Eğer asosyal ve yalnız biriyseniz … bunları yapın.

Bu yazıda, çevirilerini Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101 ve 201 kitaplarında derlediğimiz Dr.K’nın oldukça faydalı bir yayınını ele alıyoruz.

Asosyal birisiniz ve başka insanlarla etkileşime girmekten hoşlanmıyorsunuz. Bu aslında bir problem olmayabilirdi ama aynı zamanda yalnız hissediyorsunuz. Hem asosyal hem de yalnızlıkla mücadele eden daha fazla sayıda insanla karşılaşıyorum. Bu insanlar yalnızlar ama sosyalleşmekten de gerçekten hoşlanmıyorlar. Peki o zaman bu insanlar yalnızlık problemlerini nasıl çözecekler? Bu bölümde hem asosyal hem de yalnızsanız yani insan etkileşimi konusunda açlık çeken ama insanların içindeyken bunu çok rahatsız edici bulan, “bu insanlarla olmak benim için vakit kaybı” diyen biriyseniz, bu sorunu çözmek için neler yapabileceğinizi konuşacağız.

Öncelikle sosyal etkileşimlerin neden acı verici olduğuna bakalım. Bunun birinci nedeni, insanların berbat olmaları. Bunu dümdüz söyleyeceğim, insanlar her geçen gün daha kötü hale geliyorlar. 2014 yılından beridir psikiyatri işindeyim ve profesyonel gözlemlerime dayanarak, bu 9 yıl içerisinde insanların eskiye göre daha kötüye gittiğini söyleyebilirim. Bunu söylemekten nefret ediyorum ama durum maalesef bu.

İnsanların daha da kötüleşmesinin birinci nedeni, hoşgörü seviyelerinin giderek azalması. İnternete dayanarak insanların daha fazla teknoloji kullandıkça, duygusal düzenleme kapasitelerinin azaldığını görüyoruz. İnsanlar duygularını düzenleme kapasiteleri azaldıkça, daha da kolay tetiklenebilir ve sinirlenebilir oluyorlar. Ruhsal olarak daha düzensiz olduklarında da, insanlarla etkileşime girmek daha da zorlaşıyor.

İkinci neden ise, insanların internet ve özellikle sosyal medya nedeniyle daha radikalize olmaları. Twitter, Youtube, Tik Tok, Instagram ve Reddit gibi uygulamaların algoritmaları, insanları yankı odaların (echo chamber, kapalı bir grupta görüş bildirilmesi ve bilgilerin sürekli aynı fikirlere sahip kişilerle konuşulmasından dolayı, bir yerden sonra fikirlerin ekstremleşmesi ve karşıt görüşlere sağırlaşılması durumu) itiyorlar. İnsanlar buralarda daha radikalleşiyorlar ve daha az empatik oluyorlar.

Yani teknoloji kullanımı nedeniyle insanlar duygusal olarak daha kontrolsüz, daha kolay tetiklenir, sinirlenebilir oluyorlar ve aynı zamanda daha radikalleşiyorlar. “Eğer böyle düşünüyorsan kahrolasın, senden nefret ediyorum” diye düşünmeye yatkınlaşıyorlar. Bu nedenle toplum daha kutuplaşmış, daha polemik merkezli bir hale geliyor. İnsanlar başkalarına daha az empati gösteriyorlar.

Aynı zamanda insanlar sorunlarla boğuşurken tükeniyorlar ve tükenmişliğin ilk belirtilerinden biri de empati yoksunluğu ya da empati kapasitesinin kaybı. İnsan kendi mücadelesine boğulmuşken, tüm zamanını kendi sorunları alırken, başkalarına çok fazla zaman ayıramıyor.

Şimdi yanlış anlamayın, ben ve biz hariç herkes kötüleşiyor demiyorum. Hepimiz kötüleşiyoruz. Bu bana da oluyor, size de oluyor, başkasına da oluyor. İyi bir insan olmak gittikçe zorlaşıyor.

Tamam, herkes kötü ve daha da kötüleşiyor, yapacak bir şey yok o zaman diyebilirsiniz. Ben zaten bu nedenle asosyalim, bu bölümü burada bitirip işimize bakalım diyebilirsiniz. Ama hayır. Bir şeyin gerçekten zorlaştığını nesnel bir şekilde kabul etmeniz, sizin bu şeylere daha fazla tolerans gösterebilmek, sosyal etkileşimlerden zevk alma kapasitenizi geliştirmek için yapabileceğiniz çok şey olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Şimdi en büyük etkiye sahip olanı ile başlayalım. Sosyal etkileşimleri baltalayan şeylerden birisi ego ve karşılaştırma yapmak. İnsanlarla muhabbet ettiğiniz, örneğin politika konusunda konuştuğunuz, etkileşime canlı bir şekilde katıldığınız bir durumu düşünün. Bu etkileşim esnasında zihniniz karşılaştırmalar yapmaya başladığı an, sosyal etkileşimden daha az zevk almaya başlarsınız. “Bu kişi çok güzel noktalara değiniyor, düşüncelerini çok daha iyi bir şekilde dile getiriyor, onun yanında benim konuşmam bir mandanın konuşmasından hallice” diye düşünmeye başlıyorsunuz. Zihniniz karşılaştırma yapmaya başladığı için de, bu noktaya kadar zevk aldığınız konuşma, bu noktadan sonra da sizin için kötüleşmeye başlıyor.

Sosyal etkileşim esnasında yaptığınız her karşılaştırma, sizin o etkileşimden aldığınız zevki tahrip eder. “Arkadaşım ve ben bu iki kızla konuşuyoruz ama arkadaşım benden daha uzun boylu, daha yakışıklı!” diye düşünmeye başladığınızda, bu iki kızla konuşmaktan zevk almak yerine, kendi kafanızın içine sıkışırsınız. Bu nedenle de sosyalleşirken yaptığınız karşılaştırmalar konusunda tetikte olmalısınız. Birincisi bu karşılaştırmaların hiçbir faydası yok. Yani tam o anda karşılaştırma yapmanızın ne anlamı var ki? Karşılaştırmaların tek başarabileceği şey, sizin kendinizi aşağı hissetmenizi sağlamak.

Sosyal etkileşimlerinizi sabote etmenizin bir diğer yolu da, sosyal etkileşime katılmak yerine kendi kafanızın içinde olmanız. Kendi kafanızın içinde olduğunuz zaman sosyal etkileşimlerden zevk alamazsınız.

Bu konuda yapabileceğiniz en önemli şey, sosyal etkileşime katılmak yerine kendi kafanızın içinde dönmeye başladığınızı yakalamak. Daha önce irade konusunda değinmiştim, bir şeyin farkında olmak ile o şeyi kontrol edip bastırmak beraber çalışan şeyler. Kelime anlamı ile, beyninizde şeylerin farkında olan bölüm aynı zamanda onları kontrol eden bölüm. Yani bir şeyin farkında olduğunuzda, o şeyin gücü ciddi oranda azalıyor. Yani karşılaştırma yapmaya başladığınızın farkına vardığınızda, karşılaştırma yapma seviyeniz otomatik olarak azalmaya başlar. Bu belki ilk farkına vardığınızda olmaz ve biraz zaman alabilir ama zamanla kesinlikle olur. İşin güzel tarafı, karşılaştırma yapmayı bıraktığınızda, sosyal etkileşimden biraz daha fazla zevk almaya başlarsınız. Etkileşime daha çok katıldığınız ve dikkatinizi verdiğiniz için, daha çok pozitif geri bildirim alırsınız. Bu da sizin daha az asosyal hissetmenizi sağlar.

İnsanların karşılaştırma yapmaları tarihin çok eski zamanlarından beridir var ama şimdi bahsedeceğim şey oldukça yeni bir fenomen. Bugün sosyalleştiğimiz ana kadar genellikle dikkatimiz ekranlı bir cihazın içinde oluyor. Problem şu ki, bir süre ekranlı cihaz kullandıktan sonra içsel, duygusal durumunuz daha kötüye gidiyor.

Çocuğu olanlar bilirler. Çocuğun elinden telefonu ya da tableti aldığınızda, bir süre oldukça ters ve huysuz oluyorlar. Bunu kendinizde ya da partnerinizde de gözlemleyebilirsiniz. Bilgisayar oyunu oynamayı bitirdiğinizde ya da birisi sizi durdurduğunda, duygusal olarak çok da iyi hissetmiyorsunuz. 8 saat oyun oynadıktan sonra harika hissetmiyorsunuz. Gidip biraz daha eğleneyim demiyorsunuz. Genellikle teknoloji kullanımı sonrası daha kötü hissediyorsunuz.

Bunun nedeni, insanı içine çeken ekranlı teknolojinin amigdalanızı ve duygusal devreleriniz olan limpik sisteminizi bastırması. Kötü bir gün geçirdikten sonra Tik Tok içinde saatler geçirdiğinizde, Tik Tok sizi kötü güne karşı hissizleştiriyor. 15 dakika, 1 saat dopaminerjik bir şeyin içinde kayboluyorsunuz. Süper dopaminerjik olmasa bile en azından negatif duygularınız ortadan kayboluyor.

Beyinde gerçekten ilginç bir prensip var. Beyninizin bir parçası bir şey tarafından bastırılıyorsa, o şey ortadan kalktığında nörobilimsel bir geri tepme yaşarsınız. Bir çocuğun tabletini elinden aldığınızda, çocuk hiç tablet kullanmamış olsa olacağından daha asabi olur. Bir süre bilgisayar oyunu oynadıktan sonra daha az motive, daha ters, daha çok negatif duygularla dolu oluruz.

Peki bunun sosyalleşme ile alakası ne? İnsanlarla sosyalleşmeden hemen öncesine kadar telefonunuzla uğraşırsanız, sosyalleşmek için telefonu bıraktığınız andan itibaren negatif duygularla dolarsınız. Bu duygusal asabiyet nedeniyle de, sosyalleşmenin ilk bir saat kadarında ise etkileşimden o kadar da zevk alamaz halde olursunuz. Teknoloji kullanımı sonrası ortaya çıkan nörolojik asabiyet de sizin insanlarla etkileşimin ne kadar zevkli olduğuyla ilgili değerlendirmenizi mahveder.

Bir partiye gittiğinizi ve ne yapacağınızı pek bilemediğinizi düşünün. İlk başta kimse sizinle konuşmadığı için ne yaparsınız? Bir içecek alır ve telefonunuza bakmaya başlarsınız ve bu da sizin birdenbire iyi hissetmenizi sağlar (orada öyle durmanın verdiği negatif duyguları bastırır). Belki orada olmaktan hoşlanmadığınızı, köşede öylece duran bir kaybeden olduğunuzu düşünüyorsunuz ama elinizdeki telefona gömülmek bildiğiniz ve yapabildiğiniz bir şey. Bu ayrıca sizin daha az kaygılı hissetmenizi de sağlıyor. Evet bu bir başa çıkma mekanizması zira en azından orada öylece sap gibi durup bir şey yapmıyor gibi de görünmüyorsunuz.

Kısacası, sosyal etkileşimlerden zevk almamanız kısmen de olsa, insanlarla etkileşmeden hemen öncesine kadar ekrana bakıyor olmanızdan kaynaklanıyor. Bu, sizin sosyal etkileşimden zevk alabilmenizi sabote ediyor. Bunun birkaç kere tekrarlanması ise beyninize, sosyal etkileşimlerin zevk vermediğini öğretiyor ve sosyalleşme motivasyonunuzu düşürüyor.

Bunu çözmenin bence en iyi yolu, sosyal aktivitelere girmeden önce bir saat kadar (telefona bakmadan, kulaklıkla bir şey dinlemeden) yürümek. Yürümek en iyisi ama insanlarla etkileşmeye başlamadan en az bir saat öncesinde, telefona bakmayı, bir şeyler dinlemeyi bırakın. Podcast ya da müzik de dinlemeyin. Yürümek için uygun bir ortamınız yoksa bile en azından bir saat kadar ekrandan, müzikten veya podcast dinlemekten uzak durun. Bu beyninizin daha sakin olmasını sağlar ve etkileşime girmeden hemen öncesinde yaşadığınız negatif duygu geri tepmesini yaşamazsınız. Bu şekilde sosyal etkileşimden daha fazla zevk alabilirsiniz.

Şimdi son olarak size, sosyal etkileşimden zevk almanızı sağlayacak bazı ipuçları vereceğim. Asosyal birçok insanın sosyal etkileşimlerde arka sıralarda oturduğunu görüyorum. Yani “burada dışa dönük insanlar var ve şovu onlar yönetiyorlar” gibi düşünüyorlar. “Ben burada pasif bir dinleyici olsam daha iyi zaten ben gruba ait değilim, konuşmayı yönetemem ve kim beni dinler ki?” diye düşünüyorlar. Bu çok büyük bir hata. Zira şovu yönetmeyi dışa dönük insanlara bırakırsanız, bu insanlar sizin kendinizi rahatsız hissedeceğiniz şeyler söylemeye ve yapmaya başlarlar. Yani bu size paradoksal gelebilir ama eğer sosyal aktivitelerden zevk almak istiyorsanız, etkileşimin doğru yöne yönelmesi konusunda aktif olmalısınız. Şimdi size benim bu gibi durumlarda sorduğum bazı soruları listeleyeceğim.

İnsanlara ilk sorduğum şeyler, “önümüzdeki bir sene içerisinde yapmaktan heyecan duyacağın bir şeyler var mı” ya da “son aylarda yapmaktan heyecan duyduğun şeyler oldu mu” gibi sorular. “Ne iş yapıyorsun?”, “kaç yaşındasın?”, “nerelisin?” gibi standart sorular sormuyorum. Bu sorular etkileşimi mülakata çevirdikleri için bu soruları sormuyorum.

  • “Nerede yaşıyorsun?”
  • “Üsküdar.” Nokta.
  • “Ne iş yapıyorsun?”
  • “Yazılım mühendisi.” Nokta.
  • “Futbol izler misin?”

Bu sorular aynı zamanda insanları sosyal olarak derecelendirdiğimiz çağlardan kalma. Ben bu soruları Hindistan’lı amcalardan ve teyzelerden sürekli duyuyorum.

  • “Ne iş yapıyorsun?”
  • “Doktorum.”
  • Ne güzel. (“Doktorsun demek, sana puanım 9 kanka.”)

Şimdi sana daha fazla saygı duyuyorum zira bir mesleğin var.

  • “Ne iş yapıyorsun?”
  • “Ressamım.”
  • Ne güzel. (“Ressam ne ya, bastım eksi 20 puanı.”)
  • “Doktor sen nereden mezunsun?”
  • “Harvard.”
  • Çok güzel (“10 puan 10 puan 10 puan!”)

Bu aptal soruları bu zihin yapısıyla soruyoruz ve insanlar bu soruları cevaplarken utanıyorlar ya da gururlandırıyorlar. Bu tür soruları sormayın. İnsanlara nelerle ilgilendiklerini sorun. Ama insanlara bu aralar neler yaptıklarını sormayın zira bazen insanlar evde oturup aylarca bilgisayar oyunu oynamaktan başka bir şey yapmıyorlar. Bunun yerine “bu aralar yapmayı istediğin ve planladığın bir şeyler var mı” gibi açık uçlu sorular sorun. Sonra da cevaplara göre sorular sorun. Bu arada siz de konuşulana dikkatinizi verin ve size de sorular sorulmasına izin verin.

Burada yapabileceğiniz başka bir şey de kendi perspektifinizi vermek. Örneğin sorunuzu sordunuz ve “önümüzdeki dönemde stabil bir iş bulmak istiyorum” cevabı aldınız. “Ne dediğini çok iyi anlıyorum, bir işte dikiş tutturamadığım 2 yıllık bir süreç yaşamıştım ama sonra stabil bir iş bulunca çok rahatlamıştım. Umarım sen de kısa sürede stabil bir iş bulursun” gibi bir şey söyleyin.

Son vereceğim tavsiye de en acılısı. Size sosyal kelebek (sosyal etkinliklere sıklıkla gitmeyi seven ve giden birisi) olmanızı tavsiye edeceğim. (İngilizce’de “social butterfly” bir topluluk içinde bir kişiden diğerine kolaylıkla iletişim kurabilen insanlar için de kullanılır. Tıpkı bir çiçekten diğerine uçan kelebek gibi). Eğer içe kapanık ve asosyal biriyseniz, 6 ay boyunca sosyal kelebek olmalısınız. Neden? Çünkü asosyal ve içine kapanık biriyseniz, kiminle sosyalleştiğiniz konusunda aşırı seçicisinizdir. Asosyal olmanızın sebebi zaten ortalama insanlarla etkileşime girmeyi sevmemeniz.

Ortalama insanlarla sosyalleşmeyi sevmiyor ve kendinizi sadece 3-4 kişiyle sosyalleşmeye zorluyorsanız ve bundan da çok zevk almıyorsanız, zihniniz size “bak denedik ama hiç de hoş zaman geçirmedik, bu nedenle de sosyalleşme konusunda motivasyonunuzu arttırmayacağız” diyor. Zira denediniz, sıkıntı duydunuz ve bir daha yapmayacaksınız. Bu olduğunda da, birkaç ay, sonunda yalnızlığınız daha fazla sıkıntı verene kadar hiç sosyalleşmiyorsunuz. Ama o zaman sosyalleşmeye başlamadan bile beyniniz “Aman Allah’ım bunu yeniden yapmak zorunda olduğuma inanamıyorum” diyor.

Bunun yerine yapmanız gereken şey, sosyal kelebek olmak. 100 tane arkadaş yapmaya çalışmayacaksınız, 100 kişiyle sosyal etkileşime girmeye çalışacaksınız. Böylece de beraber sosyalleşmeye daha fazla toleransınız olan, sosyalleşmekten zevk aldığınız 3-5 insan bulabileceksiniz.

6 ay boyunca sosyal kelebek olmanın bir yararı da, zihninize “tamam kötü hissettiğini biliyorum ama bunu 6 ay boyunca deneyeceğiz” diyebilmeniz. Daha fazla insanla karşılaşmak için, çekirdek grubunuzla buluşurken, onların daha fazla arkadaşını çağırmasını istemeyebilirsiniz. Birileriyle plan yaparken onlara “hey, çağırmak istediğin başka biri olursa çağırabilirsin” diyebilirsiniz. Zira siz 5 kişi biliyorsanız, bu insanlardan her biri sizin bilmediğiniz 5 kişi biliyorlar. Yani siz birbirine bile pek tahammülü olmayan 5 adet içe kapanık eleman topluluğu olsanız bile, bu teknik ile daha fazla insanla tanışabilirsiniz.

Burada sonsuza kadar sosyal kelebek olmayacaksınız. Bu oldukça tüketici bir şey. Yapacağınız şey, iletişime geçebileceğiniz kadar çok kişiyle iletişime geçip, bunların en çok hoşunuza giden %5’ini seçmek. Ama bu, sosyal aktivitenizi büyük ölçüde arttırdığınız, 6 gibi bir dönem içinde olmalı.

Burada bir miktar yumurta – tavuk olayı var. “Spor salonuna gitmekten nefret ediyorum zira çok şişmanım” gibi bir şey var. Ama spor salonuna gitmekten zevk almanızın yolu, şekle girmeye başlamanız (önce şekle girip spor salonuna gitmekten zevk almayacaksınız). Evet başlangıç çok acılı olacak ama her zaman çok acılı olmayacak. Siz şekle girdikçe acısı azalacak. Ama başlangıçta acı çektiğiniz, yaralandığınızı hissettiğiniz bir dönem olması gerekiyor.

Evet, günümüzün gerçek trajedisi, herkesin daha fazla yalnızlaşması ve kötüleşmesi. Bunun sonucunda da sosyalleşmek o kadar da eğlenceli olmayabiliyor. Bu problemi çözmek istiyorsanız “çok yalnızım ne yapıp edip sosyalleşmem lazım – sosyalleşmek çok kötü hissettiriyor, yalnız kalayım – çok yalnız kaldım ne yapıp edip sosyalleşmem lazım” döngüsünü kırmanız gerekiyor. Bu döngüyü kırmak için de sosyal etkileşimlerden daha fazla zevk almanız lazım. Ama bunu “daha fazla zevk almalıyım” diye kendinizi telkin ederek yapamazsınız. Öncelikle sosyal etklileşimlerden neden zevk almadığınızı anlayıp bu problemleri çözmelisiniz. Bunu yaparsanız ve sosyal etkileşimlerden daha fazla zevk alırsanız, sosyalleşmeniz daha kolay bir hal alır.

Kaynak: If You’re Antisocial AND Lonely… Do THIS

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Çocukluktan Yetişkin İlişkilerine Güvenli Bağlanma Stili

Giriş yazısı için Bağlanma Stilleri ve İlişkilerdeki Rolleri
Bir önceki bölüm Dengesiz Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Güvenli Bağlanma nedir?

Güvenli bağlanma şekli batı toplumunda en yaygın şekilde görülen bağlanma şeklidir. Araştırmalara göre Avrupa Birliğinde yaşayan insanların aşağı yukarı yüzde 66sı güvenli bağlanma şekline sahip.

Bu bağlanma şekline sahip insanlar özgüvenli, sosyal, sıcak ve kolay iletişim kurulan insanlardır. Hislerinin farkındadırlar ve hislerini kolayca ifade edebilirler. Ayrıca derin, anlamlı ve uzun süreli ilişkiler kurma eğilimindedirler.

Güvenli bir şekilde bağlanan yetişkinler iş hayatında bile daha çok sevilirler.

Güvenli bağlanan çocuk yetiştirmek isteyen ebeveynlerin konuyu araştırmaları ve varsa kendi bağlanma sorunlarını çözmeleri faydalı olabilir.

Güvenli bağlanmayla alakalı sık sorulan sorulara göz atalım:

  • Bağlanma teorisi nedir?
  • Erken çocukluk döneminde bu bağlanma nasıl oluşur?
  • Çocuklarda güvensiz bağlanmanın gelişmesine ne sebep olur?
  • Çocuklar güvenli bağlanmayı nasıl geliştirir?
  • Güvenli bağlanmayı geliştirmek için gerekli beş koşul nelerdir?
  • Yetişkin bir ilişkide güvenli bağlanmanın on yaygın belirtisi nedir?
  • Güvenli bağlanan bir yetişkini fark ettiren  üç ipucu nedir?
  • Bir yetişkin olarak güvenli bağlanma geliştirebilir misiniz?

Bağlanma Teorisi Nedir?

İnsanlar genelde terapistlerin “çocukluk dönemiyle alakalı” sorular sorması üzerinden espiri yaparlar. Her konuda olmasa da, ilişkiler üzerine bir terapiste giderseniz, kesinlikle “çocukluğunuz” hakkında sorulara maruz kalacaksınız.

Neden? Cevap, tarihi 1950’lere kadar giden Bağlanma teorisinde.  Psikiyatrist ve psikanalist John Bowlby’ye göre ebeveynlerimizle (veya bize bakan kişilerle) erken dönem ilişkilerimiz, hayatımız boyunca ilişkileri algılama ve hareket etme şeklimizi etkiler.

Peki bu nasıl tam olarak nasıl olur? Bebekler/çocuklar olarak ebeveynlerimize veya bize bakan kişilere bağımlıyız. Hayatta kalmak için onlara ihtiyacımız var, bu yüzden onlara bağlanmaktan ve bize iyi bakacaklarına güvenmekten başka seçeneğimiz yok.

Çoğu durumda, ebeveynler yapabileceklerinin en iyisini yaparak bizim tüm taleplerimizi karşılamaya ve bize sıcak ve doğal bir ortam yaratmaya çalışırlar.

Eğer onlar bizim ihtiyaçlarımıza uyum sağlar ve cevap verirlerse, onlarla güvenli ve istikrarlı bir ilişki ve dolayısıyla güvenli bir bağlanma şekli inşa edebiliriz.

Ancak eğer ihtiyaçlarımız karşılanmıyorsa ya da ihtiyaçlarımızın karşılanmadığı algısına kapılıyorsak, büyük olasılıkla güvensiz olarak sınıflandırılan üç bağlanma şeklinden birini geliştiririz.

Güvensiz Bağlanmaya Ne Sebep Olur?

Güvensiz bağlanma şekilleri genellikle yanlış ebeveynlik, çocukluk travması veya istismardan kaynaklanır.

Güvensiz bağlanmak bireyin zihinsel sağlığı, sosyal davranışları ve yetişkinlikte istikrarlı ve uzun süreli yakın ilişkiler kurma yeteneği üzerinde güçlü bir olumsuz etkiye sebep olabilir.

Mükemmel ebeveyn diye bir şeyin olmadığını unutmayın.

Bize bakan insanlar büyük olasılıkla bizi büyütürken hatalar yaptı ve biz de bazen ebeveyn olarak işleri batırırız (batıracağız). Bu mutlaka bağlanma sorunları yaşadığımız veya bu sorunlarla çocuk yetiştireceğimiz anlamına gelmez. Çocukların yaklaşık üçte ikisinin güvenli bağlanma şekli geliştirdiğini unutmayın.

Çocuklarda güvenli bağlanma şekli nasıl geliştirilir?

Bir çocuk dünyaya geldiğinde kendiliğinden ebeveynlerinin ihtiyaçlarını karşılamasını bekler.

Bebek, ebeveynlerine bir şeylerin ters gittiğini bildirmek için sorunlarını fiziksel şekilde dışa vurur (ağlamak gibi) ve onların sorunu çözeceğine güven duyar.

Çocuklarını güvenli bağlanma şekliyle yetiştirmeyi başaran ebeveynler, bu güveni asla kırmazlar. Ancak bu her zaman göründüğü kadar basit değildir.

Güvenli bağlanma şekline sahip bir çocuk yetiştirmeye kararlıysanız, ebeveyn olarak dikkate almanız gereken beş temel şart vardır.

  1. Çocuğa Kendini Güvende Hissettir

Her şeyden önce, bir ebeveyn olarak çocuğunuzun kendini güvende hissetmesini istersiniz. Çocuğunuz korunduğunu hissederse kendini güvende hisseder.

Bebek ve yeni yürümeye başlayan çocuk için güvenlik, anneye yakınlık anlamına gelir; anne besinin, sıcaklığın ve korumanın kaynağıdır.

. Tehlike, anneden ayrılma; konfor alanından kopma anlamına gelir.

Uyumlu bir anne son derece koruyucudur ancak bunaltıcı, müdahaleci veya dikkate almayan bir anne değildir. Çocuğuna dünyayı keşfetmesi için alan ve özgürlük verir, ancak çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlayacak kadar yakınında olur

Bebek çok uzağa gittiğinde ve korktuğunda, ona koşabileceklerini ve onu sıcak, koruyucu bir kucaklamayla, dünyaya karşı güvende olacak şekilde sarabileceklerini bilirler

Bu şu mesajı verir: “Güvendesin. Seviliyorsun. Sevimlisin.”

  1. Çocuğa görüldüğünü ve bilindiğini hissettir

Uyumlu ebeveynler bebeklerinin verdiği ipuçlarını doğru bir şekilde okuyabilir ve onların ihtiyaçlarına doğru bir şekilde yanıt verebilirler.

Uyumlu yanıtlar, bebeklere davranışlarının etkileri hakkında bilgi verir.

Çocuklar bir ihtiyacın sinyalini verdiklerinde hızlı, öngörülebilir ve doğru bir yanıt bekleyebileceklerini öğrenirler.

Bebeğin vardığı sonuç, erkenden başlayan hayatının üstünde kontrole sahip olduğu hissidir.

Acıktığımı sinyallediğimde, karnım doyuyor

Yorgun olduğumun sinyalini verirsem, ebeveynim beni sallıyor ve uyutuyor.

Üzgün olduğumu sinyallediğim zaman, ebeveynim beni rahatlatıyor.

  1. Çocuğa rahat, sakin ve güvende hissettir

Uyumlu ebeveynin kolları açık ve davetkardır.

Çocuk sıkıntılı olduğunda, ebeveyn çocuğu teskin eder ve rahatlatarak yeniden sakinleştirir.

Çocuğun sıkıntılarını ve hayal kırıklıklarını yönetmesine yardımcı olmak, onun içsel bir sakinleşme ve rahatlama modeli geliştirmesine yardımcı olacaktır.

Zamanla çocuk kendi sıkıntısını yönetme ve kendini sakinleştirme yeteneğini geliştirecektir.

  1. Çocuğuna Değerli Hissettir

Değerli hissetmek bebeklik döneminde başlar ve sağlıklı özsaygı gelişiminin temelidir.

Çocuklarını sağlıklı bir özsaygıya sahip yetiştiren ebeveynler, çocuğun ne yaptığından çok, kim olduğundan duydukları memnuniyeti defalarca dile getirirler.

Yapılandan ziyade olana odaklanırlar.

Bu tür ebeveynler, çocuğa ve çocuğun yaptığı hemen hemen her şeye “memnuniyetlerini ifade eder”

5.Çocuğa keşfetme konusunda desteklendiğini hissettir

Son olarak çocukların dünyalarını sevinçle ve güvenli bir şekilde keşfedebilmeleri için desteklendiklerini hissetmeleri gerekir.

Buna destek olan ebeveynler çocuklarına derin bir güven duyar ve ona her zaman bir güvenlik ağı sağlar. Çocuklarının hayatına derinlemesine dahil olan ebeveynler, çocuğa alan tanır ve onu özerkliğe ve bağımsızlığa doğru iter.

Bu güvenlik duygusu çocuğun keşfetmesine, anlamasına, başarılı olmasına ve başarısız olmasına olanak tanır; ve böyle bir keşif yoluyla çocuk iyi, özerk, güçlü ve benzersiz bir benlik duygusu geliştirir.

Çocukla beraberken mümkün olduğunca öngörülebilir olun

Şimdi çocuğun size olan güvenini kırmama konusuna dönelim. Buradaki anahtar ayrıntılarda değil, ebeveynliğe yönelik genel yaklaşımınızda yatmaktadır. Tek tük yapacağınız küçük hatalar, çocuğunuzun size güvensiz bir şekilde bağlanmasına neden olmayacaktır.

Ancak hedeflemek isteyebileceğiniz birkaç şey var. Ebeveynlerdeki Tutarsızlık Çocuklarda güvensiz bağlanma şekillerinin gelişimi için ana risk faktörlerinden biridir.

Stratejinizi çok sık değiştirmeyin. Ne bekleyeceğini bilmek çocuğa istikrar ve sakinlik duygusu sağlar. Çocuğunuzun her zaman gergin olmasını istemezsiniz.

Çocuğunuzla güvensiz bir bağ kurmanın bir diğer ana risk faktörü de kendi duygularınızın ve duygusal ihtiyaçlarınızın farkında olmamanızdır. Eğer siz de güvensiz bir bağlanma şekline sahipseniz, bunu bir sonraki nesle aktarmanız muhtemeldir.

Dolayısıyla, bağlanma sorunlarınız olabileceğinden şüpheleniyorsanız, yakınınızdaki biriyle, bir terapistle veya kişisel gelişim kitapları ve çevrimiçi kurslar aracılığıyla bunları anlamak iyi bir fikir olabilir.

Burada son bir not: sakin olun. Ebeveynliğinizin veya çocuğunuzla olan ilişkinizin her ayrıntısı üzerinde stres yapmanıza gerek yok: güvenli bağlanma tamamen çocuğun size ve sizin sevginize olan güveniyle ilgilidir.

Yetişkin ilişkilerinde güvenli bağlanmanın 10 işareti

  • Bir ilişkideki duygu ve hisleri ayarlayabilme
  • Yalnızken amaca yönelik güçlü davranışlar
  • Başkalarıyla bağ kurma, onlara açılma ve onlara güvenme konusunda iyi olma
  • Hayatta neyle ilgili olduğunuzu ve hangi amacı gerçekleştirmek istediğinizi bilmek
  • İhtiyaçlarınızı etkili bir şekilde iletebilme
  • Çevrenizdeki dünya üzerinde bir etkiniz olduğunu hissetmek
  • Yakınlık ve karşılıklı bağımlılık konusunda rahat olma
  • Partnerinizden aktif olarak duygusal destek isteyin ve aynı zamanda partnerinize duygusal destek de verin
  • Yalnız kalmanın rahatlığı ve bu zamanı keşfetmek için kullanma
  • Bir ilişkide nasıl olduğunuzu yansıtma konusunda güçlü kapasite

Yetişkinlerde güvenli bağlanmayı bulmak için 3 ipucu

Güvenli bağlanma şekline sahip yetişkinler, sosyal temaslar, bağ kurma ve yakın ilişkiler söz konusu olduğunda daha kolay olma eğilimindedir. Duygularının ve duygusal ihtiyaçlarının farkındadırlar ve bunları hem deneyimleyebilir hem de ifade edebilirler. Açık ve basittirler ve aşırıya kaçmazlar.

  1. Kendine olumlu bakmak

Güvenli bağlanan yetişkinler kendileri hakkında olumlu bir görüşe sahiptirler. Değerli olduklarını veya sevgiye layık olduklarını hissetmek için güvenceye ihtiyaçları yoktur. Ancak bu onların yakınlığı veya duygusal yakınlığı reddettikleri veya istemedikleri anlamına gelmez. İlişkilerde olduğu gibi kendi başlarına da kendilerini iyi hissederler.2. Başkalarına Olumlu Bakmak

Bu bireyler aynı zamanda başkalarına karşı da olumlu görüşe sahiptirler. Partnerlerine güvenme eğilimindedirler ve kıskanç olma ihtiyacı hissetmezler ya da sevdiklerinin niyetlerinden şüphe etmezler. Sevgi gösterilerini korkmadan veya kafa karışıklığı yaşamadan kabul edebilirler. Güvenli bağlanma şekline sahip kişiler genellikle sıcakkanlı, sevgi dolu ve sevecen kişilerdir. Anlamlı ve uzun süreli romantik ilişkiler kurmayı ve sürdürmeyi hedefler ve bu becerilere sahiptirler. Yakınlık konusunda rahattırlar ve başkalarıyla kolayca bağ kurarlar.

  1. Çocukluğa Olumlu Bakmak

Güvenli bağlanan yetişkinler çocukluklarına ilişkin olumlu bir bakış açısına sahip olma eğilimindedirler. Çocuklukları mükemmel geçmemiş olsa bile geçmiş deneyimleri üzerinde düşünebilir ve bunları anlamlandırabilirler. İyiyi takdir edip kötüyü anlayıp yoluna devam ederler.

Yetişkinlikte güvenli bağlanma şekli geliştirebilir misiniz?

Yukarıda açıklanan profille eşleşiyorsanız, muhtemelen biraz zaman ayırıp buna minnettar olmalısınız.

Anne babana teşekkür et. Bağlanma şeklinizin tamamen güvenli olmadığından şüpheleniyorsanız, onu değiştirip güvenli hale getirip getiremeyeceğinizi merak ediyor olabilirsiniz.

İyi haber şu ki, bir yetişkin olarak güvenli bağlanma geliştirebilirsiniz.

Öncelikle güvensiz bağlanmanın üç türünü tanımak iyi bir fikir olabilir.

Bazı makaleleri okumak, resmin neresinde durduğunuza dair size daha iyi bir fikir verebilir. Belirli bir profille tam olarak eşleşmeniz gerekmediğini unutmayın. Siz eşsizsiniz ve eşsiz bir yaşam geçmişiniz var.

(150 sayfa – PDF & EPUB)
(Shopier sepetinde 138 TL ve üzerinde %30 indirim var.)

Dengesiz Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Giriş yazısı için Bağlanma Stilleri ve İlişkilerdeki Rolleri
Bir önceki bölüm Kaçıngan Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Dengesiz Bağlanma Stiliyle Alakalı Bilmeniz Gereken Her Şey

En zorlu güvensiz bağlanma stili dengesiz bağlanma stilidir. Genelde çocukluklarında fiziksel, sözlü yahut cinsel istismara maruz kalmış kişilerde meydana gelir.

Dengesiz / korkak-kaçıngan bağlanma stili çocukların koruyucusu olan ebeveynlerin korku kaynağı haline gelmesiyle meydana gelir.

Yetişkinlikte bu bağlanma stiline sahip insanlar son derece tutarsız olurlar ve insanlara güvenmekte zorluk çekerler.

Bu kimseler madde bağımlılığı depresyon veya borderline kişilik bozukluğu gibi diğer mental hastalıklardan da mustarip olabilirler. Süreç zorlayıcı olsa da bu bağlanma stili uygun tedavi ile değiştirilebilir.

Dengesiz bağlanma stiline dair sık sorulan sorulara göz atalım:

  • Bu bağlanma stili erken çocukluk döneminde nasıl oluşur?
  • Çocuklar güvensiz bağlanma stillerini nasıl geliştirirler?
  • Çocuklarda dengesiz bağlanmanın spesifik sebebi nedir?
  • Dengesiz bağlanma sorunu olan çocuklar ona bakan kişilere nasıl tepki veriyor?
  • Dengesiz yetişkinlerle ilişkiler nasıldır?
  • Dengesiz bağlanma stilini değiştirebilir misiniz?
  • Dengesiz bağlanma nasıl tedavi edilir?

Yeni başlayanlar için, erken çocukluk döneminde bağlanma nasıl oluşur?

Bebek dünyaya gelir gelmez sorumlularıyla – genelde aile bireyleri – ilişki kurmaya başlar. İlk birkaç yılda bebek onlara tamimiyle bağımlıdır.

Diğer yandan çocuğa bakan kişiler çocuğun temel fizyolojik (Yiyecek, barınma vs) ve duygusal (Rahatlık, sevgi, şefkat) ihtiyaçlarından sorumludurlar.

Bu ihtiyaçlara karşı duyarlı ve uyumlu olmaları durumunda çocuk, varlığı güven ile özdeşleşen sorumlularla güvenli bir bağ kurar.

Çocuk dolaylı olarak diğer insanlara bağlanabileceğini ve dolayısıyla güvenebileceğini öğrenir. Çocukta Güvenli ve istikrarlı bir bağlanma oluşur.

Ancak bazı durumlarda çocuk, ihtiyaçlarının karşılanmadığını ve sorumluların ilgisini, şefkatini veya desteğini aradığında sorumluların duygusal olarak ulaşılabilir veya duyarlı olmadığını algılar. Sonuç olarak çocuk güvenli bir bağ kuramaz.

Çocukluk dönemindeki güvensiz bağlanma sorunu çoğu zaman geride bırakılamaz Büyüdükçe zamanla ortadan kaybolmaz.

Erken bağlanma deneyimleri bağlanma şekillerini şekillendirir. Dolayısıyla bakıcılarla ilk sosyal bağlarımızı deneyimleme stilimiz, gelecekte ilişkilere bakış açımızı ve davranışlarımızı belirleyecektir.

Erken çocukluk döneminde güvensiz bağlanma şekilleri nasıl gelişir?

Güvensiz bağlanma şekilleri tipik olarak uyumsuz ebeveynliğe bir tepki ve bir adaptasyon biçimi olarak gelişir.

Kaygılı Bağlanma Stili

Örneğin, bir çocuk ebeveynlerini ne yapacağı belli olmayan veya ihmalkâr insanlar olarak algılıyorsa aşırı derecede yapışkan ve muhtaç hale gelebilir. Yani çocuk dikkat eksikliği yaşar ve bunu elde etmek için daha çok çalışmaya başlar.

Bu çocuk (artık bir ergen veya yetişkin) hayatının ilerleyen dönemlerinde yeterince iyi, sevimli veya değerli olup olmadığını sorgulamaya devam eder. Bu tür bireyler düşük bir özgüven geliştirebilir ve partnerlerinden sürekli güvenceye ihtiyaç duyabilirler. Bu, güçlü bir terk edilme ve reddedilme korkusuyla karakterize edilen kaygılı bağlanma stili olarak bilinir.

Kaçıngan Bağlanma Stili

Çocuk, duygusal ihtiyaçlarının ebeveynleri tarafından reddedildiğini algılarsa, ebeveynlerinden herhangi bir yanıt beklemekten vazgeçer. Böylece çocuk, duygularını açıkça ifade etmemesi veya destek aramaması gerektiğini, çünkü böyle bir şey alamayacağını öğrenir.

Zaman geçtikçe bu tür çocuklar (artık büyümüşlerdir) kendi kendine yeterli ve bağımsız hale gelirler. Diğer insanlar zaten duygularını reddedeceklerdir, öyleyse neden onları ifade etmeye çalışınlar ki? Kaçıngan bağlanma stilinin ardındaki ‘strateji’ budur.

Dengesiz Bağlanma Stili

Yukarıda anlatılan iki bağlanma stilinin her birinde bir çeşit süreklilik ve tutarlılık olduğunu görüyoruz.

Dengesiz/korkak-kaçıngan bağlanma stilini farklı kılan adından anlaşılacağı gibi bireyin sosyal davranışlarında tutarlılık eksikliğine işaret etmesidir.

Bağlanma uzmanlarının çoğu, dengesiz bağlanma stilinin hem kaygılı hem de kaçıngan şekilleri içermesi nedeniyle üç güvensiz bağlanma stili arasında tedavi edilmesi en zor olanı olduğuna inanmaktadır.

Çocuklarda dengesiz bağlanmanın nedeni nedir?

Dengesiz bağlanma stilinin çocukluk çağı travması veya istismarının bir sonucu olduğuna inanılmaktadır. Algılanan korku, gelişiminin ana noktasıdır.

Bebeğin/çocuğun hayatta kalması sorumlulara bağlıdır. Çocuk bunu bilinçaltında bilir ve bakıcılarda güven arar. Güven kaynağı korku kaynağı haline geldiğinde sorun ortaya çıkar.

Eğer sorumlular, oldukça zıt, tutarsız ve öngörülemeyen davranışlar sergilerlerse, çocuk kendi güvenliğinden korkmaya başlayabilir.

Çocuk ne bekleyeceğini bilemez. Ayrıca sorumlunun ihtiyaçlarını ne zaman karşılayacağını da bilemez.

Korkunun bir başka nedeni de bağlanma figürünün dahil olduğu travmatik bir deneyime sahip olmak veya buna tanık olmaktır.

Örneğin, Sorumlunun çocuğu istismar etmesi (sözlü, fiziksel veya cinsel) veya çocuğun sorumlunun birini istismar etmesine tanık olması.

İki türlü de çocuk ebeveynine güvenini kaybeder. Çocuk, ebeveynine fiziksel ve duygusal anlamda güvenemeyeceğini fark eder.

Bir güven kaynağı olması gereken ebeveynler sadece güvenilmez olmakla kalmaz, aynı zamanda korkuya da neden olurlar.

Dengesiz bağlanma stiline sahip çocuklar, sonrasında ne olacağını asla bilemedikleri için bakıcılarının davranışlarına gerçek anlamda uyum sağlayamazlar. Bu tür çocuklar, bakıcılara karşı davranışlarında tutarlılıktan yoksundurlar: yakınlık isteyebilirler, ancak aynı zamanda korku nedeniyle bakıcıların yakınlığını reddederler ve kendilerine mesafe koyarlar.

Dengesiz Yetişkinlerin İlişkileri Nasıldır?

İlişkilerde dengesiz bağlanma stiline sahip yetişkinler istikrarlı bir yaklaşım gösteremezler. Bir yandan ait olmak, Sevmek ve sevilmek istiyorlarken

Öte yandan gardlarını indirmekten de korkarlar. En yakınındaki kişilerin kendilerine zarar vereceğine dair güçlü bir korku taşırlar.

Dengesiz bağlanma stiline sahip yetişkinler, kaçıngan bağlanma stiline sahip bireylere benzer şekilde yakınlıktan korkar ve yakınlıktan kaçınırlar. Dengesiz yetişkinlerin temel farkı, onların ilişki istemesidir.

Bu yetişkinler reddedilmenin, hayal kırıklığının ve acının muhakkak geleceğini düşünürler ve gelmesini beklerler. Onların algısına göre bu kaçınılmazdır.

Duygusal yakınlığı redetmez, ondan korkarlar. Dengesiz bağlanma stiline sahip yetişkinler bağlanılan kişiyi (Eskiden ebeveynler şimdi partnerler) öngörülemez olarak görmeye devam ederler.

Partnerlerinin onları olduğu gibi seveceğine ve destekleyeceğine inanmakta güçlük çekerler. Bu yetişkinler reddedilmenin, hayal kırıklığının ve acının muhakkak geleceğini düşünürler ve gelmesini beklerler. Onların algısına göre bu kaçınılmazdır.

Bu düşünce yapısı kendine zarar verme halini alabilir ve Dengesiz kişinin ilişkiyi erkenden bitirmesiyle sonuçlanabilir.

Bu aynı zamanda “kendini gerçekleştiren kehanet” halini de alabilir. Yani Dengesiz yetişkin, partneri tarafından reddedileceğini bekler ve tahmin eder. Böyle belirtiler olmasa bile beklentilerin karşılanmasına (ilişkinin sona ermesine) yol açacak şekilde davranmaya başlar.

Dengesiz bağlanma stiline sahip bir bireyin korku uyandıran partnerleri seçmesi de kendini gerçekleştiren bir kehanettir. Böylece her halükârda diğer insanlara (duygusal veya fiziksel olarak) güvenemeyeceklerine dair algılarını doğrulamış olurlar.

Dengesiz yetişkinler hem kendilerine hem de başkalarına karşı olumsuz bir bakış açısına sahip olma eğilimindedir.

Bu insanların madde bağımlılığı, suça eğilimli/saldırgan davranışlar ve kendi çocuklarına yönelik istismar gibi zihinsel sağlık sorunları geliştirme riski daha yüksektir.

Araştırmalar ayrıca yetişkinlerdeki Dengesiz bağlanma şekili ile borderline kişilik bozukluğu arasında bir bağlantı olduğunu da gösteriyor.

Dengesiz Bağlanma Stili Değiştirilebilir mi?

Dengesiz bağlanma stiliyle yaşamak kolay değildir.

Kurallarını anlamadığınız bir oyunu oynamaya çalıştığınızı düşünün. Başkalarıyla oynamak istiyorsunuz ama kimse size nasıl yapılacağını öğretmemiş. Sıra size geldiğinde hamlenizi yaparsınız ama sonrasında ne bekleyeceğinizi asla bilemezsiniz. Nedenini bilmeden kaybetmeye devam edersiniz.

Neyse ki iyileşmenin bazı yolları var. Bunu kendiniz için, sevdikleriniz için ve en sonunda çocuklarınız için yapmanız gerek.

Dengesiz bir bağlanma stili, sosyal etkileşimler ve yakınlık söz konusu olduğunda çok fazla sıkıntıya ve kafa karışıklığına neden olabilir. İlişkilerinize zarar verebilir ve hayatınızda gerçekten istediğiniz birini kaybetmenize yol açabilir.

Bu bağlanma stiline sahip birinin etrafında veyahut yanında olmak zordur. Bu kişinin öngörülemezliği, şüphesi ve güven eksikliği kırıcı ve korkutucu olabilir.

Dengesiz bağlanma stiline sahip bir ebeveynin çocuk yetiştirmesi, çocuğun duygusal gelişiminin temel belirleyicilerinden biridir.

Dolayısıyla, eğer bir ebeveyn olarak çözümlenmemiş bir travmanız veya kaybınız varsa, muhtemelen Dengesiz bağlanma stiline sahip bir çocuk yetiştiriyorsunuz.

Yetişkinlerde Dengesiz bağlanma şekili nasıl tedavi edilir?

Bu bağlanma stiline sahip kişilerin en önemli sorunlarından biri güvendikleri birinin kendilerine zarar vermesinden korkmalarıdır. En kolay çözüm? Kimseye güvenme. Ancak bu çok yaratıcı ve verimli bir çözüm değildir.

Sadece yakınlıktan kaçınmak travmayı veya acı veren çocukluk deneyimlerini iyileştirmez. Güvenli ilişkiler kurmayı öğrenmek için önce insanlara güvenmeyi öğrenmelisiniz.

Bu kulağa kolay geliyor ancak dengesiz bağlanma stiline sahip yetişkinler için bu oldukça zorlayıcı olabilir. Bu nedenle, Kendinizi zorlamadan, kolaydan zora doğru ilermek en doğrusudur..

İyileşmeye başlamanın bir yolu bir psikoterapistle çalışmaktır. Terapist güvenebileceğiniz bir kişidir çünkü size açılmanız için yargılamayan, kabul eden, sakin ve öngörülebilir bir alan sunar.

Deneyimlerinizi, duygularınızı ve ihtiyaçlarınızı güvenli bir ortamda ifade edebilir ve anlamlandırabilirsiniz.

Göz önünde bulundurabileceğiniz başka bir seçenek de kendi başınıza iyileşmeye çalışmaktır. Bu da umut verici bir yaklaşım olabilir çünkü sınırlarınızı çok fazla zorlamaz. Bir yabancıya hemen güvenmeyi gerektirmez.

(150 sayfa – PDF & EPUB)
(Shopier sepetinde 138 TL ve üzerinde %30 indirim var.)

Kaçıngan Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Giriş yazısı için Bağlanma Stilleri ve İlişkilerdeki Rolleri
Bir önceki bölüm Kaygılı Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Çocukluk döneminde kaygılı-kaçıngan olarak adlandırılan kaçıngan-ilgisiz bağlanma şekli, psikoloji literatüründe tanımlanan üç güvensiz yetişkin bağlanma şeklinden biridir. Katı ve duygusal açıdan mesafeli, duyguların ifade edilmesine tahammülü olmayan, çocuğunun bağımsız ve dayanıklı olmasını bekleyen ebeveynler, çocuklarını kaçıngan bağlanma şekline sahip olmasına sebep olabilirler.

Yetişkin hallerinde bu çocuklar kendinden emin ve kendi kendine yeterli görünürler. Duygusal veya fiziksel yakınlığa tolerans göstermezler ve sağlıklı ilişkiler kuramayabilirler. Ayrıca, iş hayatında genellikle bağımsız, ‘yalnız kurt’ olarak etiketlenirler. Ancak bu bireylerin değişerek güvenli bağlanma şekli geliştirmeleri mümkündür.

Kaçıngan bağlanma şekline dair sık sorulan sorulara göz atalım:

  • Erken çocukluk döneminde bu bağlanma şekli nasıl oluşur?
  • Çocuklar bu güvensiz bağlanma şekillerini nasıl geliştirirler?
  • Çocuklarda kaçıngan bağlanmaya özellikle ne sebep olur?
  • Yetişkinlerde kaçıngan bağlanmanın belirtileri nelerdir?
  • Kaçıngan yetişkinlerle ilişkiler nasıldır?
  • Kaçıngan bağlanma şeklini değiştirebilir misiniz?
  • Kaçıngan bağlılıktan nasıl kurtuluruz?

Yetişkinlikte İlişkileri Kurma Şekliniz Çocukluğunuza Bağlıdır.

Bazı insanların bir ilişki içindeyken bile neden kimseye güvenmek ya da gerçekten bağlanmak istemediklerini hiç merak ettiniz mi? Çoğumuz hayatımız boyunca güçlü ilişkiler kurmayı amaçlıyoruz.

Sevgiye ve şefkate ‘açız’. Neden? Çünkü duygusal yakınlığın birçok avantajı vardır. Yani düşüncelerimizi ve duygularımızı açıkça paylaşabiliyoruz, destek ve güvence alıyoruz, dinlendiğimizi, takdir edildiğimizi, değer gördüğümüzü hissediyoruz ve bunun sonucunda kendimizi sakin ve güvende hissediyoruz.

Duygusal yakınlık bize bir istikrar duygusu sağlayabilir; hayatı yalnız yaşamıyoruz, güvenebileceğimiz biri var. Eğer kendimizi güvende hissedersek ve başkalarından değer görürsek daha yüksek bir özgüvene sahip olabilir ve hayata karşı olumlu bir bakış açısına sahip olabiliriz.

Yakın ilişkiler kurması gereken ve başkalarına güvenmek isteyen (ve başkalarının da kendisine güvenmesini sağlamak isteyen) biriyseniz, muhtemelen bazı insanların bu temel insan arzularından neden yoksun olduğunu merak etmişsinizdir. Bunu nasıl yapabiliyorlar?

Gerçek şu ki, bu çoğunlukla bilinçli bir seçim değildir. Yetişkinler olarak ilişki kurma şeklimiz, çocukluğumuzda ebeveynlerimizle ilk sosyal bağlarımızı kurma şeklimizle büyük ölçüde bağlantılıdır. Bu teoriye göre dört yetişkin bağlanma şekli vardır:

1: Kaygılı (endişeli olarak da tanımlanır)

2: kaçıngan (İlgisiz olarak da tanımlanır)

3: Dengesiz (korkak-kaçıngan olarak da tanımlanır)

4: Güvenli.

Çocuklar erken çocukluk döneminde güvenli bağlanmayı nasıl oluştururlar?

Bağlanma teorisi der ki: bizi büyüten kişilerle çocukken kurduğumuz ilişkiler yetişkinlikte nasıl ilişkiler kuracağımıza bir zemin hazırlar.

Ebeveynlerimizin davranışları, Karşılaştığımız ilk sosyal etkileşimdir. Bundan dolayı, ilişkilerin nasıl işlediğine dair bize bir izlenim verirler.

Başkaları benimle ilgilenecek mi? Onlara güvenebilir miyim? Onlara bağlanabilir miyim?

Ebeveynlerin duygusal olarak ulaşılabilir olduğu ve bebeğin ihtiyaçlarına duyarlı olduğu güvenli bir ortamda bebek büyütürken, bu (bilinçaltındaki) soruların cevapları muhtemelen evet olacaktır. Buna güvenli bağlanma diyoruz.

Çocuklukta güvensiz bağlanma nasıl gelişir?

Ancak çocuk temel ve duygusal ihtiyaçlarının karşılanmadığını algıladığında insanlara güvenmekte zorlanacaktır. Bu tür çocuklar tarafından sosyal bağlar güvenli veya istikrarlı bir şey olarak algılanmayabilir.  Çocuk bu şekilde güvensiz bir bağ oluşturur.

Kendi kendine yeten ve başkalarına güvenmeyen (güvenmek istemeyen) tanıdığınız o kişiye geri dönelim. Bağlanma teorisine dayanarak, söz konusu kişinin bağlanma şeklini güvensiz bağlanma şekli olarak sınıflandırabiliriz. Daha spesifik şekilde, kaçıngan/ilgisiz olarak bilinir.

Nasıl olur da Çocuklar kaygılı-kaçıngan bir bağlanma stili geliştirirler?

Bir çocukta Kaygılı/Kaçıngan bağlanma şeklinin gelişimi, ebeveynlerin duygusal açıdan ulaşılabilirliğiyle büyük ölçüde bağlantılıdır. Ebeveynler genel olarak çocuğu tamamen ihmal etmezler. Hatta onun yanındadırlar. Bununla birlikte, duyguların ve yakınlığın sergilenmesinden kaçınma eğilimindedirler ve çoğu zaman çocuğun duygusal ihtiyaçlarına yanlış ayak uydururlar. Bu tür ebeveynler çekingen davranır ve çocuk destek, güvence ve şefkat istediğinde geri adım atar gibi görünür. Durumun duygusal yoğunluğu arttıkça ebeveynlerin daha da uzaklaşması muhtemeldir. Bunalabilir ve dışarı çıkmak isteyebilirler. Bu, onların ulaşılmazlığının en belirgin olacağı zamandır. Çocuk yakınlık ihtiyacını dile getirir, ancak yakınlık görmek yerine kapının yüzüne kapandığını fark eder. Çocukları çekingen hale gelen ebeveynler, yalnızca kendi duygularını ifade etmekten kaçınmakla kalmayabilirler. Ayrıca, ister olumsuz (üzüntü/korku) ister olumlu (heyecan/sevinç) olsun, çocuklarının herhangi bir belirgin duygu gösterisini onaylamayabilir ve tolere etmeyebilirler. Bu tür duygular ortaya çıktığında ebeveynler sinirlenebilir ve çocuğa sert olmasını söyleyerek çocuğun davranışını bozmaya çalışabilirler. Ebeveyn, çocuğundan bağımsız, ciddi ve içine kapanık davranmasını bekler. Böyle bir ortamda yetişmek, büyük olasılıkla kaçıngan bağlanma şekline neden olacaktır. Çoğu zaman aile bireylerinin kendisi de bu bağlanma şekline sahiptir. Ebeveynler bu şekilde büyüdüğü için bunu istemeden bir sonraki nesile aktarırlar.

Yetişkinlerde kaçınmacı bağlanma stilinin belirtileri

Kaçıngan/İlgisiz bağlanma şekline sahip yetişkinler, dışarıdan bakıldığında olduğu kişiden ve bulunduğu yerden oldukça memnun gibi gözükürler.

Çok sosyal, uyumlu ve beraber vakit geçirmesi eğlenceli kişiler olabilirler. Ayrıca bu bireylerin çok sayıda arkadaşı ve/veya cinsel partneri olabilir.  Yani genelde, yalnız ya da kimsesiz değillerdir.

Kaçıngan yetişkinler bağımsız olma eğilimindedirler. Benlik saygıları yüksektir ve güvence veya duygusal destek için başkalarına güvenmezler.

Bu tür bireyler mesleki gelişimlerine yatırım yapabilir ve muhtemelen her kişisel başarıyla kendilerine olan güvenleri de artar. Daima her şey kontrolleri altındaymış gibi gözükür.

Kaçıngan bir yetişkin ilişkilerde nasıl davranır?

Kaçıngan yetişkinler için sosyal etkileşimler ve bağlar yüzeyseldir. Bir ilişkinin anlamlı ve tatmin edici olabilmesi için derinleşmesi gerekir. İşte o zaman kaçıngan bağlanma tarzı bir kişiyle beraberseniz   ‘duvara çarparsınız’. Bu kişiler etraflarında olmanıza izin verir, ancak içeri girmenize izin vermezler. Güçlü yakınlık ve samimiyet gösterilerinden kaçınma eğilimindedirler. İşler ciddileştiğinde ilgisiz/kaçıngan bireylerin kendilerini kapatmaları muhtemeldir. Bu noktada bu kişiler ilişkiyi bitirmek için bir neden bulmaya çalışabilirler. Eşlerinin davranışlarından, alışkanlıklarından ve hatta fiziksel görünümlerinden son derece rahatsız olabilirler. Sonuç olarak tutarsız davranıp partnerlerini kendilerinden uzaklaştırırlar. Bu bağlanma şekline sahip yetişkinler, hayatlarında duygusal yakınlığa ihtiyaç duymadıklarına inanırlar. Bu onların yetiştirilme tarzının doğrudan bir sonucudur. Ebeveynleri onlara insanlara güvenilemeyeceğini öğretmiştir. Geçmişte duygusal destek aradıklarında bu sağlanmamıştı. Bunu başkalarından aramayı veya beklemeyi bıraktılar. Sanki ‘kontak kapatmış’ gibidiydiler.

Kaçınan yetişkin için duygusal yakınlık ve Samimiyet genellikle söz konusu bile değildir.

Dışarıdan bakıldığında kaçıngan bağlanma şekline sahip bir yetişkin kendinden emin, güçlü ve aklı başında görünebilir. Ancak bu, kişinin acı çekmediği, çevresindekilere acı çektirmediği anlamına gelmez.

Kaçınan yetişkin için duygusal yakınlık ve mahremiyet genellikle söz konusu değildir. Fayda elde edemeyeceklerinden değil, nasıl yapılacağını bilmediklerinden.

Her halükârda derin, anlamlı ve uzun süreli bir ilişki kuramama bu bağlanma şekline sahip kişiler için acı verici olabilir. Onları sevenler için de yürek parçalayıcı olabilir.

Ayrıca ebeveyn olarak kaçıngan bağlanma şekline sahip olmak çocuğunuzun bağlanma şeklini de etkileyebilir. Eğer sizde varsa muhtemelen sonraki nesle aktaracaksınız.

Kaçıngan bağlılanıyor olabilirim… şimdi ne olacak?

Kayıtsız/kaçıngan bağlanma şeklini kendinize uyduğunu fark ettiyseniz veya kaçıngan bağlanma şekline sahip biriyle birlikte olduğunuzu fark ederseniz ne yapabilirsiniz?

Önemli olan, duygusal yakınlık ‘kontağının’ açılması gerektiğini anlamak ve kabul etmektir. Bu zor olabilir ve çok çaba gerektirebilir.

Ne hissediyorum? Kaçıngan yetişkinin duygusal yakınlık anında ortaya çıkan duygusal ve fiziksel hislere dikkat etmeye başlaması gerekir. Öz düşünüm, kişinin mevcut kalıpları anlamasına ve analiz etmesine yardımcı olabilir.

Neye ihtiyacım var? Bir diğer önemli adım ise duygusal ihtiyaçları keşfetmek, anlamak ve nihayetinde ifade etmektir.

Ne yapmalıyım? Bir noktada kaçıngan yetişkinler, insanlarla daha yakın ilişkiler kurmaya başlayabilir. Başkalarını içeri alma ve yakınlarının duygusal ihtiyaçlarına yanıt verme konusunda kademeli bir yaklaşım izleyebilirler.

Kaçıngan Yetişkinlerin Bağlanma Şekillerini Değiştirmesi mümkün müdür?

Açıkçası, bu model üzerinde bir terapistle çalışmak, güvenli bağlanma kazanma yolunda ilerlemenin muhtemelen en faydalı yolu olacaktır. Bu sizin için bir seçenek değilse, kendi üzerinizde çalışmanız gerekecek. Her iki durumda da bağlanma şeklinizi değiştirmek istiyorsanız bunun için çaba harcamanız gerekir. İster yakın bir arkadaşınızla, ister bir terapistle, ister bir kitapla bu sorun üzerinde çalışıyor olun, tutarlılık ve çaba esastır.

Sonraki bölüm: Dengesiz Bağlanma Stili

(150 sayfa – PDF & EPUB)
(Shopier sepetinde 138 TL ve üzerinde %30 indirim var.)

Kaygılı Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Giriş yazısı için Bağlanma Stilleri ve İlişkilerdeki Rolleri

Kaygılı bağlanma, 3 güvensiz bağlanma şeklinden biridir. Çocuklarda kaygılı-değişken bağlanma olarak adlandırılan bu bağlanma şekli, erken çocukluk döneminde gelişir. En yaygın sebebi uyumsuz ve tutarsız ebeveynlerdir.

Düşük özsaygı, şiddetli reddedilme veya terk edilme korkusu ve ilişkilerde yapışkanlık, bu bağlanma şeklinin yaygın belirtileridir. Her ne kadar çaba gerektirse de bu tür bağlanma sorunları yaşayan insanlar zamanla güvenli bir bağlanma şekli geliştirebilirler.

Kaygılı bağlanmayla alakalı sık sorulan soruları ele alalım:

● Erken çocukluk döneminde bu bağlanma nasıl oluşur?
● Çocuklar bu güvensiz bağlanma şeklini nasıl geliştirir?
● Çocuklarda kaygılı bağlanmaya özellikle ne sebep olur?
● Hangi çocukların kaygılı bağlanma geliştirme riski daha yüksektir?
● Kaygılı yetişkinlerle ilişkiler nasıldır?
● Kaygılı bağlanma şeklinden kurtulabilir misiniz?
● Kaygılı bağlılıktan nasıl kurtulurum?

Kaygılı Bağlanma ile Alakalı Bilmeniz Gereken Her Şey

Birçoğumuz takdir, dikkat ve destek istiyoruz. Sevilmek, güvende hissetmek, değer görmek, takdir edilmek istiyoruz. Hiç kimse soğuk havada yapayalnız kalmak istemez. Onay aramak normaldir, Ailenizden, arkadaşlarınızdan ve partnerlerinizden onay aramak ve duygusal duyarlılık beklemek normaldir.

Birinin sevgisini kaybetmekten korkmak da normaldir. Ancak ya bu istek ve korku haddinden şiddetli hale gelirse?

Güvenlik ihtiyacı ve terk edilme korkusu ilişkilerinizi kontrol altına alacak kadar güçlü olabilir ve yetişkinlerde güvensiz bağlanma şeklini fark etmek her zaman kolay olmayabilir.

İlk olarak bağlanma teorisine kısa bir giriş

Tarihi 1950’lere kadar dayanan “bağlanma teorisine” bir göz atalım,

Psikiyatrist ve psikanalist John Bowlby’e göre, bir kişinin kendisine çocukken bakan kişiyle ilişkisi, çocuğun tüm hayatı boyunca sosyal etkileşim ve ilişkilere nasıl yaklaşacağını etkiliyor

Konsepti kavramak oldukça kolay. Bir bebek dünyaya geldiğinde ona bakan kişiyle kurduğu sosyal bağ (genelde ebeveynler) kurduğu ilk sosyal bağdır ve çocuğun kafasında sosyal bağlara dair algılar ilk olarak bu zamanda oluşur.

Çocuk, ona bakan kişilerin çocuğun duygusal ihtiyaçlarına duyarlı olduğu, sıcak ve koruyucu bir ortamda büyürse, güvenli bir bağ (güvenli bağlanma olarak adlandırılır) oluşur.

Çocuğa dolaylı yoldan duygularının ve ihtiyaçlarının tanınacağı, destekleneceği ve sevileceği ayrıca genel olarak insanlara güvenilebileceği öğretilir.

Buna karşılık, çocuk; ihtiyaçlarının karşılanmadığını algılarsa, ona bakanlarla güvenli ve istikrarlı bir bağ kuramaz.

Bu ilişkilerin nasıl ilerlediğine dair çarpık bir perspektife neden olur.

Yetişkinlerde görülen 3 tip güvensiz bağlanma çeşidi vardır:

  • Kaygılı (Endişeli olarak da bilinir.)
  • Kaçıngan (İlgisiz olarak da bilinir)
  • Dengesiz (Korkak-kaçıngan olarak da bilinir.)

Çocukluk çağında kaygılı bağlanma stiline ne neden olur?

Kaygılı/Endişeli bağlanma silinin (çocuklarda kaygılı kararsız olarak adlandırılır) oluşumu genelde tutarsız ebeveynlik modeliyle ilişkilidir. Bazı zamanlar ebeveynler çocuğun ihtiyaçlarına destekleyici ve duyarlı, bazı zamanlar da uyumsuz olurlar.

Bu tutarsızlık çocuğun ebeveynlerinin davranışlarının anlamının ne olduğunu ve gelecekte onlardan ne beklemesi gerektiğini kavramasını zorlaştırır. Çocuğun, ona karışık sinyaller gönderen ebeveynleriyle olan ilişkisi konusunda kafası karışabilir

Çocuklarda kaygılı, kararsız bağlanma şeklinin gelişmesiyle bağlantılı bir diğer faktör de çocukla ilgilenen kişilerin “duygusal açlığıdır”. Bu durumda çocuğu büyüten kişiler, çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamaktan ziyade kendi ihtiyaçlarını karşılamak için çocuklarla duygusal/fiziksel yakınlık arayışına gireceklerdir. Bu tür ebeveynler müdahaleci veya aşırı koruyucu olabilirler. Çocuğu, kendi sevgi ‘açlıklarını’ kapatmak için veya kendilerini belirli bir şekilde göstermek (örneğin mükemmel ebeveyn olarak) için kullanabilirler. Çocuğun bu şekilde yetiştirilmesinde, yetiştiren yetişkinlerde de doğuştan gelen ve istemsiz bir kalıp olabileceğini unutmamak gerekir. Çocuğu kaygılı bağlanma şekli geliştiren bakıcıların kendilerinin de kaygılı bağlanma şekline sahip olmaları muhtemeldir. Ve bu genetik bir durum değil, davranış kalıplarının nesilden nesile aktarılmasıyla ilgili bir durumdur.

Hangi çocukların kaygılı (kararsız) bağlanma geliştirme riski daha yüksektir?

Önceki paragraf, çocuğa bakan kişinin hangi davranışlarının çocuğun güvenli bağlanma yeteneğini tehdit edebileceğine dair bir özet sunmuştu.

Çocuğun duygusal ihtiyaçlarına tutarsız tepki verme, uyumsuzluk ve duygusal mesafenin yanı sıra çocuğun yaşamına aşırı ilgi ve müdahalecilik, çocuklarda kaygılı bağlanma şeklinin gelişimi için risk faktörlerinden bazılarıdır.

Buna ek olarak, nadir bazı risk faktörleriyse şunlardır:

  • Fiziksel veya psikolojik istismar
  • Ebeveynden erken ayrılma

Bu arada, güvensiz bağlanma stiline sahip olmanın ruhsal bir hastalık ya da bozukluk olmadığını unutmamak gerekir. Güvensiz bağlanma stilleri, yetişkinler arasında yaygındır ve çoğu durumda endişelenecek bir durum yoktur. Yine de dengesiz/güvensiz bir bağlanma stiline sahip olmak, sıkıntıya neden olabilir veya ilişkilere zarar verebilir.

Yetişkinlikte kaygılı bağlanma şekline sahip olmanın belirtileri

Kaygılı bağlanmaya sahip birisi nasıl fark edilir? Kaygılı/endişeli bağlanma şekline sahip yetişkinler, başkaları hakkında olumlu düşüncelere sahip olabilir ancak genellikle düşük öz saygıdan mustariptirler.

Bu kişiler hassastır ve partnerlerinin ihtiyaçlarına duyarlıdır, ancak genellikle güvensizdirler ve bir ilişkide kendi değerleri konusunda endişelidirler.

Eğer sevdiği kişi onu reddederse ya da ihtiyaçlarına cevap vermezse, kendisini suçlayabilir ya da kendisini sevgiye layık biri olarak görmeyebilir.

Genel olarak kaygılı bağlanan yetişkinler, sevildiklerine, değerli olduklarına ve yeterince iyi olduklarına dair sürekli güvenceye ihtiyaç duyarlar.

Güçlü terk edilme korkusu çoğu zaman kaygılı yetişkinlerin partnerlerini yoğun bir şekilde kıskanmasına veya şüphelenmesine neden olabilir.

Bu korku aynı zamanda umutsuzluğa kapılmalarına, takıntılı olmalarına ve ilişkilerini kafalarına takmalarına da yol açabilir. Kaygılı bağlanma şekline sahip yetişkinler genellikle yalnız kalmaktan korkar, hatta yalnız kalmayı beceremezler.

Samimiyet ve yakınlık ararlar, son derece duygusaldırlar ve başkalarına bağımlıdırlar. Sevgilinin varlığı onlara, onların güçlü duygusal ihtiyaçları için bir ilaç gibi gelmektedir.

İlişkilerde Kaygılı Bağlanma Şekli

Güvensiz bir bağlanma şekline sahip olmak yorucu olabilir. Her zaman duygusal bir hız trenindeymişsiniz gibi hissedebilirsiniz.

Kaygıya, strese, mutsuzluğa ve hayattan keyif almamaya neden olabilir. Kaygılı bağlanma stiline sahip yetişkinler söz konusu olduğunda ilişkiler hem ‘hayat kurtaran’ hem de ‘hayat için bir tehdit’ konumunda olabilir.

Bir yandan, yalnız kalma ya da reddedilme korkusu zehirdir; sürekli şüphe ve endişeye yol açan rahatsız edici bir duygudur. Diğer yandan, sevilen kişinin varlığı ve daha da önemlisi sevgi göstermesi ilaçtır.

Dahası, kaygılı bir kişi ilişkide hangi konumda durduğu ve partnerinin onu kendisi kadar sevip sevmediği konusunda güvensiz olabilir. Sonuç olarak, partnerin en ufak bir hayal kırıklığı ya da reddedilme belirtisi, zaten düşük olan özgüvenine zarar verebilir.

Bağlanma Stilinizi değiştirebilir misiniz?

Şanslıyız ki, bağlanma stilleri değişebilirler. Bazen değişim kendiliğinden gerçekleşir: Güvenli bir şekilde bağlanan bir kişiyle ilişki, duygusal yakınlığı, sakinlik ve istikrar duygusuna erişmeyi kolaylaştırabilir.

Bu yeni deneyim, algıda bir değişime, yeni alışkanlıklara ve kalıplara yol açabilir. Diğer türlüsünde, bağlanma şekliniz üzerinde daha çok çalışmanız gerekebilir. Geçmişinizi değiştiremezsiniz ama bugünü değiştirebilirsiniz.

Güvensiz bağlanma şeklini iyileştirmenin anahtarlarından biri, sevdiklerinizle, özellikle de partnerinizle olan etkileşim şeklinizi anlamaktır. İlişkilerdeki davranış kalıplarınızı tanımak ve bunlara dikkat etmek sorunun çözülmesini kolaylaştıracaktır. Kendi üzerinize düşünmek önemlidir. Çocukluk deneyimlerinizi analiz etmek ve anlamlandırmak da önemli bir adımdır.

Geçmiş deneyimlerin bugünü etkilemesinin ve belirlemesinin bir zorunluluk ya da kader olmadığını fark etmek, yerleşik davranış kalıplarından ve alışkanlıklardan kurtulmayı kolaylaştıracaktır.

Açıkçası, bu model üzerinde bir terapistle çalışmak, güvenli bağlanma kazanma yolunda ilerlemenin muhtemelen en faydalı yolu olacaktır.

Her iki durumda da bağlanma şeklinizi değiştirmek istiyorsanız bunun için çaba harcamanız gerekir. İster yakın bir arkadaşınızla, ister bir terapistle, ister bir kitapla bu sorun üzerinde çalışıyor olun, süreklilik ve çaba gerek şarttır.

Bir sonraki : Kaçıngan Bağlanma: Sebepleri ve Belirtileri
Giriş yazısı için Bağlanma Stilleri ve İlişkilerdeki Rolleri

 

(150 sayfa – PDF & EPUB)
(Shopier sepetinde 138 TL ve üzerinde %30 indirim var.)

Bağlanma Stilleri ve İlişkilerdeki Rolleri

Bağlanma stilleri ve ilişkilerde oynadıkları roller hem araştırmalarda hem de insanların düşünce ve davranış kalıplarını anlamaya yönelik dürtülerinde geniş kapsamda ilgi uyandıran bir konu. Bağlanma stillerindeki farklılıkların insan ilişkilerini emsali olmayan şekillerde etkileyebileceğinden, bu ilgi de gayet olağan.

Bağlanma stilleri genelde çocukluk çağlarında oluşur ve sonraki dönemlerde durağan kalır. Ancak bu, onların daha sağlam bağlanma stilleri ile değiştirilemeyeceği anlamına gelmez. Bu sadece bağlanmayla alakalı sorunlarınızı çözerek öz farkındalığınızı geliştirmeniz gerekeceği anlamını taşır. Sorunu çözmenin ilk adımı, “güvensiz” bağlanmanın nasıl geliştiğinin ve ilişkileriniz içindeki düşünce ve hareketlerinizi nasıl etkilediğinin farkına varmaktır.

Güvensiz Bağlanma stilleri ilişkilerimizde nasıl negatif davranış kalıpları oluşturuyor?

Hiç ilişkilerinizin partner fark etmeksizin neden aynı uyumsuz durumlarda kaldığını merak ettiniz mi? Belki kıskançlık ve yapışkanlık sizin için sık görülen davranışlardır? Ya da belki de bir ilişki duygusal açıdan ciddileştiğinde kaçma eğilimindesinizdir? Eğer aşk hayatınızda olumsuz ve duygusal açıdan uğraştırıcı bir davranış kalıbı fark ettiyseniz, derinlere inmenin ve yakınınızdaki insanlara nasıl bağlandığınızı keşfetmenin faydası olabilir. Bağlanma stillerinin ne olduğunu ve bağlanma teorisinin temellerini anlamak, bu süreçte önemli bir faktördür.

Bağlanma stilleri nedir ve ilişkilerimizi nasıl etkiler?

Psikiyatrist ve psikanalist John Bowlby’e göre,bir kişinin kendisine çocukken bakan kişiyle kurduğu bağın kişinin gelecekteki sosyal, samimi ve hatta iş ilişkileri üstünde ciddi bir etkisi vardır. Başka bir deyişle, bebekken kurulan bu bağ, bir yetişkin olarak nasıl ilişkiler kuracağınıza ve değerlendireceğinize dair bir kalıp yahut esaslar meydana getirir.

Bowlby’in çalışmaları 1950’li yıllara dayanmaktadır ve konuya dair sürekli araştırmalar yapıldığı için, teori gelişmeye devam etmektedir.

Bağlanma teorisine göre, 4 bağlanma şekli tanımlanmıştır;

1: Kaygılı (endişeli olarak da tanımlanır)

2: kaçıngan (İlgisiz olarak da tanımlanır)

3: Dengesiz (korkak-kaçıngan olarak da tanımlanır)

4: Güvenli

Evrimsel açıdan, güçlü ilişkiler kurmak ve sürdürmek hem hayatta kalma hem de üreme açısından avantajlara sahip. Bu nedenle Bowlby’nin çalışması, insanın başkalarında iletişim, sevgi destek ve rahatlık arama arzusuna, yani doğuştan gelen “ait olma ihtiyacına” ve bu ihtiyacın bireylerin eylemlerinin ardındaki başlıca itici güçlerden biri olmasına odaklanıyor.  Ait olma ihtiyacımıza rağmen, aşk ve ilişkiler nadiren olmasını istediğimiz kadar mükemmel ve sorunsuz olur ve insanların aralarındaki sorunların çoğunun kökeni, bağlanma stillerimizdeki sorunlara kadar dayanıyor olabilir. Dört bağlanma stilinin ayırt edici özelliklerine geçmeden önce, çocuklarda bağlanma şekillerinin nasıl geliştiğini anlamak faydalı olacaktır.

Bağlanma şekilleri Çocuklukta Nasıl Gelişir?

Esasen, çocuğa büyüten kişinin (genellikle ebeveynler) çocuğun ihtiyaçlarına yönelik nasıl davrandığı ve bu ihtiyaçları nasıl karşıladığı çocuğun yakın ilişkilerde nasıl algıladığı ve davrandığının temelini oluşturur.

Bunun nedeni çocuğun onu büyüten kişiye bağımlı olması ve onlardan şefkat, rahatlama ve destek istemesidir. Çocuğu yetiştiren bu kişiler, sıcak ve şefkatli bir ortam sunarsa ve çocuğun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarına uyum sağlarsa – bu ihtiyaçlar açıkça ifade edilmese bile – çocuk güvenli bağlanma şekline sahip olur.

Diğer yandan, büyüten kişilerin çocukların ihtiyaç ve isteklerine olan uyumsuzluğu, güvensiz bağlanma şekline önayak olur.

Çocuğu yetiştiren kişinin uyumsuzluğu kasıtlı olmayabilir. Buna rağmen çocuk, kendi ihtiyaçlarının karşılanmadığı algısına sahip olabilir.

Dört bağlanma şekli yetişkinlerde nasıl kendini gösterir?

1. Kaygılı Bağlanma / Endişeli Bağlanma

Kaygılı bağlanma stiline sahip yetişkinler, kendilerine olumsuz, başkalarına olumlu bir perspektiften bakma eğilimindedirler. Bu, partnerlerine kendilerinden daha iyi olan yarıları gözüyle bakabilecekleri anlamına gelir. Bu bağlanma stiline sahip kimse kendisini diğer insanlara nispetle sevgiye daha az layık gördüğü için, partneri olmadan yaşama (ya da genel olarak yalnız kalma) düşüncesi ciddi miktarda kaygıya neden olur. Diğer bir deyişle, terk edilmekten derinden korkar.

Bu terk edilme korkusunu hafifletmek için kaygılı bağlanma şekline sahip kişiler ilişkilerinde ciddi bir “güvenlik” istenci duyarlar ve partnerlerinden gelen ilgi, dikkat ve hevesin onların kaygılarına “çare” olacağını düşünme eğilimindedirler.

Diğer yandan, kaygılı bağlanma stiline sahip birisinin algıladığı ya da korktuğu destek ve yakınlık eksikliği, daha yapışkan ve daha talepkâr hale gelmesine, ilişkiyi takıntı haline getirmesine ve sevildiğine dair muhtaç bir şekilde güvence aramasına neden olabilir.

Ezcümle, bu bağlanma stiline sahip kimseler ilişkilerine yüksek değer atfederler ama genellikle güvenliklerine dair tehditlere karşı aşırı tetiktedirler ve sürekli olarak, partnerlerinin ilişkiye kendileri kadar bağlı olup olmadığına dair kaygılı ve endişelidirler.

2: Kaçıngan Bağlanma / İlgisiz Bağlanma

Kaçından/İlgilisiz bağlanma şekline sahip insanlar, kendilerine karşı olumlu, başkalarına olumsuz bir perspektiften bakma eğilimindedirler. Haliyle, özellikle duygusal düzeyde, yüksek bir bağımsızlık ve kimseye muhtaç olmama duygusu geliştirmiştirler.

Kaçıngan bağlanma şekline sahip insanlar, tamamlanmış hissetmek için bir ilişkiye ihtiyaçları olmadığını düşünme eğilimindedir. Başkalarına bağımlı olmak veya başkalarının kendilerine bağımlı olmasını istemezler yahut sosyal bağlarda destek ve onay aramazlar.

Bu bağlanma şekline sahip yetişkinler, genelde cinsel ve duygusal yakınlıktan sakınırlar dolayısıyla eğer partnerlerinin kendilerine bağımlı hale geldiğini hissederlerse, ilişkiden uzaklaşabilirler. Ayrıca anlaşmazlık gibi potansiyel olarak duygusal anlamda yoğun bir durumla karşı karşıya kaldıklarında duygularını gizleme ve bastırmaya meyillidirler.

3. Dengesiz Bağlanma / Korkak-Kaçıngan Bağlanma

Dengesiz bağlanma şekline sahip insanlar ruh hallerine ve koşullara bağlı olarak hem kaygılı hem de kaçıngan bağlanma özellikleri arasında gidip gelme eğilimindedir. Bu nedenle bu bağlanma şekline sahip kişi, sosyal ilişkilerinde kafa karıştırıcı ve muğlak davranışlar sergileme eğilimindedir.
Dengesiz bağlılığa sahip yetişkinler için partner ve ilişkinin kendisi genellikle hem arzunun hem de korkunun kaynağıdır. Korkak-kaçınan kişiler bir yandan samimiyet ve yakınlık isterken diğer yandan başkalarına güvenme ve bağlı olma konusunda sıkıntı yaşarlar.

Bu bağlanma şekline sahip kişiler genellikle duygularını tanımlama ve ayarlama konusunda zorluk çekerler ve acı çekmekten çok korktukları için güçlü duygusal bağlanmadan kaçınma eğilimindedirler.

4. Güvenli Bağlanma

Şu ana kadar ele alınan üç bağlanma şekli, (kaygılı, kaçıngan ve dengesiz) güvensiz bağlanma şekilleridir, Dolayısıyla sağlıklı ilişkiler geliştirme ve sürdürmedeki zorluklarıyla karakterize edilirler. Bilakis, güvenli bağlanma şekli, adı üstünde, kişinin duygularını açıkça ifade etmede rahat olması anlamını taşır. Dolayısıyla güvenli bağlanma şekline sahip yetişkinler partnerlerine güvenebilir ve partnerlerinin de kendilerine güvenmesine izin verebilirler. Güvenli bağlanma şekline sahip biriyle kurulan ilişkiler dürüstlüğe, hoşgörüye ve duygusal yakınlığa dayanır. Bu bağlanma şekline sahip biri ilişkilerinde sıklıkla başarılı olsa da yalnız kalmaktan da korkmaz. Güvenli bağlananlar kendileri ve başkaları hakkında olumlu bir görüşe sahip olma eğilimindedirler, bu nedenle aşırı derecede dış onay veya tasdik aramazlar; duygularını başarılı bir şekilde tanımlayıp düzenleyebilirler ve hatta bir partnerin kendi duygularıyla bunu yapmasına yardımcı olabilirler.

Sizin Bağlanma şekliniz ne?

Artık yetişkinlerin dört bağlanma şekline aşina olduğunuza göre, muhtemelen eylemlerinizin ve inançlarınızın hangisine yakın olduğu hakkında bir fikriniz vardır.

Romantik ilişkilere dair geçmişinizde bir veya birden çok bağlanma şeklinin varlığını tespit etmeniz oldukça normal. Bağlanma şekillerinin hayattaki önemli dönüm noktalarından sonra, hatta partnerlere göre değişebileceğini söylemek gerekir. Mesela, güvensiz bağlanan bir kişi, güvenli bir şekilde bağlanan bir partnere sahip olduğunda güvenli bir bağ kurabilir. Diğer yandan, güvenli bağlanan bir kişinin tramvaya bağlı olarak ya da sevdiği birini kaybettikten sonra sağlıksız ilişki davranışları göstermesi mümkündür. Yani pek çok insan tek bir profilin özelliklerini “tam olarak” karşılamıyor.

Bağlanma Şekliniz Hakkında endişelenmeye ne zaman başlamalısınız?

Muhtemelen çoğumuz “tam olarak” güvenli bağlanmıyoruz. Sağlıklı ilişkilere sahip olduğumuzu düşünsek bile, davranışlarımızda bizi sürekli rahatsız eden, strese sokan veya mutsuz eden örüntüler olabilir.
Maalesef ki, bazılarımız kendinde üç güvensiz bağlanma türünden birinin özelliklerini görecek.

İlişkilerde güvensiz bağlanma şekillerinden biriyle kendinizi özdeşleştiriyorsanız, öz farkındalığınızı artırarak, kişisel gelişim üzerinde çalışarak ve gerekirse psikolojik yardım alarak konuyu aktif şekilde ele almanızı şiddetle tavsiye ediyoruz. Güçlü bir şekilde kendini gösteren güvensiz ve dengesiz bağlanma şekilleri, şayet ele alınmazsa, kaygıya, depresyona ve diğer zihinsel sağlık sorunlarına neden olabilir.

Kaygılı Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Kaçıngan Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Dengesiz Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Çocukluktan Yetişkin İlişkilerine Güvenli Bağlanma (Yakında)

Kaynak: Attachment Project (attachmentproject.com)

(150 sayfa – PDF & EPUB)
(Shopier sepetinde 138 TL ve üzerinde %30 indirim var.)

Geçmişin savaşlarını savaşmak ve güvensizlikler

Bu bölüm aslında Doktor K’nın en etkili yayınlarını derlediğim Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101 kitabına yetişmedi ve sitede yayınlamaya karar verdim. Kitaba da linkte bakabilirsiniz.

Burada sizinle geçmişin savaşlarını savaşmayı ve güvensizlikleri konuşmak istiyorum.

İlk anlaşılması gereken şey, sizi neyin iyi hissettirdiği ve neyin kötü hissettirdiği konusunda dikkatli olmanız gerektiği. Çünkü çoğu zaman bir açlığa sahibiz ve bu açlık 10 yıl öncesinden ya da 20 yıl öncesinden kalma olabilir. Bu, biz küçük yaşlardayken doğmuş bir güvensizlik ve çoğu zaman bunu yanımızda taşıyoruz. Kendimizle ilgili belli bir şekilde hissediyoruz. “Ben çekici değilim”, “sevilmeye layık değilim”, “aptalım” ya da hatta “zekiyim” (bu da bir güvensizlik olabilir) gibi. Sonra da bu güvensizliğin yanlış olduğunu konusunda kendimizi rahatlatmak için yapabileceğimiz her şeyi yapmak istiyoruz.

Örneğin zeki olduğunuzu düşünüyorsanız ve zekanız konusuda bir güvensizliğiniz varsa, bir sınava iyi hazırlanmıyorsunuz. Çünkü yarım yamalak hazırlanıp D almayı (çalışsam A alırdım diye düşünmeyi), en iyi şekilde hazırlanıp B almaya tercih ediyorsunuz.

Eğer ilişki içindeyseniz, partnerinize sürekli olarak “beni gerçekten seviyor musun?” diye soruyorsunuz. Bu şekilde rahatlama arıyorsunuz. Bu sizin açlığınız. Partnerinizin size sizin beraber olmaya değecek biri olduğunuzu, harika olduğunuzu, yakışıklı olduğunuzu söylemesini istiyorsunuz.

Ya da internette geziniyorsunuz ve ne kadar zeki olduğunuz hakkında konuşuyorsunuz. Teorik fizik alanında çalıştığınızı söylüyorsunuz zira insanların sizin zekanızı takdir etmesini istiyorsunuz. Bu takdire ihtiyacınız var.

Güvensizliğin aldatıcı tarafı, içinizde bulunan ve dışarıdan doyurulması gereken bir açlık gibi olması. Dışarı çıkıp “bu açlığı burada doyuracağım”, “bu açlığı şurada doyuracağım” diyorsunuz. “Şu adamlara böbürleneceğim” ya da “şu çaylakları ezeceğim” diyorsunuz. “Herkese göstereceğim” diyorsunuz.

Ama herkese gösterme ihtiyacı hissettiğiniz şeyler, sizin kendinizle ilgili inanmadığınız şeyler. Bu güvensizlikleri dışarıda çözmeye çalışıyorsunuz. Kendi güvensizliğinizin aslında yalan olduğunu kendinize göstermek için, başkalarının tepkileri peşinde koşuyorsunuz. Çünkü bu güvensizliğe inanıyorsunuz ama bunun gerçek olmasından da korkuyorsunuz.

Sorun şu ki bu çeşit bir açlık, başkalarının güvencesi ile sadece belli bir süre doyurulabilecek bir açlık. Başkalarının tepkilerinden aldığınız rahatlama, bir yara bandı gibi zira güvensizlik sizin içinizden gelen bir şey. Yani dışarıdan yaptığınız şeyler bu güvensizliği çözmeyecekler.

Bu nedenle de ilişkisinde sevildiği ya da sevilmeye layık olduğu konusunda partneri tarafından rahatlatılan kişi, ertesi gün yine rahatlamaya ihtiyaç duyuyor. Zekası konusunda rahatlatılmak için çaylakları ezen kişi, yarın ezmek için yeni bir çaylak bulmaya ihtiyaç duyuyor.

İnternette karşınıza çıkan egoist insanlar sadece o gün egoist değiller. Egolarını bugün tatmin edip ortadan kaybolmuyorlar. Hayatlarını internette yaşıyorlar ve güvensizliklerini rahatlatmak için sataşabilecekleri kadar çok insana sataşmaya çalışıyorlar. Çünkü kendileri ile ilgili, doğru olmasını istemedikleri bir şeye inanıyorlar.

Peki bununla nasıl başa çıkarsınız?

Yapmanız gereken ilk şey, güvensizliğinizin açlığını dışarıdan bir şeyler arayıp bularak doyurmayı bırakmak. Bir güvensizliğiniz var ve siz bunu dışsal “besinlerle” doyuruyorsunuz. Peki sürekli olarak doyurup beslediğiniz şeye ne olur? Evet, o şey daha da büyür! Her dışsal rahatlama bulup güvensizliğinizi doyurduğunuzda, onu büyütüyorsunuz ve bu nedenle de yarın onu doyurmak için daha fazla rahatlamaya ihtiyacınız oluyor. Ve yine doyurduğunuzda, bir sonraki sefere daha fazlasına ihtiyacınız oluyor ve daha çok dışsal rahatlamaya ihtiyaç duyuyorsunuz.

Kendinizi iyi hissetmek için dışsal şeylere, dışsal sinyallere daha fazla bağımlı olduğunuzda, birgün harika ve ertesi gün bok gibi hissettiğiniz bir döngüye giriyorsunuz. Mutluluğunuz size nasıl davranıldığına, başkalarına bağlı hale geliyor. Böylece de hayatınızın kontrolünü tamamen dış dünyaya bırakıyorsunuz. Hayat sizi nereye götürmek isterse oraya götürüyor. Kendinizi güçsüz hissediyorsunuz. Başkaları, başkalarının duygularının, geçici heveslerinin kurbanı oluyorsunuz.

Bunu nasıl çözersiniz? Bunu çözmek zor ama güvensizliğin kaynağına inip güven eksikliğini giderecek güvenin, rahatlamanın sizin içinizden geleceğinin farkına varmanız. Eğer siz tipiniz hakkında güvensizliğe sahipseniz, dışarıdan ne kadar çok güvence alırsanız alın, bu güvensizliğiniz ortadan kalkmayacak. Yetkinliğiniz veya  değeriniz hakkında güvensizliğe sahipseniz, dışarıdan ne kadar çok güvence alırsanız alın, bu güvensizlikleriniz ortadan kalkmayacak.

Yapmanız gereken şey, bu güvensizliğinizle başbaşa kalmak. Bir aynada kendinize bakın ve “bu çirkinlik nerede?” diye kendinize sorun. Belki çirkin taraflarınızı hemen göreceksiniz. Belki aynada kendinize bakıp, “aman Allah’ım ben çok çirkinim” diyeceksiniz. Burada nasıl hissettiğinize dikkat edin ve oturup o hisse katlanın. Açlığa katlanın, orada oturun ve katlanın.

Bunu yaparsanız büyülü bir şey olmaya başlayacak. Bu bir bekle ilk kim pes edecek oyunu. Açlığınız zihninize düşünceler doldurmaya çalışacak. Dikkatli olun ve bu düşüncelere yenilmeyin. Bunun yerine, dikkatinizi başka bir şeye odaklayın. Mesela bir mum bulun ve aynanın önüne koyun. Bu düşüncelerle dolmaya başladığınızda, dikkatinizi tamamen muma vermeye gayret edin. Dikkatinizi muma verdikçe, içinizdeki açlığın, kendinizi yargılayan düşüncelerin azalmaya, yatışmaya başladığına dikkat edin.

Sonra kendi yansımıza yeniden bakın. Tüm o düşüncelerin yeniden geldiğinin farkına varın ve sonra dikkatinizi yeniden muma odaklayın. Tüm bu süreçte açlık azalmaya ve eriyip gitmeye başlayacak çünkü siz onu beslemiyorsunuz. Bunu yeterince uzun süre yaptığınızda, güvensizliğiniz çözülmeye başlayacak.

Yapmanız gereken şey, güvensizliğinizi beslemeyi bırakmak, onu yüzeye çıkarmak, açlığınızla yüzleşmek ve onu beslemeyi bırakmak. Bunu yemek konusunda da uygulayabilirsiniz. Eğer yemek yemeye ya da spesifik bir şeyi yemeye karşı koyamıyorsanız, zorluk kaynağınız olan yiyeceği ya da yiyeceklerden birini önünüze koyun. Arzunuzun yükseldiğinin farkına varın ve sonra dikkatinizi başka bir şeye verin. Sonra bu şeye bir daha bakın ve arzu yukarı çıktığında dikkatinizi yeniden başka bir şeye verin.

Bu alıştırmaların sonucunda, negatif duygulara katlanmayı öğreneceksiniz. Onlarla başbaşa oturup onları kabul ettikçe, onlara katlanmayı öğreneceksiniz.Bunun sonucunda da bu negatif duygular çözülmeye başlayacak ve bunların yanında bu duyguların kaynağı olan güvensizlikleriniz de çözülmeye başlayacak.

Geçmişin savaşlarını savaşmaya bugün de devam etmeyi bırakın. İlkokulda herkes sizinle dalga geçti ve bugün hala dünyaya ne kadar harika bir insan olduğunuzu göstermek zorunda hissediyorsunuz. Bu geçmişin savaşı, şimdinin değil. Geçmişin savaşlarını bugün de savaşmaya devam etmeniz, hayatınızda bir sürü garip probleme neden oluyor zira insanlara tuhaf bir şekilde davranıyorsunuz. Bu tuhaf davranışlarınız da geçmişte nasıl hissettiğinize bağlı. Geçmişin savaşlarını savaşmaya bugün de devam etmeyi bırakın.

İçsel savaşlarınızı dış dünyada savaşmayı bırakın. Eğer güvensizliğiniz varsa, dış dünyadaki hiçbir şey o güvensizliği ortadan kaldıramayacak. O güvensizlikle burada, kendi başınıza savaşmanız gerekecek.

Bu savaşı, bir meditasyon pratiği olarak kendi başınıza nasıl yapacağınızı anlattım. Olduğunuz kişiyle başbaşa kalıp oturun. Çünkü siz kötü bir insan değilsiniz. Ama kendinizle başbaşa kalmayı reddedip, alkolle, bilgisayar oyunları ile, vs. kendinizden kaçtığınızda, kötü bir versiyonunuza dönüşmeye başlıyorsunuz.

Kendinizle başbaşa kalmayı, güvensizliklerinizin açlığını beslemeden, ondan kaçmadan güvensizliklerinizin negatif duygu ve düşüncelerine tolerans göstermeyi öğrenin. Size garanti ederim ki bu sizin sandığınız kadar kötü olmayacak.

Kaynak: Psychiatrist Explains How Insecure People Use the Internet

Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101

(150 sayfa – PDF & EPUB)

(Shopier’de sepete 225 TL ve üstü alışverişte %30 indirim var.)

Merhaba,

Bu kitap, son bir iki senedir izlediğim ve bana 40 yaşından sonra bile birçok pratik şey öğreten Dr. K’nın podcastlarından derlendi. Dr. K, psikiyatrist ve nöron bilimi çalışmalarının yanında zamanında bir süre rahip olarak da yaşamış ilginç birisi. Kendisi Hint kökenli bir Amerikalı ve internette herkese açık kanalında çok pratik ve faydalı paylaşımlar yapıyor. Özellikle günümüz dünyasında teknolojinin yarattığı ortamın, beynimizin evrimleştiği uzun geçmişimizden oldukça farklı olmasından kaynaklanan disiplinsizlik, odaklanamama, sürekli yorgunluk, motivasyon eksikliği, başarısızlık, vs. gibi sorunlar üzerine eğilen ve bu konularda iyileşmeniz için oldukça pratik bilgiler veren bu yayınları İngilizceniz varsa izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Son zamanlarda yaptığımız nöroplastisite serisindeki bölümlerin aksine, bu kitaptaki bölümler çok daha kısa ama yoğun ve oldukça pratik bilgiler içeriyorlar. Birçoğunu ben kendi hayatımda da uyguluyorum ya da uygulamaya başladım ve oldukça dönüştürücü ve iyileştirici pratikler olduklarına şahit olduğum için sizinle paylaşmak istedim. Bu kitap, bundan sonra yapmayı planladığım bir serinin ilk kitabı.

İkinci kitap Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 201.

Şimdiden iyi okumalar,

Mahmut Abi

Kitabı Türkiye’den almak için tıklayınız.
(Not: Sepete ekleyerek %30 indirim alabilirsiniz).
(Alım güvenilir Shopier ödeme sisteminden olup sizin ödeme bilgileriniz bize gelmiyor.)

Kitabı Türkiye dışından almak için tıklayınız.
(Alım güvenilir Payhip ödeme sisteminden olup sizin ödeme bilgileriniz bize gelmiyor.)

Kitabın içindekiler:

Önsöz 8
Sabahları Tükenmiş Bir Şekilde Kalkmaktan Nasıl Kurtulursunuz? 9
Giriş 9
Duygular 9
Negatif duygular ne zaman hissedilir? 10
Günümüzde çoğu insanın tükenmiş olarak uyanmasının sebebi 11
Uyku ve rüyalar 12
Günümüz toplumundaki rüya yetersizliği 14
Yorgun ya da tükenmiş uyanmamak için neler yapabiliriz? 14
Yatmadan önce duygularınızı işleyin 15
Teknoloji duygularınızı bastırır 16
Daha fazla rüya görün 16
Duygusal Güç ve Dayanıklılık için Duyguları İşleme 17
Hayat her geçen gün daha mı zorlaşıyor? 17
Dünya değişiyor 18
Dopaminerjik dikkat dağıtma 20
Sürekli dopaminerjik dikkat dağıtmanın sonucu 22
Duygularımızı işleyip hayat yolunda hasarsız ilerlemek için ne yapabiliriz? 24
Duygusal Gücünüzü Geliştirmek için Günlük Tutmak 27
Giriş 27
Günlük tutarak problemlerimizden kaçmayı bırakmak 27
Günlük ile anlatı yaratmak 29
Nasıl günlük tutulur? 31
Farkında olmadığınız zihinsel yorgunluk kaynağı ve bundan kurtulmanın yolu 33
Giriş 33
Odaklanarak çalışma ve Ultradiyen Ritim 33
Çalışma Aralarındaki Dinlenmeme Molaları 35
Çalışma Esnasındaki Ekran Alışkanlıkları 38
Evde Ekran Alışkanlıkları 40
Öz kontrol nedir? Nasıl kazanılır? Bilimsel yaklaşım 42
Giriş – Kendinizi dinleyemiyorsunuz 42
Öz kontrolün gerçekte ne olduğunu anlamak 43
Öz kontrolü tüketen şeyler 43
İçsel çatışmanın gözlemlenmesi, öz kontroldür 45
Öz kontrol, irade sağlamanın yolu 47
Beyin Çürümesi Nedir? Beyin Çürümesinden Nasıl Kurtulursunuz? 49
Beyin sisi ve beyin çürümesi 49
Enfeksiyon, işgal ve adaptasyon 50
Gerçeklikle ilgili algılarınızı süzmek 51
Beyin çürümesine adaptasyon 54
Kim olduğunuz davranışlarınız tarafından belirleniyor 55
Beyin çürümesi yaşayanların hayatları üzerinde bir kontrolleri yoktur 57
Peki bunu nasıl düzeltebilirsiniz? 57
Neden disiplinli olamıyorum? 59
Giriş 59
Neden değişeyim ki? 59
Beyindeki Maliyet Yarar Devresi 60
Rekabetçi İlgi 61
Disiplinin bedelini ödemeye hazır olmamak 61
Neyi gerçekten önemsediğimizi nasıl buluruz? 62
Yapabileceğiniz en küçük şeylerden başlayın 64
Neden Odaklanamıyorsunuz? Odaklanmak için Ne Yapmalısınız? 67
Giriş 67
İnsan Performansı Doğru Ruh Haline de Bağlı 68
Zihniniz ve Benliğiniz Aynı Şeyler Değiller 69
Zihin Odaklanmak İstemiyorken Zihni Odaklanmaya Nasıl Zorlarız? 70
Can Sıkıntısı Değil Hüsran 72
Kendini Sevmek Neden Yeterli Değil? 75
Kendini sev tavsiyesinin problemi 75
Kendini sev tavsiyesine odaklanılmasının sebebi 76
Duygularla başa çıkmanın 2 yolu 77
Acemi Birliği mantığı 80
Erkekler için çalışır mantık: Pozitif sevginin negatif ifadesi 81
Azim 81
Kişiliğinizi Nasıl Değiştirebilirsiniz? 83
Kişiliğinizi Değiştirme Dersi – 101 89
Kişiliğimizi nasıl şekillendirebiliriz? 90
Konu Özeti 93
Zihindeki Programlar 95
Hatalarından öğrenmek 96
Kişiliğinizi Değiştirmenin Adımları 97
Utanç Daha İyi Bir Yaşamın Anahtarıdır 103
Utancın Değerini Unutmamız 103
Utancın işlevini anlamak 104
Utanç kişisel gelişimimizi şekillendirir 104
Acı veren duygular gelişimimiz için önemli 106
Bir Şeyler Kaçırıyormuşum Hissinin Hayatınızı Yönetmesine İzin Vermeyin 110
Bir şeyleri Kaçırma Korkusu ile ilgili temel problem 110
Bir şeyleri kaçırma korkusu ilkel beyni tetikliyor 111
Teknolojinin neden olduğu problem 112
Bir şeyleri kaçırma korkusunun çözümü 113
Çekim Yasası Değil Görselleştirme 116
Çekim Yasası Saçmalığı 116
Kuantum Mistisizmi 116
Görselleştirmenin Gücü 118
Plasebo ve Nosebo Etkileri 119
Görselleştirme Hayal Kurma Farkı 122
Görselleştirmenin Temelleri 123
Imposter Sendromu 128
İmposter sendromu nedir? 128
Imposter sendromunun en yaygın ortak özelliği 129
İmposter sendromu ile nasıl yaşanır? 132
Hayatı Keşkeler Olmadan Yaşamanın Nöron Bilimi 136
Giriş 136
Şimdiki zamanda eylemsizlik 136
Pişmanlık korkusu nereden geliyor? 137
Hayatı pişmanlıklar olmadan yaşamak için ne yapmalı? 137
Ego “Ölümü” 139
Ahamkara 141
Mech pilotu meditasyonu 142
Yeni Bir Yetenek Geliştirmek İçin Stoacı Yaklaşım 146
Giriş 146
Pratik Bilgeliği Geliştirmek için Felsefi Günlük Tutma 148

Saplantılı aşkın psikolojisi: Kaygılı bağlanma stili

Karşılıksız aşkın insanı kontrolü dışında olan yoğun bir arzuya boğduğuna şahit olmuşsunuzdur. Belki siz de hayatınızın bir döneminde bunu yaşadınız ya da şu an yaşamaktasınız. Bazı insanlar reddedildiklerinde, içlerinde bir düğmeye basılıyor. Reddedilmeden önce bir arzuluyorlarsa, reddedildikten sonra bin arzuluyorlar.

Fakat reddedilmeye veya artık sevilmemeye her insanın verdiği tepki aynı olmuyor. Hemen her insan bu konuda belli bir acı çekse de, bazı insanlar reddedilmeyi ve artık sevilmemeyi görece hızlı bir şekilde atlatıp, yollarına devam edebiliyorlarken, bazı insanlar ise saplantılı bir aşkın pençesinde aylar ve hatta maalesef yıllarca kıvranabiliyorlar.

Yine birçok insan çok istedikleri bir iş yeri tarafından reddedilmek gibi aşk dışı reddedilmeleri görece kolay sindirip bir sonraki başvuruya geçebilirken, iş aşka geldi mi, reddedilme büyük bir takıntı ortaya çıkarıyor.

Saplantılı aşka neden olan tek bir faktör olmasa da birçok saplantılı aşk vakasında çalışan temel faktör, insanın bağlanma stili (attachment style).

Güvenli bağlanma, genellikle çocuklukta ebeveynlerin çocuklarını karşılıksız sevmesi ve sağlıklı sınırlar koyması ile gelişen bir bağlanma stili. Burada ebeveynler çocuklarına istikrarlı bir şekilde dikkat ve şevkat gösteriyorlar. Bu çocuklar genellikle yetişkin hayatlarında daha bağımsız ve kendine yeten biri oluyorlar. İlişki hayatlarında ise bir ilişki içinde olmaya istekli, ama yalnız olmakla da problemi olmayan insanlar oluyorlar.

Güvenli bağlanan biri reddedildiğinde, bu durumdan çabuk toparlanıyor ve ilişki hayatına bakışı iyimser kalıyor. Bir kişiyi sevse de o kişinin kendisini sevmediğini daha çabuk kabul edebiliyor ve kendisini sevmeyen insanın peşinde koşmak yerine, hızlı bir şekilde duygusal toparlanmaya giriyor.

Kaygılı bağlanma, genellikle ebeveynlerin çocuklarına istikrarlı bir şekilde sevgi ve dikkat vermediklerinde ortaya çıkan bir bağlanma stili. Bu da, temel ihtiyaçların giderilmesi ile ilgili sürekli bir kaygı ve korku meydana getiriyor. Bu çocuklar büyüdüklerinde genellikle, düşük özdeğere sahip, başkalarına bağımlı insanlar oluyorlar. Bir partnerin yakınlığına şiddetle ihtiyaç duyarlarken yine şiddetli bir terk edilme korkuları oluyor. Aynı zamanda başkalarının duygularına da aşırı duyarlı oluyorlar.

Kaygılı bağlanan biri reddedilmeye çok şiddetli bir negatif tepki verir (bağlanma stilleri içindeki en negatif tepkiyi verir). Reddeden kişiyi geride bırakmayı inanılmaz derecede zor bulur ve diğer insan olmadan yaşayamayacak ya da en azından mutlu olamayacak gibi hisseder.

Korkulu kaçıngan bağlanma stili geliştiren çocukların ebeveynlerinden biri ya da ikisi birden, korkutucu davranışlar sergilemişlerdir. Kişinin bakımını ve korunmasını üstlenen kişi ya da kişiler, güvenlik ve rahatlık kaynağı değillerdir. Korkulu kaçıngan bağlanma stili geliştiren çocukların, çocukluk dönemlerinde ciddi travmalar ve istismarlar yaşamış olma ihtimalleri yüksektir.

Korkulu kaçıngan bağlanan birisi ilişki içinde olmayı arzular ama kendisini korumak için  ilişkilerden (ya da en azından yakınlıktan) ve diğer insanlardan kaçar. Korkulu kaçıngan bağlanan birisi reddedildikten sonra reddeden kişiyi hızlıca geride bırakmaya meyillidirler. Başkalarının ilgisinin arzusu ile yanıp tutuşurlar ama bu ilginin düşüncesinden bile çok korkarlar.

Bir de hor gören kaçıngan bağlanma var. Bu kişilerin ebeveynleri çocukluk döneminde kişinin ihtiyaçlarını görmezden gelirler. Çocuk ihtiyaçlarını belirtmenin, o ihtiyaçların giderileceği anlamına gelmediğini öğrenir.

Hor gören kaçıngan bağlanma stili geliştiren biri ilişkilerden ve bağlanmaktan (sağlıklı bağlanmaktan bile) kaçar. Takıntı derecesinde kendisine yetmeye çalışan biri olur.

Hor gören kaçıngan bağlanma stiline sahip kişi reddedildiğinde, bunu takmamaya ve saplantı haline getirmemeye meyillidir. Zaten başkalarının sevgisini ve onayını kazanmakla pek ilgilenmez. Hor gören kaçıngan bağlanma size karizmatik görünebilir ama bu tip insanlar acıdan kaçmak için hayatın önemli zevklerinden birinden kendilerini mahrum bırakan insanlardır ve genellikle de en fazla, aşırı derecede kaçıngan bağlanan kişilerle beraber olabilirler.

Gördüğünüz gibi, reddedildiğinde ya da terk edildiğinde, saplantılı aşk geliştiren birinin kaygılı bağlanma stiline sahip olma ihtimali yüksek. Kaygılı bağlanma stiline sahip birisi reddedildiğinde, beyni otomatik olarak kişinin çocukluğuna döner. Geçmişin bırakılıp gidilme korkusu, yalnızlığı, ihmal edilmişliği yeniden ortaya çıkar. Beyin reddeden kişiyi ve bu kişiyi elde etmek için yapılabilecek şeyleri düşünmekten başka bir şey yapamaz hale gelir. Beyin sanki bunu, çocukken hiçbir zaman “kazanılamamış” olan sevgiyi kazanmak için “son bir şans” olarak algılamaya başlar.

Peki, kaygılı bağlanma stilinden nasıl kurtulursunuz? Ya da kaygılı bağlanma stiline sahip biriyken, nasıl güvenli bağlanma stiline sahip biri olabilirsiniz? Bu konuda terapist görmenizi şiddetle tavsiye ederim ama psikolog dışında yapabileceğiniz başka şeyler de var.

Bunlardan birincisi tabii ki böyle bir sorununuz olduğunu bilmeniz. Şiddetli isteğinizin ve onsuz yaşayamam hissinizin, çocukluktaki terk edilme kaygınız ile birleştiğini görmeniz, o zaman hayati tehlikesi olan reddedilmenin / terk edilmenin şimdi hayati tehlike yaratmadığını kendinize söylemeniz gerekli.

İkincisi, güvenli bağlanan kişilerin yaptıklarını yapmanız, buna kendinizi zorlamanız. Burada iletişimi kes kuralı olarak öğretilen şey, güvenli bağlanan birinin yapacağı bir şey mesela. Ya da kendisini istemediği belli olan kişiyi bırakıp gitmek şeklinde olan next. Bunları ilk başta hissetmeden uygulasanız bile sonrasında şunu fark ediyorsunuz: kaygınıza kapılmayıp sağlıklı şekilde davrandığınızda dünya başınıza yıkılmıyor. Tam tersi her şey daha iyi oluyor.

Zihniniz gerçek dışı bir kaygı içindeyken (onsuz mutsuz olacağım, onsuz yaşayamam, onsuz olmaz, ondan daha iyisini bulamam, vs.) zihninize onsuz bir süre acı çekip sonra unuttuğunuzu göstermeniz, kaygıya büyük darbe vuruyor.

Üçüncüsü, çoğu kaygılı bağlanan kişide öz duygu ayarlaması / regülasyonu yok. Kendi içlerindeki yüksek negatif duyguları dışsal şeylerle kontrol altında tutmaya çalışıyorlar. Mesela kaygılarını kendilerini istemeyen kişiye ulaşıp bir kere daha deneyerek ve ondan pozitif bir dönüş alarak azaltmaya çalışıyorlar. Ya da porno, oyun, sosyal medya, alkol, vs. gibi uyuşturucularla bastırmaya çalışıyorlar.

Oysa negatif duygularınızdan kaçmak ya da onları saplantı kaynağınızın rahatlatmasını umarak saplantı çukuruna daha da batmak dışında yapabileceğiniz şey, öz duygu ayarlaması yapmak. Bununla ilgili bir video serisi yapıyorum ama bunlar katıl alanındalar. Sizin bu konuda yapabilecekleriniz:

  • Herhangi bir negatif duygudan kaçış aracından uzak durup, duygularınızı işlemenizi sağlayacak şeyler yapmanız. Günlük tutmak bu şeylerden birisi. Bunun yanında hiçbir şey dinlemeden yürüyüş yapmak (müzik ya da podcast dinlemeniz buna engel olur), fiziksel işler yapmak, vs. Hiçbirinde bir şey dinlememek ve izlememek.
  • Büyük negatif duygu patlamalarına /dalgalarına karşı koymak yani bu patlamalar sırasında kendinizi yapmaktan alıkoymakta zorlandığınız şeye ne olursa olsun karşı koymak.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da kaynak kitaplarımıza ve kitap setlerimize bakabilirsiniz.

Sosyal medyada ruhsal problemli insanla çok daha sık karşılaşacaksınız

Buluşma uygulamalarının erkeklerin kadın erkek ilişkileri piyasası ile ilgili algılarını çarpıttığından bahsetmiştim. Burada bahsettiğim bir konu sosyal medyada da geçerli ve sanaldan kızlara yürüyorsanız kesinlikle bilmeniz gerekiyor. Çünkü bu konuyu çok soruyorlar.

Örneğin Mercurry sormuş:

Sosyal medya da bazen yürüdüğüm kızlardan çok saygısızca geri dönüşler alıyorum daha bugün biri: boş yapma tarzı birşey yazmıştı , takipten çıkarıp birşey yazmıyorum ama burdan kendimize çıkaracağımız birşey var mı yoksa normal mi , orana vurursak 20 30 kızdan 2 3 tanesi böyle saygısızlıklar hakaretler ediyor.

Nüfusun küçük bir azınlığı ruh hastası. Bu oran %5 civarında sanırım. Kadın nüfusunun %5’i böyle diyelim. Sosyal medyada ya da buluşma uygulamalarında 20 kadınlara yürüdünüz mü bir tanesi bu kadınlardan olacak. Ama daha da kötüsü, 19 normal kıza mesaj attınız mı, bu kızların belki 2-3 tanesi size dönüş yapar. O azınlık ruh hastası, aşağılık kompleksli, sosyopat, narsist, vs. kadınların ise daha fazlası zira bunlar zaten birini bulup “oynamayı” bekliyorlar.

Yani sen normalden de az karşılaşıyorsun yoksa konuşabildiğiniz kadınların %10-%30 kadarı ruh hastası olacak. Bunların önemli bir kısmı da gerçek hayatta karşınızda olsalar yüzünüze tek kelime kötü söz söyleyemeyecekken klavye arkasında olmanın rahatlığıyla size kaba davranacaklar, sizi aşağılamaya çalışacaklar.

Daha geçenlerde bir çocuk aynısını sordu. Adamın Instasına baktım adam normalin üstünde yakışıklı. Kız bir yerde “çok çirkinsin, götüm gibisin” gibi bir şey demiş. Bu arkadaş da fena bozulmuş. Azıcık mantıklı düşün dedim. Normal kadınlar seni beğenmezse bile suratına böyle bir şey söyler mi? Ya da suratına ne diyorlar. “İlgilenmiyorum”, “elektrik alamadım”, “enerjimiz uymadı”, zart zurt. Medeni olan, sağlıklı bir ruha sahip olan biri böyle der.

Siz çok çirkin bir kızın suratına sosyal medyada çok çirkinsin, götüm gibisin diyor musunuz (ruh hastası olanlarınız diyordur)?  Bu kadınlar ruhsal problemli ya da bir şekilde problemli insanlar. Toplumda oranları düşük ama dediğim gibi size dönüş yapan kızlar içinde oranları çok yüksek olacak. Belki de bu yüzden sosyal medya devrinden beridir kızların egoları tavan, egolarından geçilmiyor diye bir izlenim var.

Sosyal medyada ya da buluşma uygulamalarında bu kadınlara daha sık rastlayacağınızı ve normal hayatta karşılaşsanız söyleyemeyecekleri şeyleri, korkak olduklarından sanalın güvenli ortamında yüzünüze söyleyeceklerini bilin, böyle insanlarla daha sık iletişime geçmeyi bekleyin. Bunu üstünüze alınmayın. Moralinizi bozmayın. Anında çıkarın, engelleyin. Ben buna bir laf sokmasam rahat etmem diyorsanız, hak etse de zavallı bir ruh hastasına bir de neden siz vuracaksınız bilmem ama,  laf dalaşına girmeyin. Unutmayın, narsist insanlara koyan bir şey söylediğinizde, bu insanlar dünya yıkılsa zerre etkilenmemiş gibi davranırlar, ama sizin görmeyeceğiniz yerde hırslarından duvarları yumruklarlar. Zira normal insana bir koyan bunlara 10 koyar ama bu insanlar dışarı yansıtmamayı öğrenmişlerdir.

Konuştuğum arkadaş sen karşılaştın mı diye sormuştu. Evet karşılaştım ve herkes karşılaşır, karşılaşabilir. Ama bazı erkekler daha çok “karşılaşırlar”. Neden? Bu insanlar sinek gibidir, çorbada gördün mü miden bulanır, 5-10 saniye kötü hissedebilirsin ama çorbayı döktükten sonra unutursun. Birçoğunuzun az çok özgüveni ve özdeğeri olduğundan bu konuşmanıza da yansır ve bu tür saldırgan arızalar size saldırırlarsa ağızlarının payını alacaklar korkusu ile size saldırmamayı tercih edebilirler (yine de saldıran çoktur). Bu durumda bu insanlar genelde birden, sebepsiz yere kaybolurlar. Ama konuşmanızdan özdeğer veya özgüven eksikliği sezerlerse (sizi ufak ufak deneyerek bunu anlamaya çalışırlar), iyi bir av buldum diye saldırırlar.

Bakın gerçekten çirkin de olabilirsiniz, başka eksikleriniz de olabilir. Ama bunu direkt duyduğunuzda, karşınızdaki kadın medeniyet yoksunu bir mahalle karısı ağzına büründüğünde, bunun sizin eksiğinizle direkt bir alakası yok. Onun ruh hastalığı ile alakası var. Üstünüze alınmayın.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da kaynak kitaplarımıza ve kitap setlerimize bakabilirsiniz.