Bir yorumda da başarısız açılış denemelerini de paylaşmamız istenmişti.Beraber yorumlayalım sizin düşünceniz nedir?
Ben: Merhaba
Kız: merhaba ne oldu?
Ben: seni az önce marketin önünden geçerken gördüm gelip merhaba demek istedim.
Kız: Teşekkürler ilgilenmiyorum. Dedi ve gitti.
Sanırım burada “Gelip sana merhaba demek istedim.” diyerek kızın cevabını beklemem onay bekleyen birisi gibi algılandı. Uzun zamandır açılış yapmadığım için biraz soğumuşum. Yaklaştığım da gülümseyip gülümsemediğimi bilmiyorum, biraz gergindim. Vücut dilimin duruşumun iyi oldugunu düşünüyorum … Kaybettiğim nokta onay bekleyen birisi olarak yaklaştığım için sanırım.
Yürüme davetiyesi yazılarını yazmaya başladıktan sonra uzaktan bakışılan ama herhangi bir direk açılış yapılmayan hatunlarla ilgili tavsiye isteği aşırı miktarda arttı. Bu yazıda bu durumda olan arkadaşlara biraz kırmızı hapın acı gerçeklerini hatırlatmak istiyorum.
Bu senaryoda kaçamak bir iki ürkek bakışma olmuş. Kızın YDsine yarım yamalak yürünmüş ya da yürünmemiş. Sonra haftalarca ya da aylarca kız ara ara sinyal vermiş. Abi şimdi ne yapmak lazım?
Burada sorun şu : bu durumdaki bir erkek çoğunlukla bu süre boyunca saatlerce bu kızı düşünmüş, ve kızı hayal etmiş oluyor. Bu tür karşılıksız bir şekilde bir kadına duygusal yatırım yapmanın tek yolu, erkeğin o kadını arketip ideal kadının yeryüzü şubesi yapmasıdır. Eğer bu yatırım yapılmış ise maalesef o aşamada erkek kadını bir nevi küçük “tanrıça” yapmıştır. Artık bu kadının önünde maskülin hareketler sergilemesi çok zordur. Bunun dinamiğini Mavi Haplı Çocuk – Kırmızı Haplı Çocuk yazımızda yazdık. Maalesef bu arkadaşlar, o yazının mavi haplı çocuğu.
Şimdi bunu okuyunca kendinize çok acımasız davranmayın. Bu duruma düşen çoğu erkek 24 yaş altı ve hatta liseli. Bu yaşlarda çok anlaşılmaz değil zira 30unda ve hayatına en azından 3 – 4 kadın girmiş bir erkek, bu idealizmi mantıken koruyamaz. Zira lisedeki Selin güya “o kızdı, sonra ünideki Özge, sonra stajda Banu vs. derken anlar ki hiçbir kadın o kadar özel değil. Daha genç erkeklerde bu tecrübe olmadığından onların idealizmi daha bir sağlamdır. Ama işin acı tarafı, tam da genç bir erkek kırmızı haplı çocuk gibi yaşamalıdır, mavi haplı çocuk gibi değil.
Türkçe kaynaklarda uydu erkeğin en iyi tanımını Skeptico yaptı ve biz de farkında iseniz uydu erkek tanımı olarak Uydu Erkek – Meriç olmak makalesini linkliyoruz. Bu tanım kız ile arkadaşı oynayan, kaleden içeri arkadaş truva atı ile sinsice girmeye çalışan ve kızların “pipili kız arkadaş”ından başka birşey olmayan erkekleri tanımlıyor.
Fakat ben yukarıdaki arkadaşları da uydu erkek kategorisinde görüyorum ve kendilerine casus uydusu diyorum. Zira her ne kadar kız tarafından kullanılmasalar da yine de pratik olarak kızın yörüngesindeler. Ve çözümleri uydu erkeklerle aynı :
“reddedilmekten korkmayın. en azından vaktinizi ve enerjinizi boşuna kaybetmemiş olursunuz.”
Erkek gibi davranın ve direk olun. “Şunu dedi, şurda şu açıyla baktı, burda hafifçe gülümsedi, instagramda salep severim demiş benim adım da Salih acaba bana şifreli mesaj mı” diye kendi kendinize düşünüp durmak feminen bir davranıştır. Casus uydusu diye boşuna demiyorum. Yörüngede, muhtemelen kızın haberi bile yok, sürekli istihbarat topluyor. Uydu ama gururlu.
Artık yaşını başını almış bir abiniz olarak şunu söyleyebilirim ki benim kendi tecrübeme göre bunların çoğu sizin kendi kendinize gelin güvey olmanız ve bir kısmı da kızın aşırı utangaçlığı ya a o zaman kızın başka tabağının daha önde olması (siz yürüseniz öne geçebilirsiniz). Yani hepsine direk yürüseniz cold approachtan (soğuk yürüme) daha yüksek dönüşlü bir kaynak bu. Ha artık bu aşamadan sonra bundan birşey çıkmaz deyip bıraksanız istatistiki olarak haklısınız. Yörüngede casus uydusu olarak kalmayın da nasıl olursa olsun yörüngede çıkın.
Kadınların yüzyıllardır ellerinde olan en büyük silahlardan biri muhtemelen bilinmezlikleri. Bu kelimeyi ben uydurdum(*) ama burada kullanılabilir; kadınlar yüzyıllardır, nesiller boyunca, bilinmez, rastgele hatta en kötü halinde kaypak ve muğlak oldukları algısını yeşerttiler. Bu “kadınların anlaşılmazlığıdır” (feminen gizem) – ve (mitolojik) feminen sezgi – “bir kadın bilir işte”. Bir erkek eğer açıksözlü ve kararlı olmadığı zaman saygı görmezken – ne demek istediğini söyle, söylediğini yap – kadınların anlaşılması zor ve görünürde irrasyonel olmaları toplum tarafından ödüllendirilir ve cesaretlendirilir. Aslında, doğru bir sanatsallıkla yapıldığında, tam olarak da bu anlaşılmazlık kadını hem arzu edilir hem de çekilmez yapar. Fakat, bu etkiyi yaratmak için kadın bilinmez olmalıdır (ya da en azından görünmelidir) ve tüm erkek milletini de buna inandırmalıdır.
“Kadınların anlaşılmazlığı”, kadın ruhuna “chick crack”‘in (**) PUA tekniği olarak başarısıyla aynı nedenden hitap eder. İkisi de metafizik bağlantıları (din, batıl inanç, altıncı his, vs) bu kadar çekici kılan “gizli güce” hitap eder. Sadece kadınların dedikodudan bu kadar haz almalarına bakmanız yeterlidir. Kadınlar için “gizemli” şeylerde güç vardır. Cadılık ile ilgili şeylerin feminene bağlanmasına şaşmamak lazım. Tarihi olarak erkek egemen olan kültürde mantık, gizemin ve mistisizmin gücü feminin tarafından geliştirilip, gücü elinde bulunduran erkeği manipule etmek için kullanmasıdır. Bu bazen kadının meydanlarda yakılması ile sonuçlansa da, çoğunlukla kadının büyülediği erkeğin statüsüne göre çeşitli seviyelerde “tahtın arkasındaki güç” olmak anlamına gelir.
Bu gizemi cinsellikle birleştirin, optimal hipergami için feminen buyruğun elinde bulunan en güçlü silah olan “kadınların anlaşılmazlığını” elde edersiniz.
Kadınların anlaşılmazlığı, kadın – erkek ilişkilerine nüfus eder. Tüm forum yorumlarında, Facebook girişlerinde ve kadınlar tarafından kişisel ya da feminen yatırım ile yazılmış her makalede, kadınların anlaşılmazlığının eser oranda da olsa kabulü vardır. Bir kadın feminen amaca ihanet eden bir kadın davranışı gözlemleyip sertçe eleştirdiğinde, standard yanlış yönlendirme HER ZAMAN tahmin edilemez, kaprisli ve bilinmez feminen gizemdedir. Feminen Buyruk için Dövüş Klübünün ilk ve ikinci kuralı kadının gizemliliğini korumaktır ve “kızkardeşliğin” buna ihanet edenlere karşı zerre kadar merhameti yoktur. Roissy’den alıntı yapacak olursak, gerçeğe ne kadar yaklaşırsanız, kadınlar o kadar yüksek sesle feryat edeceklerdir.
Davranışları gözlemleyerek, kafa karışıklığını ve yaygın problemleri kırmak için yıllardır çaba gösteriyorum. Muhakeme ve metodolojideki farklar bir yana, kadınlar da erkekler gibi temel motivasyonlarla hareket eden insanlardır. Burada önemli fark şu : kadınlar da erkekler kadar sıradan veya olağanüstü olabilirler ama erkeklerin kullanabilecekleri bir maskülin gizem diye birşey yok. Bazı istisnalar dışında, biz böyle bir gizemi geliştirmiyoruz zira böyle birşey için toplum tarafından kadınlar kadar teşvik edilmiyoruz ve doğrusunu söylemek gerekirse böyle bir şeye ihtiyacımız da yok. Ama bir kadın bu gizemi yeşertebilirse, kadının ilgisi bile tek başına, kadını dize getiren erkek için “şanslı” olmak anlamına gelir. Bir kadın deli diye düşündüğünüzde, kadın tilki gibi delidir – bu ardında bir mantık olan deliliktir. Kadınlar erkekler kadar kurnazdır, hatta ardına saklanabilecekleri bir gizem maskesi olduğundan kadınların erkeklerden daha kurnaz olduklarını söyleyeceğim. Kadınlar irrasyonel değildir, kurnazdırlar. Sadece sizin kadınların hareketlerini ve davranışlarını okuma ve bunların ardındaki amacı anlama yeteneği geliştirmeniz gereklidir.
Günümüzde erkekler kadınları irrasyonel diye yaftalayıp geçmeye çok meyilliler. Freud bile kadınların tepkilerindeki histeri yüzünden yanılmıştır ve onları genel olarak aciz, rastgele ve ikiyüzlü diye tanımlar. Yaşlı bir adamın “kadınlar, sanırım onları hiçbir zaman anlayamayacağım” demesinin ne kadar sinir bozucu birşey olduğunu anlatamam. “Dün gece Kristy ile şansın yaver gitti mi ;)?” lafını kaç kere duydunuz. (***) Bu soru hakkında pek düşünmesek de, bu kadın gizemini destekler şekilde kurulmuş bir soru. Sizin hatunla seks yapmanızın sebebi şansınız değil. Tamam, doğru zamanda, doğru yerde, doğru erkek olmak da bu konuda rol oynar ama burada sizi yatağa götüren bu değil. Ama eğer biz (kadınla yattık diye) kendimizi şanslı hissedersek, piyango kazanmış gibi, ya da az bulunur ve değerli bir ÖDÜL almış gibi, bu kadınla yatmak için bu durumda neleri doğru yaptığımızı anlamamız mümkün olmaz. Bunun yanında da kadın gizemli bir ödül verici halini alır ve dolaylı olarak ödülü elinizden alabileceği için de asıl gücü elinde tutan kişi haline gelir. Bu gizemli kadın ile seks yapma şansına sahip erkekseniz, bu kadın ile seks az bulunur ve değerli olmalıdır.
“Kadınların anlaşılmazlığı”, kadın – erkek ilişkilerindeki süreçleri ve motivasyonları anlamanıza engel olur; erkekler fazla düşünmeden, anlaşılmaz olan kadınları ile birlikte olmaktan mutluluk duymalıdır. Bunu bir de cinsel açlıkla birleştirin, şans / kader unsuru seksi daha da içine çekici bir hale getirir. Bu “şans” koşullaması ve kadınların bu koşullamayı desteklemesi, yokluk zihniyetini besleyen şeydir. Ve çoğunlukla ONEitis‘in kaynaklarından biridir. “Kadınların anlaşılmazlığı” masalına inanan erkekler, kadınların ilişkide gücü elinde bulundurmasına hizmet ederler. Cinsellik kadınların ellerindeki en iyi silahtır ve bu silahı daha da etkili hale getiren her sosyal koşullama, kadınlarca desteklenir.
(**) Konuşulan kadında duygusal reaksiyonlar yaratmaya yönelik bir PUA tekniği
(***) Biz de işler hala bu kadar kötü değil. Biz “dün gece hatunu yedin mi?” falan diyoruz ama Amerika’da bu “have you been lucky” (şansın yaver gitti mi) çok kullanılan bir soru. Yine de bizde bir kadınla yattı diye kendini şanslı sayan ya da kadının kendine bir lütufta bulunduğunu düşünen erkek sayısı da az değil.
Daha önce yazdığım Disiplin eşittir özgürlük yazısı oldukça ilgi çekti. Bu yazının başlığının kaynağı olan kitabın yazarı Joko Willink‘in üzerinde durduğu bir başka konu da sorumluluk almak.
Hayat size ne getirirse getirsin, erkek adam olup kendi hayatınızın yüzde 100 sorumluluğunu almanız gerekir. Başınıza gelenleri kontrol edemeyebilirsiniz ama başınıza gelenlere vereceğiniz tepkiyi kontrol edebilirsiniz. Çoğu insan gibi özellikle başa gelen kötü şeyler için başkalarını suçlayıp bahaneler üretebilirsiniz. Bu şekilde “ağlamayı” her istediğinizde yapabilirsiniz ama olaylara böyle tepki vererek hem sizin için önemli olan insanların saygısını kaybedersiniz hem de hiçbir şey kazanmazsınız.
Bu tür bir bahane üretme ve mızmızlanma, egonun fazlaca büyük olmasından kaynaklanır. Zırlayıp duran kırık egonuzu pohpohlamak yerine ise kendi hayatınızın sorumluluğu kabul edip, harekete geçebilirsiniz :
Benim yaptığım hangi tercihler beni bu noktaya getirdi?
Benim yapmam gereken ama yapmadığım hangi tercihler beni bu noktaya getirdi?
Bundan sonra yaptığım ama yapmam gereken neleri yapmayı bırakmalı, yapmadığım ama yapmam gereken neleri yapmaya başlamalıyım?
Gulak Takımadaları kitabının yazarı Aleksandr Soljenitsin, inanmış bir komunist olmasına rağmen Stalin’i eleştirdiği bir-iki kişisel mektubu yüzünden kendisini Sovyetlerin korkunç toplama kamplarında bulunca (Gulag), kitabında bol bol anlattığı ve orada olmalarını zilyon tane dış etkene bağlayan komunistlerin aksine, kendine şöyle bir ödev vermiş ve yapmış : “Bugüne kadar yaptığım tüm önemli kararları hatırlayacağım ve bu kararların mı beni buraya getirdiğini, eğer öyle kararlar vermesem nerede olabileceğimi analiz edeceğim”. Üstad tabii ki orada olma sebebinin kendi kararları olduğunu, en çok da kendi kişisel kriterlerine göre doğru olmadığını bildiği halde verdiği ve doğru olduğunu bildiği halde vermediği kararlar nedeniyle o cehenneme düştüğünü anlıyor. Bu hesaplaşma ile dönüşen Soljenitsin, sefil bir zekten (Rusça’da makhumun argosu), tüm Sovyetler Birliğini yıkacak olan kitapları yazıyor (ki Gulag Takımadalarını hapiste iken kafasından ezbere yazıyor ve sonra kağıda döküyor).
“Bazen, iyi insanların başına kötü şeyler gelebilir.
Neden bilmiyorum ama hayat adil değil.
Hastalıklar ve kazalar kurbanlarının “iyi insanlar” olmasını zerre kadar önemsemiyor. Hiçbir mantıkları, gerekçeleri veya acımaları yok.
Ve bildiğiniz en iyi insan bile şeytanın pençelerinde can verebilir.
Ve bu konuda elinizden hiçbir şey gelmez.
Peki, elinizden ne gelir?
Öfkelenmek mi, hüsrana uğramak mı, insanlara bağırıp çağırmak mı?
Kime bağırıp çağıracaksınız? Olumsuzluk çukuruna spiraller çize çize dalacak mısınız? Korkunç durumun nasıl hissettiğinizi ve durumu nasıl idare ettiğinizi dikte etmesine izin mi vereceksiniz?
Yere mi düşeceksiniz?
Yıkılacak mısınız?
Yoksa yere çakılıp tuzla buz mu olacaksınız?
Ya da yönetecek misiniz? Bu durumla cesaret ve azimle yüzleşecek misiniz? Ben derim ki : Yönetmeyi seçin. Ayağa kalkın. İnsanların yön bulmak için baktığı kişi olun. Darbeyi ve olumsuzluğu gögüsleyin. Ateşi üstünüze çekin – evet üstünüze. Müfrezedeki askerlerden birinin taktik olarak diğer takım arkadaşlarına hareket şansı vermek için açığa çıkıp düşman ateşini üstüne çektiği gibi. Ya da takımın düşmanın yerini belirlemesi için. Ama dediğim bu : ateşi üstünüze çekin. O acıyı bana getirin.
Başkaları başedemezken ben bununla başa çıkabilirim. Kötü şeyler olurken ben tek iyi şey olacağım ve dimdik ayakta durup, sırt dayanabilecek kişi olacağım. Etrafımdakileri ben cesaretlendireceğim. Ve bu pozitif tutum yayılacak. Ve savaşacağız. Ve savaşıp kazanacağız. Çarpışmayı olmasa da savaşı kazanacağız. Zira bizim yüreğimiz asla teslim olmayacak.
Ve bu da asıl zaferdir. Dik durmak, en kaçınılmaz yenilginin karşısında bile dik durmak. Ayakta kalmak ve savaşmak.”
Önemli kararlar verirken duygularınızı bir kenara bırakın
Kendinizi sabote etmek ve büyük başarılar elde edememek istiyorsanız, duygularınızın kararlarınızı dikte etmesine izin verin! Eğer büyük başarılar kazanmak, efektif bir lider olmak istiyorsanız, önemli kararlarınızı verirken, kendinizi duygulardan soyutlayın.
Örneğin, performansı düşük bir çalışanınızı işten çıkarmanız gerekiyor ama bu konuda kötü hissediyorsunuz ve bunu yapamıyorsunuz. Önce bu elemanın performansını yükseltmek için yapabileceğiniz herşeyi yapmalı, onu motive etmelisiniz. Ama hala düzelme yoksa … elemanı işten çıkarmak zorundasınız.
Ya da canınız sıkkın diye, bugün sabah 6’da kalkmak istemiyorsunuz. Yapmayın, canınızın sıkıntılı olmasının bir önemi yok. Kalkın.
Önemli kararlar verirken, mantığa göre karar vermelisiniz, duygularınıza göre değil. Duygularla savaş kazanamazsınız, iş kuramazsınız ya da dünyayı değiştiremezsiniz. Bunları ancak mantık ile ve ısrarlı çalışma ile yapabilirsiniz
Gündüzleri kazanırsanız, günü kazanırsınız
Eğer gün boyu disiplinli olmak istiyorsanız, sabah erken kalkmalısınız. Gece vardiyası çalışan biri olmadığınız sürece, bundan kaçış yok. Sabah, herkes kalkmadan uyanıp yatağı terk etme disiplinini gösteremiyorsanız, günün geri kalanında da kendinizden disiplin beklemeyin.
Alçakgönüllü olun
Disiplinli olmayı başaran, zayıflıklarınızı yenen ve kararlarını duygularından ayırabilen bir insanı bekleyen en büyük tehlike kibirli biri haline gelmektir. Sırf belli bir başarı elde ettiniz diye ne herşeyi bilir hale gelirsiniz ne de başkalarından birşey öğrenme ihtiyacı olmayan biri olursunuz.
Herşeyi kavradığınızı düşündüğünüz gün, daha iyiye gelişmeyi bırakırsınız. O gün, düşüşünüzün başlangıcıdır ki, bu sefer oldukça tepede olduğunuzdan, yere çakılışınız fazlaca gürültülü ve can acıtıcı olur.
Bugün ilginç bir konuk yazı var. Tartışma yaratacak cinsten. Sitenin ziyaret verilerinden tahmin ettiğim kadarıyla toplam 6 bin kadar düzenli ziyaretçinin 500 kadarı kadın. Eğer toplamdaki oranı kadınlara uygularsak yarısının 25 yaş altı olması lazım. Bu ziyaretçilerden feminist olmayanlardan ve benimle iletişime geçenlerden, kırmızı hapı nasıl gördüklerini yazmalarını istiyorum. Freudyen böyle bir yazı gönderdi. Yazar çoğunuz gibi 25 yaş altında (23) ve üniversite öğrencisi.
Kendisine teşekkür ediyorum ve sizi kadın gözünden feminizm kırmızı hap yazısı ile başbaşa bırakıyorum:
Merhabalar, ben Kırmızı Hap öğretilerinden yaklaşık bir senedir haberdar olan ve bu konsepti konu edinmiş blogları/sayfaları takip eden bir bayanım (evet bayan diyorum çünkü kulağıma daha kibar geliyor ve dildeki zorlama feminist düzeltmeler bana saçma geliyor.). Öncelikle şunu söylemeliyim, ilişkiler konusunda hep sorunlar yaşadım ve çevremdeki insanlar da ilişkilerinde mutlu değillerdi. İlişkiler insanlar için mutluluk kaynağı olmaktan çok bir zorunluluk, devasa bir yük haline gelmeye başlamıştı. Bu sorunu irdelemeye başladığımda, özellikle Türkiye’de cinsiyetlerin birbirine düşmanca yaklaştığını gördüm. Maskülen hareket sayfalarını da, feminist bloglarını da okudum. Maskülen hareket sayfalarında erkekler Türk kadınının kezbanlığından, yetersiz cinsellikten, cinsel etkileşim için çok çaba sarf etmeleri gerektiğinden, yurtdışında bu işlerin çok daha kolay/rahat olduğundan, kadın problemlerinin feministler tarafından abartılarak erkek problemlerinin üstünü örttüğünden şikayetçiydiler. Maskülen formun en üst level’ı da tamamen kadın düşmanı olan ve asla evlenilmemesi gerektiğini savunan, kadınların şeytan olduğundan bahseden insanlardı. Bu insanlar muhtemelen bir iki sorunlu kadınla yaşadıkları ilişkilerini genelleyerek ‘Kadınlar kötüdür’ algısı oluşturup çevresindeki insanları da etkileyerek kadın düşmanlığını yaydılar.
Feminist sayfalara baktığımda da şunları gördüm: taciz olaylarına gereken cezalar verilmiyordu, toplumda kadın güçsüz olarak görülüyordu ve kadınlar çoğu yerde negatif ayrımcılığa maruz kalıyordu. Kadınlar erkeklerin onları sadece seks objesi olarak gördüğünü söylüyor, kezban/kaşar kadın ayrımına kızıyor, nasıl davranacağına karar veremiyor, toplumdaki ‘namus’ kavramından dolayı eğlenilecek kadın olarak görülmemek için cinsellikten çekiniyorlardı. Feminist dalganın da düşmancıl üst level’ı erkeklerin her hareketini düşmanca değerlendirerek davranışı ‘cinsellik/kadını aşağılama’ bazlı görenlerdi. Nasıl olur da bir erkek onlara ‘bayan’ diyebiliyor, ‘Kadınlar çiçektir’ diyerek onları güçsüz/narin olarak görüp aşağılıyordu? Mutlaka her sözün ardında bir art niyet olmalıydı. Ya da bir erkeğin amacı her zaman kadınları yatağa atmaktı ve erkekler kadınları sadece seks objesi olarak görürdü (Çünkü muhtemelen bunu iddia eden kişi erkeklerle kötü deneyimler yaşamıştı ve deneyimini genelleyip erkek düşmanlığını yaymaya çalışıyordu). Bu yüzden erkekler kötü varlıklardı ve erkeklerden uzak durulmalıydı.
Her iki tarafı da okuyup anlamaya çalıştıktan sonra şunu fark ettim: bu iki cinsiyetin birbirlerini düşman olarak görüp aldığı tavırlar, toplum olarak düzgün ilişkilerin kurulmasını engelliyor ama aslında iki tarafın da şikayetleri birbirlerini tamamlayıcı cinsten. Kadınlar ve erkekler geçmişte yaşadıkları sorunları genellemek yerine, kendi sorunlarını çözmeye ve karşı cinsi anlamaya yönelik hareket etse, her iki taraf adına da mutluluğu baz alarak davranışlarına yön verse sorunların yavaş yavaş azalacağını düşünüyorum. Çünkü negatif duygular çoğu zaman kişinin kendisine olan özsaygısındaki eksiklikten gelir ve bu negatif duygular bir süre sonra karşılıklı olur, bulaşıcıdır; tıpkı pozitif yaklaşımların da karşılıklı/bulaşıcı olduğu gibi. Özetle Red Pill bazlı gidersek, karşı cinse düşmanca yaklaşmak ve bu düşmanlığı genelleyerek yaymak yerine; herkes öncelikle kendini geliştirmeye ve özgüvenini yükseltmeye adasa, hobiler edinse, kitaplar okusa, statüsünü yükseltmeye çalışsa, spora başlayıp kilo vererek düzgün bir fiziğe sahip olsa, özsaygısını ve sınırlarını farkında olsa, karşı cinsle ilişkilerini düzeltse ve karşı cinsi anlamaya çalışsa sorunlar büyük ölçüde azalır. Kendisine saygı duymayan insan ne başkasını sevebilir ne de ilişkilerinde mutlu olabilir. Kendisine saygı duyan ve kendisini seven insan ise etrafına pozitif enerji verir, pozitif ilişkiler kurar. Bu döngünün devamlılığı için ilk önce kendimize odaklanmalı ve daha sonra diğer insanları anlamaya çalışmalıyız. Herkesin birbirine pozitif yaklaştığı bir toplumda ilişki sorunlarının da minimumda olacağını düşünüyorum.
Senin deyiminle “kendi maskülen benliğini geliştirmek” nasıl olacak?
Bu konuda kitap yazılır aslında ama bir yazıya sığdırmaya çalışayım. Maskülen benliği geliştirmek, aslında kırmızı hap öğretisinin temel amaçlarından biri. Bu sadece kızlara yürümek için değil, hatta kırmızı hap için kızlara yürümek yan ürün olmaya başladı. Bir erkeğin maskülen benliğini geliştirmesi, hayatının merkezine kendisini koyması ve kararlarını kendini, isteklerini ve duygularını odağa koyarak vermesi ve daha başarılı bir insan olması için yapması gereken birşey.
Birinci olarak, ikinci olarak, , üçüncü olarak vs. vs. kendinize odaklanın. Sonra kadınları düşünün.
Kırmızı hap çok fazla teorik bilgi içeriyor gibi görünse de, maskülen benliği geliştirmek için pratik olarak ortaya çıkan yok haritası çok karmaşık değil. Sadece yapması zor ve disiplin isteyen birşey ve bu nedenle birçok erkek böyle bir yola gireceğine kolay yol ya da mucizevi bir hap arıyor.
Maskülen benliği geliştirmek için yapılması gereken ilk şey, bu benliği kendi kendinize bastırmanızı sağlayan safsatalardan kurtulmaktır. Bu zihinsel detoks için bir tur Rollo Tomassi Türkçe çevirisi serimizi okumanız ve anlamanız, işin çoğunu halledecektir.
Birincisi ve en önemlisi ağırlık kaldırmak. Ağırlık kaldırın, kardiyoya asıl amaç değil. Evet şişmansanız zayıflamanız lazım ama spor salonunun asıl verdiği şey adeleler değil testosteron.
…
İkincisi, iyi ve sağlıklı beslenin ve iyi uyuyun. Sabahlara kadar parti yapmak, hamburgerle beslenmek ve bira fıçısına düşmek 20lerin ilk yıllarına kadar yapılabilir ama sonrasında tamamen erkekliğinizden yer.
…
Üçüncüsü, eğer çalışmıyorsanız, kendinize bir iş edinin. Eğer boktan bir işiniz varsa daha iyisini bulun. Eğer işiniz iyi ise ve siz bir süredir yükselmiyorsanız, işte yükselmenin yollarını arayın.
…
Bazen kırmızı hap pratiğini yoğun uygulamanız gereken bir sürece ihtiyacınız olabilir. Buna camiada Rahip Modu derler. Hank Moody bu konuda şu yazıları yazmıştı, bunları uygulamanız maskülen benliğe hızlı bir geri dönüş sağlamak için çok önemli : Rahip Modu (Monk Mode) – Giriş, Gelişim ve Hatunlarla İletişim.
(Hatunlarla İletişim konusunda birçok kırmızı haplıdan ayrıldığımızın farkındayız. Kırmızı hapın kanaat önderlerinin önemli bir kısmının felsefesi, “siz kırmızı hapın gereklerini, yatırımlarını yapıp erkek egemenlik hiyerarşisinde yükselin, kızlar size zaten gelecektir”dir. Biliyorum çok fazla basitleştirdim. Kırmızı hap öncesi PUA takipçiliğinden gelen kol ise, kızlara aktif olarak yürümenin, bu olayın önemli bir parçası olduğunu düşünür. İki yoldan hangisini seçtiğiniz önemli değil ama biz burda ikinci kola daha yatkın olarak yazıyoruz.)
Çerçeveyi korumayı ve dominant olmayı başaramayan erkeklerin en büyük problemi, bunu sadece kızların önünde yapmaya çalışmalarıdır. Kızlar etrafta yokken bile çerçeveyi ve dominant zihniyeti sürekli pratik etmeniz lazım. Bunun için de bu iki özelliğe sahip bir adamın vücut dilini, bilinçli bir çaba ile göstermeniz lazım.
Çerçevesi ve dominant karakteri sağlam bir erkek rahat, yavaş, kendinden emin ve yumuşak şekilde hareket eder. Bunlara sahip olmayan bir erkek ise tedirgin, hızlı, ürkek ve sert hareketler yapar. Bu gerçeği hemen hemen herkes bilir. Çok az kişinin bildiği ise, insanın ruh hali ile hareketlerinin birbirini iki yönlü etkilediğidir.
Şimdi bunu dikkatli okuyun :
Maskülen bir ruh hali ile maskülen erkek gibi hareket edeceğiniz gibi, maskülen bir erkek gibi (rahat, yavaş, kendinden emin ve yumuşak) hareket ederek, ruh halinizi maskülene çevirebilirsiniz.
Bizim duygu diye hissettiğimiz şeylerin hormon salgılanması ile alakalı olduğu artık bilinen birşey. Yeni yeni keşfedilen şey ise hareketlerle hormon salgısının değişebileceği ve bunun da duygu yaratabileceği. Belgeselin aşağıdaki Fake It To Make It (Yapana kadar yapıyormuş gibi yapmak) bölümünde, alfa maymun hareketleri yapmanın (örneğin kollar havada açık V duruşu) testosteron seviyesini 20% arttırdığı ve tam tersi itaatkar ve boyun eğer hareketlerin ise 10% azalttığı verisinden yola çıkarak bir deney yapılıyor.
Testosteron, erkeklik hormonu ve yüksek seviyeleri erkeklerin egemenlik ve hırs dürtüsü ile alakalı. İşin ilginci, bu tür özgüven hareketleri sadece testosteronu arttırmak ile kalmıyor, kortizol seviyesini de (stres hormonu) azaltıyor. Bu da alfa erkekliğin sadece agresif bir hırsla değil, stres karşısından serinkanlı bir şekilde davranmayla da ilişkisini açıklıyor.
Maskülen erkeğin hem dominant hem de rahat olması, bu iki hormonun etkisi.
Eğer doğal olarak maskülen ve rahat biri değilseniz, bunu pratik etmek için bir kadının yakınında olmayı beklemeyin. Gündelik hayattaki, sıradan şeyleri maskülen ve rahat bir şekilde yapın. Hızlı yemek yiyen biri iseniz, yavaş yemek yeyin, lokmalarınızı yavaş ve sonuna kadar çiğneyin, koltukta tek başınıza otururken bile alfa oturun, her zaman sırtınız dik, göğüs ilerde ve omuzlar hafifçe geri yürüyün, vs.
Bir kıza yürürken, ne dediğinize ve nasıl dediğinize dikkat ettiğiniz kadar vücut dilinize de dikkat edin. Ağır, sakin ve rahat bir şekilde hareket edin, kıçınızda kurt varmış gibi kıpırdanmamaya özen gösterin.
Ve bu çok önemli : ruhunuzu aşk temalı diziler ve romantik komediler ile zehirlemeyi bırakın. Hayatının kadınını, hayatının odağı yapan erkeklerin “kahraman” olduğu bu tür senaryolar, siz fark etmeseniz de sizin kadın – erkek ilişkilerinde beta çukuruna batmanıza oldukça yardımcı oluyor.
Aynı şekilde aşk şarkısı dinlemeyi de bırakın. Hele hele kendini terk eden kadının ardından salya – sümük ağlayan adam arabeski ve kuyruk acısı ile kadına lanetler yağdıran adam protestinden uzak durun.
Bunları yaptığınız zaman, maskülen benliğiniz kendiliğinden gelişir, merak etmeyin. Başka bir açıdan aslında maskülen benliğiniz içinizde fakat sizi feminen yapan sosyal koşullamanın altında gömülü. Tek yaptığınız, onun üstündeki enkazı kaldırmak ve onu açığa çıkarmak.
Aşağıdaki Tweet’i görünce aklıma Okan Bayülgen’in “adam ol” temalı virtue signalling (duyar kasma) şaheseri geldi. Zira bu zihin yapısı (ya da zeka geriliği mi desek) kadınlara özgü değil :
Oturduğun evden yürüdüğün yola sıçtığın yere kadar erkekler yapıyor kalkıp bi de diyorsun ki erkekler bi işw yaramaz soyu kurtusun. Ulan yıkık orospu ağzını topla kritorisini kızgın şişle dağlarım o amını bidaha kimse sikemez cinlendirme bak bizi
Geçenlerde 12 saatlik bir uçuşun son saatinde, uçağın sol motoruna bakarken birden yine kafama dank etti. Bana arada böyle geliyorlar ve nasıl bir teknolojik mucize içinde yaşadığımızın farkına varıp şaşırıyorum. Kocaman bir Boeing 777, içinde neredeyse 300 kişi okyanus üstünde uçuyor. Bu aletin 2 adet turbofan jet motoru, tam 11 saattir hiç durmadan çalıştı, ki ciddi bir fırtına içinden de geçerek, ve bugün aynı şekilde 12 saat daha çalışacak. Uçaktaki sayısız sistem gibi. Ve o saatte havada olan 5,000 uçak gibi (ABD uyandığında havadaki uçak sayısı 10,000’e ulaşıyor). Bu devasa sistemi tasarlayan, yapan ve yürüten orduyu düşünün. Sadece pilotları, hostesleri ve havaalanı görevlilerini değil. O uçağa, motorlarına ve yerdeki radarlara servis yapan on binlerce kişiyi de. Ezici çoğunluğu erkek olan bu ordunun neferleri Mr. Bayülgen, diğer tüm sistemleri mucizevi bir şekilde saat gibi çalıştıran adamlar gibi, emin ol altı üstü adam olmaktan çok daha fazla şey yapıyorlar.
Altı üstü bir adam olacaksınmış. Son zamanlarda, özellikle feministlerde ve onların feminen işbirlikçilerinde bu inanılmaz körlük (ki bir çoğunda kötü niyetli görmezden gelme aslında) başladı. Bu kar taneleri, süper marketten aldıkları mısır gevreğinin, iyilik perilerince raflarda yaratıldığına, duyar kastıkları bilgisayarlarını taktıkları fişteki elektriğin doğal kaynağından evlerine ulaştığına inanıyorlar sanki. Fındık fındık sıçtıkları pembe boklarını evlerinden uzaklaştırsın diye çektikleri sifonunu suyu, kanalizasyon sistemi, vs … bunların kendiliğinden çalıştığını düşünüyorlar.
Bu kar taneleri gezmese de görmese de, fildişi kulelerinde yiyip içip sıçtıkları rahatı sağlayan petrolün, elektriğin, suyun, tükettiğimiz malların hemen hepsinin üretiminden, bize ulaştırılmasına, servisinden, tamirine tüm işleri yapanların ezici çoğunluğu, şeytani ataerkil sistemin, pis maskülin minionları olan erkekler. Arada bir, bir maden çöküp, bir gaz tesisi patlayınca duyar kasmak için kararmış suratlarını paylaşsalar da, sonra duyar kasma puanlarını toplar toplamaz unuttukları ve aslında da zaten hiç de umurlarında olmayan erkekler.
Feministlerin son on yılda dillendirmeye başladığı artık erkeklere ihtiyaç yok fikri o kadar embesilce ki. Erkekler olmasa, klimalı / ısıtmalı ofislerinden çıkıp, Kuzey Buz Denizideki petrol rafinelerinde, ellerindeki parmakları kaybetme pahasına kendileri ve erkek feminist işbirlikçileri çalışacak sanki. Çünkü bu nadide çiçeklerin tırnakları kırılmasın diye dikkatle marşına bastıkları arabalarının petrolü, o zehirli maskülinite sembolü erkekler olmazsa, okyanus tabanından kendiliğinden çıkmayacak.
(BONUS = Feministlerin altın kuru, popon rahat ofis işleri dışındaki işler için bir kere bile “neden bunlarda yeterince kadın yok!” diye çığırttığını duyduk mu? Duymadık tabii ki.)
Bu kartanelerinin farkında olmadığı, şeytani diye kakaladıkları ataerkil sistemin, bütün bu devasa modern makineyi çalıştıran sistem de olduğu. Onu yıkarken, modern dünyayı da yıkmakta olduklarının farkında değil. Bu makinenin ne kadar büyük bir mucize olduğunu ve yıkılırsa nasıl bir barbarlık içinde kalacağımızı unutmayın.
1/2 – Son 60 yılın feminizasyonu maskülin olan herşey için mükemmel bir Catch 22 sosyal geleneğini yarattı; erkek olmanın sorumluluklarını üstlenirken (adam ol) masküliniteyi pozitif olarak öne çıkarmayı kötüleme (kapa çeneni) beklentisi. #TheRationalMale#RolloTomassi
Bir kadının erkek arkadaşı ve kız arkadaşları vardır. Bir kadının erkek arkadaşı değilseniz, kız arkadaşısınız.
Uydu erkek (ya da Umut Sarıkaya’nın Türkçeye kazandırdığı ismi ile meriç), erkek dünyasında en çok yerilen ama ezici çoğunluğun yine de içine düştüğü bir durum. Bu konuya biz de çok değindik ve mekanizmasını az çok anlatmaya çalıştık. Meriç, sadece kendisine değil, kadınları karşılıksız ilgiye boğarak kadın milletinin ruhunu, kişiliğini bozduğu için tüm erkek milletine kötülük eden bir mahlukattır.
Dün kiss cam’de alfa kurtların nasıl davrandığını göstererek, alfa erkeklere örnek vermiştik. Şimdi de kiss cam’de koca bir ülkenin gözü önünde yörüngeye fırlatılan şu aşağıdaki merice bakalım.
Kimsenin görmediği bir yerde uydu erkek yörüngesine fırlatılmak zaten taşaklara iyi bir tekme etkisi yaratır, ama böylesi … erkeğin ruhundaki masküliniteyi söker atar 🙁
Bu elemanın vücut diline ve özellikle de suratındaki gülüşe bakın. Bu sahibinden bir dal muz almış sirk şempanzesi sırıtışı, iyi çocukların güzel kadının yanında olmakla bile sergiledikleri bir kepazeliktir. Vücut dili ile ilgili biz yazmayalım. Size bolluk zihniyetinin doruğundaki alfa kurtlarla karşılaştırın. Alfa vücut dilinin ve oturuşunun önemini daha önce anlatmıştık. Bu vücut dilinin tek başına testosteron salgılatacağna değinmiştik. Bu elemanın düşük omuzlarla oturuşu beta vücut dilinin en önemli öğelerinden ve bol bol kadınlık hormonu salgılatıyordur.
Kıssadan hisse : Bir kızla beraberken her hareketiniz sanki televizyondan canlı yayınlanıyormuş gibi hareket edin. Sokaktaki sade vatandaş seyredince sizin için utanacağı hareketler yapmayın.
Alfa erkek hakkında birçok tanımlama var. The Red Pill camiasındaki herkes alfa erkeği farklı şekillerde tasvir ediyor. Tam olarak şu ya da bu, denilen ortak bir alfa erkek tanımı yok. Güç ve otorite sahibi olma, liderlik etme, sözünü geçirebilme gibi herkesin hemfikir olduğu bazı özellikler var ama bunlar da tam olarak alfa erkeği tanımlamıyor. Bazıları alfa erkeğin superman gibi iyi bir karakter olduğuna inansa da, bazıları joker gibi pisliğin teki olduğunu düşünüyor. Bunlardan ikincisi bana daha uygun geliyor. Alfa dediğimiz adamın, elinde alışveriş poşetleriyle zile bastığını, ” hanım, bugün ne yemek yaptın? ” dediğini düşünemiyorum. Alfa erkek, kadınların hayranlığını kazanan sonra da işini gördükten sonra onlara tekmeyi basan, serseri ruhlu, pislik bir heriftir. Sadece kendini düşünür. Acı vermeyi sever. Bu yüzden dark triad dediğimiz şey, adeta onun karakterini oluşturur. Toplumdaki güç dengesini kendi lehine bozar ve istediğini elde etmek için her türlü kötülüğü diğer insanlara reva görür. Sanırım, Cengiz Han bu tanıma cuk diye oturuyor. Zevk ve sefa dolu hoyrat yaşamında fethettiği coğrafyayı kan gölüne çevirip sayısız suç işlemesine rağmen imparator olarak saygıyla anılıyor. Adına belgeseller yapılıyor, tarih kitapları adamdan gururla bahsediyor. Mesela, Hitler’i düşünün. Milyonlarca insanın kaderi, dudaklarının arasında. Bu adamın zamanında yaşasaydınız, otoritesine saygı duymaktan başka çareniz kalmayacaktı. Güç dengesini nasıl kurduğuna bakın: Alfa> sistem> toplum. Ben şahsen böyle bir adamın otoritesi altında yaşamak istemezdim.
İyi de, ne yapalım yani? Bir erkeğin bu noktada yapabileceği en iyi şey, Alfa olmaktan ziyade kendi değerini yükseltmeye çalışmak olmalıdır. İş yerinde eksikliği hemen hissedilen, değerli biri, evde güçlü, otoriter, saygı duyulan bir baba, arkadaşları arasında sözü geçen bir adam… Diğer türlü kendinizi tabutta ya da hapiste volta atarken bulabilirsiniz. Sistem, onu altüst edip kendinize göre ayarlayacağınızı bildiği için kendini güvence altına almış ve sizi elemek adına ciddi çalışmalar yapmıştır. Alfa olmak suç işlemeyi gerektirir çünkü yasalar onun karşısında konumlanmıştır. Sisteme düşman olmak yerine, mevcut sistemin avantajlarını, yelkenleri şişiren bir rüzgar gibi kullanıp yol almak gerektiğini düşünüyorum. Red Pill’i almış bir adamın beta olmasına imkan yok. Alfa olması da eğer ciddi bir travma yaşamamışsa çok zor. Bu adamın yapması gereken, karısına iyi bir eş, kardeşine iyi bir abi, annesine iyi bir evlat, topluma yararlı, değer yaratan bir birey olmak.
İnsan hayatı bir yolculuktur. Bu yolculukta eğer ders alabilirsen tecrübeler altın değerindedir. Red Pill sana bu tecrübeleri nasıl değerlendirmen gerektiğini söyler. Kafandaki soru işaretlerini giderir. Alfa widow’dan, hipergamiden, slut shaming’den bahseder. Bu kavramlar hayatidir.
Peki biz şimdi neyiz?
Biz, çocukluğumuzdan beri betaize edilerek yetiştirilmiş, maskülen özellikleri törpülenmiş erkekleriz. Kafamızdaki soru işaretleri bizi gerçeği aramaya itti ve Red Pill ile tanıştık. Hayatımızın birçok alanında yüzümüze vurulan gerçeklikleri reddettik. İyi hissetmek için kendimize yalanlar söyledik. Vaktimizi boşa harcadığımız da oldu ama artık her şeyin farkındayız. Kurşunlarımızı doğru yere harcıyoruz. Hiçbir şeyin bizi yıpratmasına izin vermiyoruz ve erkek olmanın hakkını vermeye çalışıyoruz.
Gün geçtikçe daha da çekilmez hale gelen, medyada artık görmeye alıştığımız ahlak reklamcılığınaVirtue Signalling deniyor. Bu safsata ( fallacy) türünde esas amaç, karşı tarafa “herkes tü kaka, ben çok erdemliyim, bilinçli ve entelektüelim” mesajı vermek. Meriçler tarafından bu yöntem sıkça kullanılıyor. Maskülen özellikleriyle ön plana çıkamayan, yarattığı değerlerle kadınların ilgisini çekemeyen meriçler, kadınlara cici görünmek adına kadın haklarını destekler gibi görünüyorlar. Hatta bu işi o kadar abartıyorlar ki, hemcinslerini aşağılayıp erkekleri kaba saba, nefret dolu, şiddete eğilimli, kötü insanlar gibi lanse etmekten çekinmiyorlar. Erkek doğasına yabancılaşan, erkekliği geri kafalılık olarak gören tipler bunlar. Yetersizler ve bu yetersizliklerini bile görmekten acizler. Çoğu, ailesinin imkanlarıyla bir yerlere gelmiş, şanslı azınlıktan. Hayat mücadelesine dahil olmamış ya da kestirme yoldan kariyer basamaklarını tırmanmasına rağmen tatmin düzeyi düşük, saygı görmeyen başarısız tipler. Bir toplulukta bu tip insanları hemen tanırsınız. Kendileriyle barışık değillerdir. Sürekli bir şeylerden şikayet ederler. Sisteme düşmanlardır. Aşağılık komplekslerini hissedersiniz. Adam gibi görünüp adam olamayan tiplerdir ve kesinlikle kadın- erkek ilişkilerinde başarısızlardır. Bir kadına en çok zararı veren de yine bu meriçlerdir. Tehdit, şiddet, aşağılama hatta yaralama ve öldürme gibi faaliyetlerin altında hep bu yetersizlik hissinin getirdiği öfke ve nefret yatar.
White knight, meriç, profeminist, hanımcı; adına ne derseniz deyin, bu tipler sürekli ahlak reklamı yaparak sosyal medyada kadınların ilgisini çekmeyi amaçlarlar. Bazen kadınlardan daha çok kadıncı olurlar. Amaçları, kadınların daha iyi standartlara kavuşması ya da haklarının gözetilmesi değildir. Çok temel bir amaçları vardır: sevişmek. Çünkü maskülen özellikleriyle ön plana çıkan, saygı duyulan, başarılı erkeklerle yarışamazlar. İlgi duydukları kadınları sürekli bu tip erkeklere kaptırmışlardır ve kadınları önemsiyor gibi yaparak bu erkekleri alt edeceklerini fikrine kapılmışlardır. Gerçek hayatta bu erkeklerle asla rekabet edemezler. Kendilerini geliştirip değer yaratmazlar ya da yarattıkları değerleri kullanarak, cesaret gösterip de bir kadını etkileyemezler. Sinsilerdir ve bu sinsilikleri acizliklerinden kaynaklanır. Sürekli friend zone’a itilir, kadınlar tarafından değersiz birer meta olarak görülürler. Çoğu zaman bu arkadaşlık süreci kavga ve hakaretle biter. Kadınları elde etmekteki başarısızlıklarının faturasını; sözüm ona, erkek egemen topluma keserler. Halbuki esas sorun kendilerindedir.
Belli bir yaşam düzeyine sahip, imkanları diğer insanlardan daha iyi olan erkeklerin çoğunda meriçleşme eğilimini görebilirsiniz. Bir erkeğin kendini geliştirip yaşam standardını yükseltmesini eleştirirler. Çabalayan insanı hakir görürler çünkü kendi imkanlarıyla başarısız olmuşlardır. Ayda 10 bin tl bile kazansalar toplumda değer görmezler. Kadınları bir şekilde kendilerinden soğutup tiksindirmeyi başarırlar. Sonunda genellikle 40 yaşına kadar her haltı yemiş bir kadının ATM’si olurlar ve bu kadınlar tarafından defalarca aldatılırlar. Sadaka seksi ile evli otuz biri arasında bir yere sıkışmış olan, tatminsiz, ezik, öfkeli tiprlerdir. Bu ezikliği ısrarla savunmaya devam ederler. İşte bunlardan birisi de virtue signalling’tir. Bilmem, anlatabiliyor muyum!