“Kadının beyanı esastır” konusunda Avukat Ozan Hekimoğlu ile yaptığım görüşme aşağıdaki gibidir:
Secret: Bana kadının beyanı esastır olayını anlatabilir misin?
Avukat O.H.: Şimdi kadının beyanı esastır mevzusu hakkında şunları söyleyebilirim: Kadının beyanı esastır cümlesi başlı başına sarsılmaz bir kural değil aslında. Yargıtay’ın burada baktığı iki durum var esasında. Birincisi şu, kadının olayı soruşturma aşamasından mahkeme aşamasına karar verilinceye kadar anlattığı, verdiği ifade ve beyanlar tutarlı mı? Herhangi bir çelişki var mı? Eğer çelişki olması durumunda bu durum geçerli olmayabiliyor. Ama kadın en baştan, yani soruşturmanın en başından hüküm verilene kadar geçen zamanda aynı ifadeleri çelişmez bir şekilde söylerse bu kadın beyanı esastırın uygulanması ihtimalini yükseltiyor.
Yargıtay’ın baktığı ikinci şey şu, yani mahkemelere şunu söyler: “Bu kadının muhatabı olan erkekle herhangi bir husumeti var mı?” Bu husumet nasıl bir husumet olabilir? Yani bir miras davası olabilir, bir düşmanlık olabilir, adamın içeri görüp zarar görmesinden maddi bir menfaati olabilir. Bunu anlamalıyız. Herhangi bir menfaat yoksa, yani şunu derse mahkeme: “Bu kadının bu adama iftira atması için herhangi bir neden yok, geçmişte bir olay da yok” derse “evet kadın doğru söylüyor, kadının beyanını esas almalıyız” diye düşünüyor.
Benim bununla alakalı geçen sene önüme gelen bir dosya vardı, şöyle bir dosyaydı: Kadının otobüste yanında bir adam var, otobüste kamera kaydı vb. de yok. Kadının dediği şu: “bu adam beni otobüste elledi.” Tamam tanık var mı? Kamera kaydı var mı? Ama şöyle diyor mahkeme, “bu kadın ifadeden karar verilinceye kadar aynı şeyleri anlattı. Bu adam otobüste olan bir adam, bu adamla geçmiş bir husumeti de yok, bu adama iftira atmasını gerektirecek bir neden de yok” dedi. Ve ilk derece mahkemesi, yerel mahkeme bu adama ceza verdi. Şimdi bu dosya henüz kesinleşmedi, istinaf süreci, Yargıtay süreci var. Bunlar henüz sonuçlanmadı ama yerel mahkeme bu adama ceza verdi. Dedi ki: “kadın tutarlı bir şekilde ifade verdi, hiçbir aşamada değiştirmedi, aralarında bir husumet de yok.” Dolayısıyla yerel mahkeme bu adama ceza verdi. Kadının beyanı esastır gerçekten de biraz sancılı, sıkıntılı, erkeği mağdur eden bir durum. Özellikle 6284 sayılır bir kanun var, burada zaten aile bakanlığı 6284 kapsamına giren her türlü şiddette kanun gereği müdahil oluyor. Mesela bir kadın sana taciz iftirası attı. Aile bakanlığı davaya taraf olur. Der ki: “burada kadına karşı bir suç var, kadına karşı olan suçtan biz de sorumluyuz, dolayısıyla bu dosyaya biz de katılıyoruz”. Bu kadının avukatlığını yapmak için değildir. “Ortada bir taciz var ve bu tacizden ben de zarar gördüm, devlet olarak, kamu olarak ben de gördüm” diyerek. Kendi tüzel kişiliğinde davaya müdahil olur. Gerçekten o mahkeme salonlarından erkekler açısında çok acı şeyler gördüm.
Şöyle bir düşünce de var bizim Türk toplumunda: “bir kadın hiçbir sebep yokken kendi iffetine dair bir saldırıyı dile getirmez”. Kadının iffeti değerlidir ve bunu kolay kolay dile getirmez. Eğer dile getiriyorsa olmuştur. Çünkü hiçbir kadın iffetine bir zarar geldiğinin toplum tarafından bilinmesini istemez. Böyle bir düşünce de var, bu düşünce Yargıtay kararlarında var. Bu durum, toplum algısının kadının koruması gerektiğinin kanunlara geçmiş, etkilemiş bir düşünce yapısı. Yani kadının korunması ile ilgili bir şeyler var, bu kadının iffeti ve ahlakı olabilir.
Normalde ceza yargılamalarında Roma hukukundan beri, yani hukuk ortaya çıktığından beri bir kural vardır. Bu da şüpheden sanık yararlanır ilkesidir. Yani ortada o suçun işlenmediğine dair bir hala şüphe varsa, sanık bundan yararlanır. Şöyle yararlanır: ortada bir şüphe vardır, “demek ki bu olay %100 olmamıştır” derler. Mesela diğer tarz dosyalarda: uyuşturucu, cinayet vb. Mahkeme şunu der: “bu adamın suçluluğu %100 olarak ispatlanmadı dolayısıyla bu adama ceza vermeyelim, vereceksek de az verelim çünkü ortada bir belirsizlik var.” Bu hukuk fakültelerinde çokça işlenilen bir kuraldır, buna dikkat edilmesi gerektiği söylenilir. Hakim ve savcı olacaklar bir akademiye giderler ve bu akademi de şunun da üzerinde çok durulur. Yani ortada bir şüphe varsa bundan sanık yararlansın. Yani “kadılık yapmayın, hakimlik yapın” derler. Ancak taciz tecavüz iddialarında bu durum pek işe yaramıyor. Ortada şüphe varsa mahkeme şunu der: “şüphe var ama kadın da durduk yere böyle bir şey söylemez, ifadeleri de tutarlı, o yüzden yapıştır gitsin” der. Mesela bir uyuşturucu davasında bu adam bunu %100 yaptı mı? “%80 ihtimalle yaptı” dendiğinde o cezayı vermez kolay kolay. Ama kadına dair bir şey olduğunda %50 ihtimal de olsa, o adama o cezayı verirler. Bu da şüpheden sanık yararlanır ilkesinin en büyük yara aldığı konulardan biri.
Örnek bir içtihat kararı:
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/14.MD-97 E. , 2013/331 K. “Mağdurenin beyanlarının aşamalarda tutarlı ve istikrarlı olduğu, olaydan hemen sonra durumu tanıklar M.Ö.ve M. N.Ö..’e anlatıp şikayetçi olduğu, sanığa iftira atması için geçerli hiçbir neden bulunmadığı…’’
Secret: İçtihat ne demektir? Burada kadının beyanı esastır olarak uygulanmış görünüyor.
Avukat O.H.: Evet, bu kararda kadın beyanı esas alınıyor. İçtihat da şu demek oluyor: yani kanun koyucu her şeyin her özelliğini madde madde kanuna koyamaz. Bazı konular mahkemenin önüne sıklıkla gelir ama onları kanunda %100 belirleme gibi bir şansın yoktur. Bu üst mahkemeler bu durumlarda duruma bu şekilde yaklaşılmasına dair bir alışkanlık getirir, bu da içtihat olur.
İçtihatlar %100 bağlayıcı değildir, herkes bunu uygulayacak diye bir şey yoktur. Ama şunu der yerel mahkeme: “önünüze bu durum gelirse böyle davranabilirsiniz”. %100 bağlayıcılığı yoktur ama genel görüştür, hukuk dünyasında bu tarz durumlara böyle yaklaşılır.
Secret: Peki, İstanbul sözleşmesi kadın beyanı konusunda daha mı katıydı?
Avukat O.H.: İstanbul sözleşmesinin şöyle bir olayı vardı: Kadın beyanı esastır vardı ama bu erkeğe hüküm verilmesi için değil, tedbirler için uygulanıyordu. Yani mesela “bu adam beni rahatsız ediyor!”. Bitti. Uygular onu. “Kocamla boşanma aşamasındayız, bizi rahatsız ediyor” Hemen tedbir! Yani yaklaşamazsın o kadına. Kadının beyanı tedbirler konusunda %100 esastı İstanbul sözleşmesinde.
İstanbul sözleşmesinin şöyle de bir özelliği vardı: Bu uluslararası bir anlaşmaydı. Uluslararası Anlaşmalar normlar hiyerarşisinde anayasının da üstünde geliyor. Sözleşme olması ve anayasasının da üstünde olması itibariyle çok güçlü bir yazılı hukuk kararıydı. Bundan vazgeçilmiş olması bu durumu oldukça zayıflattı.
Sana tavsiye edeceğim 2 adet ürün var:
Yazıyla alakasız veya 500 kelimeyi geçen yorumlar cevaplanmıyorlar. "Yazıyla alakasız ama ..." ya da "en son yazı bu olduğundan buraya yazdım" diye başlamanız kurtarmıyor. Mahmut Abi ile özel görüşme yapmak isterseniz Erkek Adam Sanal Görüşme sayfasından sanal görüşme ayarlayabilirsiniz. Not: Burada soru sırası çok yüksek, Patreon destekçilerini, Patreon'da cevaplamaya öncelik veriyorum.
Bir kadınla asansöre bile binmiyorum. Tanımadığım kadınlara yaklaşmıyorum bile. Bir gün iftiraya maruz kalınca devletin bile karşında olduğunu bilmek üzücü.
Bu durum sadece devletin koyduğu kanundan değil de karşı cinsin ayarsizligindan da kaynaklanıyor bence.
Ama iki ucu boklu değnek bizde her ikisi de var 😀 Yer mekan ırk gibi faktörler de var. Şahsen daha az feminazi bir toplumda bu kanunun çok korkutacagini düşünmüyorum.
Paranoyak ettiler beni iyice sürekli iftiraya maruz kalacağım diye düşünmek hayat enerjinin bitmesine yol açıyor.
kanunların vaziyeti buyken evlenmek bile bile başına bela almak olmaz mı?
Riskli ama çocuk istiyorsan riski bilip evlenmen gerekiyor. Zaten erkekler evlenmesin aile olmasın diye yapıyorlar.
Ee sonucta bosanma oranları dahada artacak ki evlenme diye bir kurum kalmayacak zaten tanıdığım erkek beta alfa olsun hiç birisi hele evliliğe yanasmıyor. Trde evlilik yapmak aptallıktır devlet eliyle gözaltında tutulmak demektir
Anladık evlilik riskli ve korkuyorsunuz da evlenmeye de aptallık diyerek saçmalamayın iyice. İnsanlar aptal olduklarından değil çocuk yapmak için riski göze aldıklarından evleniyorlar. Siz de akıllı olduğunuzdan değil, riski alamadığınızdan evlenmiyorsunuz yani öyle çok da bir özelliğiniz yok.
Şimdi risk seviyesi herkes için aynı değil. Mahmut Abi mesela sen büyük ihtimal bugüne kadar onlarca kadınla ilişki yaşamış ve kırmızı alarm sayılabilecek neredeyse her şeyi farkedebilecek durumdasındır. Bu da senin aldığın riskin seviyesini minimuma getirir. Ancak bu siteden haberi olmayan, haberi olsa da yeteri kadar ilişki tecrübesi olmayan milyonlarca erkek var. Bu insanların aldığı risk seviyesi, senin aldığın riskin belki de 100 katından fazladır. Evlilik çocuk için gerekli ancak boşandıktan sonra çocuğu kendisine düşman edilen o kadar çok baba var ki. Mesela şahsen tanıdığım birinin oğlu, “sırf babasının yeni evliliğinde sorun olsun diye” (kıytırık bir bölümdeki) üniversite kaydını her… Read more »
Risk herkes için aynı olmayabilir ama evlenen aptaldır diyen de saçmalıyor.
Abi erkeklerin evlenmemesi veya aile olmamasını kime yarar? Bu aile yapısını bozmayı hedefleyen veya bunu körükleyen bir akıl varsa amaç nedir?
İnsanlar dünyanın virüsüdür, sayıları azaltılmalıdır diyen iklim kıyameti tarikatı mensupları, erkeklere düşman, ataerkil sistemin dayanağı çekirdek ailedir, çekirdek aile yok edilmelidir diyen feministler, kapitalizm aile sömürü diyen aşırı solcular, kendileri üreyemedikleri için üreyebilen herkese kıskanç bir nefretle bakan, sadece meslek edinmek adına okumuş beyaz yakanın hayat cahili bir kısmı, vs.
Bunların kanunlar üstünde gücü var mı ki? Dediğin gruplar aile yapısına karşı ama bi toplum mühendisliği işine girecek güçleri yok gibi. Devletin başına getirdikleri heriflerle mi bunları sağlıyorlar?
Bir de suç biraz da bizde gibi. Bu saydığın topluluklar kadar örgütlenemiyoruz. Bizde herkes kendi işine bakıyor.
Çok çok az olan bir grup iyi örgütlenirse etkili olur, bunlar da etkili oluyorlar özellikle de bir şeyin arkasında Batı’lı kültür egemenliği varsa. Başıboş köpeklere mama adı altında para toplayıp nemalanan grup ve it anası kadınlar da çok küçük bir azınlık ama devleti esir almış durumdalar.
Yeşil partilerin genel olarak olayı o. Bizim ülke dahil avrupa ülkelerinde %10 gibi bir oyları var. Az gelebilir ama o oy miktarı sayesinde ana partileri parmaklarında oynatıyolar. Bütün avrupada terörlede içiçe bu partilerin oyları düşürülse memleketin sıkıntısı büyük azalır. Bizim ülkede kapatılma çözümleri çok konuşuluyor ama ne kadar etkili olur ve oldu tartışmalı. Dünyanın iyiliği için yeşil sol ölmeli. Çok daha adam akıllı muhalefet edip azınlık haklarını sacvunabilecek sol akımlar var.
İklim kıyametleri demişken. Dünyanın %70’i su iken nasıl kuraklığa doğru gidiyoruz ve bundan 10-20 sene sonra su savaşları çıkacak falan diyorlar. (tamam %70 su içilebilir değil ama dünyanın bir buharlaşma yoğuşma döngüsü var, yani susuz kalmak imkansızmış gibi?) Bu konu hakkında ne düşünüyorsun Mahmut Abi? İnsan bunlar gibi düşününce karamsar oluyor.
bundan 10-20 sene sonra su savaşları çıkacak falan diyorlar. Bundan 20-30 sene önce de aynı şeyi söylüyorlardı.
Sonunu düşünen kahraman olamaz. Beta taklidi yapmak bir süre sonra gerçekten betalaşma sürecini başlatıyor. Evliliği de bir nevi memuriyete benzetiyorum. Her ikisinde de alfa kalmak zor. Siz hiç alfa evli memur gördünüz mü? İstisnalar kaideyi bozmaz.
Siz hiç alfa evli memur gördünüz mü? Gördüm, çok gördüm. Özellikle 90’lara kadar sürüsüne bereketti.
Evlilikte alfa kalmak zor değil, zaten beta ruhlu olan adamların alfa kalması zor ki onların evlenmeseler de zor.
Okumanızı öneririm:
https://www.reddedildim.com/memur-zihniyeti?h=kariyer%2Fcalisan%23ci-2371
Özel sektörde millet yıllık izin alamıyor. Bunu diyen kaç yaşında acaba
Neden kimse çıkıp da kardeşim böyle saçma şey mi olur! Masum insanların canı yanıyor, bu işi değiştirmeliyiz, demiyor. Ne olursa olsun şüpheden sanık yararlanır demiyor. Hiç mi memleketini seven, adalet duygusuna sahip hukukçu yok. Yazık.
Var azınlık ama
Bilmiyorum olaylar iyice çok saçma noktalara gitmeye başladı instagram şuan full redpill sayfaları ve videoları dönüyor. oğuz hocada redpill i çok güzel tanıttı türkiye ye
Göz göre göre adam bıçaklama ile delilsiz adam hapse atma arasındaki alaka ne?
Mahmut Abi, evet böyle sıkıntılı bir durum var, umarım hukuk sisteminin daha iyi işlediği bir Türkiye’de bu sorun çözülür. Yalnız, sırf bu yüzden İstanbul Sözleşmesinin yürürlülükten kalkmış olmasını olumlu bulmak bana iyi bir fikir gibi gelmiyor. Hem İstanbul Sözleşmesinin uygulanmasi hem de bu tür adaletsizliklerin önüne geçmek gibi bir seçenek olamaz mı? İstanbul Sözleşmesinin uygulandığı ülkelerde kadın beyanı esastır gibi bir kanun (?) var mıdır? Kaldı ki İstanbul Sözleşmesinin kimlerin isteği ile kaldırdığını biliyoruz.
Bu arada, evliliğiniz hayırlı olsun mutluluklar dilerim.
Hele de erkeklere fiziksel olarak saldıran kadınlar var ve bunu toplum içinde bile yapıyorlar, bir arkadaşımla bu konuyu konuşurken “Kadının biri, bir adama vurunca sorun olmuyor fakat erkekler kendilerine saldıran bir kadına kendini savunmak için bile olsa vurdukladında ceza yiyebiliyorlar” demişti gerçekten bu durum böyle midir ? Son zamanlarda kuryelerden tutun belediye işçilerine tekme tokat saldıran kadınlar mevcut, e bu adamlar ceza yememek için şamar oğlan gibi önlerinde mi dikilecekler? Bu işin hukuksal boyutu nedir? Bunu anlayamıyorum doğrusu aydınlatırsanız sevinirim.