inşa ederlerken, kendilerine ait ve faydalı bu küçük alt öğeleri canlandırıyorlar. Ama zaman zaman inşa ettikleri bu araçlar, alt kişilikler, arzuladıkları sonuçları yerine getiremiyorlar. Örneğin 3 yaşındaki bir çocuk kreşe gider ama arkadaş edinmekte zorlanır. Bu çocuk eve geldiğinde ağlar, öfkelenir ve sarsılmış bir şekilde “kimse benimle oynamak istemiyor” der. Biliyorsunuz çocuk bu
durumda gerçekten ağlar. Çocuk sanki yetkin olduğu bir sahadan yetkin olmadığı bir sahaya ışınlanmış gibidir. Duygular, özellikle de negatif duygular, sizin içinde yetkin olduğunuz bir sahadan yetkin olmadığınız bir sahaya geçtiğinize işaret ederler. Eğer ağlıyorsanız bu genelde endişe veya acı sinyalidir. Bazen öfke de insanı ağlatır ama ağlamak genellikle endişe ve acı sinyaller. Bu, bildiğiniz şeylerin artık arzu ettiğiniz sonuçları üretmeye yetmediği bir durumun içine düştüğünüz anlamına gelir. Böylece ağlarsınız ve yardım alırsınız. İnsanlar gelip sorunun ne olduğunu sorarlar ve size destek olurlar. Belki sizi teselli ederler, belki de sizin ne yapmanız gerektiği konusunda size tavsiye verirler.

Ya da siz eğer zeki bir ebeveynseniz, çocuğunuzla siz oynarsınız ve onun diğer insanlarla sosyal etkileşim yeteneklerini geliştirmesini sağlarsınız. Ya da onu diğer çocuklarla daha fazla oyun oynayabileceği yerlere götürürsünüz, onu gözlemlersiniz, onun bu küçük alt kişiliklerini geliştirmesine yardımcı olursunuz ve ona daha fazla bilgi vererek daha
sofistike biri olmasını sağlarsınız.

Bu Aşama Teorisinin Piagetçi fikirlerinin bir kombinasyonudur. Düşüşlerce çentik atılmış yukarı doğru ilerlemedir. Bu bir önceki yapının dünyaya artık iyi adapte olmamasından kaynaklanan kafa karışıklığı ve sonrasında gelen asimilasyon ve uyumdur. Piaget asimilasyon ile uyumu birbirinin zıddı şeyler olarak düşünürdü ama bunlar tam olarak zıt değiller ve bu anlaşılması zor bir şey. Ama Piaget’e göre asimilasyon demek, insanın şu
anki yapısının içine bilgi çekmesi ve içine bilgi çekilen yapının çok fazla değişmemesi demekti. Uyum ise insanın çok büyük hacimde bilgi çekmesi ki bu genellikle negatif bilgidir ve sonrasında bu bilgiyi anlamakta kullandığınız yapıda büyük sarsıntı yaratarak o yapıyı yeniden inşa etmek demekti.

Piaget bunları asimilasyon ve uyum olarak düşünüyor ama bunları asimilasyon mikro davranış seviyesinde olacak şekilde bir süreklilik halinde düşünmek daha kolaydır. Mesela çatal tutmaya çalışırsınız ama elleriniz uyuşmuştur. Çatalı birkaç kere kavramaya çalışırsınız ama başaramazsınız. Sonra tutuşunuzu değiştirirsiniz ve çatalı tutarsınız. Yani çok az biraz sinir bozucu bir şey. Alt tarafı çatala bakıp tutuş açınızı değiştireceksiniz ve bu sebeple dünya tepenize yıkılmayacak. Ama çorbanızdan fare ölüsü çıkarsa bu çok daha sinir bozucu bir şey ve bu yine hiyerarşik bir problem. Yani en alt seviyede, motor hareket yapılarına yakın seviyede, asimilasyon kolaydır: Yapmanız gereken tek şey benim harita olarak düşünmeyi sevdiğim şeyler üzerinde, harita ya da kişilik, ufak değişiklikler yapmaktır. Biliyorum kişilik ve harita birbirlerinden uzak şeyler gibi görünüyorlar ama aslında birbirlerine çok benziyorlar. Bu, ufak ayarlamaların mı yoksa
tüm yapıyı çöpe atmanın mı gerektiğine bağlıdır. Yani problem bijon somununu sıkılaştırarak mı yoksa yeni bir araba alarak mı çözülüyor gibi. Sizin seviyelerinizi zorluk seviyeleri olarak düşünebilirsiniz.

Bunu düşünmenin bir başka yolu da var. Bunu bilmeniz gerekiyor zira bir şey yanlış gittiğinde ne kadar stresli olacağınıza nasıl karar verdiğinizi anlamanız gerekiyor. Bu çok zor bir soru. Bir sabah yüzünüzde bir sivilceyle uyandığınızda ne kadar endişelenmeniz gerekli? Bunu bilmiyoruz. Belki hiçbir şeydir, belki de 6 ay sonra kanserden öleceksiniz. Bunu bilmiyorsunuz. Bir şeyler ters giderse insanların ne kadar strese kapılacaklarını nasıl ayarladıkları öyle bariz değil. Zira kötü giden şeyin ne kadar kötü gittiği o kadar belli değil. Diyelim ki yemeğe çıktınız ve partneriniz size kötü davranıyor. Bu 2 hafta içinde ayrılacaksınız anlamına mı geliyor? Aslına bakarsanız belki de bu anlama geliyor. O zaman neden dünyanın sonu geldi diye kafayı sıyırmıyorsunuz? Biliyorsunuz bazı kişiler
gerçekten de böyle davranabiliyorlar. Bu kişiler negatif duygu seviyeleri yüksek yani duygusal dengesizlik özellikleri yüksek insanlar. Bu insanlar en ufak bir anormallik, belirsizlik, tehlike, devamsızlık veya beklenmedik bir durum karşısında felakete uğrayacaklarmış gibi davranırlarken duygusal olarak dengeli bir insana “ben ayrılmak istiyorum” denildiğinde bu kişi biraz üzgün görünür ve belki bu bile onu çok rahatsız etmez.

Yani bu en alttaki mikro davranışlardan aşama aşama soyutlamalara giden motor hareket hiyerarşisini düşürseniz, bir şeyler ters gittiğinde ne kadar kaygı duyacağınızı nasıl hesapladığınızı anlayabilirsiniz. Sorunun küçük olduğunu varsayıp alt seviyede kontrol edersiniz. Eğer o seviyede çözülmüyorsa bir seviye yukarıya çıkarsınız. Arabanız bozulduğunda hemen yeni bir araba almazsınız. İlk önce mesela akü mü bitti diye bakarsınız. Zira bu yol, size en az sorun çıkaracak yoldur. Ve aynı zamanda bu zihin temizliği açıdından iyi bir şemadır.

Bu Occam’ın Usturası (Occam’s Razor) prensibine benzer. Occam’ın Usturasını biliyorsunuz değil mi? Bunu bilmeniz lazım. Occam’ın Usturası, Ortaçağ düşünürü Occam tarafından ortaya atılmış bir prensip. Occam “açıklayıcı prensiplerinizi gereğinden fazla çoğaltmayın” der. Bu ne demek? Eğer bir şeyin neden kötü gittiğine dair 6 tane açıklamanız varsa, bunları basitten karmaşığa doğru sıralayın ve en basit açıklamayı alın.
Eğer bu açıklama yetersiz ise bir sonraki en basit açıklamayı alın ve açıklama yeterli olana kadar böyle devam edin. Occam’ın Usturası, bilimde sıklıkla kullanılan bir kılavuz prensiptir. Eğer basit bir açıklamanız varsa, bunu bir sürü karmaşık varsayım ile daha da zor hale getirmeyin. Bu aslında daha derinde yatan bir gerçeğin de altını çiziyor olabilir: herhangi bir varlık kümesinin herhangi bir konfigürasyonda olma ihtimali düşüktür ama en az ihtimalli ve en karmaşık konfigürasyonda olma ihtimali çok düşüktür.

Her neyse, umarım anlaşılır olmuştur. Bütün bu fikirleri birbirine karıştırabilirsiniz. Kişilik hiyerarşinin en altında davranışlar var; en üstte ise soyutlamalar, mesela “iyi bir insan ol” gibi ahlaki soyutlamalar var. Başınıza beklenmedik bir şey geldiğinde, ne kadar kaygı ve acı duyacağınız, hasara uğruyor görünen seviyenin hiyerarşideki yüksekliği ile doğru
orantılıdır. Bu seviyeyi sizin bir şekilde tahmin etmeniz gerekecek ve bu tahmin de kısmen sizin mizacınıza bağlı. Eğer Duygusal dengesizliği yüksek biriyseniz, bir felakete uğradığınızı tahmin edeceksiniz ama eğer duygusal dengesizliği düşük biriyseniz, bunun sorun olmadığını düşüneceksiniz. Bu tahmin kısmen de sizin kendi yetkinliğinizi nasıl algıladığınıza bağlı. Duygusal dengesizliği yüksek biri olsanız bile geçmişte küçükten büyüğe problemlerle karşılaşmış ve bunları çözüp bir şeyler öğrenmiş biriyseniz, muhtemelen “evet bu bir problem ama ben problem çözebilen bir insanım o nedenle bu problem sorun değil” diyeceksiniz ki bu kendiniz hakkında düşünmenin iyi bir şeklidir. Bu, “herhangi bir problem yok” demekten daha iyidir. Böyle düşünürseniz zaten size bol şans. “Ben bir problemi, eğer probleme konsantre olursam başarılı bir şekilde çözen bir insanım” demek çok daha kullanışlıdır.

Sinir sisteminizin ne kadar endişe ve acı duyması gerektiğine karar vermesinin bir başka yolu da başka insanların size nasıl davrandığına bakmaktır. Eğer diğer insanlar size yetkin biriymişsiniz gibi davranıyorlarsa, sinir sisteminiz daha az duygusal dengesiz olacaktır. Daha fazla serotonin üreteceksiniz ve hata belirtilerine daha az global tepkiler
vereceksiniz.

Beyaz At

Bu hikaye muhtemelen, bugün okuyacağınız en önemli at hikayesi ya da en azından ilk üçe girecektir.

Çocukken sık sık İskoçya’yı ziyaret eden birini tanıyorum. Adamın İskoçya’daki akrabaları, at arabaları ile evlere süt dağıtma işiyle uğraşıyorlardı. Ellerindeki atlardan bir tanesi, adamın şu an adını hatırlayamadığı, beyaz bir at,  ailenin en değer verdiği attı.

Bu zeki at tüm süt dağıtım rotasını ezbere biliyordu. Öyle ki neredeyse hiç yönlendirilmeden hangi yolu gideceğini ve hangi evlere uğrayacağını öğrenmişti (her evin ne kadar süt aldığını da öğrenmişmiydi? Bilmiyorum, adam bundan bahsetmedi.)

Beyaz at aynı zamanda çok iyi huyluydu. Diğer atlardan farklı olarak, hiçbir zaman inatçı davranıp sahibine karşı gelmiyordu. Ve hiçbir zaman da mola istemiyordu. Hergün neredeyse hiç durmadan kendisinden isteneni yapıyordu.

Beyaz at aile için hayatı oldukça kolaylaştırıyordu ve aile de onu çok seviyordu – ya da daha doğrusu sözde çok seviyorlardı. Söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutmuyordu. En çok yükü beyaz ata taşıtıyorlardı. En çok beyaz atın sağlığını ihmal ediyorlardı. Onu sürekli çalıştırmalarına rağmen ona çok az özen gösteriyorlardı.

İhmal edilen yük beygirlerinin çok acı veren kemik hastalıklarına yakalandıklarını duymuştum. Sonuçta nedeni ne olursa olsun, adamın anlattığına göre beyaz at genç yaşta öldü. Aile onu ölümüne çalıştırmıştı.

Soru: insanlar mı atları eğitirler, atlar mı insanları? Her iyi davranışçı size bunun iki yönlü bir etkileşim olduğunu söyleyecektir. Daha az uyumlu atlar, beyaz attan daha uzun ömürlüydüler ve bunun nedeni kısmen sahiplerinden daha çok şey talep etmeleriydi.

Bu hikayeyi bana anlatan adam, beyaz attan üzüntü ve yakınlık ile bahsetmişti. “Ben de bütün hayatım boyunca bu beyaz at oldum” demişti. Çevresindeki birçok kişi onun çalışkanlığını ve uyumlu doğasını süistimal etmişti. (Adam artık yeter demişti ve değişim sürecindeydi).

Çok sayıda erkek, beyaz at rolünü oynar. Bu döngüyü kırmak demek, insanları eğitmek demektir ve bu da roket bilimi değil. Bir at süt dağıtım rotasını ezberleyebiliyorsa, bir erkek de “evet lütfen”, “hayır teşekkür ederim” veya “siktir git” demeyi öğrenebilir. Bunlar basitlerdir, ama kolay olmayabilirler.

Beyaz at kendi doğasına göre davranıyordu ama beyaz at gibi davranan erkeklerin iki doğası vardır: birisi, başkalarına vermek için ısrar ederken diğeri bu verdiklerini kabul eden insanlardan nefret eder. Bu erkeklerin kişiliğinin yarısı “izin ver ödeyeyim” derken diğer yarısı da “bu üç oldu, bir kere de ben ödeyeyim de, bencil o.ç.” der. Bu erkek, kendi aleyhine olacak şekilde, ikiye bölünmüş biridir.

Bu çatışmayı çözmek zordur ama beyaz at olacak kadar gücü ve dayanıklılığı olan herkes, bir kez artık yeter dedi mi, bu alışkanlığından kurtulacak donanıma da sahiptir.

Çeviri: Beyaz at

Jordan Peterson Türkçe – Baskıcı anneler, oedipus kompleksi, persona ve gölge

Ailelerdeki oedipal durum hakkında, Carl Jung’un söylediği bir şey var.  Ama önce kabaca klasik oedipal durumu anlatayım. Oedipal durum, bir çocuk aşırı korunduğunda olur. Genellikle oğlan çocuğunun annesi tarafından aşırı korunma. Tersi de olabilir. Annesi tarafından aşırı korunan kız çocuğu ya da tüm o kombinasyonlar. Başlangıç açısından klasik durumu konuşacağım.

Freud böyle ailelerde genellikle iyi sınırların olmadığını gözlemledi. Karı koca arasındaki ilişki genelde gerilimli ya da hiç yok. Kadın da genellikle kocadan alamadığını almak üzere çocuğa dönüyor.

Bununla ilgili harika bir South Park bölümü var. Cartman’ın annesi, kontrolden çıkan Cartman’ı eğitmesi için Köpeklere Fısıldayan Adamı (Dog Whisperer) çağırıyordu. Eğer Freudcu Oedipal durumu öğrenmek istiyorsanız, bu bölümü izleyin zira olayı iyi işliyor.

Anne, sonra ilişki yaşamak istediği (sınır sorunu) bu uzmanı getiriyor.  Uzman oğlunu ondan ayırıyor. Ve sonra oğlana, kötü huylu bir köpeğe uyguladığı disiplini uyguluyor. Ama aynı zamanda her gittiği yerde, köpeğin sahiplerini de eğitiyor. Belki sorun köpekte değil de sahibinde.

Orjinal Atlara Fısıldayan ile ilgili de çok iyi bir film var. O da aynı şekilde atlardaki davranış problemlerini düzeltiyor ve atın sahibindeki psikopatolojiyi teşhis etmekte inanılmaz iyi. Bunun için doğuştan gelen bir yeteneği var.

South Park bölümünde olan şu. Köpeklere Fısıldayan Cartman’ı düzeltir. Cartman uygun giyinmeye, ödevlerini yapmaya, vs. başlar. Annesi Köpeklere Fısıldayan ile ilişki yaşamak istiyor ama adam mesafeyi koruyor. Sınırlarını çizip koruyor. Uzman gidince annenin Cartman’a ilk yaptığı şey, Cartman’a ödev yapmak yerine kendisi ile hamburgerciye gelmesi için rüşvet vermek. Bunu yapma nedeni ise çok yalnız olması. Etrafında başka kimse yok. Belki de derin ama çok derin bir şekilde eğer bu çocuğun büyümesine yardım ederse, çocuk evden ayrılacak ve kendisinin geriye bir şeyi kalmayacak diye korkuyor. Bebekleri dışında bir şeyleri olmayan anneler bunu yapma riski daha yüksek olan anneler.

Bu şaşırtıcı değil. Bunu etraflıca düşünmelisiniz. Birçok kadın … çoğu kadın … bebeklerine aşık olurlar. Bebekler daha büyük çocuk haline geldiklerinde, bu onlar için tehditkar bir durum olabilir çünkü bebek çocuk olduğunda, bebek “ölür” ve onun yerine artık çocuk vardır. Bir ebeveyn bu sürece radikal bir şekilde müdahale edip süreci durdurabilir. Bu her zaman olur ve klasik Freudcu Oedipal kabustur. Bazılarınız benim Kişilik sınıfımı aldı ve Crumb belgeselini seyretti.  Crumb ailesi, bu hastalığın inanılmaz bir örneği.

Annesi bu hileyi deneyen bir adam tanıyordum. Çok zeki ve birçok hileye sahip bir kadındı.  Ama adamın buna boyun eğeceği yoktu. Her dakikasında isyan edip baş kaldırdı. Sonunda kabaca hipermaskülen diyeceğim birine dönüştü. Bekar anneler tarafından yetiştirilen adamların sıklıkla kazandıkları hipermaskülenite ile ilgili ilginç bir ders. Zira iki yoldan birine giderler (ya hipermaskülen ya da hiper efendi çocuk). Bu bahsettiğim adam annesiyle her adımda savaştı.

Jung’un dediği ve çok hoşuma giden şey şu:  Oedipal anne çocuğu ayartır. “Bak” der. “Anlaşma şu. Hiçbir şey yapmak zorunda değilsin. Ama beni terk etmeyeceksin. Gitmezsen ve bu zor şeyleri yapmazsan ben sana bakacağım.”

Çocuğun sürekli seçim şansı var. Tamam güç dengesi aleyhine ama bu sandığınız kadar kesin değil. Küçük çocuklar sağlamdırlar ve sürekli seçim yapıp dururlar. Jung bunun çocuğa anne tarafından dayatılan bir şeyden çok bir komplo olduğunu düşündü. slında bu anne, baba ve çocuk arasında bir komplo.

Her ne kadar zor olsa da bence bu iyi bir bakış açısı. Çocuğu sorumlu tutmalı mısınız?

Evet ama sağduyulu bir şekilde ve tamamen değil.

Bu durumda olan bir yetişkinle uğraşıyorsanız ve o bundan kaçmaya çalışıyorsa. En başa dönüp bu lanet şey nasıl oldu bilmeniz gerekiyor. Kapıyı nerede açtıklarını bulmaları gerekiyor. Vampir gibi. Siz çağırmadan içeri giremezler. Onları içeri davet etmeyin. Birkez içeri geldiler mi kurtulmak zordur ve tüm kanınızı emerler.

Bu ibretlik bir hikaye. Pinokyo da daha iyisini bilmiyor ve aklı bir karış havada. Tilkinin tam olarak anlattığı, başarıya giden kolay yol ona öneriliyor. Ve beraber Stromboli’yi görmeye gidiyorlar. Şarkı şu. Hepsini okumayacağım.

“Ünlü ve oyuncu hayatı benim için harika.”

“Öğlen 2’ye kadar uyursun, puro içersin ve dünyayı gezersin.”

“Havyar ve tavuk yersin. Aktör yaşamı güzeldir.”

Sadece servet, insanların ilgisi ve sorumluluğa, disipline ve öğrenmeye kesinlikle dikkat etmeme lüksü. İki kat çekicilik değil mi? İstediğin her şeyi alacaksın ama bir şey yapman gerekmeyecek. Harika bir anlaşma.

Aktör bunu temsil ediyor. Bir yalancı ve bir aldatmayı oynuyor. Jungcu açıdan bir persona.

Persona sizin insanların içinde taktığınız maskedir. Hatta siz kendinizi personadan ibaret sanabilirsiniz. Ama değilsiniz. Persona sadece bir maske.

Tilki ile kedi, kuklayı (Pinokyo) sadece personadan ibaret olmaya çağırıyorlar.

Jung’a göre persona olarak başlarsınız. Sonra personaya uymayan taraflarınızı incelemeye başlarsınız ki bunlar gölge olacaktır. Sonra kim olduğunuzu anlarsınız ki bu şok edicidir.

Persona sizin ve belki de yakın kültürünüzün iyi olduğunu düşündüğü her şeyi içerir. Gölge de bunların dışında kalan her şeyi içerir ki bunların bazılar gerçekten çok kötüdür. Ama bazıları da kötü kılığında iyi şeylerdir.

Ve siz gölgedekilerin birçoğunu entegre etmeden personadan kurtulup, personayı aşamazsınız. Mesela olağanüstü merhametli biriyseniz diyeliö %98 yüzdelikteyseniz, kendinizi sürekli olarak başkaları için feda ediyor olacaksınız.

Bunun çok iyi bir şey olduğunu düşünen insanlar var ve evet bu bazı durumlarda iyidir. Ama problem şu ki kendinizi feda edersiniz.

Bu mesela yetişkin erkeklere karşı çok kötü bir duruş. Bebekler için harika ama yetişkin erkekler için yanlış.

Biraz diş gösterene kadar sürekli olarak sizin gibi birini arayan kişiler tarafından kullanılırsınız.

“Ama hayır, ısırabilmek merhametli olmanın tam tersi” diyebilirsiniz.

Merhametin tam karşıtı, evet öyle. Siz bunu yırtıcı kategorisine atmışsınız.

“Bunu yapmayacağım, sinirlenmeyeceğim, çatışmadan hoşlanmıyorum.”

Siz onu derinliklerden çıkarıp üzerinize geçirip kullanmadığınız sürece başınız belada. Bu iyi ve kötünün yeniden değerlendirilmesi hakkında Nietzsche’nin fikri gibi. Sizin bilincinizde, neyin iyi neyin de kötü olduğuna dair bir algınız var. Ama bu çok zekice değil ve şeyleri yanlış kutulara koyuyor.

Sizin sorgulanmaz şekilde iyi kabul ettiğiniz şeylerin birçoğunun, örneğin merhamet gibi, her şeyden önce çok karanlık tarafları var. Ve ikincisi bunlar sizi hayat yolunda yürütmeye yeterli değiller. Tersi erdemlere de ihtiyacınız var. Bunları geliştirmelisiniz. Ve bunu yapabilmek için personanın dışına çıkmalısınız.

Jordan Peterson Türkçe Kitap

Jordan Peterson Türkçe – Peter Pan Sendromu, büyümek istemeyen erkekler

Bu kabaca Peter Pan hikayesidir. Peter Pan sihirli bir çocuk. Pan her şeyin tanrısı demek. (Yunan vahşi doğa Tanrısı). Pan ismi tesadüfi değil.

Pan büyümeyecek bir erkek çocuk ve sihirli. Çünkü çocuklar sihirlidir. Her şey olabilirler. Potansiyelden başka bir şey değiller.

Peter Pan bundan vazgeçmek istemiyor. Neden?

Çevresinde bazı yetişkinler var ama asıl yetişkin Kaptan Hook (Kanca). Kim büyüyüp Kaptan Hook olmak ister ki? Her şeyden önce kancan var. İkincisi bir tiransın. Üçüncüsü, peşinde karnında saat olan kaosun ejderhası var. Değil mi? Timsah ve zaten bir parçanı kapmış.

Yaşlandığınızda olan da bu. Zaman bir parçanızı kapmıştır. Zaman sizi yemek istiyor ve eninde sonunda da sizi yiyecek. Hook bu nedenle o kadar travma geçirmiş ki bir tirana dönüşmeye karşı koyamamış. Pan da Hook’un bu haline bakıp “hayır çocukluğumu buna dönüşmek için feda edemem” diyor.

Tamam da Pan da sonunda kayıp oğlanların kralı oluyor. Neverland’de (hayal dünyası). Neverland varolmayan bir yer. Zaten kim kayıp oğlanların kralı olmak ister ki?

Pan aynı zamanda gerçek bir kadınla ilişkiye girme ihtimalini de feda ediyor. Wendy’den bahsediyorum. Wendy muhafazakar, orta sınıf, Londralı küçük bir kız. Büyüyüp çocuk ve bir hayat sahibi olmak istiyor. Ölümlülüğünü ve yetişkinliğini kabul ediyor.

Peter Pan ise Tinkerbell ile idare etmek zorunda. Tinkerbell gerçek bile değil.

Tinkerbell şey gibi … pornonun perisi.

Tinkerbell gerçek değil. Gerçeğinin yerine konulan şey.

Ama konuştuğumuz tezatlık çok aldatıcı. Çünkü olgunlaşmanın fedakarlıkla ilgili bir yanı var. Çocukluğun saf potansiyelini feda etmelisiniz … gerçekliğin çerçevesi için.

Bunu neden yapasınız ki? Nedenlerden biri bu yapsanız da yapmasanız da başınıza gelecek. Ya lanet kısıtlamanızı seçersiniz ya da onun sizi 30 yaşınızdayken gafil avlamasına izin verirsiniz. ya da daha kötüsü 40 yaşındayken. O gün hiç de mutlu bir gün değil!

Böyle insanlar görüyorum ve bu kültürümüzde her geçen gün daha da sık rastlanan bir şey. Zira insanlar kısa vadede cezasını çekmeden yetişkinliği erteleyebiliyorlar ama bu durumda ceza katlanarak artıyor ve sonunda patladığında çok ağır vuruyor.

25 yaşındayken bir aptal olabilirsiniz.

Sorun değil.

İş ararken bile “Tecrüben yok ve bir şeyden anlamıyorsun ama boşver gençsin”, “Problem değil gençler böyleler” derler. Zira potansiyel dolusunuz.

Ama 30 yaşında da aynıysanız o noktada insanlar sizi görünce heyecanlanmayacaklar. “Son 10 yıldır ne halt yiyordun?” diyecekler.

“Şey ben 22 yaşında olduğum gibi hiçbir şeyden anlamıyorum”.

Tamam ama artık 22 yaşında değilsin.

Artık yaşlı bir bebeksin.

Bu çirkin bir şey … yaşlı bebek.

Ödeyeceğiniz lanet olası bedeli seçmenizin nedeni kısmen fedakarlığın kaçınılmaz olması. Ama en azından siz seçersiniz.

Ve bundan daha karmaşık bir şey var. Bir bakıma çocuk olmanızın problemi, potansiyelden başka bir şey olmamanız. Ve çok düşük çözünürlüklü. Her şey olabilirsin ama şu an bir hiçsin. Sonra kabaca söylemek gerekirse gidip bir çıraklığa başlarsınız ve böylece en azından bir şey olursunuz. Ve bir şey olmanız dünyayı size yeniden açar.

Eğer çok iyi bir tesisatçıysanız iyi bir tesisatçıdan fazlası olursunuz. İyi bir işveren mesela. Tesisatçıları küçümsemiyorum. Tesisatçılar daha iyi olsunlar. Hijyen sayesinde doktorlardan daha fazla hayat kurtarıyorlar.

Eğer iyi bir tesisatçıysanız işçileriniz olur, bir işyeri işletirsiniz. İnsanları eğitir onların yaşamlarını genişletir ve toplumun bir direği olursunuz. Bir aileniz olur.

O dar eğitim döneminden bir kez geçtiniz mi sizi daraltan, sınırlayan ama aynı zamanda geliştiren eğitimden geçtikten sonra öbür tarafta elinizde bazı olasılıklarla çıkarsınız.

Jung bundan bahseder. Der ki:

“Hayatın ikinci yarısında gelişimin doğru yolu, çıraklıkla terk ettiğiniz çocuğu yeniden keşfetmektir.”

Böylece hem biri olursunuz hem de aynı zamanda o potansiyele sahip olursunuz.

Jordan Peterson Türkçe Kitap

Sosyal statüler insan beynine işlenmiş

Araştırmacılar insanların yüksek ve düşük statüdeki diğer insanlara nasıl karşılık verdiğini incelemek için ilk kez beyin görüntüleme tekniklerini kullandılar. Yapılan çalışma, bu hiyerarşiye olan tepkilerimizin beynimizle sıkı sıkıya bağlı olduğunu gösteriyor.

Psikologlar insanların, insanlar arasındaki statüye nasıl tepki verdiğiyle uzunca bir süredir ilgileniyorlar. 1950’lere kadar, psikolog Leon Festinger kendimizi sürekli başka insanlarla karşılaştırarak davranışlarımızı öğrendiğimizi ve düzelttiğimizi ileri sürdü. Ulusal Ruhsal Sağlık Enstitüsünde sinirbilimci olan ve bu çalışmanın baş araştırmacılarından olan Caroline Zink, “Oldukça iyi kurulmuş olan sosyal hiyerarşiler, sosyal davranışların güçlü bir belirleyicisidir ve insan ve diğer primatların sağlığında muazzam etkiye sahiptir.” “Bu yüzden hiyerarşik bilgileri nasıl işlediğimize mevcut fonksiyonel MR gibi teknolojiler ile kimsenin bakmaması oldukça şaşırtıcı.”

Çalışma, dergide bu hafta yayınlandı. Zink ve meslektaşları oyun becerisine dayalı sahte bir sosyal hiyerarşi kurdu. Araştırmacılar insanlardan tepki süresini test eden basit bir bilgisayar oyunu oynamalarını istedi. Yeterince hızlı verdikleri her tepkide katılımcılar 1 dolar kazanabiliyordu.

Daha sonra araştırmacılar katılımcılara aynı anda yan odada iki kişinin daha bu oyunu oynuyor olacağını söyledi. Her katılımcının uygulama için birkaç dakikası vardı ve daha sonra uygulama puanına göre “iki yıldızlı” bir oyuncu olarak derecelendirildikleri söylendi. Diğer iki katılımcının “bir yıldızlı” ve “üç yıldızlı” olarak derecelendirildikleri söylendi.

Aslında diğer oyuncular hayaliydi fakat araştırmacılar her katılımcıya sözde diğer oyuncuların fotoğrafını gösterdi ve beyinlerini ne kadar aktifleştirdiğini ölçmek için fonksiyonel MR kullandı. Katılımcıların daha yüksek yani üç yıldızlı oyuncuyu gördüklerinde oksipital parietal korteks denilen, dikkati işleyen bir bölgeyi ve ödüllerle ilgili ventral striatum denilen bir bölgeyi aktifleştirdiklerini gördüler. Böylece katılımcıların daha üst dereceli oyuncuya, düşük dereceli oyuncudan daha fazla dikkat ettiklerini ve değer verdiklerini ileri sürdüler.

Araştırmacılar katılımcılara tişört rengi vb. gibi diğer oyuncular ile ilgili neler hatırladıklarını sordular. Katılımcılar “üç yıldızlı” oyuncular hakkında daha fazla şeyi hatırlıyorlardı.

Zink’e göre bulgular özellikle ilginçti çünkü katılımcılar diğer hayali oyunculara karşı aslında hiç yarışmamışlardı bile. Onlara puanlarının birbirlerini etkilemeyeceği söylenmişti.

Zink “Hiyerarşik bilgiler o kadar kökleşmiş ki bunu görmezden gelmenin imkânsız olduğunu görebiliyoruz. Onlara elimizdeki görevle hiçbir ilgisi olmadığını söylediğimizde bile ellerinde olmadan bu hiyerarşik bilginin etkisine girdiler” dedi.

İnsanlar statüye dikkat eden tek tür değildirler. Aslında primat kuzenlerimizin çoğu hiyerarşi konusunda daha da fazla takıntılıdırlar. Duke üniversitesinden nörobiyolog Michael Platt, sosyal statüye göre organize edilmiş büyük gruplar içinde yaşayan bir maymun türü olan resus makakları üzerinde benzer araştırmalar yaptı. Bir çalışmada, erkek maymunların,yüksek statülü diğer erkek maymunların fotoğraflarına bakmak amacıyla, kendilerine ikram edilen meyve suyundan vazgeçmek için istekli olduklarını gördü.

Michael Platt “Bu biraz mantık dışı gelebilir çünkü belki onların yüksek statülü maymunları korkutucu bulduklarını düşünüyorsunuz. Fakat maymunlar aynı insanlar gibi  ellerinde olmadan dikkatlerini gruptaki dominant kişiye yöneltirler” dedi.

Başka bir çalışmada, Platt maymun beynindeki sinir hücrelerinin aktifliğini izledi ve hücrelerin insanlarda yapılan çalışmada olduğu gibi aynı dikkat bölgesinde yani oksipital parietal kortekste aydınlandığını buldu.

Bununla birlikte insanlardaki statüyü anlamak rhesus maymunlarındaki statüyü anlamaktan daha zordur. Askerlik gibi bazı durumlar dışında insanlar arasındaki sosyal statüler daha az sistemleşmiştir. Birçok etken (zenginlik, yaş, cinsiyet vb.) insanların sosyal statüyü algılamalarında rol oynayabilir.

Platt “Yeni araştırmanın bu kadar ilginç olmasının bir nedeni araştırmacıların laboratuvarda açıkça tanımlanmış bir sosyal hiyerarşi oluşturmalarıydı” diyor.

“Bu statüyü yaratmalarına izin veren çok akıllıca bir manipülasyondu” dedi.

Zink ve diğerleri, insanların sosyal statüye nasıl tepki verdiklerini anlamanın halk sağlığı kadar geniş kapsamlı sonuçlar doğurabileceğini söylüyor. İnsanlar ve diğer primatlardaki çalışmalar, statüler ve stres hormonlarının aracılık ettiği statüler ile ilgili kaygılar kardiyovasküler rahatsızlıklar ve zayıf bağışıklık sistemi gibi sağlık sorunlarında payı olabileceğini gösterdi.

Zink “Sağlığa özel olarak bakmasak da bu beyin bölgelerinin, bu hastalıklardan bazılarının altında yatan nöromekanizmaları içerebilir” dedi.

Kaynak: Social Status is Hard-Wired into the Brain, Study Shows

Çeviren: Aytuğ

Oyun oynayan, ortadan kaybolan kadın

Size değer veren, size asgari oranda saygı duyan ve sizi önemseyen bir kimse sizinle zamanında iletişime geçer. Size yeterince değer vermeyen, yeterince önemsemeyen, size yeterince saygı duymayan ya da yaradılış olarak kaba saba insanlar, telefonlarınıza veya mesajlarınıza zamanında cevap vermezler ve genellikle siz onlar için hiçbir şey ifade etmiyormuşsunuz gibi davranırlar.

Bunu kişisel algılamayın. Belki başka biriyle daha ciddiye bindiler. Belki sizin nasıl tepki vereceğinizi ölçmek için bilinçli olarak böyle davranıyorlar. Ya da başka bir nedenden dolayı sizinle görüşmek istemiyorlar. Birliktelikler bir tenis oyununa benzerler. Eğer karşı taraftaki oyuncu topu sizin tarafınıza atmayı reddediyorsa, onlara yol verin ve oyunu oynamaya istekli birini bulun. İlerde her zaman daha farklı düşünebilirler ya da durumları değişebilir. Ve tamamen farklı bir ruh haliyle size geri gelebilirler.

Sizi elinde tutmak istemeyen birini elinde tutmaya çalışmak, insanın kendisini alçaltan, özsaygısını azaltan bir şeydir.

Barda bir kadınla tanıştım ve o akşam her şey yolundaydı. Aynı akşam öpüştük, diğerlerini unuttuk ve sonra buluştuk ve seks yaptık. Fakat onun peşinde koşan bendim ve bu hatam sonucunda zaman içinde soğudu ve 1 ay kadar hiç haber vermeden ortadan kayboldu. Sonra birden kısa mesajlar atmaya başladı ve beni buluşmaya çağırdı.

Bu arada kadın 38 yaşında ben ise 25 yaşındayım.

Eleman kadının peşine düşmüş ve muhtaç davranmış. Yani muhtemelen kadın bir arıyorsa  5 aramış veya mesaj atmış. Kadına onu özlemesi, düşünmesi ve acaba arayacak mı diye kaygılanması için zaman vermemiş.

Son 20 yılda teknolojik gelişmeler burada erkeklerin aleyhine çalışmaya başladı. Ben çocukken evlerde sadece tek bir telefon vardı ve o da şu kablolu, çevirmeli telefonlardı. 2007’de iPhone’un gelmesiyle şu an iletişimin geldiği hale bakın. Eğer tüm uyarılar açık olsa telefonum bana sürekli uyarı gönderecek: mesaj geldi, whatsapp mesajı geldi, instagramda şu hikayen beğenildi, facebook’ta mesajın var, twitter’da like aldın, vs. vs. Ben bütün bu uyarıları kapalı tutuyorum ve sosyal medyayı sadece iş için kullanıyorum.

Genç ve güzel bir kadına yürüyorsanız, onun telefonunun gün içinde sürekli olarak nasıl uyarı verdiğini, instagram veya facebooktan ne kadar çok mesaj aldığını düşünün. Eğer siz de kıza sürekli mesaj gönderirseniz, diğer aç betalardan bir farkınız kalmaz ve onlarla beraber bir mesaj bulutunda kaybolup gidersiniz.

Mesaj attığınız zaman eğer görmezden gelindiğinizi düşünüyorsanız daha fazla mesaj atarak ya da sinirlenerek ilgi çekmeye çalışmayın. Eğer bu kadınla birlikte olacaksanız onun da sizi istemesi ve bunu göstermesi lazım. O da size adım atmalı ve onun atmadığı adımları sizin fazlaca atmaya çalıştığınız adımlarla telafi edemezsiniz.

Bu kadının size neden dönmediğini bilmek veya tahmin etmek zorunda değilsiniz. Başka biri öne geçmiştir, hayatında bir şey değişmiştir, vs. Sizin bilmeniz gereken sizin mesajlarınıza dönmediği veya çok geç döndüğü. Bir kişinin ne istediğini anlamak için hareketlerine bakmanız lazım ve burada hareketleri size gereken mesajı veriyor: bu kadın sizinle görüşmeyi o kadar da istemiyor. Belki hiç istemiyor, belki yeterince istemiyor. İkisi de sizin için aynı şey.

Bu arkadaş, kız geri mesaj atmasa da onun peşinde mesajla koşmuş. Kendisine ve başka kadınlara odaklanacağına bu kızın peşinden koşmuş ve sonuç: hatun ortadan kaybolmuş.

Kadın bir ay ortadan kaybolduktan sonra ise elemana yine ulaşmış. Ortalama bir erkek burada ne döndüğünü bilemez ve 1 ay ortadan kaybolduktan sonra kadının neden birden geri döndüğünü anlayamaz.

Kadın 1 ay boyunca erkekten haber almadı, erkek diğer aç betalar gibi  engellenene kadar kovalamadı ve bir ay boyunca kadına ulaşmadı. Kadın erkekle ilgili düşünmeye başladı. Elemanı aramayı bıraktığı zaman eleman umrunda değildi ama eleman arkasını dönüp kendi yoluna gitmeyi becerebildiği için kadın ona yeniden ulaşıyor.

Bu durumda kadının kendisi buluşma teklif etmiş ama kadınlar genellikle sadece “selam ne haber?” diye yazarlar ve buluşma teklifi beklerler.  Aslında adamın yazdığına göre kadın ilk defasında selam ne haber demiş ve eleman birkaç hafta bekledikten sonra kısa bir cevap vermiş. Biraz mesajlaştıktan sonra ise kadın buluşma teklif etmiş.

Kadın bana mesaj attığında genç ve güzel bir başka kızla görüşüyordum o nedenle açıkçası kadın pek umrumda değildi. Bu bir ayda başkalarıyla beraber olduğunu da tahmin edebiliyorum. Neyse, buluştuk ve bana karşı çok nazikti. Ama buluşmada görüşmek istediği başka bir kadın arkadaşı daha vardı ve bu kadın bütün buluşma boyunca orada kaldı.

Ona onu arkadaş gibi gördüğümü söyledim ama buluşma boyunca sarıldık ve el eleydik. Beni sonraki gün başka bir arkadaşında verilen partiye çağırdı.

Eğer birine yürüyorsanız grup buluşmalarına gitmeyin. Ortamda bir sürü “sik engelleyici” bulunacaktır.  Bu nedenle grup buluşmalarını pas geçin. Kadın tüm arkadaşları önünle sizinle başbaşa olsa yapmak isteyeceğiniz birçok şeyi yapmayacaktır zaten. Kadınla tek eşli ilişkiye geçip vakit geçirmediğiniz sürece grup buluşması yapmayın. Kibarca reddedin ve ikinizin buluşabileceği başka bir gün önerin.

Eğer ısrar ediyorsa ve teke tek buluşmuyorsa kendisi bilir. Teklifinizi belirttiniz, masadan ve oyundan çekilin. Arkanızı dönüp oyunu istediğiniz gibi oynayacak birine yönelin. Orada kalıp onun şartları ile oynadığınızda ne olduğunu, en fazla kırıntılarla – o da lütfedilip verilirse – avunduğunuzu daha önce gözlemlemişsinizdir. Çoğunuzun gözlemlemediği ise arkanı dönüp gidince olacaklar. Ya daha iyisini bulacaksınız ya da bu kadın sizin peşinizden gelip sizi elde etmek için daha iyiye dönüşecek.

Biz tutkuyla öpüşürken sik engelleyici arkadaşı artık gitmemiz lazım diye kadını elinden tutup götürdü. Ertesi gün ise partiye çok geç gidebildim ve o başka bir erkek arkadaşının evine gidiyordu.

Beni de davet etti. Ertesi gün işte olmam gerektiği için reddettim ve sonra ben onu bir partiye davet ettim. Ama o da bir bahaneyle reddetti.

Senin derdin kadının yönlendirdiği bir oyunu oynaman. Senin ne kadar itaat edeceğini görmek istiyor ve sen de itaat ediyorsun. Eğer zamanına değer veriyorsan ve zamanına değer veren bir kızla vakit geçirmek istiyorsan, grup buluşmalarından uzak dur ve bu teklifleri kibarca reddet. Bunun yerine beraber zaman geçirebileceğiniz başka bir buluşma teklif et.

Eğer bir bahaneyle bunu reddederse “tamam, buluşmak istersen beni ara” de ve orada bırak. Mesela vaktim yok derse “tamam, bir iki hafta içinde vaktin olunca ara görüşelim” de ve orada bırak. Eğer sana asgari ilgisi varsa bir iki hafta içinde seni düşünecek ve arayıp buluşmak isteyecektir.

Kız yine ortadan kayboldu ve bir ay sonra yine “selam” diye mesaj attı.

Birçok erkek burada “bir aydır neredesin” diye sinirlenerek kendi kendilerini elerler.

Ben mesajı cevaplamadım. Kafam karıştı. Bu kadın ne yapmaya çalışıyor? Ne istiyor? Oyun mu oynuyor, ego tatmini mi yapıyor?

Kim bilir?  Kızın görünen o ki fazlaca renkli bir hayatı var. Sen onun peşinde fazlaca koşmuşsun, sonra grup buluşmalarına gitmişsin, gücü ve yönetimi hatuna vermişsin. Bir daha grup buluşmalarından ve birinin peşinde koşmaktan uzak dur.  Bu buluşmalara gitmenin tek nedeni, sonra baş başa kalabileceğiniz umudu. Ama bu buluşmalardan 90% bir şey çıkmaz.

Ne yapacaksın? Tamamen görmezden gelebilirsin. Kendine daha az karın ağrısı bir kadın bulsan daha iyi. Elde yoksa kızla daha önceki gibi kısaca mesajlaşırsın ama başbaşa buluşmaya davet edersin. Seninle bir veya bilemedin iki buluşma sonra beraber olmuyorsa hatunu sal gitsin. Ondan sonra aradı mı cevaplamana gerek yok veya bir daha buluşmana. Bir süre sonra yakandan düşecektir.

Eğer birlikte olursanız, hatun senin için veya bir başkası için kız arkadaş materyaline hiç benzemiyor. Aranızda ciddi bir yaş farkı var ve muhtemelen acayip bir kucaktan kucağa hayatı yaşıyor. Korunman şart. Hem cinsel yollardan bulaşan hastalıklardan hem de bu kadına karşı duygusal bir şeyler hissetmekten.

Kaynak: Playing Games, Radio Silence & Ghosting

Jordan Peterson – Erkekliğe Geçiş Ritüeli

Bu yazı, Kişilik ve Dönüşümleri Kitabından ders notlarından alıntıdır.

Erkeklerin geçiş ritüellerinin olması, genç kadınların geçiş ritüellerinin olmasından çok daha fazla rastlanan bir şey. Bunun neden böyle olduğunu bilmiyoruz ama erkekler kadınlara göre çok daha görkemli bir şekilde yanlış yollara sapabiliyorlar. Ama bu konuda birbiriyle çatışan teoriler var. Mesela bazı teorilere göre kadın geçiş ritüellerine gerek yok zira onların geçiş ritüellerini zaten doğa hallediyor. Bence bu olaya bakmak için kötü bir yöntem değil.

Kadınlar doğanın kaba gücü ile karşı karşıya kalacaklar. Ama erkekler bununla karşılaşabilirler ya da karşılaşmamayı seçebilirler yani burada bir bakımdan seçme şansı var. Erkekliğe geçiş ritüelleri bu seçim şansını ortadan kaldırıyorlar.

Tipik bir erkekliğe geçiş ritüeli şöyle: yeni ergenliğe adım atmış genç erkekler, ailelerinden ve aile bağımlılığından, ki bu gerçekte annelerinden anlamına geliyor, koparılıyor. Bu erkekler, iliklerine kadar işleyen bir korkuya kapılacakları bir durumun içine atılıyorlar. Erkekler bunu az ya da çok gönüllü yapıyorlar.

Diyelim ki 13 yaşındasınız. 13 yaşınızı düşünün. 13 yaşındayken insanlara aksini söylüyor olsanız bile karanlıktan korkuyor olacaksınız. 13 yaşında çıplak bir şekilde, zifiri karanlıkta bir ormanın içine bırakılırsanız korkudan dona kalırsınız. Korku sizi ele geçirir ki bu iyi bir şey zira dışarısı o saatlerde gerçekten tehlikeli bir yer. Tamam belki bir orman değil de bir parka konuluyorlar. Ama yine de dışarıda ve zifiri karanlık ve korku içindeler. Orada neyden korkacaksın ki diye sorabilirsiniz. Bu soruya, hayal gücünüzün yarattığı hayali şeylerden korkuyor olabilirsiniz diye cevap verebilirsiniz. Sonra şunu sorabilirsiniz: kendi hayal gücünüzden mi korkuyorsunuz yoksa hayal gücünüzün temsil ettiği şeylerden mi? Eğer orada gerçek bir tehlike yoksa hayali şeylerden korktuğunuzu düşünebilirsiniz.

Blair Cadısı filmini izlediniz mi? Kaçınız izledi? … Kaçınız izlemedi? Blair Cadısı bir korku filmi. Şimdi iki çeşit korku filmi vardır. Birincisi, kanın gövdeyi götürdüğü korku filmleri ve bence bu filmler sizi iğrenme duygusuna maruz bırakıyorlar. İkincisi ise korku içeren korku filmleri ve bu filmlerde kanın gövdeyi götürmesine gerek yoktur. Bu filmler sizi öylece korkutmak üzere yapılırlar ve Blair Cadısı filmi bu türe iyi bir örnek. Zira tüm film boyunca olan şey, hiçbir şeyin olmaması. Ama siz her saniye çok korkunç bir şeyin olmak üzere olduğundan korkarsınız. Ve korkunç bir şey olacağı hissi, film boyunca sürekli tırmanıştadır.

Yani sizi oldukça radikal bir belirsizlik haline koyuyorlar ve sizin rahatlamanıza izin vermiyorlar. Yani temel olarak sizin hayal gücünüzle oynuyorlar. Bu oldukça etkili bir şey. Korku filmleri genelde o korkunç sesleri çıkaran şeyleri göstermeyerek sizi daha çok korkutabilirler. Zira size ne gösterirlerse göstersinler, bu şeyin sizin hayal gücünüzde canlandırdığınız canavardan daha korkunç olma ihtimalinden azdır.

Karanlıktan korkmak oldukça anlaşılır bir şey zira biyolojik geçmişimiz boyunca birçok şanssız insan karanlığın derinliklerinde dolaşan yaratıklar tarafından parçalandılar ya da ağır yaralandılar. Aynı zamanda biz gündüz dolaşan yaratıklarız ve karanlıktan hoşlanmayız.

Bir erkeğe geçiş ritüeli yapacaksanız, onu 13 yaşındayken alıp karanlık bir mağaraya koyabilirsiniz. Mağaralar çok karanlık yerler. Bir mağaranın ne kadar karanlık olabileceğine inanamazsınız. Karanlık bir mağarada hiçbir şey göremezsiniz. Mağaranın ne kadar büyük ya da küçük olduğunu göremezsiniz. Mağaranın kafanıza çöküp çökmeyeceğini bilemezsiniz. Ve yerin ne kadar altında olduğunuzu bile bilemezsiniz, özellikle sizi oraya getirenler gözlerinizi bağlayıp sizin nerede olduğunuzu bilmemenizi sağlamak için sizi dolambaçlı yollardan oraya getirmişlerse. Belki de sizi oraya bırakıp giderler ve belki 3 gün geri gelmezler.

13 yaşındasınız ve orada oturup düşünüyorsunuz. Peki tam olarak ne düşünürsünüz? Aklınıza gelebilecek en korkunç şeyleri düşünürsünüz.

Bir daha buradan asla çıkamayacağım.

Beni bir daha asla bulamayacaklar.

Karanlıkların içinde yaşayan bir yılan gelip beni yavaş yavaş mideye indirecek hızlıca yemesi oldukça merhametli olacaktır.

Beni bir şey yemese bile burada aklımı kaçıracağım ve dışarı çıktıktan sonra ölmüşten beter olacağım.

Orada karanlıkta yaptığınız şey kısmen kendi hayal gücünüzün iblisleri ile yüzyüze gelmektir. Ve eğer buna dayanabilirseniz yetişkinliğe adım atarsınız.  Ve erkekliğe geçiş ritüeli budur.

Psikolojinin klinik teorilerine bakarsanız, bulabileceğiniz birçok şeyde aynı motif geçerlidir. Eğer daha iyi olmak istiyorsanız, neyle yüzleşmekten korktuğunuzu, neyden korktuğunuzu ve hatta belki neyden iğrendiğinizi bulmak zorundasınız. Ve kendinizi buna gönüllü olarak maruz bırakmalısınız ve bunun sizi dönüştürmesine izin vermelisiniz. Bu hiç de hoş bir deneyim değil, papatyalarla dolu bir kırda dans ede ede ilerlemek gibi bir şey değil. Bu sizin mutluluğunuz ve pozitif bir sürecin içinde olan bir şey değil. Bu, hayatın korkunç yanlarını meydana getiren şeylerle gönüllü olarak yüzleşmeyi gerektiren bir şey.

Fakat ilginç olan şu ki orada yüzeyin altında dolaşan arketip bir fikir var. Sizin hakkınızda göze görünenden çok daha fazla şey var. Ama bunlar dışarı çıkmak zorunda kalmadıkları sürece göze görünmeyecekler. Siz kendinizi tehlikeye atmadığınız sürece bunların ne olduğunu bile bilemeyeceksiniz.

Diyelim ki siz içe dönük, sosyal olarak uyumsuz ve nevrotik birisiniz yani fazlaca kaygı ve depresyon içindesiniz. Partilere gitmek istemiyorsunuz zira partilerde o korkunç tiran geziniyor ve sizi izliyor, sizi yargılıyor ve size ne kadar yetersiz ve gereksiz biri olduğunuzu söyleyip duruyor.

Partiye gittiğinizde insanlara bakmak bile istemiyorsunuz zira onlara her baktığınızda sizi acımasızca yargılayan tiranın yüzünü görüyorsunuz. Aslına bakarsanız insanların yüzlerine bakabilseniz onu görmeyeceksiniz ama bakmadığınız için orada olduğunu sanıyorsunuz. Neyse oraya gideceksiniz ve kendinizi bu korkunç duruma sokacaksınız. Eğer biraz şanslıysanız ve uyanıksanız, dış dünyadan size gelen tüm o bilgileri bir araya koyacaksınız ve bunlar sizin sosyal becerilerinizi geliştirmenizde size yardımcı olacaklar. Bu sizi daha sofistike biri yapacak. Bu olmasa bile en azından kendi korkularınızı tolere edebildiğinizi göreceksiniz.

Hangisi daha iyi? Korkmamak mı yoksa korkuyla başa çıkabildiğinizi bilmek mi? Tabii ki korkmamak ama onu boşverin zira korkmamak diye bir şey yok. Yani en iyi ikinci ve gerçekçi şey ise sizin kendi korkularınıza hükmedebileceğinizi bilmeniz. Klasik kişilik teorileri ile ilişkili konuşacağımız şeylerin çoğu tam olarak bu. Dünya toz pembe bir yer değil. Dünya korkunç bir yer. Ama siz sandığınızdan çok daha güçlüsünüz.

Kazandığınız güç ise kısmen iyi olmadığınız bir yere giderek orada elde ettiğiniz bilgidir. Böylece yeni yetenekler kazanıyorsunuz, üniversitede olduğu gibi. Ama bunun size dersin başında gösterdiğim videoyla igili ilginç bir kısmı daha var.  DNA aslında sanılandan daha karmaşık bir yapı. Sizi bir A durumuna koyarsak, DNA sizin beyninizin çalışma şekline göre yeni proteinler üretmeye başlayacak. Ama sizi tamamen farklı bir duruma koyarsak, bambaşka proteinleri üreten genler aktive oluyorlar. Bunun anlamı sizin potansiyel kullanımları olan ve en yüksek molekül yapısı seviyesinde kullanılmayı bekleyen biyolojik bir bilgi deponuz var. Ve siz kendinizi değişik yönlerde zorlarsanız, kendinizi test edebileceğiniz yeni şeyler bulursanız, şu an aktif olmayan bazı yanlarınızı aktive edeceksiniz. Tanrı bilir kendinizi tamamen aktive ettiğinizde neye dönüşebileceksiniz.

Şamanik ritüellerden biraz daha bahsedeceğim. Yetişkinliğe geçiş ritüeli arketipi var. Siz bunu kendi kendinize yapabilirsiniz ve size nasıl yapabileceğinizi anlatayım. Bu iyi bir hayat yaşamanın yollarından biri, en azından alternatifinden çok daha iyi. Diyelim ki peşinde koştuğunuz bir hedefiniz var. Ve bu hedefe aşırı sıkı bir şekilde bağlı olmak istemezsiniz zira bunun doğru bir hedef olduğu konusunda yanılıyor olabilirsiniz. Gerekirse bu hedefi bırakıp başka bir hedefe yönelebilirsiniz ama bir hedefe ihtiyacınız var.

Bir hedefin peşinde koşarken yolunuzun üzerinde engeller olduğunu fark edeceksiniz. Bu engellerden bazıları muhtemelen korkutucu ya da hatta iğrendirici engeller. “Öyle bir insana dönüşmek istemiyorum” diyebileceğiniz şeyler. Mesela sosyalist, solcu ütopya tipinde olanlarınız iş insanları ile ilgili böyle düşünebilir. Eğer böyle biriyseniz bundan yapabileceğiniz en hızlı şekilde kurtulmanızı tavsiye ederim.

Neyse siz “ne olursa olsun öyle olmayacağım” diyebilirsiniz. Yani bunu bir kenara koyup bundan uzak durabilirsiniz. Ya da bu şey sizi korkutuyordur. Kısacası, hedefinizin peşinde koşarken yapmasınız gereken ve sizde negatif duygular ortaya çıkaran şeyleri yapmaktan kaçınmayın.

Aslında tam tersini yapmalısınız. Diyelim ki bir hedefin peşinde koşuyorsunuz ve bir şeyin sizi korkuttuğunu ve bu şeyden kaçındığınızı gördünüz. İlk yapmanız gereken şey “İŞTE BAK! Bundan korkuyorum ve bunu yapmaktan kaçınıyorum! EJDERHA yani hazine! Tam olarak burada.”

Bu gerçekten doğru. Bir şeyden korkuyorsanız bunun anlamı sizin onunla başa çıkacak kadar gelişmemiş olduğunuzdur. Ve bununla başa çıkacak kadar gelişmiş biri olmanız lazım. Yani buna pozitif bir keşif olarak bakmalısınız. Zayıf olduğunuz bir yer buldunuz. Artık bunun ne olduğunu biliyorsunuz ve bunun üzerinde çalışabilirsiniz.

Diyelim ki içine kapanık birisiniz ve Cuma akşamı bir parti var ve siz bu partiye gitmek istemiyorsunuz. Hemen şunu düşünmelisiniz: “AHA! Demek ki bu partiye gitmeliyim!” Ve evet bu partiye gitmelisiniz. Zira nasıl yapacağınızı bildiğiniz şeyleri yapmayı zaten biliyorsunuz. Sizi asıl nasıl yapacağınızı bilmediğiniz şeyler rahatsız ediyor ve eziyor. Bu şeyleri öğrenmek tabii ki zor olacak ama bunları öğrenmek zorundasınız. Zira kendinizi aktive etmeniz gerekiyor. Zira bunu yaparsanız hayatın temelde ızdırap dolu olduğu gerçeğini daha fazla tolere edebilirsiniz.

Siz geliştikçe dünya daha güvenli bir yer haline gelmez. Aslında tam tersi, siz daha kendine güvenen biri haline gelirsiniz. Bu daha iyi zira zaten aslında güvenlik istemiyorsunuz. Muhtemelen macera istiyorsunuz. Muhtemelen sınırlarınızı zorlamak ve hayata katılmak istiyorsunuz.

Eğer güvenlik istiyorsanız ölü olsanız daha iyi. Zira o zaman başınıza bir şey gelmez ve tehlike de yoktur. Yaşamak demek dünyayla mücadele etmek demektir. Ve siz de dünya ile mücadele etme konusunda olabileceğinizin en iyisi olmayı istersiniz. Bütün bu ders boyunca kısmen bunu öğreneceğiz ve tabii ki kesinlikle klinik psikolojinin öğelerini öğreneceğiz. Zira tüm bunlar temel bir temanın etrafında dönüyorlar ve hepimiz bu temel temanın ne olduğunu bilmek istiyoruz. Zira hepimiz birer insanız. Bu öyküyü bilmek zorundasınız. Bu öyküyü bilmelisiniz ki nasıl davranacağınızı bilesiniz. Ama en azından ilk önce bu öyküyü bilmek zorundasınız.

Jordan Peterson Türkçe Kitap

Bir stilin olsun

Yeni fişten çekilmiş bir erkek için bırakması en zor olan şeylerden biri de mutlakçılık eğilimidir. Çok uzun bir süre cinsel yakınlık için aç olan bir erkeği, en acil problemini çözecek reçete programları takip etmek istediği için suçlayamazsınız.”Tamam, peki kız kızları elde etmek için ne yapacağım? Şöyle mi giyineyim? Şöyle mi davranayım? …” Bu çeşit kelimesi kelimesine, dümdüz ve siyah – beyaz eğilim, fiştekilerin oyun taraftarlarına ve bu nedenle de Oyuna şüphe ile bakmalarına neden olur.

Tavus kuşu yöntemi (Peacocking) ile bir stil sahibi olmak arasındaki farkı anlamak, bu tip bir karışık durumudur. “Komik bir silindir şapka mı giymeli? Siyah ojeler? S**ktir git buradan …” Oyuna yeni olan birçok erkek, tavus kuşu teorisinin en ekstrem yönleri ile stil sahibi olmayı ya da Adam Carolla’nın dediği gibi bir tipinin olmasını birbirine karıştırır. Hayatı boyunca sadece kendin ol propagandasını duymuş ortalama bir erkek için bu ayrımı yapmak oldukça garip bir süreçtir. Sonuçta bu adamlar uzun yıllar  boyunca “Beni olduğum gibi sevmeyen bir kızla olmak istemiyorum” sözüne sığınıp sonra neden 29 yaşında ve eline kadın eli değmemiş bir bakir olduklarını düşünüp durmuş adamlar.

Stil

Bir stilinin olması önemli. Fiziksel çekimin temeli her kız için değişiktir ama stilin bağlama bağlı olduğunu unutmayın. Dövmeli ve MMA tipli “piç herif” arketipi bir stildir. Göz kalemi, siyah ojeler ve emo dar kot pantolon bir stildir. 3 parça Armani bir stildir ve böyle düzinelerce stil vardır. Kadınlar ise bir rolü doldurmak üzere aktör seçen ajanslardır.

Ama her stil aynı mıdır? Bazı erkeklerin stili o kadar garip görünüyor ki bu adamların herhangi bir kadın grubu tarafından aranan bir rola uyabileceklerini düşünmek çok zor. Tuhaf olmanın kendisi bile bazı kadınları etkileyebilir mi?

Birine tuhaf görünen diğerine sıradandır. Herkes hergün her yerde değişik derecelerde de olsa kendi elindeki rolü oynuyor. Benim çalıştığım yerde istesem tişört ve kot pantolon giyebilirim, ama ben daha resmi giyinmeyi tercih ediyorum. Neden? Zira bu tarz bir giyim belli bir saygı getiriyor. Ama eğer bir klüpte yeni bir içki promosyonu yapıyorsam, kişiliğim ve giyimim o ortama göre değişir.

Mystery gibi biri 7-11’dan big gulp almaya giderken de ortalıkta yüksek topuklu ayakkabılarla gezmez. Ben aslında kulüplere giderken o bilinen stilini hala kullandığını sanmıyorum. İnternette gördüğünüz o fotoğraflar Mystery’nin deneysel döneminde çekilmiş fotoğraflar. Hala tavus kuşu yöntemini uyguluyor bu şüphesiz ama artık bu daha az cafcaf gerektiriyor zira Mystery gibi erkekler bu prensipleri değişik durumlarda neyin ilgi çekeceği seviyesine damıttılar.

Tam teşkilat Gene Simmons kostümü ile kulüpten kulübe akmanın kimseyi etkilediği yok ama stil sahibi olmayan birçok erkeğin dalga geçtiği şey bu zaten: aşırı, esktrem uçlar. Ekstrem piç, ekstrem Emo, ekstrem motorsikletçi, vs. kolay hedefler ama stil sahibi olmanın özü bunlar değil.

Tavus Kuşu Yöntemi

Tavus kuşu yöntemi ile stil aynı şey değiller. Tavus kuşu yöntemi bir PUA aracı (tam olarak props (PUA jargonunda çevrede bulunan ve kızla muhabbet açmanı sağlayacak her şey)). Tavus kuşu teorisi bile efektif bir şekilde uygulamak için bir stil sahibi olmayı gerektirir ama tavus kuşu duruma göre kullanılan bir araç iken stil daha uzun soluklu ve genel görünüşünüzle alakalıdır.

PUA çalışmaları emekleme dönemindeyken, tavus kuşu teorisi anlaması kolay bir şeydi. Sosyal zekaya sahip insanların çoğu sürüden farklı olmayı zaten isteyeceği için tavus kuşu takip etmesi kolay bir prensiptir. Şu bir gerçek ki herkes bir dereceye kadar tavus kuşu teorisini uygular. Bir kravat ya da ayakkabı seçmek basit bir şey gibi görünür ama bilinçaltında belli durumlar için belli aksesuar ve giyecekleri seçme nedeniniz dikkat çekmektir.

Tavus kuşu yöntemini kullanmanın amacı, kadını sizin çerçevenize çeken ince bir farklılık ya da konuşma başlatma imkanı sağlamaktır. Garip ama (ya da garip değil) pahalı ayakkabıların bazı kızları mıknatıs gibi çektiğini farkettim. Çoğu kadının ayakkabılara olan takıntısını düşününce bu anlaşılmaz bir şey değil. Kadınların dolaylı iletişime, vücut diline, görünüşe, sözel olmayan ipuçlarına olan duyarlılıklarını aklınızda tutmanız önemli. Kadınlar kısa bir süre süzerek bile birbirlerini tartıp kızlar arası hiyerarşide birbirlerini çeşitli statülere yerleştirirler. Aynı şeyi çekici buldukları erkekler için de yaparlar.

Oyuna yeni başlamış ve tavus kuşu kullanacak kadar kendine güvenen erkeklerin anlamadıkları şey, çok küçük bir değişikliğin bile büyük bir fark  yaratabildiğidir. Sizin oyununuz tavus kuşu yöntemi değil. Tavus kuşu sadece balığı oltaya getiren yem. Fiş oltadayken onunla nasıl oynayacağınız ise size kalmış.

Yetenek repertuarınıza şimdi anlatacağım hayun bayıltanı (chick crack) eklemeniz de bazı durumlarda size yardımcı olacaktır. “Çıktığım” tüm stiprizci kızların hemen hemen hepsi ana akım ruhaniliğine inanıyorlardı. Arada bafilediğim Angie adlı kız pembe çantasında tarot kartları bulunduruyordu, bir diğeri ruh çağırdığını söyledi, vs. Bu tip kadınlar erkekte bu şekil bir bağ ararlar. Üniversitede iken şu an 18 yıldır takmakta olduğum bu yin-yang yüzüğünü almıştım. Zamanında hayatımdaki dengeyi sürdürmem gerektiğini bana hatırlatması için bir sokak satıcısından almıştım yoksa doğu dinlerine inandığımdan değil. Ama bu yüzüğü aldığımdan beridir kaç kadın yüzüğü işaret ederek konuşma başlattı sayamadım. Çok küçük bir yüzük ama birçok kadını çekebilen güçlü bir mıknatıs.

Çeviri: Have a Look

Tinder ve Otomatik Analiz

Bu haftanın başlarında, 3000 numarali entryimi Tinder istatistiklerime kaydederken,kendimi soyutlama seviyelerinde biraz yukarı çıkarken buldum. Tinder istatistikleri ile yaptığım işin şekli çok detaylı ve Tinderin uygulamayı çalışır halde tutmak için kullandığı algoritma ve sistemlere spesifik bir bakış atıyor. Son gelişmelerden biri, Küresel Veri Koruma Yönetmeliği adında insanlara Tinder ve Facebook’un topladığı verileri sorgulama hakki veren küçük bir mevzuatin parçası. Bunun sayesinde , bir beyefendi Tinder’ın kendisi hakkında topladığı tüm veriyi Tinder’dan isteyebildi ve bunun yan etkisi olarak da bir Tinder’ın ne tür veriler topladığını görebildik.

İsim ,email, yaş,yaş aralığı gibi seçilen klasik kişisel bilgiler çok ilgi çekici değil. İlginç olan şey, diğer ölçtükleri veriler:

  • Sağa sola kaydırmalarınız
  • Kaç kişinin seni sağa veya sola kaydırdığı
  • Eşleşmeler
  • Attığınız ve aldığınız mesajlar
  • Profilin tam olması

Bunu ilginç bulma sebebim eğer Tinderin çalışma şekli üzerinde tersine mühendislik yapmaya başlarsak , ölçülen bu veriler bu çalışma için harika birer araçlar. Tinder muhtemelen sağa – sola kaydırmadan önce profile ne kadar baktığın, eşleştiğin kaç kişiyle muhabbete başladığın, ne sıklıkla raporlarlandığın gibi bilgileri de tutuyor. Bunun önemini daha sonra konuşacağız.

Tinder ve diğer uygulamaları bir bar olarak düşünürsek ,bir barın işini iyi yapması için gerekenleri biliyoruz (sportbar ve cigarbar gibi işletmeleri bunun dışında tutuyorum) ve bu içeri bir sürü güzel kadın toplamaktır. Eğer barda çok çekici hatunlar varsa , erkekler onların peşinden bara geleceklerdir ve onlara bir içki ısmayacaklardır. Hatunlar “barın ne kadar havalı olduğuna”, erkekler de “barın havalı oldugunu duşunen hatununların ne kadar güzel olduğuna” bakarak bara çekilirler. Bu perspektiften , Tinder için 3 büyük başarı kriteri çıkarabiliriz:

A) Hatunları mutlu et ve öyle kalmalarını sağla.
B) Kullanıcı tabanını maksimize et.
C) Erkekleri ortamda tut.

Bir barın gelirinin, mekan ödemeleri ve içecek satışlarının bir karışımına bağlı olduğu gibi, Tinder gelirleri de reklamlar, Gold ve Plus üyeliklere ve ek olarak Superlike ve Boost gibi ürünlerin satışına bağlıdır. Gece kulübü benzetmesine devam edersek, bir kıza super like atmak, ona içki yollamaya eş değerdir. Boost ise, mekan sahibinin kapıdan girerken elinizi sıkmasına ve sizi herkesin görebileceği, içki şişesi servisi olan ayırtılmış masaya almasına eş değerdir.

Ama  bardaki en önemli adam kapıdaki güvenlik görevlidir. Biliyorsunuz, bu adamın işi:

  • İyi bir kadın ve erkek sayısı karışımını sürdürmek
  • Arızaları bara almamak
  • Arıza çıkaranları bardan def etmek

Kapısında sağlam bir güvenlik görevlisi olmayan bar, hızlıca nahoş bir yere dönüşür. Tinder kadın kullanıcı tabanını elde tutmak ile genel kullanıcı sayısını ve bu kullanıcılardan sağladığı üyelik ve satış gelirlerini en iyilemek arasındaki ince çizgide dengesini kaybetmeden yürümek zorundadır.

Algoritma ve Kalıp Tanımlama

Buradan itibaren yazacağım şeylerin Tinder algoritmasının nasıl çalıştığına dair benim tecrübeye dayalı tahminim olduğunu belirteyim. Bence algoritma 2 ama 3 potansiyel bileşene sahip ve bunların sizin davranışınız, Tinderdaki diğer insan davranışları ve sürekli “kırmızı alarm” arayan bir genel modelleme yazılımı olduğunu düşünüyorum.

Sizin Davranışlarınız:

Sizin davranışlarınızdan başlayabiliriz. Tinder’ın analizinin sıradaki davranışlardan başladığından tahmin ediyorum:

  • Sağa sola atma (kaydırma) şekli
  • Eşleşme şekli
  • (Eşleşilen kişilere) açılış şekli
  • (Eşleşilen kişilerin) cevap şekli
  • Eşleşilen kişilerle diyalog şekli
  • Eşleşmenin kaldırılması ve şikayet

Kaydırma şekliniz şu iki şeye indirgenebilir:

  • Ne sıklıkla sağa sola kaydırıyorsunuz?
  • Bunu ne kadar hızlı yapıyorsunuz?

Eskiden (Tinder puanınızı etkilemeden) herkesi sağa atabiliyordunuz. Ama bu davranış sizin pek seçici olmadığınızı ve bir bağ kurmaktan çok eşleşme peşinde olduğunuzu gösterir. Yani gece kulübüne gidiyorsunuz, Dj’in mikrofonunun kapıp DJ’i kenara itiyorsunuz ve pantolonunuzu indirip “HEY BENİMLE SİKİŞMEK İSTEYEN VAR MI?” diye bağırıyorsunuz. Tinder bu tip bir davranışı sevmez. Bunun yanında bu otomatik bot davranışı olarak algılanılabilir ve Tinder premium snap, instagram, porno sitesi ve hatta rakibi buluşma sitelerini pazarlayan botları da pek sevmez. Bunun yanında herkesi sola atan kişiler de cezalandırılır zira bunlar gerçekten eşleşmek istemiyorlar diye görülür.

İkincisi sizin eşleşme şekliniz yani sağa attığınız kişilerle ne sıklıkla eşleştiğinizdir. Bunun sonuçta gösterdiği şey şudur: “Kendi liginizde mi oynuyorsunuz?” Hepimiz daha iyisi hedefiyle ilişkiye gireriz yani cinsel pazar değeri olarak kendi olduğumuzun 1 – 3 puan üstünde birini isteriz. Ama kendi liginizin çok üstüne çıkıyor olabilir misiniz? Bence Tinder’ın bunu cezalandırma sebebi kullanıcının bot olduğunu düşünmesi ve insanların eşleşmesini istemesi.

Üçüncüsü ise eşleşmelere nasıl açılış yaptığınızdır. Eşleştiğiniz kişilere açılış yapıyor musunuz yoksa onları öylece eşleşme şeklinde mi bırakıyorsunuz? Tinder’ın cesaretlendirmek istediği şey, insanların eşleşmesi, mesajlaşması, buluşması ve sonra ne yaparsa yapmalarıdır. Eğer insanlarla eşleşiyorsanız ama onlarla mesajlaşmıyorsanız, Tinder sizin kendi egonuzu tatmin etmek için eşleşmekten başka bir şey yapmadığınızı düşünecektir.

Dördüncüsü ise aldığınız karşılıklardır. Siz eşleştiğiniz kişilere mesaj attığınızda onlar size cevap veriyorlar mı? Size cevap mı veriyorlar yoksa sizi cevapsız mı bırakıyorlar? Tinder’ın tüm mesajların içeriğine baktığını sanmıyorum ama size cevap vermeyen çok fazla eşleşmenizin olmasının, sizin ya iyi bir açılış yapamadığınız ya da karşınızdaki insanı soğutan bir şey söylediğiniz şeklinde yorumlanacağını düşünüyorum.

Beşincisi ise mesajlaşma şekli yani Tinder’ın iyi bir mesajlaşma olarak algıladığı şekilde ne sıklıkla mesajlaşıyorsunuz? Bir iki açılıştan öteye gidemiyor musunuz yoksa Tinder’ın pozitif olarak yorumlayacağı şekilde yeterince uzun mesajlaşabiliyor musunuz?

Altıncı ve son değişken ise eşleşmelerinizin karşı taraf tarafından kaldırılması ve raporlanmanızdır. Genel olarak sizin açılışınızdan hemen sonra eşleşmenizin kaldırılması ya da raporlanmanız negatif olarak yorumlanırken, raporlanmanız muhtemelen Tinder’ın sizin hesabınızı daha yakından takip etmesine neden olur.

Bunların, Tinder’ın sizin hakkınızda kullandığı temel veriler olduğunu neden düşünüyorum? Zira ben eğer insanların uygun bir şekilde diğer insanlarla eşleşeceği bir servis yaratacak olsam, ben bunları ana veri olarak kullanırdım. Tinder’ın iş vaadini unutmayın: “Hoşunuza giden insanlarla eşleşmeniz ve onlarla bir ilişki kurabilmeniz”.  Tinder’ın az ya da çok bir tek gecelik ilişki uygulaması olduğunu biliyorum ama Tinder eşleşmelerin mümkün olduğunca uygun olmasını da istiyor.

Kadınlar Nasıl Davranılarlar?

Kulüp benzetmesine dönecek olursak, eğer sıradan bir 6/10 erkek kulüp içinde problem çıkarmaya başlarsa, mesela kızları rahatsız eder ya da çalışanların canını sıkarsa, kapı dışarı edilir ve muhtemelen de bir daha o kulübe alınmaz. Ama 10/10 bir erkek, belki bir ünlü ya da tonla parası olan biri, bu adam arıza çıkardığında ona daha fazla tolerans gösterilir zira kulübe tonla para kazandırmaktadır. Hepimiz iyi müşterilerimize bir miktar daha fazla tolerans gösteririz.

Tinder’ın bu şekilde bir algoritma programladığını düşünme sebebim, iki paralel kural kümesi olması gerektiğini bilmemiz. Eğer Tinder oldukça çekici erkekleri bot gibi davrandıkları ya da fazlaca raporlandıkları için yasaklamaya kalkarsa, kadınlar için çok daha az tercih edilir bir yer haline gelir. Kadın tarafında ise eğer Tinder, Tinder’ı kendi instagram hesabının reklamını yapmak gibi bot benzeri şeklinde kullanan her kadını yasaklasa, Tinder’da çok daha az çekici kadın kalacaktır. Kulüp, erkekler bu kadınlara içki almaya devam ettiği sürece, 10/10 kadınların berbat davranmasına pek ses çıkarmayacaktır.

Kısacası eğer karşı cinsten bol bol sağa kaydırma ve açılış mesajı alıyorsanız, burada yazdığım kötü davranışları yapmanıza tolerans gösterilir. Bu bir dereceye kadar denge oluşturan bir tolerans. Mesela siz davranış olarak -8/10 gibi kötü bir seviyede olabilirsiniz ama sürekli sağa atılıyorsanız sizin bu davranışınıza tolerans gösterilecektir.

Tinder Nasıl Davranır?

Kulüplerin aksine Tinder’ın kötü davranan kişileri dışarı atmasına gerek yoktur. Yapması gereken tek şey, bu kişilerin görünürlüklerini sıfıra doğru indirmektir. Mesela gönderdikleri mesajların görünmesini engellemek, attıkları süper-likeları bloklamak, attıkları boostları geçersiz hale getirmek gibi şeyler yapmaktır. Böylece efektif olarak Tinder yanlış davranan kişi için hala çalışıyor gibi görünür. Birkaç tane eşleşme alsa da attığı mesajlara geri dönüş sıfıra iner. Bunun ekstra faydası, bu insanların Tinder’a üyeliklerini iptal edip uygulamayı silmek yerine para ödemeye devam etmeleri ya da ekstra boost ya da super like almalarıdır.

Eğer sizi basitçe engelleselerdi para kazanamazlardı ve kullanıcı tabanları küçülürdü.

Eğer ben haklıysan en iyi pratik uygulamalar

Bu yazıyı mümkün olduğu kadar pratik ve kullanışlı tutmak için bir “en iyi pratik uygulamalar” listesi vereceğim. Bu liste iki bilgiye dayanıyor:

  1. Tinder’ın sizin hakkınızda tuttuğu veri
  2. Benim otomatik bir sistemi kurma, uygulama ve analiz etme becerim.

Botlar 100% sağa kaydıracaklardır zira botların amacı, pazarladıkları ürünü mümkün olduğunca fazla sayıda eşleşmeye kişiye göstermektir.  Birçok erkek 100% herkesi sağa atar çünkü en fazla sayıda kişiyle eşleşmeye çalışırlar. Kimseyle buluşmaya ve hatta mesajlaşmaya niyeti olmayan onay arayışındaki kadınlar,  ya da Tinder’ı aç betalara İnstagram hesaplarını pazarlamak için bulunan kadınlar ortalamanın üstünde bir sayıda sağa kaydırma yapacaklardır ama size cevap vermeyeceklerdir.

Buradaki temel prensip basit: Sadece eşleşmekten mutlu olacağınız ve eşleştiğinizde 90% açılış yapma şansınız olan kızları sağa atın.

Eşleşme oranı açısından da 30% – 70% bandını hedefleyin. 30% – 70% dedim zira 100% eşleşme muhtemelen Tinder Komuta Merkezindeki bazı algoritmaları aktive edecektir. 100% eşleşme oranı nadirdir en azından normal bir şekilde sağa sola atıyorsanız ve Tinder Gold kullanmıyorsanız. Eğer 30% – 70% bandında ve hatta idealinde 50% – 70% bandında iseniz, en azından yeteri kadar kendi liginizdesiniz ve harhangi bir alarma neden olmazsınız.

Eğer birçok kimseyle eşleşir ama onlarla hiçbir zaman mesajlaşmazsanız, Tinder bunların kötü eşleşmeler olduğunu varsayacaktır. Tinder’ın iş planının insanları eşleştirmek olduğunu unutmayın. Eğer bunu başaramazsa, piyasada tutunamaz. Eğer siz ya da eşleşmeniz açılış yapmazsa, Tinder bu eşleşmenin kötü bir eşleşme olduğunu varsayar. Tinder’ın mesajlaşma uzunluğunuzu da takip ettiğini unutmayın. Ayrıca Tinder sizin aynı kopyala – yapıştır mesajı herkese atıp atmadığınızı da takip eder zira bu davranış “bot” davranışıdır.

Eğer çok az cevap alıyorsanız, aldığınız cevaplardan çok az muhabbet çıkıyorsa, kız eşleşmeyi kaldırırsa veya daha kötüsü sizi şikayet ediyorsa, bunlar sizin hesabınızı kötü etkileyecektir. Tinde bunların kötü eşleşmeler olduğunu ve sizin kulübün arıza müşterisi olduğunuzu düşünecektir. Eğer arıza ama çekici ve zenginseniz kulüp sizi tolere edecektir ama eğer değilseniz bu sizin için problem olacaktır.

Özet ve Sonuç

Bu yazıyı yazmamın sebebi, şu an çok miktarda Tinder verisi çıkarmam ve veri tarafından onaylanana kadar Tinder’da algoritmaların nasıl çalıştığına dair bazı varsayımlar yapmak istemem. Bunu yazarken, Tinder’ın sizin hakkınızda nasıl bir veri tuttuğunu kafamda canlandırmaya çalıştım ve ben olsam kulübün piyasada üstte kalması için kapı güvenlik görevlisi olarak çalışacak nasıl bir otomatik sistem geliştireceğimi düşündüm. Twitter’da engellemek yerine mute kullanma sebebim de bu. Eğer insanları engellersem onlara böbürlenebilecekleri bir ekran görüntüsü vermiş olacağım ve benim artık onları gördüğümü bilmeden başka hesaplarla yine gelecekler. Eğer onları sessize alırsam, boşluğa bağırıp duracaklar ve enerjilerini boşa harcamaktan başka bir şey yapmayacaklar.

Bu makalede yazdığım varsayım ve tahminler doğru mu bilmiyorum. Ama Tinder’ın insanların görünürlüğüne karar veren ve ekstrem davranışlara izin vermeyen (100% sağa ya da sola kaydırma, kendi liginin dışında oynama, hiç açılış yapmama, hiç cevap almama ve raporlanma) çoğu süreci otomatik hale getirme zorunluluğu bir gerçek ve eğer burada bahsettiğim gibi davranırsanız bu otomatik sistemin radarlarına yakalanmazsınız. Size tavsiyem hergün bir kere ama devasa bir sağa – sola atma seansı yerine, birçok ama daha küçük seans yapmanız.

Dating Uygumaları Ve Mesaj Oyunu Hakkında Son Bir Not

Geleneksel mesaj oyununun bazı kuralları vardır:

A) Hiçbir zaman hemen cevap verme ve idealinde kıza meşgul olduğun imajını ver.

B) Mesaj oranının 2:1 olarak tut.

C) Kızdan daha uzun mesajlar yazma.

D) Mesajlaşmayı minimumda tut ve aslen buluşma ayarlamak için kullan.

Ben bu prensipleri whatsapp, mesaj ve snap gibi uygulamalarda hala kullanıyorum ama Tinder’daki otomatik algoritmaların yarattığı risk nedeniyle size şunları tavsiye edeceğim:

1) Daha uzun ve sadede gelen bir açılış mesajı  yazın ama diğer geleneksel mesajlaşma kurallarına sadık kalın, D hariç. Bence mesajlaşmanın uzunca olması Tinder’ın algoritmalarının harekete geçmesini engelleyecektir.  Bunun nedeni Tinder eğer 3 mesajlaşmada buluşma ayarlarsanız bunu bilmeyecektir ve kısa bir mesajlaşmadan sonra aranızdaki iletişim bitti sanacaktır.

Davranış analizi yapan ticari yazılımlarının zayıf noktası, “ne” olduğunu anlayabilirken “neden” olduğunu anlayamamalarıdır. Mesela kıza sadece “Hey, bugün 6’da X’te buluşalım mı?” yazarsanız ve kız size “Tamam” diye geri dönerse, yazılım sadece sizin tek bir mesaj attığınızı, kısa bir mesaj aldığınızı görür ve sonrasında da bir konuşma olmadığını görür. Bu gerçekten oldukça başarılı bir mesajlaşma olsa da yazılım açısından kötü bir eşleşmedir.

Tinder algoritmalarının amacı da Facebook algoritmalarıyla aynıdır. Sizi aynı dar çevreye hapsetmektir. Eğer Fox News haberlerini seviyorsanız, size daha fazla Fox News haberleri vermek gibi. Eğer siz sürekli olarak aç beta avcısı, kimseyi sağa atmayan, mesajlara cevap vermeyen, instagramı hariç biyosunda metin olmayan hesapları sağa atarsanız, Tinder size bunlardan daha fazla verecektir.

Kaynak: Tinder and Automated Analytics

Tinder Rehberi