Asyalı kızlar – Kısım 2

Daha önceki Asyalı Kızlar – Kısım 1 yazımızda belirtmiştik, Asyalı kızların karakter özelliklerini yazarak devam edeceğiz. Ama önceden şu uyarıyı verelim : iki birey arasındaki fark veya benzerlik her zaman iki grubun arasındaki fark ve benzerlikten daha farklı olabilir. Yani bizim yazacaklarımız genel ortalamalar, işler tek tek kızlar için daha farklı olabilir.

Asyalı kadınların en önemli özelliği, Türk ve Avrupalı kadınlara göre daha feminen olmaları. Tavırları, konuşmaları, sevişmeleri daha kadınsı. Erkeğin daha dominant olmasına hem daha yatkınlar hem de istekli. Uzakdoğu’da çalışan Batı Avrupalı erkeklerin hatta biz Türklerin bile Asyalı kızları orada çalışan Avrupalı kızlara tercih etme sebebimiz budur. Tabii Batılı kızlara sorsan “Asyalı kızlar daha kolay” diye kendilerini kandırırlar ama tabii ki durum tam olarak bu değil. Bir süre Asyalı kızlarla haşırneşir olunca Avrupalı kadınlar, genelde tavırları nedeniyle, kadınmış gibi gelmiyor. Geçenlerde birine bunu anlatmaya çalıştım kibarca : bir kadın nasıl efemine erkeği itici buluyorsa (o erkek ne kadar kaslı ve yakışıklı olursa olsun), bir erkek de maskülin kadınları itici buluyor, istediği kadar güzel olsun. Batılı kadınlar maskülin olmasalar bile erkek gibi yaşamaya kalkınca (partilerde iç/sıç, önüne gelenle yat), erkeklere öyle görünüyorlar. Türk kadınları parti kızı ve önüne gelenle yatma konusunda ne mutlu ki Avrupalı kızlarla aynı seviyede değiller ama hal ve tavırlardan feminenin silinmesi olayı memlekette de var maalesef. Asyalı bir kadın ise, alfalığı korursanız, geyşaya dönüşebiliyor. Hele hele ilişkinin başlarında.

Filipinler. Yaş 20.

Asyalı kadınların diğer en önemli özelliği, kendilerine aşırı bakmaları. Asya’daki güzellik kasıntısı aslında birçoğunu rahatsız edecek seviyede ama kadınlar sırf daha güzel görünmek ve yavaş yaşlanmak için (1) direk güneşten sanki vampire gibi kaçıyorlar (daha bebeklikten bir Asyalı kızın annesi güneşli havada şemsiye açar ve kız büyüyünce buna devam eder), (2) şişmanlıktan deli gibi korkarlar, (3) çok azı sigara içer, (4) çok az içki içerler, (5) spor yapmaya dikkat ederler ve (6) uykuya aşırı önem verirler. Sonuçta da Türkiye’de 40 yaşında sandığın 29 yaşındaki kız kadar, Asya’da 29 yaşında sandığım 40 yaşında kadınla karşılaşırsın. Yaşlanmayı bir 10 – 15 sene yavaşlatmak mümkün ve Asyalılar bu konuda uzmanlar.

Endonezya. Yaş 23

Asyalı kadınların karakteristiği değil belki ama Asyalı kızların bize göre bir avantajı ise orada herhangi kötü bir imajımızın olmaması. O nedenle Batı Avrupadaki gibi cinsel oyunlara baştan yenik başlamıyorsun. Hatta daha önceki yazıda bahsettiğim gibi beyaz adam olmanın ekmeği ile oyuna baştan galip başlıyorsun. Ben Amerika deneyimlemedim ama Batı Avrupa ve Asya’da Oyun oynamış biri olarak diyebilirim ki, fark inanılmaz.
Ama tam da bu statü olayı nedeniyle birçok Avrupalı, Asyalı kızları hipergamiden muaf sanıyor. Tamam, Asya toplumları tutucu olduğu için hipergami dolu dizgin değil ama bu abiler kendilerini kandırıyorlar. Mitch’in Mor Hapı yazısındaki abinin Doğu Avrupalı kadınlarla ilgili yanılsaması gibi. Yani hatun o İngiliz pasaportu için sadık bir melek olduğunda, orada olayın hipergaminin kendi olduğunun farkında değil. Biz Türklerin pasaportu böyle revaçta olmadığı için, bizim bu tür dertlerimiz yok 😊

Singapur (Çinli). Yaş 24.

Ve gelelim aklınızdan geçen kırmızı noktalı, klasik karakteristiklere. Evet, Asyalı kadınlar darlar. Bunun sebebi bence Asyalı erkeklerin penis boyutları. Siz eğer ortanın bir tık üstü bir alete sahipseniz, Asya’da “çok büyük” muamelesi göreceksiniz ki, hoşa da gitmeyen birşey değil.

Kızların boy ortalaması kısa. Eğer kısa boylu bir erkekseniz, Asya’da öyle hissetmeyeceksiniz. Kısa boylu bir Asyalı kızın, aynı boyda bir Türk kızı gibi 1.80 aramasını da pek görmeyeceksiniz.

Evet, Japonlar ve Çinlilerin önemli bir kısmı seks yaparken eskiden izediğiniz porno filmlerde (bu siteyi okuyup da hala porno izlemiyorsunuz değil mi) gibi miyavlayarak inliyor.

Ve evet, geleneksel toplumda etek traşını sadece fahişeler yapar hurafesi olduğundan, hala çalı gibi etek traşı ile karşılaşmak mümkün.

Bir akşam sizin için, ama sırf sizin için, vaktim olursa Bangkok’un Red Light Districtlerinden birinde go-go bara gidip, bu konudaki bilgilerimi tazeleyerek size bir de o konuda yazı yazacağım. Hatun almam ama. Tinder çıktığından beridir o işe bulaşmıyorum zira gerek yok. Bu akşam, 200 metre ötedeki otelde kalan ve tatil için Bangkokta olan 29 yaşında bir Filipinli ile buluşacağım, bakalım ne çıkacak. Tinder’ın Bangkok’ta nasıl çalıştığı ile ilgili bir video vardı Ekşide. Olay öyle ama o eleman çok sallapati sallıyordu, öyle en az bir düzine de aman diyeyim kadın görünümlü “memeli erkek” ile eşleşirsin burda 😀

Asyalı kızlar – Kısım 1

Gençliğimin baharında, iş için Uzak Doğu’da (Bangkok ağırlıklı) yaşamam gereken birkaç yılım olmuştu. İlk geldiğimde sadece 1 sene kalacağımı sandığımdan buraların sonuna kadar tadına varma aşkı ile çok hedonist bir ilk 6 ay geçirmiştim ve tüm maaşımı kadınlara ve gezip tozmaya gömmüştüm (iyi de etmişim amk). Uzun zamandan sonra yeniden Bangkok’ta olduğum için, Asyalı kadınlarla ilgili yazı yazmanın zamanı geldi.

Bizim memlekette güzellik kavramı genelde Avrupalı (Doğu Avrupalı) kadın standardını merkez aldığından, Asyalı kadınlar, güzel kadın deyince ilk akla gelenler değil. Yani Türkiye’de kaç kişi imkanın olsa Ukrayna’ya yerleşsem bir iki yıl değil de imkanım olsa Güney Kore’ye yerleşşem bir iki yıl der ki. Oysa, Uzak Doğu’da yaşamak, kadın konusunda da oldukça avantajlı birşey.

Uzakdoğu’daki kadınların en önemli farkı, kendilerine inanılmaz bakmaları. Ed ne der buna bilmem ama Avrupalı kadınlar (Doğu Avrupalılar da dahil) içki, sigara, gece hayatı, beslenme, uykusuzluk ve güneş faktörü ile 32 yaşını geçtiğinde hemen hemen tüm 20li yaş güzelliğini kaybediyorlar. İstisnalar var ama genelde durum bu. Asyalı kadınlar ise içkiden, sigaradan, aşırı yemekten, gece hayatından ve özellikle de güneşten uzak durduklarından, güzelliklerini 40larına kadar muhafaza ediyorlar. Asya işimden sonra bir süre Belçika’da yaşamıştım ve Belçika’da kadınlar 29 yaşından 40 yaşına atlıyorlar gibi gelmişti bana. Zira 30 yaşında ortalama bir Belçikalı kadın, en fazla 40 yaşında bir Asyalı kadın kadar genç görünür. Aşağıdaki karikatür meşhurdur ve inanılmaz ama birçok Asyalı kadın için süreç böyledir.

Asyalı genç kadınların yüzde 90’ı (hatta belki daha fazlası), ya neredeyse sadece Asyalı erkekleri çekici buluyorlar ya da yabancı erkeklerin kafalarını çelmesi kolay değil. Bir de utangaçlar zaten. Ama işte geldik o yüzde 10luk kesime. O kesim Asyayı bir erkek için cennet haline getiriyor. Bu kadınların gözünde, sırf beyaz adam statü demek. İkincisi, yabancı olarak zaten cebimizde daha fazla para var, yani daha fazla imkan demek. Fakat maalesef bu kızlara yetecek kadar beyaz adam yok Asya’da. Bu nedenle eğer ciddi bir probleminiz yoksa, Uzak Doğu oldukça rahat bir cinsel hayatın kapılarını açıyor. Asya’da, Türkiye’deki Batı Avrupalıların yaşadığı renkli cinsel hayatı yaşamanız mümkün (biraz yakışıklı bir Batı Avrupalı erkeğin Türkiye’deki kızlardan gördüğü ilgiyi ve devşirdiği seksi az çok gözlemlemiş iseniz ne dediğimi anlarsınız).

Uzak Doğu’da, Avrupa’daki Türk imajı yok, bu da lehinize işliyor. Beyaz adamsınız, o kadar. Suriye savaşından önce kimse Türkiye’nin Ortadoğu’da olduğunu bile bilmezdi, futbolu Avrupa Kupalarında oynadığımız için Türkiye’yi Avrupa’da sanarlardı. Suriye ile sınırımız olduğunu öğrenince şaşıran çok Asyalı arkadaşım oldu.

Bir de sadece beyaz adamlarla beraber olan bir azınlık var ki, onlar zaten hayatı daha güzel yapıyorlar. Bu kızlar genelde akıllarından geçmez iken bir beyaz erkek ile çıkmış ve bir daha geriye dönmeyen kızlar. Bu kızların beyaz erkeklerden vazgeçmemesinin bir sürü nedeni var ama şu meşhur penis boyu da önemli bir faktör.

Neyse, Uzak Doğu’daki ilk 3 ayımda, bu dinamiği çözmüştüm (gerçi bu dinamik bir grup yabancı erkeğin teorisi ama bence gayet pratik bir teori :)). Bir grup kadın arasından bu azınlığı belirle ve git konuş. Bu çok zor değil. Diğerleri yüzüne bakmazken utangaç utangaç sana bakan hatunlar oluyor bunlar. Gidip konuşmanın önündeki en tek engel dil. Özellikle Vietnam bu konuda çok acı çekilebilecek ülke. Uzakdoğu’nun en güzel kadınları burada ve özellikle Saigon’da (Ho Chi Mihn City’nin merkezi) day game oldukça kolay olabilirdi, kızlar İngilizce bilseler. Bütün çabaya rağmen konuşamama acı veriyor, özellikle de gerçek bir HB8 ve ilgisi yüksek bir Asyalı ile sırf bu yüzden bir yere gidememek (Vietnam’da bir Vietnamlı kadının, otelde yabancı bir erkekle kalması yasak, o nedenle kadınları otele gitmeye ikna etmek bir dert).

Vietnam. Yaş 27.

Tayland bu konuda en çivisi çıkık yer. Paralı seksten (seks turizminden) bahsetmiyorum. O zaten kendi başına bir fenomen ama benim bahsettiğim standart yazarak tavladığınız hatunlar. En güzel kadınlar burada değil belki ama herşeyin rahat olduğu bir yer (otele gitmek falan) ve kızlar diğer Asya ülkelerine göre çok daha rahatlar. Seks turizmi için orda olan adamlar yüzünden bazı bölgelerde kadınlar oldukça defansta olabilir ama genel olarak yukarıda belirttiğim azınlığa oynarsanız, işiniz çok zor değil. Bangkok’ta özellikle klüpler çok güzel ve çok renkli bir gece hayatı var. Tek sorun kısa süreli sponsor arayan “kızlar”, her ne kadar bunlar kendilerini fahişe saymasalar da fahişeler ve paraya değil size verecek hatunlardan ayırması zor bunları.

Çinli – Taylandlı melezi. Yaş 19.

Seks konusunda aşabilinecek bir başka ülke de Filipinler. Benim Filipinli deneyimim, Yılmaz Bektaş’ın Filipinlerin Dünya Güzeli Ruffa Gutierrez ile evli olduğu (acayip görkemli bir düğünle evlenmiş) ve yerel medyada çokça yer aldığı dönemin hemen ardına denk geldi. Bu abinin yarattığı Türk imajının çok ekmeğini yedim (abi sonrasından da Porto Riko’lu 2006 Kainat Güzeli Zuleyka Rivera Mendoza ile çıkıyordu ama ondan sonra ne yaptı etti bilmem).  Filipinli bir kıza gidip konuşmanın başında bir yerde Türk olduğunu belirtmek yetiyordu zira hemen ardından gelen “Aaa, Yılmaz Bektaş’ı tanıyor musun?” sorusu ile muhabbete giriyordun. Yılmaz Bektaş’ı ilkin tanımıyordum (sanırım Türkiye’de yaşamıyor) ama abi sayesinde Güneydoğu Asya’nın hemen her başkentinde bir Filipinli ile yattım (konuşacak konu olduğu için seçici olarak mümkünse onlara yazdığımdan). Ama bu faktör bile olmazsa, Manila her ne kadar bir gezip görme özelliği olmasa da, renkli bir yatak hayatı sunuyor.

 

Filipinli. Yaş 27.

Sona ise Jakarta’yı sakladım. Ekşide biri kızlar bıyıklı falan yazmış. Kızlara nerde yazmış bilmem ama kızlar bıyıklı falan değil. Yani vardır öyleleri ama ben Ekşi yazarı ile aynı mekanlarda avlanmamışım demek. Jakarta da, Türkiye gibi. Güzel de var, çirkin de.

Neyse, Jakarta’da kadınlar görece rahat, Türk erkeğine daha sıcak. Şehir alışması zor bir yer ve ben de 5 – 6 günden fazla kalmadım hiç ama burada sadece sokakta sana el sallayan ve gülen (evet el sallayan ve gülen, gülümseyen değil) kızlardan güzellerine yanaşsanız yeter. Burada yerleşik Batılı erkeklerin yaşadığı hayatı ise hala kırk yılda bir yolum düştüğünde, “ha siktir bu ne lan” diye şaşırarak gözlemliyorum.

Hong Kong (Çinli). Yaş 20

Asyalı kızlar – Kısım 2‘de, Asyalı kadınların karakter özelliklerinden bahsedeceğim. Vakit bulursam bir de artık pek bulaşmadığım Tayland bar kızları ile ilgili yazarım. Kıssadan hisse ise arkadaşlar şu : İNGİLİZCE ÖĞRENİN.

Kırmızı hapın acı tadı

Yetenekli bir oyuncunun, yeni öğrendiği kırmızı hap süper güçlerini insanlığın faydası için değil de sadistik ve çıkarcı bir şekilde kötülük için kullanması temalı Dark Triad ve Oyunun Karanlık Yüzü şeklinde bir tartışma dönüp duruyor. Oyunun farkında olan kadınlar – Oyunun yalan olduğunu iddia etmeye artık bahaneleri kalmayan kadınlar – sanki bu kendilerine borçlarıymış gibi, erkeklerin oyunu kadınların yararına kullanması gerektiğini hissediyorlar. Son çare olsa da kadınlar hala feminen toplumun kültürel araçlarına başvuruyorlar. “Tamam, anladık, Oyun gerçekten kadınların istediği şey, hipergami kadın milletinin kanunu. Ama şimdi oyunu toplumun yararına kullanmak senin görevin. Bunu da yeni betaları fem-merkezli tek-eşlilikte tutmaya çalışarak yapacaksın. Seni yıllardır pençesinde tutan büyük ilüzyonu itiraf ettiğimiz için bize borçlusun.”

Oyunun farkında olan kadınlar ve onlara sempati duyan erkekler oyunun bazı yanlarını iyi (kadın dostu, feminen tek-eşlilik yandaşı) ve bazı taraflarını kötü (hilekar, çok eşli, erkek – merkezli) olarak ayırmamız gerektiğini dayatır. Erkeklerin kendi cinsel stratejilerine ulaşmak için bir araca sahip olması büyük bir tehlikedir, o nedenle oyun, kadın merkezli sosyal normlara uyup uymamasına göre iyi ve kötü diye ikiye ayrılmalıdır.

Kadınların bu konuda daha rahat olduğunu söylemek mümkün. Oyun artık inkar edilemez bir gerçek olarak ortaya çıktıkça, doğal olarak sonraki aşama onun kabul edilebilir yanlarını tanımlamaktır. Hipergami çirkin bir gerçek iken ve “kadınlar böyle işte azizim” ve onların evriminin talihsiz bir sonucu iken, oyunun sert yanları (ki hipergamiye karşı en iyi silahlardır), “karanlık sanatlar” olarak tanımlanır

Dark Arts (Karanlık Sanatlar) Miti

Genel tanımına göre Dark Triad, hepsi insan ilişkilerinde itici görülen narsisizm, Makyavelizm ve psikopati karakter özellikleri üçlüsüne verilen isim. Bağlama göre bu, sosyopat kişiliğin uygun bir değerlendirmesi olabilir ama Oyunun doğru bir tanımı olduğu kesinlikle söylenemez. Oyunun daha geniş kitlelerce kabul edilmeye başlandığını sindirmeyi başaran Feminen Buyruk, ortalama erkeğin (beta erkeğin) son bir çabayla aklını çelerek Matrix’ten çıkışını engelliyor ve bunu da neyin sosyal, neyin anti-sosyal olduğunun tanımını tekeline alarak gerçekleştiriyor.

Oyunun farkında olan kadınlar bu şekilde oyunu kendilerine ve kendi koşullanmalarına (hangi yaşta olduklarına göre değişen) uygun bir kalıba koymaya çalışacaklardır. Bu kadınların öncelikleri ve istekleri farklı farklı olduğundan, kabul edilebilir oyun üzerine ciddi bir tartışma ortaya çıkar.

Feminize olmuş erkek için bu, kafa karıştırıcı bir tartışmadır. Zaten kadınların kötü çocukları sevdikleri gerçeğini kabul etmek zor değilmiş gibi (hayatlarının yarısı boyunca bunun tam tersi kendilerine pompalandığı halde), “kaliteli” olarak gördükleri, oyunu kabul eden kadınların kabul edilebilir, sevilebilir “kötü çocuk” ile şeytani, hileli, “karanlık sanat icraacısı” “kötü çocuk” ayrımına maruz kalırlar. Yeni fişten çekilmiş erkekler için feminen toplumun bu son ahlak dayatması, başedilmesi güç birşeydir.

Hipergaminin ve Oyunun geniş bir şekilde kavranması, aydınlanmış bir bekar erkek için faydalı olsa da, Oyunu kabul eden ama hala Beta fişine takılı olan erkek, oyunu hala feminen buyruğu tatmin etmek için bir araç olarak görecektir – uzun dönemli tek-eşlilik. Bu anlatıdan her türlü sapma, Oyunu kendi kazancı ve kişisel tatmini için kullanan her erkek, kendi cinsel stratejisini öncelikli olarak gören her adam, (feminize olmuş) topluma karşı suçlu gösterilecektir. Toplumun İyi dediği şeyler feminen buyruk tarafından tanımlandığından, buna karşı herşey, doğal olarak kötü, anti-sosyal ve insanları manipule etmeye çalışan sosyopati olarak görülecektir

Kırmızı hapın acı tadı

Gerçek sizi özgür kılacaktır ama farkında olmak gerçeğin sizin canınızı daha az yakmasına neden olmayacaktır ya da gerçeği daha sevimli hale getirmeyecektir. Ve tabii ki gerçeğin farkında olmak sizi gerçeğin gerektirdiği sorumluluklardan azad etmeyecektir. Fişten çekilme esnasında erkeklerin en çok zorlandıkları şeylerden biri, Oyunun onları görmeye zorladığı acı gerçekleri kabul etmektir. Bu acı gerçeklerin içinde, yıllardır inanmaya koşullandığı şeylerin konforlu idealler olduğunu ve “sevgi dolu beklentilerin” aslında erkeği sakat bırakan engeller olduğu da vardır. Bunlara isterseniz yalan deyin, ama fişinden çekildiğiniz ve aslında bir sistem olan şeyi böyle kategorize etmekte bir miktar umutsuz nihilizm vardır. Siz aslında umutsuz vaka olduğunuzdan değil, sadece, fişten çekildiğiniz anda içine girdiğiniz yeni sistemde umut yaratacak içgörüye sahip olmadığınız için – her ne kadar bu yeni sistemde kontrol daha çok sizin olsa da.

“Dark Arts” (Karanlık Sanatlar) diye birşey yok, oyunu böyle tanımlamak sadece Feminen Buyruğun sizi Matrix’e yeniden çekebilmek için yaptığı son bir umutsuz çaba. Oysa sadece Oyun var ve sizin onu kabul etme dereceniz ve onu kendi tanımınıza göre kullanabilme rahatlığınız. Eğer tanımladığınız bağlam karşılıklı fayda sağlayabileceğiniz, tek-eşli ve uzun süreli ilişki ise bilmeniz gereken bu bağlamda temelin ve başarı ya da başarısızlığın kökünün Oyun olduğu. Eğer bağlamınız tabak çevirmek ise, kadınları başka erkeklerden koparmaksa, kendi tatmininizi ön plana alan bir aşk yaşamı ise, burda da başarı ve başarısızlık sizin Oyunun temellerine ne kadar hakim olduğunuz ile bağlantılı.

Nasıl Alfa doğası gereği soylu ya da aşağılık değil ise, Oyun’da doğası gereği iyi ya da kötü değil – şeytan ayrıntılarda ve oyunu kimin hangi bağlamda kullandığında. Robert Greene Gücün 48 Kanunu’nun girişinde, güç ile ilgili aynı şeyden bahseder. Güç iyi ya da kötü değildir, sadece güçtür. Onu nasıl kullandığınız, kullanım kapasiteniz, gücün prensiplerini geçersiz kılmaz. Aynı şekilde gücün prensiplerini kabul edememeniz ya da bunlardan rahatsız olmanız, bu gücün sizin üstünüzde kullanılması durumunda doğacak sonuçlardan sizi korumaz.

Gücün yazılı olmayan 49. Kanunu ise gücün yararını inkar etmek ve gücün kullanılmasını sosyal ve ahlaki olarak kötülemektir. Oyunun yayılmasına karşı Feminen Buyruğun tepkisi bu olmuştur; fem-merkezli toplumun erkeğin en derinlerine yerleşirdiği ahlaki, etik, onurlu, erdemli idealleri okşayan bir söylem tutmak ve erkeğin oyunu kullanmasını şeytani birşeymiş gibi göstermek

Çeviri : The Bitter Taste of Red Pill

Rollo Tomassi : Kırmızı Hap camiasının en önemli figürlerinden biri olan Rollo Tomassi'nin The Rational Male kitabı her erkeğin okuması gereken başucu eseri. Oldukça popüler olan The Rational Male bloğunun da sahibi de olan Rollo, The Rational Male - Preventive Medicine (Volume 2) ve The Rational Male - Positive Masculinity: Positive Masculinity (Volume 3) adlı kitapları ile ilk kitabındaki fikirleri daha da geliştirdi. Rollo Tomassi'yi burada Rollo Tomassi etiketinde de takip edebilirsiniz.

Algılanan statü ve cinsel pazar değeri

Statünün, paranın ve karizmanın nasıl algılandığının, erkeğin cinsel pazar değeri üzerindeki etkisini gösteren bir deney var aşağıda. 37 yaşındaki Peter’ın önce doğal hali kadınlara gösteriliyor ve sonra da bir stilist tarafından daha nüfuslu biri gibi giyindiği zamanki hali.

Türkçe altyazılı.

 

Burdan hemen klasik “kadınlar paraya gelir abi” çıkarımı yapacaklara (ki belgeselde de bu ima var), sayılara dikkat etmelerini öneririm. Adamın ilk halinden, ikinci haline geçişinde kadınların tahmin ettiği gelir seviyesi artışı sadece yüzde 25. Ama adamın ortalama çekiciliğindeki artış yüzde 70!

Kadınlar paraya gelir sığlığı ile ilgili Skeptico Parayla her kadının elde edilebilmesi adlı güzel bir yazı yazmış. Hala okumadıysanız (neden?) gidin okuyun. Kadınları etkilemek için elbet bir asgari gelirinin olması lazım ama benim kişisel görüşüm Peter’ın giyimi, daha bakımlı ve karizma olmasının kadınların gözünde Peter’ı çekici bulmalarına etkisi (cinsel pazar değerindeki artış) paradan ziyade (sadece yüzde 25 artıyor), statü. Bence zıplayan çekiciliğin sebebi bu.

Saha Raporu – Son dakika direncini geri çekilerek aşmak

Mine (gerçek ismi değil) ile Tinder’da tanıştık. Hatunla eşleştikten sonra iyi bir mesaj oyunu ile hemen buluşmaya kadar verdik. Kız şu “çok konuşuyorum değil mi … kusura bakma” deyip yine de çok konuşan kızlardan. Tinder yaşı 32 olmasına ragmen, tipik bir şekilde 4 yaş daha büyüktü. Ama evlenmemiş, çocuk yapmamış ve iyi spor yapmış olduğu için vücudu iyi idi. Bunu sadece fotolarından değil, mesajlaşma sırasında bana gönderdiği güya çıplak fotoğraflardan (yüzü kapanıyordu ve kapanması gereken yerleri de havluyla kapatıyordu) görebiliyordum.

Neyse, kızla buluştuk. Gerçekten de fotoğraflardaki gibi idi. Önce bir restoranda buluşup biftek yedik ve yanında bir şişe şarap içtik. Hatun pahalı bir yeri çok övdü ben de o zaman sen ödersin diye takılayım derken oraya gittik ve restoranı gerçekten de o ödedi. Yemek sırasında, daha önceki mesajlaşmanın samimi ve cinsel tonundan aldığım cesaretle, genelde yatağa giden ilk adımım olan yanağa öpücük oyununa başladım. Restoranda öpmedi ama sonra gidip bir barda iki şişe daha şarap açılmaya başladı (adam başı 1.5 şişe şarap içtik). Önce yanağa öpücüğü aldım ve sonra “en az 10 kere buluşmadan yatağa girmeyeceğiz” uyarısı ile dudağa. Gece saat 12 civarı ise sarhoş kafayla evine yanlız gitme bahanesi ile onu taksiye koyup evine götürdüm. Evde bana ayılma kahvesi yapmaya hazırlanırken arkasından kavrayıp kendime çevirerek kucakladım ve hatunu koltuğa attım.

Tek parça elbisesinin altında tanga giydiğini farkedince sevişme ihtimali yüksek psikolojisi ile benimle buluşmaya geldiğini anladım. Fakat tam o tangayı çıkaracak iken Son Dakika Direnci geldi. İki ileri bir geri rahatlatmaya çalışıyorum bir yandan da sızmasa bari diye düşünüyorum zira bıraksan duvarlara tırmanacağım. Fakat hatun yaklaşık yarım saat süren tüm ileri ataklarımı sinirlenmeden ve şakacı bir şekilde püskürttü ve o kilodu bana çıkarttırmadı. “6 kere buluşacaktık önce” (ben şaka yollu onu yarıya indiririm diye pazarlık ederken 6’ya anlaşmıştık(!)) diyor başka birşey demiyordu. Orda bıraksa sarılıp sızacağım ama gecenin bir vakti super shit testi salladı : çok sarhoşuz, sen burada koltukta uyu, ben içeri geçiyorum yatmaya deyiverdi. Hatunu daha zorlamanın verimli olması mümkün görünmüyordu, fakat orada efendi çocuk olarak kanepede yatmak da shit testi geçememek demekti.

Eski efendi çocuk benliğim belki sabaha ya da 3 vakte kadar verir diyerek o koltukta sızardı ama shit testi öyle geçemezsin. Tam bu aşamada uslu uslu koltukta yatmak ve gece belki gelir verir diye beklemek bir erkeği opsiyonsuz gösterir.

Ayağa kalktım, kapıya yöneldim. Koltukta dikilip şaşkın bir şekilde bana baktı. “O zaman ben gider evimde yatarım” dedim. “Burada yat işte sabah kahvaltı yaparız” deyince de “burda kalıp da seninle yatmazsam bu toplar patlar burda, koltuğun rezil olur” diye takıldım. Kalkıp yanıma gelip sarıldı ve “sabah gelir misin peki?” diye sordu. “Sabah ola hayrola” dedim ama gülümseyerek göz kırpmayı da ihmal etmedim. Sağlam öpüşmeli bir iki ısrardan sonra ben “yatmayacaksak kalmıyorum” diye diretince (tüm bu gidiyorum ben sürecinde gülümsedim ve hep şaka yollu söyledim zira kızın koltukta yat önerisine sinirlenmek çok ciddi bir shit test yenilgisi) pes etti ve kapıyı açtı. Ben de çıktım, hatunu son bir öptüm ve bir an önce gitmek (!) üzere asansör çağırdım.

Hatunun dairesinin kapısından asansörün önü görünmüyordu. Asansörü çağırdım, içine girip aşağı düğmesine bastım ve hemen dışarı çıkıp kapının kapanmasını izledim. Tabii ki böyle birşey olacağından emin değilim fakat kız arkamdan koşar mı diye bir umut ve biraz da içgüdü işte. Gerçekten de asansör kapısı açılıp – kapanınca kızın kapısı hışımla açıldı ve hatun arkamdan yetişmek üzere asansöre fırladı.

Beni asansöre binmemiş görünce de o kafayla bir gören olursa diye düşünmeden boynuma atladı ve ben de onu kucaklayıp kapamayı bile unuttuğu kapıdan içeri soktum, kapıyı ayaklarımla itekleyerek kapatıp, hatunu yatağına attım (evet filmlerdeki gibi oldu ve bir hafta “ama Mahmut tıpkı filmlerdeki gibiydi” deyip durdu zaten). Azgınlık tepede fakat alkol de tepede, tamamı misyoner, ortalama bir zevkte tek bir atıştan sonra sızdım. Öğlen uyandığımızda hatun tamamen feminen fakat vahşi bir kediye dönüştü, hayatımın en iyi oral sekslerinden birini aldığım gibi, bir de üstüne beni tepeden tırnağa yıkadı (ayak yıkamanın modern versiyonu sanırım bu ilk defa başıma gelmiyor, sebebi ne acep :D)

Kıssadan hisse
Çekmek (elinden almak), oyunun önemli bir parçası ve doğru zamanda kullanıldığında güçlü bir silah. Bu durumda bence tek silah. Tecrübem bana doğru zamanda kendini çekmenin ciddi bir “benim hayatımda bolluk var mesajı verdiğini” ve kadında “şimdi olmazsa bu adamı başkası kapar” korkusu yarattığını öğretti. Burada iki sonuç olabilir ki ikisi de sizin için iyi:

  1. Hiçbirimiz superman değiliz, her kendinizi çektiğinizde kadın koşarak kucağınıza atlar diye bir kural yok. Bazen öylece evinize gider yatarsınız, bir daha da hatunu görme fırsatınız olmaz. Ama bu tür bir geri çekilmenin, eğer kadın size koşmazsa bile psikolojiniz üzerinde çok olumlu bir etkisi olur. Sabah kalktığınızda “vay lan, o koltukta uslu uslu belki sevişiriz diye bekleyeceğime, kalktım evime gittim yalnız yattım” der kendinizi pohpohlarsınız. Ben şahsen böyle birşeyi her yaptığımda kendimi Clint Eastwood gibi karizmatik hissediyorum bir iki gün.
  2. Eğer kadın size geri koşarsa, sizin çekicilik seviyeniz onun gözünde 10 ile çarpılır ve ondan sonraki seksin kalitesi ise … yok böyle birşey.

Hatunla sonra bir hafta birlikte olduk. Ben aslında daha haftalarca beraber olabilirdim ama işin yoğun olduğu bir dönemdi. O haftadan sonra 3 hafta kızı arayamadım. Sonrasında mesajlarıma cevap bile vermedi. Bu da benim öküzlüğümdür, siz böyle yapmayın (kızı hayatınızdan çıkarmak istemiyorsanız).

Saha Raporu – Lezzetli börekler

Ecnebilerin day game (gündüz oyunu) dedikleri birşey var, kenarda yazıyorum yazıyorum ama daha yayınlayamadım. Yıllar önce onu ciddi oynadığım bir dönem olmuştu. Ama arada direk yaklaşmalar da olsa da daha ziyade, bakış avı şeklinde oynuyordum. Yani porno, bilgisayar oyunu, televizyon gibi şeylerle vakit öldüreceğime sürekli dışarda dolaşıyor ve uygun tanışma fırsatları (bana sinyal verenler arasından) avlıyordum.

Day game aslında oran olarak dönüşü en düşük oyun tipi. İyiyseniz bile, 30 yaklaşmadan 3’ü sonradan buluşmaya ve bunlardan biri de yatağa dönüşüyor. Kötüyseniz bu oran 50 – 10 – 1 gibi bir şey de olabilir. Fakat sayı olarak dönüşü yüksek olabilecek bir oyundur zira günde 3 yaklaşma yaparsanız (*), 10 günde bir yeni bir kızla ilişki şansınız oluyor anlamına da gelir. Tabii böyle bol zaman kimsede yok. O nedenle günde 3 kıza yürüseniz ama haftada bunu 2 gün yapsanız, buradan size 5 – 10 haftada bir ekmek çıkar. Ve bol bol da absürt olay.

Absürt olay dedim de. Bunlardan birini anlatayım.

Yine bu av zihniyeti ile yaşadığım günlerde, elektrik faturası elde birşey yapmaya gitmiştim. Şimdi neden elde fatura kuyruğa girdim hatırlamıyorum. Köşede küçük bir börekçi var, orada kahvaltı ediyorum. Radarlar açık. Çok güzel bir kız geçti ve belli belirsiz bir bakış attı. 10 – 15 saniye ne yapsam diye düşünürken birden bir ışık yandı kafamda “oğlum hatun kesin elde fatura kuyruğa gidiyor, kalk arkasında sıraya gir!”. Yepyeni çayı ve böreği masada bırakıp ardından koştum.

Cidden de kız kuyruğa girdi ve ben de hemen arkasında yer alabildim. Bir iki dakika sonra arkasına bakıp göz göze gelince gülümsedi ve ben de bir fırsatla konuşmaya başladım hatunla. İlk ne dedim hatırlamıyorum, ama basit birşey olmalı. Neyse bir saat kuyrukta muhabbetten sonra onun sırası gelince “işin bitince beklesene, köşede bir çaycı var orda konuşmaya devam ederiz” dedim. “Peki” dedi ve işi bittikten sonra da uslu uslu beni bekledi.

Çaycıya yürürken “acıktım ben börek de yiyelim” dedim. “Benim evim hemen şu köşede, gelsene bana evde çay da var börek de var” deyiverdi. O ana kadar gündüz oyunundan(**) kaldırdığım hatun olmuştu ama ilk tanışmadan 2 saat sonra köşedeki restoranın tuvaletinde sikiş tadında kapanışlar şehir efsanesi. En az 3 buluşma tadında geçiyor hayat. Beni yıllar sonra Erkek Adam sitesinde gençlere böbürlenerek anlatacağım duşa sokucu bir anının heyecanı sardı tabii 🙂 Takıldım hatunun peşine, gittik apartmanına. Çıktık kapısına.

Kapıyı açtı ve kapı arkamızdan kapanır kapanmaz boynuma atladı. Onu kaç saattir ara ara kestiğim diri kalçalarından kaldırıp bir o duvara bir karşı duvara dayarken dudaklarımız şehvetle … diye hayal ederken hatunun anahtar çıkarmayıp zile basması ile uyandım. Ha siktir lan “börek” derken “böbrek” mi gidecek derken kapıyı bir teyze açtı. Burayı hızlı alayım. Teyze “anneciğim” idi. Ben ise “anneciğim bak Mahmut ile elektrik kuyruğunda tanıştık, çok iyi biri (aaaagggghhhh) Mahmut”. O lafı duyunca “pardon teyzeciğim, dayım doğum yaptı,  ziyaretine gidecektim ama tamamen aklımdan çıkmış” der sıvışırdım ama kahvaltılık böreği masada bırakmışım bu amın ardına takılacağım diye, açlıktan geberiyorum. Anne elinden çıkmış bedava börek, güzel de görünüyor. Böreğe gömüldüm, gayet de lezzetliydi. Kahve yapıp falıma bile baktılar utanmadan. Neyse teyzeciğimin elini öpüp kıza araşırız dedikten sonra (nah arar bu iyi çocuk seni) bu absürt gündüz oyunu yenilgisinden (gerçi börekler güzeldi) kendimi azat ettim.

İnsanın HB7.5 bir dilberi elektrik kuyruğundan çaycıya çekmesi gözünü kör ediyor. Muhtemelen başında samimi bir cinsel ilgi vardı ama ben bunu o dönem baskın oyunum olan temel beta oyunu ile darmadağın ettim :

  • Kendimle ilgili herşeyi ilk 1 saatte kıza açmak ve tüm gizemi öldürmek – yapıldı. Bu normalde kendi başına yeter ama ucundan kırmızı hap değmiş biri olduğumdan muhtemelen sokaktaki beta gibi itici olmadı (ve kız arada sıvışmadı)
  • Kızın ah ne ilginç, hadi anlatsana diye gazlamalarına kanıp konuşmanın yüzde 70ini yapmak ve sinema bilgimle onu etkilemeye çalışmak (kendinin çekici olduğuna inanmayan birinin bunu sıklıkla başka meziyetleri göze sokarak kapamaya çalışma arzusu) – yapıldı
  • Konuşmaya cinsel bir tansiyon eklememek (dikkat edin ekleyememek değil, bunu denememek) – o zamanlar kız çok güzelse çok başıma gelen bir halttı, o da yapıldı.
  • Vücut dilini salmak – Yapıldı

Aslında ilgi başında vardı ama yukarıdakiler hergün karşılaştığı sıradan bir beta olduğumu gösterdikten sonra kayboldu. Bugünkü tecrübem olsa (a) yukarıdakileri yapmazdım ve (b) bir şekilde kadının ilgisi sönerse bunu anlar, kız ne kadar güzel olursa olsun NEXT eylerim (bolluk zihniyeti)

Kızı NEXT edemememin nedeni, bolluk zihniyeti olmadığından bana ilgi gösteren her kadını çölde su bulmuş gibi karşılamam ve ilginin seviyesini tartmadan sonuna kadar zorlamam idi. Bunu tabii böyle olduğu gibi kabullenmiyorsun, “kız güzel, fırsat elimde, sonuna kadar zorlarım” diyerek rasyonelleştiriyorsun.

Sonunda bu tür bir yenilgi – kapanış kaçınılmaz. Neyse bu durumda NEXT eylemem iyi idi zira börekler lezzetliydi.

(*) Bir günde 3 – 4 yaklaşmadan fazlasını tavsiye etmem. Çoğu day game ustası gidin salın kendinizi, yazın da yazın diyor ama benim şahsi fikrim ordan ekmek zor çıkar. Zira o şekilde ne spesifik yakşalmalara gerektirdiği ciddiyeti gösterebiliyorsun ne de yaklaşmanı gözlenmeyip, öz değerlendirme yaparak artılarını / eksilerini analiz edecek vaktin oluyor.

(**) O zaman buna oyun deniliyor muydu emin değilim. Neil Strauss The Game kitabını yayınlamıştı ama benim o dönem okuduğum elemanlar buna oyun demiyordu. Yaklaşma diyorlardı basitçe.

Bunalmadan günde 10+ saat nasıl ders çalışırım ve kendimi bu tempoya nasıl alıştırırım?

University of Toronto öğretim üyesi ve klinik psikolog Jordan Peterson‘un Quora’daki bazı sorulara yanıtlarını burada paylaşmaya devam ediyoruz. Bu tavsiye, öğrencilere ama çalışanlar için de faydalı bilgiler içeriyor.

Bunalmadan günde 10+ saat nasıl ders çalışırım ve kendimi bu tempoya nasıl alıştırırım? sorusuna üstadın yanıtı şu :

Öncelikle​ (1) bunu yapamazsın ve (2) yapmaya da çalışamazsın. Kimse o kadar çok ders çalışamaz. Günde 3 saatten fazla yoğun konsantre olabilmek çok az rastlanan bir şeydir.

Ama, eğer gerçekten yapman gereken bu ise …

Günde 7.5 saatten fazla çalışma. Kendini tüketirsin. Daha fazlasının sana bir faydası olmaz. Tükendikten sonra hiçbir şey öğrenemezsin.

Haftada 1 gün tatil yap. O gün yapmaktan hoşlandığın şeyler yap. Uzun süre boyunca ders çalışman / çalışman gerekecek, kendini tüketme hakkın yok. Bu tam tersi sonuç doğuracaktır. Senin işin öğrenmek, öğrenmeye çalışırken genç yaşta ölmek değil.

Bir plan yap. Konuların her birinde en önemli bilgi hangisi? Önce, sadece o bilgiye konsantre ol. Her çalışma alanında ilk hedefin önce en kolay 50%yi öğrenmek.​
Düşük çözünürlükten, yüksek çözünürlüğe doğru çalış. Önce kendine çalıştığın konunun merkezi fikirlerini öğret. Sonra, ancak bundan sonra, detayları öğrenmeye başla. Bunun anlamı, çalıştığın konu hakkında özet yazı yazıyormuş gibi genel ve yüksekten bir çalışma yapman.

Arada kestir (uyu). 2.5 saat çalış. Sonra ara ver. Bu arada kafanı yormayacak birşey yap, örneğin bir film bölümü izle. Sonra biraz uyu. Bu hem seni tazeleyecektir hem de çalıştığın konuyu hatırlama şansını arttıracaktır. Uyku, hafızayı pekiştirmeye yardım eder.

2.5 saat bir konuda çalış. Sonra başka konuya geç. Böyle devam et.

Oku. Sonra kitabı bırak ve okuduğunu özetle. Kitaba tekrar bakma, bu şekilde hatırlamayı öğrenmen lazım. Bu pratikle okuduğunu hatırlamayı öğrenirsin ve bu senin bir şeyi hatırlama gücünü arttırır. Bir materyali kabak tadı verene kadar okumak sanki çalışan bir yöntemmiş gibi görünür ama işe yaramaz. MEtnin altını çizmek gibi gereksiz şeylerle kendini kandırma.

Gece yan iş yapıyorsak burda verimliliği nasıl arttırırız? sorusuna ise şöyle cevap vermiş:

Günün sonunda enerjinizi arttırmanın en sağlam yolu, 20 – 45 dakika ya da daha fazla uyumaktır. Bu gecenize 3 – 4 saat verimli saat daha katacaktır. Bunu yapmak, ekran başında yarı ölü gibi çalışmaktan çok daha faydalıdır.

Toronto Üniversitesi Psikoloji Profesörü Jordan Peterson,  ilkin Social Justice Warrior‘larla (SJW) girdiği başarılı mücadele ile gündeme gelse de, genç erkeklerin hiç duymadıkları, ama eksikliğini derinden hissettikleri sorumluluk ve hayatına yön verme mesajları ile kısa zamanda erkek popülasyonu tarafından yoğun takip edilen biri haline geldi. Peterson’u erkekler arasında bu kadar meşhur eden şey, erkeklerin babalarından duymaları gereken ama artık hiç duymadıkları mesajları veriyor olması. 12 Rules for Life: An Antidote to Chaos adlı kitabı Ocak 2018'de piyasaya çıkacak olan Peterson'un Maps of Meaning: The Architecture of Belief  adlı bir kitabı da mevcut. Jordan Peterson'un Türkçe çevirilerini burada Jordan Peterson Türkçe etiketinden takip edebilirsiniz.

Ölümcül ONEitis belirtisi – Bir kızla ilgili kısa öykü yazarak tavsiye istemek

Bize mail atan herkese tek tek yazıyorum ama bunu bir yazı olarak yazma zamanı geldi. Zaten bugün biri TheRedPill redditte de yazmış.

Daha önce Bir Sonraki yazımızda belirtmiştik, e-posta adresimize çok sayıda tavsiye e-postası alıyoruz. Orda da temel problemi belirtmiştik ama bugün TheRedPill’de yazıyı görünce bir kez daha tekrarlamak istedim :

Bunlarda konu ne olursa olsun, ortak problemi görmek hiç zor değil : paragraflarca yazı sadece bir kız ile ilgili! Bu kız eski kız arkadaş ya da hedefte olan ve iş atıp – iş atmadığı anlaşılamayan bir hatun kişi. Maillerde bu kız ile maili atan erkek arasındaki iletişimin ayrıntıları ve nerede hata yaptıklarına dair sorular var ama hatanın kendisi zaten bu tek kadına bu kadar saplanmak. Bu o kadar yaygın ki bir tavsiye isteği aldığımızda genelde uzun olan bu mailde ilk yaptığımız detayları okumaktan ziyade yazan kaç kadından bahsediyor oluyor. Tahmin edebileceğiniz gibi bu sayı her zaman “bir”. O özel kadın tabii ki.

Maillerin pratik olarak hali hep şöyle :

Hey Erkek Adam, yazıları beğenerek okuyorum. Bir kızla / tabakla ilgili tavsiyelerine ihtiyacım olacak. Ben bu ONEitis hastalığından kurtuldum (ya da bu anlamda bir ön garanti) ama bak şu konuya bir el atıver.

Buradan itibaren ise bu tabakla ilgili aşağı kaydıra kaydıra bana karpal tünel sendromu kazandırmaya aday paragraflarca yazı.

Bu paragrafları üşenmeyip okuyorum ama arada başka bir aday kız var mı umuduyla (şimdiye kadar rastlanmadı). Ayrıntılar, kız şunu dedi, ben şunu dedimler, vs … önemli değil. Burada sorun bariz : ONEitis. Hem de ileri seviye.

Bir kadınla ilgili başka bir erkeğe danışırken paragraflarca yazabiliyorsanız bu kadın en güçlüsünden ONEitisdir (evet tabak mabak değildir). Kafanızda ONEitis olan bir kadınla, eğer kız halihazırda sizinle yatmıyor ise, başarı şansınız yok denecek kadar azdır, onun ne dediği, ne demediği, sizin ne yaptığınız ya da ne yapmadığınız hiç önemli değildir. Eğer halihazırda sizin kız arkadaşınız ise de boynuz is coming. Zira ONEitis hastalığından müzdarip iseniz, kontrol sizde değildir, kızdadır. Kadınlar kontrolü kendilerine bırakan erkeği küçümserler ve bu güç dengesinde iken sizin burdan iş çıkarmak ya da ilişkiyi elinizde tutmak için yapabileceğiniz birşey olamaz.

Bir kadınla ilgili başka bir erkeğe danışırken paragraflarca yazabiliyorsanız bu kadın en güçlüsünden ONEitisdir. Kontrol sizde değil kızdadır. Kız sizi kontrol etmektedir. Bu kadar basit, kabul edin bunu. Kontrolü elinde olan hiçbir erkek bir kadınla ilgili kısa öykü kategorisinde yazı yazamaz. Kontrol kızda iken de bizim size tavsiye yazmamızın, hatta aranızda ne oldu okumamızın yararı da yok.

Bir kadınla ilgili başka bir erkeğe danışırken paragraflarca yazabiliyorsanız bu kadın en güçlüsünden ONEitisdir. Dediğiniz herşey, yaptığınız her hareket, onun etrafında dönmektedir ve onun çıkarları için sizin kendinizi feda etmeniz, onu tepede bir kaideye tanrıça heykeli gibi oturturken, önünde diz çökmenizdir. Bu durumda kendi çıkarınıza olan herşey size vicdan azabı çektirir, kendi kafanızda sizi “cennetten düşmüş bir meleğe zarar veren bir iblis” konumuna getirir.

Bu nedenle, eğer elinize klavye alıp bir hatunla ilgili tavsiye için bize e-posta yazdığınızda, sayfayı aşağı kaydırmamız gerekecek ufak çaplı bir öykü yazdıysanız, gönder tuşuna basmadan önce bir düşünün.

Bir kadınla ilgili başka bir erkeğe danışırken paragraflarca yazabiliyorsanız bu kadın en güçlüsünden ONEitisdir. Bu kadının kafanızdaki yeri, siz ne kadar itiraf edemeseniz de aşağıdaki gibidir. Kızın önündeki duruşunuz, ses tonunuz, vücut diliniz ve hatta feromonlarınız buna göre olacaktır ve kadının bilinç altının bunu kavramaması mümkün değil.

ONEitis öyle güçlü bir kapı bekçisidir ki, şunu aşarsanız, Matrix’ten yüzde 60 çıkarsınız. Abartmıyorum. Bütün sorunlarınızın kaynağı bu, sizinle yanılıp şaşırıp yakın ilişkiye geçen her hatuna çölde su muamelesi yapmanız.

Peki abi iyi, güzel diyorsun da, bu ONEitis’ten nasıl kurtulacağız? Bundan üç şekilde kurtulabilirsiniz ancak :

1 – ONEitis ardı ONEitis gider, her birinden tokadı yer akıllanmazsınız ve birgün bir ONEitis öyle bir tokat koyar ki, hayatınız kayar ve kurtulursunuz. Ama bu ağır durum size pahalıya patlayabilir ki bazı erkekler bu olayı beklediği için hayatlarını kaybediyorlar (daha da kötüsü zavallı kadına da zarar verebiliyorlar).

2 – Bir dahaki sefere ONEitisiniz olduğunda, onu sırf bu nedenle terk edin. Evet, bir kadını sırf siz onu ONEitis mertebesine çıkardınız diye terk edin. O içinizde size resmen işkence eden “ama ya bu farklıysa, ya bu özelse, ya bu kız gelecekte çocuklarımın anası ise, ya hayatımın kadını buysa, vs …” kısım var ya, “kız öyle pat diye sırf ONEitis diye bırakılır mı” diyen. İşte o kısım sizin dostunuz değil. Matrix’in pili olun diye kafanıza yerleştirilmiş kapı bekçisi program o, her “önce ben sonra başkası” diye çekip gitmek istediğinizde arı kovanı gibi kafanızı siken. Ona iyi bakın. O sizin dostunuz değil. Sizin çıkışınızın önündeki ilk ve en güçlü bekçi o. Onu küçümseyemezsiniz, muhtemelen 5,000 yaşında bir sosyal program o. O kadar antik,  o kadar köklü. Onu yenmenin benim bildiğim tek yolu, ONEitis’i bırakıp gitmek. Kafanızın içinde önce kadını düşünen programa rağmen, kadını bıraktığınızda; belki de gelecekteki çocuklarınızın anası olacak kadına sırtınızı dönüp gittiğinizde, o program çok ciddi sarsılıyor ve bir süre sonra da yıkılıyor.

3. Dışarı çıkıp oyun oynayın ve 4 – 5 hatunla yatın. Bakın bakalım o hatun ONEitis olarak kalıyor mu?

Yani, bize o maili atmayın. Tavsiyemiz belli. ONEitis olmuş kızı, hele hele hayatınızda daha önce hiçbir kadından vazgeçmedi iseniz, orada bırakın. Bu, sizin içinizdeki betaya öldürücü darbeyi vurmak için ayağınıza gelmiş inanılmaz bir fırsat. Elinizin tersi ile itmeyin.

Soru : Ama abi kızı bırakmasak da, onu ONEitis yapmayı bıraksak?

Cevap : Bir kızı ONEitis yapmayı bırakmanın bizim bildiğimiz tek etkili yolu, o kızı bırakmaktır. Öbür türlüsü muhtemelen hatunu ONEitis tutma bahanesi. Biz kaç aydır birçok arkadaşla ONEitisleri ile gelişmeyi izliyoruz. Senaryo hep aynı. İlk mektupta kısa öykü yarışmasına aday bir yazı = ONEitis. Bırak o kızı tabak çevir ya da başkasına bak diye cevabımız. Sonrasında kız adamı terk edene kadar adamın bize “ama abi bak şöyle de oldu …” maili ve bizim ısrarla “bırak o kızı” cevabımız.

Soru : Ama abi ben bu ONEitis ile evliyim!

Cevap : Sen göndere bas bahtsız kardeşim, senin durum farklı.

Buzzfeed erkekleri testosteron seviyeleri

Buzzfeed diye meşhur bir propaganda aracı pardon haber-blog sitesi var, social justice worrior çöplüğü bir yer. Türkiye’deki onedio tipi birşey. Geçenlerde yaptıkları bir video ile dışardan pek erkek görünmeyen beta / omega dibi erkeklerin, testosteron seviyelerinin ne seviyelerde süründüğü hakkında bir bilginiz olması açısından ilginç.

Buzzfeed çalışanı 4 “erkek” testosteron seviyelerine bakıp hangisi daha çekici karar verecekler. Testosteron erkeği erkek yapan hormon. Tırnak içindeki erkekler şu aşağıdakiler.

Buzzfeed kafasındaki bir erkeğin testosteron seviyesinin düşük olmasını beklersiniz zaten ama sonuçlar ciddi anlamda şaşırtıcı. Erişkin bir erkeğin normal Testosteron-seviyesi 270-1,070 ng/dL arasında ve 25 – 34 yaş arasındaki erkeklerde ortalama seviye 617 ng/dL.

Buzzfeed betalarının testosteron seviyeleri ise şöyle.

Şöyle söyleyelim : Yukarıdaki değerlerin hepsi 85 yaşındaki dedelerin ortalama testosteron seviyesi olan 376 ng/dL seviyesinin altında 😀 Daha da kötüsü, birinci eleman (Asyalı eleman) hariç diğer üç beta erkeğin testosteron seviyeleri alt sınırında altında.

Hepsi 20li yaşlarında olan bu erkeklerin genel popülasyonu yansıttığını düşünmeyin. Daha çok Buzzfeed gibi beta akım medyada, feminazizmin dibine vurmuş kanallarda yer bulabilen erkeklerin ortalamasını yansıtıyor.

Bu yazıdan çıkarılacak sonuç ise testosteronun önemi. Tamam, burada tavuk – yumurta durumu var biraz ama eğer hayatta bir amacınız, belli bir hırsınız, enerjiniz yoksa, kadınlarla ilişki konusunda sorun yaşıyorsanız, bunun fiziki bir temeli olabileceğini de aklınızdan çıkarmayın. Testosteron seviyelerinize bir baktırın. Eğer düşük ise testosteron seviyenizi arttırmaya bakın.

 

Hafızayı, zihinsel yetenekleri, konsantrasyonu arttırmanın en hızlı yolu

University of Toronto öğretim üyesi ve klinik psikolog Jordan Peterson, manosphere’in yeni ama önemli figürlerinden biri. Kendisinin Kırmızı hap camiası ile bir ilişkisi olmasa da bu camia tarafından takip edilen önemli biri. Burada ve YouTube kanalımızda kendisine sıklıkla yer veriyoruz.

Kendisinin Quora’daki bazı sorulara yanıtlarını burada paylaşmak istiyoruz zira her erkek için önemli bilgiler içeriyorlar.

Hafızayı, zihinsel yetenekleri ve konsantrasyon süresini arttırmanın en hızlı yolu nedir? sorusuna şöyle cevap vermiş üstad :

Hergün aynı saatte, mümkünse sabah saatlerinde, uyan.

Uyandıktan hemen sonra iyi ve görece büyük bir kahvaltı yap, fazla karbonhidrat ve şeker tüketmekten kaçın.

Bu tür zamansal rutinler kurmanız çok önemli zira vücudunuzun herhangi bir duygusal stabilite ve kapasite kurması ve sürdürmesi, eğer biyolojik ritminiz süreklü bozuluyorsa pek mümkün değil. Güne başladığınızda yemek yemeden önce kendinizi herhangi bir işe ve strese de koşmayın zira bunun yan etkilerinden gece uyuyana kadar kurtulamazsınız.

Bu iki alışkanlığı geliştirmek size diğer herşeyden daha fazla yardımcı olacaktır. Bunun yanında zaten böyle yapmazsanız, hiçbir zaman optimal performansa ulaşamayacaksınız.

Kendisi en son H3 Podcast‘e ve Jocko Podcast‘e katıldı. Vakit olsa da şunlara alt yazı yapabilsek 🙁

Toronto Üniversitesi Psikoloji Profesörü Jordan Peterson,  ilkin Social Justice Warrior‘larla (SJW) girdiği başarılı mücadele ile gündeme gelse de, genç erkeklerin hiç duymadıkları, ama eksikliğini derinden hissettikleri sorumluluk ve hayatına yön verme mesajları ile kısa zamanda erkek popülasyonu tarafından yoğun takip edilen biri haline geldi. Peterson’u erkekler arasında bu kadar meşhur eden şey, erkeklerin babalarından duymaları gereken ama artık hiç duymadıkları mesajları veriyor olması. 12 Rules for Life: An Antidote to Chaos adlı kitabı Ocak 2018'de piyasaya çıkacak olan Peterson'un Maps of Meaning: The Architecture of Belief  adlı bir kitabı da mevcut. Jordan Peterson'un Türkçe çevirilerini burada Jordan Peterson Türkçe etiketinden takip edebilirsiniz.