Eğer asosyal ve yalnız biriyseniz … bunları yapın.

Bu yazıda, çevirilerini Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101 ve 201 kitaplarında derlediğimiz Dr.K’nın oldukça faydalı bir yayınını ele alıyoruz.

Asosyal birisiniz ve başka insanlarla etkileşime girmekten hoşlanmıyorsunuz. Bu aslında bir problem olmayabilirdi ama aynı zamanda yalnız hissediyorsunuz. Hem asosyal hem de yalnızlıkla mücadele eden daha fazla sayıda insanla karşılaşıyorum. Bu insanlar yalnızlar ama sosyalleşmekten de gerçekten hoşlanmıyorlar. Peki o zaman bu insanlar yalnızlık problemlerini nasıl çözecekler? Bu bölümde hem asosyal hem de yalnızsanız yani insan etkileşimi konusunda açlık çeken ama insanların içindeyken bunu çok rahatsız edici bulan, “bu insanlarla olmak benim için vakit kaybı” diyen biriyseniz, bu sorunu çözmek için neler yapabileceğinizi konuşacağız.

Öncelikle sosyal etkileşimlerin neden acı verici olduğuna bakalım. Bunun birinci nedeni, insanların berbat olmaları. Bunu dümdüz söyleyeceğim, insanlar her geçen gün daha kötü hale geliyorlar. 2014 yılından beridir psikiyatri işindeyim ve profesyonel gözlemlerime dayanarak, bu 9 yıl içerisinde insanların eskiye göre daha kötüye gittiğini söyleyebilirim. Bunu söylemekten nefret ediyorum ama durum maalesef bu.

İnsanların daha da kötüleşmesinin birinci nedeni, hoşgörü seviyelerinin giderek azalması. İnternete dayanarak insanların daha fazla teknoloji kullandıkça, duygusal düzenleme kapasitelerinin azaldığını görüyoruz. İnsanlar duygularını düzenleme kapasiteleri azaldıkça, daha da kolay tetiklenebilir ve sinirlenebilir oluyorlar. Ruhsal olarak daha düzensiz olduklarında da, insanlarla etkileşime girmek daha da zorlaşıyor.

İkinci neden ise, insanların internet ve özellikle sosyal medya nedeniyle daha radikalize olmaları. Twitter, Youtube, Tik Tok, Instagram ve Reddit gibi uygulamaların algoritmaları, insanları yankı odaların (echo chamber, kapalı bir grupta görüş bildirilmesi ve bilgilerin sürekli aynı fikirlere sahip kişilerle konuşulmasından dolayı, bir yerden sonra fikirlerin ekstremleşmesi ve karşıt görüşlere sağırlaşılması durumu) itiyorlar. İnsanlar buralarda daha radikalleşiyorlar ve daha az empatik oluyorlar.

Yani teknoloji kullanımı nedeniyle insanlar duygusal olarak daha kontrolsüz, daha kolay tetiklenir, sinirlenebilir oluyorlar ve aynı zamanda daha radikalleşiyorlar. “Eğer böyle düşünüyorsan kahrolasın, senden nefret ediyorum” diye düşünmeye yatkınlaşıyorlar. Bu nedenle toplum daha kutuplaşmış, daha polemik merkezli bir hale geliyor. İnsanlar başkalarına daha az empati gösteriyorlar.

Aynı zamanda insanlar sorunlarla boğuşurken tükeniyorlar ve tükenmişliğin ilk belirtilerinden biri de empati yoksunluğu ya da empati kapasitesinin kaybı. İnsan kendi mücadelesine boğulmuşken, tüm zamanını kendi sorunları alırken, başkalarına çok fazla zaman ayıramıyor.

Şimdi yanlış anlamayın, ben ve biz hariç herkes kötüleşiyor demiyorum. Hepimiz kötüleşiyoruz. Bu bana da oluyor, size de oluyor, başkasına da oluyor. İyi bir insan olmak gittikçe zorlaşıyor.

Tamam, herkes kötü ve daha da kötüleşiyor, yapacak bir şey yok o zaman diyebilirsiniz. Ben zaten bu nedenle asosyalim, bu bölümü burada bitirip işimize bakalım diyebilirsiniz. Ama hayır. Bir şeyin gerçekten zorlaştığını nesnel bir şekilde kabul etmeniz, sizin bu şeylere daha fazla tolerans gösterebilmek, sosyal etkileşimlerden zevk alma kapasitenizi geliştirmek için yapabileceğiniz çok şey olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Şimdi en büyük etkiye sahip olanı ile başlayalım. Sosyal etkileşimleri baltalayan şeylerden birisi ego ve karşılaştırma yapmak. İnsanlarla muhabbet ettiğiniz, örneğin politika konusunda konuştuğunuz, etkileşime canlı bir şekilde katıldığınız bir durumu düşünün. Bu etkileşim esnasında zihniniz karşılaştırmalar yapmaya başladığı an, sosyal etkileşimden daha az zevk almaya başlarsınız. “Bu kişi çok güzel noktalara değiniyor, düşüncelerini çok daha iyi bir şekilde dile getiriyor, onun yanında benim konuşmam bir mandanın konuşmasından hallice” diye düşünmeye başlıyorsunuz. Zihniniz karşılaştırma yapmaya başladığı için de, bu noktaya kadar zevk aldığınız konuşma, bu noktadan sonra da sizin için kötüleşmeye başlıyor.

Sosyal etkileşim esnasında yaptığınız her karşılaştırma, sizin o etkileşimden aldığınız zevki tahrip eder. “Arkadaşım ve ben bu iki kızla konuşuyoruz ama arkadaşım benden daha uzun boylu, daha yakışıklı!” diye düşünmeye başladığınızda, bu iki kızla konuşmaktan zevk almak yerine, kendi kafanızın içine sıkışırsınız. Bu nedenle de sosyalleşirken yaptığınız karşılaştırmalar konusunda tetikte olmalısınız. Birincisi bu karşılaştırmaların hiçbir faydası yok. Yani tam o anda karşılaştırma yapmanızın ne anlamı var ki? Karşılaştırmaların tek başarabileceği şey, sizin kendinizi aşağı hissetmenizi sağlamak.

Sosyal etkileşimlerinizi sabote etmenizin bir diğer yolu da, sosyal etkileşime katılmak yerine kendi kafanızın içinde olmanız. Kendi kafanızın içinde olduğunuz zaman sosyal etkileşimlerden zevk alamazsınız.

Bu konuda yapabileceğiniz en önemli şey, sosyal etkileşime katılmak yerine kendi kafanızın içinde dönmeye başladığınızı yakalamak. Daha önce irade konusunda değinmiştim, bir şeyin farkında olmak ile o şeyi kontrol edip bastırmak beraber çalışan şeyler. Kelime anlamı ile, beyninizde şeylerin farkında olan bölüm aynı zamanda onları kontrol eden bölüm. Yani bir şeyin farkında olduğunuzda, o şeyin gücü ciddi oranda azalıyor. Yani karşılaştırma yapmaya başladığınızın farkına vardığınızda, karşılaştırma yapma seviyeniz otomatik olarak azalmaya başlar. Bu belki ilk farkına vardığınızda olmaz ve biraz zaman alabilir ama zamanla kesinlikle olur. İşin güzel tarafı, karşılaştırma yapmayı bıraktığınızda, sosyal etkileşimden biraz daha fazla zevk almaya başlarsınız. Etkileşime daha çok katıldığınız ve dikkatinizi verdiğiniz için, daha çok pozitif geri bildirim alırsınız. Bu da sizin daha az asosyal hissetmenizi sağlar.

İnsanların karşılaştırma yapmaları tarihin çok eski zamanlarından beridir var ama şimdi bahsedeceğim şey oldukça yeni bir fenomen. Bugün sosyalleştiğimiz ana kadar genellikle dikkatimiz ekranlı bir cihazın içinde oluyor. Problem şu ki, bir süre ekranlı cihaz kullandıktan sonra içsel, duygusal durumunuz daha kötüye gidiyor.

Çocuğu olanlar bilirler. Çocuğun elinden telefonu ya da tableti aldığınızda, bir süre oldukça ters ve huysuz oluyorlar. Bunu kendinizde ya da partnerinizde de gözlemleyebilirsiniz. Bilgisayar oyunu oynamayı bitirdiğinizde ya da birisi sizi durdurduğunda, duygusal olarak çok da iyi hissetmiyorsunuz. 8 saat oyun oynadıktan sonra harika hissetmiyorsunuz. Gidip biraz daha eğleneyim demiyorsunuz. Genellikle teknoloji kullanımı sonrası daha kötü hissediyorsunuz.

Bunun nedeni, insanı içine çeken ekranlı teknolojinin amigdalanızı ve duygusal devreleriniz olan limpik sisteminizi bastırması. Kötü bir gün geçirdikten sonra Tik Tok içinde saatler geçirdiğinizde, Tik Tok sizi kötü güne karşı hissizleştiriyor. 15 dakika, 1 saat dopaminerjik bir şeyin içinde kayboluyorsunuz. Süper dopaminerjik olmasa bile en azından negatif duygularınız ortadan kayboluyor.

Beyinde gerçekten ilginç bir prensip var. Beyninizin bir parçası bir şey tarafından bastırılıyorsa, o şey ortadan kalktığında nörobilimsel bir geri tepme yaşarsınız. Bir çocuğun tabletini elinden aldığınızda, çocuk hiç tablet kullanmamış olsa olacağından daha asabi olur. Bir süre bilgisayar oyunu oynadıktan sonra daha az motive, daha ters, daha çok negatif duygularla dolu oluruz.

Peki bunun sosyalleşme ile alakası ne? İnsanlarla sosyalleşmeden hemen öncesine kadar telefonunuzla uğraşırsanız, sosyalleşmek için telefonu bıraktığınız andan itibaren negatif duygularla dolarsınız. Bu duygusal asabiyet nedeniyle de, sosyalleşmenin ilk bir saat kadarında ise etkileşimden o kadar da zevk alamaz halde olursunuz. Teknoloji kullanımı sonrası ortaya çıkan nörolojik asabiyet de sizin insanlarla etkileşimin ne kadar zevkli olduğuyla ilgili değerlendirmenizi mahveder.

Bir partiye gittiğinizi ve ne yapacağınızı pek bilemediğinizi düşünün. İlk başta kimse sizinle konuşmadığı için ne yaparsınız? Bir içecek alır ve telefonunuza bakmaya başlarsınız ve bu da sizin birdenbire iyi hissetmenizi sağlar (orada öyle durmanın verdiği negatif duyguları bastırır). Belki orada olmaktan hoşlanmadığınızı, köşede öylece duran bir kaybeden olduğunuzu düşünüyorsunuz ama elinizdeki telefona gömülmek bildiğiniz ve yapabildiğiniz bir şey. Bu ayrıca sizin daha az kaygılı hissetmenizi de sağlıyor. Evet bu bir başa çıkma mekanizması zira en azından orada öylece sap gibi durup bir şey yapmıyor gibi de görünmüyorsunuz.

Kısacası, sosyal etkileşimlerden zevk almamanız kısmen de olsa, insanlarla etkileşmeden hemen öncesine kadar ekrana bakıyor olmanızdan kaynaklanıyor. Bu, sizin sosyal etkileşimden zevk alabilmenizi sabote ediyor. Bunun birkaç kere tekrarlanması ise beyninize, sosyal etkileşimlerin zevk vermediğini öğretiyor ve sosyalleşme motivasyonunuzu düşürüyor.

Bunu çözmenin bence en iyi yolu, sosyal aktivitelere girmeden önce bir saat kadar (telefona bakmadan, kulaklıkla bir şey dinlemeden) yürümek. Yürümek en iyisi ama insanlarla etkileşmeye başlamadan en az bir saat öncesinde, telefona bakmayı, bir şeyler dinlemeyi bırakın. Podcast ya da müzik de dinlemeyin. Yürümek için uygun bir ortamınız yoksa bile en azından bir saat kadar ekrandan, müzikten veya podcast dinlemekten uzak durun. Bu beyninizin daha sakin olmasını sağlar ve etkileşime girmeden hemen öncesinde yaşadığınız negatif duygu geri tepmesini yaşamazsınız. Bu şekilde sosyal etkileşimden daha fazla zevk alabilirsiniz.

Şimdi son olarak size, sosyal etkileşimden zevk almanızı sağlayacak bazı ipuçları vereceğim. Asosyal birçok insanın sosyal etkileşimlerde arka sıralarda oturduğunu görüyorum. Yani “burada dışa dönük insanlar var ve şovu onlar yönetiyorlar” gibi düşünüyorlar. “Ben burada pasif bir dinleyici olsam daha iyi zaten ben gruba ait değilim, konuşmayı yönetemem ve kim beni dinler ki?” diye düşünüyorlar. Bu çok büyük bir hata. Zira şovu yönetmeyi dışa dönük insanlara bırakırsanız, bu insanlar sizin kendinizi rahatsız hissedeceğiniz şeyler söylemeye ve yapmaya başlarlar. Yani bu size paradoksal gelebilir ama eğer sosyal aktivitelerden zevk almak istiyorsanız, etkileşimin doğru yöne yönelmesi konusunda aktif olmalısınız. Şimdi size benim bu gibi durumlarda sorduğum bazı soruları listeleyeceğim.

İnsanlara ilk sorduğum şeyler, “önümüzdeki bir sene içerisinde yapmaktan heyecan duyacağın bir şeyler var mı” ya da “son aylarda yapmaktan heyecan duyduğun şeyler oldu mu” gibi sorular. “Ne iş yapıyorsun?”, “kaç yaşındasın?”, “nerelisin?” gibi standart sorular sormuyorum. Bu sorular etkileşimi mülakata çevirdikleri için bu soruları sormuyorum.

  • “Nerede yaşıyorsun?”
  • “Üsküdar.” Nokta.
  • “Ne iş yapıyorsun?”
  • “Yazılım mühendisi.” Nokta.
  • “Futbol izler misin?”

Bu sorular aynı zamanda insanları sosyal olarak derecelendirdiğimiz çağlardan kalma. Ben bu soruları Hindistan’lı amcalardan ve teyzelerden sürekli duyuyorum.

  • “Ne iş yapıyorsun?”
  • “Doktorum.”
  • Ne güzel. (“Doktorsun demek, sana puanım 9 kanka.”)

Şimdi sana daha fazla saygı duyuyorum zira bir mesleğin var.

  • “Ne iş yapıyorsun?”
  • “Ressamım.”
  • Ne güzel. (“Ressam ne ya, bastım eksi 20 puanı.”)
  • “Doktor sen nereden mezunsun?”
  • “Harvard.”
  • Çok güzel (“10 puan 10 puan 10 puan!”)

Bu aptal soruları bu zihin yapısıyla soruyoruz ve insanlar bu soruları cevaplarken utanıyorlar ya da gururlandırıyorlar. Bu tür soruları sormayın. İnsanlara nelerle ilgilendiklerini sorun. Ama insanlara bu aralar neler yaptıklarını sormayın zira bazen insanlar evde oturup aylarca bilgisayar oyunu oynamaktan başka bir şey yapmıyorlar. Bunun yerine “bu aralar yapmayı istediğin ve planladığın bir şeyler var mı” gibi açık uçlu sorular sorun. Sonra da cevaplara göre sorular sorun. Bu arada siz de konuşulana dikkatinizi verin ve size de sorular sorulmasına izin verin.

Burada yapabileceğiniz başka bir şey de kendi perspektifinizi vermek. Örneğin sorunuzu sordunuz ve “önümüzdeki dönemde stabil bir iş bulmak istiyorum” cevabı aldınız. “Ne dediğini çok iyi anlıyorum, bir işte dikiş tutturamadığım 2 yıllık bir süreç yaşamıştım ama sonra stabil bir iş bulunca çok rahatlamıştım. Umarım sen de kısa sürede stabil bir iş bulursun” gibi bir şey söyleyin.

Son vereceğim tavsiye de en acılısı. Size sosyal kelebek (sosyal etkinliklere sıklıkla gitmeyi seven ve giden birisi) olmanızı tavsiye edeceğim. (İngilizce’de “social butterfly” bir topluluk içinde bir kişiden diğerine kolaylıkla iletişim kurabilen insanlar için de kullanılır. Tıpkı bir çiçekten diğerine uçan kelebek gibi). Eğer içe kapanık ve asosyal biriyseniz, 6 ay boyunca sosyal kelebek olmalısınız. Neden? Çünkü asosyal ve içine kapanık biriyseniz, kiminle sosyalleştiğiniz konusunda aşırı seçicisinizdir. Asosyal olmanızın sebebi zaten ortalama insanlarla etkileşime girmeyi sevmemeniz.

Ortalama insanlarla sosyalleşmeyi sevmiyor ve kendinizi sadece 3-4 kişiyle sosyalleşmeye zorluyorsanız ve bundan da çok zevk almıyorsanız, zihniniz size “bak denedik ama hiç de hoş zaman geçirmedik, bu nedenle de sosyalleşme konusunda motivasyonunuzu arttırmayacağız” diyor. Zira denediniz, sıkıntı duydunuz ve bir daha yapmayacaksınız. Bu olduğunda da, birkaç ay, sonunda yalnızlığınız daha fazla sıkıntı verene kadar hiç sosyalleşmiyorsunuz. Ama o zaman sosyalleşmeye başlamadan bile beyniniz “Aman Allah’ım bunu yeniden yapmak zorunda olduğuma inanamıyorum” diyor.

Bunun yerine yapmanız gereken şey, sosyal kelebek olmak. 100 tane arkadaş yapmaya çalışmayacaksınız, 100 kişiyle sosyal etkileşime girmeye çalışacaksınız. Böylece de beraber sosyalleşmeye daha fazla toleransınız olan, sosyalleşmekten zevk aldığınız 3-5 insan bulabileceksiniz.

6 ay boyunca sosyal kelebek olmanın bir yararı da, zihninize “tamam kötü hissettiğini biliyorum ama bunu 6 ay boyunca deneyeceğiz” diyebilmeniz. Daha fazla insanla karşılaşmak için, çekirdek grubunuzla buluşurken, onların daha fazla arkadaşını çağırmasını istemeyebilirsiniz. Birileriyle plan yaparken onlara “hey, çağırmak istediğin başka biri olursa çağırabilirsin” diyebilirsiniz. Zira siz 5 kişi biliyorsanız, bu insanlardan her biri sizin bilmediğiniz 5 kişi biliyorlar. Yani siz birbirine bile pek tahammülü olmayan 5 adet içe kapanık eleman topluluğu olsanız bile, bu teknik ile daha fazla insanla tanışabilirsiniz.

Burada sonsuza kadar sosyal kelebek olmayacaksınız. Bu oldukça tüketici bir şey. Yapacağınız şey, iletişime geçebileceğiniz kadar çok kişiyle iletişime geçip, bunların en çok hoşunuza giden %5’ini seçmek. Ama bu, sosyal aktivitenizi büyük ölçüde arttırdığınız, 6 gibi bir dönem içinde olmalı.

Burada bir miktar yumurta – tavuk olayı var. “Spor salonuna gitmekten nefret ediyorum zira çok şişmanım” gibi bir şey var. Ama spor salonuna gitmekten zevk almanızın yolu, şekle girmeye başlamanız (önce şekle girip spor salonuna gitmekten zevk almayacaksınız). Evet başlangıç çok acılı olacak ama her zaman çok acılı olmayacak. Siz şekle girdikçe acısı azalacak. Ama başlangıçta acı çektiğiniz, yaralandığınızı hissettiğiniz bir dönem olması gerekiyor.

Evet, günümüzün gerçek trajedisi, herkesin daha fazla yalnızlaşması ve kötüleşmesi. Bunun sonucunda da sosyalleşmek o kadar da eğlenceli olmayabiliyor. Bu problemi çözmek istiyorsanız “çok yalnızım ne yapıp edip sosyalleşmem lazım – sosyalleşmek çok kötü hissettiriyor, yalnız kalayım – çok yalnız kaldım ne yapıp edip sosyalleşmem lazım” döngüsünü kırmanız gerekiyor. Bu döngüyü kırmak için de sosyal etkileşimlerden daha fazla zevk almanız lazım. Ama bunu “daha fazla zevk almalıyım” diye kendinizi telkin ederek yapamazsınız. Öncelikle sosyal etklileşimlerden neden zevk almadığınızı anlayıp bu problemleri çözmelisiniz. Bunu yaparsanız ve sosyal etkileşimlerden daha fazla zevk alırsanız, sosyalleşmeniz daha kolay bir hal alır.

Kaynak: If You’re Antisocial AND Lonely… Do THIS

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Sosyal medyada ruhsal problemli insanla çok daha sık karşılaşacaksınız

Buluşma uygulamalarının erkeklerin kadın erkek ilişkileri piyasası ile ilgili algılarını çarpıttığından bahsetmiştim. Burada bahsettiğim bir konu sosyal medyada da geçerli ve sanaldan kızlara yürüyorsanız kesinlikle bilmeniz gerekiyor. Çünkü bu konuyu çok soruyorlar.

Örneğin Mercurry sormuş:

Sosyal medya da bazen yürüdüğüm kızlardan çok saygısızca geri dönüşler alıyorum daha bugün biri: boş yapma tarzı birşey yazmıştı , takipten çıkarıp birşey yazmıyorum ama burdan kendimize çıkaracağımız birşey var mı yoksa normal mi , orana vurursak 20 30 kızdan 2 3 tanesi böyle saygısızlıklar hakaretler ediyor.

Nüfusun küçük bir azınlığı ruh hastası. Bu oran %5 civarında sanırım. Kadın nüfusunun %5’i böyle diyelim. Sosyal medyada ya da buluşma uygulamalarında 20 kadınlara yürüdünüz mü bir tanesi bu kadınlardan olacak. Ama daha da kötüsü, 19 normal kıza mesaj attınız mı, bu kızların belki 2-3 tanesi size dönüş yapar. O azınlık ruh hastası, aşağılık kompleksli, sosyopat, narsist, vs. kadınların ise daha fazlası zira bunlar zaten birini bulup “oynamayı” bekliyorlar.

Yani sen normalden de az karşılaşıyorsun yoksa konuşabildiğiniz kadınların %10-%30 kadarı ruh hastası olacak. Bunların önemli bir kısmı da gerçek hayatta karşınızda olsalar yüzünüze tek kelime kötü söz söyleyemeyecekken klavye arkasında olmanın rahatlığıyla size kaba davranacaklar, sizi aşağılamaya çalışacaklar.

Daha geçenlerde bir çocuk aynısını sordu. Adamın Instasına baktım adam normalin üstünde yakışıklı. Kız bir yerde “çok çirkinsin, götüm gibisin” gibi bir şey demiş. Bu arkadaş da fena bozulmuş. Azıcık mantıklı düşün dedim. Normal kadınlar seni beğenmezse bile suratına böyle bir şey söyler mi? Ya da suratına ne diyorlar. “İlgilenmiyorum”, “elektrik alamadım”, “enerjimiz uymadı”, zart zurt. Medeni olan, sağlıklı bir ruha sahip olan biri böyle der.

Siz çok çirkin bir kızın suratına sosyal medyada çok çirkinsin, götüm gibisin diyor musunuz (ruh hastası olanlarınız diyordur)?  Bu kadınlar ruhsal problemli ya da bir şekilde problemli insanlar. Toplumda oranları düşük ama dediğim gibi size dönüş yapan kızlar içinde oranları çok yüksek olacak. Belki de bu yüzden sosyal medya devrinden beridir kızların egoları tavan, egolarından geçilmiyor diye bir izlenim var.

Sosyal medyada ya da buluşma uygulamalarında bu kadınlara daha sık rastlayacağınızı ve normal hayatta karşılaşsanız söyleyemeyecekleri şeyleri, korkak olduklarından sanalın güvenli ortamında yüzünüze söyleyeceklerini bilin, böyle insanlarla daha sık iletişime geçmeyi bekleyin. Bunu üstünüze alınmayın. Moralinizi bozmayın. Anında çıkarın, engelleyin. Ben buna bir laf sokmasam rahat etmem diyorsanız, hak etse de zavallı bir ruh hastasına bir de neden siz vuracaksınız bilmem ama,  laf dalaşına girmeyin. Unutmayın, narsist insanlara koyan bir şey söylediğinizde, bu insanlar dünya yıkılsa zerre etkilenmemiş gibi davranırlar, ama sizin görmeyeceğiniz yerde hırslarından duvarları yumruklarlar. Zira normal insana bir koyan bunlara 10 koyar ama bu insanlar dışarı yansıtmamayı öğrenmişlerdir.

Konuştuğum arkadaş sen karşılaştın mı diye sormuştu. Evet karşılaştım ve herkes karşılaşır, karşılaşabilir. Ama bazı erkekler daha çok “karşılaşırlar”. Neden? Bu insanlar sinek gibidir, çorbada gördün mü miden bulanır, 5-10 saniye kötü hissedebilirsin ama çorbayı döktükten sonra unutursun. Birçoğunuzun az çok özgüveni ve özdeğeri olduğundan bu konuşmanıza da yansır ve bu tür saldırgan arızalar size saldırırlarsa ağızlarının payını alacaklar korkusu ile size saldırmamayı tercih edebilirler (yine de saldıran çoktur). Bu durumda bu insanlar genelde birden, sebepsiz yere kaybolurlar. Ama konuşmanızdan özdeğer veya özgüven eksikliği sezerlerse (sizi ufak ufak deneyerek bunu anlamaya çalışırlar), iyi bir av buldum diye saldırırlar.

Bakın gerçekten çirkin de olabilirsiniz, başka eksikleriniz de olabilir. Ama bunu direkt duyduğunuzda, karşınızdaki kadın medeniyet yoksunu bir mahalle karısı ağzına büründüğünde, bunun sizin eksiğinizle direkt bir alakası yok. Onun ruh hastalığı ile alakası var. Üstünüze alınmayın.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da kaynak kitaplarımıza ve kitap setlerimize bakabilirsiniz.

Erkek Adam Twitter Hesabında Gezinti Yayını #2 (Podcast)

Bu yayında da erkekadam twitter hesabında gezindik.

Arkadaşlar, Youtube kanalına Katıl da ekledim. Kısa süre içerisinde oraya da video koyacağım.

Aşağıda yayının Youtube videosu var. Yayına Spotify kanalımızdan da ulaşabilirsiniz.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Erkekler 30 yaş üstü bekar kadınlardan nefret mi ediyorlar?

Bir kadın takipçimiz sormuş:

Mahmut Abi şu twite gelen mentionlardan anladığım kadarıyla erkekler +30 bekar kadından ciddi derecede nefret ediyor ve açıkçası bunun sebebini anlayamıyorum.

Şimdi o tweete provokatif bir öfke yemi ve yorumlara çok bakmasam da ne yazıldığını tahmin edebiliyorum.  Bu konuda benim de şu yazım var: Tek gecelik ilişki kovalayan 30 yaş üstü erkek

Neyse, tweete dönersek, Twitter gerçek dünyayı yansıtan bir yer değil daha çok bir grubun en antisosyal eğilimleri olan bireylerinin seslerinin yüksek çıkmasına neden olan bir yer. Twitter’a baksan örneğin kadınlar da 185 boyun altındaki erkeklerden nefret ediyorlar. Twitter’ı herhangi bir konuda gösterge olarak kullanmaya kalkmayın. Gerçek dünyada erkeklerin 30luk kızlardan nefret etmesi gibi bir durum yok. Kırmızı hap camiasında da genel olarak yok, genel nüfusta da yok.

benim gözlemlerime göre bu kadinlar kucaktan kucağa koşanlardan çok; fazla ortamı, bağlantıları olmayan, içe dönük,akademi kadınları.dolayisiyla eş bulmakta zorlaniyorlar.

Kadınların kariyer adına bu konuda geç kalmalarını çok yanlış bir adım olarak görsem de gözlemine katılıyorum. Sayıları artsa da kucaktan kucağa yaşamak için 30una kadar bekleyen kadın oranı hala daha az. 30’unda bekar kadınların çoğunun kucaktan kucağa olduğunu iddia edenlerin fazla sayıda 30 yaşında kadın görmemiş olan 20likler ya da çevresinde gözlemleyecek kadın bile olmayan antisosyal erkekler olduğunu tahmin ediyorum.

27 yaşında evlenmenin özellikle de kariyer yapmayı planlayan kadınların ezici çoğunluğu için, bu planını etkileyecek ekstra bir yükü yok. Sonuçta ayrılması çok daha zor olsa da, çocuk olmadığı sürece evlilik ile uzun süreli ilişki arasında çok büyük bir fark yok.

Çocuk olsa bile 27-28 yaşında bebek sahibi olan kadının yükü, 32-33 yaşında olandan neden daha kötü onu anlayamıyorum. 32-33 yaşında da yoğun çalışacaksınız ve yükseliyorsanız daha yoğun çalışacaksınız. Bu sanırım yönetim kademesinde yükseldikçe daha az çalışırsın gibi bir yanlış anlamadan, piyasadaki yönetici imajından kaynaklanıyor. Ayrıce yukarıda belirttiğim gibi 30 yaşına kadar çocuk yapmayı ertelemek 27-28 bandında evlenmemek için bahane değil. Aslında 30 öncesinde evlenip 30 sonrasında çocuk yapmak, bence ideal olmasa da, 30 yaşından sonra hem evlenme hem de çocuk yapma derdine düşmekten daha mantıklı.

30luk adamlarin cpd’si yüksek çoğu sizi kullanır demiş.yani o yaştaki adamlarla da mı evlilik dusunulmemeli +40a bakılmalı?

Birincisi 30’luk adamlarının çoğunun cinsel pazar değeri yüksek değil. Çoğu kendine bakmayan birer anti sosyal, sıkıcı patates oluyorlar. Erkeğin cinsel pazar değeri öyle kendiliğinden sırf yaşı ilerliyor diye artmaz. Erkeğin fiziksel, zihinsel, ruhsal ve statüsel açıdan çaba harcaması lazım.

Evet kadınlara tavsiyem kendi yaşınızın 3-4 yaş üstünden itibaren bakın (20’lerindeyseniz 4-6), kendinizi kısıtlamayın. Bazı 32 yaşında kadınlarla konuşuyorum, 35 yaş üstü erkeğe burun kıvırıyorlar ve kendilerini hala 20’lerinde gösteriyor sanıyorlar. Bu kadınlar kendilerini yalnız bir gelecek riskine kısıtlıyorlar. Ama tersini de yapmayın yani 30 yaşındaysanız bana sadece 38 yaş üstü bakar diye de kısıtlamayın. Çevrenize bakarsanız çoğu çift arasında büyük bir yaş farkı yok. Çoğu erkeğin araya yaş farkı koyma gibi bir derdi ya da bilgisi de yok.

Şimdi burada bir parantez açıp cinsel pazar değeri ile ilgili fena halde yanlış anlaşılan bir şeye değineyim. Bunu CPD grafiğinin mucidi Rollo Tomassi de söylüyor. İyi dinleyin:

Bir erkeğin CPD’sinin 36-38 yaşlarında, kadının 22-24 yaşlarında tepeye çıkıyor olması, 38’lik abiler 23’lük kızlarla takılır, 23’lük kızlar “ben zirvemdeyim o zaman zirvedeki 38 lik abilere bakarım” der, 38’lik abiler “23 benim için ideal” der ya da 38lik abiler 25 yaş üstüne bakmasın anlamına gelmiyor! Bunun çok basit bir anlamı var. Bir erkeğin en çok kadın ilgisi gördüğü yaş 36-38 demek, o kadınların çoğu yine 28-30 üstü kadınlar. Ha erkek olarak avantaj, o yaşta bile 23 yaşında bir kızla birlikte olabilmek ama bu norm değil.

istediginiz kadar yaş farkı olsun her türlü aldatilirsiniz,erkekler genç güzel kadınları her zaman ister diyenler bile var cidden insani evlilikten sogutuyolar.

Bu ilginç oldu zira geçenlerde kendisi 23 yaşındayken ben de 36 yaşındayken tanıştığım kız arkadaşımla bunu konuşuyorduk. Şaka yollu ben 35 yaşındayken sen de 48 yaşında olacaksın yani ben yine sana göre çok genç olacağım diyordu. Doğru. Araya o kadar yaş farkı koymaya gerek yok ama erkeklere tavsiyem kadınlar daha hızlı yaşlandığı için bir 6 yaş ve üstü fark koymanın ideal olacağı. Fakat şunu da söyleyeyim, beni arayan ya da burada soru soran 30’lu 40’lı yaşlardaki erkeklerin büyük çoğunluğu yine aynı yaşlarda kadınlarla birliktelik içinde oluyorlar yani 30’u geçtim, 40’ı geçtim bana kimse bakmaz demeyin. Bakan sayısı azalacak ve belli yaştan sonra hızla azalacak ama çok nadir olacak diye bir şey yok.

Twitter, Ekşi Sözlük gibi sosyal medya mecralarında antisosyal azınlığın çok çıkardığı pis gürültü insanı hayattan soğutur. Bu ortamlardan mümkün olduğunca uzak durun, hatta hiç girmeyin çok daha iyi. Oralarda bunları en çok bağıran adamlar 30 yaşında olmayı bırak 25 yaşında bir erkek olmayı bile bilmeyen çok genç ve genelde kadınlarla aşırı başarısız erkekler. Bazıları da ciddi ciddi 14-15 yaşında çocuk ve bu konularda yorum yapıyorlar. Bu kadar negatif olma sebepleri bir dereceye kadar öfke. Birçoğu “siz 20lerinizde bize bakmıyorsunuz ama 30larında güç bizde artık” gibi intikam karışık bir haset akıtıyorlar.

Birincisi, erkek yaşlandıkça gözüne güzel görünen kadın yaşı da artıyor. Evet bunun bir sınırı var ama mesela ben 20’li yaşlarımdayken 30-32 yaşında bir kadın güzel de olsa bana yaşlı görünürdü, şimdi gayet güzel görünüyor.

İkincisi, evlilik çocuk yetiştirmek için yapılır ve bunun farkında bir erkek bulursanız öyle gözü dışarda olmaz. Zira dışarda çapkınlık yapan adamın yuvası çocuk yetiştirmek için gerekli huzurdan yoksun olur.

Bakın biyolojik olarak yaşı 50’yi geçen erkekler bile 23 – 25 yaşında kadını arzular, özellikle yalnızken böyle genç bir kadına gözü kayar. Bu biyoloji ve bu erkeğin suçu değil. Ama bu tür bir biyoloji erkekte tek işleyen güç değil. Hipergami gibi düşünün. Kadının daha üst özelliklere sahip erkekleri arzulaması demek, karşısına çıkan her daha üst özellikte erkeğe gider demek değil ama kırmızı hap camiasında olayı böyle sanan birçok erkek var. Tersi de şimdi kadınlarda bir korku oldu.

Yalnız bayanlar, erkeklere hiçbir zaman erkek adamlığı elden bırakmayın diyorum size de hiçbir zaman bakımı, fiziksel olarak kara balinasına dönmeme çabasını ve feminen özellikleri bırakmayın diyeceğim. Kendinizi koyverirseniz aldatılma riskiniz artar, aldatılmasanız bile mutsuz bir partneriniz olur.

21 yasindayim ve bana şuan ne tavsiye edersin?

Özellikle Twitter ve Ekşi Sözlük mecralarını fazla okumamanı ve bu konularda 24 yaşına kadar düşünmemeni tavsiye ederim. Evlilik için üniversite okuyorsan 25-28 bandını, lise mezunuysan 23-26 bandını hedeflemeni, stabilite ve doymuşluk açısından senden 6 yaş ve üstü biriyle evlenmeni tavsiye ederim.

Jordan Peterson – Sosyal medya toksik feminen patolojiyi devasa boyutlara taşıdı

Korkarım ki sanallaşma psikopatinin dominant bir güç olmasına olanak sağlıyor ve bu da sosyal olarak ölümcül bir problem. Daha sanal bir dünyaya doğru giderken, Makyavellistleri, psikopatik, narsist ve sadistleri kontrol altında tutmak zorlaşıyor.

Bu insanlar toplumun çok küçük bir kısmını oluşturuyorlar ama bu insanlar için her şey onlarla, onların kısa vadeli ihtiyaçları ile ilgili ve bunları en önemli şey yapmak için her şeyi yapıyorlar. Bana öyle görünüyor ki, dünyamız sanallaştıkça, bu insanların üstündeki kısıtlamaları da kaldırıyoruz ve bu hiç de iyi bir şey değil.

Mesela sosyal medya tüm gücü suçlayanın eline veriyor. Bu çok kötü bir şey.

“Tüm kadınlara inanın” (believe all woman).

Tamam güzel de o çoğu kadına inanın olacak. Tüm kadınlara inanın dediğinizde mesela  psikopat kadınlara da mı inanacağız?

“Psikopat kadın diye bir şey yok ki?”

Hem de öyle bir varlar ki inanamazsın! Eğer bir tanesi ile karşılaştıysan böyle yok ki diyemezsin. Eğer tüm kötü insanların sadece kurban olduklarını düşünürseniz, çok saf ve (şimdiye kadar) şanslısınız fakat bir an önce uyansanız iyi olur çünkü birgün öyle biri gelip kapını çaldığında, oldukça sersefil olursun.

Nüfusun bu 5%lik dilimini kontrol altında tutmak zordur zira bu insanlarda zerre içsel kontrol olmadığı için üzerlerindeki tüm kontrol dışsaldır. Ve ben bu insanları online olarak kontrol altında tutabileceğimizi öngörmüyorum. Tam tersi sanal dünya bu özellikleri ödüllendiriyor ve hatta para ile ödüllendiriyor.(*)

Şu an gördüğümüz kutuplaşmanın itici gücü bu olabilir. Bir açıdan kutuplaşmanın gerçek olduğunu düşünmüyorum zira bence burada itici güç, karanlık dörtlüye (dark tetrat), Makyavellizm, narsisizm, psikopati artı sadizm, verilen aşırı dikkat. Bu her şeyi kirletiyor zira bu insanlar sanal dünyada hiçbir kısıt gözetmeden konuşabiliyorlar. Dünya böyle sanıyoruz ama dünya böyle değil. Sadece böyleymiş gibi reaksiyon gösteriyoruz.

Her özellik, insanı yoldan çıkaracak kötülükleri ile beraber gelecektir. Dışa dönük ve çatışmacı kişilik özellikleri insanı narsizme eğilimli yaparlar. Bunu kontrol altında tutmanın yolları vardır. Örneğin insan iyi bir sosyal ağın içindedir, kötü özelliklerini kontrol altında tutan bir eşi, ailesi ve arkadaşları vardır, kişi sorumluluk sahibidir, vs.  Ama dediğim gibi her kişilik özelliğinin yanında o özelliğe ait kötülükler de gelir.

Sosyal medya aşırı çatışmacı ve dışa dönük insanları ödüllendiriyor ve aynı zamanda bu insanların kötülükleri üzerindeki tüm kısıtlamaları ortadan kaldırıyor.

Bu konu üzerindeki araştırmalar giderek daha açık hale geliyor. Örneğin Instagramı aşırı kullanan kadınların aynı zamanda sadist, Makyavellist, psikolat ve narsist oldukları görülüyor. Aynı zamanda kısa vadeli çiftleşme stratejilerini optimize ediyorlar yani genellikle oldukça fazla sayıda kişiyle birlikte oluyorlar. Bu bir anti sosyal davranış özelliği ve anti sosyal insanlar genel olarak daha fazla cinsel partnere sahiptirler ve erken yaşlarda seks yapmaya başlarlar.

Bu toksik dişilik (toxic femininity). Anti sosyal davranışın feminen versiyonu itibara vahşice saldırıdır. Dedikodu, taşlama, sırtından bıçaklama, vs. ve bazı kadınlar bu konuda çok usta olabiliyorlar.  Bunu erkeklerde yapabilirler özellikle de sosyal medyada. Ama sosyal medyanın dişil anti sosyal tip davranışa olanak verdiği ve büyük ölçeklere taşıdığı çok açık. Feminen değer sisteminin ölçeklenemediğinden bahsetmiştik, feminen patoloji sosyal medyada devasa boyutlara çıkıyor ve bunun sonuçlarının ne olacağını Tanrı bilir.

Biliyorsun mesela iptal kültürü (cancel culture). “Senin karşına çıkamayız ama senin arkandan iş yapıp seni işinden gücünden edebiliriz.” Herkesin bildiği gibi liseli ergen kızlar kültürü bu.(**)

(*) Mahmut Abi’nin notu: Buradan çıkaracağınız bir sonuç da, sosyal medyada baskın olan toksik feminen gürültünün, normal toplumun bastırdığı %5-%10 dilimden geldiği ve sağlıklı bir ilişki istiyorsanız bu tip insanların dışında kalan %90-%95’e yönelmeniz. Örneğin Instagramda sürekli olarak güzellik ve mutluluk sergilemeye çalışandan uzak duracaksınız. Ve tüm kızlar böyle sanıyorsanız, sosyal medya dışında bir hayatınız kalmamaya başlamış ya da kadınlarla sanal dışında dişe dokunur bir iletişiminiz kalmamış demektir.

(**) Bir diğer problem de kızların saldırganlık / kavga şeklinin sosyal medya platformları tarafından aşırılaştırılması. Yapılan araştırmalar hem kızların hem de oğlanların eşit ölçüde saldırganlık gösterdiğini ortaya koyuyor. Oğlanlar aralarındaki anlaşmazlıkları fiziksel kavga (ya da çoğunlukla fiziksel kavga tehditi) ile çözerken, kızlar bunu birbirlerinin itibarlarına saldırarak yapıyorlar. Bu nedenle sosyal medya erkeklerin kavga etme şeklini değiştirmez iken, kızlarınkini, linç potansiyeli yüksek bir topluluğun gözünün önüne çıkarıyor.

Facebook 1995 ve sonrası doğanlar için sosyal bir felaket

Dijital bağımlılıklar bizi dopamine boğuyor

ABD gibi zengin ülkelerde artan depresyon ve kaygı (bozuklukları), beynimizin zevk ile ilişkilendirilen sinir ileticisine (neurotransmitter) bağımlılığının sonucu olabilir.

20’lerinde, zeki ve düşünceli bir  hastam, bana ezici bir kaygı ve depresyon ile geldi. Üniversiteyi bırakmıştı ve ebeveynleri ile beraber yaşıyordu. Belli belirsiz bir şekilde intiharı düşünüyordu. Aynı zamanda neredeyse tüm gün, gece geç saatlere kadar bilgisayar oyunu oynuyordu.

20 yıl önce olsa, böyle bir hasta için ilk yapacağım şey antidepresan yazmak olurdu. Bugün ise tamamen farklı bir şey tavsiye ediyorum: dopamin orucu. Bu hastama da bilgisayar oyunu da dahil tüm ekranlardan 1 ay uzak durmasını önerdim.

Psikiyatrist kariyerim boyunca, başka şekilde sağlıklı, kendilerini seven aileleri olan, elit eğitime sahip ve görece varlıklı gençler de dahil, her geçen sene artan sayıda depresyon ve kaygı bozukluğu gördüm. Bu insanların problemi travma, sosyal bozukluk ya da fakirlik değil. Dertleri çok fazla dopamin, beyinde üretilen, sinir iletici işlevi olan, zevk ve ödül ile ilişkilendirilen bir kimyasal.

Yapmaktan hoşlandığımız bir şeyi yaptığımızda – örneğin hastamda olduğu gibi bilgisayar oyunu oynadığımızda – bir miktar dopamin salgılarız ve kendimizi iyi hissederiz. Ama sinir biliminde son 75 yılda yapılan en önemli keşiflerden biri, zevkin ve acının beynin aynı bölgelerinde işlendiği ve beynin bunları bir dengede tutmaya çalıştığı. Denge ne zaman bir tarafa doğru kaysa, beyin diğer yöne kayarak dengeyi yeniden sağlamak için var gücü ile çalışıyor (nöronbilimciler buna homeostaz diyorlar).

Dopamin salgılanır salgılanmaz, beyin dopamin alıcılarını azaltarak ya da “aşağı doğru ayarlayarak” bu salgılamaya adapte oluyor. Bu da beynin acı tarafına kayarak dengeyi sağlamasına neden oluyor. Zevkin sonrası bir akşamdan kalmalığın ya da düşük modun gelmesinin sebebi bu. Eğer yeterince beklersek, bu his geçer ve denge noktası yeniden sağlanır. Ama insanlarda, beklemek yerine bu hissi zevk kaynağına giderek yeni bir doz ile yok etme gibi doğal bir eğilim var.

Bu döngüyü hergün saatlerce, haftalarca ya da aylarca tekrarlarsanız, beynin zevk için kurulduğu nokta değişir. Bu aşamadan sonra zevk almak için değil sadece normal hissetmek için bilgisayar oyunu oynamaya başlarız. Oyun oynamayı bıraktığımızda, madde bağımlılığının evrensel yoksunluk sendromunu deneyimleriz: kaygı, sinirlilik, uyuyamama,  cinsiyet karışıklığı (dysphoria) ve bağımlılık yapan madde kullanımın ile zihinsel meşguliyet gibi şeyler hissederiz (şiddetli arzu).

Beynimizdeki bu iyi ayarlanmış denge, büyük çoğunluğunda zevkin az, tehlikenin bol olduğu milyonlarca yılda evrimleşti. Bugün problem şu ki, biz artık öyle bir dünyada yaşamıyoruz. Şu an, bolluğa boğulmuş şekilde yaşıyoruz. Yüksek derecede takviye edici uyuşturucu ve davranış çeşitliliği, miktarı ve etkinliği hiçbir zaman bu zamanki kadar çok olmadı.  Şeker ve uyuşturucu gibi bağımlılık yapıcı maddelerin yanına, daha sadece 20 yıl öncesine kadar varolmayan elektronik bağımlılıklar da eklendi: mesajlaşma, tweet atma, internette gezinme, online alışveriş ve kumar gibi. Bu dijital ürünler, patlayan ışıklar, kutlayıcı sesler ve “beğenmeler” ile daha büyük ödülün bir tık ötede olduğu algısı yaratarak özellikle bağımlılık yapacak şekilde tasarlanıyorlar.

Fakat tüm bu iyi hissettirici uyuşturuculara erişimin artması, bizi eskiye göre daha acınası hale getirdi. Depresyon, kaygı, fiziksel ağrı ve intihar oranları tüm dünya çapında artıyor özellikle de zengin ülkelerde. Dünyanın 156 ülkesini, vatandaşlarının kendilerini ne kadar mutlu hissettikleri konusundaki beyanlarına göre sıralayan Dünya Mutluluk Raporuna göre,  Amerikalılar 2018 yılında, 2008 yılına göre daha mutsuz olduklarını söylüyorlar. Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, Japonya, Yeni Zelanda ve İtalya gibi diğer zengin ülkelerde de insanlar, daha az mutlu olduklarını beyan ediyorlar. Global Hastalık Yükü çalışması, yeni depresyon vakalarının, 1996’dan 2017’ye dünya genelinde %50 arttığını gösteriyor, en büyük artış da en yüksek gelir durumuna sahip bölgelerde ve özellikle Kuzey Amerika’da.

Dopamin peşinde koşarken neden sonuç ilişkisini görmek zor. Ama ancak tercih ettiğimiz uyuşturucu neyse onu bıraktığımız zaman, “tüketimimizin” hayatımız üzerindeki gerçek etkisini görmeye başlıyoruz. Bu nedenle hastamdan bilgisayar oyunlarını bir ay, beyninin dopamin dengesini yeniden eski haline getirebilmesine yetecek süre kadar, bırakmasını istedim.  Bu kolay olmadı ama ama hastam, kısa vadede kendisini iyi hissetmesini sağlayan şeyden uzaklaşarak uzun vadede daha iyi hissetmesini sağlayabileceğimiz gibi mantığa aykırı bir fikri denemek için oldukça motiveydi.

Yıllardır hissetmediği kadar iyi hissettiğini, daha az depresyon ve kaygı bozukluğu yaşadığını görmek, hastamı oldukça şaşırttı. Haftada 2 günden fazla olmayacak ve o günlerde de sadece 2 saat olacak şekilde oynayarak, negatif etkilerine maruz kalmadan bilgisayar oyunlarına dönmeyi bile başardı. Bu şekilde beyni, dopamin dengesini yeniden kurmak için yeterli süreye sahip olabiliyor.

Aşırı sarıcı, yani bir başladı mı bırakamadığı bilgisayar oyunlardan uzak duruyor. Bir okulda kullanacağı bir de oyun oynayacağı 2 ayrı dizüstü bilgisayar ayarladı ve böylece oyun ve çalışma birbirinden fiziksel olarak ayrıldı. Ve son olarak da sadece arkadaşları ile oyun oynamaya başladı ve yabancılarla oyun oynamayı bıraktı. Böylece oyun oynadığı zaman arkadaşları ile bağlarını da güçlendiriyor. İnsan bağı kendi başına güçlü ve uyumsal bir dopamin kaynağı.

Herkes bilgisayar oyunu oynamıyor ama ama hemen hepimizin tercih ettiği bir dijital uyuşturucu var ve bu uyıuşturucu muhtemelen fişe takılı neslin şırıngası olan cep telefonu üzerinde. Cep telefonu kullanımını azaltmak çok zor zira ilk azaltma denemenizde beynin zevk – acı dengesi acı tarafına kayıyor ve bunun sonucu olarak da huzursuz ve asabi hissediyoruz. Ama bunu yeterince uzun süre yaparsanız, sağlayacağınız daha sağlıklı dopamin dengesi için acı çekmeye değer. Zihnimiz şiddetli arzu ile daha az meşgul olur,  şimdiki zamanı daha fazla yaşayabiliriz ve hayatın küçük ve beklenmedik zevkleri daha ödüllendirici hale gelir.

Kaynak: Digital Addictions Are Drowning Us in Dopamine

Bir erkeğin instagram hesabı nasıl olmalı

Bir erkeğin İnstagram hesabı nasıl olmalı sorusunu çok alıyorum ve sonunda buna bir cevap vereyim dedim. Zira yaptığım görüşmelerde sıklıkla instagram hesabı eleştirisi de yapmam isteniyor ve şunu söyleyebilirim ki, maalesef çoğu erkek İnstagramı kadın gibi kullanıyor.

Bu konuya Erkekler için Tinder Rehberi kitabında değinmiştim (kitabı bugün yazsam aslında Sosyal medyada yürüme rehberi şeklinde yazardım zira o kitapta yazanların %90’ı sosyal medyada da geçerli).  Oradan alıntılayım:

***

Çoğu erkeğin İnstagram hesabı, kadın İnstagram hesaplarına benziyor. Bu İnstagram hesaplarında sadece kendi fotoğrafları (özellikle de selfieler olan) var ve kendilerini sergiliyorlar. Güzel bir kadın için böyle bir hesaba sahip olmak problem olmayabilir zira erkekler kadınlarda genellikle güzelliğe bakıyorlar.

Ama yukarıda, bir erkeğin çekiciliğinin tipten çok prezentasyondan geldiğini, fotoğraflarınızın sizi, kaslarınızı ve paranızı değil, hayatınızı ve kişiliğinizi yansıtması gerektiğini belirtmiştik.

Bu kesitler o kadar iyi olmalı ki, bunlara bakan kadın, kendi kendisine şunu demeli:

“Ben bu erkeğin hayatının bir parçası olmak istiyorum.”

Eğer tüm fotoğraflarınızda klasik pozlar ve selfieler varsa, hiçbir eğlence ve ilginç şey yansıtmıyorsa, bu ne demek?

“Benim hayatım çok sıkıcı! Benimle buluşursan çok sıkılacaksın.”

Öncelikle yukarıda Tinder profil fotoğraflarınız ile ilgili teknikleri kullanacaksınız. Selfie kullanmacaksınız ya da çok az kullanacaksınız. Eğlenceli grup fotoğraflarınız olacak ve mümkünse bunlarda merkezde siz olacaksınız. Boydan fotoğraflarınız olacak. Hobilerinizi, tutkularınızı ve aktivitelerinizi yansıtacaksınız.

Eğer sıkıcı biriyseniz ve hayatınızda herhangi bir aktivite yoksa ne yapacaksınız? Öncelikle bunun genel bir problem olduğunu ve sadece Tinder için değil genel anlamda kendi sağlığınız, eğlenceniz ve kadın – erkek ilişkilerinde başarınız için düzeltilmesi gerektiğini anlamanız lazım.

Sonra da harekete geçeceksiniz. Burada bu konuda yapabileceğiniz birkaç tavsiye vereceğim.

Haftasonları evde oturup Netflix, porno ve bilgisayar oyunu üçgeninde hayatınızı boşa harcamayı bırakın. Bunun için yapabileceğiniz en kolay şey, FırsatbuFırsat gibi kupon
sitelerinden, gezi organizasyonlarından, vs. günübirlik aktiviteler bulup onlara katılmak.
Mümkünse grup halinde yapılan aktiviteleri tercih edin. Bu tür aktiviteler ile:

1. Hayatınız daha renkli hale gelecek.
2. Yeni insanlarla tanışacaksınız.
3. Bu aktivitelerde yeni hatunlarla tanışacaksınız.
4. Grup ve aktivite fotoğrafı çektirebileceğiniz fırsatlar bulacaksınız.

Aslına bakarsanız beraber danışmanlık için çalıştığım insanlar, sadece bu aktiviteler sayesinde yeterince kadınla tanışabiliyorlar.

Bu tür aktivitelerin güzelliği dans ya da dil kursu gibi yerlerde aynı insanlarla haftalarca takılmak yerine, yeni insanlar tanımanıza olana sağlamaları. Bir süre sonra sizin kendi eğilimlerinize göre aktivitelere katılıyor olacağınız için, istikrarlı bir fotoğraf koleksiyonuna sahip olabiliyorsunuz.

Birkaç gün süren ve genelde yatılı gidilen festivaller de bir başka alternatif. Bu tür organizasyonlar yaz aylarında sıklıkla yapılmakta ve haftasonu + bir veya iki gün izin ile katılmanız mümkün. Buralarda hem eğlenebilirsiniz, hem yeni insanlarla tanışabilirsiniz hem de bol bol fotoğraf çektirebilirsiniz.

Eğer festivalde çapkınlık yapmayı düşünüyorsanız, size tavsiyem çadır yerine festival alanına yakın bir otel ya da pansiyonda kalmanız. Çadır gece sporları için o kadar iyi bir yer değil özellikle de bir iki kişiyle kalıyorsanız. Otel ve pansiyon tamamen özel bir
ortam, duş ve geniş bir yatak gibi olanaklara sahip.

Binlerce takipçiye ihtiyacınız yok. 100 – 150 kadar takipçi yeterli olacaktır. Eğer İnstagram hesabını sırf Tinder için yaratıyorsanız, ilk başta takipçiniz olmamasını da takmayın. Sonuçta erkeklerin İnstagram’ı kullanmamaları ve yeni başlamaları kabul edilebilir bir durum. Yakın arkadaşlarınızı ekleyin ve sonra da tanıştığınız kızları ekleyin.

***

Bunlara ek olarak birkaç şey söyleyeceğim. Genel yapılan hatalar.

Ben yalnızım, çok yalnızım profilleri

Çoğu erkeğin İnstagramı sadece kendi fotolarından oluşuyor. Kadınlar orada burada Kardashian fotoğrafları vererek hesaplarını doldurunca  o kadar kötü görünmüyor ama bir erkek bunu yapınca birkaç ciddi probleme neden oluyor. Birincisi, bu hesaplar “ben yalnızım, kimse benimle arkadaş değil” diye bağırıyor. İkincisi, kadınsı bir kendine odaklanma (erkekler genelde dış dünyaya bakarlar, kadınlar ise kendilerine) nasıl desem, feminen görünüyor. Yine çoğu erkeğin profilinde grup fotoğrafları olsa bile bunlarda sadece erkekler var. Kızlı erkekli fotoğraflar koymanız çok daha iyi.

Hiç sizin odağınızda olduğunuz fotolar olmasın demiyorum ama bunlar fotoğrafların üçte birini geçmesin.

Selfie, üst çıplak selfie

Asansör aynasında selfie, spor salonu ya da banyo aynasında üst çıplak kas selfiesi, herhangi bir şekilde çıplak kas sergileme hareketi de istediğiniz kadar erkeksi olun, kadınsı duruyor. Bunun tek istisnası, spor eğitmeni ya da manken gibi mesleklerde çalışıp, bu tür fotoğrafları koyması ticari olarak akıllıca olan insanlar. Onun haricinde kusura bakmayın feminen duruyor. Yani bakın, kızlar size övgüler düzerler ama bu övgüler genellikle kızların birbirlerini düzdükleri “şekerim o elbise ile çok güzelsin” övgüleri yani kız kıza. Ayrıca bana küfretmeyin, bana nasıl göründüğünüzden size ne, kadınlara genelde öyle görünüyorsunuz.

Kaslarınızı iyi bir tişört altından da sergilersiniz merak etmeyin. İlla kas gösterecekseniz, odağa başka bir şey koyun ama selfie olmasın. Mesela diyelim bir köpeğiniz var, o köpeği yıkarken bir fotoğraf olsun ve odakta köpek olsun. Erkek dışarı odaklanır, kadın kendine. Bunu unutmayın.

İlla selfie çekecekseniz ya da selfie hariç bir alternatifiniz yoksa, yine bağlam sizin odak olmamanız olsun. Örneğin bir arkadaşınızla geleneksel bir pazardaysanız, pazarın otantik görüntüsünü arka plana alıp selfie çekebilirsiniz.

Follow my popo live your life (Takıl kıçıma hayatını yaşa)

Yukarıda söyledim ama tekrar etmek istiyorum. Kadınların hayatları yeterince sıkıcı. Siz herkesin dünyada başka kadın yokmuş gibi odaklandığı %2-3 azınlığa bakmayın, bekar kadınların ve hatta bekar ve güzel kadınların çoğu, iş – ev arasında bir hayata hapsoluyorlar. Bu sıkıcı hayatta son isteyecekleri şeylerden birisi de, hayatları kendilerinin hayatlarından sıkıcı olan bir erkek.

Bakın, şimdi abartıp parti hayvanı, saray soytarısı, eğlencenin dibine vuran cool vatandaş olmalısınız demiyorum. Ama çoğu erkeğin kadınlarla başarısızlığındaki temel neden, sıkıcı bir hayatlarının olması ve daha da kötüsü, bu sıkıcı hayatlarının bir kadının gelmesi ile eğlenceli olmasını beklemeleri. Oysa ünlü düşünür Pook’un dediği gibi:

MUHTAÇ erkekler “mutlu hissetmek” için “kendilerini tamamlamaya”, “kendilerini tamamlamak” için de bir kıza ihtiyaç duyarlar. Bu erkekler olayı tersten anlamışlardır. Önce “kendilerini tamamlamalı” ve “mutlu olmalılar” sonra da kızlara
yürümeliler.

Yaşa. Gül. Sev.

Sıralamayı görüyor musunuz? Önce hayatını düzene sok ve kendini mutlu et. Sonra hatunların peşine düş.

Çoğu erkeğin temel problemi, sıkıcı bir hayatlarının olması. Şimdi eğlenmek için para lazım diyeceksiniz ve evet doğru. Ama şunu unutmayın. Yalnızken hayatlarına eğlence katmak için bir şey yapmayan bu adamlar, bir kadınlayken, bekar hayatlarına eğlence katmak için gerekenden daha fazlasını harcıyorlar. Çoğunun sorunu para olsa, bir kadınla birlikteyken de para harcayamazlardı. Ve daha önemlisi, eğlenmek için çok paranız olması da gerekmiyor.

Önce kendinizi bekar bir erkek olarak mutlu etmeyi ve eğlenmeyi öğreneceksiniz. Sonra kadınlar bunun kokusunu alıp ortak olmaya çalışıyorlar zaten. Aynı şekilde doyurucu olmayan bir hayata sahipseniz, İnstagram’dan doyurucu bir hayat yansıtmanız zor. Çıkın bir şeyler yapın ve bunu İnstagram’da yansıtın. Hadi çıkamıyorsanız bile evde bir egzotik yemek yapmayı deneyin ve bunu yansıtın en azından. Ya da ne bileyim yürüyüşe çıkın, dışarda birileriyle tanışın.

Şimdi tabii bu devirde bu zor. Ben 20’li yaşlarımdayken sosyal medya, Youtube, aşmış gerçekçilikte sanal oyun dünyaları, hızlı erişilen porno videoları, vs. yoktu. Eve kendini hapsedip bir şeyler yapıyormuş gibi hissetmen çok zordu. Bu nedenle kendini zaten dışarı ya da bir aktiviteye atman gerekiyordu.   Üniversitede mesela para olmadığında en kötü 5-6 saat yürüyüş yapıyorduk, kampüste takılıyorduk ya da en kötü yarı zamanlı çalışıyorduk.

Şimdi birçok genç kendini eve kapatıp, bir şey yapıyormuş, sosyalleşiyormuş (sosyal medyadan mesajlaşıyor, Twitter’da tanımadıkları adamlarla kavga ediyorlar ya da sanal oyunlarda buluşuyorlar) sanarak yaşayabiliyorlar. Ama işte bir yerde patlıyor. Hayatları renksiz, bir şeyler eksik hissi en tepede. O nedenle arkadaşlar, kendinizi dışarı ve aktiviteye atın. Eve tıkılmayın. Hayatınızı gerçek hayatta renkli hale getirmeye çalışın. Sonra zaten bundan kesitleri Instagram’da yansıtmanız yeterli.

Yeteneklerinizi, mesleğinizi sergileyin

Abartmayın ama varsa yeteneklerinizi, mesleğinizi sergileyin. Piyano çalabiliyorsanız bunu bir iki fotoğrafta gösterin. Cerrahsanız mesela, bunu gösteren bir iki fotoğraf koyun. Ama abartmayın.

Mal varlığınız

Araba fotoğrafları çok bayatladı ve bir şey ifade etmiyor. Zira isteyen herkes, iyi bir arabanın yanında veya içinde fotoğraf çektirebilir. O arabaya sahip olması gerekmiyor. Ama eğer iyi bir arabanız varsa, iyi bir eviniz varsa, bunlara odaklanmadan bunları sergileyebilirsiniz. Mesela köy çeşmesi buldum diye çeşme fotoğrafı olur, sağ kenarında arabanız olur. Ama bunlar, sizin doyurucu hayatınız ve eğlenceli kişiliğiniz kadar önemli değiller.

Feminizm ve sosyal medya linç sürüsü

Sosyal medyada ve ana akım basında çok güçlü bir linç feminizmi kültürü türedi. Son dönemde feministlerin, sol gericilerin ve botlarının (cepleri de dolu bu heriflerin, ciddi miktarda bot da kullanıyorlar) saldırısı ile, olayların iç yüzünü bilmeden atlayan dangalaklar, insanları hunharca linç ediyorlar. Buna, kendi mahallesinde duyar kasıp prim yapmak için her fırsatı değerlendiren ünlü “sanatçılar” ve televizyonda ağlak bir şekilde haber sunan kadın spikerler de katılıyorlar.

Gelin son yıllarda gündem olan ve utanmaz bir gerçeklik çarpıtması ile piyasaya sürülen bazı olayları, Erlik’in bu konudaki videoları ile hatırlayalım.

Ahmet Kural ve Sıla olayı, Ahmet Kural’ın linç edilmesi.

Kadir Şeker olayı ve sosyal medya yargıçları

Kadın cinayetleri ve kadın faşizmi

Sosyal medya yargıçları ve Musa Orhan olayı

Bir de tabii “eril düzene” saldırmak için psikopat katilden kahraman yaratmaya çalıştıkları, Nevin Yıldırım olayı var.

Bilim eski sevgilinizi Facebook’ta gizlice takip etmeyi neden bırakamadığınızı gösteriyor

Ayrıldıktan haftalar hatta aylar sonra eski sevgilinizin Facebook fotoğraflarına ve statüsüne gizlice baktıysanız, bunun tamamen sizin suçunuz olmadığı gerçeği sizi rahatlatabilir.

Bu yapmanızın bilimsel bir nedeni var.

İlişkilerimize “bağımlıyız”.

Yıllardır yapılan nörolojik araştırmalar, beyninizde aşık olmayla alakalı mekanizmaların, madde bağımlılığı ile alakalı mekanizmalar ile aynı olduklarını gösteriyor. Bilimadamlarına göre bunun nedeni, romantik aşkın bir duygu olmaktan çok motivaston ve ödül ile oluşan bir alışkanlık olması. Aşk hissi ile dopamin seli ortaya çıkıyor. Dopamin, beyne ödül geribeslemesi sinyalleyen bir nörotransmitter (sinir hücrelerindeki bilgi akışını sağlayan küçük kimyasal iletken). Daha çok dopamin salgılandıkça, hedefimizin peşinde koşmak için daha çok motive oluyoruz.

Concordia Üniversitesinde psikoloji profesörü olan Jim Pfaus şöyle açıklıyor: “Aşk aslında cinsel arzu tarafından oluşturulan bir alışkanlık ve bu arzuyu ödüllendiriyor. Beyinde çalışma mekanizması, insanların madde bağımlısı haline gelmeleri ile aynı.” Aşka madde bağımlılığı gibi fiziksel bir bağımlılığımız olmasa da, aşk ve madde gibi arzularımızı motive edip ödüllendiren sinir sistemi mekanizmaları birbirlerine çok benziyorlar.

“Bağımlılık”, ayrılık ile sona ermiyor.

Journal of Neurophsiology’de 2010 yılında yayınlanan bir araştırma, bu benzerliği bir ileri seviyeye taşıyor: Ayrılık sonrasında beynimizde olanlar, “bağımlılık” özellikleri gösteriyorlar. Araştırmacılar, zor bir ayrılık sürecinden geçen küçük bir üniversite öğrencisi grubunu gözlemlemişler. Tüm denekler, zamanlarının %85’ini hala eski sevgililerini ya da flörtlerini düşünerek geçirdiklerini itiraf etmişler. Araştırmacılar deneklere eski sevgililerinin fotoğraflarını gösterdikten sonra deneklerin beyin MR’larını çekmişler. Bu beyin MR’ları, deneklerin şiddetli arzu ve bağımlılık ile ilgili korteks altı alanlarında sinirsel aktiviteler olduğunu göstermiş.

Araştırmacılardan biri, öğrencilerin “ödülleri” olan sevgilileri çoktan hayatlarından çıkmış olsa da, “orta beyindeki ödül sistemleri açısından, bu insanlar hala aşıklar” sonucuna varmış. İlişkimizin artık bittiğini anlasak da, ödül sistemimiz hala eski sevgilimizin dönmesini ve bizi yeniden mutlu etmesini bekliyor.

Yardımların için teşekkürler Mark Zuckerberg

Eski sevgilimizin kişisel hayatları birkaç tıklama uzağımızdayken, onları unutmak hiç de kolay değil. Sosyal medya, şiddetli isteklerimizi tatmin etmek için kolay bir ulaşım aracı sağlıyorlar. Western Ontario Üniversitesinde hazırlanan bir master tezi, Facebook’un ayrılıklar üzerindeki etkisini araştırıyor ve hiç de şaşırtıcı olmayan bir sonuca varıyor: Sosyal medya platformları, eski sevgililerimizin hayatlarını gözlemlemek ve izlemek için popüler bir araç sağlıyor.

Ama şöyle bir problem var: Şiddetli isteklerinizi sürekli tatmin etmeniz, onlardan kurtulmanızı neredeyse imkansız hale getiriyor. Growing Self Counseling and Life Coaching’in klinik direktörü Lisa Bobby, New York dergisine bunun kısmen biyolojik olduğunu söylüyor: “Eski sevgilinizle herhangi bir bağlantınızın olması, örneğin bir fotoğrafını görmeniz ya da bir mesajını okumanız, sizde endorphin (kişinin daha mutlu olmasına ve yaşadığı hayattan daha fazla keyif almasına yardımcı olan ve beyinde salgılanan bir hormon) seli yaratıyor”.

Londra Burnel Üniversitesi’nden psikolog Tara Marshall, araştırmasında benzer bir sonuca ulaşıyor. Mic’e verdiği röportajda Marshall şöyle diyor: “eski sevgiliyi sürekli olarak Facebook’ta izlemek, kişiyi bir bataklığa saplıyor ve kişinin eski sevgilisini kafasından atamamasına neden oluyor”. Eski sevgilinize odaklanarak, onu unutma kabiliyetinizi bastırıyorsunuz.

Bağımlılık aşırı uca kaydığında, insanlar bazen “ekskolik” (eskikolik) olabiliyorlar. Bobby New York’a şöyle diyor: “Ekskolik acı çekmiyor, takıntılı özlemin arafında hapsoluyor. Bu nedenle de ayrılık sonrası bir ekskolik konsantre olmakta sorun yaşıyor, depresif bir ruh halinde oluyor, aktivitelere ilgisini kaybediyor, iş üretkenliğini kaybediyor ve arkadaşlıkları geriliyor.” Kişi sadece ilişkisini kaybetmenin arkasından yas tutmuyor, acı ve takıntının kişisel ve sosyal hayatını ele geçirmesine de izin veriyor.

Bağımlılıktan kurtulma zamanı

Hepimiz ekskolik değiliz, ama eski sevgilimizi stalklamayı (gizlice takip etmeyi) sınırlandırmak hepimiz için faydalı olacaktır. Eski sevgilinizi Facebook’ta arkadaşlıktan çıkarmak bir çözüm. Ya da kendinizi tutamayarak eski sevgilinizi ne sıklıkta takip ettiğiniz konusunda bir ekskolik günlüğü tutup, eskiyi takip etmeme hedefinizin takibini yapabilirsiniz. Ya da kendinize daha başka bir sosyal medya hedefi bulun: Muhtemelen takıntılı bir şekilde yemek p*rno (bir dizi ismi) izlemek, eski sevgilinizi takıntılı olarak takip etmekten duygusal olarak daha az yıkıcı olacaktır.

Sonuçta bir tanenizin artık hayatınızda olmadığını, bir gecede kabul edemeyeceksiniz ve onu gizlice takip etme isteğini bir gecede bitiremeyeceksiniz. Aile, arkadaşlar, Ben and Jerry’s ve Netflix gibi destek sistemleri zaten bunun için var.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Çeviri: Science Shows Why You Can’t Stop Facebook Stalking Your Ex

Modern teknolojinin kölesi olduğunuzun 20 işareti

Hiç durup da sizden bağımsız bir güç tarafından kontrol edilip edilmediğinizi düşündünüz mü? Dünya hiç aynı anda hem boş, hem gerçek dışı hem de kızgın hissettiriyor mu? Belki bu sorular aklınıza bile gelmedi çünkü sözde bize yardım ettiği söylenen teknolojik gelişmeler tarafından
çoktan ‘tüketildiniz’. Her hâlükârda, işte modern teknolojinin kölesi olduğunuzun muhtemel işaretleri:

1.Bir anı yaşamaktansa onu kaydetmek daha çok ilginizi çekiyor

İnsanlar hayatı hala gerçek anlamıyla yaşıyorlar mı? Öyle görünüyor ki günümüzde herkes yaşadıkları anların tadını gerçekten çıkarmaktansa, ne gördükleriyle ve nerede olduklarıyla ilgili gösteriş yapmayı tercih ediyor. Günümüz sosyal medyası, insanları tam anlamıyla ‘Fotoğraf yoksa yaşanmadı’ tarzı bir anlayışa itiyor.

2.İnternette takıldığınızda sıklıkla zamanınızın kontrolünü kaybediyorsunuz

Ne sıklıkla en sevdiğiniz internet sitesinden başınızı kaldırdığınızda ekran karşısında saatlerce boş boş oturduğunuzu fark ediyorsunuz? Yapacak daha iyi işleriniz vardı ama siz zamanınızı bomboş Youtube videolarına ve aptalca clickbait makalelere harcadınız. Bunu bir daha yapmayacağınıza dair kendinize söz verin ve şunu bir kontrol edin.

3.Dijital bir bağlantı olmadığında kaygılı hissediyorsunuz

Hiç yeni bir şey olmamasına rağmen e-postalarınızı, mesajlarınızı, güncellemeleri ve haberleri sık sık kontrol ediyor musunuz? Günümüzde insanlar ellerindeki o telefonlara o kadar bağımlılar ki nomofobi artık hayatımızın içerisinde.

 4.Sanal dünyada, gerçek hayatta harcadığınızdan daha fazla vakit harcıyorsunuz

Ortalama bir Amerika’lı günün 7 saatten fazlasını ekran başında geçiriyor. Ve biliyorsunuz ki gerçek dünyanın, sanal dünyaya kıyasla çok daha sıkıcı olduğunu düşünmeye başladığınızda dibe batarsınız. Doğada vakit geçiren ve fiziksel aktivitelere bayılan ben bile çalışmak için bilgisayar başında tonla zaman harcamak zorundayım.

 5.Yeterince güneş ışığı almıyorsunuz

Dünyadaki bir çok insan yeterince güneş ışığı almamaları yüzünden D Vitamini eksikliği çekiyor ve teknoloji işleri daha iyi hale de getirmiyor. Sürekli ‘fişe takılı’ halde yaşayan insanların, içlerinde en ufak bir canlılık belirtisi kalmamış gibi görünmeleri şaşırtıcı mı?

 6.Uykuya dalmakta zorluk çekiyorsunuz

Kendilerini gün içerisinde güneş ışığından mahrum bırakan insanlar aynı zamanda geceleri uykuya ihtiyacı olduğu vakit gözlerini sanal ışıklara boğuyorlar. Uyumadan önce telefonda vakit geçirmek, beyninizdeki melatonin üretimini bozarak uyku düzeninizi altüst edecektir.

 7.Elinizde telefonla yürüyorsunuz veya araba sürüyorsunuz

Yürürken kafasını telefonuna gömdüğü için kaç tane insanla az kalsın çarpışacağımı hatırlamıyorum bile. Ayrıca çoğu insanın araba sürerken yazışmayı, bunu güvenli bir şekilde yapabilecek kadar zeki (yani yetenekli) olduklarını söyleyerek rasyonalize etmelerini çok çirkin buluyorum.

 8. Zeka oyunlarının sizi daha zeki yaptığını düşünüyorsunuz

Hep insanların telefonlarından oynadıkları bu ‘beyin jimnastiği’ oyunlarının aptalca ve saçma olduğunu düşünmüşümdür. Son çalışmalar  düşüncelerimi doğrular nitelikte.

 9.İnsanlarla az etkileşim kurmanız yüzünden sosyal yetenekleriniz berbat

Ergenliğimde utangaç ve garip biriydim çünkü zamanımın neredeyse tamamını sosyalleşmek yerine televizyon izlemek, internette gezinmek ve video oyunlarıyla  harcıyordum. Ortalama sosyal yeteneklere sahip normal bir insan olmak için neredeyse on yıl boyunca çok büyük bir mücadele verdim.

Bugün birçok Y kuşağı bunlar yüzünden resmen boş ve amaçsız birer enkaz gibi. Hatta zamanında mesajlaşmaya çok alıştıkları için çalan bir telefona cevap vermekten korkan birkaç gençle bile tanışmıştım.

 10.Gerçek bir kadın yerine porno ve sanal kız arkadaşları tercih ediyorsunuz

İnternet pornosu halihazırda tüm dünyaya veba gibi yayıldı ve bir çok erkeğin hayatını mahvediyor, ama artık bir de ‘Sanal Sevgili’ diye bir şey olduğunu biliyor muydunuz? Şu an Japonya’da çok popüler ve yakında Batı’da zaten devam eden işlevsiz cinsel ilişkilerle beraber bu sanal hatunların kullanımı da yükselişe geçecek. Bir de üstüne seks robotları da yaygınlaştığında bir çok erkek muhtemelen bu robotların seks kölesi haline gelecek.

11.Son çıkan ürünler hakkında bir takıntınız var

En son çıkan teknolojik ürünlerin özelliklerini kontrol etmek için saatler harcıyorsunuz, yeni modelin eski modelden 0,8mm daha ince olması veya gözle görmesi imkansız olsa da daha fazla piksele sahip olmasını çok fazla önemsiyorsunuz. Bir sonraki amiral gemisi telefonu almak için geceden sıraya giriyorsunuz çünkü şu anki telefonunuzu alalı 11 ay oldu bile! Ve bu telefona para saydıktan sonra kendin gibi diğer aptallarla telefonlar üzerine tartışıp kendini onlara çemkiriyorsun çünkü senin oyuncağın seni daha üstün yapıyor.

Evet ya. O kaybedenlere günlerini göster.

12.Kendinizi resmen bir ‘teknoloji tarikatının’ içerisine sürüklenirken buldunuz

Bir süredir eski model akıllı telefonumdan kurtulup kapaklı bir telefona geçmek istiyordum ki hayatımı biraz olsun basitleştirebileyim. Ama gördüm ki bunu yapmak imkansız çünkü çevremdeki herkes iş ve arkadaşlık ilişkilerinde iletişim için üçüncü parti uygulamalar kullanıyor. Akıllı telefon kullanmaktan nefret etsem de bunu yapmaya bir nevi zorlanıyorum.

Artık kredi kartı ve epostalar olmadan yaşamak neredeyse imkansız. Merak ediyorum, acaba bu telefon ve RFID için ne zaman geçerli olacak?*

(*Çevirenin Notu: Makale 2016 yılına ait, yani çoktan geçerli oldu bile.)

 13.Vücut duruşunuz ve sağlığınız bozuluyor

Teknoloji, modern insanları çok büyük sağlık sorunlarına  neden olan sedanter bir yaşam tarzına itti. İnsanların bir ekrana bakmak için sürekli eğildiği günümüz dünyasında baş önde postürü salgın gibi yayılmış durumda. Ve bu sadece kullandığımız elektronik cihazların neden açtığı bir sorun. Daha tükettiğimiz her şeyin içerisinde bulunan işlenmiş gıdalar, kimyasal maddeler ve hormonlar gibi şeyleri saymadım bile.

 14.Bilişsel kapasiteniz azaldı

Hiç eskisinden daha çabuk sıkıldığınızı, konsantre olmakta ve bir şeyleri hatırlamakta eskisinden daha kötü olduğunuzu düşündünüz mü? Eskiden insanlar koskoca şiirleri ve hikayeleri aklında tutabilirken günümüzde çoğu genç kendi telefon numarasını bile hatırlamakta zorluk çekiyor.

Ayrıca günümüzde insanlar görece uzun bir yazı gördüğünde yazıyı okumak yerine yorumlara ‘özet geç’ yazmaya daha eğilimli gibi görünüyorlar.

15.Aynı anda birden çok iş yapmanın sizi üretken ve daha zeki yaptığını düşünüyorsunuz

Hayır yapmıyor. Yaptığı tek şey beyninizi bulamaç haline getirip üretkenliğinizi düşürmek.

16.Bir şeyler satın alırken sıklıkla kart kullanıyorsunuz ve mobil ödeme sisteminin yaygınlaşmasını dört gözle bekliyorsunuz

Nakitin olmadığı bir dünya pek de iyi bir yer değil.

 17.Bir makinenin seni yönetmesine izin veriyorsun

Kullandığın teknoloji sana yol mu gösteriyor yoksa seni kontrol mü ediyor? Her geçen gün ikisi arasındaki sınır daha da bulanıklaşıyor ama insanlar bunların sağladığı ‘fayda’ ve rahatlığa o kadar bağımlılar ki pek umursamıyorlar.

18.Gizliliğin hakkında hiçbir endişen yok

Tarihin hiçbir döneminde devletler ve şirketler bizim hakkımızda bu kadar fazla bilgi toplamamıştı. Günümüz bilgi toplama ve gözetleme dünyası Stasi’nin ıslak rüyasının resmen gerçekleşmiş hali.

Terörist saldırısından ölme ihtimali yıldırım çarpmasından ölme ihtimalinden düşük olmasına rağmen, insanlar devletlerin korku tacirliğine boyun eğdiler ve mahremiyetlerinden isteyerek vazgeçtiler. Her hareketiniz, yaptığınız her arama, satın aldığınız her şey ve attığınız her mesaj kaydedilip depolanıyor. Terörle savaşın esas kazananı Big Brother.

19.Devletin oyuncakları seninkilerden daha iyi

Bizim gibi köylüler kendimizi savunmak için bıçak ve tabanca gibi şeylere bile zar zor sahip olabiliyorken, devletler bizi yönetmek için her türlü son model silah teknolojisine sahipler. Ve öyle görünüyor ki bu saatten sonra yeni robot teknolojileri sayesinde yüce devlet büyüklerimizin, postallarıyla üzerimizden geçmeleri için başka adamlara ihtiyacı yok.

20.Teknolojinin tamamiyle sorunsuz ve mükemmel olduğunu düşünüyorsunuz

Yukarıda saydığım tüm maddelere rağmen illa ki çıkıp her türlü teknolojik yeniliğin iyi bir şey olduğunu söyleyen tonla gözü kör insan çıkacak. Tek ihtiyacınız olan şeyin, teknolojiyi ‘makul’ şekilde kullanmak olduğunu söyleyecekler. Peki ‘makul’ seviyenin ne olduğuna kim karar veriyor? Nasıl hesaplıyorsunuz bu seviyeyi? Giderek artan oranda teknolojiye bağımlı olan bir dünyada nasıl ‘makul’ seviyede kalacaksınız? Unutmayın, bugünün ‘makul’ kullanımı yüz yıl önce aşırı diye nitelendiriliyordu.

Bunların haricinde teknolojiyle ilgili bir çok sorun daha olsa da mevzunun ya siyah ya beyaz diye düşünülüp ya teknoloji çok iyi bir şeydir ya da çok kötü bir şeydir tarzı sonuçlara varılmasını istemem. Ve kesinlikle teknolojiden tamamen kurtulup taş devrine dönmemiz gerektiğini söylemiyorum (en azından şimdilik). Yapmamız gereken şey teknolojinin günlük hayatımız üzerindeki etkilerinin daha fazla farkında olmak yoksa sonumuz kaynar sudaki kurbağalar gibi olacak. Günün birinde, uyandığınızda teknoloji tarafından yiyip bitirildiğinizi ve bundan bir kaçış yolu olmadığını anlamak emin olun istemezsiniz.

Çeviri: 20 signs you’re slave to modern technology

Çeviren: Thomas Aquinas