Sanal dünyada öfke kusma ile gerçek hayatta motivasyonsuzluk arasındaki bağlantı

Bu bölümde, sanalda olan şeylere öfkelenmek ile, gerçek hayatta tıkanmak, çıkmazda olmak arasındaki ilişkiye bakacağız. Birçok insan bu iki şeyin birbiriyle bağlantısı olmadığını düşünüyor ve aslına bakarsanız ben de bu şekilde düşünüyordum.

İnternette sanal şeylere öfkelenme dediğimizde aklımıza öfke yemi gibi şeyler geliyor. CEO’nun biri herkesi öfkelendiren bir şey söylüyor ya da popüler biri herkesi öfkelendiren bir şey yapıyor, vs. Ya da dünyadaki çeşit çeşit adaletsizlik hakkında bilgi sahibi oluyoruz, tüm o Karen’ları görüyoruz ve gerçekten öfke hissediyoruz.

Bir yandan da motivasyon problemimiz var. Herkes motivasyon eksikliği ile mücadele ediyor ve Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) yükselişte gibi görünüyor. Yapmamız gereken birçok şey olsa da, bunları bir türlü yapmıyoruz ve isteklerimizi kontrol edemiyoruz. Bunların yanında bir de teknoloji bağımlılığı, oyun bağımlılığı gibi dopaminle alakalı problemler var.

Her geçen gün, gerçek hayatta motivasyonsuzluk ile mücadele eden daha fazla sayıda  insanla çalışıyorum. Bu insanların teknoloji kullanımlarını değerlendirdiğimde, ilginç bir örüntü ile karşılaştım. Bir insanın gerçek hayatında tıkanmış, olduğu yere saplanıp kalmış olması ile internette ne kadar çok öfkelendiği arasında direkt bir ilişki var. Bu ilişkinin, dijital çağda kendisini yeni bir şekilde gösteren ama gerçekten klasik bir travma tepkisi olduğunu fark ettim.

Bunun bir travma tepkisi olduğunu söylemem size aşırı gelebilir. Travmaya uğramadığınızı ve bu nedenle bunun sizin için geçerli olmadığını düşünebilirsiniz. Ama bu bölümde anlatacaklarımdan sonra, umuyorum ki bu size biraz da olsa mantıklı gelecek.

Bunun neden klasik bir travma tepkisi olduğundan başlayalım. Travma konusunda birçok araştırma var. Örneğin savaş esirleri ya da toplama kamplarındaki esirler üzerinde yapılan araştırmalar var. Bunun yanında istismara uğramış çocuklar ile ilgili araştırmalar var. Bu tür araştırmalar bize, travmaya uğramış insanların belli bir içsel dinamiği olduğunu ve bu dinamiğin genellikle bu insanların güçsüz olduklarını gösteriyor. Hayatlarında biri tüm kontrolü ele alıyor ve bir insanın hayatı üzerinde herhangi bir kontrolü olmadığında, öfkelenmesi tamamen faydasız hale geliyor.

Bir savaş esiri gardiyana sinirlendiğinde ya da bir çocuk kendisine tamamen kayıtsız olan anne veya babasına sinirlendiğinde, bu sinir aslında kendisine zarar veriyor zira gardiyan ya da ebeveyn tarafından şiddetle cezalandırılmasına neden oluyor.

Hayatınız üzerinde kontrolünüz olmadığında ve öfke göstermenize izin verilmediğinde, öfkenizi güvenli yerlerde göstermeye başlıyorsunuz. Öfkelisiniz ve bu öfkenin bir şekilde dışa vurulması lazım. Bu durumdaki yetişkinler veya çocuklar, öfkelerini sadece güvenli yerlerde gösterebileceklerini öğreniyorlar. Bu aslında kendileri evde şiddet gören çocukların başka çocuklara zorbalık yapmalarının da sebebi. Evde zorbalığa uğruyorlar ve bu konuda hiçbir şey yapamadıkları için, öfkelerini başka yetişkinlere karşı da dışa vuramayacaklarından, en güvenli öfke dışa vurumu olarak, en küçük çocuğu seçiyorlar ve ona zorbalık yapmaya başlıyorlar.

Öfkenin dışa vurulabileceği güvenli alan demek, öfkeyi istediğiniz kadar dışa vurabileceğiniz, bunun sonucunda başınıza kötü bir şey gelmeyecek yer demek. İnternet tam olarak bu alanı sağlıyor. İnternet zaten öfke yemi dolu ve sürekli olarak bir yerlere öfkenizi kusabiliyorsunuz. İnsanlara çok kötü, yıkıcı yorumlar yazabiliyorsunuz. Onlara “hadlerini bildirebiliyorsunuz”, “senin duyguların gerçeklerin umrunda değil” gibi şeyler söyleyebiliyorsunuz. İstediğiniz kadar öfke kusuyorsunuz ve bunun bir sonucu olmuyor. Sonuçta internette öfke kusmanın en kötü cezası, genellikle bir topluluktan atılmak veya engellenmek. Ama yeni bir hesap açıp başka yerlerde öfke kusmaya devam edebiliyorsunuz.

Şimdi “tamam internette öfke kustuğum oluyor ama ben hiç travmaya uğramadım ki?” diyebilirsiniz. Ama travma tepkisi vermeniz için savaş esiri ya da istismar edilen bir çocuk olmanız gerekli değil. Öfkenizi güvenli bir şekilde dışa vuramadığınız ve bu nedenle öfkenizi dışa vurmak için başka yollar bulmanız gereken bir ortamda büyümeniz yeterli. Örneğin aşırı kontrolcü ebeveynler, sizin ne düşündüğünüzü zerre umursamayan bakıcılar gibi ortamlar sandığınızdan çok daha fazla yaygın. Bunu özellikle motivasyon problemi yaşayan insanlarda daha sık görmeye başladım.

Travma tepkisi vermeniz için Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) gibi bir teşhis almanıza gerek yok. Bu tepki örneğin biri sizi tehdit etse bile öfkenizi dışa vuramadığınız, hatta saygılı bir şekilde bile olsa karşı bile gelemediğiniz bir iş ortamı yüzünden de ortaya çıkabilir. Bu tür ortamlarda yaşayan ve çalışan insanları düşündüğünüzde, aslında travma tepkisi verecek durumda olan insan sayısı çok yüksek.

Peki bütün bunların motivasyon ile alakası ne? Travma literatürüne bakarsanız, öfkelerini güvenli bir şekilde dışa vuramayan insanların aynı zamanda motivasyonsuzluk ile mücadele ettiklerini de görürsünüz. Bu durumun bir ismi bile var: başlama felci (paralysis of initiation). Başlama felci, insanların iş yapmaya başlamakta çok zorlandıkları durumu ifade ediyor.

Öfkenin işlevini ve öfkenin beynimize ne yaptığını düşünürseniz, bunun neden böyle olduğunu anlamanız çok daha kolay olacak.

Öfke ve utanç gibi bazı duygularımız bizim bir şeylerden kaçınmamıza neden olurlar. Bunun yanında diğer bazı duygular ise motive edici duygulardır ve öfke, motive edici duygular listesinin en tepesindeki duygudur. Bunu filmlerde ya da hikayelerde de görebilirsiniz. Bir haksızlık karşısında kahramanın meydan okumak üzere şaha kalkmasına neden olan, kahramanı motive eden duygu öfkedir.

Evrimsel açıdan düşünürseniz, öfkelendiğinizde kendinizi tehlikeli bir duruma sokma iştahınız artar. Öfke, korkuyu, tehlikeyi ve utancı yenen duygudur. Öfke insanın gerçekten odaklanmasını, çok tehlikeli savaşa atlamasına ya da tehlikeli bir hayvanla bile boğuşmasına olanak sağlar.

Öfkenizi motivasyona kanalize edemediğinizde ve bunun yerine internette rastgele insanların üstüne kustuğunuzda, motivasyon için itkinizi kaybedersiniz.

Sizin de hayatınızda bir şeyler yapmanız gerektiğini bildiğiniz ama bir şeyler yapamadığınız için öfkelendiğiniz zamanlar olmuştur. İnsanlar bu durumun irade gücü ile alakalı olduğunu düşünürler. “Erken kalkmalıyım”, “şu şeye başlamalıyım” diye düşünürler. Ama burada olan aslında bir travma tepkisi.

Gerçek hayatlarında motivasyonları olmayan ve internette öfke kusan insanlarla çalışmalarımda gördüğüm, bu insanlardaki bahsettiğim travmaya odaklanıp, öfkeyi gerçek hayatlarına sağlıklı bir şekilde entegre ettiğimizde, ilerlemeye başlayabildikleri.

İlk anlamanız gereken şey, burada anlattığım kalıba girip girmediğiniz. Bunu anlamak için kendinize şu soruyu sorabilirsiniz:

“Öfke hissettiğim ve bu konuda hiçbir şey yapmadığım zamanlar var mı?”

Eğer bunun cevabı evet ise, kendinize şu soruyu sorabilirsiniz:

“Öfkelendiğimde zihnimin bir parçası bana, bu insana öfkelenmenin tehlikeli olduğunu, işleri daha da beter edeceğini söylüyor mu?”

Öfkeye doğal olarak korku ile mi tepki veriyorsunuz yani öfke patlamanızı korku patlaması mı takip ediyor? Bu korku, öfkenizi yeniyor ve size “harekete geçme” diyor mu?

Bu korku sonrası bir miktar kaygınız olabiliyor ve sonra da internete girip bir şeylere öfkeleniyorsunuz, telefonunuzda video kaydırıyorsunuz, öfke yemlerini tıklıyorsunuz, vs. Bu kalıba dikkat edin. Bu gibi bir ruh halinde, şirin kedi videolarından daha çok sizi öfkelendiren şeylere yöneliyor olabilirsiniz.

Eğer kendinizde bu kalıbı görüyorsanız, travma konusunda çalışan bir terapist görebilirsiniz. Ama size şiddetle tavsiye edeceğim bir başka şey, öfke ile  sağlıklı bir ilişki geliştirmeye başlamanız.

Önce öfkelendiğinizin ve korktuğunuzun farkına vararak başlayın. Korkunuzun size neyi yapma diyor? Bunların farkına vardıktan sonra kendinize “başka biri bu durumda olsaydı ona ne tavsiye verirdim?” diye sorun. Bundan sonra yapmaya çalışacağınız şey, öfkenizi de korkunuzu da tatmin edecek bir plan kurmak. Bunu maalesef hiç yapmıyoruz. Bu şekilde geri adım atıp plan kurmak yerine, hemen kaçış mekanizmalarına atlıyoruz. Ama biraz düşünürseniz belki de birine “bu yaptığın adil değil” demenin saygılı bir yolunu bulabilirsiniz. Sorun şu ki, beyniniz böyle bir durumdan korkuyor olacak zira çok uzun bir süre önce, saygılı bir fikir ayrılığının bile cezalandırılacağını öğrendi. Ama şimdi belki 10 yaş, 15 yaş daha büyüksünüz ve durumunuz farklı. Artık o istismarcı aile ortamında değilsiniz. Daha fazla saygının işlediği gerçek bir çalışma ortamındasınız.

Burada yapmanız gereken şey, bir orta yol bulmak. Bu orta yol hem otomatik olarak ortaya çıkan ilk reaksiyona kapılmamayı hem de aynı zamanda ileri doğru hareket etmeyi sağlayacak bir yol.

Kaynak: The Surprising Link Between Anger and Motivation (YouTube)

Dr.K’nın yayınlarını Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları Kitap Seti içinde çeviriyoruz.

 

Share this...
Share on FacebookShare on Google+Tweet about this on TwitterShare on LinkedIn

22
Leave a Reply

Yazıyla alakasız veya 500 kelimeyi geçen yorumlar cevaplanmıyorlar. "Yazıyla alakasız ama ..." ya da "en son yazı bu olduğundan buraya yazdım" diye başlamanız kurtarmıyor. Mahmut Abi ile özel görüşme yapmak isterseniz Erkek Adam Sanal Görüşme sayfasından sanal görüşme ayarlayabilirsiniz. Not: Burada soru sırası çok yüksek, Patreon destekçilerini, Patreon'da cevaplamaya öncelik veriyorum.

avatar
4 Comment threads
18 Thread replies
1 Followers
 
Most reacted comment
Hottest comment thread
14 Comment authors
Miyamoto MusashiEnigmaticdağlar bağlarFelixTheCreatorHamdi Recent comment authors
  Subscribe  
Notify of
Kabal
Guest
Kabal

Peki günlük tutmak falan duygularımızı işlememize yardımcı oluyorsa, öfkemizi günlüğe de sosyal medyaya da arkadaşlarımıza da anlatmamak hüsran ve öfkeden daha fazla güç almamızı sağlar mı? Yoksa günlüğe de öfkemizi yansıtmalı mıyız?

Hamdi
Guest
Hamdi

Günlüğe duygularımızı yazmak, kendimizi tanımamızı sağladığı gibi karmaşık düşüncelerimizi derli toplu olmasını sağlar. Öfkeyi makalede belirtildiği gibi işimize yöneltmemiz gerekiyor. Bir tanıdığımın bir sözü vardı buna uyan.
“Ben bu düzen içinde yaşamak için öğrenmek zorundayım.” demişti. Kendisinin entelektüel seviyesi baya yüksek ve elinden çok iş gelen 70 yaşına yakın olup daha genç hatta gençlere taş çıkaran biri olduğunu söylemek isterim.

Eda
Guest
Eda

Tam olarak böyle bir durum yaşamış biri olarak, insanlara sanal ortamı olabildiğince (özellikle sosyal medya kısmını) bırakmalarını şiddetle öneririm. Eskiden erkeklerden tiksindiğim bir dönem vardı. Zaten bununla alakalı bir gönderi beğendiğinizde karşınıza resmen binlercesi çıkıyordu. Çıktıkça daha çok sinirleniyor ve daha çok gönderileri beğeniyor, hatta yorum yapıyor, tüm bunlar oldukça da daha çok buna yönelik içerik görmeye, gördükçe de erkeklerden iyicesine nefret etmeye başlamıştım. Ve şöyle bir durumla da karşılaşıyorsunuz: resmen bu sinir sizin motivasyonunuz haline geliyor. Sürekli böyle gönderi görmek istiyorsunuz. Ben sanal alemde bunlarla günde birkaç saatimi heba ettiğimi bilirim. O zamanlar 15-16 yaşlarındaydım (kısaca tam sosyal medyada… Read more »

Stella
Guest

Bende de aynı şey redpill içeriklerine ekşi sözlükte falan çok fazla maruz kaldığım için olmaya başlamıştı. Ben de erkeklerin kadınlar için yazdığı şeyler yüzünden erkeklerden hoşlanmamaya başlamıştım. Hatta kadın olmaktan da hoşlanmıyordum. Kendimi değersiz falan görüyordum. Lise dönemlerindeydim. Sonra hayat gayesi beni sosyal medyadan falan uzaklaştırdı biraz. Ama hala problem yaşıyorum. Erkeklerin bilinçaltında kendilerini üstün gördüklerini ve kadınları aslında sevmediklerini falan düşünüyorum.

Eda
Guest
Eda

Bu insanların yapmaya çalıştığı şey tamamen KENDİ kin ve hınçlarını sosyal medyada yaymak ve kadınlara/erkeklere kendi düşüncelerini aşılayıp bir bok başardıklarını düşünmek. Takılmayın. Eskiden olsa ekşiye erkeklerin ne kadar iğrenç varlıklar olduğuyla alakalı resmen bir paragraf yazabilirdim ve işin asıl üzücü kısmıysa buna tamamen inanarak yapardım bunu. O insanlar da öyleler. Bazıları sırf sinir olsun diye yapıyor bazılarıysa gerçekten hayatın gizemini çözmüşçesine dediklerine inanıyor. Ama gerçek hayat böyle değil. “Senin gözlerin kapanmış kanzi gerçekleri göremiyorsun” yazan ergenlere göre çıkarım yapmayın. Erkeklerin azımsanmayacak bir kısmı kendilerini gereksiz üstün görüyorlar buna bende katılırım (gerekli üstün görene lafım yok) ama böyle olmayan erkek… Read more »

Miyamoto Musashi
Guest
Miyamoto Musashi

Sosyal medyayla, ve hatta filmlerle ve dizilerle olan bağımı büyük oranda kestim. Big Tech (Facebook, Instagram, Twitter, TikTok vs.) hesaplarında olan bitene tanıklık etmek ciddi anlamda iç acıtan bir durum. Şimdi bir de Discord eklendi buna. Dr. RedPill de son 2 canlı yayınında uyarıyor gençleri “Kimseyi tanımadığınız, yüzlerini görmediğiniz ortamlarda nicknameler arkasından konuşacağınıza gerçek hayata karışın; ışık dışarıdan geliyor” diye. Twitter’da takıldığım zamanlarda karşıma saçmasapan maskülenite sayfaları çıkıyordu. Tabii bunun yanı sıra etkileşim almak için belirli bir kesimi aşağılayan (kısa boylu erkekler, sarışın/esmer/uzun/kısa saçlı erkekler gibi) gönderiler paylaşan kızlar vardı (zaten kız; yaşı küçük henüz). Sonradan inceller türemeye başladı orada.… Read more »

0rhan
Guest
0rhan

Bu adamın videolarını açıp izlemem normalde. Herkesin bildiği şeyleri tekrar tekrar anlatıyor gibi gelir. Bu seferki atışı yerinde olmuş ama. Eline sağlık Mahmut abi.

Denizci Teğmen
Guest
Denizci Teğmen

Yıllardır i içerik ürettiğim kanalıma şu an adını öğrendiğim başlama felci nedeniyle bir şeyler yapmıyorum ve bu durum arka planda beynimi rahatsız ediyor.
Burada sebebini öğrendim harika bir yazı olmuş Mahmut abi seviyoruz iyi ki varsın