Kırmızı hap topluluğunun kendini geliştirme odaklı yönü, benim için topluluğun en favori yönlerinden biri. Bunun birçok erkeğin hayatına büyük bir değer kattığını düşünüyorum. Bu sadece erkeklere ilham vermekle kalmıyor, aynı zamanda onların kendilerinden sorumlu olmalarını da sağlıyor. Ama değişimin bir problemi var. Değişim, şimdi ile gelecek arasına bir boşluk getiriyor ve hatta geçmiş ile şimdi arasına daha büyük bir boşluk koyuyor.
En son Red Man Group podcastında, dinleyicilerden biri, “yapana kadar yapıyormuş gibi yapmak” hakkında çok güzel bir yazılı soru sordu. Soruyu soran, kendisini profesyonel yaşamında başarılı biri olarak tanımladı. İyi para kazanıyormuş, işi çok iyiymiş ve genel olarak hayatı düzendeymiş. Ama genel olarak etkileşimlerindeki karakterini değiştirmeye kalktığında, özellikle de kadınlarla olan etkileşiminde, kendisini “sahte” hissettiğini söyledi. Bu adam, ortalamanın üstünde değere sahip bir erkeğe benziyordu, en azından kendi tanımlamasına göre. Ama o, kendisini böyle hissetmiyordu.
Bu kişi bana, bir süre önce düzenli olarak konuştuğum başka bir erkeği hatırlattı. Bu adam da hayatını radikal bir şekilde değiştirmeye çalışıyordu ve kendisini sürekli olarak geçmiş tercihleri, şimdiki arzuları ve gelecek vizyonu arasında sallantıda buluyordu. Bu açıdan bu adam, podcast esnasında soru soran adamla benzer durumdaydı. Herhangi bir anda üç durum içinde bulunuyoruz: geçmişimiz, şimdimiz ve potansiyel geleceğimiz. Yani biz aynı zamanda hem geçmiş kişiliğimiziz, hem şimdiki kişiliğimiziz hem de gelecekteki kişiliğimiziz.
Geçmiş, Şimdi ve Gelecek
Geçmiş kararlarımız, kendimizi içinde bulduğumuz şimdinin nedenleridirler. Erkekler kendilerini erkek komünitesinde (manosphere) buluyorlar zira hayatlarında değiştirmek istedikleri bir arıza var ama bunu nasıl değiştireceklerini bilmiyorlar. Çoğumuz geçmişimizde, hem şu an içinde bulunduğumuz durumu, hem de dünyayı ve kendimizi algılayış şeklimizi çeşitli derecelerde etkileyen tercihler yaptık. Aynı zamanda da geçmişimizi şimdiki zamandan bakıp gözden geçirmek, artık sonuçları bildiğimiz için, genellikle nerede hata yaptığımızı görebilmemizi sağlıyor. Ama iyi çocuklar sıklıkla nerede hata yaptıklarını da göremiyorlar. Tam tersi, geçmişlerini gözden geçirdiklerinde, kendilerinin her şeyi doğru yaptıklarını görüyorlar ama sonuçlar, tahmin ettikleri sonuçlarla uyuşmuyor.
İyi çocuklar, iyi notlar almak, iyi bir okula gitmek, iyi bir iş edinmek, tahmin edilebilir bir hayata sahip olmak ve kendilerine geliştirmeleri söylenen özellikleri geliştirmek, kendilerini iyi birer baba ve koca yapmak için çaba harcıyorlar. Bazen bu şahane bir süreç olarak devam ediyor zira bir süre bunun böyle olduğu kendilerine söyleniyor. Sonra 20’lerinin sonuna geliyorlar. İyi bir işleri, iyi gelirleri, eşitlikçi kafa yapıları oluyor. Aynı zamanda kadınlarla da görece tecrübesiz oluyorlar ve 15 yıllık sürecin çoğunda kendilerine şunu söyleyip duruyorlar: “Kadınlar bir kez kötü çocukların kendileri için iyi olmadığını öğrenecek kadar olgunlaştıklarında, gelip iyi çocukları bulacaklar.”
Ve sonra birden bire, lisede, üniversitede ya da mezun olduktan sonraki dönemde yüzlerine bile bakmayan kadınlar, restoranda, yüzlerinde büyük bir gülümseme ve her sözlerini dikkatle dinleyerek karşılarında oturuyorlar. Kısa süreliğine de olsa, “hatun eskisi kadar güzel değil, biraz kilo almış, yüzünde kırışıklıklar oluşmaya başlamış ve gözlerinde eski yaşam enerjisi yok” diyorlar ama tüm bu düşünceler, endofrin ve oksitosin selleri içinde boğulup gidiyorlar. Ve sonunda erkek kendisini evli buluyor. Mutlu bir evlilik, iyi bir ev ve 2.5 ile dolu bir gelecek kurguluyor.
5-7 yıl sonra ise bu erkeklerin birçoğu, kendilerini bir stüdyo apartman dairesinde, son yıllarını ellerinden gelen her şeyi yaparak, tamir edilemeyecek bir şeyi tamir etmeye çalışmış buluyorlar. O durumda da sefil bir şimdi ve takıntılı bir şekilde düşündükleri geçmiş ile, kendileri için bir gelecek düşünemedikleri bir duruma hapsoluyorlar.
Batı dünyasında tekrarlanıp duran bu hikaye, geçmişimizin şimdimizi şekillendirmesine rağmen, geleceğimizi şekillendiremediğine verilebilecek örneklerden biri.
Geçmiş ile savaşmak
Geçenlerde Twitter’da, insanların şimdisinde sadece 3 tercihle karşı karşıya olduklarını yazmıştım. İnsanlar şimdilerini daha da iyi hale getirebilirler, reddedebilirler ya da aynı bırakırlar. Cinsiyet Ekonomisi (Gendernomics) terimleri ile söylersek, kendilerine daha fazla yatırım yapabilirler, kendilerine daha az yatırım yapabilirler ve böylece bakım-tutum için gerekli yatırımı karşılayamazlar ya da bakım-tutumu anca karşılayacak kadar yatırım yaparlar. Çoğu insan için, birinci tercih, geçmiş tercihlerinin yarattığı şimdilerinin verdiği tatminsizlik ile yapılır. Reddetme tercihi nadiren bilinçli bir şekilde yapılır ama düşüş doğal olur ve bu düşüşü engellemek için ise, insan bu bilinçaltı tercih ile bilinçli bir şekilde savaşmalıdır. Aynı kalma tercihi de nadiren açık gözlerle yapılır. Bu tercih genellikle, konfor alanında, alışkanlıklarının yönetiminde kalmanın sonucudur.
Başlangıçta bahsettiğim iki erkek, kendilerini döngünün iki farklı pozisyonunda bulmuşlardı. The Red Man Group’a soru soran erkek, şimdiki durumunu oldukça tatminkar buluyor görünüyordu ama kendisini daha da geliştirmek isterken, aynı zamanda geçmişinden koparak, gelecekte içi dışı bir biri olmak istiyordu. Benim arkadaşım ise kendisini geçmişinden tam olarak koparmayı başaramamıştı ve bunu yapma arzusu da yoktu. Marx’tan alıntılayacak olursak:
“Onlara halleriyle ilgili hayallerinden vazgeçmeleri konusunda çağrı yapmak, onlardan hayal kurmayı gerektiren hallerini terk etmelerini de istemektir. – Karl Marx”
Bir insanın hem şimdiki halinden tiksinmesi, geçmişte yaptığı hataları görmesi ama buna rağmen konfor, bilinirlik ve alışkanlık kurbanı olması mümkündür. Einstein’ın “Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir” sözü çok bilinen bir söz. Geleceğinizin geçmişinizden farklı olması için, şimdiki zamanda, geçmişte yaptığınızdan farklı tercihler yapmanız gereklidir. Ama bunu yapmak, alışkanlıkları kıracağı için, insanın kendisini bilerek ve isteyerek oldukça rahatsız edici bir duruma sokmasını gerektirir. Ölüm – kalım durumlarında hangi durumu seçeceğiniz oldukça kolaydır ama çabalarınızın sonuçlarını henüz göremiyorken konfor alanınızdan çıkıp rahatsız edici bir duruma geçme tercihi çok daha zordur.
Sahtekar Sendromu
Başta bahsettiğimiz erkeğin yaptığını yaparak kendinizi büyük oranda geliştirdiğinizi ama buna rağmen “sahte” ya da herkes sizin aslında içiniz ile dışınızın bir olmadığını gördüğünü hissettiğinizi varsayacağım. Bu, 1978 yılında bazı klinik psikologlar tarafından üretilen Sahtekar Sendromudur (Imposter Syndrome). Sahtekar sendromuna sahip insanlar, kendi başarılarını içselleştirmeyi başaramazlar ve sürekli olarak sahtekar biri olarak ifşa edileceklerinden korkarlar. Araştırmalar kadınlar üzerinde yapılmış ama bu sendrom, cinsiyetler arası fark gösteren bir olaya benzemiyor. Ama açıkçası, cinsel pazar değeri konusunda erkeklerle yaptığım görüşmelerde gördüğüm, erkeklerin kendi değerlerini küçümserken, kadınların kendilerini olduklarından daha değerli gördükleri.
Sahtekar sendromunun belirtileri şunlar:
- Mükemmeliyetçilik
- Aşırı çalışma
- Kendi başarılarını küçümseme
- Başarısızlık korkusu
- Övgüleri dikkate almamak
Bunlar iyi çocuklar ve kendilerini herhangi bir nedenle kırmızı hap camiasında bulan erkekler arasında çok yaygın olan özellikler. Kendilerini geliştirmek için inanılmaz çaba harcıyorlar, mükemmeliyetçilik tarafına kayacak şekilde en iyi okullar, en iyi notlar, en prestijli işler ve birçok başarı peşinde koşuyorlar ama bütün bunlara rağmen kendilerini herhangi bir kadından daha değersiz görüyorlar. Bu kısmen kadınları göklere çıkarmanın bir sonucu, ama diğer ve daha önemli bir neden de, bu erkeklerin kendi öz algılarını hiçbir zaman güncellememiş oldukları.
Kendi öz algını güncellemek
Ben, “sahte” hisseden arkadaşa, kendi öz algısını güncellemesini tavsiye ettim zira sahtekar gibi hissetmesi diğer insanlardan değil kendinden kaynaklanıyor. Podcast sırasında, çocukken zayıflığından dolayı aşırı derecede alay edilip zorbalığa maruz kalan bir adamdan bahsetmiştim. Onunla tanıştığımda, powerlifting toplamı (deadlift, squat ve bench) 1200lerdeydi, ama buna rağmen kendisini zayıf biri olarak görüyordu. Bu, “megareksia” hastalığının pençesindeki erkeklerin durumuna da benziyor: Adam 1.93, 122 kilo bir kas yığını olsa bile kendisini ufacık görebiliyor. Bu insanlar, kendi donanımlarında ve dış dünyada olan değişimlere göre yazılımlarını güncelleyememiş insanlar. Bence bu alan, kendinize başarılarınızı tekrar ederek telkin etmenizin işe yarayabileceği ve yazılım güncellemesini bu şekilde zorlayabileceğiniz bir alan.
Sahtekar sendromu, insanın pozitif olanı değersiz görüp, negatif olanı daha değerli gördüğü ve kendisini negatif geri besleme sarmalına hapsettiği bir durum. Bu durumda gelişim durur zira insan pozitifi değersiz görürse, daha fazla çaba harcamayı da faydasız görür. Her büyük sıçrayışınızda, geçmiş tarafından bu şekilde bağlanmamak zordur. Önce bir konfor alanındasınız ve sonra oldukça rahatsız edici bir duruma geçiyorsunuz. Sonra hedefinize ulaşıyorsunuz ve bundan sonra ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Kendinizden memnundunuz ve sonra değiştiniz ve yeni biri oldunuz ama bu yeni insanın kim olduğunu tam olarak bilmiyorsunuz ve bu yeni insanı tanımak için zamana ihtiyacınız var.
Özet ve sonuçlar
Geçenlerde AJA Cortes’in Rollo Tomassi ile yaptığı bir podcastı dinledim. Podcastın ilk saatindeki ana konu, örtüşmeydi. Rollo çok iyi bir örnek verdi: dışardan alfa görünen bir erkek, beta davranışlar sergilediğinde, bu kadınları itiyor zira adamla ilgili algıları, adamla ilgili deneyimleri ile örtüşmüyor. Bir yanınız değiştiğinde, geri kalanınızın ona yetişmesi zaman alıyor. The Red Man Group’a soru soran arkadaşın durumunda, kendisi değişimi gerçekleştirmiş ama bu değişim henüz kendi öz algısı tarafından içselleştirilmemiş. Arkadaşımın durumunda ise, kendi eski haliyle, eski dünya algısıyla ve durumu ile ilgili yanılgısı ile ilgili bir sorunu yoktu. Ama şimdisi, yapması gereken değişiklikler ve bunların potansiyel etkileri kendisini rahatsız ediyordu ve bu nedenle de ayakları tahterevallinin iki yanında, ortada ayakta ve kararsız bir şekilde gibi hissediyordu.
Bir tarafa adım atması demek, geçmişine olan bağlılıklarının bazılarından vazgeçmesi demekti ki buna geçmiş tercihlerinin batık maliyetlerini kabul etmek de dahildi. Öbür tarafa adım atması demek, gelecekteki benliğinin, kalbinde yer eden bazı değerlerden mahrum kalması demekti. Ama bu kararsız tahterevalli pozisyonuna devam etmesi ve iki tarafı dengelemeye çalışıp durması, onda sürekli kaygıya neden oluyordu. Sonunda konfor ve alışkanlıklar galip geldi.
Geçmişinize sahip çıkmalısınız ama geçmişinizin sizin geleceğinizi dikte etmesine izin vermemelisiniz.
Geleceğinizin görüşünü kaybetmeden, şimdi ve burada olmalısınız.
Gözünüz gelecekte olmalı ama geçmişinizi unutmamalısınız.
Geçmişi değiştiremeyiz ama şimdiki zamanda kararlar verip, aksiyon alarak geleceğimizi değiştirebiliriz. Eğer bunu yapmayı seçersek, bir noktada benliğimizin değişik versiyonlarını kabul edip birbirlerine entegre etmeliyiz ve böylece örtüşen bir bütün olarak hayat yolculuğumuzdan maksimum faydayı sağlayabilelim.
Şu an yürüdüğünüz kadın, sizin 10 dakika önce kim olduğunuzu bilmiyor ki, 10 sene önce ne olduğunuzu bilsin? Gerçek şu ki, bu umrunda bile değil. Kadınlar karşılarındaki alfanın değerini sorgulamayacaklardır, özellikle de kendi değerinin farkında olanını.
Çeviri: Red Pill Logic: The Trinity
Yazıyla alakasız veya 500 kelimeyi geçen yorumlar cevaplanmıyorlar. "Yazıyla alakasız ama ..." ya da "en son yazı bu olduğundan buraya yazdım" diye başlamanız kurtarmıyor. Mahmut Abi ile özel görüşme yapmak isterseniz Erkek Adam Sanal Görüşme sayfasından sanal görüşme ayarlayabilirsiniz. Not: Burada soru sırası çok yüksek, Patreon destekçilerini, Patreon'da cevaplamaya öncelik veriyorum.
Az evvel soru sormuşdum.Bi yanlışlık oldu,galiba sorum gelmedi,o yüzden yeniden soruyorum.Bu sendromdan kurtulup daha iyi olma için neler yapmalıyız,kurtuluş yolları nelerdir?
Sitede şimdiye dek okuduğum en iyi 3 yazı arasına girer.Muhteşem.
Yapana kadar yapiyormus gibi yapmayi ben bir ara bir ust seviyeye tasimistim. Metod oyunculugu yapiyordum.
Soyleki birkac gun sonra cekimler icin hazirlanan oyuncular performanslarinin daha dogal olmasi icin karakterlerini kirmiyorlar.
Evde banyo yaparken yemek yerken bile karakterden cikmiyordum.
Tabi bu birkac gun surdu ve sonunda kendimi sahte hiasetmeye basladim ve biraktim.
Fakat biraktiktan sonra bile eski karakterin bir kismini zaten icsellestirsigimden kendi karakterimdeki degisimler sahte hiss ettirmiyordu.
Tavsiye ederim
Konfor alanında kalmamın, ve ortada duran tahterevalli misali ortada kalmamın nedenini artık anlayabiliyorum abi. Ya geçmişimin yarattığı çöplüğü kabul edemiyorum, ya gelecekteki mahrum kalacağım bol zamanımı kabul edemiyorum, korkuyorum. Ama artık makyavelist bir şekilde girişken olup, stoik bir sekilde üstüme gelen rüzgarları sakince savurarak yoluma bakacağım.
Gerçekçi olmak çözüm yoludur. Siz küçük hayal dünyanızda ( hayal dünyanız ne kadar geniş olursa olsun) kararlar oluştururken doğa kendi kararlarını uyguluyor. Yani duygularınız ve hayalleriniz (yanılsamalarınız) doğanın umrunda değil. 190 boyunda 120 kilo biri gerçekliğe göre ,insanlar arasında fiziksel olarak, yeterince güçlüdür.
Benim fikrim bu yönde.
YAZI İÇİN TEŞEKKÜRLER.
Tam aradığım yazı. Geçmişte elde edemediğim birçok şeyi zamanla elde ettim. Hatta beklentimden bile daha iyiydi ama bu öz algımı değiştiremedim. Yani tam istediğim karakteri olduğumda birkaç gün sonrasında bir grup içinde konuşurken o eski halime dönüşüyorum. Kendi sesimi duymak. Kendi düşüncelerim ya da algılarıma hapsolmak. Benim sorunum sesimin heyecansız oluşu. Ne zaman bunu umursamasam doğallığımla konuşuyorum. Ama bazen aklıma geliyor ve donuk, heyecansız bir konuşmaya dönüşüyor bu ses. İnsanların bakışı bir anda değişiyor bu yüzden soğuyanlar oluyor. Ve kasıntı duruyorum. Kasıntı olduğumu hissettikçe bu daha da artıyor. Anlaşılmaz olmuş olabilir o yüzden örnek vereyim. Tutuk bir çocuktum. Ergenlikte de… Read more »
Cevabı ben de merak ediyorum sen veya Mahmut Abi’den. Rezervasyon.
Çok ben merkezlisin ve kendini çok fazla ciddiye alıyorsun. Kimsenin umrunda olmadığını anlaman lazım. Kimse seni önemsemiyor, ne yaptığınla ilgilenmiyor ve umursamıyor. Kimse beni de önemsemiyor ve ne yaptığımla da ilgilenmiyor. Burada şişkin ve kırılgan bir ego var. Güçlü değil. Tek derdi, dışarıya yansıttığı personanın altında zayıf olduğu anlaşılacak korkusu olan bir persona. Kendi kendime düşünüyorum bunu çaresi ne? Düşüncelerini kontrol etmeyi öğrenmek. Öncelikle meditasyon işine yarayabilir. “4 ay boyunca her gün 300 kişiyle muhatap olmuşum ama en ufak öz güven kaybında zedelendi.” Şimdi yine o zedelenmiş kırılgan egonu alıp yine muhatap olmaya devam edeceksin. Taa ki o kırılgan oğlan… Read more »
Bitmek bilmeyen bir kişisel gelişim çabasının insanı nevrotik birine çevirdiği aşikar. Zira en başta bu gelişim yolunun tutulmasının sebebi çevresinden olumlu dönütler alamamasına bağlı oluyor. Hele de kişi hala eski kaybeden versiyonunun habitatı içinde yaşamaktaysa aslında çok daha iyi bir duruma gelmiş olsa dahi eskiden olduğu kişinin bıraktığı izler göre yargılanabiliyor bunun da sonucu boşa kürek çekme hissi ve sürecin tamamen bırakılmasına kadar gidiyor. O yüzden cinsel pazar değerini artırmak adına çıkılan yolda pek duymadığım ancak konulması gereken kurallardan biri de eskiden görüştüğü veya oneitis olduğu hatunlarla ya da daha önceden itibar kaybı yaşamış olduğu arkadaş ortamlarıyla görüşmeyi tamamen kesmek.… Read more »
Bir sonraki yazı Black Label yazısı, kişisel gelişime ayrılan çabanın bitmesi ya da azalması gereken noktayı bilmemenin neden kaygı yarattığı ile ilgili olacak.
O kadar okudum okudum ancak son paragrafta anladım. Son paragraf çok etkiledi beni. Insanın felsefesini değiştirecek cinsten.
Konuyla biraz alakasız ama yardım lazım mahmut abi. Tabak olayını falan boşverdim bir kız arkadaş bile ayarlayamıyorum. İletişim kuramıyorum sanırım kadınlarla konuşunca friendzone’a düşerim diye pek düşmüyorum üzerlerine. Az konuşayım derkende samimi olamıyorum sanırım. Randevuya çıktığım ilgi belirtileri aldığım kadınlar oluyor ama sanırım ağzımı açtığımda uzaklaştırıyorum kendimden. Kadınlara dokunmakta çekiniyorum başarısız denemeler cesaretimi hepten kırıyor. Yani daygame mi denemeli kadınları boşverip ilk insan iletişimine mi odaklanmalı kafam fazlasyla karışık
Yazdıklarının tam tersini, öbür uca kaçmadan yap.