Her etkileşimde bir kişinin değerlendirme ve yargılama yaptığı ve diğerinin ise memnun etmeyle uğraştığı bir çerçeve bulunur. Daha yüksek değerli kişi doğal olarak değerlendirme çerçevesine girerken, daha düşük değerli olan ise kendini ispat ve memnun etme çerçevesine girer. Birçok erkek bir kadınla iken, üzerinde pek fazla düşünmeden, etkileşimin o şekilde gelişimine izin vererek ast çerçeveye düşer.
Çocukluğumuzdan beridir bize, soruları cevaplamak öğretildi. Okulda, soruları doğru cevapladığımızda öğretmenlerimizce ödüllendirildik ve üniversitede bile sınıfa katılım üzerinden, profesörü konuya hakimiyetimizle etkileyerek not aldık. Sorun şu ki onaylanma ihtiyacımızı yetişkinlik dönemimize de taşıyoruz ve başkalarına davranışlarımızı ve düşüncelerimizi açıklayarak onların üzerimizde hakimiyet kurmalarına izin veriyoruz. Gerçekte birçok insan soru sorulduğunda cevaplamak için fazlaca istekli. Ama bunu yaparak ast çerçeveye düşmeyi kabul ediyorlar.
Örneğin, kadınların sıklıkla sorduğu bir soru da “ne iş yapıyorsun?”dur. Kadının bu sorusunu hızlıca cevaplayarak, otomatik olarak onun “kendini bana ispatla” çerçevesine girersiniz. Bu nedenle kitabım Bang’de, çekiciliğinizi inşaa ettiğiniz etkileşimin ilk zamanlarında, kadınları asla direk cevaplamamanız gerektiğini öğretiyorum. Daha iyisi, ona sizi değerlendirmekte olduğunu takmadığınızı gösteren şaka ile karışık bir cevaptır. Mantığa aykırı bir şekilde bu kadının size olan ilgisini arttırır, zira sizden önceki çoğu erkeğin hevesle yaptığı şeyi yapmayı reddettiğinize göre sizin değeriniz daha yüksek olmalıdır.
Bir başka örnek de patronunuz olmayan bir iş arkadaşınızın size “bunu neden bu şekilde yaptın?” diye sormasıdır. Bu durumda iş arkadaşınız, sizi kendinizi savunma durumuna sokarak daha üst bir çerçeve kurmaya çalışıyor. Onun çerçevesini reddeden cevap, ona bu işi neden böyle yapmayı tercih ettiğinizi açıklamamaktır. Size “nasıl yaptın?” sorusu sormadığı sürece. Nasıl sorusu onun ast çerçeveye girmesidir ki sizden bir şey öğrensin. Bunun yanında sizden niteliği ufak ufak artan iyilikler isteyen iş arkadaşları ile de karşılaşacaksınız.
Bir kadınla ilk defa seks yaptığınızda ve performansınız kötü olduğunda nasıl hissedersiniz? O an aşağı hissettiğiniz için, “gelecek sefer daha uzun olacak” ya da “o kadar içmemeliydim” gibi bir şey söyleyebilirsiniz. Bu sizi tatmin etmesi beklenen kişi haline sokar. Kadın muhtemelen sizi zayıf bir erkek olarak görecektir. Kendi değerine güveni olan erkek bir tane kötü cinsel deneyimde bozuntuya vermez, ya da en azından bu durumu açıklama / savunma gereği hissetmez.
Kendini herhangi bir şekilde açıklamaya çalışmak, çerçeveyi kaybetmenin en kolay yoludur. Bu sadece karşıdaki insan kendi ast çerçevesini defalarca gösterene kadar yapılmamalıdır. Örneğin bir kadın sizin önünüzde sürekli kendini kanıtlamaya çalışıyorsa, arada bir onu doyurmak için bir kemik atabilirsiniz. Ama bunu sadece istediğiniz için yapmalısınız ki kadın ilişkide temel bir güven duygusu hissedebilsin.
Önemli not : doğal alfa erkekler ast çerçevesini otomatik olarak reddetmeye meyillidir. İçgüdüleri kendilerini açıklamamalarını söylerler. Bu erkeklerin kendilerini yüksek değerde gördüklerinden çerçeveyi korumaları kendiliğinden olur. Eğer doğal bir alfa değilseniz, sizin bunu kadın size her soru sorduğunda ya da sizden bir şey istediğinde, size çerçeve dayatıp dayatmadığını düşünerek yapmanız gerekecek (“çantamı tutabilir misin?”). Eğer kadın size çerçevesini dayatmaya çalışıyor ise, sorusunu saptırmalısınız. Bir şaka yapın ya da “onayla-ve-abart” uygulayın ki etkileşimde üst taraf siz olasınız. Bunu yapmazsanız kadın yavaş yavaş gücünüzü emer ve sizi ya ilgi için ya da birkaç yıldır evli erkeklerin karılarında görüldüğü üzere avucuna almak için kullanır.
Bir kadından yüksek beklentilerinizin olduğu ama onun sizden çok az beklentisi olduğu bir noktaya gelmeye çalışmalısınız. Siz istediğiniz gibi davranırken o size uymalı. Bu ciddi miktarda öz değer gerektirir ama o değeri kazanana kadar sizden bir şeyler isteyenlerin çerçevesine girmeyerek bunu simul edebilirsiniz.
“Arkadaşlarım hepinizin anlattığı hikayeler ve Sizler çok değerlisiniz. Çünkü çok güzel şeyler anlatılıyor ve çok güzel bir şeyler yazılıyor Bu blogta ama şehir ortamında yaşadığınız için benim gibi küçük bir kasabada yaşamadığınız için çok çok mutlu olmalısınız. Ortamımda bir bilemedin iki kız var.. geçen Çok komik bir şey oldu çalıştığım firmada Dağ başı bir yer öyle söyleyeyim masa başı bir işteyim muhasebeci hatun kişi ve beş kişiyiz toplam da çok yakışıklı larda var vasat da var erkekler içinde muhasebeci hatunla iyiyiz..bizden hariç birde şantiye ekibi var diğer elemanlar..bu hatun şantiye ekibinden hızlı horoz diye bir abi var ..hızlı horoz vurucuymuş ben 1 ay sonra geldi bende yeniyim ama abi meşhur muş..küfürbaz her gece içen 5 yada 6 evlilik yapmış bir sürü çocuğu olan 65 yas civarı birisi hatun ofisteki diğer tanıdığı yakışıklı lardan borç alıp ilk önce herifle otele gidip orada yiyişip yiyişip geldi sonra bu abi hatuna herkesten para toplatıp çekti gitti..tabi bunların çoğunu sonradan öğrendik..bu hatuna yakın bi yakışıklı kardeşim de birgün benim degerimi anlayacak gibi bir laf etti..yaşlı çirkin evli sahtekar acımasız bi adam yakışıklı dürüst on numara deyebilecegimiz bir kaç kişiýe nal toplatıp çekti gitti hatta hatun benide götür demiş ama.. yorumlarınızı bekliyorum.”
Bu yorumu yazıya taşıdım zira buradaki dinamik yorumlarda ve maillerde çok karşıma çıkıyor. Yakışıklı ve efendi gençler kızların böyle adamlarla beraber olmasına şaşıyor ve kızıyorlar.
Olay basit. Ham maskülin davranışlar bir kadına, 22 yaşında HB9 bir kız bir erkeğe nasıl görünürse öyle görünür. Beta davranışlar ise bir kadına, 42 yaşında ve 150 kiloluk kadın erkeğe nasıl görünürse öyle görünür. Çoğu erkek HB9 22liği kişiliği ne olursa olsun arzu edemeden duramaz. Çoğu kadın da ham maskülin erkeği kişiliği ne olursa olsun arzulamadan duramaz. Burda ofisteki erkekler beta demek istemiyorum. “Değeri anlaşılacak” ağır beta ama burada amcanın maskülünitesi daha ham daha dobra muhtemelen.
Burada maskülinitesi sağlam ama alfa yazısındaki götün teki Corey tadında bir alfa var. Biz erkekler alfa deyince erdemli ve lider alfaları algılama eğilimindeyiz ama alfa davranışı maskülin, kendin olmaktan utanmamak, kendini hayatının merkezine koymak vs. ile alakalı. O nedenle hapisteki mafyöz eleman da alfa, şirket CEOsu da.
Yaş, tip, para ya da boy. Bunlar hep dolaylı yollardan arzu uyandırır. Maskülin davranışlar ve duygusal kuvvet / ulaşılmazlık ise dolaysız ham arzu uyandırır. Biz erkekler güzelliğe ve tazeliğe çok önem verdiğimizden kadınların da aynı şeylere aynı önemi verdiğini düşünüyoruz. Oysa kadınlarla erkekler çok farklılar. Çok basit bir örnek vereyim.
Bir kırmızı ışıkta yayasınız. Önünüzde bir Ferrari bir de külüstür Şahin durdu. Şahinin direksiyonda 22 HB9, çulsuz ve hoş ama hafif şapşal bir kız var. Ferrari’de orta yaşlı karizma bir CEO teyze. Hangisine arzu duyarsınız? Bir kadının önünde Ferrari ve Şahin dursa. Ferrari’de orta yaşlı karizma bir CEO ve Şahin’de yakışıklı, çulsuz ve hafif şapşal bir adam olsa. Kadın hangisini arzular?
Bazı erkekler bu 65lik dedeye bakıp kadınların böyle götleri sevdiklerini ama düzgün adamları dışladıklarını düşünür. Oysa burda dinamik götlük – düzgünlük değil alfalık – betalıktır.
Kısacası eğer yakışıklı ama betaysanız, güzel yüzlü ve 100 kg bir kadınsınız. Arzu yaratmak için alfa maskülin davranışlar geliştirmelisiniz. 50 kilo taş vücutlu olmaya denktir bu.
Yaşa ekleme. Kabaca (tamamen kabaca rakamlarla) 20lik kızların 30%si kendinden 10 yaş ve daha fazla büyük bir adamla beraber olmaktan tiksinirler. 40%ı sorsan hayır der ama doğru zaman ve doğru alfa ile yaş farkını takmazlar. Yüzde 30u ise yaşça büyük erkeklere kendi yaşıtları oğlanlardan kurtuluş olarak bakar ve özellikle yaş farkı ararlar. Daddy issues yaşayan kızlar bunların alt kümesidir ama bu gruptaki kızların sadece bir kısmı böyledir. 20li yaşlarda kendi yaş grubunuzun yanında bu abi ve amcalarla da rekabet ediyorsunuz. Eskiden bunlar evli olurdu ve rekabetten çekilirdi ama günümüzde feminist propoganda ile gaza gelip boşanan karıları sağolsun hatrı sayılır bir kısmı yeniden piyasada. Ben de dahil boşanmış tüm arkadaşlarımın kız arkadaşları 20 – 27 bandında. Siniriniz bozulmasın, bu gerçeğin kıymetini 40 yaş civarı anlarsınız 🙂
Türkiye dibine kadar ataerkil, bir avuç zavallı feministe ne yükleniyorsunuz, siz asıl muhafazakarlara, sokakta adam dövenlere yüklenin diyen bik biklere gelsin :
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ile kadının anlık bir tartışma sonucu en basit şikayetiyle, herhangi bir darp olmasa dahi erkek 6 ay süreyle evden uzaklaştırılabiliyor. Kanun kapsamında, en ufak şikayetle ilgili olarak dahi delil ve belge aranmaksızın erkek aleyhinde kararlar veriliyor. Erkeğin evden uzaklaştırılma süresi de kadının şikayeti sonrası darp olsun ya da olmasın erkeğin 1 aydan 6 aya kadar evden uzaklaştırılması öngörülüyor.
Şikayetçi olan kadının mahkemeye gitmesine bile gerek olmadan polisi araması dahi erkeğin uzaklaştırılması için yeterli. Kadının ‘bana sesini yükseltti’ demesi dahi yeterli bir sebep. Darp raporu gibi herhangi bir belge de aranmıyor ve erkeğe başvurulmadan karar veriliyor.
Avukat Ali Cahit Polat demiş ki : “Şu an yılda 120 bin ila 130 bin aralığında evden uzaklaştırılan baba modelleriyle karşılaşıyoruz. ‘Eve yeteri kadar bakmıyor’, ‘Bana sesini yükseltti’, ‘Evdeki ışığı kapatmadı’ gibi oldukça basit nedenlerle evler, 6 ay boyunca babasız kalıyor.”
Boşanma niyeti bulunan eş örneğin şiddete uğrama tehlikesi olmayan eş tarafından diğer eş aleyhine otomatik olarak alınan koruma kararı, eşlerin boşanma davasında haksız yere ‘şiddet uyguladığına dair delil’ olarak sunulabilmektedir.
Ne güzel ya. Betayla evlen sonra adamı sudan sebeple evden attır ama tabii ki tüm masraflarını adama ödet. Bir beyanın yeter. Böyle neo-marksist bir şeyin muhafazakar bir hükümetin burnunun dibinde gerçekleşmesi de ayrı bir ilginçlik.
Edit : Hukukçu okur Law Lord bu yukarıdaki yazılanlar için şu yorumu yapmış :
Bir hukukçu olarak şunu söyleyebilirim ki karşı tarafın kusuru daha fazla ise yoksulluk nafakası ödemezsiniz.(TMK m.175) Bunun yanında çocukların velayeti de yüzde doksan kadına verileceğinden iştirak nafakası ödemeniz gibi bir durum söz konusu olabilir.(TMK m.182) Çözümü aslında o kadar zor değil: kesinlikle çalışan kadınla evlenin. Her halükarda işiniz kolaylaşır. Yoksulluk nafakasını alan taraf bile olabilirsiniz. Ayrıca bu yazıdaki gibi kimse kimseyi ışığı kapatmadı diye evden attıramaz, külliyen saçmalık, dayanağı varsa esas-karar numarasını da ekleselermiş kanıt olarak. Böyle şeyler mümkün değil, korkmayın o kadar da. Medyada abartıldığı kadar da korkunç değil.
O yargıç sizin davanıza kadar yüzlerce olayı çözüme kavuşturmuş böyle aptalca kararlar ender görülür. Onları da temyizde çözersiniz. Önemli olan kusurlu taraf olmamanız.
Tabi bunların yanında öyle boşanma davaları görüyoruz ki şaşırmamak elde değil. Kendi kocasını arkadaşına ayarttırıp nafaka-tazminat alanlardan tutun, çocuğuna öğretip öz babasına taciz iftirası attıranlar…
Ama ne olursa olsun red pill camiası olarak kadına şiddetin karşısında olmalıyız, bunu meriç olmak ya da beta olmakla bir tutamayız. Bugün hukukun bazı üstün değerleri vardır. Bu değerlerden birisi de kişi varlığı değerlerinin her şartta dokunulmaz olmasıdır. Dolayısıyla hiç kimsenin bir başkasının vücut bütünlüğüne karşı yaptığı ihlal savunulamaz.
İki konuda kendisine katılıyorum. Eğer evlenecekseniz ÇALIŞAN KADIN İLE EVLENİN. Ve kadına vurmayın ve eğer kadın şiddet uyguluyorsa onunla aynı ortamdan hemen uzaklaşın. Bu klasik kadın döven azınlığa hitap etmiyorum. Açıkçası onlar yasayı hakediyorlar. Kadının psikolojik şiddet uyguladığı durumlardan bahsediyorum. Ben çevremde psikolojik şiddete meyilli kadınlar gördüm hatta 1:50 boyu ile 1:80 adama tekme yumruk girenine de rastladım. Adam tabii sünepeliğinden sineye çekmiyor bunu kadının niyetinin tokat yeyip zabıt tutturmak olduğunun farkında ve kadın 1 saat vursa adamda morluk olmaz. İlginçtir ki psikolojik şiddeti kullanan kadınlar gördüm ama bu kadar tahriğe rağmen daha kadına bir fiske vuran adam görmedim. Kendinden güçsüz birine vurmak etik değil hem de yasal olarak bir anda tüm kartları ona verirsiniz. Kadın size vururken parmağını kısa sizi aile içi şiddetinden içeri aldırır. Psikolojik şiddete meyilli bir kadınlaysanız, kadınım saldırılarını gizlice kayıt yapın ve tek fıske vurmadan veya söz etmeden çekip gidin. Boşanırken işinize yarar.
Bunun nasıl ülke yıkabilecek ölçekte bir tehlike olduğunu anlamak için birinci bölümünü çevirdiğimiz Erkek Düşmanlığı Balonu yazısının çeviri aşamasındaki ikinci bölümüne bakalım :
Cinsiyetler Arasındaki Anlaşma : Bekar bir erkeğin hayatta kalması için fazlaca bir şeye ihtiyacı yoktur. Çoğu bekar erkek yılın sadece 2 ayı çalışarak kendini rahatça geçindirebilir. Bir erkeğin çok çalışarak çok daha fazlasını kazanma motivasyonu, rekabetin çok olduğu alanda kendine bir eş çekebilmek, bir evi geçindirebilmek ve birkaç çocuk sahibi olabilmek ve evli ve toplumun direği bir erkek olarak saygı görebilmektir. Eskiden yüksek ekonomik potansiyel gösteren ve sosyal dokunun desteklediği genç bir erkek, kızın anne ve babasını etkileyerek kız ile evlenebilirdi. Bunun sonucunda erkek çok çalışmak zorunda kalırdı ve emeğinin karşılığının 80 -90%si devlete, işverene ve ailesine giderdi ama karşılığında bir aile ve yüksek statü elde ederdi. Bu nedenle de kazancının çoğu başkalarına gitse de durumdan mutlu idi.
Dört Canavar Düdüğü bunu değiştirdi ve kadınların beta erkekleri tamamen görmezden gelerek, alfa erkeklerle evlenme şansları matematiksel olarak çok az olsa da alfa erkeklerin peşinde koşmalarına olanak sağladı. Sorumluluk sahibi ve üretken bir yaşam sürmeleri öğütlenen beta erkekler ise dolandırıldıklarını anladılar.
Sadece 20 yıl önceki sosyal kurallar altında başarı kazanan erkekler bugünün kurallarının ihanetine uğradılar. Bu da onların üretkenliğine ve becerilerine bağımlı olan toplumu desteklemeyi reddetmelerine yol açtı.Kadınlar kendilerini tüm geleneksel sorumluluklarından özgürleştirirken (komikdir ki bu onları eskiye göre daha mutsuz yaptı) erkeklerin tüm geleneksel rollerini harfiyen yerine getireceklerini sanıyorlardı. Özellikle de kadınlara kaynak veren ve onları koruyan rollerini. Belirtmeye gerek yok ki centilmenlik / şövalyelik doğalarının bir parçası olmasına rağmen erkekler, centilmenliğin karşılığında bir takdir gerektirdiğini ve kadınlardan bu takdirin gelmediğini hissedecekler.
Kocaların ve babaların rollerinin değersizleştirilmesinin ve yerlerine devletin geçmesinin sonucunun ne olacağını görmek için çok uzaklara bakmaya gerek yok. ABD siyah topluluğuna bakmak yeterli. Detroit’te ortalama ev fiyatları daha 2003’te 98,000 Dolar iken bugün sadece 14,000 Dolar. Otomotiv sektörü işleri.Detroit’i 2003’ten çok daha önce terk etti ve bu nedenle düşüş endüstrinin gitmesine bağlanamaz. Baltimore, Oakland, Cleveland, ve Philadelphia gibi şehirler de çok daha iyi durumda değiller. Bunun beyazlarda olmayacağını düşünenler, İngiltere’nin alt tabakasına baksınlar. Beyaz nüfusun alttaki yarısı siyahlarla aynı kadere mahkum. Los Angeles gibi şehirler de ‘Detroitleşebilir’.
Buna ek olarak insanlar toplumun fiziksel güvenliğini unutmuşa benziyorlar. Toplumun ve özellikle kadınların fiziksel güvenliği,tamamen ‘saldırgan’ erkek – ‘koruyucu’ erkek oranının belli bir seviyenin altında kalmasına bağlıdır. Daha çok erkek işgücünden dışlandıkça, suç bir alternatif haline gelir. En eğitimli erkek bile eğer ihanete uğradığını düşünürse şiddete başvurabilir. Batıdaki her toplu silahlı saldırı ve hatta terör teşebbüsü eğitimli ve iyi iş potansiyeli olmasına rağmen sevgisiz kalan erkeklerce yapıldı.
Profesyonel işi olan erkekler hemen hiçbir zaman suça bulaşmasalar da, saldırıya uğrayan bir kadına yardım etmemeyi tercih edebilirler. Birçok erkek basitçe kurtarıcı olmak istemeyecekler ve bu erkek düşmanlığı tarafından horlanan polisleri de kapsayabilir. Güvenlik oksijen gibidir – sadece kalmadığı zaman farkedilir. Büyük miktarda umursamayan erkek yaratarak kadınlar çok şey kaybedecekler.
Ataerkil sistem çalışır zira erkek ve kadınların güçlerinin birbirlerini tamamlayarak işbirliği yapmalarını sağlar. ‘Feminizm’ ise kadınları, eninde sonunda en dayanıklı betadaki şövalyeliği bile yok edebilecek kadında ahlaksız davranışlara teşvik ederek, iki cinsiyeti de çürütür. Bekar anneliğin teşvik edilmesi sır değil. Daha az görüneni ise bekar kız kuruluğunun da sürdürülemez ve karşılıksız yollarla teşvik edildiği. Erkek düşmanı bir topluma doğal çözüm, bu toplumun düşürülüp ele geçirilmesidir.
Neden Amerikan toplumu geriliyor görünüyor? Neden adalet ve edep çöküşte? Gerçek temel nedenin anlaşılması zor olsa da, neden toplumun büyük çoğunluğu karşı olsa da bayağılık ve tiranlık yükselişte? Ya sürdürülemez sağlık sistemi ve sosyal güvenlik masraflarından, artmayan maaşlara ve yükselen suç oranlarına; dökülen altyapı ve matastazda olan sosyalizmden, Detroit, Cleveland, Pittsburgh ve Baltimore gibi düşüşte olan ana Amerikan şehirlerine kadar tüm problemler, her tarafa sinen ama ulusal diyalogdan ve aslında bütün Batı Dünyasının diyalog alanından kendini saklayan ortak bir temel nedenden kaynaklanıyor ise? Bugün, 201Xli yılların ilk gününde, size bütün bunların nedenini anlatacağım. Böylece de önümüzdeki 10 yılda Amerika Birleşik Devletleri’nin en önde gelen problemi ile ilgili ulusal tartışmayı da tetikliyeyeceğim. Bu problem bizim boğuşuyor göründüğümüz diğer birçok problemin de temel nedeni. Az sonra okuyacaklarınız, 1997 yılında birinin çıkıp 2001 – 2009 arasındaki Terör ile Savaş (War on Terror) dönemine hakim olan güçleri oldukça detaylı bir şekilde anlatmasına denk geliyor.
Bu çok uzun bir yazı, The Futurist’te şimdiye kadar yazılan en uzun yazı. Gelecek 10 yılın sosyal, politik ve cinsel çatışmaları hakkında bir rehber olduğu için, bir oturuşta okunması için değil de destekleyen bağlantıları ile birlikte uzun bir sürede yavaş yavaş sindirilmek üzere yazıldı. Bu 10 yılın ayları ve yılları geçtikçe, bu yazı kehanet gibi görünmeye başlayacak.
İdari Özet : Batı Dünyası sessiz bir şekilde, kadın erkek ilişkilerinin zehirlendiği, devlet güçlerinin, başka türlü aslında iyi kadınların ailelerine büyük zarar vermesi pahasına çeşitli şekillerde teşvik edilmesi ile, erkeklerden kadınlara zorla kaynak transferi yaptığı, erkek doğasının kötülenirken kadın doğasının kutsandığı bir uygarlığa dönüştü. Bu, her iki cinsiyet için de adil değil ve aynı zamanda sonuçları erkeklerin değil de, 2020 gibi yakın bir zamandan itibaren gelecekteki masum kadın nesillerinin omzuna yüklenecek, hızlı bir uygarlık gerilemesi ve çöküşü için bir reçete.
Şimdi, bu yazının temel aksiyomu, kadın ve erkeklerin değişik önceliklere sahip ve değişik alanlarda güçlü ve zayıf olsalar da, eşit şekilde değerli olduğudur. Bir toplum, kadın ve erkeklerin birbirleri ile çatışmak yerine birbirlerini tamamlayan rollere sahip olduğunda en güçlü zamanını yaşar. Üstelik, bir cinsiyet (hangisi olduğu farketmez) kötü muamele gördüğünde, diğeri de birçok hakkından mahrum edilir. Bu aksiyoma katılmıyorsanız, buradan ötesini okumak istemeyebilirsiniz.
Kültürel Kriz
Kadınların Baskı Altında Olduğu Miti : Bütün istatistiki ve mantıki delillere karşın bir insana baskı altında olduğunu söylediğiniz zaman, o insanda cesaretsizlik ve kızgınlık yaratarak ona zarar verirsiniz. Bu tehlikeli etki, gereksizce empoze edilen birçok kadın mutsuzluğunun ve dayanaksız bir şekilde erkeklerden öç alınmasının temelidir.
Hepimize, kadınların insanlık tarihi boyunca sözümona nasıl baskı altında tutulduğu, ve bu baskının aynı seviyede zorluklarla karşılaşmayan sıradan erkeklerce nasıl yaygın, sistemli ve teşvik edilen bir şey olduğu öğretildi. Bu, gerçekte tamamen yanlış bir anlatı. Ortalama erkek savaş meydanlarında, denizlerde ve madenlerde ölüme zorlanırken, çoğu kadın evinde kalıp çocuklarına bakıyor ve ev işleri yapıyordu. Erkek hayatta kalma beklentisi her zaman kadınlara göre ciddi oranda düşüktü ve hala da öyle.
Modern devirden önce savaş insan toplumunun sürekli devam eden bir parçası idi. İki kabile ya da krallık ne zaman savaşsa, kaybeden tarafın savaşabilecek yaştaki erkekleri yok edilirdi ama kadınlar işgal eden toplumun içinde asimile edilirdiler. Tamam, cariye ya da hizmetçi olmak oldukça talihsiz bir kader ama erkekler gibi savaş meydanında boğazlanmak kadar kötü bir kader değil. Benimle hemfikir olmayanlara soruyorum, kadınların boğazlanması ve erkeklerin asimile olmasını mı tercih ederdiniz?
Bu anlatının önemli bir kısmı, “feministlerin” ortalama bir kadının kötü durumunu, ortalama erkeklerle değil de en tepedeki erkeklerle (monarşi ve aristokrasi) karşılaştırmalarından kaynaklanıyor.Buna apex fallacy (doruk yanılgısı) denir, kazara ya da bilinçli bir şekilde de olsa gerçekliği tamamen yanlış temsil eder. Ortalama bir kadının durumunu ortalama bir erkeğin durumu ile karşılaştırmak için (burada anahtar kelime ‘ortalama’), en fakir ülkelerdeki en fakir köylülerin hayatlarına bakmanız yeterli. Hem kadınlar hem de erkekler ağır işler yapmak zorundalar, yeteri kadar yemek ve elbiseleri yok ve yaşadıkları durumdan yukarı çıkma yolları oldukça kısıtlı.
Oy verme hakkı gibi cımbızla seçilmiş anektodlarda ise unutmayın ki çoğu yer ve zamanda erkekler de oy veremiyorlardı. Aslına bakarsanız, tüm yüzyıllardan tüm ulus devletleri karşılaştırırsanız, tüm hepsinde kadın ve erkeklerin aynı oy verme (ya da verememe) hakkına sahip olduğunu görürsünüz. Bugün bile, 200 adet devlet içinde, kadın ve erkeklerin oy verme hakkının farklı olduğu tek devlet yoktur. Kadınların erkeklere verilen haklardan mahrum olduğu iddiası, tarihi durumun sadece yüzde 1’inde olan bir şeydir.
Bu, kadın sünneti gibi kadınlara yönelik barbarlıkları göz ardı etmek demek değil; bu tür şeyler hep varoldular ve hala varlar. Ama erkekler de aynı şiddette barbarlıklara maruz bırakıldılar. Bu hiçbir şekilde gündeme gelmiyor. Aslında, bir erkeğin cinsel organı bir kadın tarafından kesildiğinde, başka bazı kadınlar bunu komik bulabiliyorlar ve bunu da açık açık gururla söylemekten de çekinmiyorlar.
Yaşayan bir grubun yüzyıl önce, artık hayatta olmayan insanlara yapılan barbarlığın tazminatını almaya çalışıyor olması zaten hatalı. Ama bu baskının kurgu olması işi daha da kötüleştiriyor. Kadınların erkekler tarafından baskı altına alındığı anlatısı reddedilmeli ve oldukça seçici ve tarihi olarak yanlış bir anlatı olduğu için kabul edilmemeli. Aslında, bu mit tarihi bir baskının değil, iki cinsiyetin şikayet etmeye yatkınlığı arasındaki farkın bir örneği.
Eğlence Dünyasındaki Maskülinite Boşluğu : Aşağıdaki eğlence dünyası figürlerine bir bakın. Bu kişiler ancak 30 yaş üstünde iseniz size tanıdık gelecektir.Bütün bu kişiler 80lerde çok meşhurdu ve bazıları o 10 yılın iki tarafında da varlardı. Hepsi birbirlerinden açıkça farklı tiplerdi. Ama aralarında ortak bir nokta var – Hollywood bugün bu adamlara denk çok çok az karakter üretiyor.
Bu karakterle çeşitli idi ve mükemmellikten uzaklardı ama hepsi maskülinitenin birer örneği idiler. Hepsi başka arketipleri temsil ediyorlardı, aile babasından lidere, çapkınlardan, maceracı gezginlere ve koruyucu erkeklere. Hepsi farklı olmaktan çok aynı idi. Zamanın erkek çocuklarına rol modelleri idiler ki çoğunlukla aynı erkek çocuğa birden fazla karakter rol modeli idi. Bill Cosby ve Mr. T gibi birbirinden çok farklı karakterlerin hayran kitlesi büyük oranda kesişirdi. Aynı şekilde Jean-Luc Picard ve maço erkek Randy Savage karakterlerinin hayran kitlesinin kesiştiği gibi.
Bu noktada, modern eğlence dünyasındaki gururlu ve rol modeli maskülin erkek kıtlığı daha açıkça göründüğü için, içinizde çoktan uçup gitmiş bir zamana ağıt yakan bir boşluk hissediyor olabilirsiniz. 80lerden önce ,başka çeşit bir maskülinite vardı ama bugün, maskülinite dikkat çekici bir şekilde yok. Erkeklere ya mayfa tipli kokuşmuşlar ya da efemine androjenler gösteriliyor. Star Trek ve A-Takımı filmlerin devamları ya da Rocky ve Indiana Jones gibi serilerin son filmleri yapılmıyor değil. Ama yeni karakterler neredeler? Boşluk neden sadece nostalji ile dolduruluyor? Jack Bauer gibi tek tük örnekler, maskülinitenin temizlenmesi gibi daha büyük bir trende karşı yeterli bir karşı çıkış değil.
Modern eğlence dünyasında iş adamları kötü adamlar olarak gösterilirken kocalar ise hiç hata yapmayan, güçlü karılarının parmağının ucunda olan salaklar olarak resmediliyorlar. Oprah Winfrey’in platformu her zaman yanlış yapan kadınlara sempati yağmuru sağlarken, büyük adaletsizliklere uğrayan erkeklere değinilmiyor bile. Kadınların aynı çıktı ve aynı iş için erkeklerden daha az para kazandığı gibi absürt şekilde yanlış feminist mitleri ya da aldatma ve aile içi şiddet sadece erkeklerin yaptığı bir şeymiş gibi gösterilmesi sitcom diyaloglarına ve hukuk dramalarına bile iliştiriliyor.
Bütün bunlar kadınlara erkeklere saygısız olmayı, karılara kocalarına tepeden bakmayı, kızlara babalarının önemini es geçmeyi öğretiyor ve sonuçta da bekar annelik (tabii ki vergi verenlerin parasıyla) normalleştiriliyor. Çoğu bekar annenin kurban değil de erkeklerin kucağından kucağına atlarken umarsızca hamile kalan kadınlar olmasına rağmen. Bu ise, artan sayıda genç erkeğin babasız büyümesine ve doğal erkek davranışlarının yanlış, feminizasyonun normal olduğunu öğrenmesine neden oluyor. Bu aynı zamanda, medyanın bekar anneliği ve “cougarlığı” (genç erkek avcısı yaşlı kadın) oldukları gibi kötü değil de normal göstermesinin de etkisiyle, kadınların cinsel pazarın gerçekleri konusunda kendilerini kandırmalarına neden oluyor.
Kadın ve Erkeklerin İlkel İç Güdüleri : Genetik araştırmalar gösteriyor ki, modern zamanlardan önce, kadınların yüzde 80’i çoğalabilmiş iken erkeklerin sadece yüzde 40’ı çoğalabilmiş. Bundan çıkarılacak en bariz sonuç, en tepedeki erkeklerin birden fazla kadını varken, alttaki yüzde 60’ın hiçbir çiftleşme şansı yoktu. Kadınlar açıkça tepedeki erkeği birden fazla kadınla paylaşmaktan gocunmadılar ve ‘alfa’nın dört karısından biri olmayı, ‘beta’nın hiç bölünmeyen ilgisine tercih ettiler. Kadınlar için çekiciliklerine göre erkeklerin en tepe yüzde 20’sindeki erkekleri, ‘alfa’ erkek olarak tanımlayalım ve ortadaki yüzde 60’a da ‘beta’ erkek diyelim. Dipteki yüzde 20’nin ise bu konuda bir fonksiyonu yok.
Goriller, şempanzeler ve ilkel insan kabileleri üzerindeki araştırmalar gösteriyor ki erkek, önüne gelenle yatan ve çok eşli cinsiyet. Bu, modern okuyucu için süpriz değil. Ama aynı araştırmalar gösteriyor ki, kadınlar tek eşli değil de hipergamikler. Başka deyişle, bir kadın belli bir zamanda tek bir erkeğe çekilmiş olsa da, değişik erkeklerin statü ve servetleri dalgalandıkça, kadının ilgisi düşüşteki erkekten yükselmekte olan erkeğe kayabilir. Alfa erkek saflarında devir (saflardan düşme – saflara girme) çok fazla ve kadınlar da bunun şiddetli bir şekilde farkındalar.
Bu nedenle kadınlar tek eşli ilişkiye ilk girmek isteyen olmalarına rağmen ilişkiden ilk çıkmak isteyenlerdir. Bu doğru ya da yanlış değil, tamamen doğal. Yanlış olan, kadınları evliliği bozduğu için utandıran geleneksel baskılar tamamen kalkmış iken, bir erkeği sosyal ve kültürel baskı ile, utandırarak, ‘bağlanmaktan korkmakla’ suçlayarak ya da ‘Peter Pan Kompleksi’ gibi uyduruk şeylerle evlenmeye zorlamaktır. Boşanmaların yüzde 90’ı kadınlar tarafından başlatılmasına rağmen. Dahası, bir kadın bağlılığı yokettiğinde, çocuklar büyük zarar görürler ve kadın şimdi ve gelecekte terk ettiği erkekten para talep eder. Evlenmeyi reddeden bir erkek ne masum küçüklere zarar veriyor ne de yıllarca bir kadına para ödemek zorunda kalıyor. Bu absürt çifte standardın, topluma gözle görünmeyen ama büyük zararları var.
‘Beta’ erkekleri, kendilerini idare edecek kadarından çok daha fazlasını üretmeye teşvik etmek ve aynı zamanda kadınların hipergami dürtüsünü kontrol altında tutarak çocukların biyolojik babalarından kopmamasını sağlamak için, tüm ana dinler, iki cinsiyetin birbirleri ile yapıcı bir şekilde beraber olmasını zorlayan ve ilkel dürtüleri cezalandıran bir kurum inşaa etmişlerdir. Bu kurumun adı “evlilik”tir. Tek eşli evliliği dayatan toplumlar, tüm beta erkeklerin eş sahibi olmasını garantileyerek, modern zaman öncesi üretken olmak için hiçbir motivasyonları olmayan bu erkekleri üretken olmaya teşvik etmişlerdir. Bunun karşılığında da kadınlar kendilerine kaynak sağlayacak, koruyacak bir erkek ve çoğunlukla yoksulluğa mahkum evlenmemiş kadınlardan daha yüksek sosyal statü kazanırlar. Bütün bir insan nüfusuna uygulandığında, bu sisteme “uygarlık” denir.
Bu formülü çok az sapma ile uygulayan bütün toplumlar büyük başarılar gösterip yüzyıllarca ayakta kaldılar. Tek eşli ilişkinin çeşitli insan topluluklarında nasıl benzer doğaya sahip oldukarı oldukça çarpıcı bir gerçek. Bu formülden sapan toplumlar, hızlıca yokedildiler. Cinsler arasındaki bu ‘anlaşma’ beta erkekler, 35 yaşının üstündeki kadınlar ve çocuklar için oldukça avantajlı olsa da, alfa erkeklerin ve 35 yaş altı kadınların (ilkine göre sayıca çok az bir topluluk) aktivitelerini sınırlandırdı. Bunun tersi olan uygarlık öncesi toplumda, alfa erkeklerin 3 ya da daha fazla kadını kapatması, yaşlananı atıp daha gencini alması ve bu arada beta erkek yığınlarının az sayıda arta kalan / yaşlı kadın için birbirini yemesi oldukça kaotik ve istikrarsızdı. Beta erkekleri saldırgan ve üretimsiz bırakan bu sistemde, alfa erkekleri tarafından çöpe atılan anneleri de ser sefil bir hayata mahkum ediyordu. Sonuç olarak, geleneksel uygarlık kontrollerini kaldırırsanız, erkeklere ve kadınlara ne olur?
4 Canavar Düdüğü : Birbiri ile alakasız dört güç, erkek ve kadınların biyolojik realiteleri üzerine inşaa edilmiş olan uygarlığın dengelerini, aynı anda sallamaya başladılar. Başkaları da 4 alarm konseptini daha önce yazdı ama ben 4 Canavar Düdüğünün biraz değişik bir versiyonunu seçeceğim :
1) Kolay Doğum Kontrolü (prezervatif, doğum kontrol hapı ve kürtaj) : Geçmişte, çok çok az kadının birden fazla cinsel partneri olurdu zira evlenmeden çocuk sahibi olmak bir kadını sefalete ve toplum tarafından dışlanmaya iterdi. Doğum kontrol yöntemleri, kadınları hipergami dürtülerini yaşayabilmelerini imkanlı kıldı.
2) Kusura dayanmayan boşanma, mal paylaşımı ve nafaka : Geçmişte, kocasından ayrılmak isteyen kadın, kocasının kusurunu kanıtlamak zorunda idi. Bugün yasalar değişte ve kadınlar kocalarını herhangi bir neden göstermeden boşayabiliyorlar ama aynı zamanda onlardan yıllarca nafaka almaya hak kazanıyorlar. Bu, yıkımı teşvik ediyor zira kadınların kendi sorumsuz davranışlarının bedelini erkeklere ve çocuklara yıkmalarına olanak sağlıyor.
3) Kadınların ekonomik bağımsızlığı : Feministler her ne kadar bunun kendi yoğun çalışmaları sayesinde olduğunu iddia ederlerse etsinler, kadınları ev işlerinden özgürleşip onları iş gücüne girebilir hale getiren asıl güçler elektrikli süpürge, çamaşır makinesi, fırın gibi icatlar. Bu icatlar, eskiden koca birgün alan işleri bir saat veya altı bir süreye sıkıştırdı. İşgücü arz fazlası maaşları düşürüp yeni tüketiciler yaratırken, kadınların işgücüne katılımına karşı tek bir organize erkek direnişi bile olmadı (Çin’de vergiler, kadın verimliliğini arttıracak şekilde toplandı). Ama kadınların evlenmesi için önemli nedenlerden biri olan finansal destek, eskisi gibi gerekli olmamaya başladı.
4) Kadın-merkezli sosyal mühendislik : Kadın yanlısı boşanma kanunlarının üstünde ve ötesinde olan diğer devlet müdahalaleri : bekar anneliğin sübvanse edilmesi, kadınlara yönelik şiddeti kriminalize ederken aynı oranda olmasına rağmen kadın şiddetine maruz kalan erkekler için hiçbir şey yapmayan yasalar ve kadınlara erkeklere istedikleri suçlamayı yaparken erkeklere hemen hemen hiç savunma hakkı vermeyen cinsel taciz yasaları.
Bu dört kuvvet kadınlara, daha önce eşi benzeri görülmeyen bir güç verdi. Teknoloji kadınlara istedikleri kariyere sahip olma ve önüne gelenle yatma şansı verdi. Feminist yasalar, kadınları kendi hatalarının sonuçlarından koruma konusunda çok iyi iş çıkardılar. Kadınlar bugün alfa erkeklerin peşinde koşup bunun masraflarını karşılığında birşey vermeden betalara ödetebilecekleri hipergami ütopyasına hiç olmadıkları kadar yakınlar. Kadınları geleneksel sorumluluklarından özgürleştiren bütün yeni özgürlüklere rağmen, erkeklerin hala geleneksel sorumluluklarına bağlı kalması bekleniyor.
Evlilik 2.0 : Batı toplumlarından Ortadoğu ve Asya’ya tüm çalışan toplumlarda evlilik, toplumun temel direklerinden biri olarak kabul edilir. Evlilik toplumun sağlıklı işleyişi için bu kadar önemli ise, Batı şu an intihar yolunda ilerliyor.
Daha önce, evliliğin neden varolduğuna değindik ama evlilik kurumunu devam ettiren ve amaçlarına uygun işleyişini sağlayan faktörler de aynı şekilde önemli. Daha çok uzak olmayan bir geçmişe kadar evlilik kurumunun çalışıyor olma sebepleri şunlardı :
1) İnsanlar 20 yaşında evleniyor ve 50 yaşında ölüyordu. İnsanlar evlendiklerinde bakirdiler ve kadınlar 20li yaşlarını 3 ya da daha fazla çocuğa bakarak geçiriyorlardı. Kadınlar güzelliklerini evliliğin ilk 15 yılında koruyorlardı ve bugünün abur cuburu olmadığı için ince kalabiliyorlardı. Bu konsept, günümüzün 10+ cinsel partnerden sonra 34 yaşında evlenen ve evlenir evlenmez şişmanlık kıyameti diyebileceğimiz bir olayla kozasından pörtleyen modern şehirli kadını konseptinden oldukça farklı.
2) Genç erkeklerin 10 – 20%sinin savaş meydanlarında ya da tehlikeli işlerde çalışırken ölmesi normaldi. Bu nedenle 20 – 40 yaş grubunda her zaman erkeklerden çok daha fazla kadın vardı ve bu nedenle de her kadın evlenemiyordu. Dullar çok göz önünde, yoksulluk ve suç kurbanı olmaya yatkın idiler. Bu nedenle, eli ayağı tutan bir erkekle evlenebilen bir kadınlar, evlenemeyen ve hayatta kalmak için zor şartlarda çalışan kadınlara göre ne kadar şanslı olduklarını bilirlerdi ve bu nedenle de evliliklerine saygı gösterirlerdi.
3) Doğum kontrol yöntemlerinin icadından önce, kadının önüne gelenle yatması çok büyük bir hamilelik riski ve sonucunda yoksulluk ve düşük sosyal statü tehlikesi taşıyordu. Bir kadının, kendisi de düşük sosyal statülü bir meslek olan fahişelik yapmadığı sürece hayat boyu 2 – 3 cinsel partnerden fazlasına sahip olması neredeyse imkansız idi.
4) Boşanma kadın için hem sosyal dışlanma hem de finansal kayıp demekti. Kadının boşanma sonrası yeniden evlenme şansı çok düşüktü. Dinsel kurumlar, kabileler ve daha geniş sosyal güçler, kadınların evliliklerine bağlı kalmalarını sağlayan baskı unsurları idiler ve sırf sıkıldığı için boşanmak görülmemiş bir şey idi.
Bugün ise tüm bu faktörler ortadan kalkmış durumda. Bu kısmen iyi güçlerin (ekonomik gelişme ve beta erkekler tarafından icat edilen teknolojiler) ama kısmen de topluma ciddi zarar veren yapay şemaların sonucu.
Bir kere evliliğin kendisi sadece yakın akraba ve arkadaşların katıldığı resmi bir merasim olmaktan çıkıp kadının zevki için talihsiz erkek tarafından finanse edilen bir gösterişli tüketim fantasizine dönüşmüş vaziyette. Evlilik yüzüğünün kendisi sülale içinde nesilden nesile aktarılan bir aile yadigarı iken bugün gelin bir kataloğa bakıp, erkeğin iki aylık maaşını bırakarak alması beklenen bir şey. Kadının bir şekilde evliliğe ikna edilmesi için şımartılması gerektiği varsayımının kendisi, biyolojik gerçekliklerden kaynaklanan yüzyılların geleneğinin tam karşıtı ve Amerikan erkeklerinin nasıl birer zayıf sünepeye dönüştüklerinin kanıtı. Bazı Doğu kültürlerinde, bugün bile gelinin babasının düğün masraflarını ödemesi ve tüm düğün altınlarının gelinin ailesi tarafından damadın ailesine verilmesi geleneği var. Bunun sebebi, damadın ailesinin gelinin son anda düğünden vazgeçmesi ya da evde ilk stresi görünce kaçması (yine yaygın bir kadın tepkisi) gibi olabilecek sorumsuz davranışlarına karşı güvenlik senedi olması. Hindistan kültürünün neden erkekleri değil de kadınları bu kadar baskı altında tuttuğunu merak edenlere : bazı topluluklarda erkekleri baskı altında tutmak denendi ama bu toplumlar hızla yokolup unutuldular. Bir uygarlığın hayatta kalabilmesi için evliliğin erkek için cazibeli bir şey haline getirilmesi gerektiği gerçekliğinden kaçış yok. Bazı durumlarda kadına yönelik şantaj ve şiddet oldu tabii ki. Ama son tahlilde, bu gelenekler insan davranışının gerçeklikleri gözlemlenerek oluşturulmuş yapılar. Hindistan uygarlığı 5,000 sene, akla gelebilecek tüm saldırılara rağmen, bu gelenekler sayesinde hayatta kaldı. Daha yakın zamana kadar Hristiyan dünyası da, bireylerin davranışlarını yıkıcı eylemlerden uzak tutacak, bunların dengi mekanizmalara sahipti. Fakat, eğer evlilik gelinin canavarlaşan narsisizminin karnavalı haline gelirse, boşanma mekanizmaları daha fazla felaket halini alır.
Bir şirket ile çalışanı arasındaki kontrat, her ikisi tarafından da isteğe bağlı olarak her an iptal edilebilir. Ama birkaç haftalık tazminat yerine, işverenin işçiye yasal olarak 20 sene boyunca maaş ödemek zorunda bırakıldığını düşünün. İşverenin ne yapıp yapmadığından bağımsız olarak, CEO için hayat boyu bir mahkumiyet. Bunun üstüne bir de işçinin en küçük tatminsizlikte, bu şekilde işten ayrılmasının teşvik edildiği bir kültür düşünün. Böyle bir iş modeli hayatta kalabilir mi? Kim böyle bir durumda patron olmak ister? İşçi çalıştırmak bu kadar riskli iken işyeri bu şartlarda faaliyete geçip değer üretebilir mi? Okumaya devam ederken bu soruları aklınızda tutun.
Neden boşanmaların 70 – 90%si kadın tarafından başlatılıyor (kadınlar boşanmaların yüzde 70ini başlatıyor iken diğer yüzde 20’de erkeğin kadının aldatması veya şiddet uygulaması nedeniyle başlattığı boşanmalar)? Kadınlar her zaman hipergamik oldular ve çoğu da her zaman arzu duymadıkları beta erkekler ile evlilerdi. Ne değişti de bu boşanma oranlarına ulaştık?
Boşanma avukatları, diğer profesyoneller gibi, işleri için iyi şartların peşinde koşacaklardır. Avukatı örneğin mühendisten ya da satışçıdan farklı kılan ise a) seçmenleri ve anayasayı es geçerek sistemi değiştirmek ve daha fazla para kazanmak için nasıl lobi yapacaklarını bilmeleri ve b) onların çıkarına olan şeylerin genel olarak toplum örgüsüne, özellikle çocuklara çok zararlı olması. Erkeklerin yüzde 90ının yokedilmesi gerektiğini açıkça ifade eden kin dolu “feministler” ile kol kola girdiklerinde ise sonuç felaket olur.
Kusura dayanmayan boşanma konsepti kendi başına adaletsiz olmayabilir. Mal paylaşımı ve nafaka da kocanın ciddi suçlu olduğu durumlarda adaletli olabilir. Ama kusura dayanmayan boşanma ve mal paylaşımı / nafaka konseptlerini birleştirdiğinizde, insafsızca suistimale açık, oldukça adaletsiz bir ucube elde edersiniz. Kadının (hiçbir sebep olmamasına rağmen) canının istediği zaman boşanması ve erkeğin boşanmak istememesine rağmen yine de kadına yıllarca nafaka ödemesi adaletsizliktir ve hiçbir ileri demokraside olmaması gereken bir şeydir. Aslında erkekler kadın aldatsa bile kadına nafaka ödemek zorunda kalıyorlar hatta muhtemelen kadının psikiyatri masraflarını bile karşılıyorlar. Feministlerin kadınların boşanma sürecinde acı çektiklerine dair ortaya attıkları düzmece iddialar, kadının boşanmayı başlatan kişi olduğu gerçeğini perdelemek için varlar. Nafaka savunucuları, boşanmak isteyen kadının hayat standartlarının düşmemesi gerektiğinde ısrar ediyorlar ama nedense koca boşanmak istememiş bile olsa boşanma sonrası erkeğin hayat standartlarının düşmesi kabul edilebilir bir şey. Kadınların kusura dayalı olmayan boşanmada nafaka hakettiğini söylemenin, kadın – erkek eşitliği söylemine karşı olduğunu söyleyeceğim. Bir kadın eşitlik iddia ederken aynı zamanda nafakayı nasıl hakeder? Nadir durumlarda yüksek maaşlı kadınların eski kocalarına nafaka ödemesi mümkün ama bu sadece 4% ve 96% erkek nafaka ödüyor. Fakat gerçekte işler bundan da kötü, çok daha kötü.
Kadın sırf canı sıkıldı diye boşansa bile, çocukların velayeti kadına veriliyor. Bu durum, kadın ve erkeklerin eşitliği istediklerini iddia eden feministlerin ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor. Dahası erkeğin gerçekte gerekli olandan çok daha yüksek hesaplanan iştirak nafakası ödemesi gerekiyor ve kadının bu paranın çocuk için harcandığını ispatlaması da gerekmiyor. İştirak nafakasının evlilik sözleşmesi ile önceden sabitlenmesi de mümkün değil. Burada mantık “çocuğun boşanma ile hayat standartlarında düşüş yaşamaması gerekliliği” ama çocuğun velayeti annede olduğu için aslında bu feministlerin kadının da alttan alta finansal bakımını erkeğe ödettiği bir kanun. Yani erkek boşanmak istemese bile çocuğunu kaybediyor, maaşının çoğunu kaybediyor. Ama bu bile en kötü senaryo değil.
Senatör Bill Bradley tarafından 1986 yılında hazırlanan Bradley Kanunu, zaten yüksek iştirak nafakası ödeyen erkeklerin acımasızca peşlerine düşerek, işlerini bile kaybetseler eğer ödeme yapamazlarsa pasaportlarına el koyduruyor ve onları hapse attırıyor. Düzmece “beleşçi babalar” (deadbeat dads) medya kampanyaları ile feministler, kadınların suçu olmayan kocalarını boşayarak evlilikleri ve çocuğun iki ebeveyn ile yaşama şansını bitirenler olduğu, oldukça yüksek nafaka ve çoğu çocuğun eline geçmeyen iştirak nafakaları istedikleri ve bu adamların hapis tehdidi altında yaşadıkları gerçeğini perdeliyorlar. Yani yasal süreçte çocuklar, kadına ekstra nafaka geliri elde etmek üzere rehin tutuluyor. Çok katmanlı bir kötülükten bahsediyoruz. “Ama bütün bunlar çocukların iyiliği için” sahtekar taktikleri, çocukların para yolmak için rehin alınmaları ile ilgili tüm soruları engellemek için kullanılıyor. Ve boşanmayı seçen ebeveynin çocukların iyiliğine öncelik vermediği gerçeğini kapatmaya çalışıyor.
Bugün hepsi namuslu birer vatandaş olan orta sınıf erkekler, kendi isteklerinin aksine boşanmak zorunda kalmış, çocuklarını kaybetmiş, çocukları için adı altında bazılarını arabalarında ya da akrabalarında yaşamaya zorlayacak kadar yüksek nafaka ödüyorlar, işlerini kaybedip de paraları biterse hapse giriyorlar. Amerikan erkeklerinin sadece 10 – 30%si gelirlerinin yüzde 70’inin veya daha fazlasının hapishane tehdidi ile ellerinden alındığı şartlarda yaşarsa, bu erkeklerin yeni iş kurmak ve yeni teknoloji ve süreçler icat etmek için hiçbir teşvik primi kalmaz. Erkeklerin 10 – 30%sinin böyle kösteklenmesi ekonomi için iyi olamaz ve bu durum, bugünkü ekonomik problemlere illa ki katkı yapıyor. Bunun 21. yüzyıl köleliği olduğunu söylemeye gerek yok. Bazen, çocuklar biyolojik olarak kendinin olmasa bile.
Şu tek sayfalık sitede, erkeğin yasal evlilik sözleşmesi altına girerse, çocukları kaybetmezse bile maruz kalabileceği acımasız zorbalıklarla ilgili çok daha fazla link var. Bir zamanlar toplumun temeli olan, hem erkeğe hem de kadına fayda sağlayan geleneksel kurum; feministlerin, boşanma avukatlarının, solcuların şeytani kurcalamaları ile şok edici derecede eşitliksiz, erkeğin resmi olarak ikinci sınıf vatandaş sayıldığı ve bir sürü sadist riske maruz kaldığı bir anlaşmaya dönüştü. Bu nedenle, asıl sözleşme değişikliklerle tanınmaz hale getirildiği için artık evlilik kelimesi bile kullanılmamalı. Boşanma sürecindeki erkekler arasındaki intihar oranı yüzde 20lerde seyrediyor ve hepimiz intihar etmiş ya da evli kalmayı istediği halde insanlıkdışı davranışla karşılaştığından intihar etmeyi ciddi ciddi düşündüğünü söyleyen bir erkek tanıyoruz. Bunun Amerikan Anayasasını birçok seviyede ihlal eden bir şey olduğunu söylemeye gerek yok. Bu aynı zamanda, özgürlük ve liberallik ile övünen bir ileri demokrasinin değerlerine de aykırı. Amerika sınırları içinde işleyen ama Amerikan Anayasasından muaf bir şekilde fiilen faaliyet gösteren, erkeği Kuzey Kore standartlarında korkunçluklara maruz bırakan (boşanmak, çocuklarından ayrılmak, işini kaybetmek istemese de) zorba bir solcu gölge devlet var. Durumdan bi haber her erkek bu gölge devletin içine emilebilir.
İki ebeveynli ailelerin ileri uygarlığın devamı için önemli olduğuna inanan herkesin, son çeyrek yüzyılda, boşanma avukatları, mahkeme bilirkişileri ve ‘feminist’ organizasyonların cirolarındaki patlamaya odaklanması lazım. Batı toplumu hayatta kalacak ise, bu ciroların bugünkü seviyelerinin 10’da birine, eğer Amerikan Anayasasına aykırı yanları kaldırılırsa olması gereken seviyeye, kırpılması lazım.
Daha sonra tartışacağımız gibi evlilik artık “kadın” yoldaşlığına açılan bir kapı değil. Bu nedenle, bir Gelecekçi (Futurist) olarak, bugün aldığı acayip parodi hali ile Amerika, İngiltere, Kanada ve Avustralya’da yaşayan hiçbir genç erkeğe evliliği öneremem. Bu erkeklerin finansal durumlarını, duygularını ve hayat standartlarını mahvedebilecek, kontrolü dışında çok fazla şey var.
En azından, bir erkek çocuk sahibi olmanın hayatındaki en önemli amaç olduğuna emin olmalıdır. Eğer böyle değilse, bu anlaşmaya girmek için yeterli nedeni yoktur. Eğer bu amaçta emin ise, boşanmış birkaç erkekle yasaları ve erkeklere yönelik kötü davranışları konuşarak ve birkaç boşanma duruşmasına girerek araştırma yapmalıdır. Bu bilgileri edindikten sonra eğer hala riski almak istiyor ise, sadece şu 3 şart yerine geldiğinde evlenmeli. Bu şartların hiç biri diğer ikisi yerine geçmez :
1) Kadın sizinle aynı ya da daha fazla kazanmalı.
2) Her iki tarafında avukatı eşliğinde yapılan sağlam bir evlilik anlaşması. (Fakat bu sizi boşanmanın en kötü bölümü olan ve kadının gizlice nafaka aldığı iştirak nafakasından ve hapis tehlikesinden koruyamayacaktır.)
3)Baştan Çıkarma Sanatında (Oyun) ustalaşmış olmalısınız ve karınızla ilişkinizi pek çaba harcamadan yönetebiliyorsunuz. Bu bile uzun iş. Buna ileride değineceğiz.
Risk hala büyük ama bu şartlar ile bir şekilde riski azaltabilirsiniz. Eğer evlilik bir erkek için çok önemli ise, gelişmekte olan bir ülkede yaşamayı düşünmeli. Boşanmayı da hesaba katarsan bu ülkelerde Amerika’dakinden daha iyi yaşam koşullarında yaşayacaktır.
Tekrar etmek gerekirse, Evlilik 1.0 ve Evlilik 2.0 arasındaki farklar şunlar :
a) Terk edilen eşin daha fazla kazandığı durumda, boşanmayı istemese de, şiddet görse de, aldatılsa da ödemesi gereken kusura dayalı olmayan boşanma ve nafaka. Bazı istisna durumlarda yüksek gelirli kadınlar da bu tuzağa düşüyorlar.
b) Kadınların eskinin 0 – 1 partnerinden farklı olarak artık 5 ya da daha fazla cinsel partnerden sonra evlenmesi. Bu kadının kocası ile eş bağı (pair bonding) kurmasını zorlaştırıyor.
c) Kadınların Evlilik 1.0’da olduğu gibi en güzel oldukları yaşların 10 ya da daha fazla senesi kalmışken değil de sadece birkaç yıl kaldığında evlenmesi.
d) Çocuğun velayetinin neredeyse hiçbir zaman erkeğe verilmemesi ve erkeğin kusuru olmamasına rağmen çocuğu kaybetmesi.
Geleneksel kültürler evliliği öyle titiz bir heyecanla pazarlıyorlar ki bugün birçok insan geleneksel gerçeklerin artık geçerli olup olmadığını sorgulamaya cesaret bile edemiyorlar. Evliliğin bugün eskiden olduğu konsepte benzeyip benzemediği konusunun yüzeyini kazısanız bile düşmanca bir tepki ile karşılaşıyorsunuz. Kendilerinin bile açıklayamadığı sebeplerle kadınlardan sadist sosyal muhafazakalara ve erkeğin kendi ebeveynlerine kadar herkes erkeğe baskı yaparak ve onu utandırarak evliliğe zorluyor. Ya da karısı kendisini sebep göstermeden ve kendi rızası olmadan boşadığında karşılaştığı korkunç derecede eşitliksiz ve dikkatlice yaratılmış yasaların ne olduğunu anlamaya bile çalışmadan, erkeğin evlilik sözleşmesi yapmak istemesini lanetliyorlar. Ama durumun farkında olan ve kendini korumak isteyen bazı erkekler, evlilikten kaçınıyorlar. Birçok kaynağa göre, erkeklerin yüzde 22’si evlenmemeye karar vermiş durumda. Erkeklerin sadece yüzde 20sinin evliliği cazip bulmadığı bir topluma ne olur?
Kadınlar, erkeklerden çok daha fazla evliliğe ilgilidir. Arz – talep dengesinin basit mantığının bize söylediği şu : kurumsal, tekeşli evliliğin sürdürülebilir olması için, erkeklerin en az yüzde 80’inin evlenmeye istekli olması lazımdır. Erkek katılımının yüzde 80’in altına düştüğü durumda, bütün kadınların başı derttedir zira artık her 80 erkek için rekabet eden 100 kadın vardır. Bu durum, kadınların erkeklere göre daha hızlı yaşlandığı ve doğurganlıklarını hızla kaybettikleri gerçeği ile beraber daha da vahimleşir. Böyle bir durum, bekar kadın nüfusu üzerinde ciddi stres yaratır. Eskiden, genç kadının annesi ve neneleri güzelliğin geçici olduğunu, en baştan çıkarıcı erkeğin en iyi koca adayı olmadığını bilir ve kızın uzun süre stabil bir koca olabilecek genç bir erkekle evlenmesini garantilerlerdi. Şimdi ise feminizm yüzünden, bu rehberlik genç kadınların hayatından çıkarılmış durumda ve genç kadınlar kendi cinsel hayatları için kötü birer kaptanlar. Güzelliklerinin yere çakıldığı 34 – 36 yaşına kadar alfa erkeklerin peşinde koştuktan sonra eskiden reddetmeye alıştıkları beta erkekler tarafından bile görmezden geliniyorlar. Kadının kısmetindeki bu ani çakılma, Road Runner ve Çakal anı olarak biliniyor. Kadınların geçmişte uçurumdan bu şekilde düşmemeleri için bir sürü güvenlik ağı vardı.
‘Feminist’ medyanın, biyolojik gerçeklikler nedeniyle hiçbir zaman ana akım olamayacak “genç erkek avcısı (yaşlı) kadın” konseptini normalleştirme gayreti de bu yenilgiyi sanki istenen sonuçmuş gibi paketleme çabasından başka bir şey değil. Kadınlar çok fazla sayıda cinsel partnere sahip olmanın onlar için negatif bir şey sayılmaması gerektiğini iddia etseler de bu ikiyüzlülükten başka bir şey değil. Karmaşık cinsel geçmiş bir kadının aleyhinedir. Aynı durum bir erkeğin lehine çalışsa da. Bunun nedeni iki cinsiyetin birbirinden farklı olan doğal cinsel çekicilik mekanizmalarıdır. Bir bilgenin zamanında dediği gibi, “birçok kapıyı açabilen bir anahtar, değerli bir anahtardır. Birçok anahtar tarafından açılabilen bir kilit ise, işe yaramaz bir kilittir.”
Buradaki büyük ironi şu : “feminizm”, kadınların hayatını iyileştirmek yerine, Roadrunner ve Çakal anı ile karşılaşmalarını engelleyecek anne ve anneanne rehberliğini ellerinden alarak güvenlik ağlarını ortadan kaldırdı. Bu nedenle feminizm, ortalama bir kadını bir alanda daha tehlikeye attı.
Oyun ( Öğrenilmiş Çekicilik ve Baştan Çıkarma) : 4 Canavar Düdüğü ve feministlerin beta erkekleri tıkamak / engellemek için kurumsallaştırdığı yasal değişiklikler, erkeklerin daha da zorlaşan (cinsel) pazara adapte olmak için, kendi arzu beklentilerini bile aşan teknik ve stratejiler icat ettikleri bir ortam yarattı. Bu, kendi başına oyun bozan bir teknoloji. Hepimiz yakışıklı veya zengin olmadığı halde kadınlarla hayran edecek şekilde başarılı bir erkek biliriz. Bu erkeğin, kadınlar konusunda ortalama bir erkeğe sihirbazlık gibi görünen doğal bir yeteneği vardır. Peki, nedir bu erkeğin sırrı?
Bugünkü statükonun devamında çıkarı olduğu için aleyhte konuşanlar, “Oyun”u bile bile yanlış tanıtmak için vargüçleri ile çalışıyorlar. Bu alanda bolca bulunan şarlatan satıcılar da bu yanlış tanımlamaya yardımcı oluyor. Ama Oyunun tanımı şu :
“Erkeği kadına çekici yapan özellikler, pratikle gelişen, öğrenilebilir yeteneklerdir. Bir erkek bu yetenekleri öğrendiği zaman, bu alanda doğal yeteneği olan bir erkekten ayırt edilemez. Bir kez öğrendikten sonra bir erkeğin bu yetenekleri sağlam bir ilişki ya da bir sürü kısa süreli ilişki için kullanması, kendi takdiridir.”
Konu buraya sığdırımayacak kadar geniş ama özetlersek, internet erkek topluluklarının sahada test edilmiş ve geliştirilmiş bilgi parçacıklarını paylaşabilmesine olanak sağladı (örneğin bir erkek gündüz kadınlara yürüme konusunda uzman, diğeri adım – adım cinsel baştan çıkarmada uzman, yine bir diğeri de kalıcı aşk yaratmada uzman, vs …). Kolektif bilgi büyüdü ve evrim geçirdi ve değişik “Oyun” akımlarını öğreten büyük bir endüstri ortaya çıktı. Konsepti anlayabilen (azınlık) ve anladıktan sonra öğrenme eğrisinin bir parçası olarak maruz kaldıkları reddedilme yağmuru altında kişiliklerini yeniden inşaa eden erkekler (daha da küçük bir azınlık), erkeklerin çoğundan daha fazla çekici hale gelerek konseptin çokça ekmeğini yediler. Her ne kadar medya daha çok ‘pick-up artist’ (PUA) uygulamasını gösterse de, prensipler uzun süreli ve tek eşli ilişki yürüten erkekle için de eşit derecede değerli. Şuradan Charlotte Allen’ın The Weekly Standard’da yayınlanan ve Oyun”a adanan yazısına bakabilirsiniz.
Bu bilgi külliyatından öğrenebileceğiniz en önemli bilgilerden biri de mantığa ters gelen şu ifşa : kadınların bir erkeğin yapması gerektiğini söylediği şeyler, genellikle erkeğe başarı getirecek şeylerin tam tersidir. Örneğin muhtaç, (sevgi) dilenen, memnun etmek için var olan erkek davranışı, erkeklerin yapması gerekenin tam tersi. Burada dominant, alaycı, eğlenen ama aynı zamanda iddialı olmak en optimum kişilik. Aynı derecede değerli bir başka ders ise bir kadının söylediği kelimeleri asla olduğu gibi anlamamaktır. Kadının söylediklerinin çoğu “test”tir ve erkek “alfa” kişiliğini kormalıdır. Kadın burada aslında erkeğin isteğine boyun eğmemesini ummaktadır. Aynı şekilde, itaat etmeyen her erkeği “kadın düşmanı” olarak yaftalayan feminist Pavlov köpeği refleksi de ciddiye alınmamalıdır. Bu tür utandırma dili, kadını hesap vermekten ve sorumluluktan muaf tutmak için vardır. Çok çok fazla erkek bu hakaretleri ciddiye alarak erkek haklarının ve itibarının beş paralık olmasına izin veriyor.
Oyunun temellerini içselleştirme başarısı, Maslov Hiyerarşisinin en tepesinde, sağlam bir kalıpların dışında düşünme yeteneği gerektiriyor. Benim tecrübeme göre ise erkeklerin yüzde 80i ve kadınların yüzde 99.9’u, Oyun yeteneklerinin neden değerli ve efektif olduğunu anlayacak kapasitede değiller. Birçok kadın ve birkaç hastalıklı erkek, gerçekten ne olduğunu, hem erkek hem de kadınlar için faydalarını az da olsa anlamadan Oyunu lanetliyorlar. Oyun hakkında bildiklerini sandıkları şeylerin çoğu ise kendi temel araştırma eksikliğinin ve kişisel zayıflıklarının sonucu.
Bu materyali öğrenmek isteyenlerin hiç çiğnememesi gereken bir kural var. Bu bilgilerin etik bir şekilde kullanılmasının ve kadınlarla karşılıklı doyum içeren ilişkiler için kullanılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kadınları hor kullanmak ahlak dışı bir şey, onlar sayısız hor kullanmış olsa bile. Bir erkekler, kadınlar yapmıyor olsa bile yüksek yolu seçmeliyiz, bu benim inancım. Eğer Oyunu varsa iyi çocuklar da birinci olabilir.
Kontrolsüz Erkek Düşmanlığı ve Yansıtma Olarak ‘Feminizm’ : İnsan etkileşiminin altın kuralı, bir kişi ya da grubu söyledikleri değil yaptıkları ile değerlendirmektir. ‘Feminist’lerin yaptıkları, kadınlara geride kaldıkları birkaç alanda eşitlik sağlamak iken kadınların avantajlı oldukları oldukça fazla sayıdaki alanı saklamak (yargı sistemi, işe alımlar, hastaneye yatış kotaları, medya imajı, sosyal ortam) olan ideolojilerini açığa çıkarıyor. Feministler, artan oranda komikleşen kadınların baskı altında olduğu söylemlerini desteklemek için bir sürü şaibeli istatistiği de piyasaya sürüp duruyorlar.
Bir zamanlar, feministlerin kadınlara oy hakkı verilmesi, eşit eğitim olanakları ve kadınlara iş olanaklarını açmak gibi kutlu amaçları vardı. Ama bu amaçlara ulaşılıp aşıldıktan sonra, aktivistler kendilerine ihtiyaç kalmadığını kabul etmek istemediler. Bugün bu aktivistler, yılmadan ve acımasızca, erkeklere karşı küstahça ayrımcılık yasaları çıkarmak için çalışıyorlar (bunların anayasaya aykırı ve düpedüz zalim yasalar olduğunu söylemeye gerek yok). Bununla da tatmin olmayarak, kocaların ve babaların rollerini değersizleştirmek ve onların yerine vergi verenlerin parasını koymak için sosyal program lobisi yapıyorlar.
Günümüz, ‘mağdur edebiyatı’nın para ettiği bir devir olduğundan, güya ezilenlerin ezenleri için söylediklerinin, ezenler için ezilenlere söylenip söylenmeyeceği iyi bir gösterge. Rahip Jeremiah Wright’ın beyazlar için söylediklerinin beyaz bir rahip tarafından siyahlar için söylenemeyeceğini biliyoruz. Ve bugün Amerika’da kadınların ve erkeklerin birbirleri ile ilgili söyleyebilecekleri konusunda artan oranda çifte standardı da görebiliyoruz. Bu, insan zihninin en karanlık derinliklerinden birini de açığa vuruyor – bir grup su götürmez şekilde bir diğer grubun kurbanı olduklarına inandıklarında, tarafından ezildiklerine inandıkları gruba yönelik her türlü kötülüğü rasyonelleştirebilir.
Bugün feministing.com veya Jezebel.com gibi herhangi büyük ‘feminist’ web sitelerinden birine gidin, boşanma yasalarının adaletsizliği ya da yargısız infaz edildikleri için tecavüz iddiası ile boşa hapis yatan erkekleri kibarca dile getirmeyi deneyin. Hızlıca ‘kadın düşmanı’ ilan edileceksiniz ve yorum yapmanız engellenecek. Bu, büyük erkek sitelerinde geçerli değil. Bu erkek sitelerinde en küstah ve erkek düşmanı yorumlar bile, insan onuru ve ifade özgürlüğü aşkına tolere edilir. Bir feminist kuramcının Camille Paglia, Tammy Bruce, veya Christina Hoff Somers gibi bir kadınla televizyonda tartışmaya girdiğini en son ne zaman gördünüz?
Sürekli darlaşan ve mağdur edebiyatı pompalayan grup düşüncesi, yansıtmanın (projeksiyon), erkek düşmanlığının normal modu olmasını garantiliyor. ‘Kadın düşmanı’ yaftası öyle aşırı noktalara çekildi ki, bugün bu bir ‘feminist’e kendini kötü hissettiren her şeye karşı yetişkin biri gibi söze dökülemeyen Pavlovcu refleksi olarak kullanılıyor. Bu, karşınızdaki ‘feminist’in cinsiyet yobazlığının bir yansıması ki bu durumda bahsettiğimiz ‘erkek düşmanlığı’nın yansıtılması. Örneğin daha yaşlı bir erkeğin kendisinden 10 yaş küçük bir kadınla çıkması, daha yaşlı kadınlar tarafından ‘kadın düşmanlığı’ olarak yaftalanabiliyor. Obez bir kadını çekici bulmayan bir erkek de ‘kadın düşmanıdır’, kadınlar için para harcamayan homoseksüel erkekler de. Erkeklerin itaat etmemeleri ‘ kadın düşmanlığı’ olarak yaftalanır. Erkek başında kadınlara düşman hissetmese de üzerine karşı konulmadan yıllardır boca edilen ‘erkek düşmanlığına’ bir reaksiyon gösterir. Canayakın bir köpeği yeterince tekmelerseniz, saldırgan bir köpeğe çevirebilirsiniz.
Violence Against Women Act (VAWA – Kadına Yönelik Şiddet Yasası) gibi yasalar, kadına yönelik şiddetin erkeğe yönelik şiddetten çok daha kötü bir şey olduğunu küstahça ilan ediyor. VAWA sıradan şiddet yasalarından farklıdır zira VAWA ile bir erkek kadının tek telefonu ile, kendi evinden üzerine silah doğrultulmuş şekilde atılabilir. Yargı sürecinin işlemesine izin verilmeden erkeğin anayasal hakları ihlal edilir. Fakat, aile içi şiddetin yarısı kadın tarafından erkeğe yapılmaktadır. Tiger Woods karısı tarafından golf sopası ile dövüldüğünde ve yüzü yaralandığında ‘feministler’, “yürü be kızım” diye alkış tutmuştu. Yansıtma, barbarlığı normalleştirebilir.
Tecavüz yasaları da Amerikan Anayasasını bypass ediyor ve erkeği aksini ispatlayana kadar suçlu ilan ediyor. Bunun yanında suçlamayı yapan kadın eğer erkeği yalan ile 15 sene (içinde tecavüze uğrayacağı) hapse gönderdiğinde ise hiçbir ceza almıyor. Duke Lacrosse davası bu tür bir suistimalin meşhur bir örneği idi ama Amerika’da her yıl bu tür olayların yüzlercesi oluyor. Yasalar değiştirilerek mağdura tecavüze uğrayıp uğramadığına ‘karar vermek’ için 1 ay süre verildi. Bu esneklik ise tahmin edilebileceği gibi bir kadının kocasına onu aldattığını söylemek (tabii ki adamı boşamak karlı hale gelene kadar) yerine tecavüze uğradığını söylemesi gibi olaylara neden oluyor. Tecavüz ithamlarının 40 – 50%si yalan ama ‘feminist’ler tek bir suçlunun yakayı kurtarmasındansa yüzlerce masum erkeğin hapis yatmasını tercih ediyorlar. Bu, Amerikan Anayasal Hukuk sistemine tamamen karşı bir durum.
Tekrar edersek, bir kadın birkaç gün önce şehvetle yaptığı bir şeyi yeniden gözden geçirerek, bir erkeği hiçbir hesap sorulmadan 15 seneliğine hapishaneye gönderebilir ve finansal olarak mahvedebilir. Bunun yanında bir erkek için boynuzlanmak tecavüzden de kötü iken feministler babalık testini yasaklayarak bunu kadınlar için kolaylaştırmaya çalışıyorlar. Yasaları çoktan değiştirdiler ve bir erkek kusura dayalı olarak boşandıktan sonra, kendisini boynuzlayan kadına nafaka ödemek zorunda kalıyor.
Bu saf kötülüktür ve geçen yüzyılın en kötü tiranlıkları ile aynı seviyededir. Kendisini ‘feminizm’ diye gizleyen modern erkek düşmanlığı, eşi olmayan şekilde, dünyanın en iki yüzlü ideolojisidir. Bir toplumun yasaları, o toplumun DNAsıdır. Yasalar bir kere kirlendi mi, DNA bozulmuş demektir ve toplumsal mutasyonlar başlar. Erkekler “feminizm” yüzünden öldürüldüler. Çocuklar ve babalar finansal çıkar için “feminizm” eli ile birbirlerinden koparıldılar. Tüm bu erkek düşmanı yasalarlar ile şunu söyleyebiliriz ki erkek düşmanlığı yeni Jim Crow‘dur.
Utandırma Dili ve Rasyonel Tartışmanın Yerine Yansıtmanın Konulması : Daha önce değindiğimiz gibi, adalet sisteminde ve medyadaki erkek karşıtı gerçeklerin adil olup olmadığı konusunda kibarca sorulan her soru, “kadın düşmanı” ve “ezik” refleks yaftaları ile karşılanıyor. İzin verin bu utandırma dilinin sıkça kullanılan örneklerini ve erkek düşmanlarının meşru tartışmadan neden bu kadar korktuklarını çözümleyelim.
Sürekli boşalttıkları “kadın düşmanı” suçlamalarına karşın gerçekte birçok erkek kadınlara içgüsüsel olarak şövalyece davranır ve onları cennetten düşmüş melek yerine koyar. Hergün, erkeklerin kadınları savunmak veya onlara ayrıcalıklar yapmak için öne atladığını görürüz. Erkek nüfusu, kadın düşmanlığından milyon kere daha fazla şövalyelik yapıyor. Buna karşın, “feministler”in sürekli erkek karşıtı şeyler söylediğini duyuyoruz ve tüm erkeklerin, erkek nüfusunun çok küçük bir azınlığı tarafından işlenen suçların sorumlusu canavarlar olduğu önyargısını dinliyoruz. Tanınmış bir feminist erkek nüfusunun yüzde 90’ının yok edilmesi gerektiğini söylediğinde, desteksiz “kadın düşmanı” suçlamalarının aslında kendilerinin erkek düşmanlığının yansıması olduğunu görebiliyoruz.
“Kadınlarla yatamayan ezik” suçlamasına gelirsek : gerçek dünyada yapabileceğiniz kısa bir gözlemle, kadınlarla tecrübesi çok az erkeklerin aslında kadınları melek statüsüne koyduklarını görürsünüz. Kadınlarla yeterince cinsel deneyimi olan erkekler ise bunu yapmazlar. Feministlerin iddia ettiğinin aksine, daha fazla kadınla yatmak bir erkeğin kadınlara olan saygısını arttırmaz. “(Abazan) eziklik” suçlaması, erkeklere olan sert nefretlerinin kendileri için sihirli bir şekilde sevgiye dönmemesine şaşırıp duran feministlerin, kendi psiko-cinsel başarısızlıklarının dışa yansıtılmasından başka bir şey değildir.
Erkek düşmanlarının karşısında hiçbir güç olmadığı için, feministler kendi zehir cephaneliklerine bu iki yaftadan daha fazlasını ekleme gereği bile görmüyorlar. Bu Pavlov reflekslerini açıklamama rağmen, yorum köşesi erkek düşmanlarının bu iki hakareti ile dolacak. Bu ise onların tartışmayı bitirme ve kendilerinin ifşaa edilmesini engelleme arayışlarını ispatlayacak. Benim önceden önlem almam bile onların bu silahlara sarılarak sınırlarını açığa vurmalarına engel olmayacak. Kendilerini tutamıyorlar ve bir fikir ayrılığını rasyonel bir şekilde tartışabilecek kapasiteye sahip değiller.
Erkekler, feministlerin tartışma yeteneklerinin neden sadece bu iki utandırma dili kelimesiyle sınırlı olduğunu anlamalı ve bunların kendilerine engel olmasına izin vermemeliler. Tekrar söyleyeyim : bu kelimeler, 10 yaşında bir çocuk tarafından söyleniyormuş varsayılıp o seviyede ciddiye alınmalılar. Bir erkeğin yanına kalmasına izin vermeyeceğiniz hiçbir şeyin feministlerin yanına kalmasına izin verme zorunluluğunuz yok. Eşitlik istiyorlardı değil mi?
Gerçek Kadın Düşmanlığı olarak ‘Feminizm’ : En büyük gerçek kadın düşmanlığı ise, tabii ki, farkında olmadan feministler tarafından yapıldı. Yalan tecavüz ithamlarını cesaretlendirerek, tüm tecavüz suçlamalarının gerçekliğini sorgulattılar ve gerçek tecavüz madurları bu nedenle acı çekecekler. Kadınların eski kocalarını insan yerine koymamalarını ve kendi çocuklarını rehine olarak kullanmalarını cesaretlendirerek, çocuklar için kötü rol modelleri yarattılar ve bu çocukların ilerde annelerinden nefret etmelerine neden olacaklar. Yeterli neden göstermeden asılsız “kadın düşmanlığı” suçlamaları yaparak, daha önce kadınlara karşı hiçbir negatif görüşü olmayan dost erkekleri kinle dolduruyorlar. Boynuzlamayı ve kadınların yaptığı aile içi şiddeti cesaretlendirerek, daha önceden uysal olan erkekleri, çaresizlikten çıldırmaya itiyorlar.
Kadın düşmanlığının geri tepmesinin hemen göze çarpan bir örneği evliliğin yıkılmasına paralel piyasaya sürülen ‘Sex in The City / Genç erkek avcısı yaşlı kadın’ fantazisi. Tek eşli evlilik sadece alfa erkek ile beta erkek arasındaki uçurumu maskelemedi. Aynı zamanda bir kadının Wile E. Coyote anı öncesi ve sonrası çekicilik uçurumunu da maskeledi. Kadınları 35 yaşından sonra da önüne gelenle yatan bir hayat yaşamanın bir amaç olabileceği mitine inandırarak, 30larının sonunda birçok kadını, sadece 10 yaş genç kadınlarla rekabet edemedikleri gerçeği ile başbaşa bıraktı. ‘Feminizm’ bu kadınlara kendi fiziksel ve zihinsel gerçekliklerine uymayan bir ahlaki değer sattı ve bu kadınların büyük ızdırap çekmelerine neden oldu.
Ama en önemlisi, ‘feminist’ler kadın uzmanlığının geleneksel alanlarını değersizleştirirken (gelecek vatandaş nesillerini yetiştirmek) ve sadece erkek uzmanlık alanlarını yücelttiler (yönetim kurulları, askeriye, önüne gelenle yatma). Kadınlara, erkek alanlarında başarılı olmalarını ve bunun geleneksel kadın alanlarında başarılı olmaktan daha önemli olduğunu söylediler. Kadınlara, annelerini ve nenelerini takip etmenin erkekleri taklit etmekten değersiz olduğunu söylemek, benim kulağıma “kadın düşmanı” gibi geliyor. Bütün bu kadın düşmanı şeylerin sonucunda ise kadınların daha önceye göre çok daha mutsuz olmaları şaşırtıcı değil.
Peki cinsler arası ilişki nasıl bu kadar kötüye gidebildi? ‘Feministler’ bu kadar güçlü değilse?
Sosyal Muhafazakarlar, Beyaz Şövalyeler ve Efemine Erkekler : Amerikan anayasasını ve seçmen tahkikini bypass edebilecek yetenek ve kuvvete sahip olmalarına rağmen, erkek düşmanlarının bugünkü durumu tek başlarına yaratabilecek güce sahip olduklarını söylemek yanlış olur. ‘Feministler’e sürekli evet – efendimci olmanın ve diğer erkeklere karşı durmanın kendilerine arta kalan kadın ilgisi olarak döneceğine inanan erkekler de aynı şekilde suçlular.
Centilmenlik, birçok insan kültüründe yüzyıllardır varolan ve birçok büyük uygarlığın edebiyatında yer alan bir olgu. Centilmenlik, (geçmişte) erkeğin evlilik şansını önemli ölçüde yükselten bir şey idi ama maalesef bunu nedenleri unutuluyor. Modern zamanlardan önce erkek, bir kızın elini evlilik ile tutabilmek için, onun anne ve babasını kazanmanız gerekirdi. Kızın babasının onayı, sürecin pazarlık konusu yapılamayacak bir şartı idi. Genç adam kızın anne ve babasına, kızlarına melek gibi davranacağını gösterebildiğinde, evlilik teklifine onay alırdı. Centilmenliğin asıl hedefi kızın kendisi değildi. Oyunun prensiplerinin gösterdiği gibi, kızın cinsel arzusu nadir olarak centilmenlik ile ortaya çıkardı.
Bu nedenle, Modern kadının cinsel tercihlerinin anne ve babası tarafından kontrol edilememesine ve genellikle evlilik dışında ve rastgele olmasına rağmen, birçok erkek hala bu günü geçmiş, dikkatsiz ve kendinden nefret ettiren “centilmenlik ve kıza hizmet etmek onunla seks yapmaya giden yoldur” kavramına saplanmış durumda. Bu erkeğin dini inancı yüzünden buna inanan bir sosyal muhafazakar ya da efemine bir solcu / kız gibi erkek olması fark etmez. Beyaz şövalye terimi bu iki grup için de kullanılabilir. Bunların şövalyeliği feminist yapmacıklığa maruz kaldığında, bu erkekler, kendilerinin asla yüzüne bakmayacak kadınlar için diğer erkeklere zarar vermekten çekinmiyorlar.
İş erkekleri cezalandırma açlığına geldiğinde, güya birbirine karşı olması gereken ‘sosyal muhafazakarlar’ ile ‘feministler’ arasındaki tuhaf fikirdaşlığın nedeni de budur. Acıklı bir şekilde fazla sayıda erkek, kadınlar tarafından beğenilmeme riski sebebi ile, masum erkeklerin yalan tecavüz iddiaları sonunda ya da iştirak nafakası ödeyemediği için hapis yatmasını destekliyor. Bu erkekler, fanatik feministlerin tüm kadınların resmi fikrini temsil ettiğini sanıyorlar. Bu erkekler hepsinden de zavallılar. Bunların at gözlüklü Oyun reddedişi, arzu nesneleri kadınları sürekli onaylamalarının ve onlar için bir şeyler yapmaya hazır olmalarının, kadınları erkeklere cinsel olarak çeken şeyin tam tersi olduğunu göremiyorlar. Hiçbir kadın, muhtaç bir erkeği arzulayamaz.
Bu nedenle günümüz Batı toplumunda, kafayı yemiş ‘feministler’den sonra en çok erkek düşmanı olan grup, kadına tapan Beyaz Şövalyeler. Sıradan kadınlar, erkekleri kötülemek ve dolandırmak için sinsi planlar yapmıyorlar. Bu kadınlar sadece kazanan tarafın yanında yer almak istiyorlar ve şu an kazanan taraf erkek düşmanları. Fakat kadına tapan erkekler, ‘feministler’ kafalarını okşayacak umudu ile diğer erkeklere karşı kirli şeyler yapıyorlar. Sonuçta da erkek düşmanlığı hiyerarşisi, şu şekilde oluşuyor :
Tiz sesli ‘feminist’ler > kadına tapanlar / beyaz şövalyeler > sıradan kadınlar
Daha önce anlattığımız nedenlerle, erkek düşmanlığına birçok erkeğin sıradan kadınlara göre daha fazla katkıda yaptığının bildirmek bile, ‘feministleri’ bunun gibi metinlere “kadın düşmanı” refleksi vermesini engelleyemeyecek.
Ve son olarak da boşanmayı özendiren yasal değişiklikler konusunda hiçbir şey yapmaz iken “evliliğin kutsallığı” konusundaki boş vaazlarına devam eden dini ‘sosyal muhafazakarlar’ın sözde ahlaki duruşları ve gönüllü körlükleri ifşa edildiler. Onlar için en önemli olduğunu söyledikleri şey, ellerinin altında darmadağın edildi ve hala ahmakça nedenini bulmaya çalışıyorlar. Amerika’da başka hiçbir grup, açıkladıkları amaçları konusunda bu kadar büyük bir mağlubiyet yaşamadılar. Sadece bir yan sorun olan ‘homoseksüel evliliğin’ geleneksel evlilik kurumu için büyük bir tehdit olduğu konusunda aldanırlarken, boşanmayı teşvik eden yasalar ile boşanma oranları arasındaki ilişkiyi tamamen ıskaladılar. Evlilik kurumuna saldıran az sayıda homoseksüel değil boşanma idi. Bu, bir astronomun ayın varlığını farketmemesi gibi bir şey. Muhafazakarların, teşvikin davranışı özendireceğini anlayabilecek taraf olması gerekmiyor muydu? ‘Sosyal muhafazakarlar, isteklerini gerçekleştirme konusunda 100% başarısız olma rekorunu korumak için dikkatle çalışmaktalar’ diye bir The Onion başlığı atabilirsiniz.
Neden Erkek Hakları Hareketi yok : Bu noktada, okurlar şu soruyu soruyor olabilirler : “İşler bu kadar kötü ise, neden bu konuda hiçbir şey duymuyoruz?” Aslında bu çok geçerli bir soru ve cevap erkek psikolojisinin temellerinde gizli. Çoğu ‘beta’ erkek, kadınlar tarafından ‘ezik’ diye yaftalanmaktansa ölmeyi tercih eder (alfa erkekler kadınların ağızlarında çıkanı kelime anlamıyla almamayı bilirler). Beyaz Şövalyeler de diğer erkekleri utandırma korosuna katılırlar zira bu yolun şehvetlerini dindirmeye giden yol olduğuna inanırlar. Bu nedenle, adaletsiz bir şekilde hayatı mahvolan bir erkek, bu adaletsizliğe karşı çıkarsa, kadınlar ve büyük bir erkek topluluğu tarafından utandırılma ile yüzyüze kalır. Bu da onun erken yaşta hayatını kaybetmesine gidecek olan sessiz ızdırabına devam etmesine neden olur. Amerikan Anayasası için cephede hayatını vermeye hazır milyonlarca genç erkek var ama boşanma sırasında adaletsiz davranılan 100 tane erkeğin bile yan yana gelip protesto ettiğini görmedik. Kadınları ahlaksız davranmaya teşvik ederek iki ebeveynli ailenin yıkılması, Amerikanın güvenliğine ve refahına; Afganistan, Pakistan, İran ya da Suudi Arabistan’dan gelebilecek herşeyden daha büyük bir tehlike. Çocuklarını ve geçmiş gelecek tüm mal varlıklarını kaybetseler bile erkekler, ‘ağlayan bebe’ olmaktan korkuyorlar. Alfa erkeklerin ise harekete geçmek için fedakarlık harici bir motivasyonları yok zira şimdiki durumdan fayda sağlıyorlar ve bu nedenle de benim fedakarlığım, bu fikirleri ortaya dökmekle sınırlı olacak.
Ciddi bir hareketin ise bir iki think tank ya da araştırma raporu, sempozyum ve spesifik siyaset tavsiyeleri ile işe başlaması lazım. Gücün karanlık tarafında yaşamaktan tiksinmiş birkaç boşanma avukatı da bilirkişi olarak görevlendirilmeli. Bundan sonra, en iyi tıp, iş ve mühendislik fakültelerinde (iş yaşamına ve evliliğe yaklaştığı ama yasalardan bir haber genç erkeklerin yoğunlaştığı yerlerde), televizyonda yayınlanacak paneller düzenlenmeli. Belgeseller çekilmeli, Mel Gibson, Paul McCartney, Hulk Hogan, ve Tiger Woods gibi ünlü mağdurlar temsilci atanmalı.Boşanma mahkemeleri dışında protesto gösterileri yapılmalı. Web 2.0 / sosyal medya / viral araçlar çağında, bütün bunlar kolay olmalı, hele solcu grupların en absürt amaçlar için ne kadar hızlı toplanabildiklerini düşünürseniz.
Bunun yerine eldeki tek şey, Erkek Hakları Yazarlarının yönettiği birkaç web sitesi ve bloglarda fikir alışverişi yapmaları. ‘Bir şey, hiçbir şeyden iyidir’, bu çabalar için söyleyebileceğim en bonkör şeyler ve The Futurist sitesinde yayınladığım bu makale, muhtemelen bu konuda şimdiye kadar yazılmış tek ve en büyük analiz. Bu sitenin bu konu hakkında olmamasına ve ben de sitenin esas yazarı olmamama rağmen. Bu nedenle, yakın gelecekte gerçek bir Erkek Hakları Hareketi olmayacak. Erkek düşmanlığı balonu ise muhtemelen milyonlarca ayrı pazar gücü tarafından patlatılacak.
Uygarlığın Fay Hatları : Modern toplumun tüm arızalarını ve bunları şişiren yasaları gözden geçirdikten sonra, uygarlığımızın sürekli gelişen mi, yoksa döngü içinde mi olacağına karar verecek iki yasal / tüzel düşünce bölgesi öne çıkıyor. Bu iki yasal alan a) babalık haklarının ele alınışı ve b) tecavüz iddialarında yargı sürecinin işleyişi. İnsan beyni, kadınların esenliğine erkeklerin esenliğinden çok daha fazla önem verecek şekilde gelişmiş (zamanında geçerli olan ama bugün hiçbir geçerliliği olmayan nedenlerle). Bu nedenle de yalan tecavüz iddiası ile suçlanan erkeğin adil yargı süreci, normalde adil yargı sürecine önem veren insanların umrunda değil. Aynı şekilde, babaların tüm babalık haklarını ellerinden alan ‘feminist’ yasalara da çok fazla direnç olmadı. Bu iki yasal alan, toplumumuzun yükselmeye devam mı edeceği ya da çökmeye mi başlayacağına karar verecek alanlar. Göçmenlik, ırk ilişkileri ve hatta terörizm gibi diğer tüm konular bile politik yan oyunlar ve hiç biri bu yasalar kadar bir toplumu yok edecek güçte değiller.
Bill Maher’in komedi şovundan feminizm ve feminenleşme karşıtı efsane bölüm …
Metni :
Lütfen, kadınlar hakkında konuşmak kadın düşmanlığı değildir, tamam mı? Şimdi bunu yapacağız. Çünkü ben burası “feminenleşmiş bir ülke” derken öncelikle şunu söyleyeyim ki orada dışarıda milyonlarca şahin bakışlı, realist kadın var ve yine milyonlarca erkek de böyle değil. Ama, daha iyi bir terim bulamadığım için şöyle söyleyeceğim : feminen değerler bugün Amerika’nın değerleri oldular :
“Duyarlılık, gerçeklerden daha önemli.”
“Duygular, hakikatlerden daha önemli.”
“Bağlılık, bireysellikten daha önemli.”
“Çocuklar, insanlardan daha önemli.”
“Güvenlik, eğlenceden daha önemli.”
Hep duyuyorum kadınları sürekli “biliyorsun evli erkekler daha uzun yaşıyor” diyorlar. Evet … evden dışarı adım atmayan kedi de … daha … uzun yaşıyor … Her ne kadar ruhu ölmüş bir tüy yumağı olarak hiçbir zaman tadını çıkaramayacağı dünyayı pencereden izlerken … ama evet teknik olarak daha uzun yaşıyor.
Görüyor musunuz, bu benim için çok kişisel. Evlenmiş arkadaşlarımın karıları kocalarının benimle takılmalarını istemiyorlar. Ben kaçmış köle gibi bir şeyim. Özgürlük muştuluyorum. Biliyorsunuz … benim etrafta olmam iyi bir şey değil. “Kocalarımızı karanlıkta tutalım, onlar böyle daha mutlu.”
Biliyorsunuz tüm evli arkadaşlarım … ben bu adamların gençliğini biliyorum … hepsi birer aygırdı. İstedikleri şeyleri, istedikleri zaman yaparlardı. Ya şimdi? Birer aygır değiller. Central Park’ta fayton çeken, atgözlüklü, stresli, sinek sürüsü içinde daireler çizen ve kovaya sıçan beygirler …
Tamam Amerika kadınlar için kolay değil ama bu ülkede erkek olmanın kendisi bile politik olarak doğru değil. Televizyona bakın, sitcomlara bakın. Kadın her zaman parlak zekalı, erdemli ve her konuda haklı ve koca da her zaman onu bulduğu için “çok şanslı” olan sikik embesil. Televizyondaki tek akıllı erkekler Fraiser ve kardeşi ki onlar da Küçük Richard’ın donundan bile daha gayler.
Anlıyorum, kadınlar da acı çekiyorlar ama Amerika da bir sürü erkeğin sessizce sefil hayatlar yaşadıklarının, lipidolarının söküp atıldığı, kendilerini maçlar ve porno ile uyuşturduklarının gündem geldiğini düşünmüyorum. Ve kadın bakış açısı ile hemfikiriz gibi davranmak zorunda kaldığımız, Orwellci bir dünyada yaşıyoruz. Amerika’da herhangi bir TV programında biri kalkıp “biliyorsunuz kadınlar erkeklerden daha zeki” dese alkış kıyamet. Biri çıkıp “erkekler kadınlardan daha zekidir” dese, sahneden yuhalanarak atılır. Bir cinsiyet diğerinden daha zekiymiş gibi düşünüyor görünmek zorundayız, bu kültürümüz hakkında ne diyor sizce?
“Kadınlar erkeklerden zekidirler” … alkış kıyamet
“Eğer dünyayı kadınlar yönetse, dünyada savaş olmaz” … alkış kıyamet
“Hamile olmak çok seksi” … alkış kıyamet
Bir sürü şeye gerçekten inanmadığımız halde inanıyormuş gibi yapıyoruz zira kadından onay almak gece köpek klübesinde yatmaktan daha kolay.
Geçen gün sabah programında duydum. Bunu sadece bir kadın söyleyebilir. Tabii herkes doğruymuş gibi yapıp alkışladı : “Çiftler, müşterek fantazilerini keşfetmeliler” dedi.
Ortak fantaziler diye bir şey yok. Sizinkiler bizi sıkar, bizimkiler sizi rencide eder. Hanımlar inanın bana. Şöyle bir fantazi yok : “Yakışıklı prens çayıdan koşarak gelip, sizi kollarına alıp, size olan ölümsüz aşkı için ant içer … ve sonra suratınıza attırır. Tamam mı? Bakın bu “müşterek fantazi” olurdu, eğer hiç porno filmi izledi iseniz.
Bence erkekler, erkek oldukları için özür dilemekten bıktı ve kadınlar bizi sürekli erkek olduğumuz için özür dilemek zorunda bırakmazlarsa daha mutlu olacaklardır. Kendilerini de bir sürü külfetten kurtarırlar. Bakın bir örnek. Amerika’da hiçbir kadın memelerine silikon taktırmazdı. Eğer erkeklerin zihnine gerçekten girebilseniz … anlayacaksınız ki olay hiçbir zaman büyük – küçük, kısa – uzun, esmer – sarışın olayı değil. Olay sadece yaşlı ve tazeden ibaret. Hugh Grant, evde Elizabeth Hurley var iken canı peruklu Marvin Hagler çekti!
Biyolojiyi ıslah edemezsiniz. Bu arada, erkeklerin tohumlarını saçma dürtüsü sayesinde başarılı bir türüz. Bu sayede şu an burada oturuyoruz. Peki kimse teşekkür ediyor mu? Hayır. Onun yerine mahkemeye veriliyoruz.
İnsanoğlu bilinci, uygar seviyeye gelene kadar geçen upuzun çağlar boyunca yavaş ve zahmetli bir süreç sonunda geliştirdi. Bu evrim henüz tamamlanmaya yakın bile değil. İnsan zihninin geniş bölgeleri hala karanlıkların ardında gizli. (İnsan ve Sembolleri, Carl Jung)
Bu sözler, 1875 – 1961 yılları arasında yaşamış olan İsviçreli psikolog Carl jung’a aitler. Bu yazıda, Carl Jung’un, zihnin bilinç ve bilinçdışı bölgeleri hakkındaki fikirleri, arketip teorisi ve bireyselleşme prosesi dediği ve özbilgi ve tamlık yolu olarak gördüğü yol da dahil en önemli fikirlerine değineceğiz.
Jung’un psikoloji alanına olan büyük katkılarını takdir edebilmek için, onun saykı (psyche) nasıl anladığını bilmek gereklidir. Sayk kelimesi orjinalinde ‘ruh’ anlamına gelirken 20. yüzyıla gelindiğinde artan oranlarda ‘zihin’ için kullanılmaya başlanmıştı. Jungcu psikolojide ise bir kişinin saykı onun düşüncelerini, davranışlarını, duygularını ve hislerini kapsayan tüm kişiliği olarak düşünülebilir.
Saykın bilgisi, nasıl çalıştığı ve çalışmasına nasıl etki edilebileceği, Jung’un en büyük dertlerinden biri idi. Çok kaba hatlarıyla tanımlarsak Jung, saykı 3 alana ayırır : bilinç, kişisel bilinçdışı ve kollektif bilinçdışı.
Saykın alanları birbirlerinden tamamen ayrı değildir. Bu alanlar birbirlerini tamamlayacak şekilde etkileşirler. Sonradan göreceğimiz gibi, saykın bilinçli ve bilinçsiz alanları arasındaki bu dinamik etkileşim, Jung’un bireyselleşme dediği sürecin değişme ve olgunlaşma potansiyeline neden olur.
Saykın bilinçdışı alanlarını incelemeden önce saykın bize en bilindik olan alanını, bilinci tartışacağız. Saykın bilinçüstü alanı insanın farkındalık alanı olarak tanımlanabilir ve kişinin bildiği saykik içerikten oluşur. Bu farkındalık alanının merkezinde ise Jung’un ego dediği şey vardır. Ego, kişinin dolaysızca farkında olduğu kişiliğidir.
Ya da egoyu Jung’un sözleri ile tanımlarsak :
“… (ego) bilinçlilik alanının merkezidir ve bu deneysel kişiliği kapsadığı için, ego bilinçli tüm kişisel hareketlerin öznesidir (Carl Jung, The Portable Jung)
Ego, deneyimlerin hangi içeriğinin bilince yansıyacağını, hangilerinin eleneceğini, bastırılacağını ya da görmezden gelineceğini belirleyen bir kapı bekçisi olarak, kişinin hayatında çok önemli bir rol oynar. Ego, kapı bekçisi olarak birazdan bakacağımız kişisel bilinçdışının içeriğini de belirlemeye yardımcı olur. Jung şöyle yazar :
“Bilinçli bir şekilde kaydetmediğimiz olaylar vardır; bu olaylar deyim yerinde ise bilinç eşiğinin altında kalırlar. Meydana gelmiştirler ama bilinçaltına emilmişlerdir.” (İnsan ve Sembolleri, Carl Jung)
Eşikaltına emilen bu olaylar, kişisel bilinçaltında yer tutarlar. Jung’a göre egonun çok fazla depresif, önemsiz ya da basitçe akılda kalmadığı için bastırarak ya da gözardı ederek bilinçaltına attığı birçok olay vardır. Bu olaylar insanın ruhundan tamamen kaybolmazlar. Onun yerine kişisel bilinçaltını işgal ederler ve kişiliği etkileme potansiyelleri devam eder. Bilinçaltının unutulmuş anıları alıp depolamaktan ibaret bir yer olmadığını vurgulamak gerekir. Bilinç ve bilinçdışı alanları dinamik bir şekilde etkileşirler ve kişinin hayatında beraberce önemli roller oynarlar.
Kişisel bilinçaltının insanın davranışlarını etkileme yollarından biri, Jung’un kompleks dediği şeydir. Birçok insan psikolojide kompleks denilen kavramı bilir. Sigmund Freud, Oedipus kompleksi ile meşhur iken Alfred Adler, Jung’un ve Freud’un çağdaşı, aşağılık kompleksinin önemini vurgulamıştır.
Jung kompleksleri, kişinin düşünceleri, duyguları ve davranışları üzerinde güçlü kontrol potansiyeli taşıyan alt kişilikler olarak tasavvur etmiştir. Jung’un klasik tanıtımı olan A Primer of Jungian Psychology kitabına göre:
“Kişisel bilinçaltının enteresan ve önemli özelliklerinden biri de içerik gruplarının toplanarak bir küme ya da takımyıldız oluşturabilmesidir. Jung bunlara kompleks ismini vermiştir … Bir kişinin kompleksi var dediğimizde, o kişinin kafasının, başka hiçbir şey düşünemeyecek kadar bir şeyle meşgul olduğunu söylemek isteriz. Modern tabir ile ‘takıntısı’ vardır. Güçlü bir kompleks başkaları tarafından rahatça farkedilse de, kişinin kendisi bu kompleksin farkında olmayabilir.” (A Primer of Jungian Psychology)
Belli bir süre Jung’un mentorü olan Freud’a göre kompeksler çocukluk travmalarından kaynaklanıyordu ama Jung bu açıklama ile tatmin olmadı. Freud’un açıklamasının tatminsizliği ile sayki aleminde komplekslere neden olan şeyi araştırdı. Keşfedeceği ise, kişisel bilinçaltından daha derin ve daha temel bir tabaka idi. Jung buna kolektif bilinçdışı adını verdi.
Bu keşif Jung’un hastalarının rüya ve fantazi gibi bilinçaltı materyallerinin geniş bir şekilde analiz etmesi ve karşılaştırmalı din ve mit çalışması ile yapıldı. Jung şunu keşfetti : farklı hastaların bilinçaltı materyalleri gizemli bir şekilde birbirlerine benziyordu ve aynı zamanda değişik uygarlıkların mitolojik motifleri ve dini sembolleri de gizemli benzerlikler gösteriyordu. Bu keşif Jung’un bilinç ve kişisel bilinçaltının yanında başka bir sayk bölgesi daha olduğunu öne sürmesine neden oldu.
Jung şöyle yazar:
“Bilinçaltından belirleyici etkiler doğar … bunlar hem gelenekten bağımsız olarak, her bireyin deneyiminin benzerliğini hatta aynılığını sağlarlar hem de haya gücüne yansıma şeklini belirler. Buna en büyük kanıtlardan biri, dinsel motiflerin evrensel paralelliğidir. (The Archetypes and the Collective Unconscious, Carl Jung)
Jung’un kolektif bilinçdışı kavramı, psikoloji alanına en önemli katkılarından biridir. Jung, kişinin kendi deneyimlerinden oluşan kişisel bilinçaltına ek olarak, kişinin miras aldığı ve evrensel öğeler içeren bir bilinçaltı daha olduğunu söylüyor :
“Kişinin kendisinin kazanmadığı ama miras aldığı bilinçaltı özellikleri bulabiliriz. Mesela zorunluluk yüzünden bilinçli motivasyon olmadan harekete geçen içgüdüler gibi. Bu daha derin katmanda arketipleri buluruz … İçgüdüler ve arketipler beraberce kollektif bilinçaltını oluşturur. Ben bunlara kollektif diyorum zira kişisel bilinçaltının aksine, bunlar kişinin az çok özel deneyimlerinden kaynaklanmamışlardır ama evrenseldirler ve düzenli şekilde ortaya çıkarlar. (The Essential Jung, Carl Jung and Anthony Storr)
Jung’a göre arketipler, tüm insanlarda ortak olan ve “insanlığın kadim mirası” olan saykik yapılardır. Arketipler kavramsal kategoriler ya da insanların doğuştan sahip oldukları ve belli bir şekilde düşünmelerine, hissetmelerine, algılamalarına ve davranmalarına neden olan yatkınlıklar olarak da tanımlanabilirler.
Jung kişinin arketipleri dolaysızca algılayabileceğine inanmaz. Kişi arketiplerin varlığını, onların bilinçaltındaki varlığından kaynaklanan imge ve sembolleri gözlemleyerek anlayabilir. Arketipler imge ve sembollerle aynı şey değillerdir ama imge, sembol ve bazı başka fenomenlerle kendilerini belli ederler.
Anthony Stevens arketipleri şöyle tanımlar:
“(Arketipler), tüm insanlığın ortak davranış karakteristiklerini ve tipik deneyimlerini başlatma, kontrol etme ve bunlara vasıta olma kapasitesine sahiptirler. Bu nedenle belli durumlarda arketipler, sınıfı, yaşam yeri, ırkı ve yaşadığı çağ ne olursa olsun insanlarda benzer düşünce, imge, mitolojik imge, duygu ve fikirlere neden olur. (Jung: A Very Short Introduction, Anthony Stevens)
Jung’un incelediği bazı arketipler şunlardır : anne, doğum, ölüm, yeniden doğuş, güç, kahraman ve çocuk. Fakat Jung şunu da belirtmiştir :
“Hayattaki tipik durumlar kadar arketip vardır. Sonsuz tekrar bu deneyimleri ruhsal bileşimimize nakşetmiştir. Sadece içerik dolu imgeler olarak değil ama ilkin belli bir tip algı ve davranış potansiyelini temsil eden, içeriği olmayan formlar olarak.”(The Archetypes and the Collective Unconscious, Carl Jung)
Kolektif bilinçdışını arketiplerinin derin evrimsel temelleri vardır ve Jung bunları saykinin miras alınan kısmı kabul eder. Jung için bariz olan şudur : vücut nasıl uzun bir süreç sonunda evrimleşti ise, sayki içinde de bazı eğilimler ve içsel yatkınlıklar geniş bir evrim çizgisi üzerinde gelişti:
“İnsan vücudu nasıl her biri uzun bir evrimsel geçmişe sahip organlar müzesine benziyor ise, zihnin de aynı şekilde organize olmasını beklemeliyiz. Zihin artık geçmişi olmayan bir ürün olarak düşünülemez. Geçmişten kastım zihnin kendini geçmişe bilinçli bir referans göstererek dil ve diğer kültürel gelenekler üzerinden inşaa etmesi değil. Saykisi hayvana daha yakın olan arkaik insanların zihninin biyolojik, tarih öncesi ve bilinçaltı gelişiminden bahsediyorum. (İnsan ve Sembolleri, Carl Jung)
Arketipler çok uzun bir süreçte evrimsel bir şekilde oluşmuş ve tüm insanlarda benzer olsalar da, kendilerini her bireyde farklı şekilde gösterirler. Başka bir deyişle arketipler, kişinin deneyimleri ile dinamik bir etkileşimdedirler ve bu dinamizm her bireyin kendine özgü bir kişilik geliştirmesine neden olur.
Jung her bireyin kendi bilinçaltındaki içerik ile yüzleşmesinin ve bu içeriği entegre etmesinin çok önemli olduğuna inanır. Jung’a göre bunu başaramamak, bölük pörçük bir bireye neden olur :
“Ruhsal denge ve psikolojik sağlık için, bilinçaltı ve bilinç entegre bir şekilde bağlanmalı ve paralel hareket etmelidir. Bu ikisinin ayrı hareket etmesi ya da birbirinden kopması durumunda ise psikolojik problemler ortaya çıkar.(İnsan ve Sembolleri, Carl Jung)
Bu bilinçaltı ile yüzleşme süreci, Jung’a göre, kendini bilmeye giden yoldur. Jung bu sürece bireyselleşme süreci adını verdi :
“İnsanın psikolojik anlamda birey yani ayrı, bölünmez ve tam olması süreci adlandırmak için bireyselleşme terimini kullanıyorum. (Carl Jung)
İkinci bölümde bu bireyselleşme sürecine detaylı olarak bakacağız ve aynı zamanda bu süreçte karşımıza çıkacak persona ve gölge (shadow), anima ve animus gibi bazı arketipleri tanıtacağız.
Bu en önemli ama aynı zamanda süreç içindeki en zor adım. Bundan önceki tüm adımlar, sizi bu adıma hazırlamak içindi.
Meydan Okuma Terapisi demek, sizin itaatkar davranıp itaatkar hissedeceğiniz durumlara gireceğiniz insanlarla sosyal etkileşime girmeniz demektir. Meydan okuma, “düşmanca” olmak zorunda değildir, küçük bir kendini tanıtma kadar basit olabilir. Aşağılık duygusu hisseden insanlar bilinçaltında, tanımadıkları insanların kendilerinden daha “yukarıda” olduklarını hissederler. Bu nedenle yabancı birine merhaba bile demeye çekinirler. Bunun sebebi, alfa erkeği kızdırırım ve kabileden atılırım sosyal kaygısıdır. Çoğu insan bu karmaşık psikolojik süreci bilmez ya da bu sürece inanmaz. Bu nedenle de piyasa da, insanlara yaklaşma stresini yok edecek bir program yoktur.
Benim meydan okuma terapi rutinim şu : her hafta, tanımadığınız 6 kişiye yaklaşıp kendinizi tanıtmalısınız ve bu 6 kişinin en az 3’ü kadın olmalı. Eğer erkeklere yaklaşmak sizi rahatsız ediyor ise, hepsi kadın olabilir. Ama haftada 6 sayısını tutturmalısınız. Bu insanlar herhangi bir durumda herhangi bir kişi olabilirler : Starbuckstaki adam, spor salonunda bir kadın, vs … Eğer belli bir bağlamda birine yaklaşmak size göre uygun değilse (cenazedeyseniz, kız çalışıyorsa, vs …) bağlamın uygun olduğu anı bekleyin.
Meydan okuma terapisinin anahtarı, konuşmadaki ÜSTÜN taraf SİZMİŞSİNİZ gibi hissedip konuşmanız. ÜSTÜN derken götün teki ya da kibirli davranın demiyorum. Sadece en ilkel seviyede, egemenlik hiyerarşisinde siz daha yukarıda imiş gibi hissedin. Çoğu insan, biriyle tanışırken “alfa” gibi davranmanın, çok ciddi bir yüz ifadesi ve karşıdaki insanın elini sertçe sıkmak olduğunu sanar. Buna katılmıyorum – bir tanışmada alfa olmanın en iyi yolu gülümsemek ve karşındakine neşe ile yaklaşmaktır.
Aşağılık duygusunu gerçekten atmanın tek yolu, bu meydan okumaları kazanmaktır. Meydan okumayı “öznel” olarak kazanmanız gerekmez ama duygusal olarak kazanmanız gerekir. Yani karşınızdaki insana itaat eder / teslimiyetçi şekilde hissetmemeniz lazımdır. Karşınızdakinin sizden hoşlanmasına hatta yaklaşmanızı kabul etmesine gerek yoktur. Aslına bakarsanız karşınızdaki sizi sertçe reddetse bile “kazanabilirsiniz”. Eğer reddedilirseniz, beyninizin itaat etmeyi kabul etmeye meyledeceği ve egemenlik hiyerarşisinde daha aşağı hissedeceği kısa bir an olacaktır. Buna direnmeli ve vücut dilini ve çerçevenizi daha üstteki insan modunda tutmalısınız – mutlu, neşeli ve kendine güvenli. Eğer size şimdiye kadar duyduğunuz en kaba ve boktan şeyi söylerlerse, sadece gülümseyip “tamam, teşekkürler” deyin ve çekip gidin. Kimseyle gerçek bir meydan okumaya veya kavgaya tutuşmayın – kimsenin size yardım etme ya da size kibar davranma zorunluluğu yok. Siz burada içsel duygusal durumunuz üzerinde çalışıyorsunuz.
Bunu söylemek yapmaktan kolay. Eğer aşağılık duygusundan müzdarip iseniz, karnınıza bir şey saplanacak, kalbiniz duracakmış gibi atacak ve kendinizi çok gergin hissedeceksinizdir. Ama unutmayın, hareketleriniz duygularınızı etkiler ve duygularınız da düşüncelerinizi. Yani DAVRANMAK önce gelir. Siz yaklaşırsınız ve bununla ilgili iyi hissetmeniz sonra gelir. Tam yaklaşma anında durum cehennem gibi hissedecektir ve siz kendi küçük dünyanıza geri kaçmak isteyeceksinizdir. Ama yılmadan devam etmeniz gerekir.
Her erkeğin sosyal etkileşimlerini yöneten “kurallar” listesi olmalı. Böyle bir listeye sahip olmak, “beta” erkekler için çok daha önemli zira bir beta olarak duygularınız sizi doğal olarak başkalarından dilenmeye itecektir. Aşağılık duygusundan kurtulmanın bir kısmı, daha önceden duygusal olan ve dile dökülmemiş hareket ve düşünceleri rasyonelleştirmek ve kelimelere dökmektir. Kızlar, arkadaşlarınız ve patronunuz için yaptığınız şeyleri kelimelere döktüğünüzde, çoğunlukla kulağa ne kadar saçma geldiğini ve ne kadar ayak paspasına döndüğünüzü kavrayacaksınız.
Kurallar listesi yaratmak, inançlar listesi yaratmak gibidir; eğer siz kendinizi doğal bir beta olarak görürseniz, beyniniz sürekli olarak kötü davranışları fazlaca tolere eden ve dilenen “kurallar” yaratacaktır. Her erkek için tam bir kurallar listesi yaratamam ama kendi kurallarınızı analiz etmenize yarayacak bir çerçeve yaratabilirim. Kurallarınızı aynı zamanda başka akıllı insanlarla da gözden geçirerek onların da görüşünü almalısınız.
Genel olarak başkaları için yaptığınız her şey şu iki kategoriden birine girer : yükümlülük ya da hayrına iş. “Yükümlülükler”, yapmanız gereken, yapmamanızın ahlaki olarak yanlış olduğu şeylerdir. Mesela biri sabah 8’de sizinle restoranda buluşmak için sözleşmiş ise ve o kişi saatinde o restorana gelir ama siz geç kalırsanız, yanlış bir şey yapmış olursunuz. Zira karşınızdaki sizin için bir şey yaparken siz onun iyiliğine karşılık vermemiş olacaksınız. Genellikle siz, biri sizin için bir şey yaptığında, ya da sizin için aynı şeyi yapacak olduğunda bir şeyi yapmakla yükümlüsünüzdür. Başka insanların sözleri değil ancak davranışları sizin için yükümlülük yaratabilir. Biri size “söz veriyorum saat 8’de orada olacağım” dedi diye yükümlülük altına girmezsiniz ama bu kişi geçmişte hep dakik olmuş ise, sizin de zamanında orada olmanız gerekir. Yine de “söz vermek” sizin için yükümlülük yaratır. Ben de insanlar hakkında olumlu düşünürüm ve biri ile saat 8’de buluşmaya sözleştiysem, zamanında orada olurum.
Bunun dışında yaptığınız her şey “hayır işidir”. “Hayır işi” (burada) sizin yaptığınız şeyi hak etmeyen (zira sizin için aynı şeyi yapmamış biri olan) kişiler için bir şey yapmanızdır. “Hayır işi” yapmakta bir kötülük yoktur – başkalarına karşılık beklemeden vermek sizi iyi hissettirir. Ama “hayrına yaptığınız” işlerin karşılığında bir şey beklemeyin. Eğer karşılığında bir şey bekliyorsanız zaten hayrına yapmıyorsunuz – iyi çocuğu oynuyor ve onlar için aptal ve küçük iyilikler yaparak onlara yaltaklanıyorsunuz. Örneğin barda bir kadına içki ısmarlamak “hayır işidir” – hatun sizin için hiçbir şey yapmamış olduğu gibi içkisini içtikten sonra sizi bırakıp başka bir erkekle sikişirse kızmaya da hakkınız yoktur. Hatunun size hiçbir borcu yoktur, sizin yaptığınız hayır severliktir.
Yükümlülük / hayır işi ayrımı, kırmızı çizgiler yaratmak için iyi bir başlangıçtır. Bir kişi için bir şey yapma baskısı hissettiğinizde, baskı içinizden ya da dışınızdan gelebilir, kendinize bunun yükümlülük mü, hayır işi mi olduğunu sorun. Eğer bu yükümlülük değil ise, “yatırımınız” için hiçbir geri dönüş istemeyeceğinize emin olmadan o şeyi yapmayın.
Bunun için haftalık bir program koymuyorum. Bu, sürekli devam ettirmeniz gereken bir süreç.
En ilkel seviyede, alfa erkek diğerlerini fiziksel olarak bastırdığı için kabilenin alfasıdır. Nokta. Bu nedenle, aşağılık duygularınızı yok etmek için haftalık spor programınızın olmasını şiddetle tavsiye ediyorum. Başkaları ile kavga etmenizi ya da sert erkek takılacağım diye götün teki olmanızı tavsiye etmiyorum. Ama bir başka erkekle kavga ederseniz yenme şansınızın olduğunu hissetmeniz gereklidir. Yine uyarayım, aşağıdaki program, zorunlu minimum.
Kardiyo : Haftada en az 2 kere, 30’ar dakika kardiyo. Tercihen haftada 4 kere.
Ağırlık kaldırma : Her ana kas grubunuzu haftada en az bir kere çalıştıracağınız bir ağırlık programınızın olması lazım. Göğüs, kol, sırt ve bacak kas gruplarınız, ana kas grupları. Her biri için en az iki egzersiz yapın. Yine uyarayım, bu minimum. İdealinde, ana kas gruplarını haftada 2 kere çalıştırmanız lazım.
Diyet : Herkesin gereksinimleri farklı olduğundan diyet ile ilgili tek önerim, haftada bir, uzun süre devamlı yapabileceğiniz bir iyileştirme yapmanız. Bu küçük bir iyileştirme olabilir – koladan diyet kolaya geçmek, bir tane daha az pasta yemek, vs … Daha fazlasını yapmak isterseniz yapın.
Son olarak da herhangi bir çeşit dövüş sanatı ile uğraşın. Zorunlu bir kural koymak istemem ama aşağılık duygularından kurtulmayı gerçekten istiyor iseniz, tamamen evrimsel nedenlerden dolayı en az bir saat dövüş sporlarına ayırın. Evrimsel dedim zira alfa erkekler iyi savaşçılar olacak şekilde evrimleşmiştirler.
Egemenlik hiyerarşisinin dibindeki insanlar, kabilede kalabilmek için alfa erkeğin kabulüne ihtiyaç duyduklarından, aşağılık duygusu hisseden insanlar onay ve kabul görmüş hissetmek için kendilerinden yukarıda gördükleri insanlara karşı duygusal bağımlılık geliştirirler. Bunun en yaygın örneği, bir erkeğin özsaygısını devam ettirebilmek için bir kadına ihtiyaç duymasıdır. Fakat bu bağımlılık arkadaşlar, aile, işyerinde patron, toplum, medya, vs … ile de meydana gelebilir.
Bu adımın amacı sizin özdeğer algınızı başkalarının ne düşündüğünden koparmaktır. Kendinizi değerlendirmeniz nesnel faktörlere bağlı olmalıdır, başkalarından aldığınız iltifat ya da yergilere değil. Bunu yapmanın en iyi yolu, nesnel sonuçlar üreten bir aktivite ile uğraşmaktır. Spor ile uğraşan insanların genel olarak hayatta daha başarılı olmalarının nedeni budur – skor panosunu referans alabildikleri için özsaygılıdırlar. İnsanlar sizi her zaman alaşağı etmek isteyebilir ama eğer başarınızın nesnel bir ölçüsü varsa, bu insanların ne dediklerini daha az takarsınız.
Nesnel sonuçlar üretmek için, tüketmek yerine ürettiğiniz bir hobi ya da iş ile uğraşmanız gereklidir. Çoğu insana hobilerini sorsanız “kitap okumak, sinema izlemek, gezmek, vs …” gibi şeyler söyleyeceklerdir. Bunlar TÜKETİMDİR. Bir miktar tüketim gereklidir ama tüketim nesnel sonuçlar üretmez ve bu nedenle de özsaygınızı iyileştirmez. Bunun için ÜRETMELİSİNİZ. İdealinde, sanat içeren en az bir hobiniz ve sanat içermeyen en az bir başka hobiniz olması lazım. Sanat üretmenin harika bir yoludur ama kalitesini ölçmek için nesnel bir standart olmadığı için zamanla bir insan için mastürbasyona dönüşebilir.
Haftada en az 1 saat yaratıcı bir aktivite ve bir saat de üretici bir aktivite ile uğraşın.
Nesnel sonuçlar üretseniz bile duygusal sevgi hissetmeye ihtiyacınız var. İnsanlar seviliyor hissetme ihtiyacına sahiptir ve maalesef aşağılık duygusu hisseden birçok insan büyürken seviliyor hissetmemişlerdir. Bazı danışanlarım bana “ben hep toplum dışı oldum zaten, insanlara ihtiyacım yok”. Hayır. Bu yanlış. Herkes, egemenlik hiyerarşisinin bir parçasıymış gibi hissetme ihtiyacına sahiptir. Ben bunun dışındayım ya da insanlara ihtiyacım yok diyemezsiniz. Herkes insanlara ihtiyaç duyar, ormanda tek başına yaşayan münzevi bile. Toplum dışı kalarak, sadece aşağılık duygunuzu güçlendirirsiniz.
Bunu onarmak çok zordur ve muhtemelen bu programın en zor adımıdır.
İlk olarak, sizi seven en az 3 kişi bulun – arkadaş ya da aile. Sevgi ile kastım bu insanların sizi desteklemesi ve maddi / manevi durumunuz ne olursa olsun, ne yaşıyor olursanız olun size pozitif duygular vermesidir. Kısacası, koşula bağlı olmayan sevgi. Romantik ilişkinizi bu bağlamda “sevgi” kaynağı olarak kullanamazsınız zira romantik bir ilişkide kadının “sevgisi” her zaman belli önkoşullara sahiptir.
Bazılarınız için sizi sevecek 3 kişi bulmak zor olacaktır. Bazılarınız için ise çok kolay. Elinde bu kadar seveni olanlarınızın yapması gereken bu kişilerle yeniden bağlantıya geçmek ve onların sevgisini çantada keklik farzetmemektir. Egemenlik hiyerarşisinde bir yeriniz olduğunu hissetmek için, biyolojik bir seviliyor hissetme ihtiyacınız var. Kendini sevecek 3 kişiye sahip olmayanlar ise bu kişileri bir şekilde bulmak zorunda. Yeni arkadaşlar bulup onlara iyi bir insan olduğunuzu göstermek için çaba göstermeniz gerekebilir. Yeni arkadaşlarınız “kaybeden” bile olsalar bu çabaya değer. Unutmayın sizin kelime anlamı ile sevilmeye ihtiyacınız var. Burada sadakat ve düzenlilik, çekicilik, para, eğlence, vs … gibi şeylerden daha önemli.
Üçüncüsü, geçmiş travmalarınızla yüzleşmeniz ve aşağılık duygunuza sebep olmuş olan bilinçaltı duygularınızı yoketmeniz gereklidir. Bu acılı ve derin bir özanaliz gerektirecek ve bir terapiste ihtiyaç duyabilirsiniz (fakat çoğu terapist işe yaramazdır, hatırlatayım). Aşağılık duygusu hissetmenize neden olan orjinal sebebi anladığınızda, bu düşünce ve duyguyu serbest bırakın. Bence birçok insan bilinçaltında bu negatif düşüncelere sarılıyor zira hizada durmak ya da alçakgönüllü olmak ya da doğru olanı yapmak için kendilerini eleştirmek zorunda hissediyorlar. Kendini eleştirmek ve alçakgönüllülük kötü şeyler değiller ama alçakgönüllülüğünüz mantığa dayanmalı, aşağılık duygusuna değil. Eğer geçmişinizde bir hata yaptıysanız, o hatanın objektif bir analizini yapın ve neyin yanlış gittiğini bulun. Sonra da bu hatayı bir daha yapmamaya yemin edin. VE BU SİKTİĞİMİN ŞEYİNİ BIRAKIP YOLUNUZA DEVAM EDİN. Geçmiş başarısızlıklar kaynaklı negatif duygulara sarılıp kalmak sizi duygusal olarak engeller.
Ve son olarak, duygusal “ihtiyaçlar”ınızı yok etmelisiniz. Modern toplum, erkekleri ve kadınları, eğer belli bir miktar para kazanmazlarsa, belli marka arabaları sürmezlerse, belli elbiseleri giymezlerse, vs … değersiz hissedip aşağılık duygusuna itecek şekilde tasarlanmıştır. Medya bizi sürekli olarak, mükemmel hayatlar yaşayan insanların görüntülerine boğuyor. Bu görüntülerin çoğunun sahte olduğunu ve bu insanların problemlerini halı altına süpürdüğünü unutuyoruz. Günümüzde birçok erkek, bir sürü güzel kadınla seks yapmaları gerektiğini yoksa bir şekilde aşağı / eksik olduklarını sanıyorlar. Erkeklerin büyük çoğunluğunun tek kadınla bile düzenli seks yapmadığı ya da daha az güzel kadınlarla seks yaptıkları gerçeğinin farkına varamıyorlar. Ne kadar çok “ihtiyaç”tan kurtulursanız, o kadar az aşağılık duygusu hissedersiniz. Her ne kadar sürekli kendinizi geliştirmeye çalışmanız gerekse de, X’e sahip olmazsam, Y’yi başaramazsam yenik biriyim gibi duygusal ağırlıklar yaratmayın.
Kaygı ve depresyon birleşerek insanın kafasında aynı gereksiz şeyi derin derin düşünerek, defalarca çevirmesine neden olur. Bu düşünceler, düşünenin bilinçaltındaki kaygı, depresyon ve korkularından kaynaklandığı için, zamana insanı sınırlayan ve negatif inançlara dönüşürler. Beta erkeğin beyni, sürekli olarak negatif duygularından beslenen negatif inançlar yaratan bir fabrika olduğu için, bu negatif inançlardan sadece okuyarak ve izleyerek kurtulmak çok zordur. İlk yapmanız gereken şey, duygularınızı değiştirmektir. Ama tüm bu süreç boyunca kendinizi çalışkan bir şekilde analiz etmeli, irrasyonel negatif inançlarınızı tanımlamalı ve onları yok etmelisiniz. Bu çok zor bir iş çünkü bu inançlar bilinçaltının derinliklerinden kaynaklanıyorlar ve sizin beyin devrelerinizin o kadar entegre parçaları haline gelmişlerdir ki siz onları apaçık gerçekler olarak görüyorsunuz.
Modern medya ve internet de bizi çoğunlukla negatif ve insanda aşağılık duygusu oluşturmak için tasarlanmış bilgilerin bombardımanına tutarlar. Çoğu felsefi, dini ve modern self-help bilgisi de yararsızdır; basit konseptlerin fazlaca analizine dayanır ve çok az yararlı materyal içerir. Öğrendiğimiz çoğu “pozitif” bilgi gerçek olsa da birçok bağlamda alakasız, yarım yamalak, idealde iyi iken pratikte yararsız ve geri dönüşü çok düşük bilgilerdir.
Akıl sağlığımızı ve pozitif bakışımızı korumak için, bilgi girişimizi kısıtlamamız gereklidir. Aşağıda, zihninizi nasıl temizleyeceğiniz ile ilgili adımları listeliyorum.
Haftada 2 saat manevi / ruhsal bir aktivite yapın. Bu meditasyon olabilir, dua etmek olabilir, dini bir rütuel olabilir, temaşa olabilir ya da manevi bir şey okumak olabilir. Manevi derken sizin gündelik duygu ve düşüncelerinizde daha “ruhsal” ya da “yüksek” şeylere yoğunlaşmanızdan bahsediyorum. Eğer duygu ve düşünceleriniz tamamen yoğunlaşıyorsa, avlanmak, sörf yapmak ve hatta halüsilojenler bile bu tanıma girerler.
Manevi pratikleri zorunlu kılmak çelişkili görünebilir ama bir insan eğer duygusal bir ölü girdaba kapılmış ise – negatif duygular, negatif düşünceler; negatif düşünceler negatif aksiyonlar; negatif aksiyonlar ise negatif duygular yaratır -, bu döngüyü kırmak için kişinin kendi gündelik düşünce ve duygularının dışına adım atması lazımdır. Çoğu insan ironik bir şekilde, gündelik hayatlarının tamamen dışına çıktıkları “manevi” pratiklere sahiptir : sarhoş olmak, video oyunları oynamak, anlamsız videolar izlemek gibi. Ama bu aktiviteler kafalarını kendi gündelik düşüncelerinden daha kötü şeylerle doldurduğu için, duygusal ölüm spiralinde daha hızlı batıyorlar.
Pratik değeri olmayan bilgiyi sınırlandırın. Birçok danışanım”fazla entelektüel”. Demek istediğim şu : hergün saatlerce okuyorlar, video izliyorlar, düşünüyorlar ve tartışıyorlar ama hiç gerçek bir şey yapmıyorlar. Kendinize dürüstçe şu soruyu sorun : “tükettiğim bilginin pratik kullanımı var mı?” Eğer cevap hayır ya da çok az ise siz bu bilgiyi zevk için tüketiyorsunuz. Zevk için bilgi tüketmek problem değil ama bunu haftada en fazla 15 saate sınırlamanız lazım. Biliyorum bu yüksek bir rakam ama ben burada zorunlu minimumu bulmaya çalışıyorum.
Örneğin politikayı takip etmenin benim için bir zihin mastürbasyonu olduğunu farkettim. Üzerinde neredeyse hiç etkim olmayan şeyler yüzünden korkmuş, kızgın, her şeyin doğrusunu bilen ve kibirli biri haline geliyordum (zira politikayı takip etmeyen insanlardan daha akıllı olduğumı düşünüyordum). Politikayı hala seviyorum ama politika ile ilgili okurken video oyunu oynayan adamla aynı şeyi yaptığımın farkındayım.
Çoğu zihin masturbatorü, yararsız bilgileri tüketmekten zevk almalarının sebebinin tam da bu bilgilerin yararsızlığı olduğunun farkında değildir. Faydasız bilgi tüketirken yanlış yapma şansınız yok, aşmanız gereken bir zorluk yok (sıkıcı ve zor olduğu anda okumayı bırakabilirsiniz) ve takip etmeniz gereken bir çizelge ya da içerik yok.
Danışanlarım zihinsel masturbasyonu, “dünyayı öğrenmem lazım”, “kendimi bulmam lazım”, “aptal görünmek istemiyorum” ya da “inandığım şeyleri öğrenmem lazım” gibi bahanelerle savunuyorlar. Benim buna cevabım ise eğer öğrendiğini pratiğe dökmüyorsan, öğrendiğin şeyin değeri yok. Sizin “inançlarınız”, insanların sizin hakkında ne düşündüğü ve sizin insanlar hakkında ne düşündüğünüz önemli değil – sadece YAPTIKLARINIZ önemli.
İnançlarınızı düzeltin. Daha önce belirttiğim gibi, eğer aşağılık duygusu hissediyorsanız, inançlarınızı düzeltmek lunaparklardaki tokmak oyununu (whack a mole) oynamaya benzer. Beyninizde bir negatif düşünceyi ezseniz başka deliklerden negatif düşünceler yüzeye çıkar. Duygusal durumunuzu düzeltmek bu nedenle “neye inandığınızı keşfetmekten” daha önemlidir.
Sizin yine de negatif düşünceleri bilincinize çıkar çıkmaz ezmeniz gerekir. Size neye inanacağınızı söyleyemem ama genel olarak şunu söyleyebilirim : dünya sonsuz derecede karmaşık ve sürekli değişiyor. Bu nedenle kimse gerçekten bir şey bilemez. Bir insanın bildiği her şey öznel, geçici ve büyük ihtimalle tam değildir. Bu nedenle bildiğiniz ya da inandığınız herhangi bir şey yanlış olabilir ve açık fikirli olmalısınız. Dünyadaki belirsizlik ve ihtimaller, duygusal olarak negatif birini tek başlarına mahvedebilirler. Bu nedenle, bu tip soruları pozitif bir zihin yapısı ile karşılamalısınız. Haftada 15 dakikanızı inançlarınızı yazmaya ve onları saçmalık mı değil mi diye stres testine tutmaya ayırın.
Benim kullandığım testlerden biri şu : herhangi bir düşünce ya da inanç bana aksiyon almamamı söylüyor ise, o inanç ya da düşünce geçersiz ve değersizdir.