Bir insan düşünün sürekli yalan söylüyor. İnsanlara manipüle ediyor ve insanları kandırıyor. Hırsızlık yapıyor, adam yaralıyor ve cinayet işliyor. Her yere girebileceğini düşünüyor. Her şeyi yapabileceğini düşünüyor. Onun için ahlak, hukuk gibi şeyler yok. Yasayla karşılaştığı zaman tutuklanmıyorsa ve cezai yaptırımı yoksa her şeyi yapabilecek bir insan.
Bu, psikopat ya da sosyopat da denilen anti sosyal kişilik bozukluğuna sahip bir insan. Toplumda erkeklerin 3 – 7%sinin, kadınların ise 1%inin psikopat – sosyopat olduğu gözlemleniyor. Anti sosyal kişilik bozukluğu, kendini çocukken belli eden bir bozukluk. Bu çocuklar, hayvanlara ve insanlara zarar verirler, arkadaşlarının eşyalarını çalarlar. Sürekli yalan söylerler ve davranışlarında bir bozukluk vardır ama buna anti sosyal kişilik bozukluğu tanısı koyamazsın zira bu tanıyı koymak için kişinin 18 yaşından büyük olması lazımdır.
Mesela geçenlerde kediye zarar veren çocuklarla ilgili bir haber çıktı. Bu çocuklar yakalandıklarında “sizi öldürmeye acımayız, kediye mi acıyacağız” gibi şeyler söylüyorlar. Bu çocuklar ilerde muhtemelen psikopat olacaklar ve insanlara zarar verme ihtimalleri de çok yüksek.
***
Psikopat – sosyopat insanlarla ilgili, Hollywood filmlerine bolca konu olduklarından yanlış bilinen birçok şey var. Psikopatların kaba saba, seri katil ya da cinayete meyilli, hiçbir şey düşünmeden kendilerini riske atan adamlar olduğu düşünülür. Evet, böyle bir psikopat sınıfı var. Hapishanede bulunanların 75%’inde anti sosyal kişilik bozukluğu gözlemlenmiş.
Ama bir de işlevsel psikopatlar var. Bunlar adam öldürme gibi şeyler yapmasalar da çok rahat yalan söyleyip, insanları kandırarak olmadıkları gibi davranabilirler. Hukuki bir yaptırımı olmadığı sürece her şeyi yapabilirler. Bu tarz psikopatlar her yerde ve her meslekte olabilirler. Bunlar empati yoksunudur ve insanlara ne yaparlarsa yapsınlar olanlardan karşılarındaki ve başkaları sorumludur.
***
Psikopatlarla ilgili bir diğer yanlış algı da psikopatların zeki olduğudur. Psikopatların ortalama zekası genel popülasyonun ortalama zekasından yüksek değildir. Zekası normal ve normalin altı olan psikopatlar hapishaneye girip çıkarlar. Zaten tüm psikopatlarda dürtüsellik vardır. Zeki olanlar ise yükselip iyi mesleklere gelebilirler.
***
Anti sosyal kişilik bozukluğunun nedenlerinden biri genetik yatkınlıktır. Ama çocuklukta şiddet ve terk edilme gibi durumlar da nedenler arasındadır ve yatkınlığı olanları tetikler. Genetik yatkınlık olsa da iyi bir ortamda büyüyen çocukta psikopatlık hiç ortaya çıkmayabilir.
Bazı kişiler yalnızlığı övüp övüp duruyorlar. İnsan kendisi olmak için yalnızlığı seçmez. Yalnızlık zorunluluktan olur ama eğer zorunluluk değil de bir seçimse kendini bulmanın değil, hiç kimse olmaya çalışmanın bir seçimidir.
İnsanların psikoterapi görmeye gelmelerinin en yaygın nedenlerinden biri fazla uyumlu olmaları yani haklarını yeterince savunmamaları. Bu insanlar agresif tarafları ile yeterince bütünleşememişler, bu yüzden de başkaları tarafından itilip kakılıyorlar. Çatışmadan kaçınmaya meyilliler ve bunun zaman içinde ortaya çıkan sonucu da kendilerini yeterince savunmamak ve kendilerinden faydalanılmasına izin vermek. Bu da sürekli düşüşe neden oluyor.
Bu insanlar yeterince dik duramadıkları için öfkeliler zira diğer insanların kendilerini kullanmalarına engel olamıyorlar. Ya da diyebiliriz ki kendi ihtiyaçlarını yeterince güçlü bir şekilde ön plana koyamıyorlar. Bu ikisi arasındaki ayrımı yapmak zor.
Neye öfkeli oldukları hakkında konuşturabilirseniz, çoğu zaman bu onları ağlatır. Sonra onların bunun yerine ne yapmayı isterdin diye kafalarında canlandırmalarını istersin ama bunu yapmaktan korkarlar zira insanlar neyi istediklerini düşünmekten korkarlar. Zira bunu düşünüp de elde edemediklerinde yenilgileri daha da belirginleşir. Belki de umut etmekten korkuyorlardır ve bu yüzden net bir hedef belirlemezler.
Onların ne istediklerini düşünmesini sağlamak istersin. Ya da bunun yerine istedikleri şeyi kovalamamanın bedelini düşünmeye itersin. Sonra da agresif tarafları ile bütünleşmelerini sağlayacak stratejiler geliştirmelerine yardım edersin. Bu şekilde de dünyaya kendilerinden daha emin yaklaşmalarını sağlayacak bir plan bulabilirler.
Örneğin biri bana iş yerinde zorbalığa maruz kaldığını söylesin. Ben de “peki, seçeneklerin neler?” diye sorarım. Bu zorbalığa katlanmak zorunda mısın? Bu soruya cevap bulacağız. Zira belki gerçekten de bu zorbalığa katlanmak zorundasın. Belki başka seçeneğin yok. Fakat şöyle bulacağız : CV’ni elden geçireceksin ki açık ve güncel olsun. Yeni bir iş mülakatı korkunu yen zira insanlar iş mülakatından korkarlar. Yeni bir işe başvurma korkunu yen. Başka bir işe sahip olmanın ne demek olduğunu düşünmeye başla. Daha iyi bir işe sahip olmanın ne demek olduğunu düşünmeye başla. Çünkü belki korkun yüzünden şu an çalıştığın işe saplanıp kaldın.
Ama size net bir şey söyleyeyim : iş yerinizde birisi size sataşıyorsa ve seçeneğiniz yoksa, kaybedersiniz. Böylece karşınızdakine bir strateji inşaa ettirirsiniz. Eğer bu kişiye zorbalığını durdurması gerektiğini söyleyeceksen bunu nasıl durduracağını bilmen gerekli. Ve kesinlikle ihtiyacın olan şeylerden biri ise bir alternatif. Elindekine alternatif yoksa belki daha fazla eğitime veya onun gibi bir şeye ihtiyacın var demektir. Zira elinde bir güç yoksa pazarlık yapamazsın. Özellikle de sana kafayı takmış ve uyumsuz biri ile uğraşıyorsan. Eğer tutunacak bir dalın yoksa seni iter ve düşersin. Ya da belki üzerinde tepinirler zira bu insanlar böylelerdir, bundan zevk bile alırlar. Bunun şakası yok.
Seçeneklerini sağlama alıp bir strateji geliştirmeye başlarsın. İnsanlara şöyle derim : eğer iş yerinde rahatsız ediliyorsan, her rahatsız edilmeyi not al. Sonunda elinde 20 hikaye var ve tüm hikaye kayıt altında. Ve bir noktada gidip o insanla yüzleşiyorsun. Ama elind en az 3 delil olması lazım ve aklında eğer durmazsa onlara ne olacağını söyleyeceğine dair bir plan var.
Yani düşünüp bulman lazım : eğer bu durmazsa ne yapacaksın? Ayrılmak mı? Eğer ayrılacak gücün ve alternatifin yoksa nereye ayrılıyorsun? Aba altından sopa gösterebilmen lazım.
İşte agresif yanımızı böyle gösteririz. Bu çok gerekli bir parçamız. Dünya ile baş etmenin sofistike bir aracı olarak ortaya çıkmalı. Öylece bastırılmamalı. “Buna katlanmalıyım”, “keşke bu kadar öfkeli olmasam” gibi şeyler söyleyip öylece bastırılmamalı. Bunu yapmayın zira böyle yaparsanız kan basıncı yüksek kalır ve kalpten gidersiniz. Zira öfke çok zehirli bir duygudur ve uzun sürelisi kalpte hasara neden olur. Kalp – damar sisteminde hasara neden olduğunu bildiğimiz tek duygu öfkedir. Öfke araba sürerken hem gaza hem de frene basmak gibidir.
Video JBP Türkçe kanalında yayınlandı. Burada Jordan Peterson videoları çeviriliyor. Üye olmanızı tavsiye ederim.
Jordan Peterson bu videoda erkeklerin hayatlarına anlam katma ve sorumluluk arasındaki ilişkiden bahsediyor. Günümüz toplumunda erkeklerin sorumluluk almaları durumunda zerre takdir görmemeleri nedeniyle “neden herhangi bir şeyin sorumluluğunu” alayım diye tepki verdiklerinden, bunun haklı bir tepki olsa da erkeğin kendisine de zararlı sonuçları olduğundan bahsediyor.
Jonah Kompleksi kısaca başarma, büyüme ve kazanma korkusudur. Bu korkunun asıl nedeni bu başarı / büyüme / kazanma ardından gelecek sorumluluğu alma kaygısıdır.
Bu, bir işi yapabilme kapasiteniz olmasına rağmen, o işi ertemele, o işten kaçma ve hatta kendinizi kasıtlı olarak sabote etmek şeklinde de ortaya çıkabilir. Mesela sabaha önemli ve size seviye atlatacak bir iş toplantınız varken kendinizi sabahın üçüne kadar birçok şeyle meşgul edip ayakta kalmak gibi.
Hemen her psikolojik engelin ardında olduğu gibi Jonah Kompleksinin temelinde de kaygı var. Fakat burada evrimsel bir korku da var : eğer başarılı olursam, kendimi gerçekleştirirsem, yani sürüden öne çıkarsam diğerleri tarafından dışlanacağım korkusu. Bu korku nedeniyle insanlar kendilerini sürekli ortalamaya çekmeye meyillidir.
İstanbul merkezli psikolog Nevzat SARAYCIKLI kanalında bu önemli konuyu ele almış.
Erkek Kanalı geçtiğimiz hafta muhtemelen erkekadam sitesi üzerinden kırmızı hap ile ilgili oldukça absürt ve saldırgan bir video yayınlamıştı. Muhtemelen diyorum zira bizim site hakkında yazıyor diye bana işaret ettiler ama nereyi okumuş tam anlayamadım. Zira videoyu hazırlaya nereyi okuduğundan, hangi argümanlarını eleştirdiğinden hiç bahsetmemiş. Eleştirmek için bile içeriğine zerre bakmadığı bir oluşuma “yalan yanlış konuşan, kendini bir şey zanneden adamların” diye bir saldırganlık ile giriyor sonra neden yalan yanlış tek örnek vermeden alışmamış götte don durmaz diye aldın yürüyordu.
Şimdi yeni bir video yayınlamışlar (aşağıda). Bu videoda Ağır Sağlam Furkan yapılması gerektiği gibi kırmızı hap argümanlarını sıralayıp savunup – eleştiriyor. Bence güzel video olmuş. Like’ı bastım, bu şekilde tamamen eleştirse idi yine Like’ı basardım.
İlk video çok tepki çekti. Oldukça ana akım ve fazla sayıda kadın takipçisi de olan kanalda videoda her 3 like’a 1 dislike vardı ki bu oldukça yüksek bir beğenilmeme oranı. Bu oran muhtemelen içerik kadar direkt saldırgan giriş ile de alakalı.
Ama burada kırmızı hap camiasında özellikle takipçiler içinde bolca bulunan boş beleş saldırganları da eleştirmeden geçemeyeceğim. 2 tane kırmızı hap “hakareti” veya “etiketi” öğrenmişler sanki herkes bu kelimeler ne anlama geliyor biliyormuş gibi önlerine gelene sallıyorlar : meriç ve beta. Yapmayın. Birine meriç diyorsanız neden öyle olduğunu düşündüğünüzü açıklamakla yükümlüsünüz sonra boş boş hakaret etmeye çalışan biri olursunuz.
Basın Mensubu : Benim anlayışıma göre ataerkillik toplumda erkek egemenliğinin hakim olmasıdır.
Jordan Peterson : İyi, ben ataerkillikten bunu anlamıyorum.
Basın Mensubu : Siz ne anlıyorsunuz peki?
Jordan Peterson : Erkek egemenliği toplumun hangi alanlarında hakim?
Basın Mensubu : Zenginliğin büyük bir çoğunluğu erkeklere ait … … sermayenin büyük bir çoğunluğu erkeklere ait … kadınlar daha çok ödeneksiz iş yapıyor.
Jordan Peterson : Erkeklerin çok küçük bir kısmından bahsediyorsun.
Kişilik bozukluğu olan insanların çoğu erkek.
Hapisteki çoğu insan erkek.
Sokakta yaşayan insanların çoğu erkek.
Şiddet suçlarından mağdur olanların çoğu erkek.
İntihar eden insanların çoğu erkek.
Savaşlarda ölen insanların çoğu erkek.
Okulda başarısız olanların çoğu erkek.
Yani hakimiyet nerede tam olarak?
Çok başarılı olan küçük bir grubu ele alıp … Batı toplumunun yapısını temsil ediyorlarmış gibi göstermeye çalışıyorsunuz. Bunda en ufak doğruluğu yok.
Basın Mensubu : Ama tecavüz kurbanı olanların çoğunun kadın olduğunu söyleyebiliriz. İki cinsin de başına çok kötü şeyler gelebiliyor.
Jordan Peterson :Bu konuda haklısın. Ama söylediğin şey erkek hakimiyetindeki bir ataerkilliğe kanıt oluşturmuyor. Sadece her iki cinsin de başına kötü şeyler geldiği anlamına geliyor ki bu zaten hepimizin malumatı.
Basın Mensubu : Ama mesela erkeklere tecavüz eden kadın yok neredeyse.
Cinsel şiddet anlamında da bir asimetri görülüyor burada.
Jordan Peterson : Evet asimetri var… Asimetri birçok alanda var.
Ama bu Batı kültüründe erkek hakimiyetindeki bir ataerkilliğin var olduğu anlamına gelmiyor. Asimetri olmasının sizin asıl argümanınızla alakası yok.
İnsanların direkt kabullendiği bir klişe bu.
Batı toplumları erkek hakimiyetindeki ataerkilliklerdir.
Hayır, değildir. Yanılıyorsunuz.
Belli dereceye kadar ataerkil bir yapıya sahip olsa bile… …bu yapının asıl kaynağı güç değildir.
Yeterliliktir (Yetkinlik diye çevirmeliydi).
Toplumumuzun ayakta kalabilmesinin sebebi budur.
İnsanlar arasındaki temel ilişkinin güce bağlı hale gelmesine neden olan sosyal yapının zorbalığa evrilmesidir.
Bizdeki güç değil ama.
Bir tesisatçı çağıracak olsanız – ki bu büyük ihtimal bir erkek olacaktır – Seni bu seçimi yapmaya zorlayan zorba tesisatçı birliği falan yok. Toplumumuzda giriştiğin bütün etkileşimlerde bu böyledir.
Sana türlü hizmetler sunan ve genellikle orta sınıftan gelen insanlarla muhattap oluyorsun. Sen de en iyi hizmeti verebilecek kişiyi seçmeyi istiyorsun. Ve bunu bulabiliyorsun.
Bu herhangi bir zorbalığın hakimiyeti altında gerçekleşecek şey değil.
Tekrar söylüyorum kültürümüz; Batı kültürü kesinlikle mükemmel olmamasına ve içerisinde zorba elementler barındırmasına rağmen…
…günümüze kadar görülmüş en hoşgörülü ve günümüzün en hoşgörülü toplumudur.
Bu ataerkillik yorumunun ne kadar tehlikeli ve zarar verici olduğunu göremiyorsunuz sanırım.
Kadın ve erkek tarih boyunca işbirliği içerisinde olmuştur.
Böylece kronik açlık, erken ölüm, hastalık…
…ve bunlara bağlı olarak ortaya çıkan çocuk yetiştirme zorluğuyla başa çıkabilmişlerdir.
Durum böyleyken geçmişe dönüp “erkekler gaddar ataerkillikleriyle gücü ele alıp kadınlara zulüm çektirdi” demek…
…tarihin rezalet bir şekilde yanlış okunmasıdır.
Bu, genç kadınlara öğretilecek en kötü şey ve genç erkeklerin üzerine yıkılan korkunç bir anlayıştır.
Jordan Peterson’un ders verirken karanlık taraf ile ilgili konuştuğu kısım (Türkçe alt yazılı).
Tecrübenin değeri, kabaca; onun sayesinde, dünyaya bakış açında ve hayatta ki rolünde nasıl bir değişim türettiğindir. Yani, değerli bir bilgidir.
Berbat bir hikaye anlatabilirler ve bu değerli olabilir. Çünkü; dünyaya nasıl bakmaman gerektiğini gösterebilir. Bakış açınızı ve rolünüzü.
Olumlu bir hikaye de yararlı olabilir. Bu nedenle; korkunç, psikopat insanların hikayelerini izleriz. Onlar gibi olmamayı öğrenme ümidiyle.
Gerçi bunda, başka avantajlar da var. Kötülük (*) yapamayacak birisinin, kötülük yapabilecek birisinden daha iyi olduğunu söyleyebilirsiniz. Ve ben bunun -Jung’cı düşünceye göre de bu böyledir- yanlış ve tehlikeli bir düşünce olduğunu söylerim.
Çünkü; kötülük yapabilecek birisi değilseniz, yapabilecek herkesin kesin kurbanı haline gelirsiniz.
Yani insanların, kötü insanların hikayelerini izlemenin sebeplerinden biri de bir taraflarının, içlerinde ki canavarla birleşmek istemesidir.
Onlara karakter ve öz saygı veren bu canavardır. Çünkü zarar verebilir hale gelmeden önce kendine saygı duymak imkansızdır. Güçlenir ve bir şekilde tehlikeli olduğunu görürsen yada cidden tehlikeli, kendine saygı duymaya başlayabilirsin. Başkaları da bunu yapar.
Demek istediğim; ”kötü olmak, olmamaktan daha iyidir” değil. Demek istediğim; kötülük yetisine sahip olup, kötü olmamak, kötülük yetisine sahip olmamaktan daha iyidir.
Çünkü birisinde; zayıf ve naifsin. Ama diğerinde; tehlikelisin ama bu kontrolün altında.
Bilirsiniz, bir çok savunma sanatı bunu felsefesi haline getirmiştir.
”Seni dövüşmen için eğitmiyoruz seni gözünü açman ve huzurlu olman için eğitiyoruz ama kavga etmek zorunda kalırsan…
Ayrıca dövüşme konusunda kendine güvenin varsa bu kavgaya girme ihtimalini düşürür. Çünkü birisi seni zorladığında kendinden emin bir şekilde tepki verebilirsiniz. Zorbalara karşı hep işe yarar. Genelde, yeterli derecede özgüven göstererek -ki bu üstünlük göstermeye eşdeğerdir- zorbayı vazgeçirebilirsiniz.
Yani, içinizde ki canavarla geliştirdiğiniz gücünüz; huzurunuz için en iyi garantidir. Jung’ın, insanların gölgeleriyle birleşmeleri gerektiğine inanmasının bir sebebi de bu. Ve ”Bunu yapmaya çalışmak korkunçtur. Çünkü; insanın farkına varmak istemediği tarafı olan gölgesi, cehenneme kadar uzanır.” der.
Demek istediği kendi gölgeni analiz ederek, başkalarının ve kendinin neden, 20. yüzyılın karakterini oluşturan berbat vahşetleri yapabileceklerini anlayabilecek olman. Ve bu anlayışa sahip olmadan, onu kontrol altında tutamazsın.
Mesela Nazi Almanyasını yada Stalin kontrolünde ki Sovyetler Birliğini araştırıp kendinize ”Bunlar nasıl insanlardı?” sorusunu sorarsanız. Kurbanlardan bahsetmiyorum, suçlulardan bahsediyorum. Cevap, senin gibi oldukları olur ve bunu bilmiyorsan, nedeni; kendin de dahil olmak üzere, insanlık hakkında hiçbir şey bilmemendir (**). Durum buysa; neden senin gibi olduklarını öğrenmen gerekir. Ve inanın, bu eğlenceli bir şey değil.
Bu, insanlarda travmaya neden olabilecek bir şey ve bu nedenle yapmıyorlar. Aydınlanmaya giden yolun, nadiren yürünmesinin bir sebebi de budur. Bu yol sadece, huzurunu takip edip seni mutlu yapan şeyleri yapmaktan ibaret olsaydı, dünyada ki herkes bilgeliğin kusursuz örneği olurdu ama durum bu değil.
Durum; karşılaşmayı isteyeceğin son şeyle karşılaşmak. Bu herkesde var.
Şovalyelerin kutsal kaseyi aradıkları bir Kral Arthur hikayesi var. Bu kase ya son akşam yemeğinde kullandığı kase yada çarmıha gerildiğinde kanının içine döküldüğü kase.
Hikayeler değişiklik gösteriyor ama kase basitçe, anka kuşu gibi, değişimi sembolize eden kutsal bir obje. Bir fikir.
Eşit oldukları için yuvarlak masada oturan Arthur’un şovalyeleri, en değerli objeyi bulmaya çalıştılar.
En değerli şeyi bulmak için nereye bakarsın?
Şövalyelerin her biri kaleyi çevreleyen ormana gittiler ve kendilerine en karanlık görünen noktadan ormana girdiler.
Bu iyi bir ders.
Çünkü bilgeliğe ve tamamen aynı şey olan kişisel değişime giden yol kesinlikle yürümek istemeyeceğin yol.
Bunun nedeni oldukça teknik. Bu da Jung’cı bir varsayım.
İçimizde gelişmemiş bir sürü şey var ve bunun nedeni onlara bakmaktan kaçınmamız. Çünkü onları görmek istemiyoruz. Ve geliştirmekten kaçındığın kısımlar var çünkü o kısımları geliştirmek zor.
Yani istediğin şeyin, bakmak istemediğin yerde olması, gerekiyor.
Çünkü oraya sakladın.
Bu durumun herkes için farklı olmasının sebebi de bu.
Senin aydınlanma ve dehşet alanın, başkasınınkiyle aynı olmayacak. İkisinin de aydınlanma ve dehşet alanı olması dışında. Yani, bir analitik seviyede eşitlerken, diğerinde farklılar.
Herneyse. Kurguya ve işlevine dönecek olursak gerçeği damıtır ve karma karakterler oluştururlar ve ne kadar karışık olurlarsa o kadar, mitolojik karakterlere benzerler. Bunun sonucunda, daha evrensel olurlar ve daha çok dini ilahlara benzemeye başlarlar ama bunun sonucunda kişisel tecrübeden uzaklaşmaya başlarlar. Bu nedenle edebiyatta, karakterini normal bir insandan fazlası ama bir tanrıdan daha azı yapabileceğin dar bir alan var. Seksenlerde süpermenin başına gelenler gibi.
İki tanrısal, iki de dünyalı ebeveyni vardı ve Harry Potter gibi kimsesizdi.
Oldukça yaygın bir tema. Süpermen ilk başta sadece, binaların üstünden zıplayabiliyordu belki bir lokomotifi durdurabilirdi ama 80’lere doğru gezegenlerle hokkabazlık yapmaya, hidrojen bombaları yutmaya başladı.
Herşeyi yapabilirdi. İlginçliğini kaybettiği için insanlar çizgiromanı almayı bıraktı.
Korkunç bir şey olur ve süpermen düzeltir.
Başka bir şey olur ve süpermen düzeltir.
Bu sıkıcı.
Öyle bir arketipe döndü ki, basitçe her şeye kadir tanrı gibiydi.
Ve bu hiç eğlenceli değil. Tanrı kazanır, sonra tekrar kazanır…
Bu nedenle onu kriptonitle zayıflatmaları gerekti. Yeşil kriptonit onu hastalandırdı.
Sanırım kırmızısı onu mutasyona uğratmıştı.
Pek iyi hatırlamıyorum. Her neyse.
Anlatılacak bir konu olsun diye karakterine zayıflıklar getirdiler.
Ve bu üzerine düşünülmesi gereken bir şey.
Bunda derin bir varoluşsal ders var.
Varoluşun sınırlı, hatalı ve narin.
Ufak bir lambanın içinde ki dahi olan cin gibisin.
Sınırsız potansiyelin var ama ufacık bir yaşam alanına sıkışmış halde.
Alaaddin’de cini oynarken Robin Williams’ın dediği gibi.
Ama sınırlarınız olması gerçeği; hayatınızın anlamının o sınırları aşmak olduğu anlamına geliyor
ve eğer sınırların olmasaydı bir konu olmayacaktı. Belki hayat da olmayacaktı.
Yani, belki de kusurlu ve yetersiz olduğumuz gerçeğini kabullenip, bunu varoluşun bir gerekliliği olarak görmemiz gerektiğinin bir nedeni de bu.
En azından mantıklı bir fikir.
(*) Kötü : Bu konuşmada ”kötü” olarak çevirdiğim her yerde ”cruel” kelimesi kullanılıyor. Kelimenin tam çevirisi ”zalim, gaddar veya yırtıcı” olmasına rağmen burada kötülük yapabilmekten bahsedildiği için kötülüğü kullandım.
(**) Jordan Peterson bunu şöyle açıklıyor : İnsanlar Nazi Toplama kampları ile ilgili filmler izlediklerinde o ortamda olsalar Oskar Schindler gibi davranacaklarına inanmaya meyillidir ama hayatlarını oracıkta alabilecek şeytana karşı durabilen böyle kahramanlar binde birdir. Çoğu öyle bir ortamda, Zimbardo Deneyinin de gösterdiği gibi, o kamplardaki acımasız gardiyanlara dönüleceklerdir. Öyle bir durumda zorba gardiyana dönüşmemek için gölgenle çok daha önceden karşılaşıp onun farkındalığı ile aydınlanmış biri olman gerekir.
LibertarianTurk Youtube kanalı, Jordan Peterson’un PragerU için hazırladığı güzel videoyu Türkçe’ye çevirmiş (alt yazıları cc ile açabilirsiniz). Yazının metni, videonun altında.
Kendi sorunların için başkalarını sorumlu tutmak zaman kaybı. Bunu yaptığında, hiç bir şey öğrenmezsin. Büyüyüp, olgunlaşamazsın. Bu sebeple, hayatını güzelleştiremezsin.
Profesör ve psikolog olarak geçirdiğim 30 yılda öğrendim ki, hayata ve gerçekleşen kötülüklere cevap olarak 2 temel yaklaşım var : Birincisi dünyayı suçlu bulanlar. İkinci gruptakiler ise kendileri nasıl değişiklik yapabileceklerini soranlar.
Boşanmak üzere olan bir çift düşünün. Üzgünler ve sinirliler. Mutsuz, tatsız koca, karısının yaptığı kötülükleri ve neden onunla yaşayamayacağının sebeplerini düşünüyor. Sinirli ve hayal kırıklığına uğramış karısıda, kocasının nasıl onu hayal kırıklığına uğrattığını düşünüyor. İkisinin de diğeri için gerekli, uzun bir değişim listesi var.
Onların barışma ihtimali çok düşük. Neden?
Çünkü diğer insanlar sorun değil. Sorun sensin.
Diğer insanları değiştiremezsin ama kendini değiştirebilirsin. Ama bu çok zor. Değişmek için cesaret ve disiplin gerek. Başkalarını, kendi sorunların için, sorumlu tutmak daha kolay ve tatmin edici.
Ufak bir dükkan’ın camını kırarak ’adaletsiz’ kapitalist sisteme ’mesaj’ gönderen genç protestocuyu düşünün. Gerçek sorunlarıyla hiç bir alakası olmayan bir kişiye zarar vermek dışında ne yaptı?
Bunun sonucu olarak hissedeceği suçluluk, şüphe ve utancı, kendi aklında bastıracak. Kendi fikirlerinin değişmemesi için. Be bu baskı, kendi sinirini ve yalnızlığını korumaktan başka bir şey yapmayacak.
Şair T. S. Eliot’ın yarattığı Cocktail Party tiyatro oyununda, karakterlerin biri hayatında zor bir dönem yaşıyor.
Kendi psikiyatristine mutsuzluğunu anlatıyor.
Ona, kendi mutsuzluğunun sorumluğunun sebebinin kendisinde yer aldığını umduğunu söylüyor.
Şok olan psikiyatrist nedenini soruyor.
Karakter de diyor ki: “eğer sorumlusu kendisiyse, değişiklikler yapabilir. Ama eğer sorumlu dünyaysa, o zaman kurtuluş yok”.
Kendisi dışında her şeyi değiştiremez. Ama kendisini değiştirebilir. Tabii ki, korkunç durumlara düsmüş insanlar var. Ama çoğumuz bu durumda değiliz.
Çoğumuzun hayatımızı olumlu bir şekilde değiştirmeye şansımız var. Ama nasıl?
Küçük başlayın. Kendinize bir kaç şey sorun: Size sunulan fırsatları tam olarak avantajına kullanıyor musun?
Okulda veya işte, tam kapasiten ile çalışıyor musun? Yani, sen kendi hayatını düzelttin mi?
Eğer cevap hayır ise bunu dene: yanlış olduğunu bildiğin şeyi yapmayı bırak. Bugün bırak.
Yaptığın yanlış mı diye soru sorup vakit kaybetme.
Gereksiz sorgulama cevap almadan, kafa karıştırabilir ve hareket etmeni engelleyebilir.
Bir şeyin, nedenini bilmeden doğru mu yanlış mı olduğunu bilebilirsin.
Dikkat etmeye başla. Yapman gerekenleri sonraya bırakıyor musun,
geç kalıyor musun, elinde olmayan parayı harcıyor musun, çok fazla içiyor musun?
Bu, sana zorla dayatılan ahlakı kabul etmen değil. Kendi bilincin ile kendi diyalogun.
Kendi açından yaptığın yanlış ne? Hemen şimdi doğru yola koyabileceğin ne var?
İşe vaktinde git. İnsanların lafını kesmeyi bırak. Kardeşlerin, annen ve babanla barış.
Elindeki fırsatları tam kullan. Eğer bunları yaparsan hayatın güzelleşir. Daha huzurlu, üretken ve çekici olursun.
Günler veya haftalar veya aylar sonra aklın huzurlu olur. Hayatın daha az trajik olur. Daha güvende hissedersin.
Doğruyla yanlışı daha iyi ayırt edersin. Geleceğin daha parlak olur. Kendi kendini sabotaj etmeyi durdurursun.
Kendine, ailene ve topluma zarar getireceğine, positif ve güvenilir bir güç getirirsin.
Hayatın hala zor olur. Hala acı çekersin. Hayatta olmanın bedeli bu.
Belki, bu yükü kaldıracak kadar güçlenirsin. Daha olgun ve bir sebep ile hareket edersin.
Dünyayı düzeltmenin yolu dünyayı düzeltmek değil.
Böyle bir görevi gerçekleştirebileceğini zannetmek için bir sebep yok.
Ama kendini düzeltebilirsin.
Bunu yaparak hiç kimseye zarar veremezsin.
Ve böylece, dünyayı daha iyi bir hale getirebilirsin.
Psikolog Nevzat SARAYCIKLI porno ve mastürbasyon bağımlılığı artı nofap konusunda birçok noktasına katıldığım güzel bir video yapmış. Porno ve mastürbasyonun aynı şey olmadığını, pornoyu hayatınızdan çıkarmanızın yararlı olduğunu ama düzenli bir cinsel hayatınız yoksa mastürbasyonu hayatınızdan çıkarmanızın gereksiz işkence olduğunu anlatmış. Nofap konusunda benim görüşlerim de böyle. Haftada 1 – 2 mastürbasyona inin, nofap’a gerek yok.
Videoda ayrıca bağımlılıkların nedeni ve bu neden üzerinden nasıl kurtulabileceğiniz konusunda iyi bir bölüm var.