Erkeklerin “duvar” konusunda endişelenmemesi gerektiği miti

Bu yazı çocuk yapmak isteyen erkekler ve genç erkekler için ki çoğunuz öylesiniz. Hacı ben yaşlanana kadar genç kadınlarla takılırım ya da evlensem bile çocuk yapmam ve gerisi beni ilgilendirmez diyen 35 yaş üstü biriyseniz evet daha zor olsa da eğer oyununuz iyiyse, fitseniz ve finansal olarak sağlamsanız bunu yapabilirsiniz. Bu yazıyı pas geçebilirsiniz. 30 yaş altındaysanız okuyun zira bu konudaki fikriniz (bu yazıyla alakasız olarak) büyük ihtimalle değişecek.

Pad Stedman’dan acımasız gerçekler. 35 – 40 arasında erkekler için dedikleri biraz abartı olsa da gerçeklik payı var. O nedenle paylaşmak istedim.

İnternetteki en yıkıcı, en mantıksız tavsiyelerden birisi de, erkeklerin “duvar” konusunda endişelenmemelerini söyleyen kırmızı hap tavsiyesi.

Erkeklerin çocuk yapmak için “potansiyel” olarak daha çok vakti olduğu doğru olsa da, çocuk yapma potansiyelinizi devam ettirmek için daha da genç kadınlarla birlikte olmanız gerekli.

Fit ve finansal olarak sağlam durumda olsanız bile, 35 yaşını geçtikten sonra bunu yapmanız zorlaşır. Uygulamalarda 20’lerinde kadınlarla eşleşmeniz seyrekleşir. Sosyal çevreniz, aynı yaşlarda çiftlerle dolmaya başlar.

40 yaşına geldiğinizde, bu zorluklar size karşı kurulmuş bir komplo teorisi gibi görünmeye başlar.  Karşınıza çıkan her opsiyon ya doğurganlığının sonlarındadır ya da doğurganlık dönemini geride bırakmıştır.

Özellikle 35 – 40 yaş arası yine de doğurganlığı sonlarda olmayan kadın bulmanız zor değil ama 40’ından sonra her geçen yıl, bahsettiği şey daha da doğru hale geliyor.

Genç kadınlarla buluşsanız bile, yaşıtınız bir erkeğe göre çok sıradışı bir yaşam sürmeniz gerekir ve daha genç insanlarla takılmanız gerekir (bunun da kendine has problemleri var).

Buna tam olarak katılmıyorum zira kendinden 10 yaş büyük bir erkeğin yaptıklarına uyan genç kadın bulmanız mümkün ama arkadaşlar, dediği kısmen doğru.

Ya da, kadınlarsa soğuk yaklaşmayı öğrenmeniz gerekir. Bu kolay değil ve kendini adamayı gerektirir.

Kendini adamayı gerektirir demek abartı ama zor olduğu ve daha fazla çaba gerektirdiği gerçek. Fakat yürümeyi öğrenmeyi çoğu erkek 40’larına bırakmıyor. Bırakmadığınızı umuyorum.

Bunu hayatınızın ortasında kolayca öğrenebilirmişsiniz gibi davranmak saçma.

Evet, evlenmeseniz bile bunu daha önce öğrenmeniz çok daha iyi.

Bu arada daha yaşlı bir erkeğin seks için daha genç kızları tavlayabilmesi ile onu çocuklarını yapmaya ikna etmesi aynı şey değiller.

“Çocuklarını yapmaya ikna etmesi” lafı ezik olmuş be Pad. Kadının çocuklarını yapmayı istemesi daha doğru.

Çoğu zaman kadınlar çok daha yaşlı erkeklerle çeşit olsun diye yatabilirler.

Doğru.

20 – 59 yaş arası erkeklere düzenli olarak danışmanlık yapıyorum. Eğer çocuk istiyorsanız kadınlarla buluşma konusunda gerçeklik şu:

20’lerinde: Çözmesi kolay bir problem

20’lerinin ikinci yarısında evet. İlk yarısında değil.

30’larında: Çok çözülebilir bir problem ama değişiklikler yapmanız lazım ve zaman kaybedemezsiniz.

Doğru.

40’larında: Çok fazla çaba ve ciddi yaşam stili değişiklikleri gerekir.

50’lerinde: Hayatın birçok yönden tersine çevrilmesi gerekir ve ekstrem bir kendini adama gerektirir.

Paradoks şu ki yaşlandıkça daha fazla değişiklik yapmanız gerekir ama değişiklik yapmak daha da zorlaşır.

Bu, 40’ında ve 50’sinde olan erkekler için çok geç anlamına gelmiyor, çok geç değil.

Evet çok geç değil ama hiç çocuk sahibi olmama ihtimaliniz ciddi oranda artıyor.

Ama sizin başa çıkabileceğinize göre çok daha fazla zorlukla karşılaşacaksınız. Şarap gibi yıllansanız bile (ki böyle olması en temel gereksinim), oyunu hayatın ileri yaşlarında öğrenmek , başka her şeyi öğrenmek gibi, daha da zorlaşıyor.

Oyunu daha önceleri öğrenseniz bile, doğurganlık penceresinde bir kadınla çocuk yapmak üzere birleşmeniz yine de zorlaşıyor.

Ama daha genç kadınlara ulaşmak asıl problem. Eğer (genç kadınlara ulaşımı kolay olan) çok spesifik bir alanda çalışmıyorsanız, bu sorun büyük zorluklarla uğraşmadan aşılmıyor.

Bu nedenle, sırf erkeksiniz diye 10 yıllarca daha fazla zamanınız olduğunu söyleyenlere inanmayın. Teknik olarak doğru olabilir.

Biri adama yorumlarda teknik olarak bu doğru olabilirse neden mantıksız diyorsun diye sormuş. Pad Stedman’da teknik olarak mevsimi geçtiğinde, güz aylarının sonlarında ağaçta elma bulma ihtimalinizin olması, elma toplamayı güze bırakmanızın saçma olduğu gerçeğini değiştirmez diye cevaplıyor.

Pratik olarak ise doğru değil. Genç kadınlarla buluşmaya çok geç başlarsanız, aile kurma ihtimaliniz zaman içinde azalır. Gerçek “kırmızı hap” budur. Bununla (bu acı gerçekle) şimdiden yüzleşmeniz çok daha iyi.

Bu konuda ben de bir yazı yazmıştım: 20’li yaş kadın, 40 yaş erkek evliliği. Orada 40’ına kadar kadınlarla takıl, 40’ında 20’lik bir kadın bul ve evlen tavsiyesinin kötü bir tavsiye olduğunu (gördüğüm kadarıyla Rollo Tomassi böyle bir tavsiye veriyor) söylemiştim. Bu arada bana hay velüyü men olursanız çocuk oyuncağı diye gelmeyin, onu zaten linklediğim yazıda ve podcast yayınında eleştirdim ama daha da önemlisi ben tavsiyemi %0.1 elit erkekler kulübü ile sınırlandırmıyorum. Çoğunuz milyoner olmayacaksınız, olamayacaksınız. Çocuk yapmanızın “garanti” olması için milyoner ya da ona yakın biri olmak zorunda olmamalısınız. Çünkü o zaman bir kadının sizden çocuğu boşanıp nafaka yerim diye mi yoksa sizden çocuk yapmak için mi evlendiğini anlamanız da çok güç.

Ayrıca erkekler için ideal evlilik yaşı. Spoiler vereyim 30 – 32 ama evliliğe gidecek ilişkilere başlama yaşı 27 – 28.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Aile ve evlilik üzerine

Mahmut Abi evlilik konusunda düşüncelerin nedir? Kırmızı hapta gerek Türkçe gerek İngilizce içerik üretenlerin hemen hepsi erkeklerin evlilikten uzak durması gerektiğini söylüyor. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?

Ben diğerlerinden farklı olarak erkeklere evlilikten uzak durma tavsiyesi vermiyorum. Çocuk yapma veya gelecek nesilleri yetiştirme ihtiyacınızı, feministler evlilik kurumunu erkekler için zor ve tehlikeli hale getirdi diye bırakmanızı tavsiye etmem. Evlenmeden çocuk yapabiliyor musunuz bilmem ama bu hala pek mümkün değil. Geçenlerde Avrupa’da oldukça liberal bir ülkede yaşayan bir arkadaşım, 6 yıldır resmi olarak evlenmeden karı – koca hayatı yaşadığı kadınla evlendi zira kadın hamile kaldı. Nedenini sorduğumda o ülkede bile anne ve babanın resmi olarak evli olmamasının, çocuğun resmi evrak gerektiren işleri ile ilgili büyük külfet yarattığını söyledi. Türkiye’de durumun daha iyi olduğunu sanmam. Belki ABD’de bazı aşırı liberal eyaletlerde bu iş rahattır ama orada da öyle olduğunu pek sanmam.

Yani benim bildiğim 2020’li yıllarda bile çocuk yapmak için evlenmeniz gerekiyor.

Tamam biliyorum, evlilik riskli ki bu riskleri burada yazıp duruyoruz. Evleneceğiniz kadını çok dikkatli seçmelisiniz ama çok dikkatli seçseniz bile devletin evli kadına verdiği silahların eşinizin elinde olmasını istemezsiniz. Yani biraz abartı olacak ama şöyle düşünün. Devlet evlilikte erkeğe istediği zaman karısıyla cinsel ilişkiye girme hakkı verse ve kadın istemese bile cinsel ilişkiye girmesini tecavüzden saymasa, erkeklerin büyük çoğunluğu bu durumda da karısı istemiyorsa onunla zorla ilişkiye girmez. Ama bu, böyle bir yasanın saçma ve insanlık dışı olduğu gerçeğini değiştirmez. Bir kadının, bunu yapmayacak bir adamla evli olduğunu bilmesine rağmen kocasının elinde böyle bir “hakkın” olmasını isteyeceğini sanmam.

Her neyse, çoğunuz hala çocuk yapmak ve yetiştirmek isteyeceksiniz ve bunun için evlenmeniz gerekecek. Şu an 25 yaş altındaysanız bu konuda yorum yapmayın zira şu an çocuk yapmam diyenlerinizin çoğu 30 yaşında böyle düşünmeyecek. Gerçekten bu isteğe sahip değilseniz, sahip değilsiniz ve toplum baskısına boyun eğmeden çocuk yapmaktan uzak duruyorsanız size ne mutlu. Ama çoğu erkek çocuk yapmak, aile babası olmak istiyor ve bu istek oldukça güçlü, oldukça temel bir istek ve normal bir istek.

Kendi ideolojik çıkarları ya da düz aptallıkları nedeniyle, aile kurumunu yıkmaya and içmiş feministlerin, iklim felaketçilerinin ve benzeri ideolojilere bulanmış aşırı solcuların istediği de bu erkeklerin evlilik kurumuna ya birer tasmalı köpek olarak girmeleri ya da evliliği göze alamayıp hiç girmemeleri. İkisi de onlar için iyi birer sonuç. Ama ben bu şer odaklarına meydan okuma adına ve onlara inat olabildiğince iyi aile kurma taraftarıyım. Birçok erkek için de, toplum için de iyi olan bu. Siz önce tabii kendinizi düşünün ama dediğim gibi erkeklerin büyük çoğunluğunun içinden gelen istek de bu zaten.

Bugün boşanma erkek için büyük külfet ama riskini bilerek girerseniz hem riskini azaltırsınız hem de gerçekleşmesi durumunda alacağınız hasarı. Ben dünya savaşı, kıtlık, vs. gibi zor koşullarda bile bunları göze alabilmiş nesillerin torunları olarak bizim içinde bulunduğumuz durumun onlara göre hala çok daha rahat olduğunu düşünüyorum.

Bir erkek hangi yaşta evlenmeli?

Ben bu konuya erkekler için ideal evlilik yaşı yazısında değindim ve orada bunun 33 olduğunu söyledim. Yine Rollo Tomassi başta olmak üzere bunun daha yüksek olması gerektiğini söylediklerini biliyorum ama ben şahsen oldukça geç bir rakam verdim. Aslına bakarsanız 31-32 yaş ideal olanı. Daha öncesinde erkek yeterince olgunlaşmıyor, keşke olgunlaşabilse. Eskiden erkeklerin 22-23 yaşında geldiği olgunluğa bugün erkekler 32-33 yaşında geliyor. Bu sistematik ve teknolojik bir şey, eskiye göre eğitim süresi çok daha uzun ve hayat daha kolay ve bu da erkekleri daha uzun süreler çocuk tutuyor. Ayrıca bunların üstüne bir de erkekleri daha da bebekleştiren popüler sinema başta olmak üzere her yerden akan mavi hap propagandası var.  Belki bizi takip edenler ya da başka şekilde uyananlar erkenden olgunlaşmak için çaba harcayıp daha erken olgunlaşabilirler. Ama uzun süreli kadın erkek ilişkisinde yetişkin erkek olmanın, evin reisi olmanın bilincine ulaşmanız için bugün bilgi yanında zaman da gerekiyor.

Bu arada bir parantez açayım ve şunu söyleyeyim zira önemli bir kısmınızın bunu duymaya ihtiyacı var: 32 yaş erkekler için geç değil. 30’unu geçtim ve geç kalmış hissediyorum diyen erkeklerle konuşuyorum. Hayır, siz kadın değilsiniz ve sizin geç kalmaya başladığınız yaş sınırı 30 değil. Kadınların bazı biyolojik avantajları var ama sizin de erkek olarak biyolojik olarak avantajlarınız var ve onlardan biri de bu. 35 yaşında bile geç kalmadığınızı söylemek isterim. Ama burada ideal yaşı konuşuyoruz, ne zaman geç kalmaya başladığınızı değil.

Burada sizin evlilik öncesi cinsel ilişkiye girebildiğinizi varsayarak tavsiye veriyorum. Ama okuyucularımın büyük bir kısmı dini nedenlerle evlilik öncesi cinsel ilişkiden uzak duran insanlar. Eğer evlilik öncesi cinsel ilişkiden uzak duran biriyseniz, 30’lu yaşlara kadar cinsellik olmadan beklemeniz hiç doğal değil ve kendinize işkence etmeniz demek. Ben evlilik öncesi cinsellik kısıtı olan arkadaşlara 25-27 bandında evlenmelerini tavsiye ediyorum. Burada dezavantajınız tabii ki yeterince büyümeden böylesine önemli bir tercih yapmak ama bu riski göze alacaksınız artık.

Peki hangi yaşta geç kalmış sayılabiliriz?

Benim bu konuda temel kriterim, çocuklar büyüdükten sonra kendi başınıza kalma zamanınız. Erken yaşta çocuk yapmanın avantajı, görece genç olduğunuz bir dönemde çocukları büyütüp yine görece genç bir yaşta çocukları yuvadan gönderip kendi başınıza kalabilmeniz. Eskilere bakarsanız 20’lerinin ortalarında çocuk yapıp 40’larının ortaları gibi görece genç bir yaşta rahata eriyorlardı. Şimdi 40 yaşından sonra da çocuk yapabilirsiniz ama 40’ından sonra yaptığınız çocuğa 60’ınıza kadar bakacaksınız ya da 50 yaşında çocuk yaptığınızda 70 yaşına kadar bakacaksınız. O yüzden mümkünde çocuk yapma işini 30’larınızda bitirin derim.

Not: 23 yaş ve altı arkadaşlar bu yazıyı pas geçin ve yorum da yapmayın. Sizin bu işe kafa yormanız ve sizinle bu işi tartışmak, ilköğretim talebesinin üniversiteye girip girmeme konusunda kafa yormasına ve tercih tartışmasına girmesine benzer. Sizin önünüzde savaşacağınız yeterince canavar var zaten, uzaktaki canavarı sonraya bırakın. Ben şu an 20 yaşında bir genç olsam, kendi evlilik öncesi cinsel rahatlığıma göre 26 yaşına kadar evlilik konusunda bir şey okumayı bile düşünmezdim. Siz de kafanızı bunlara yormayın.

Yeşim

Şimdi yayında olmayan erkekadam.com sitesinde Boşanan Adam‘ın güzel bir yazısını daha buraya ve 2021’e ışınlayalım.

Mutfakta tek başınaydım, Yeşim de içerde televizyon seyrediyordu. Bezelyeleri tencereye döktüm, üzerine kavrulmuş kıymayı ve salçayı koydum. Tamam! Yeşim’in en sevdiği yemek hazırdı. Artık biraz da kendi yiyeceğime bakabilirdim. Fırına süreceğim ekmeklerin üzerine bol miktarda kaşar, sucuk ve pastırma koyarak harika bir şeyler oluşturuyordum… Ya da en azından bana öyle geliyordu.

Her boşanan erkek bir anda bütün dünyanın kapılarının başka kadınların bacaklarının arasından açılıvereceği inancına kapılır. Uf Anam! Uf!.. Ne biçim çapkınlıklar yapılacak, ne biçim maceralar yaşanacaktır… Kişiye göre değişmekle birlikte, boşanmış adamın hayatı evliykenkinden hep daha hareketli ve çok daha sürprizlerle dolu geçer… Tabii sürprizin her zaman iyi bir anlama gelmediğini öğrenmesi de fazla zaman almaz.

O anda kızımın yemeği pişerken hayal ettiğim Boşanan Adamlık’tan oldukca uzakta, ama istediğim “babalığa” yakın sayılacak bir yerlerdeydim. Açıkcası halimden fazla şikayetçi değildim.

Boşanan Adam’lar içlerindeki başka kadınları tanıma dürtüleriyle babalık iç güdüleri arasında sıkışıp kalırlar. Hatta çocukların accayip üzüleceğine inandıkları için yaşamlarını katolik papazlar kadar “masum” geçirdikleri hissine vermeye gayret edenler bile çıkar… “Bak Yeşim, bu Leyla. Benim sevgilim.”

Gözlerini meraktan iri iri açmış beş yaşındaki küçük kız karşısındaki kadına ilgiyle bakıyordu.

“Şey… Merhaba Yeşim… Nasılsın?”

Genç kadın kendine dikkatle bakan bu küçük rakibi karşısında ne yapacağını biraz şaşırmış, biraz tedirgin. Ortadaki baba ya da sevgili (kimin açısından baktığınıza göre tanım değişiyor (haliyle)) ise haftalarca kafasında evirip çevirip iyice hazırlandığı bir sahneyle karşılaştığı için duruma hakim hissini sonuna kadar vermeye kararlı. Onun bu kararlı halinden güç bulan ve her an küçük bir canavara dönüşecek kız çocuğu ise huzur bulup rahatlamış…

Yeşim her zamanki gibi yemeğini masada almak yerine TV’nin karşısında, bir sehpanın üzerinde yiyiyordu. Ben de salonun öbür ucunda kendi ekmek üzeri kaşar eritmemi keyifle kemiriyordum. Rahmetli babam bu sahneyi görse herhalde bana sıkısından bir fırça kayardı. Akşam yemeği tüm ailenin bir arada olmasını gerektiren törensel nitelikte bir ritüeldi onun anlayışına göre. Yani, işin aslına bakılırsa ben de kızımla aynı masaya keyifle oturup bir şeyler paylaşarak yemek yemeyi isterdim. Ama tek başına yaşayan bir baba olarak, kendi babamın bana verdiği her şeyi kızıma aktarma azminden çok önceleri kurtulmuştum. Kalan boşluğu da babamın bana hiç bir zaman veremedikleriyle doldurmaya karar vermiştim. Bunlar ne miydi? Özür dilerim onları söyleyemem. Hepsi aile sırrı.

Hareketlerini dikkatle incelediğim kızımın, sorunlu, klasik bir boşanmış aile çocuğuna benzer bir hali olduğunu da sanmıyordum. Keyifle bezzelyeleri kemiriyor, ipnotize olmuş gibi ekrandaki iğrenç çizgi filmi izliyordu. Eğer bir eleştiri yapılacaksa söylenebilecek tek kusur, normal bir çocuğa göre biraz şımarık olduğuydu. Ama zamane çocukları için normalin ne olduğu konusunda da zaten tereddüdlerim vardı. Acaba 18. Barbi bebek için yerde tepinmek şımarıklık mıydı? Yoksa normal bir davranış mıydı? Ya da 10 Kasım töreni için öğretmen “çiçek getirin” deyince, “İlla da orkide götüreceğim” diye tutturmak aşırı mıydı? İşte bunları bilemediğim için kızımın da ne kadar şımarmış olduğunu kestiremiyordum. Ama en azından yaşantısından mutlu olduğuna emindim.

Çocuklar ilginç yaratıklardır. Eğer siz onlara dünyadaki tüm kurbağaların kırmızı olduğunu normal bir ifadeyle anlatırsanız ve sokakta gördüğü kurbağalar gerçekten de kırmızı renkliyseler. Bu durumu olabilecek en doğal olaymış gibi kabul ediverirler. Bu yüzden olan durumları çocuğa nasıl anlattığınız ve sonra sizin nasıl davrandığınız çok önemlidir. Çocuklar sizin öğütlerinize kulaklarını kapamak konusunda akıl almaz bir başarı gösterirken, davranışlarınız ve kendi aranızdaki konuşmalarınızla yaydığınız değer yargılarını sünger gibi kaparlar.

Yeşim herhalde dört yaşındaydı. Oturduğumuz apartmanın asansörüne girerken kapıcının kapısı açıldı ve iki metre ötede kapıcının karısı ve kucağında bir yaşına yeni girmiş çocuğu gözüktü. Modernlik ve demokratlık abidesi bir baba olarak kızıma dönüp “Bak ne güzel bir kardeş” dedim. Hay demez olaydım. O da bana dönüp sıkkın bir ifadeyle “Ama baba, o bir kapıcı çocuğu” deyiverdi. Hayatımda çok utandığım bir kaç an olmuştu ama bunun kadar şiddetlisi hiç hatırlamıyorum. Bu olayın üzerine günlerce düşündüm. Bu çocuğa nasıl bir halt ederek bu yargıyı vermiştik? Kesinlikle “Kızım sen orta üst sınıf aileye mensup bir çocuksun. Sınıfının değerlerini bil ve aşağı tabakadan insanlarla teşhi-ki mesai etme” türünden bir şeyler söylememiştik. Sonra bir gün kendimi suç üstü yakalıyıverdim. Yeşim evdeki en saçma sapan ve en eski elbiselerini giymişti ben de ona “Ulan, kapıcı çocuğuna dönmüşsün” diye bağırıyordum.

Bu olayı hiç unutmadım ve Boşanan Adam’ın gönül maceralarına girerken kızına yaşadıklarını nasıl anlatması gerektiği konusunda ciddi fikirler edindim.

“Baba, sen artık annemi sevmiyor musun?”

“Seviyorum kızım.”

“Ama Leyla’da var.”

“Var kızım. Leyla benim sevgilim, annen de çok iyi bir dostum. Ayrıca Leyla çok iyi bir insan. Seni de çok seviyor.”

Çocukların boşanma sırasında yaşadıkları en büyük zarar hayatta en çok sevdikleri ve en çok güvendikleri iki kişiyi yani anne ve babayı birbirlerine kötülük ederken görmelerinden kaynaklanır. Eğer çocuğa yeterince sevgi ve güvenlik duygusu verebilirseniz, sonra da yediğiniz haltarı (kendi haklarınızın da olduğuna inanarak) ona karşı savunabilirseniz, hemen hemen hiç zarar görmeden işi atlatır. Bir de aklımın ermediği ama psikologların üzerinde durduğu bir nokta daha var. Çocuk boşanmadan kendini sorumlu tutarmış ve ağır bir suçluluk hissi duyarmış. Psikologların öğütlerine uyarak ilk zamanlar olur olmaz yerde “Biz ayrıldık ama kızım senin hiç bir suçun yok” ya da “…ama ikimiz de seni çok seviyoruz.” Türünden, bana gülünç gelen ama nedense Yeşim’i rahatlattığını fark ettiğim cümleler sarf ediyordum.

Çocuklar ayrıca çok vahşidirler. Yeşim ne annesinden ne de benden hiç bir kötü mesaj almıyordu ama hehalde akraba-ı taalukat arasındakilerden, onun yanında Vah-Vah! Etme sersemliğinde bulunanlar çıkmıştı, ya da seyrettiği filmlerden etkilenmişti. Bir gün yanıma geldi ve Zeynep Değirmencioğlu’nun Ayşecik filmlerindeki sesiyle.

“Baba, keşke annemle hiç ayrılmasaydınız.” Demek gafletinde bulundu.

“Yemezler anam!” Diyerek nazikce söze girdim. “Senin ihtiyacın olan her şeyi sana sağlıyoruz. Sevgiyse, sevgi, ilgiyse ilgi. Yediğin önünde, yemediğin ardında. Daha fazlasını bizden istemeye hakkın yok. Annenle ben böyle bir karar verdiysek bunu kabul etmek zorundasın” diye de devam ettim. Altı yaşında bir çocuğun bu dediklerimi kelimesi kelimesine anlaması pek olası değilse de altında yatan temel mantığı tamamen kaptığını ve bu konularda fazla patavatsızlık etmemesi gerektiğini fark ettiğine eminim.

Hoş bir yaz günü, arabamıza kurulmuş, Arkada Yeşim, yanımda sevgilim bir haftalık tatile giderken teypte çalan Operdaki Hayalet’in sözlerini kızıma tercüme ediyorduk. Kasetin en acıklı ve ağdalı parçalarından biri geldi. Operanın derinliklerinde yaşayan hayalet aşkını kalbine gömüp sevdiği kızı bağışlayacak ve gönderecektir. Ve feci şekilde zırlamaktadır.

“Baba, adam neden ağlıyor?”

“Yavrucuğum, sevgilisi kaçtı da o yüzden.”

“Kendine başka bir sevgili bulsun baba!”

11.11.1999

Neden hayat sigortası yaptırmalıyım?

“Neden hayat sigortası yaptırmalıyım” sorusu da nereden çıktı diyeceksiniz. Ülkemizde çok az sorulan bir soru bu. Çoğu baba ara ara kafayı yastığa koyduğunda yarın ölsem bu çocuklara kim maddi destek sağlayacak diye düşünse de hayat sigortası yaptırmıyor. Oysa çocuklu bir erkekseniz, kendinize sormanız gereken bir soru bu ve cevabı da basit : siz öldükten sonra çocuklarınızı ele güne muhtaç etmemek için.

Hayat Sigortası, yaşamınızı kaybetmeniz durumunda yakınlarınızın, daimi bir sakatlık ya da kritik hastalık durumunda ise hem sizin hem de yakınlarınızın yaşam standartlarınızı ekonomik açıdan korumanızı ve sevdiklerinizin geleceğini güvence altına almanızı sağlar.

Hayat sigortasının ana teminatı vefat olmakla birlikte, farklı ürünlere göre değişiklik gösteren ek teminatlar vardır. Herhangi bir nedenden dolayı vefat, kaza sonucu vefat, kaza veya hastalık sonucu sürekli sakatlık, tehlikeli hastalıklara yakalanma gibi teminatları vardır. 18 – 60 yaş arasında bu sigortaları yaptırabilirsiniz.

Eğer bekarsanız, hayat sigortası yaptırmanız çok gerekli değil. Zira siz ölünce size bağımlı olan kimse (muhtemelen) yok. Eğer evliyseniz, eşiniz çalışıyorsa ve de henüz çocuğunuz hayat sigortası yaptırmanız çok gerekli değil. Eşiniz çalışmıyorsa (bu devirde tek maaş ile geçinmek çok zor eşiniz çalışsa daha iyi) hayat sigortası onun için önemli olacaktır. Ama hayat sigortasını asıl düşünmeniz gereken durum, çocuklarınız olduğu durumdur. Evli veya boşanmış olmanız, eşinizin veya eski eşinizin çalışıp çalışmaması hayat sigortası gerekliliğini değiştirmez. Miktarını değiştirir.

Miktar deyince soralım, ne kadar hayat sigortası yaptırmalısınız? Diyelim ki 5,000 TL maaş alıyorsunuz ve aileniz bununla geçiniyor. Kendi masraflarınızı çıkarsanız diyelim ki ailenizin geçimine katkınız 3,000 TL. Bu durumda ailenizin siz olmadan yıllık harcaması 36,000 TL olacaktır. Yine diyelim ki çocuklarınızın kendi ekonomik özgürlüklerine 15 yıl var. Hayat sigortasından gelen paranın getireceği reel faizi de hesaba katarsanız 11 – 12 yıl kadar bir finansman lazım. 11 diyelim. Bu durumda size gerekli olan asgari teminat miktarı yaklaşık 400,000 TL.

Bu hayat sigortasının primi ne kadar ona bakalım. Diyelim ki 35 yaşındasınız, fikren çalışıyorsunuz (bedensel bir iş yapmıyorsunuz) ve tam bir paket aldınız (vefat + kaza sonucu vefat + kaza sonucu çalışamama + ölümcül hastalık). Herhangi bir hayat sigortası hesaplama şirketinin sitesine girip hesaplarsanız bunun yıllık primi 2,400 TL civarındadır. Birçok firma hayat sigortası primlerini kredi kartıyla yıllık peşin ya da taksit seçenekleriyle ödemenize izin veriyor. Bu durumda tüm teminatları içeren 400,000 TL bir paket için aylık 200 TL civarında bir para ödüyorsunuz. Bu para yaşınız arttıkça artıyor, örneğin 35 değil 45 yaşında iseniz primler daha yüksek. Türkiye’de hayat sigortası primleri örneğin Amerika’ya göre de pahalı (orada binde bir gibi bir oran Türkiye’de binde 5) ama ani bir ölüm durumunda çocukların aç – açıkta kalmaması için gerekli.

Hayat sigortası yaptırmalı mıyım diye düşünüyorsanız ya da hayat sigortası yaptırmak bu yazıyı okuyana kadar aklınıza gelmemiş ise söyleyelim: çocuklarınız varsa mutlaka yaptırın!

Genç anne

Bugün Red Pill Chick’in (Kırmızı Hap Pilici) şu tweetini paylaştım :

Çevremde genç yaşta evlenmiş kadınlar var. Bir de tabii çocuk yapmayı 30larına ertelemiş bir sürü kadın. Ortamdaki feminist propoganda genellikle kadınlara genç yaşta çocuk sahibi olmanın ve kendilerini ataerkil, baskıcı düzenin temel taşı aile cehennemine (!) hapsetmenin yenilgi olduğu pompalıyor. Bir kadın için başarı, kadınların geleneksel olarak yaptıkları rolleri bırakıp erkeklerin geleneksel olarak başarılı oldukları alanlarda öne çıkmak olarak pazarlanıyor :

Ama en önemlisi, ‘feminist’ler kadın uzmanlığının geleneksel alanlarını değersizleştirirken (gelecek vatandaş nesillerini yetiştirmek) ve sadece erkek uzmanlık alanlarını yücelttiler (yönetim kurulları, askeriye, önüne gelenle yatma). Kadınlara, erkek alanlarında başarılı olmalarını ve bunun geleneksel kadın alanlarında başarılı olmaktan daha önemli olduğunu söylediler. Kadınlara, annelerini ve nenelerini takip etmenin erkekleri taklit etmekten değersiz olduğunu söylemek, benim kulağıma “kadın düşmanı” gibi geliyor. Bütün bu kadın düşmanı şeylerin sonucunda ise kadınların daha önceye göre çok daha mutsuz olmaları şaşırtıcı değil.

Erkek Düşmanlığı Balonu

32 yaşında tanıdığım bir çocuk var. Eşi 24 yaşında. Kız 22 yaşında üniversiteyi bitirir bitirmez evlendiler (kızla tanıştığında kız üniversiteye yeni başlamıştı ve arkadaş da yeni yeni çalışma hayatında idi) ve dün 2. çocukları dünyaya geldi. Kız çalışıyor. Ama düşününce pek de mantıksız olmayan sebeplerle çocuklar hayatında bir aksamaya neden olmadı.

24 yaşında bir kadının annesi yaklaşık 50 – 55 yaş arasında oluyor. Oğlanın annesi de 60 yaş altı. Bu iki kadın çocuğa bakma işini çok iyi kotaracak ve hala dinç yaştalar. Kız da 24 yaşında gayet enerji dolu. Bu üçlü ilk çocuğa çok iyi baktılar ve kız da çocuk emin ellerde hemen işe döndü zaten. 2. çocuk da aynı ellerde yetişecek ve kız hemen işe dönecek.

Bunun tersine 36 yaşında ikiz doğuran (belki de yaşının geç olmasından dolayı çocuk sahibi olamayınca tüp bebek yaptı ve onlar da sıklıkla ikiz oluyor) bir başka tanıdığımın kocasının annesi sizlere ömür ve kendi annesi 70 yaşında. Kimseye bakacak hali yok. Çocuklar için bir türlü iyisini bulamadığı bakıcılar tutuyor ama kendisi de bakmaya çalışsa da, arada gördüğümde o suratındaki bıkkınlığı çok rahat okuyabiliyorsunuz. Kıza alfa dul diyemem. Hiçbir zaman orta malı değilde ve muhtamelen hayatı boyunca sadece 2 partneri oldu (biri şimdiki kocası). Ama İlk sevgilisinden sudan sebeplerle ayrılıp uzun aradan sonra şimdiki zerre saygısı olmayan sünepe kocası ile evlendi.

İkinci gördüğüm fark ise mesleki yük. 24 yaşındaki hatun daha iş yaşamının başında. Tamam işi yoğun ama ne müdür, ne direktör. Yani sorumluluğu süper yoğun değil. Arada kaybolsa kimse ağlamıyor. Kadın 30 yaşına geldiğinde çocukların ikisi de okulda olacak ve okula giden çocuk o kadar büyük yük çıkarmıyor. Ama 38 yaşında olan direktör. Kadın sabahtan akşama kadar çalışıyor ve birgün ortadan kaybolsa telefonu susmuyor. İnsanın 30larına doğru, eğer yükseliyorsa, iş yükü ve sorumluluğu artıyor. Bu açıdan bakılınca kadının genç yaşta çocuk yapması bana çok daha mantıklı görünüyor.

Son olarak da çocuk sonrası özgürlük. 24 yaşında olan hatun 44 yaşında iken şimdi doğan inşallah 20 yaşına gelecek ve hatun o yaştan sonra tamamen özgür. 368 yaşında olan ise 44 yaşında hala 8 yaşında küçük çocukla uğraşıyor olacak. 44 tepede kariyer yapmaya niyetli biri için işlerin yeni yeni başladığı bir yaş.

Tabii kendimizi kandırmayalım, aileyi erteleme sebebi hatunların önemli bir kısmı için tabii ki kariyer falan değil. Geçen aylarda yumurta dondurma işlemine gelen kadınlar üzerinde yapılan bir araştırma okumuştum. Toplumdaki yaygın kanı, bu kadınların çocuk yapmayı kariyer için ertelediğidir. Ama bu işleme başvuran kadınların (kanser gibi hastalıklar yüzünden mecburen yapanları çıkarınca) ezici çoğunluğu sebep olarak “daha doğru adamı bulamamış olmayı” vermiş. Yani sorun hatunların büyük bir feminist dolma ile kendilerini gerçekçi olmayan bir hipergami optimizasyonu hayaline bırakmaları. Çoğu kadın kendi şişmiş güzellik ve değer algıları ve erkekleri ottan boktan sebeplerle aşağılayan algıları ile “daha iyisini” bekliyor, kariyer problem değil. Bir nedenden dolayı erkeklerin 5% tepesinden adamları sırf kadın oldukları için hakkettiklerini düşünüyorlar. Buna bir de onlara uygun yaştaki adamların (40 ve üstü) eğer o zamana kadar evlenmemişse çocuk yapma kapasitesi olan 20lik hatunlarla eşleştiklerini ya da hiç evlenmediklerini düşünürseniz, kendilerini büyük bir hüsranla bitecek bir yola sokuyorlar.