Toplumsal uzlaşı araçları olan din, yurtseverlik, ahlak, gelenek, görenek gibi kavramları ortadan kaldırmaya çalışmak ve buna özgürlük, çağdaşlık demek son 50 yıldır hızla dünyaya yayılan neo-marksizmin saçtığı zehirlerden en kötü olanı. İnsan, yaşamını tehlikeye atacak yazılı ya da yazısız hiçbir kuralı kendi rızasıyla benimseyebilecek bir varlık değil. Bugün birçok mecrada eleştirilen ve çağdışı olduğu düşünülen kavramlar sayesinde insan bugünkü halini aldı. Evrimle birlikte gelişen toplum olma anlayışı, beraberinde bir takım kuralları getirdi. Böylece her insanın hayattan aldığı tatmin duygusunun maksimize edilmesi ve huzurlu ölürken geride değerli şeyleri miras bırakabilmesi mümkün kılındı. İşte bu değerli şeylerden biri de aile. Feminizmin sürekli yıkmaya çalıştığı ve son 50 yılda inanılmaz bir şekilde zarar verdiği, toplumun temelini oluşturan kurum.
Boşanmaların artması, kadının ve erkeğin doğasından uzaklaşması, kadınların iş yaşamında kendini heba etmesi ve sonucunda hiçbir netice elde edemeden yaşlanarak ölmesi, erkeğin zayıf ve sorumsuz yetiştirilmesi, insanların aşırı bireysel paradigmalara saplanıp kalmasının temelinde hep bu var. Çevrenize baktığınızda kanaatkar olan ve kendini huzurlu hisseden kaç insan görebiliyorsunuz? Orta sınıf, eğitimli nüfusa ” iş yaşamı yorucu ve kesinlikle kadınlara göre değil” dediğinizde aldığınız tepki, durumun vehametini ortaya koyuyor. Cahil ve geri kafalı olmakla mı suçlanıyorsunuz? İnancınızı ya da sizi siz yapan gelenekleri savunduğunuzda çomar mı oluveriyorsunuz? O halde sizi suçlayanların mutsuzluktan ölmek üzere olan, yalnız, aciz tipler olduklarını düşünün. Size böyle ithamlarda bulunanlar tam da böyle tipler işte. Dahası, başarısız, korkak ve nefret dolu tipler. İşte feminizmin ve marksizmin beslendiği şey bu: öfke ve nefret.
Bunları yazan kişi, koyu marksist bir ailede büyümüş, 25 yaşına kadar da komünizm dışında bir ideoloji olmadığını savunan kişi, yani ben. Feminizm için aynısını söyleyemem, zira o topa hiç girmedim. Daha çok yalnız bir kurt gibi yaşadım. Şimdi düşününce zamanında MGTOW’un tüm özelliklerini gösterdiğimi düşünüyorum. Gerçekten de manevi duygulardan yoksun bir ailede büyüdüm. Bununla kastettiğim şey sadece din değil. Saygı, hoşgörü, sadakat, aidiyet, aile olma bilinci… Ailesi dağılmış biri olarak, kadının da erkeğin de ayrı ayrı mutsuzluğa sürüklendiğine tanıklık ettim. Geleneksel aile yapısının bozulduğu yerde kimsenin huzurlu olamadığını gördüm. Bizi biz yapan en önemli şey, aidiyet zarar görüyordu.
Size tavsiyem, sizi siz yapan şeylerin asla karşısında durmayın. Değerlerinizi küçümsemeyin. Milyon yıllık süreçte ortaya çıkmış, insanların tecrübeleriyle şekil almış kavramları, önemsiz diye hayatınızdan çıkarma gafletinde bulunmayın. Dahası, bu kavramların topluma ve insanlara zarar verdiğini söyleyen aptal solculara kulak asmayın. Onlar için yeni olmayan her şey yıkılmalıdır. Yeninin, eski ve şimdinin senteziyle oluştuğunu gözardı edecek kadar cahil ve kör tiplerdir bunlar. Baskıyı, şiddeti ve şövenizmi eleştirip aynı şeylerin kılıf değiştirmiş halini savunurlar.