Bana (abilerden Mahmut), bu yazı altında istediğinizi sorabilirsiniz. Istediğinizi derken Dolar ne olur, Fenerin dertleri nasıl çözülür gibi sorular sormayın tabii. Kişisel sorular da sormayın. Site teması ile ilgili sorular sorun.
Sadece bir iki paragraflık ve pratik sorulara bakacağım. Yani destan yazmayın ya da “abi her şeyi yapıyorum yine de olmuyor sence neden?” gibi cevabı “ben nereden bileyim?” olan düşük çözünürlüklü sorular da sormayın.
Erkeklerin geçiş ritüellerinin olması, genç kadınların geçiş ritüellerinin olmasından çok daha fazla rastlanan bir şey. Bunun neden böyle olduğunu bilmiyoruz ama erkekler kadınlara göre çok daha görkemli bir şekilde yanlış yollara sapabiliyorlar. Ama bu konuda birbiriyle çatışan teoriler var. Mesela bazı teorilere göre kadın geçiş ritüellerine gerek yok zira onların geçiş ritüellerini zaten doğa hallediyor. Bence bu olaya bakmak için kötü bir yöntem değil.
Kadınlar doğanın kaba gücü ile karşı karşıya kalacaklar. Ama erkekler bununla karşılaşabilirler ya da karşılaşmamayı seçebilirler yani burada bir bakımdan seçme şansı var. Erkekliğe geçiş ritüelleri bu seçim şansını ortadan kaldırıyorlar.
Tipik bir erkekliğe geçiş ritüeli şöyle: yeni ergenliğe adım atmış genç erkekler, ailelerinden ve aile bağımlılığından, ki bu gerçekte annelerinden anlamına geliyor, koparılıyor. Bu erkekler, iliklerine kadar işleyen bir korkuya kapılacakları bir durumun içine atılıyorlar. Erkekler bunu az ya da çok gönüllü yapıyorlar.
Diyelim ki 13 yaşındasınız. 13 yaşınızı düşünün. 13 yaşındayken insanlara aksini söylüyor olsanız bile karanlıktan korkuyor olacaksınız. 13 yaşında çıplak bir şekilde, zifiri karanlıkta bir ormanın içine bırakılırsanız korkudan dona kalırsınız. Korku sizi ele geçirir ki bu iyi bir şey zira dışarısı o saatlerde gerçekten tehlikeli bir yer. Tamam belki bir orman değil de bir parka konuluyorlar. Ama yine de dışarıda ve zifiri karanlık ve korku içindeler. Orada neyden korkacaksın ki diye sorabilirsiniz. Bu soruya, hayal gücünüzün yarattığı hayali şeylerden korkuyor olabilirsiniz diye cevap verebilirsiniz. Sonra şunu sorabilirsiniz: kendi hayal gücünüzden mi korkuyorsunuz yoksa hayal gücünüzün temsil ettiği şeylerden mi? Eğer orada gerçek bir tehlike yoksa hayali şeylerden korktuğunuzu düşünebilirsiniz.
Blair Cadısı filmini izlediniz mi? Kaçınız izledi? … Kaçınız izlemedi? Blair Cadısı bir korku filmi. Şimdi iki çeşit korku filmi vardır. Birincisi, kanın gövdeyi götürdüğü korku filmleri ve bence bu filmler sizi iğrenme duygusuna maruz bırakıyorlar. İkincisi ise korku içeren korku filmleri ve bu filmlerde kanın gövdeyi götürmesine gerek yoktur. Bu filmler sizi öylece korkutmak üzere yapılırlar ve Blair Cadısı filmi bu türe iyi bir örnek. Zira tüm film boyunca olan şey, hiçbir şeyin olmaması. Ama siz her saniye çok korkunç bir şeyin olmak üzere olduğundan korkarsınız. Ve korkunç bir şey olacağı hissi, film boyunca sürekli tırmanıştadır.
Yani sizi oldukça radikal bir belirsizlik haline koyuyorlar ve sizin rahatlamanıza izin vermiyorlar. Yani temel olarak sizin hayal gücünüzle oynuyorlar. Bu oldukça etkili bir şey. Korku filmleri genelde o korkunç sesleri çıkaran şeyleri göstermeyerek sizi daha çok korkutabilirler. Zira size ne gösterirlerse göstersinler, bu şeyin sizin hayal gücünüzde canlandırdığınız canavardan daha korkunç olma ihtimalinden azdır.
Karanlıktan korkmak oldukça anlaşılır bir şey zira biyolojik geçmişimiz boyunca birçok şanssız insan karanlığın derinliklerinde dolaşan yaratıklar tarafından parçalandılar ya da ağır yaralandılar. Aynı zamanda biz gündüz dolaşan yaratıklarız ve karanlıktan hoşlanmayız.
Bir erkeğe geçiş ritüeli yapacaksanız, onu 13 yaşındayken alıp karanlık bir mağaraya koyabilirsiniz. Mağaralar çok karanlık yerler. Bir mağaranın ne kadar karanlık olabileceğine inanamazsınız. Karanlık bir mağarada hiçbir şey göremezsiniz. Mağaranın ne kadar büyük ya da küçük olduğunu göremezsiniz. Mağaranın kafanıza çöküp çökmeyeceğini bilemezsiniz. Ve yerin ne kadar altında olduğunuzu bile bilemezsiniz, özellikle sizi oraya getirenler gözlerinizi bağlayıp sizin nerede olduğunuzu bilmemenizi sağlamak için sizi dolambaçlı yollardan oraya getirmişlerse. Belki de sizi oraya bırakıp giderler ve belki 3 gün geri gelmezler.
13 yaşındasınız ve orada oturup düşünüyorsunuz. Peki tam olarak ne düşünürsünüz? Aklınıza gelebilecek en korkunç şeyleri düşünürsünüz.
Bir daha buradan asla çıkamayacağım.
Beni bir daha asla bulamayacaklar.
Karanlıkların içinde yaşayan bir yılan gelip beni yavaş yavaş mideye indirecek hızlıca yemesi oldukça merhametli olacaktır.
Beni bir şey yemese bile burada aklımı kaçıracağım ve dışarı çıktıktan sonra ölmüşten beter olacağım.
Orada karanlıkta yaptığınız şey kısmen kendi hayal gücünüzün iblisleri ile yüzyüze gelmektir. Ve eğer buna dayanabilirseniz yetişkinliğe adım atarsınız. Ve erkekliğe geçiş ritüeli budur.
Psikolojinin klinik teorilerine bakarsanız, bulabileceğiniz birçok şeyde aynı motif geçerlidir. Eğer daha iyi olmak istiyorsanız, neyle yüzleşmekten korktuğunuzu, neyden korktuğunuzu ve hatta belki neyden iğrendiğinizi bulmak zorundasınız. Ve kendinizi buna gönüllü olarak maruz bırakmalısınız ve bunun sizi dönüştürmesine izin vermelisiniz. Bu hiç de hoş bir deneyim değil, papatyalarla dolu bir kırda dans ede ede ilerlemek gibi bir şey değil. Bu sizin mutluluğunuz ve pozitif bir sürecin içinde olan bir şey değil. Bu, hayatın korkunç yanlarını meydana getiren şeylerle gönüllü olarak yüzleşmeyi gerektiren bir şey.
Fakat ilginç olan şu ki orada yüzeyin altında dolaşan arketip bir fikir var. Sizin hakkınızda göze görünenden çok daha fazla şey var. Ama bunlar dışarı çıkmak zorunda kalmadıkları sürece göze görünmeyecekler. Siz kendinizi tehlikeye atmadığınız sürece bunların ne olduğunu bile bilemeyeceksiniz.
Diyelim ki siz içe dönük, sosyal olarak uyumsuz ve nevrotik birisiniz yani fazlaca kaygı ve depresyon içindesiniz. Partilere gitmek istemiyorsunuz zira partilerde o korkunç tiran geziniyor ve sizi izliyor, sizi yargılıyor ve size ne kadar yetersiz ve gereksiz biri olduğunuzu söyleyip duruyor.
Partiye gittiğinizde insanlara bakmak bile istemiyorsunuz zira onlara her baktığınızda sizi acımasızca yargılayan tiranın yüzünü görüyorsunuz. Aslına bakarsanız insanların yüzlerine bakabilseniz onu görmeyeceksiniz ama bakmadığınız için orada olduğunu sanıyorsunuz. Neyse oraya gideceksiniz ve kendinizi bu korkunç duruma sokacaksınız. Eğer biraz şanslıysanız ve uyanıksanız, dış dünyadan size gelen tüm o bilgileri bir araya koyacaksınız ve bunlar sizin sosyal becerilerinizi geliştirmenizde size yardımcı olacaklar. Bu sizi daha sofistike biri yapacak. Bu olmasa bile en azından kendi korkularınızı tolere edebildiğinizi göreceksiniz.
Hangisi daha iyi? Korkmamak mı yoksa korkuyla başa çıkabildiğinizi bilmek mi? Tabii ki korkmamak ama onu boşverin zira korkmamak diye bir şey yok. Yani en iyi ikinci ve gerçekçi şey ise sizin kendi korkularınıza hükmedebileceğinizi bilmeniz. Klasik kişilik teorileri ile ilişkili konuşacağımız şeylerin çoğu tam olarak bu. Dünya toz pembe bir yer değil. Dünya korkunç bir yer. Ama siz sandığınızdan çok daha güçlüsünüz.
Kazandığınız güç ise kısmen iyi olmadığınız bir yere giderek orada elde ettiğiniz bilgidir. Böylece yeni yetenekler kazanıyorsunuz, üniversitede olduğu gibi. Ama bunun size dersin başında gösterdiğim videoyla igili ilginç bir kısmı daha var. DNA aslında sanılandan daha karmaşık bir yapı. Sizi bir A durumuna koyarsak, DNA sizin beyninizin çalışma şekline göre yeni proteinler üretmeye başlayacak. Ama sizi tamamen farklı bir duruma koyarsak, bambaşka proteinleri üreten genler aktive oluyorlar. Bunun anlamı sizin potansiyel kullanımları olan ve en yüksek molekül yapısı seviyesinde kullanılmayı bekleyen biyolojik bir bilgi deponuz var. Ve siz kendinizi değişik yönlerde zorlarsanız, kendinizi test edebileceğiniz yeni şeyler bulursanız, şu an aktif olmayan bazı yanlarınızı aktive edeceksiniz. Tanrı bilir kendinizi tamamen aktive ettiğinizde neye dönüşebileceksiniz.
Şamanik ritüellerden biraz daha bahsedeceğim. Yetişkinliğe geçiş ritüeli arketipi var. Siz bunu kendi kendinize yapabilirsiniz ve size nasıl yapabileceğinizi anlatayım. Bu iyi bir hayat yaşamanın yollarından biri, en azından alternatifinden çok daha iyi. Diyelim ki peşinde koştuğunuz bir hedefiniz var. Ve bu hedefe aşırı sıkı bir şekilde bağlı olmak istemezsiniz zira bunun doğru bir hedef olduğu konusunda yanılıyor olabilirsiniz. Gerekirse bu hedefi bırakıp başka bir hedefe yönelebilirsiniz ama bir hedefe ihtiyacınız var.
Bir hedefin peşinde koşarken yolunuzun üzerinde engeller olduğunu fark edeceksiniz. Bu engellerden bazıları muhtemelen korkutucu ya da hatta iğrendirici engeller. “Öyle bir insana dönüşmek istemiyorum” diyebileceğiniz şeyler. Mesela sosyalist, solcu ütopya tipinde olanlarınız iş insanları ile ilgili böyle düşünebilir. Eğer böyle biriyseniz bundan yapabileceğiniz en hızlı şekilde kurtulmanızı tavsiye ederim.
Neyse siz “ne olursa olsun öyle olmayacağım” diyebilirsiniz. Yani bunu bir kenara koyup bundan uzak durabilirsiniz. Ya da bu şey sizi korkutuyordur. Kısacası, hedefinizin peşinde koşarken yapmasınız gereken ve sizde negatif duygular ortaya çıkaran şeyleri yapmaktan kaçınmayın.
Aslında tam tersini yapmalısınız. Diyelim ki bir hedefin peşinde koşuyorsunuz ve bir şeyin sizi korkuttuğunu ve bu şeyden kaçındığınızı gördünüz. İlk yapmanız gereken şey “İŞTE BAK! Bundan korkuyorum ve bunu yapmaktan kaçınıyorum! EJDERHA yani hazine! Tam olarak burada.”
Bu gerçekten doğru. Bir şeyden korkuyorsanız bunun anlamı sizin onunla başa çıkacak kadar gelişmemiş olduğunuzdur. Ve bununla başa çıkacak kadar gelişmiş biri olmanız lazım. Yani buna pozitif bir keşif olarak bakmalısınız. Zayıf olduğunuz bir yer buldunuz. Artık bunun ne olduğunu biliyorsunuz ve bunun üzerinde çalışabilirsiniz.
Diyelim ki içine kapanık birisiniz ve Cuma akşamı bir parti var ve siz bu partiye gitmek istemiyorsunuz. Hemen şunu düşünmelisiniz: “AHA! Demek ki bu partiye gitmeliyim!” Ve evet bu partiye gitmelisiniz. Zira nasıl yapacağınızı bildiğiniz şeyleri yapmayı zaten biliyorsunuz. Sizi asıl nasıl yapacağınızı bilmediğiniz şeyler rahatsız ediyor ve eziyor. Bu şeyleri öğrenmek tabii ki zor olacak ama bunları öğrenmek zorundasınız. Zira kendinizi aktive etmeniz gerekiyor. Zira bunu yaparsanız hayatın temelde ızdırap dolu olduğu gerçeğini daha fazla tolere edebilirsiniz.
Siz geliştikçe dünya daha güvenli bir yer haline gelmez. Aslında tam tersi, siz daha kendine güvenen biri haline gelirsiniz. Bu daha iyi zira zaten aslında güvenlik istemiyorsunuz. Muhtemelen macera istiyorsunuz. Muhtemelen sınırlarınızı zorlamak ve hayata katılmak istiyorsunuz.
Eğer güvenlik istiyorsanız ölü olsanız daha iyi. Zira o zaman başınıza bir şey gelmez ve tehlike de yoktur. Yaşamak demek dünyayla mücadele etmek demektir. Ve siz de dünya ile mücadele etme konusunda olabileceğinizin en iyisi olmayı istersiniz. Bütün bu ders boyunca kısmen bunu öğreneceğiz ve tabii ki kesinlikle klinik psikolojinin öğelerini öğreneceğiz. Zira tüm bunlar temel bir temanın etrafında dönüyorlar ve hepimiz bu temel temanın ne olduğunu bilmek istiyoruz. Zira hepimiz birer insanız. Bu öyküyü bilmek zorundasınız. Bu öyküyü bilmelisiniz ki nasıl davranacağınızı bilesiniz. Ama en azından ilk önce bu öyküyü bilmek zorundasınız.
Merhaba millet ben Mr Deer, daha önceki yazılarımdan ve videolarım dan beni birçoğunuz fazlası ile tanıyorsunuz. Bu bu video, sıkça sorulan Ortamlarda nasıl alfa olabilirim? ve Ortamdaki insanları nasıl domine ederim? Sorularına ithafen hazırlanmıştır. Gerçek Alfanın (Lider) ne olduğunu ve ortamalar da insanları gereksiz domine etmeye çalışan insanlara karşı ne yapılmalı konularını tartışırken yeni girilen ortamda ezik gözükmemek için ne yapılmalı? Sorusuna da bir iki tüyo ekliyoruz. İyi Seyirler!
Mahmut Abi selamlar. Dex kullanıcı adı ile yazıyorum.
Pandemi süresinde ve ondan sonraki süreçte bazı arkadaşların yorumlarını gördüm ve düzenlerden koptuklarını ve tembelliğe sürüklendiklerini okudum. Sadece pandemi de değil aslında kız arkadaşlarıyla ayrılanların da hayatları ve düzenleri bozulabiliyor bir süre buna kafayı taktıkları için.
Kendimden böyle süreçlerden geçmiş ve bunu geliştirdiğim yöntemlerle atlatmış biri olarak bir yazı yazmak istedim arkadaşların faydalanması açısından. Eğer sen de uygun görürsen ve paylaşabilirsen sitede çok mutlu olurdum.
Hepimiz pandemi sürecinden geçiyoruz ve bu süreç çoğumuzu tembelliğe sürüklemiş olabilir. Düzeni bozulanlar olmuştur mutlaka. Ayrıca kız arkadaşımızla ettiğimiz bir kavga ya da bir ayrılık da tüm dikkatimizi dağıtıp bizi yapmamız gerekenlerden alıkoyabiliyor. Bunların hepsini ben de tecrübe edindim ve üstesinden gelmiştim.
İnsanlar kötü bir şey yaşadıktan sonra özellikle bu olay beynini kurcalıyor ve yapması gerekenlerden onu alıkoyuyorsa bu kişi küçük adımlarla başlamalı. Birden büyük adımlar atmaya kalkmak erken yorulmaya ve bıkmaya sebep olup, süreci devamlı kılmayacaktır.
Bu yüzden ilk olarak üstünde durmam gereken konu ve bence en önem teşkil eden tabii ki SABAH RUTİNİ! Sabah rutininizi düzene oturtabilirseniz güne daha efektif bir başlangıç yapıyorsunuz ve günün devamı da o şekilde gidiyor. Eğer güne, elinizde telefonla başlayıp yatakta malak gibi yatıp whatsapp ve instagram gibi mecralarda takılırsanız (benim de yaptığım hatalardı) günün devamında o şekilde bir tembellik sizi takip ediyor.
Sabah rutini aslında fazla efor gerektirmeyen çok sade gözüken bir dizi aktivite gibi düşünebiliriz. Örneğin; güne yatağınızı toplayarak başlamak, iki bardak suyunuzu içmeyi ihmal etmemek, stretching(esneme) egzersizleri gibi aktiviteler. Ben ayrıca aç karnına “vacuum” adı verdiğimiz karın hareketini de yapardım. (Merak edenler araştırıp yapabilirler.) Bunları yapmadan önce söylemem gereken en kilit nokta, ASLA uyandıktan sonra telefonunuza bakmayın! Kendinizi uyandıktan sonra sosyal medya gibi mecralardan soyutlayın. Emin olun bir iki saat telefonunuza bakmazsanız hiçbir şey kaybetmezsiniz. Kalkın, yukarıda saydığım sade aktiviteleri yapın, kahvenizi koyun ve öğrenci arkadaşlar özellikle direk dersinizin başına oturun. Çünkü sabah kalktıktan sonra içeceğiniz bir fincan kahve ile kafeinin de etkisi ile odaklanmanız maksimuma çıkıyor.
Bu tarz bir rutinle kendimi hem kafama takılan dertlerden soyutluyorum hem de ders çalısmak için en yaratıcı en odaklı zamanımı en verimli şekilde kullanmıs oluyorum. Tekrar söylüyorum, eğer telefona düşecek olursanız gelen sosyal medya bildirimlerinden ya da mesajlarınızdan tüm odağınızı kaybedip günün en verimli saatlerini çöpe atmış oluyorsunuz. En başta saydığım küçük aktiviteler size basit gelse de sizi disipline etme açısından çok faydalı olacaktır emin olun. Bunları tamamlamanız gereken küçük görevler gibi düşünün. Bunları tamamladıktan sonra kendinize koyduğunuz gün içinde daha büyük hedeflere ve çalışmalara yönelebilirsiniz. Ama küçük hedefleri bile başaracak disipline sahip değilseniz daha büyük hedefler için gerekeni yapamazsınız. Küçük bir olayda hemen dağılır ve ordan oraya savrulursunuz. Sabah yapacağınız küçük adımlar ve hedefler gün içinde sizi daha büyükleri için motive edecektir.
Spor ve ağırlık kaldırma konusuna her zaman meditasyon gibi bakmışımdır. Ne zaman kafamda tilkiler dolaşsa, kız arkadaşımla kavga etsem, ayrılık yaşasam ya da başka bir sıkıntıdan dolayı tembelliğe düşsem evde yatarak kendimi daha iyi hissetmedim hiçbir zaman. Spora gidip, kulağıma kulaklığı takıp o ağır kiloları elime almak beni tamamen dış dünyadan soyutluyor. Sizin de ihtiyacınız olan şey bu aslında. Vücudunuz ya da testosteronunuz için değil o an sadece kendinizi soyutlamak ve meditasyon yapmak için kendinizi ağırlıklara atın. Emin olun çok daha iyi hissedeceksiniz ve bu tarz tembelliklerden ve sıkıntılardan kurtulmanın en güzel yolunun ağırlık kaldırmak olduğunu düşünüyorum. İddia ediyorum ki birkaç antrenmana hiçbir şeyiniz kalmayacak ve düzeninizi oturtmuş olacaksınız. Kilit nokta, en başlarda zorlamada olsa kötü bir antrenman dahi geçirseniz kendinizi o salona atın. Gördüğünüz gibi olay tamamen kıçınızı kaldırıp uygulamaya bakıyor aynı yapana kadar yapıyormuş gibi yapacaksınız ve otomatik bir hale gelecek bir iki antrenmana.
Son olarak söylemek istediğim şey, hepimiz kötü zamanlar yaşayıp kafamızı bir sürü gereksiz dert ve sıkıntıyla doldurabiliyoruz. Tembellik yapmak ve yan gelip yatmak bunun çözümü asla değil. Aksine sizi “overthinking” e sürükleyecek ve daha değişik sıkıntılara ve kafanızda daha kötü senaryolar yazmanıza sebep olacak. Bu sitede daha öncede söylendi. Arkadaşlar motivasyonla ancak günü kurtarırsınız. Yaşadığınız kötü tecrübeler, sıkıntılar ya da boktan kız meseleleri bile sizin kendinizi motive etme yetinizi öldürür. Her zaman motive olacak güce sahip olamazsınız. Öte yandan disipline sahip olursanız, en başlarda küçük adımlarla başlayıp bu disiplini daha yüksek seviyelere taşırsanız ne olumsuz olaylar sizin düzeninizi yıkabilir ne de tembelliğe sürüklenirsiniz.
Eski sevgilinizin sizden ayrılma kararından pişmanlık duymasını istiyorsanız, yapmanız gereken birkaç şey var. Bunlardan bazıları, onun size dönme ihtimalini arttıracak şeylerken, yine bazıları sizi rahatlatacak ve ayrılık acısını geride bırakmanıza yarayacak şeyler.
Eski sevgilinizin sizden ayrıldığı için pişmanlık duymasını istiyorsanız, yapmanız gereken ilk şey, ona ayrılığı yaşatmak olmalı. Bunun için de eski sevgilinizin ayrılık kararına karşı çıkmayı hemen bırakın. Eğer şu ana kadar onu kararından döndürmek için uğraştıysanız, bunu yapmayı hemen bırakın.
Eski sevgilinize mesaj atmayı, onu aramayı, onu hedef alan manalı sosyal medya paylaşımlarını, onun hakkında arkadaşları ile ya da ailesi ile konuşmayı bırakın. Eski sevgilinize, kendi kararı olan ayrılığı verin.
“İyi de, bu onun kararından pişman olmasını nasıl sağlayacak?”
Öncelikle karşınızda bir matematik formülü yok. Kendi istek ve arzuları olan bir insan var. Yapacağınız hiçbir şey sizin onun kararlarını 100% etkileyebilmenizi sağlamaz. Burada ancak, onun kararından pişman olma ihtimalini en yüksek seviyeye çıkarmaktan bahsedebiliriz.
Eski sevgiliniz, ayrılıktan hemen sonra bir rahatlama hisseder çünkü ayrılık gibi bir süredir kafasını yiyen zor bir şeyi sonunda yapmıştır. Eski sevgiliniz birgün yataktan kalkıp “ben bugün sevgilimden ayrılacağım ve bu da çok güzel bir hareket olacak” diye karar vermedi. Bu ayrılığı haftalardır ya da aylardır düşünüyordu. Belki başlarda bir süre ya da son ana kadar buna karşı savaş bile verdi.
Bir ilişkiyi bitirmek insanların yapmayı dört gözle beklediği ya da öyle bir tuşa basarak yapabilecekleri bir şey değil. Eski sevgiliniz sizden ayrılmayı istiyor olabilir ama ayrılığın kendisi zor bir şey. Hele de ayrılık konuşması hiç kolay değil.
Bu nedenle eski sevgiliniz ayrılı konuşması gibi stresli bir eşiği geçince, rahatlama evresine girecektir. “Zor oldu ama yaptım. Artık kendime ve geleceğime odaklanabilirim.” diye düşünecektir. Bu dönemde eski sevgiliniz arkadaşlarıyla dışarıda eğlenmeye dalabilir. Bir ihtimal yeni insanlarla flört etmeye hatta rebound ilişkiye girebilir.
Fakat eski sevgilinizin rahatlamasına olanak veren bir şey daha var. Terk eden taraf olduğu için bilinç altında daha güçlü taraf olduğunu ve isterse size kolayca yeniden ulaşabileceğini düşünür. Belki bunu istemiyordur ama bunu görece kolay bir şekilde yapabileceğini düşünür. Özellikle de siz ayrılık sonrası, onu bu kararından vazgeçirmek için uğraştıysanız.Daha da kötüsü, bu aynen sizin bilinçaltınızda olan bir düşüncedir. “Ben terk ettim ben güçlüyüm, istenenim” düşüncesi “o terk etti, güç onda ve istenen o, istenmeyen benim” şeklinde sizin kafanızda da mevcut. Eski sevgilinizin zihninin bir yerinde siz, bir mesaj ya da arama uzaklığındasınız. Eğer isterse bir mesaj, bir arama ve biraz özür ve hooop … yeniden berabersiniz.
Eski sevgilinizin ayrılık kararından pişman olması için, onun böyle düşünmesine izin vermemelisiniz. Eğer onun pişman olmasını ve hatta geri dönmesini istiyorsanız, böyle düşünmesi sizin aleyhinize. Aslına bakarsanız pişmanlık ve geri dönme birbirleri ile alakalı şeyler.
Eğer onu ayrılık ile başbaşa bırakırsanız, ikinizin de kafasındaki güç dengesinden beklenene göre hareket etmezseniz,onun peşinden koşmazsanız, eski sevgilinizin kararından pişman olma ihtimali ciddi bir şekilde artar.
Şimdi bunu okuyup eski sevgilinizi arayarak “ben senin peşinden koşmayacağım, senin elinin altında değilim, al ayrılığını” gibi şeyler söylemeye kalkmayın. Bunları söze dökmek tam tersi etki yaratır ve sizin büyük bir kuyruk acısı içinde olduğunuzu, onu kolay kolay unutamayacağınızı söyler!
Eski sevgiliniz için için sizin peşinde koşmanızı istese de elbette bunu kabul etmeyecektir. Aslında terk eden ve bir daha da dönmeyi düşünmeyenlerin çoğu bile terk edilenin peşlerinden koşmasını isterler. Ya da en azından bunu beklerler. Burada motivasyon yeniden birlikte olmak değil, egonun terk eden bile olsanız terk edilenin sizi kolayca bırakıp gitmesinden kaynaklanacak ego yaralanmasıdır. Başka açıdan ego tatmini de diyebilirsiniz.
Bu nedenle “eğer eski sevgilim peşinden koşmamı istiyorsa ben de hemen koşayım” demeyin. Zira bu konuda sizden beklenildiği gibi davranmak, bir araya gelme ihtimalinizi azaltır. Zira siz bunu yaparak farkında olmadan “güçlü – istenen taraf o ve güçsüz istenmeyen taraf benim” dengesizliğini beslemiş olursunuz.
Bir kişi bir şeyi istiyor diye o şeyi hemen ona vermek birçok durumda yanlış bir harekettir. Özellikle de verdiğiniz şey sizseniz. Sizi terk eden eski sevgilinizin peşinde koşmak sizi alçaltır. Sizi reddedenin peşinde koşmak, sizi küçük düşürür. Sizi reddedenin, sizi terk edenin peşinde koşmak sizin kendinize saygı duymadığınızı gösterir. Sizi reddedenin, sizi terk edenin peşinde koşmak, sizin kendinize güvenmediğinizi, başkasını bulamayacağınızı düşündüğünüzü, terk edeni ödül olarak görürken kendinizi ödül olarak görmediğinizi gösterir. Sizi terk edenin peşinde koşmak, size ilgi kırıntıları vermesi için terk edene yalvarmaktır.
“Bana ne onun ya da birinin ne düşündüğünden, ben bunu aşkım adına yapıyorum, falan da filan, yandan soldan …”
İyi de burada asıl problem şu. Siz sizi terk edenin peşinde koşarken, öncelikle kendinize yukarıda anlattığımız gibi görünüyorsunuz. Siz kendi kendinizi daha alçakta, kendine güvensiz, birini bulamayacak, onu hak etmeyen biri konumuna düşürüp buna inanıyorsunuz. Siz kendinizi böyle görmeye başlıyorsunuz. Evet karşınızdaki de aynen böyle görüyor. Siz kendinize değer vermemeyi öğreniyorsunuz ve siz kendinize değer vermiyorsanız, kendine değer veren biri gibi davranmıyorsanız, size başkası neden değer versin ki?
Eski sevgilinize ulaşmayı tamamen bırakın. Sizin terk edenin peşinde koşmanız sizi değersizleştirir ve sizi terk edenin bir şey kaybetmediğini düşünmesine ve gizli gizli sizin de böyle düşünmenize neden olur. O ödül siz de ona ulaşmaya çalışan yarışmacı olarak kalırsanız, onu dışarda kendi ödülünü bulmaya itersiniz. Zira siz ödül değilsiniz. Öyle olsanız onun peşinde koşmazdınız.
Bu hem erkekler hem de kadınlar için geçerli. Siz hem ödül olmalısınız hem de bir ödül ile beraber olmalısınız. Yani birbirinizi elde tutmak için karşılıklı çaba göstermelisiniz. Eğer bir taraf, diğer tarafın elde tutmak için çaba göstermesi gerekmeyeceği birine dönüşürse, diğer taraftan soğumaya başlar. Bu soğuma yüzünden diğer taraf paniğe kapılıp daha da peşinden koşmaya başlarsa, soğuma daha da hızlanacaktır.
Terk edenin rahatlığının nedenlerinden biri de eğer siz peşinde koşuyorsanız, onun sizden geriye kalacak olan boşluğu hissedemeyecek olması. Ayrılığı hissedemeyecek olması. Siz eğer mümkün olan en erken zamanda iletişimi keserseniz, rahatlama evresi sizin boşluğunuz ve ortadan kaybolmanızla merak evresine geçecektir.
Sizin neden arayıp sormadığınızı, nereye kaybolduğunuzu ve ne yaptığınızı merak edecektir. Eğer iletişimi kesmeye devam ederseniz, o size ulaşana kadar ona ulaşmazsanız, bir noktada terk eden bu ilişkinin gerçekten bittiğini zira artık o istese de sizinle olmayabileceğini hissetmeye başlar. Bu aşamada terk eden, sizi kaybettiğini ilk defa hissetmeye başlar. Bu da muhtemelen korku yaratır. İlla yaratmayabilir ve terk eden “oh kurtuldum” da diyebilir ama sizi kaybetmek korku yaratacaksa o korku ancak bu şekilde yaratılır. Bu korku olmadan pişmanlık olmaz.
Sizin burada yapmanız gereken bir şey daha var. Bu çok önemli. Ayrılık anından itibaren ve eğer böyle yapmadıysanız en azından hemen şimdi ayrılık acısından iyileşmeye ve eski sevgilinizi geride bırakmaya başlamalısınız. Kendinize birinci hedef olarak onun geri gelmesini değil, sizin başkasını bulmanızı koyun.
Biliyorum ilk başlarda ondan başkasını istemiyorsunuz. Onca aylık ya da senelik ilişkiynin başka biriyle başlayacağınız ilişkiden daha üstü olacağını düşünüyorsunuz. Bu tamamen saçmalık olsa da siz böyle hissediyorsunuz.
Burada anahtar kelime hissetmek. Siz böyle hissetseniz bile böyle davranmayın. Kimse kendisinden daha iyisini bulamayacağını düşünen bir insanı terk ettiği için pişman olmaz. Çoğunlukla geri de dönmez. Eski sevgilinizle ya da başka biriyle birlikte olmanızın tek yolu, her geçen gün eski sevgilinizi geride bırakmaktır. Öyle ki eğer eski sevgiliniz geri dönmekte geç kalırsa artık onu istemeyeceğiniz bir aşamaya doğru yürümelisiniz.
Merak etmeyin. İletişimi kes kuralını istikrarlı bir şekilde uygulayıp da en kötü 5 – 6 ay içinde eski sevgilisini 90% unutmuş olmayan pek kimseyle karşılaşmadım. Çoğu insan hisleri ile davranışlarının önceliğini karıştırıyorlar.
“Sürekli onu düşünüyorum, buna engel olamıyorum.” Engel olamıyorsun zira kafanı başka maceralarla doldurmuyorsun. Doldursan onu düşünecek yer azalır ve biter.
Burada işin püf noktası hissetmeseniz bile arkanızı dönün ve yeni limanlara yol alın. Ona ulaşmayın ve ondan size ulaşan bilgiyi kesin. Zamanla hislerinizin bu davranışlarınızı takip etttiğini göreceksiniz.
Siz bunu başarabilirseniz, o da sizin gittiğinizi fark edecektir. Terk edildiğiniz anda onu kaybettiniz, o ödül ve onu siz istiyorsunuz. Onu kaybetmiş değil de yeni bir hayata yelken açmak için özgür kalmış, kendini de ödül gördüğünden peşinde koşmayan ve başka bir hayatı isteyen biri gibi davranırsanız, zamanla öyle biri olacaksınız. Öyle biri de eski sevgilinizin istese de ulaşamayacağı ya da en azından elini çabuk tutmazsa kaybedeceği biri olacaktır. Bırakın elini çabuk tutmama ve sizi istese de geri alamama riskini yaşasın.
Acındırma Taktikleri
Tam tersi durumda kalırsanız eski sevgiliniz sizin için en fazla üzülür ve vicdan azabı duyar. Bazı insanlar bunun işe yarayacağını sansa da (özellikle sosyal medya paylaşımlarında arabesk moda geçenler böyle düşünüyorlar), birine acımak ona olan duygusal ve cinsel arzunuzu düşürür. İlişki bağlamında bunlar sizi itici yapar.
Yanlış anlamayın. Zaten çekim duyduğunuz birinin başına bir felaket gelmesi ve bu nedenle onun için üzülmeniz, sizin ona olan duygularınızı öldürmez ve o insanı itici yapmaz. Bu farklı bir durum. Zira buradaki üzülme sizin acınası birisi olduğunuz hissinden kaynaklanmıyor. Ama elde edemediğiniz eski sevgilinizin peşinde koşmanız ya da peşinden koşmasanız bile ayrılığın sizin hayatınızı mahvettiğini reklam etmeniz acınası bir durumdur ve cinsel çekiciliğinizi mahveder.
O nedenle “terk ettin gittin zalım”, “seni benden çok sevecek kimseyi bulamazsın” vs. dokundurmaları sizi daha itici ve acınası yapar. Arabeske bağlamayın. Onun sizin için üzülmesini sağlamaya çalışmayın. Bu tür paylaşımlar karşınızdakini üzebilir ama sizi terk ettiği için pişman etmez. Zayıf ve acınası birini terk ettiği için kimse pişman olmaz.
Tam tersi siz eğer ayrılığı hızlıca atlatma yoluna girerseniz ve arkanızı dönüp giderseniz, bu eski sevgilinizin içinde merak ve daha sonra kaygı ateşleyebilir.
Kızgınlık ve Küskünlük
Eski sevgilinizin pişman olmasını istiyorsanız, kızgınlık ve küskünlük duymayın. En azından sırf sizi terk etti diye. Başka bir şey daha varsa (mesela aldatma) o ayrı konu.
Birçok insan iletişimi kes kuralını yanlış anlıyor. Diyelim ki iletişimi kestiniz ve onun peşinde koşmuyorsunuz. Kendinize odaklanmıyorsunuz. Kafanız belki hala orada ama vücudunuz kendinize odaklı şeyler yapıyor ve kafanız da adım adım size geri geliyor.
Bu aşamada pat diye eski sevgili arıyor. Tam bu noktada birçok insan eski sevgilisine karşı soğuk ve kızgın davranması gerektiğini ve bunun oldukça karizma bir şey olduğunu düşünüyor. Eski sevgilisinin mesajını, beni rahat bırak diye cevaplayabiliyor ya da daha kötüsü ona hakaret edebiliyor. Birçok kişi böyle davranmayı güçlü durmak sanıyor.
Oysa böyle davranmak zayıflık ve kuyruk acısı gösterir. Bu şekilde yapabileceğiniz tek şey, terk edilmenin size ne kadar koyduğunu göstermektir. Eski sevgilinize bunları göstermek istemezsiniz. Daha da kötüsü, kendinize bunları göstermek istemezsiniz. Onu yeniden isteseniz de istemeseniz de bunları yapmak istemezsiniz.
Böyle davranırsanız, eski sevgilinizin sizi bir daha arama ihtimali azalır. Bazı insanlar iletişimi kes sürecinde eski sevgililerine kaba davranıp onları görmezden gelmeleri gerektiğini düşünüyorlar. Böyle davrandıktan haftalar sonra da eski sevgililerinin neden bir daha aramadığını merak edip duruyorlar. Oysa sebebi açık: eski sevgilileri kendilerini aradığında ya da mesaj attığında ona kötü davranmaları. Eski sevgili belki de bir zeytin dalı uzatmak istiyordu ama bunu ellerinin tersleri ile ittiler.
Eski sevgiliniz size ulaştığında ona kaba, soğuk veya kızgın davranmanız, onun sizi terk ettiğine pişman olmasını sağlamaz. Tam tersi, sizin gibi zayıf, negatif bir insanı hayatından çıkararak doğru bir karar verdiklerini düşünmesine neden olur. Sizi duygusal olarak kolayca etkileyebilmiş olması, onun kendisini size karşı daha güçlü hissetmesine neden olacaktır.
Kızgınlık göstererek kuyruk acısı gösteriyorsunuz. İlişki içinde olduğunuz kişinin davranışlarından bir miktar etkilenmeniz normal. Ama artık bu insanla ilişki içinde değilsiniz, o nedenle onun karşısında kendinizi ve duygularınızı kontrol edebilmeniz lazım.
Eski sevgiliniz sizi duygusal olarak etkileyip sarsamamalı. Bunu kendinize ve ona göstermemelisiniz. Kendinize ve ona güçlü olduğunuzu gösterecek şekilde davranmalısınız: sakin, rahat, kibar ve neşeli.
Sakin, rahat, kibar ve neşeli bizim kültürümüzde güçlü olarak bilinmeyen ruh halleri ama biraz düşünürseniz eğer siz eski sevgilinizi unuttuğunuzda ona böyle davranacağınızı kavrarsınız. Unutmuş gibi davranmak böyle davranmaktır.
Unutmayın, aşkın zıttı nefret değil umursamamaktır. Umursamamak ise soğuk davranmak değil kendi modunu bozmamaktır. Sizin kibar, sakin ve neşeli olmanız umursamamaktır. Soğukluk arka plandan “ben seni çok umursuyorum” diye bağırır.
Oysa sakin, kibar ve neşeli davranırsanız, eski sevgiliniz sizin onu aşmakta olduğunuzu görecek ve bu da sizin onun sandığından daha değerli, daha ödül ve daha elde edilesi biri olduğunuzu gösterir. Bir insan ancak böyle birini kaybediyor olduğunda pişmanlık duyabilir.
Yeni Limanlar
Kızgınlık duymamak için geleceğe olumlu bakmalısınız. Gelecekte daha iyisini bulabilirsiniz ve eğer bu süreci daha da güçlenerek atlatırsanız bunun olma ihtimali çok yüksek. Dünyada uyumlu bir birliktelik geçirebileceğiniz tek kişi o değil.
No Contact Kuralına başlar başlamaz bunu yapamayabilirsiniz ama 2 – 3 hafta içinde artık siz de arkanızı dönüp gitmeye başlamalısınız. Gerçekten gitmeye başlamalısınız. Sürekli arkanıza bakmanıza gerek yok.
Peki bunu nasıl yapacaksınız? O aklınızdan çıkmıyor ki?
Merak etmeyin. Sizin tek yapmanız gereken ona ulaşmamak, ondan size bilgi akışını kesmek ve kendinizle ilgili şeylerle uğraşmak. Hissiyatınız üç – dört hafta geriden gelse de bu davranışlarınızı takip edecektir.
Onsuz yaşayabileceğinizi anlamanın yolu, onsuz yaşayamam dediğiniz zamanlarda bile başkalarına yönelmektir. Unutmayın, sizin birlikteliğiniz bitti ve bitiren de siz değilsiniz. Bunu yapmaya sonuna kadar hakkınız var.
Onu kafanızdan atmakla uğraşmak yerine kafanıza yaptığınız işleri ve yeni ilişki denemelerini doluşturun. Bunların kalabalığı kısa süre içerisinde eski sevgilinizi eskisi gibi düşünmenize engel olacaktır.
Eski sevgilinizi pişman etmenin en iyi yolu, sizin ayrılığı atlatıp arkanızı dönerek gitmenizdir. Bu yola girin. Siz onu tamamen unutmadan o sizi gelip çevirmezse diye korkmayın. Onu unuttuğunuzda bu umrunuzda bile olmayacak.
Bir önceki bölümde, insanın yapmak istediği şeyleri ulaşılabilir köşe taşlarına bölerek bu köşe taşlarına ulaşması ve ulaştığında ise kendisini takdir etmesinin, dopamin salgılayarak insanı bir işi yarı yolda bırakmaya iten adrenalinsayacını sıfırladığından ve bunun da insana sınırsız bir “enerji” verdiğinden bahsetmiştik. Dopamin hormonunun içsel bir ödül mekanizması sağladığını ve bunu içsel olarak harekete geçirmenin dışsal ödülden çok daha kolay ulaşılır ve sağlam olduğunu söyledik.
Kısacası insanlar eğer daha büyük bir hedefi küçük ve genelde ardışık hedeflere bölebilirlerse ve bunların herbirine ulaştıklarında kendilerini takdir ederlerse, hedeflerini başarma konusunda sınırsız bir enerji ve odaklanma elde edebileceklerini anlattık.
Bunu en iyi Özel Kuvvetlere asker seçiminde görebiliriz zira bu süreç tamamen bahsettiğimiz mekanizmaya ihtiyaç duyar. Seçim sürecinde askerler asıl yapılacak işle alakasız ve işkence sınırlarında gezen şeyler yaparlar. Ağır kütükler taşırlar, soğuk suda yüzmeleri istenir, vs. Seçim sürecinin başında herkes oldukça fit ve süreci başarıyla geçeceğine emin bir şekilde gelir. Ama buna rağmen bu askerlerin çok azı seçim sürecini başarıyla tamamlar.
Kazananların sağlam ve azimli olduklarına şüphe yok. Bunlar gerekli önkoşullar ama yeterli değiller. Öyle olsaydı çok daha fazla sayıda asker seçim sürecini başarıyla tamamlardı. Süreci tamamlayanların hilesi, muhtemelen buraya kadar bahsettiğimiz ödül sistemini kullanmaları. Zira bu adamlar kendileri tarafından kontrol edilmeyen çok çetin bir çevrede, içsel bir şeyi çok iyi kontrol edebiliyorlar.
Özel Kuvvetler seçmelerinde sizi birileri elemiyor. Tek yapmanız gereken pes etmemek. Yani insanlar süreçten çıkmaya kendi kendilerine karar veriyorlar. Bence pes edenler fiziksel durumlarından çok (yaralanmaları saymıyorum) beyinlerindeki nörotransmitter hormonları yönetemediklerinden pes ediyorlar. Kazananlar ise bir şekilde süreci ulaşılabilir hedeflere bölüp o hedeflere ulaştıklarında kendi kendilerini takdir ederek ödüllendiriyorlar. Zira çevrede dışsal bir ödül de yok.
Bu seçmelerde insanı en çok zorlayan şeyler uykusuzluk ve çok soğuk / sıcak hava. Rahat bir odada, karnı tok ve yeterince uyumuş bir haldeyken odaklanmak ve içsel ödül sistemini yönetmek görece daha kolay.
Birini uykusuz bırakmak, onun odaklanma kabiliyetini darmadağın etmek için en iyi yöntem. Uykusuzluk sinir sistemini darmadağın eden bir şey.
Bu süreci geçen herkes bunu değişik şekillerde yaptılar ama ben size nasıl yapmadıklarını söyleyeyim. Sadece azim ve kararlılık ile yapmadılar. Kazananlar sürece bir anlam atadılar ve günü geçilmesi gereken hedef dilimlerine böldüler. Mesela günü bir şeyler yedikleri zamanlardan böldüler ve her yemeği ulaşılacak mikro hedef haline getirdiler. Kazanana eşiği aşıran fiziksel güçleri değil bu hedef yönetim şekli oldu.
Laboratuvarda David Goggins (ultra maraton sporcusu) ile çalışma fırsatı buldum. Biz burada cesaret/korku, dayanıklılık/pes etme gibi konuları araştırıyoruz. Örneğin korku yaratmak için insanları köpekbalıkları ile dalış yaptıkları bir sanal gerçekliğe sokuyoruz. Tamam gerçek değil ama insanı içine çeken bir deneyim. Ya da yükseklik ya da kapalı mekan korkularına yönelik sanal gerçeklik ortamlarımız var.
David laboratuvara geldiğinde ona ne yapacağımızı anlattık ve ilk söylediği şey “köpekbalıklarını hiç sevmem” oldu. Daha sonra deneklere ilk kim yapmak istiyor diye sorduk. David hemen öne çıktı. Ama hareketleri “ilk ben yapacağım tabii ki” mesajını yansıtıyordu.
Benim dikkatimi çeken köpekbalıklarından hoşlanmadığı konusunda da, deneyi ilk yapanın kendisi olması konusunda da oldukça açıktı. Size David ile ilgili veriyi açıklayamam ama şunu söyleyebilirim ki David temel zihinsel tekniği çözmüşe benziyor. Yani adrenalinin görevinin bizi bir yerde çakılı kalmak yerine harekete geçirmek olduğunu ve davranışlarını kullanarak hissettiklerini ve algılama şeklini modifiye ediyor. Yani köpekbalıklarını sevmediğini biliyor ama sanki köpekbalıklarını kucaklayan biri gibi ilk sıraya geçme hareketini yapıyor. Hissettikleri hareketlerini yönetmiyor, hareketleri hissettiklerine meydan okuyor ve belki de onları modifiye ediyor.
Çoğu insan bunun tersini yapar. Hissettiklerinden oldukça rahatsızlık duyarlar ve çevre ile resmen algı pazarlığı yaparlar. Başka şekilde hissetmeye kasarlar ama bu çok zordur.
Burası önemli. David nöroplastisitenin temelini çözmüşe benziyor. Beyni modifiye etmenin, yeniden programlamanın yolunun insanın kendisini bilinçli ama kontrollü bir şekilde oldukça rahatsız edici bulduğu durumlara maruz bırakması olduğunu anlamışa benziyor. David köpekbalıklarından korkuyor ama korkmayan biri haline gelmenin yolunun (1) kendisini isteyerek köpekbalığı ortamına sokmak, (2) bu ortamın ateşlediği adrenalini kullanarak harekete geçmek, (3) bu davranışların odaklanma yardımıyla beyni yeniden programlaması olduğunu çözmüş.
David’in çözdüğü şeylerden biri de bir hedefe ulaşmak için yapmak zorunda olduğunuz şeyleri illa severek ve aşk ile yapmanızın gerekmediği. Evet bu süreci aşk ile yapıyorsanız ne mutlu ama bu süreci başarılı bir şekilde geçmenin tek yolu zevk veya aşk değil. Örneğin yapmazsanız ne olacağını kafanızda canlandırarak yaratacağınız korku hatta terör de işinize yarar. David gibiler burada hissettiklerinden değil davranışlarından başlıyorlar. Köpekbalıkları ile yüzmeyi sevmiyorlar ama kendilerini suya atıyorlar ve sanki köpekbalıklarıyla yüzmeye can atan biriymiş gibi davranıyorlar. Zevk değil korku ile gelen adrenalin ile harekete geçiyorlar ve davranışları hissettiklerini belirliyor.
Hissetmek – algılamak – duygular – düşünmek – davranmak sıralamasını düşünün. Dışardan gelen sesi algılarız, bu bizde duygu ve düşünce oluşturur ve davranırız. AMA sinir sisteminizi kontrol etmenizin yolu bu süreci tersten çalıştırmaktır. Eğer davranışlarınızı değiştirirseniz, düşünce ve duygularınız ve daha sonra algılarınız da bu davranışlarınıza göre değişir. Herkes önce algı – duygu – düşünce üçlüsünü değiştirmeye çalışıyor ama işin özü değişim davranışlardan başlar.
Nöron bilimi size kimyasal mekanizmaları açıklıyor ama sizin başarı için farkına varmanız gereken şey algı – duygu – düşünce üçlüsünün çok karmaşık, neredeyse soyut ve kontrolü zor mekanizmalar oldukları ama davranışların daha elle tutulur ve kontrol edilebilir olduğu. Farkına vermeniz gereken şey davranışlarınızın algı – duygu – düşünce sistemini kontrol edebileceğiniz kumanda mekanizması olduğu.
Bakın duygular, algılar ve düşünceler önemsiz demiyorum, bunlar çok önemliler. Ama daha iyi davranışlar sergileyen biri olmak, daha verimli ve iyi performansa sahip olmak, alışkanlıklardan kurtulmak ve açıkçası daha iyi biri olmak için yapmanız gereken şey nasıl düşündüğünüzü, hissettiğinizi ve algıladığınızı değiştirmek değil. Önce bunlar değişsin, sonra zihin yapım sonra da davranışlarım. Bu zihnin mekanizmalarıyla alakası olmayan bir saçmalık.
Nöroplastisiteyi harekete geçirmek için önce davranmanız, harekete geçmeniz gerekiyor. Köpekbalıkları ile yüzmek ve havuzun öbür ucundan çıkmak için köpekbalıklarını sevmeye, onlardan korkmamaya ya da onları yunusmuş gibi algılamaya çalışmak ve sonra da bir aşk ile havuza atlamak değil olay. Olay şu an korkmana, sevmemene rağmen o havuza atlamak ve korkuna davranışlarınca dayak atmaktır. Bir kere suya atladığınızda sanki köpekbalıkları ile bir sorunu olmayan insan gibi yüzmek zorundasınız. Böyle yüzmeniz ise beyninizi değiştirmeye başlamanın yoludur.
(Köpekbalıkları ekstrem ve tehlikeli bir örnek, en yakın okyanusta denemeye kalkmayın ama tehlikeli olmayan diğer korkularınızı düşünün.)
Beyninizin şu anki kablolaması sizi bir durumun önünde ona bakarak geviş getirmeye, o şeyi yapacak isteği, motivasyonu ve aşkı aramaya itiyor. Bu şekilde eski kablolamayı koruyorsunuz. Eğer beyninizi değiştirmek istiyorsanız fiziksel dünyada, vücudunuzla harekete geçmeniz gerekli. Beyninizi yeni kablolama yapmak zorunda bırakmalısınız.
2018 yılında bizim laboratuvarda lisanüstü öğrencileri bir deney yapıp yayınladılar. Biliyorsunuz fiziksel bir tehlike karşısında üç şekilde tepki verebilirsiniz: donup kalabilirsiniz, geri çekilebilirsiniz ya da ileriye doğru harekete geçebilirsiniz. Araştırma sonuçlarına göre ileri hareket etmek sizin dopamin devrelerinizi harekete geçiriyor ve ilerde aynı durumda ileri doğru hareket etme ihtimalinizi arttırıyor. Araştırmanın gösterdiği bir şey de en yüksek stres ve isteksizlik seviyesinin ileri doğru hareket etmekle bağlantısı. Kültürümüzde stresin kötü bir şey olduğuna dair yaygın bir inanış var ama stres sizi harekete geçiren bir şey. Susayan geyik eğer susuzluğundan rahatsızlık ve stres duymasa neden yattığı yerden kalkıp su arasın?
Efendi erkek sendromundan kurtulurken, kendi eksikliklerine karşı daha sağlıklı bir bakış kazandıkça ve kendi içsel onayına öncelik vermeyi öğrendiğinde şu önemli gerçekleri fark edeceksin:
Diğer insanlardan daha fazla kusurlu olmadığını
Diğer insanların onayını kazanmak zorunda olmadığını
Kusurlarını ve hatalarını saklamak zorunda olmadığını
İnsanların seni olduğun gibi sevebileceklerini
Kusurlar bize insan olduğumuzu hatırlatan kucaklamamız gereken gerçeklerdir. Kusurlarımız diğer kusurlu insanlarla bağ kurmamızı sağlar. Kusursuz olmaya çalışan insanlar kimseyle yakın ilişki kuramazlar. Çünkü kasıntı, yapay ve sıradışı görünürler.
Efendi erkek olmama hali bencil, sadece kendini düşünen, kimseye faydası olmayan biri olarak algılanmamalı. Maalesef çoğu efendi erkeğin kafasında buna benzer bir tablo oluşabiliyor. Böyle düşündükleri için de kendilerini değiştirirlerse doğal olarak insanların onlara kızacağını, bencil olduğunu düşüneceğini sanıyorlar.
Aslında bu hiç de böyle değil. Kendi isteklerini ön plana koymak sana şunları katacak:
İstediğin şeyi dolaylı yoldan değil, direkt yollardan elde etme olanağına sahip olacaksın
İsteklerini dolaylı olarak yansıtarak insanlardan bunu anlamalarını beklemekle uğraşmayacaksın. Bunun yerine isteklerini baştan belli edeceksin ve amacına hizmet etmeyen insanlarla zaman kaybetmeyeceksin
İnsanlara bir şey vereceksen bunu karşılık beklemeden verme imkanın olacak
Birine yardım edeceksen bunu karşılık beklemeden yaptığın için emeğinin boşa gittiğini düşünmeyeceksin
Kendi ihtiyaçlarını kendin elde ettiğin için daha az muhtaç davranacaksın
Kendi ihtiyaçlarını kendin elde ettiğin için kendine güvenin gelecek
Çevrende saf, muhtaç, iyi biri olarak algılanmak yerine, gerektiğinde sivri tarafını gösterebilen, kendine yeten, çevresine faydalı, çekici biri olarak algılanacaksın
Başkalarının ihtiyaçları için kullanılabilir biri olarak görülmek yerine, insanlara değer katacak biri olarak görüneceksin
Kendine önceliği vermek hayatta istediklerini almanın ilk şartıdır:
Alıştığın iyi çocuk davranışlarını tam tersini yapmak bünyende büyük bir stres, korku yaratabilir. Çünkü burada efendi erkek beyin paradigman sana zarar göreceğini ve dışlanacağını söyler. Ancak bu eski işe yaramayan paradigmanın da seni getirdiği yer belli olduğu için artık ona karşı çıkmanın zamanı geldi.
Mesela kızlarla görüştüğünde büyük çoğunlukla yemeği sen ısmarlıyorsan içinde erkek gene eğer bunu teklif etmezsen yanlış anlaşılacağını, kızdan onay alamayacağını söyleyecektir. Ama bu saçma düşüncene diren ve tersini yap. Sadece kendi payını öde ve geç (Kızı davet ettiğin ilk buluşmada değilsen).
Ya da insanların senden isteklerine karşı “hayır” demekte zorlandığın bir noktadaysan bir sonraki isteklerden birkaçını bahane üretmeden sadece şuan bunu yapmak istemediğini, yani cevabının “hayır” olduğunu net bir şekilde bildir. Ve ne olacağını gözlemle.
Ya da sadece arkadaş olduğun kızların senin ilgini kullanmalarına izin verme. Çünkü sınırları olmayan adama kız arkadaşı dahil kimse saygı duymaz, aksi şekilde sınır belirttiğin zaman kız arkadaşından saygı ve onay almış olursun. Zaten bu gibi durumda sana gereksiz tepki gösteren ve hayatından giden insanlar seni sömürmek için, senden bir çıkar uğruna seninle beraber olan insanlardır. Bu insanların hayatından gitmeleri iyi olur. Bu süreçte kendini öncelik yaptığın için kıza daha az bağımlı olduğun ve daha az korkuya göre hareket ettiğin için kendine olan saygın artacak ve insanlarla zaman geçirme kaliten artacaktır.
Efendi erkekler için kendilerine önceliği vermek zor bir görevdir. Çünkü var olan efendi erkek beyin paradigmasına terstir. Ama en gerekli şeydir. Önceliği kendine vermeye bir kere alıştıktan sonra aslında sonrası daha kolaylaşır çünkü artık hayatta tek sorumlu sadece kendisidir. Artık başka birini hesaba katmaya gerek yoktur, bir şey yaparken kimseyi dinlemek zorunda değildir. Artık kararlarda muhalefet edecek ya da kararları beraber almak zorunda olduğu birileri yoktur. Artık başkalarının akıllarını okuyup, tahmin edip, onları memnun etmeye çalışmayacaktır. Yapmak istediğini yapıp geçecektir. Bu efendi erkeğin hayatını çok daha kolay bir hale getirir.
Korkuyla yüzleş
Korkudan kaçınmak aslında korkunun kendisinden daha büyük zarar verir. Üstelik korktuğun şeyi yaparken belki bir an için acı çekersin ama korkudan kaçınmak bu acı çekme sürecini uzun vadeye yayar. Ve daha fazla acı çekmene neden olur. Efendi erkekler acı çekiyorlar çünkü yeniliklere açılamıyorlar ve aşina oldukları kalıplarda kalıyorlar. Acı çekiyorlar çünkü korktukları için erteliyorlar, kaçınıyorlar, başladıkları işi bitirmiyorlar. Acı çekiyorlar çünkü zaten işe yaramayan eski davranışlarını tekrarlıyorlar. Acı çekiyorlar çünkü zaten kontrol edemeyecekleri belli olan karmaşık hayatı aşırı bir şekilde kontrol altında tutmaya çalışıyorlar.
Mesela uzun süreli artık mutsuz hissettiren bir ilişkiden ayrılmaya korkmak efendi erkeklerin çokça yaptıkları bir hatadır. Çünkü kendilerini bu ilişkinin katili gibi hissedip korkarlar, ileride pişman olacaklarından korkarlar ve ilişkiyi bitirdikleri için suçlanacaklarından, sonrasında pişman olup mutsuz olacaklarından korkar. Ve bu kadar korku içinde sonunda donup kalırlar.
Ya da aynı şeyi bir kızla tanışmaya çalıştıklarında yaşıyorlar. Bir şey deyip kendini rezil etmekten, kızın olmadık bir şey demesinden, normal bir erkek için çok da problem olmayan tüm bu şeylerden fazla bir şekilde korkarlar.
Bu gibi durumlarda olayın üstesinden gelebileceğine, olayın sana negatif bir sonucu olsa bile bunu atlatabileceğine ve güçlü olduğuna inanmak gerekiyor. Böylece korku varsa bile onunla yüzleşecek cesareti bulmuş oluyorsun. Ve artık içinde bulunduğun durumu o kadar tehdit edici algılamazsın.
Bütünlük inşa et
Efendi erkekler dürüst ve güvenilir olmalarıyla övünürler. Ancak yakından bakıldığın efendi erkekler dürüst görünmüyorlar dedik. Dürüst olmaları korku temelli hareket etmelerinden kaynaklanıyor. Zorunlu dürüstlük gibi bir şey.
Mesela sevgilisi kızacak diye olayları eksik anlatan bir efendi erkek, reddedilmemek için arkadaş gibi davranan efendi erkek, tepki almamak için düşüncelerini ifade etmeyen bir erkek ilişkilerini korku temelli devam ettiriyordur. Bu korku temelli hareket etme de efendi erkeğin özsaygısını zayıflatarak içinde hissettiği kişisel gücünden çalar. Bu yüzden insan ilişkilerinde mümkün olduğunca şeffaf olmanı tavsiye ederim. Bu eğilip bükülmeni engeller, omurgalı davranmanı ve kişisel bütünlüğünü muhafaza etmeni sağlar.
Bunun yanında kendi kendine yetebilmen ve kendi başına kaliteli, verimli zaman geçiriyor olman diğer insanların onayına, senin hakkında ne düşündüklerini umursamaya olan mental bağımlılığını çok fazla azaltacaktır.
Sınırlarını çiz
Sınırlar koymak efendi erkeklerin kişisel güçlerini geri kazanmalarına yardım eder. Böylece çaresiz kurbanlar gibi hissetmezler ve kişisel güçlerini kazanabilirler. Efendi erkekler herkesi kendilerini gibi sandıkları için karşıdaki kişinin sınırlarını geçince bunu kendisinin fark edebileceğini ve gerekli yerde duracağını düşünür. Sürekli bir kendinden şüphe hali içinde olduğu için gerektiği yerde gerekli müdahaleyi edemez.
Mesela sevgilinin hoşuna gitmeyen, tolere edemeyeceğin bir davranışı varsa bunu kabul etmeyeceğini açıkça belirt. Kız arkadaşın hiç elini cebine atmıyorsa, çatışma yaşamamak ve cimri görünmemek için bunu ona söylemekten kaçınma. Ve inandığın düşüncenin arkasında dur. Bir kere tepki gösterdiğinde tekrar geri adım atıp lafının etkisini hafifletme. Tolere edilemez durumları tolere etmeye çalışma.
Diğer erkeklerle tekrardan bağ kur
Bu çok önemlidir. Eğer kızlarla ilişkini geliştirmek istiyorsan öncelikle yapacağın en iyi şey erkeklerle ilişkilerini geliştirmektir. Erkeklerle kaliteli zaman geçirmek kendini karşı cinsin erkek tanımına göre tanımlamam ve kadın onayı aramaya daha az meyilli olman açısından çok önemli. Maskülen bir erkek için kızlarla ve erkek arkadaşlarıyla takılmak çok ayrı dünyalardır. Ve bu erkeklerin çoğu erkek arkadaşlarıyla zaman geçirirken çok daha fazla eğlenirler. Bu erkekler kız arkadaşlarıyla o gün sürtüşürlerse gidip erkek kankalarıyla takılıp, iyi zaman geçireceklerini bilirler. Bu durumda kız arkadaşıyla çatışmaya girmekten korkmazlar.
Erkekler arasındaki bu bağ maskülen enerjin için çok önemlidir. Nasıl ki bir kız “benim pek kız arkadaşım yok çünkü erkeklerle daha iyi anlaşıyorum” dediğinde bu bizim için kırmızı alarmsa, aynı şekilde erkek arkadaşlarıyla sağlam ilişkiler geliştirememiş bir erkek için de benzer sağlıksız bir durum söz konusudur.
Diğer erkeklerle bağları kopmuş efendi erkekler bu konuda şu yorumları yapabilirler:
Diğer erkeklerle rahat olmuyorum
Diğer erkekler ne konuşacağımı bilmiyorum
Diğer erkekler kaba saba
Kız arkadaşım erkek arkadaşlarımla takılmamı istemediği için nadiren görüşüyoruz
Bunların hiçbiri diğer erkeklerle maskülen, güçlü bağlar kurmamak için bahane değil. Aslında bu maddeler problemin nedenini oluşturuyor. Efendi erkek bu sorunları yaşıyorsa, diğer erkeklerle rahat olamıyorsa muhtemelen karşısındaki erkeğin maskülen enerjisi onu korkutuyordur ve yeterince özgüvenli değildir.
Diğer erkeklerle ne konuşacağını bilmiyorsa, bu da çok büyük bir problemdir. Diğer erkeklerle az-çok muhabbet çevirmeyi bilmek bir erkekte olması gereken çok temel bir beceridir. Bu beceri elde edilmeden kızlarla da yakınlık kurmak zordur.
Bu konuda farkındalık kazanmak, daha önce o kadar da dikkat etmediği bu sorunu çözmekte ilk adım olacaktır. Sen de bu konularda sorun yaşıyorsan artık erkeklerle ilişki geliştirmeye biraz daha mesai harcaman gerektiğini artık biliyorsun. Sana diğer erkeklerle ilişkilerini geliştirmede birkaç tavsiye vereyim: Öncelikle her gittiğin yerde erkeklerle kısa da olsa iletişime geç ve basit muhabbetler yapmak konusunda deneyim kazan. Gittiğin yerler dışında spor salonu bunun için ideal bir yerdir. Takım sporları yapmak da diğer erkeklerle kaynaşmak ve ilişki geliştirmek için biçilmiş kaftandır.
Güçlen
Efendi erkek kendi maskülanitesinden ve gücünden korkmaya koşullandırılmıştır. Bunun sonucu olarak duygusal ve fiziksel olarak yumuşak bir oyun hamuru kıvamına gelmiştir. Bu yüzden kendini güçlendirmek efendi erkeklikten kurtulma yolunda önemlidir.
Efendi erkek kendi maskülen doğasından uzaklaştıkça güçsüzleşir. Çünkü maskülenlik bir erkeğin bireysel olarak hayatta kalmasını sağlayan bir özdür. Maskülen enerji olmadan erkek güçten düşer ve hayatını düzgün idame ettiremez. Maskülanite erkeği yaratma ve üretmeye teşvik eder. Maskülenlik içinde güç, disiplin, cesaret, tutku, istikrar ve bütünlüğü içerir. Aynı zamanda gerektiğinde kullanmak üzere agresiflik, yıkıcılığı da bulundurur. Bu son saydıklarım çoğu efendi erkeği ve kadını korkuttuğu için bu özellikleri bastırmaya çalışırlar.
Ancak erkekler maskülenliklerinin bu agresif tarafını bastırırken şuanki anti-erkek yapay kültüründe puan topluyorlar gibi görünseler de gerçek insan ilişkilerinden bir kaybeden olmayı garantilerler. Kadınlar kolayca bu erkeklerdeki maskülanite eksikliğinden kaynaklanan hayat enerjisi eksikliğini gözleriyle görebilir. Üstelik saldırgan yönü var diye baskıladıkları maskülen enerjinin kendine güvenen, mücadeleci, yaratıcı, başarı için risk alabilme gibi diğer birçok faydalı yönünü de baskılamış oluyorlar.
Peki, nasıl güçlenirsin? Öncelikle fiziksel olarak güçlü ol. Bir efendi erkek mutlaka vücuduna iyi bakmalı, sıkı antrenman yapmalı ve sağlıklı beslenmelidir. Bedenini fit ve aktif tutarsan zihnin beynindeki tüm o seni yumuşatan, korku hissetmene neden olan saçma koşullandırmaları daha zor kabul edecektir. Çünkü bedenin güçlendikçe, zihnin de güçlenir. Vücudunun direncini arttırmaya muktedir olursan beynindeki efendi erkek paradigmasına olan direnç de artar. Hayatının diğer alanlarındaki özgüvenin gelişir. Bir dünya bağımlılığı olan bir erkeğin güçlü olması zordur.
Güçlenmenin diğer yolu ise kişisel başarı kovalama yolunda bencil olmaktır. Bencil ol ve zamanının çoğunu iş hayatında/hobilerinde/ilgi alanlardan seni başarılı kılacak şekilde harca. Bu alanlarda daha iyi olmak kendi içinde güçlü hissetmeni sağlar.
Doğru rol modeller edin
Erkeklik görerek, gözlemeyerek öğrenilir. Efendi erkekler evde anneleriyle, okulda feminen eğitim sistemde çok fazla zaman geçirdikleri için erkekliği gözlemleyerek öğrenecekleri yeterli zamanları olmamıştır. Çevrendeki gerçek erkekleri gözlemleme şansın olmadığı için feminist öğretinin sana her dayattığı şeyi norm kabul edersin ve erkek adamın başarabileceği şeylere gözünle görmediğin için bunlara ihtimal dahi vermezsin.
Doğru erkekler arasında olmak erkekliğin neye benzediğini görmek için öğretici birer fırsattır. Çünkü bu erkekler hayatta bir erkeğe lazım olan doğru beyin paradigmalarına sahiptirler. Feminist öğretinin tersine kendini ön plana koyarak, kendin için çalışarak ve dik durarak nelerin başarılabileceğini sana gösterirler.
Belli bir yaşa gelmiş doğru kafa yapısındaki abiler, arkadaşlar bu anlamda kişiye çok şeyler katabilirler. Çünkü onların olaylara verdikleri tepki, insanlarla iletişim kurma tarzları daha fazla hayat deneyiminden süzülerek oluştuğu için daha doğru olabilir. Bu rol modelleri seç ve onlarla vakit geçir.
Bahsettiğim abi tipindeki erkekler de muhtemelen geçmişte seninle benzer sorunları yaşadılar. Ama zamanla beyin paradigmalarını düzeltebildiler. Onların tecrübelerinden öğrenmek süreci hızlandırır.
İstenmeyen davranışı ödüllendirmeyi bırak
Bir köpek halıya pislediğinde ona kızarsın ve hatasına hemen bir tepki verirsin ki bundan vazgeçmeye koşullansın. Eğer bir şey demezsen hatta bu davranışı ödüllendirme anlamına gelebilecek bir şey yaparsan köpek istemeyen davranışı yapmaya devam eder. Biz insanlarda da aynı mekanizma var. Efendi erkekler kızlar istenmeyen bir davranış sergilediklerinde bu mekanizmayı anlamadıkları için kızı adeta ödüllendirerek aynı hoş olmayan davranışı tekrarlamasını sağlıyorlar.
Hoş olmayan davranışa tepki koymak efendi erkek için zordur çünkü kafalarında hala o problemsiz hayata inanıyorlardır. Eğer kız mutsuzsa, kızgınsa ve problem yaratıyorsa ilgi ve dikkat göstererek hemen bunu çözmeye çalışırlar. Bunu yaparak problemi ortadan kaldırabileceklerini düşünürler. Ancak bu kızdaki kötü davranışı pekiştirir. Kız gereksiz kızgınlık, mutsuzluk sergiliyorsa efendi erkekler kendini yetersiz hissedip kıza ilgi göstermeye başlarlar. Ya da kız sürekli işinden dert yanıyorsa, onu saatlerce dinleyip çözüm üretmeye çalışırlar. Bunları yapma. Yoksa kızı bu kötü davranışından dolayı ödüllendirmiş olursun. Ödül burada ilgin ve dikkatin oluyor. Kıza daha fazla dikkat ayırmayı bırak. Burada kızı nazik bir şekilde geri çevirmen (Kusura bakma başka bir işim var demek gibi) gerekiyor.
Farklı ilişkiler seç
Efendi erkekler kendi güvensizliklerinden dolayı biraz kusurlu partnerleri seçmeye eğilimli olurlar. Çünkü çok sağlıklı, sorunsuz kızlarla ne yapacaklarını bilemezler. Bu yüzden küçüklüğünde kendileri gibi sorunlar yaşamış, kötü ilişkiler geçirmiş, bazı problemleri olan, belki depresyonda olan kişilerle kendilerini daha rahat hissederler. Bu onlar için daha az meydan okuyucu bir durumdur. Bu seçimin arkasında kızlara yardımcı olma, düzeltme girişimiyle puan toplama, onay alma arzusu da vardır.
Eğer düzeltilecek bir şeyi olmayan bir kızla takılırlarsa sevilme ihtimallerinin az olduğunu düşünürler. Çünkü kendilerini eksik olarak görürler. Bunu kendine yapma. Bazen karşına öyle kızlar çıkar ki, bu kız bu sorunlarından mezara kadar kurtulamaz dersin, bunlardan uzak dur. Sorunlu kızların karşısında kendini tornavida ya da alet çantası olarak görmemen gerekiyor. Eğer ilişkilerinde böyle durumlar yaşadıysan artık farklı tarzda insanları seçmeyi öğrenmen gerekiyor.
Seni memnun etmekten sorumlu tek kişi kendinsin
Bir hafta boyunca bunu dene. Beynin her zaman uyguladığın eski paradigmaya dönmek isteyecektir. Ama ısrarla tersini uygula. Kadınlar onları memnun etmeye uğraşan erkekleri zayıf kişiler olarak etiketlerler ve bu erkekleri küçük görürler. Kadınlar onları memnun etmeye çalışan erkekleri değil kendisini memnun etmeyi bilen erkekleri isterler. Aksi halde onlar için bu erkekler pasif, pısırık ve adeta testisleri olmayan bir erkek gibidir.
Seni memnun etme sorumluluğunu kıza yükleme, beklentiye girme. Seni mutlu eden neyse git ve onları yap. Kendi mutluluğunu kendin kazan.
Otomatik davranışları yakala
Eski düşünce şeklin ve zihin kalıpların uzun bir süredir seninle olduğu için bir anda silinmeyeceklerdir. Bunun için eski, işe yaramaz zihinsel kalıplara karşı farkındalığını geliştir. Bundan sonra kafandan şuna benzer şeyler geçtiğinde hemen gözlerini aç ve bu duruma bilinçli olarak müdahale et:
İnsan ilişkilerinde sürekli sağlama mı almak istiyorsun?
Sürekli bir şeyleri düzeltmeye, başkalarının beynine girip düşünüyor musun?
Her şeyi berbat etmekten korkar bir tavırda mısın?
Korku temelli mi hareket ediyorsun?
Kafanda insan ilişkileriyle alakalı gizli sözleşmeler mi var?
Almak için mi veriyorsun?
İnsanları memnun etmeye mi çalışıyorsun?
Duygularını bastırıyor musun?
Zor durumlardan kaçınıyor musun?
Yine kendinden çok başkalarını mı düşünüyorsun?
Bunlar seni sabote eden şeylerdir. Tespit ettiğin yerde yapmayı hemen bırak.
Hayatın problemli doğasıyla barış
Sorunsuz hayatın bir anahtarı yoktur. İyi olmak, doğru olanı yapmak bu kaotik, sürekli devinimde olan dünyadan seni kurtarmaz. Sadece sorunlardan kaçtığı sanrısını yaşayan ama kaçtığı için onları hiçbir zaman çözemeyecek adam olmanı sağlar. Problemli hayatı kabul edip göğüslemediğin için hata yapmaktan fazlasıyla korkmaya ve sonuçta pısırık olmaya başlarsın.
Erkekliği, kadınlardan, medyadan öğrenmeyi bırak
Artık erkekliğin ne olduğunu kadınlardan öğrenmeyi bir kenara bırakacağımız konusunda anlaştık sanıyorum. Erkekliği buralardan öğrenemezsin çünkü bunların hepsi kendi çıkarlarına olacak ya da onlara çok ürün sattıracak erkeği dizayn etmeye çalışıyorlar. Erkeğin nasıl olması gerektiğini modelleyerek ve içindeki maskülen enerjiyi dinleyerek öğren.
Babanla ilişkini değerlendir
Babanın tam tersi olmaya çalışma çünkü muhtemelen bu senin başka bir aşırı uca gitmene neden olur. Ve bu da sağlıksızdır. Bunun yerine babanın da bir insan olduğunu, ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını hatırla ve eğer bir kusuru varsa herkesin çocuk yetiştirmede o kadar bilinçli olamayacağını kabul et.
Pek çok erkek küçüklüğünde sağlıklı bir iletişimde olmamıştır ama babalarıyla tekrar bağ kurup onlara bir yetişkinin gözünden bakmaları çok şey fark eder. Bir yetişkin gözüyle baktığınızda babanızın da insan olduğunu ve kendi kusurlarının, hatta ihmallerinin olmasının çok normal olduğunu anlayacaksınız. Baba sağsa bir araya gelmek özel zaman geçirmek çok etkili olacak.
Buna ek tavsiyeler şunlardır:
Hayatta önem verdiğin ve senin için doğru olan şeyleri belirle ve tüm enerjini onları başarmaya harca
Çıkarları senin yaptığın şeylerle çelişen insanlara “güle güle” de
Kendi kurallarını oluştur
İstediğin bir şeyi yapmak seni korkutuyorsa yine de yap gitsin, olası olumsuz sonuçlarla bile başa çıkabilecek güçtesin
Her zaman yaptığın davranışları yaparsan, her zamanki sonuçları alırsın
Hayır demeyi öğren
Bahane üretme
İnsanlarla iletişimde açık ve direkt ol
İnsanların sana kötü davranmasını tolere etme
Şikâyet etme çünkü şikayet edenler asla başarılı olamazlar
Kendini farklı durumlara sok ve karşına çıkan problemleri çözmeye gönüllü ol
Bir şeyleri gizlice yapmakla uğraşma
Mükemmeliyetçi olma
Başladığın şeyi bitir, bahane üretme
Diğer insanların problemlerinden kendini arındır
İşe yaramayan, problemli ilişkileri, arkadaşları, insanları düzeltmeye uğraşma. Bunları hayatından çıkar
Hayatta kontrol denilen şey bir yanılgıdır. Bırak olsun, eğlenmene bak.
Yazar: Secret
Kızlarla başarının gerçeklerini anlattığım kitap setime buradanulaşabilirsin, senin için aşağıya bana gelen yüzlerce okuyucu yorumundan bir örnek sunuyorum.
Bana yani Güzin pardon Mahmut Abiye, bu yazı altında istediğinizi sorabilirsiniz. Istediğinizi derken Dolar ne olur, Fenerin dertleri nasıl çözülür gibi sorular sormayın tabii. Site teması ile ilgili sorular sorun.
Sadece bir iki paragraflık ve pratik sorulara bakacağım. Yani destan yazmayın ya da “abi her şeyi yapıyorum yine de olmuyor sence neden?” gibi sorular sormayın.
Bir önceki yazıda nöroplastisiteden ve yeni bir davranış geliştirmek için geçilmesi gereken aşamalardan bahsettik.
Rutin ve alışkanlık dışı herhangi bir şey için beyinde yeni bir nöron devresi oluşturma sürecinin başında, isteksizlik ve stres olarak kendini gösteren bir giriş olduğundan bahsettik. Modern toplumda bir şeyi öğrenmeye başlarken büyük bir heyecan duyulması gerektiğine dair bir yanlış görüş var ama gerçekte bir yenilik her zaman isteksizlik ve stres kapısından geçmenizi gerektiriyor. Bu hormon nedenli kapıdan geçmek ve sonra devam etmek için ise uzakta ve soyut olan hedefleri gündelik küçük köşe taşlarına bölmek, bu köşe taşlarına ulaştıkça dopamin salgılayarak adım adım ilerlemek en iyi strateji.
Şimdi biraz düşünceleri konuşalım. İnsanın gün içinde düşündüğü şeylerin çoğu internet sitelerinde gezinirken fırlayan küçük pencereler gibi birden ortaya çıkıyor ve çoğunlukla kontrol dışı düşünceler. Eğer negatif düşünceleri alırsak bunlar da kontrolümüz dışında aklımıza gelip duruyorlar.
Negatif düşünceleri ya da genel olarak hoşumuza gitmeyen düşünceleri bastırmaya çalışmak nafile bir çaba. Bu konuda benim tavsiyem şu: Bu düşünceleri bastırmaya veya kafanızdan atmaya çalışıp boşa enerji tüketmeyin. Daha pratik bir yaklaşım istiyorsanız, yavaş yavaş başka düşünceleri ortaya çıkarın.
Bunun için de Gelişim Zihin Yapısı (Growth Mindset) öneriyorum. Carol Dweck tarafından ortaya atılan bu teori, sonuçta başarılı olamasalar bile zor bulmacaları çözmeye çalışmaktan zevk alan çocukların gözlemlenmesi üzerine ortaya çıkmış. Bu çocuklar bir şekilde bulmacaların çözülmesini beklemeden bu çözün sürecinden zevk alan çocuklar. Temel özellikleri, dopamin salgısını köşe taşları olarak bile olsa başarılara değil sürece bağlamış olmaları. Çocuklar daha sonra gözlemlendiklerinde, diğer çocuklara göre çok daha başarılı yetişkinlere dönüşmüşler.
Gelişim Zihin Yapısına sahip insanların kafasında “ben doğru yoldayım” fikri var. Bu, insanın kendisini pozitif içses ile motive etmesi değil. Zira pozitif motivasyon, “aslında çok iyisin” telkini, her zaman pozitif sonuca bağlı. Oysa şu an çok kötü bir durumdaysam ama kendime “merak etme iyisin, aslansın, kaplansın” diye telkinde bulunuyorsam, kendi kendime yalan söylediğimi biliyorum. Bu durumda dopamin salgısı olmaz.
80lerin ve 90ların kişisel gelişim dalgasında çok duyduğumuz “eğer gülümsersen depresyon gider” lafını hatırlayın. Elbette ki yüz kaslarının zihne verdiği bir geri besleme var ama olay o kadar basit değil.
Asıl güçlü olan süreç içindeyken gösterdiğiniz çabayı takdir etmektir. Önce bir sürece girerken hissettiğiniz isteksizlik ve kaygının bir kapı olduğunu ve bunları hissediyorsanız doğru kapıdan geçtme ihtimalinizin yüksek olduğunu anlayın. Bu kapı sizi durdurmasın zira eğer biraz zorlarsanız fark edeceğiniz şey, bu kapının kolayca açılabildiği olacak.
Sonra ise süreç içinde harcadığınız çabayı takdir etmenin bir yolunu bulun. Eğer uzun mesafe koşusuna hazırlanıyorsanız, sınırlarınızı bir iki tık zorlayarak ulaşabileceğiniz bir nokta belirleyin ve bu noktaya vardığınızda kendinizi ödüllendirin. Henüz maraton için çok yolunuz olsa da. Bu size dopamin salgılatacaktır.
Dopamin ise toplam adrenalin miktarını baskılayarak size daha fazla çaba harcamak için “enerji” sağlayacaktır. Bu bilimsel bir şey. Bir araştırma, insanların neden bir işi yarıda bıraktığına bakıyor. Tamam her şeyi yapamayız mesela bir otomobili sırtlayamayız. Eğer bu çabaya girişiyorsanız eninde sonunda bir yerde bırakırsınız. Ama biz burada koşmak, spor yapmak, ders çalışmak, iş yapmak gibi yapılabilir şeyleri neden yarıda bıraktığımızı konuşuyoruz.
Beyin her nöroadrenalin salgıladığında beyin kökünde bir sayaç bunun kaydını tutuyor ve bir noktada “bu kadar yeter” deyip yaptığımız şey üzerindeki bilinçsel kontrolü kaldırıyor. Ama eğer bu süreçte dopamin salgılarsanız, dopamin bu sayacı geriye alıyor ve size daha fazla çabalamak için istek ve zihinsel kontrol veriyor.
Bir şeyi bırakmadan yapabilen insanların sırrı, sürece harcadıkları emeği dopamin ile ödüllendirmektir. Bu size enerji verir. Fiziksel glikoz ya da keton enerjisinden bahsetmiyorum, o enerjiden herkeste yeterince var. Olay dopamin’in beyin kökünün bu kadarı yeter diyen sayacını geriye alması.
Güzel olan şey de bunun öğrenilebilir bir şey olması. Hem de bunu bir alanda öğrenip hayatımızın diğer alanlarına da yayabiliriz. Zira dopamin sistemi genel bir sistem, spesifik bir çabayı veya hedefe varmayı ödüllendirmiyor. Bir kitabı yazma sürecinde de, bir maçta da salgılanan aynı kimyasallar, çalışan sistemler aynı sistemler.
Örneğin spor salonundasınız ve tüm setleri tamamlamadan bırakmak üzeresiniz. Acınıza ve yorgunluğunuza ya da kalan setlere değil “iyi ama bak buraya kadar geldim” kısmına odaklanın. Bir set daha yapayım diye hedef koyun ve yapınca kendinizi takdir edin. 10 set yapmak isterken 5.de tıkandığınızda 7’yi hedefleyin ve yapınca kendinizi takdir edin. 10 taneyi bitiremezseniz 5 tanede durmadığınız için kendinizi takdir edin. Çoğu zaman 5te durmaz 7yi hedeflerseniz 10’u da yaparsınız.
Nöropinefrin miktarını azaltıp size ekstra zihinsel enerji veren dopamin. Sizin kendi salgıladığınız bir şey. Kendinizi kek ya da biraz tembellikle ödüllendirmenize bile gerek yok. Dışsal bir ödüle ihtiyacınız yok.
Bing Anaokulunda yapılan bir Stanford araştırması var. Bu araştırmada çocuklara istedikleri resmi tamamlamaları durumunda “altın” yıldız veriyorlar. Bu dışsal ödül ise ortalamada çocukların resim çizme isteklerini arttırmıyor ama azaltıyor. Eğer dopamini dışsal ödüllere bağlarsanız, insanların birçok şeyi dışsal bir ödül olmadan yapabilme kabiliyetlerini azaltırsınız. Dışsal ödül kötü bir şey değil ama bunları kullanırken kendi kendinizi ödüllendirme kabiliyetinizi güdük bırakmayın.
Bir şeyi yapmanız için sizi iten değer sisteminiz ve amacınız da burada önemli rol oynar. Zor bir şeyi yaparken tıkandığınız yerde şimdi bu şeyi neden yaptığınızı ve başarırsanız ne beklediğinizi düşünün. Bundan sonra da sadece bir sonraki hedef taşını düşünün ve sürecin tamamına değil o hedef taşına odaklanın. Çoğu durumda o hedef taşına vardığınızda durmadığınızı ve aksine az önce yapamayacağınızı düşünseniz de şimdi daha fazlasını yapabileceğinizi düşündüğünüzü (dopamin salgılanması nedeniyle) göreceksiniz. Az önceki zihin halinde olmadığınızı (nöropinefrin kotasına takıldığınız) göreceksiniz (dopamin sayacı geriye aldığı için).
İnsanlar ödül mekanizmasının içsel olduğunu farkettiklerinde, içsel ödüllerini süre – yol – çıktı üçlüsü ile ilişkilendirdiklerinde ilginç bir sürece giriyorlar.
Bir insanın öğrenebileceği en güçlü şeylerden biri, süreç – yol – çıktı (yüksek odaklanma) üçlüsünü içsel bir ödül hissine bağlamaktır. Doğru yolda olduğunuz için kendinizi ödüllendirmektir. Toplam 1000 kilometrelik doğru yolun 4 kilometresini doğru yolda yürüdüyseniz kendinizi takdir etmektir. Özellikle de düzenli olarak bunu yapıyorsanız. 1000 kilometreye değil de 4 kilometrelik köşe taşlarına odaklanarak (yolu yürüme süreci – yolun kendisi ve yönü – 4 kilometreyi yürümek kısmına odaklanarak) nöropinefrin seviyesinin sınıra çıkmasını ve yolu yürümeyi bıraktıran zihinsel durumu sürekli ileri atarsınız. Başka deyişle eğer büyük amacınızın içinde küçük hedefler belirler ve her defasında önünüzdeki hedefe ulaşıp onu başarınca kendinizi takdir ettiğinizde, sınırsız zihinsel enerjiye sahip olursunuz.
Efendi erkeklerin temelde sevilmek için yaptıkları kişisel önceliklerinden taviz veren hareketler ne yazık ki istedikleri kadınlar tarafından arzulanma halinin tam tersini doğuruyor. Üstelik bu davranış efendi erkeklerin özsaygısı için de kötü bir şey. Bu kabul görme temelli hareketler silsilesi kişisel bütünlüklerine zarar veriyor ve erkeğin kendi beynindeki güçsüzlük algısını pekiştirip duruyor.
Efendi erkeklerin hali zorunlu bir efendilik ve iyilik durumudur. Efendi erkekler hayatta hem başka stratejilere yabancılar hem de kendilerine öncelik verme temelli davranışların oluşturduğu duygusal gerilime katlanamıyorlar. Bu tıpkı “çirkin kadın ahlakı” gibidir. Çirkin kadın karşı cinsle haşır neşir olmamak anlamında ahlaklı olmakla övünebilir ama bu çok anlamlı değildir. Çünkü istese de cinsel anlamda ahlaksız olması zordur. Ya da kızların görmezden geldiği, istese de bir kızla tanışamayacak bir erkeğin kızlarla ilişkiye girmemeyi bir erdem olarak sunması gibi. Burada efendilik / iyi çocukluk beyin paradigmasını değiştirip tersi şekilde davranmayı öğrenene kadar zorunlu tek rotadır.
Efendi erkeklerin beyin paradigması sorunların temelini oluşturur. Efendi erkekler duygusal güçleri olmadığı için problemden yalıtılmış, sorunsuz bir yaşam ararlar. Ama bu şuan içinde bulunduğumuz dünyada imkânsızdır. Çünkü dünya ve içinde bulunduğumuz medeniyet doğası gereği kaotik, düzensiz bir yerdir. Hayat beklenmedik şekilde gelişir ve kontrole alınamaz. Hayatta beklendik senaryolar birer illüzyondur. Tahmin edilebilir şekilde planlanan bir hayat masal dünyasında olur. İşte böyle bir dünyada iyi çocuklar risksiz, dertsiz, çatışmasız bir yaşamın olabileceğine inanıyorlar. Bu düzensizliği kabul etmeme ve sürekli düzen arayışı efendi erkeklerin insanlardaki ve hayattaki bu problemli + çelişkili doğayı anlayıp buna uygun çözümler geliştirmek konusunda becerileri olmalarını engelliyor.
Efendi erkek şunu kabul etmekte zorlanır: Gün içinde berbat şeyler mi yaşadın? İnsanlar yaptığın ya da söylediğin bir şeyi beğenmediler mi? Yaptığın bir davranış birinin işine gelmedi mi? Kız sana bakmadı mı? Kız onunla tanışmak istediğin için seni ayıpladı mı ? Kız arkadaşın gene saçma taleplerle geldi ve bir ton şikâyet mi etti? Şunu yaparsan insanlar senin hakkında kötü düşünebilirler mi ? Her şey zihninin aldığından çok daha karmaşık mı görünüyor?
İçinde yaşadığımız dünyada tüm bunlar tamamıyla normal! Dünya zaten böyle bir yer. Bunları bir problem olarak görüp, kişisel hayatını düzen içinde bir duruma getirmek için birilerini memnun etme odaklı hareket etmek seni bok çukuruna daha da yaklaştırıyor. Bunu yerine bozuk paranın diğer yüzünü çevirmelisin. Bu bencil ol, sadece kendini düşünen biri ol demek değil. Zaten başkalarına faydalı olmak için önce kendine hayrının olması gerekir. Bozuk paranın diğer yüzünde insanlar ne düşünürlerse düşünsün günlük hayatında kendi inandığı şeyleri ileri sürebilen biri olmak vardır. Neye inandığını bilmesen de bir süre sonra öğreneceksin. İnandığın kadarını uygula. Bundan rahatsız olan varsa bu onların problemidir.
Sonuçta diğer insanların algısını olumlu pozisyonda tutmayı kendini iş edinirsen bu iş bir yerden sonra senin üzerine kalacak, görevin haline gelecek. Bunu kaç sene devam ettirebilirsin ki? Bu kazanamayacağın bir uğraşa girişmek olur.
Eski bir efendi erkek / iyi çocuk olarak şunu söyleyebilirim:
Hayatta uygulaması stresli olsa bile kendi doğrularına göre hareket etmeye çekinmiyorsan zorlu durumlar içinde bile kendini iyi hissedersin. Ama meseleye başka insanları odağa alarak bakıp kendi doğrularını ileri sürmeyi geciktirirsen iyi koşullar altında bile boktan hissedeceksin
Efendi adam yaşamın stresi karşısında erken kırılan, her türlü çatışmada meydan okumanın stresini kaldıramayıp mutlu olmak için mağarasına kaçan adamdır. Bu mağarada onu bu stresli ortamdan alıp çıkartan, uyuşturan onay bağımlılığı, kendini ispatlama çabası, toplumsal olarak doğru davranma takıntısı vardır. Bunların hepsi hayatın kaotik yapısında yüzmeyi beceremediği için tutunduğu şeylerdir.
Oysa bu mağaradaki şeyler onu yaşamın stresinden kaçıran, sadece bir süreliğine uyuşturan yüzeysel şeylerdir. Ancak kendi doğruları olan ve bu doğruları başkalarından tepki çekme uğruna ileri süre adamın cesaretine ulaşamadığı için hayattaki bu güçlü duruşun tatminini hiç sağlayamaz.
İnsanlar kendi davranışlarına o kadar alışırlar ki, efendi erkek de kendini istismara açan bu davranışları evinde sürekli tıkırdayan bir saat sesi gibi bir yerden sonra hissetmemeye başlar. Bizim dikkat edip onları bulmamız gerekir. Onay temelli çalışan beyin paradigmasının değişmesinin ilk adımı budur.