Batı’daki Red Pill üstatları, iki kavram üzerinden günümüz erkeğini ve kadınını yorumlarlar. Bunlar millennial ve snowflake’dir.
Millennial diye tabir edilen nesil, 80’lerin ortasından 2000’lerin başına kadar olan süreçte doğmuş nesli ifade eder. Bu nesil, genellikle anne- babaları çalışmak zorunda kaldığı için evde yalnız büyüyen, bilgisayar ve televizyonla çok fazla haşır neşir olan, inatçı, bir dediği iki edilmemiş, şımarık gençlerden ve orta yaşa doğru ilerlemekte olanlardan oluşur. Genellikle feminizm, veganlık, solculuk, anarşizm gibi ayrıştırıcı sol akımlar bu nesil içinde hayli rabet görmüştür. Bunun sebeplerinden biri de aşırı rahat ve hayalperest bir şekilde büyütülmeleridir.
Bu neslin insanlarıyla konuştuğunuzda genellikle söyledikleri şeylerin tersini iddia ederseniz ya cahil olmakla suçlanırsınız ya da hakaret işitirsiniz çünkü onlar, babalarının, annelerinin prensleri- prensesleridir. İşte snowflake kavramı da tam olarak bunu ifade eder. Çocukluklarında fazla pışpışlandıklarından kendilerini özel sanmaya meyillilerdir.
Bu kesim sürekli bir arayış içindedir. Mutlu olmaları zordur. Hep en iyisini hak ettiklerini düşünürler. Bu yüzden de hak etmedikleri muameleyi gördüklerinde aşırı tepkiler verebilirler. Biyolojiden ve evrimden bihaber olup vegan olabilir, sosyalizmden bihaber olup çevrelerinden etkilenerek sosyalist olabilirler. Tabi bu çoğunlukla gösterişte kalır. Esas önemli olan, farklı olmak ve ilgi çekmektir. Bugün televizyonlarda, kampüste, meydanlarda özgürlük, adalet, kardeşlik naraları atan kesim çoğunlukla millennial neslindendir. Tıpkı 68 kuşağı gibi hayalperest, fazla iyimser, özgürlüğüne düşkün ve sancılıdırlar.
Bu kesim maskülenliği zehirli görür ve sürekli magandalıkla bağdaştırır. Erkekler doğuştan mavi haplıdır ve kendilerinden emin görünüşlerinin altında pısırık, çekingen, üşengeç bir adam yatar. Kadınlarsa annelerinin evlilik karşıtı fikirleriyle büyümüş, bekaret ve ahlak gibi kavramları sallamayan, 25 yaşına kadar iki haneli partner sayısına ulaşabilme potansiyeli olan kadınlardır. Ne acı ki bunu özgürlük olarak görürler.
Bu neslin bir kısmı şu an 30’lu yaşlardadır ve aile kurmaktan, çocuk sahibi olup stabil bir yaşama sahip olmaktan çok ama çok uzaktır. İtiraf etmeye çekinseler de 2. dalga feminizmin kendilerine kazık attığının yavaş yavaş farkına varmaya başlamışlardır. 3. Dalga feminizm ise zihinlerini adeta enkaza çevirmiştir. Aile mevhumunu yitirmişlerdir. Eş sevgisine ve düzenli, mutlu bir aile yaşamına yabancılaşmışlardır. Erkekleri sürekli rekabet edilecek kişiler olarak görmektedirler. Şu haliyle Don Kişot’tan farksızdırlar.
Yazıyla alakasız veya 500 kelimeyi geçen yorumlar cevaplanmıyorlar. "Yazıyla alakasız ama ..." ya da "en son yazı bu olduğundan buraya yazdım" diye başlamanız kurtarmıyor. Mahmut Abi ile özel görüşme yapmak isterseniz Erkek Adam Sanal Görüşme sayfasından sanal görüşme ayarlayabilirsiniz. Not: Burada soru sırası çok yüksek, Patreon destekçilerini, Patreon'da cevaplamaya öncelik veriyorum.
Mahmut abi selam. Aşırı solcu olmanın bir erkeğin veya kadında yarattığı hasar aşırı sağcı olmaktan çok daha fazla gözüküyor. Hatta sağcı olmanın artıları var. Sağcıların önemli bir kısmı baya bilge kimseler (bkz Jordan Peterson) Bunun nedeni nedir ? İkisi bünyede özellikle maskülenitede aynı derece hasar yapmıyolar gibi. Yani bakıyorsun, ırkçı kadın düşmanı veya komplo teoricisi bir adam maskülenken bunun zıttı pek olamıyor. Kampüsteki özellikle aşırı türkçü ve solcu arkadaşlarda gözlemliyorum bunu. Aynı zamanda ben herhangi bir kadın ilişkileri sayfasında aşırı solcu kadindan uzak durun tavsiyesini duyarken zıttını hiç duymadım.
Aşırı solcularla sağcıları karşılaştırıyorsun ki JP ne kadar sağcı tartışılır. Yaptığın karşılaştırma anlamsız.
Aşırı solcuları aşırı sağcılarla karşılaştırırsan anlamı olur.