Konfor Alanı Nedir ? / Nasıl Çıkılır ? ve Baltama !

Merhaba Mahmut Abi ve Değerli Blog sakinleri, Ben Mr. Deer. Bir süredir eğitimler,iş ve aile gibi konularla ilgilenirken ortalıkta yoktum.  Alışılmış yayınlarımdan farklı olarak bu sefer insan psikolojisi üzerine bir konu ile karşınızdayım. Hayatımızın bir çok noktasında bizi yapmamız gereken işlerden geri koyan, ilerlememizi engelleyen, bahanelerimizin en büyük kayaklarından biri olan ”Konfor Alanı”.

Konfor Alanı, sadece belirli bir yer değildir. Bir  zamandır aralığıdır,evredir, dönemdir. Her şeyi kontrol edebiliyorum, her şeye aşinayım, yeni bir şeye ihtiyacım yok, bildiğim şeyler en doğru şeyler ben bunları yapmaya devam edeyim, çevremdeki üç-beş insan bana yeter yeni birilerini tanımama gerek yok, ilişkim iyi kötü yürüyor arada da sevgilimin gönlü olursa cinsellikte görüyoruz yeter neden gidip yeni birini tanımaya çalışayım, hem yenisi daha mı iyi olacak  vb gibi düşünüp öylece yerimizde sayarız ve hayat akıp gider. Değişmeyen ve gelişmeyen alışkanlıklarımız ve rutinlerimiz de bunlara dahildir.

Video da alışılmış şeylerden; konfor alnı nedir, nasıl çıkılır gibi şeylerin yanı sıra konfor alanını kasıtlı olarak baltalamaktan da bahsettim. Konfor alanını baltalamak dediğim şey;

YouTube da yada interette ”konfor alanı” başlıklı  kısa bir araştırma yaptığımızda karşımıza çıkan içeriklerde sadece konfor alanın ne oldu, zararları ve nasıl çıkılacağı üzerine bilgiler içeriyor. Gözden kaçan bir nokta olduğunu düşünüyorum. Konfor alanından öyle yada böyle çıkarsın, adımlar atarsın bir şeyler için çabalarsın ama eninde sonunda bir çoğumuz konfor alanına geri döneriz. Çünkü konfor alanın kalıntıları hala üzerimizdedir. Hayatımızın akışındaki şeyler yine bize konfor alanımızı hatırlatacaktır. Evden çıkıp insanlarla tanışmaya gittiğimizde, evet konfor alanımızdan çıkarız ama oyun konsolunu kaldırmadıkça yada Pc deki (yada telefondaki) oyunu silmedikçe eve dönüşte değerli vaktimizi onların başında boşa harcamaktan geri koyamayız. Sigarayı bıraktıktan sonra evde ki boş kutuları çöpe atmadıkça, küllükleri ve çakmakları yok etmedikçe sürekli aklımıza gelir ve yine içmeye devam edebiliriz. Ailemiz veya çevremizdeki insanlar  gelişimimize engel oluyorlarsa (özellikle psikolojik olarak ) bir şekilde onların yanından uzaklaşmamız gerekir. Yani kısacası konfor alanımızdan çıkarken baştan geri dönmemizi engelleyecek adımları atmalıyız.  Bu konfor alanımızı baltalama olayı farklı alanlarda da işimize yaramaktadır. Mesela zamanında benimde yaşadığım ve sürekli insanların bana yöneltiği bir soruyu ele alalım ”bir şeyler yapmak istiyorum ama ilk adımı atacak enerjim yok”. Benim bu konuya bakış açım, fazla rutin giden hayatın vermiş olduğu monotonluk ve bıkkınlık hissidir. Hayatımızda yapacağımız ufak değişimler, rutinlerimiz in dışına çıkmamıza ve monotonluk hissinin azalmasına yardımcı olacaktır.  Mesela gidip özenle seçilip alınan bir kıyafet veya giyim-kuşam, saç-sakal tarzında ufak değişimler yapmak istediğimiz enerjiye ulaşmamızı sağlayacaktır. Tabi ben ufak değişimlerin yanı sıra büyük değişimler yapmanın daha sarsıcı olmalarından ötürü daha yararlı olacağını deneyimledim.

Üst tarafta ufak bir bilgilendirme yapmaya çalıştım konu ile alakalı umarım videoyu beğenirsiniz. İyi seyirler.

Not: İçerik ürettiğim YouTube kanalım değişti. Bu video yeni kanalımın ilk videosu. Her videomu buraya eklemeyi düşünmüyorum, içeriklerimi takip etmek isterseniz kanalıma Abone olup, bildirimleri açmayı unutmayınız. Görüşmek üzere.

 

 

Takdir edilmek

15 yıllık harika bir evliliğim var ama evliliğin bir erkek için, bir kadının asla anlayamayacağı ve takdir edemeyeceği fedakarlıklar içerdiğini de masallar ardına saklamayacağım. Ben evliliğe karşı değilim. Ben bilgisizce yapılmış, Polyana kafasıyla girilmiş, ruh ikizi gazlı, utandırma taktikleri ile yönlendirilen, “böyle olacağını görmeliydim” ve iflas sonucuna giden, çocukları hayat boyu yaralayacak olan evliliğe karşıyım.

Bir kadın seni elde gördüğünde seni seviyordur. Bunu duymak size garip gelebilir ama sürekli seninle oynaşmadığında ve evliliğin 10. yılında bu sevgi hergünkü konuşmanızın bir parçasıdır. “Tamam, seni seviyorum, bye” telefon konuşmalarını bitiren cümledir. Bu konu hakkında düşünmüyorsundur zira düşünmene gerek yoktur. Eğer “beni sevdiğini nasıl bileceğim?” diye soruyorsan zaten sorun vardır. Kadın hergünün alışılmışlığı ve rahatlığı bozulduğunda sevgiyi takdir edebilir. Ama bir kere sıradanlık yerli yerine oturduğunda sevgi nadiren açıkça belirtilir. Aslında bunu belirtmek sizden beklenir.

Bütün o sevgililer günü kartlarındaki ya da yıldönümü yazılarındaki çiçek dolu saçmalıklar başkaları tarafından yazılan şeyler. Arada sırada çiçek fena bir şey olmasa da, ayrıntılara boğulup büyük resmi kaçırmamak lazım. Evlilik, sıradan zamanlarda ve hergün ne yaptığınızla alakalı. Ara sıra yapılan yakınlık gösterileriyle, çiçeklerle vs. değil. Her Cumartesi sabahı beraberce 300 kez mısır gevreği yedikten sonra ne olduğunuzla alakalı. Ya da siz masada hangi faturayı önce ödemek gerektiğini konuşurken çocukların televizyon kumandası ile ilgili kavga etmesi ile. Ya da çimlerin ne kadar kötü biçilmiş olması ile. Evet, ona yürürken ya da onu tabaktan daha başka bir şey olarak görmeye başladığınızda zerre düşünmediğiniz şeylerle.

Evlilik budur. Her ne kadar sıklıkla sıkıcı olsa da illa sıkıcı olmak zorunda değildir. Ama sıradandır. Normal, olağan bir şeydir ve öyle olmaya da evrilir. Sizden önce kaç insanın aynı şeyleri yaparak yaşadığını, evlendiğini ve öldüğünü düşünün. Evliliği tecrübe etmemiş bir insanın kesinlikle anlayamayacağı ama evliliğin asıl test edildiği şey budur : sıradanlık. Mutlu, Oprahvari fikir “evliliği sürekli taze tutmalısınız” şeklinde. Ama tazeleyici bir akşamdan ve Wal-Mart iç çamaşırlarından sonra yapacağınız şey, sabah çocukları teyzelerinden alıp her zamanki sıradanlığı ile evliliğe devam etmektir. “Evlilik hayali” size satılırken kimsenin bahsetmediği şey budur. Bir tanesini bulduktan ve planlı program yaparak ya da onunla 3 ay maraton seksi yaptıktan sonra hatun hamile kalması ile yaptığınız evlilikten hemen sonra gelen “iyi tamam da bundan sonrası ne?” hissi.

Takdir

Bence birçok erkek, yaptıkları fedakarlıkların kadın tarafından eninde sonunda takdir edileceğini düşünerek kendilerini kandırıyorlar. Bunu hemen şimdi öğrenin : fedakarlıklarınız hiçbir zaman takdir edilmeyecek. Hiçbir kadın onun gerçekliğini tesis etmek yolunda yaptığınız fedakarlıkları anlayıp takdir edemez. En bilge, en sevecen kadın bile feminen odaklı gerçeklik içinde yaşar. Erkeğin onun onurlandırmak, ona saygı duymak ve onu sevmek için yaptığı fedakarlıklar sıradan şeylerdir. Sizden zaten beklenen şeyler bunlar. Kendi hırs ve potansiyelinizden fedakarlık yapıp ona daha iyi bir hayat mı sağladınız? Zaten yapmanız gereken şey buydu. Ağzınızın içine bakan ve tek hareketinizle sizinle olmayı bekleyen güzel sekretere hayır deyip karınızı aldatmadınız mı? Zaten yapmanız gereken şey buydu. Evliliği, aileyi vs. sürdürmek için aldığınız sorumluluklar? Beklenen şeyler. Sadece eksikliklerinde takdir edilen şeyler.

Feminen – odaklı gerçekliğin tamamı budur.Erkeğin tek varoluş amacı, feminen gerçekliği gerçekleştirmektir. Buna karşı çıkan hatta bunu analiz etmeye kalkan ise “erkek” / “adam” değildir. En ben merkezli, en başınabuyruk erkek bile feminen önceliğe göre tanımlanmıştır. O asidir zira feminenin tanımladığı gerçeklikte “adam” gibi davranmamıştır. İşin ironisi şudur ki feminene uyan (ya da daha fazlasını yapıp onun taraftarı olan) erkek değil, bu serseri erkek feminen tarafından takdir edilir.

Takdir, kadın – erkek ilişkilerinin diğer başka tarafları ile iç içe geçmiş bir kavramdır.

Örneğin, opsiyonları olan 40 yaşındaki bir erkeğin, daha genç kadınlara yürümek yerine “doğru olanı” yapıp kendi yaşındaki bir kadın ile ilişki kovaladığını düşünün. Yaşını almış bir kadına ikinci baharını yaşattığı için takdir edilecek mi? Yoksa zaten yapması gerekeni yaptığı mı düşünülecek? Ya da çocuklu bir bekar anne ile evlenen ve başka bir erkeğin çocukları için ebeveynlik yatırımı yapan erkek takdir edilecek mi? Kadın bunu adamın karakterini değerlendirirken düşünecek mi yoksa adam zaten kendisinden bekleneni ve yapması gerekeni mi yapıyor? Takdir, beyaz şövalyenin ikilemidir.

İlişkiler çaba işi değildir.

Alışılmışlık, horgörüyü, vasatlığı, banallığı vs … besler. Birçok evlilik bu nedenlerle bok çukurunda biter. Hem kadın, hem de erkek kendisini tamamen salar.

İlişki çaba gerektirir lafı bir sosyal gelenektir.Erkeklerin bunu sıklıkla söylüyorlar. Bu artık erkeklerin bile bilincine işlemiş bir gelenek. Uzun süreli ilişkideki birçok erkeğin kafasında, kendileri ilişki için sürekli çalışan ve çaba harcayan taraf ve kadınlar da kendilerine ve çabalarına “not” veriyorlar. Bu mitin bekar erkeklere yutturulabilmesi için, her birinin uzun süreli ilişkinin ancak böyle olabileceği konusunda beyninin yıkanması gereklidir. Bu mit ise, erkeklerin yaptıkları fedakarlıkların ve davranışların, kadınlar tarafından takdir edilebileceği gibi yanlış bir inanca dayanır.

Bir erkeği, bir kadının mükemmel erkek konusundaki ideallerine uydurmanın en iyi metodu nedir? Kadınlar “erkeği düzeltmeye”, “onun üzerinde çalışmaya”, “onu yontmaya” bayılırlar. “Aslında harika biri olabilir ama şöyle şöyle olursa” ya da “onu yontmaya çalışıyorum.” Ne zaman ki “onu yontmaya çalışıyorum”, “illişkimiz için çalışıyoruz” a evrilir, o zaman erkek kadının çerçevesi içine girmiş demektir.   İlişki çaba işidir mitinin çıktığı yer burasıdır. Kadınlar ne sıklıkta “ilişki için çabalarlar?” Ve eğer çabalayan kadınsa, ilişki terminolojisi hemen değişir (erkeğin takdiri için çalışan kadın değil, erkeği yontmaya çalışan kadın).  Burada çaba, erkeğin kendi kimliğini onun ideal ilişki kavramına göre değiştirdiğini, feminen merkezli gerçekliğe daha iyi uyduğunu belirtir.  Bunu yapmanın, erkeği daha eline kadın eli bile değmemiş iken, kadın ideallerine göre kendisini yontmaya güdülemekten daha iyi bir yolu var mı?

Çeviri : Appreciation

Bu yazı Patreon patronlarının katkıları sayesinde Türkçe’ye çevirilmiştir.

Kırmızı hap ile mavi hap oyunu oynamak

Soru : Bizim birşeyler yaşamak istediğimiz kızın bize ilgisi yoksa ne yapacağız? Yani bi ortamda görmüşsün güzel kiz eyvallah ama ilgisi yok. Friendzone olmaktan bahsetmiyorum. Kız ilginin farkında ama emin değil. Belki de ilgisi var ama damga yememek için birşeyler yapamıyor yada utanıyor. Bu durumda ne yapılmalı? Bu durumda ne yapılmalı? KH bize “kiz ilgi duymuyorsa NEXT” mi diyor. Hep kolay kızları mi elde edeceğiz? Onlar da biliyorsun hb’si düşük yada yüksek dramalı oluyor genelde.

Buna biraz ters tepki gösterdim ama aslında kendi içinde belli bir mantığı olan bir soru. Neden 2 kere red yeyip reddediyoruz? Neden 4 değil? Belki uğraşsam olur? Vs.

Oyunu ve kırmızı hapın ne olduğunu zihin yapısı olarak anlayabiliyor musunuz emin değilim. Buna daha önce ilgisi yetersiz kız yazısında değinmiştim. Burada da söylenen ile anlanan arasında bir uçurum var.

Bakın bir kızı nextlediğinizde, belki olacak işi bitiriyorsunuz. Belki bir adım daha atsanız olacaktı. Belki mavi haplı oynasan olacaktı. Evet bu mümkün. Sonuçta 2 red bir next istatistik bir strateji ve 2 redden sonra karşındaki hatunu reddetmen, 10 yürümede sana çok daha fazla başarı getirir şeklinde çalışıyor. Ama belki bir yürümede next yüzünden olmayabilir. Belki 3. adımda olurdu.

Bunu iyi anlayın. Kırmızı hapta başarı bir kızla sevgili olmak ya da onu götürmek değil, ilişkide fazlaca yatırım yapmak zorunda kalan ve bu nedenle de hep kaybetme korkusu ile yasayan tedirgin ve kırılgan mavi haplı olmamak. Kırmızı hapın amacı size o kızı sağlamak değil, sizin daha doyumlu bir hayata sahip olmanız. Bunun için o kızı kurban edebilir ve belki kırmızı haplı olmazsan o kızla çıkacaktın, evlenecektin, çocuklarınız olacaktı. Kim bilir? Fantezi bunlar ama hiç olmayacak şeyler değiller.

Şimdi şu durumu düşünelim. Diyelim ki ben kırmızı hapı az çok yutmuş biri olarak bir kıza yürüdüm ve iki kere reddedildim. Kızı nextlerim. Ama nextlerken psikolojim “2 kere şans verdim kullanamadı / kullansaydı (ben ödülüm)” olurdu. Ya belki ilgisinin farkında değil, belki korkuyor ya da ona nasıl da iyi bir tercih olduğumu göstereceğim gibi bir psikoloji değil. Bunlar kızın derdi, benim değil (ben merkezlilik). Ben neden kız arkadaşım bile olmayan kadının dertlerini kafama takayım, neden onun sorunlarını onun için çözmeye uğraşayım? Kız çok güzel diye mi? Kız çok güzelse bana ne? Tek güzel o mu?

Aynı kıza mavi haplı bildiğiniz biri gitti ve yürüdü. 5 kere reddedildi ama aylarca her tarafından sular seller gibi akan ama nedense belli edemediğini ya da kızın emin olmadığını düşündüğü ilgisini kıza boca etti. Ve kızı tavladı! Burada kim başarılı. Mahmut demeyin, toplumun 90%ına göre mavi haplı başarılı. Kızı o kaptı.

Ama kırmızı hapa göre ben başarılıyım. Zira mavi haplımız 10 koyup 1 aldı, psikolojisi de şu : “Mahmuta hayır diyen prenses, sonunda bana evet dedi (ben odul degilim o nedenle arayi ekstra seyler yaparak kapayip bana odul olan kizi kaparım)”.

İşte bu nedenle beta öder diye bir kavram var. Burada ödenen bedel. Zaman, kaynak ama en önemlisi de başka alternatifler. Çöpe atılan bolluk zihniyeti.

Kırmızı hapa gore burada ben başarılıyım. Bunu anlamayamıyorsanız, size saçma geliyorsa, kırmızı hap size göre değil. Hiç bulaşmayıp norm içinde kalin daha hayırlısı. Yoksa kızlar konusunda ortalama bir betadan bile daha başarısız olma ihtimaliniz çok yüksek.

Örneğin evliliğinde büyük sorunlar yaşayan adamlar kırmızı hap uygulamak istediğinde onları hep şöyle uyarıyorum : kırmızı haplı stratejilerin hedefi seni kurtarmak, evliliğini değil. Amacın illa evliliği kurtarayım ise kırmızı hap evliliği bitirebilir! Zira erkeğin maskülen ve dominant olmasına aşırı ters tepki verecek hatunlar vardır, özellikle de erkeklerle ilişkisi mesela çocukluğunda babasi ile ilişkisi yüzünden geri dönüşsüz hasar görmüş bir kadınsa. Erkek şimdiki gibi acı çekse belki çocuklar büyüyene kadar 10 sene evlilik devam edecek ama KH ile bir senede bitebilir.

Şimdi tabii isin tezatı şu ki yukarıdaki Mahmut – Mavi Haplı maçı şansı en az olan senaryo. Kırmızı hap zihin yapısı ile belki o kızı 100% (kendisi ödül olmayan mavi haplı tabiri ile) “kaybediyorsun” ama genel olarak daha çok ve daha güzel kızlarla birlikte oluyorsun. “Kazanan” mavi haplı belki 10% şansına oynayıp kızı “kazanıyor” ama genelde bu kadına surekli yatırım yapmak durumunda kalıyor ve genellikle kızı kapsa bile sonra kendinde çok yiyor. Eninde sonunda kız aslında arayı sürekli ödeyerek kapayan bir adam istemedigini fark edip gidince bunalıma giriyor. Yani kırmızı hap kafası omurgalı ama abazan gibi bir sonuca yol açmıyor (kadın erkek ilişkilerinin gerçek doğasını gören ama yıllardır ego yatırımı yaptıkları masalları bünyeden atamayan öfkeli gençlik gibi kadın düşmanı kesilmezsen tabii de biz ona siyah hap diyoruz), tam tersi mavi hap kafası sıklıkla omurgasız ve abazan olmaya neden oluyor.

Kız ilginin farkında ama emin değil. Belki de ilgisi var ama damga yememek için birşeyler yapamıyor yada utanıyor.

Bunlar daha fazla çabalamazsan bu muhteşem ödülü kaybedeceksin kafasının sürekli pompalayacağı fanteziler. Birincisi tamamen mantıksız daha doğrusu kızlarla tecrübesi olan bir erkeğin güleceği bir bahane. Kızlar, özellikle de güzel kızlar için ilgiden emin olmamak afrodizyaktır. Hayalgücünü kamçılar. Açık iletişim, herşeyi en açık şekilde ortaya dökmelisin, vs … bunlar mavi hap oyunu. İsterseniz kendiniz acı yoldan öğrenin sizi tutan yok ama ben size söyleyeyim sonu genelde hüsrandır.

İkincisi doğru ise de next çekerken siktir çekecek kadar ahmak değilseniz kız çözdü mü geri gelir zaten.

Fakat sorun şu ki bunlar genelde fantezidir. Kızın bizi önemsemediğini kabul etmek yerine kırılgan egomuzu okşamak için böyle bahaneler üretmeye meyilliyiz. Aslında onun da ilgisi var ama belki daha ilgimden emin değil. Aslında ilgisi var ama utanıyor belki. Aslında ilgisi var ama bugün kedisi ölmüş. Vs.

Hep kolay kızları mi elde edeceğiz? Onlar da biliyorsun hb’si düşük yada yüksek dramalı oluyor genelde.

Yoo bilmiyorum. Onca kızla birlikte oldum yaş kemale erdi bilmiyorum. Elde ettiğim kızlar sırf ben onları elde edebiliyorum diye hbsi düşük ya da yüksek dramalı değildi.

Sana ilgisi olan kız kolay değildir, sana ilgisi vardır. Sana ilgisi olmayan kız da zor kız değildir. Sana zerre ilgisi olmayan ve seni tanımaya bile yeltenmeden ya da 5 yemekten sonra reddeden kız gider ilk gecede başkası ile yatağa girer. Senin 5 paragraflık mesajını okuyup cevaplamaz, başkasının tek mesajı için sabahlara kadar bekler. Kolay – zor kız yoktur demiyorum, ama bunun ölçüsü size kolay – zor olması değil. Kısacası, birine 5 yemek yemeden öptürmeyen kız ile ilk gecede onunla seks yapan kız (genellikle) aynı kızlar.

Ek olarak buraya gelen çoğu erkeğin konuşmasından bile kızları henüz pek tanımadıklarını anlayabiliyorsun. Sen mesela düşük cpdli kızı çok ilgi vermeden tavlarım yüksek cpdli kız için çok daha fazla klasik ilgi ve zaman ayırma gerekir sanmak gibi. Oysa yüksek cpdli kızlar (genel olarak yoksa spesifik kızlarda tersi olabilir) ilgi hediye ve erkek gayretine boğulduklarından daha az çaba harcayan kendinden emin bırakıp gidebilen erkeklere ilgi duyarlar. Oyun ve kh yüksek cpdli kızlarda daha fazla çalışır düşük cpdli kızlarda ters tepebilir.

Neden 2 kere red yeyip reddediyoruz? Neden 4 değil? Belki uğraşsam olur? Vs.

Binlerce erkeğin tecrübesinden süzülen 2 red sonra next kuralı yaklaşık 16 yaşında bir kural. Odun kafa gibi uygulamanıza gerek yok tabii. Sen istersen 3 kere dene. Ama 2 kere seni reddeden kızı nextlemeyip daha da üstüne gidiyorsan, kız aslında ilgisinin farkında değil gibi fantezilere bel bağlıyorsan kıza gereğinden fazla yatırım yapıp oneitis yapmama şansın düşük. Sen istediğin kadar oneitis yok de.

Jordan Peterson Türkçe – Sosyal kaygı ile başa çıkma

Diyelim ki sosyal kaygı bozukluğunuz var. Peki, sosyal kaygınız varken ne olur.

Bir partiye gidersiniz ve kalbiniz küt küt atıyordur.

Neden?

Çünkü parti bir “canavardır”.

Peki neden (bir canavardır)?

Zira sizi yargılıyor! Ve sizi egemenlik hiyerarşisinde aşağıya koyuyor.

Negatif yargının anlamı budur. Ve bu da sizin cinsel başarınızı etkiliyor.

Bu demek ki kısmen doğanın kendisi tarafından değerlendiriliyorsunuz.

Yani o sosyal duruma girdiğinizde, kaosun ejderhası ile yüzyüze geliyorsunuz.

Peki siz ne yapıyorsunuz?

Böyle eğiliyorsunuz, omuzlarınızı düşürüyorsunuz.

Bu da düşük egemenlik (dominance) demek. Ben tehdit değilim duruşu.

Bu şekilde hayatta pek bir yol alamasınız ama bir tiranla karşı karşıya geldiğinizde yapılması mantıklı olan şey böyle durmaktır. Eğik durup “ben tehdit değilim (bana saldırma)” sinyali vermek. (Zorba) krala dimdik baktığın anda ölürsün.

“Tehdit değilim, bak öne eğik duruyorum”.

Dışarda bu olurken içinizde ne oluyor?

Sürekli olarak “insanlar benim hakkında ne düşünüyor” diye düşünüyorsunuz.

“Aptal görünüyor muyum?” “Gülünç görünüyor muyum?” “Çok tuhafım.” “Burada olmaktan nefret ediyorum.” “Off, çok terliyim.”

Bunların hepsi içselleştirilmiş. Ve hepsi benliğe odaklı.

Gözler çalışmıyor (dışarı bakmıyorlar).

Peki böyle insanlara ne tavsiye edebilirsiniz?

Kendin hakkında düşünmeyi bırak diyemezsin zira bırakamazlar. Beyaz fil hakkında düşünme dediğinde onu düşünmeye başlarlar. Birine bir şeyi düşünme diyemezsin zira bunu dediğinde bir döngüye kapılıp giderler.

Sosyal kaygısı olan insanlara şunu dersin : Diğer insanlara bak! Onlara bak!

Değil mi? Neden?

Çünkü onlara bakarsan ne düşündüklerini görebilirsin.

Eğer sosyalleşmekte gerçekten berbat değilseniz … ki bazı insanlar böyleler yani sosyal yetenekleri sıfır. Bu insanların bir partiye gitmeme sebepleri daha kendilerini nasıl tanıtacaklarını bile bilememeleri. Onlara kimse nasıl davranmaları gerektiğini öğretmemiş. Bu insanlar davranışsal terapi için çok uyun adaylar. Bu adamlara adım adım sosyal kabul için gerekli basamakları gösterebilirsin.

Ama çoğu insan böyle değil. Aslında sosyal kabiliyetleri var. İçe dönük ve yüksek kaygıya sahip insanlar olsalar bile biri ile yüz yüze konuşabilirler.

Neden?

Zira yüz yüze konuşmada o insana bakarlar.

Bir gruba konuşurken yapmanız gereken şeylerden biri de bu. Asla insanlara konuşmayın! “İnsanlar” (soyut bir şey), gerçekte insanlar diye bir şey yok. Bireylere konuşun. Ve onlar size tüm grubu yansıtırlar. (Belli bir anda) bir kişiye bakarsın ve baktığın kişi sana grubun düşüncesini yansıtır.

Kendinizi dışarda birine odakladığınızda ilginizi dışarı odaklıyorsunuz. İlginizi dışarı itmek için gözlerinizi kullanın.

Çevrenizi izlemeye başlarsanız tüm otomatik mekanizmalar devreye girerler.

Ve tuhaf görünmeyi bırakırsınız. Zira konuşurken yere bakıyorsam sizin ne yapacağınızı bilemem ve konuşma parça parça olur. Bir parça çalarken yanlış notalara basmak gibi.

Bu yüzden birçok mitolojide göz piramidin üstündedir. Tüm egemenlik hiyerarşilerinde kazanmanı sağlayan şey “gözdür”. Dikkatini dışarda olana ver. Bu kritik bir problem.

Mısırlıların Horusa tapmasının nedeni bu. Horus’un Sirus’u kurtarabilmesi de bu nedenle:  dikkat verebilme kabiliyeti.

En çok neye dikkat edersiniz?

Beyninizin sol lobunun anormallik diye işaretlediği şeye. Bu sizin dikkatinizi çeker. “Bu işte bir terslik var” gibi, “ona bakmıyorum”.

YANLIŞ!

Asıl bakman gereken şey o! Yolunda gitmeyen şey. Ona bakman lazım.

Tamam bu sizi yiyebilecek korkunç canavar olabilir ama aynı zamanda tüm ihtiyacınız olan bilgiler de orada.

Örneğin bu nedenle düşmanlarınızla tartışmak önemlidir. Zira onlar size sizin bilmediğiniz şeyler söyleyeceklerdir. Ve bu da harika bir şey zira siz onları bilmiyorsanız o kadar da zeki değilsiniz, değil mi?

Bazen istemediğin yerlere gidersin ama bilmen gereken şey oradadır. Düşmanın sana neden aptalın teki olduğunu söyler … Tabii gerçek olmayan bir sürü şey de söyleyecektir. Ama tek bir doğru söylese yeter. “Teşekkürler adamım, sayende şimdi bunu görebildiğime göre bunu düzeltmek için çalışabilirim. (Sayende) bunu daha fazla taşımak zorunda değilim.”

Bu nedenle korkunç canavar aynı zamanda altının sahibidir. O, size duymak istemediğiniz mesajı ileten kişidir.

Tamam bu zor. Çok zor. Ama zor olması önemli değil. Hayat zordur.

Video JBP Türkçe kanalında yayınlanmıştır.

Jordan Peterson Türkçe Kitap

Kırmızı hap ve acımasız (!) bilgiler

Derdini Karınla Paylaş. Hem Karınla Hem Derdinle Uğraş yazısının YouTube kanalındaki seslendirmesine bir arkadaş şöyle bir yorum bırakmış :

Redpillde en üzüldüğüm kısım acımazsız bilgilerin bulunması. İnsan dertlerini önemseyen bir eş beklerken, kırmızı hap camiyasında derdimizi anlatmamamız gerektiği söyleniyor. Hayattan bizi destekleyen bir eş beklemek yerine, hipergami yüzünden birlikte olduğumuz ve sürekli çerçevemizi korumak için çabaladığımız bir ilişki içinde buluyoruz kendimizi. Bu bakış benim aşk, sevgi üstüne olan inancımı aşkın mental bir hastalık olduğu yönünde değiştirmeye başladı. Başarısız bir düşünce yapısı olarak etiketlemeden önce, birinin hayatta onu destekleyecek, derdine ortak olarak bir eş beklemesinin gerçekçi olmasını isterdim. Tabi bu kırmızı hap felsefesine ayrı düştüğü için fikir ayrılığında kaldığım doğrudur. Fikirlere açığım.

Bu çok sık dile getirilen bir serzeniş.

40ına yaklaşmanın yanında bu sitede birçok erkeğin derdi ile uğraşmak kafamda şunu netleştirmeye başladı : Kırmızı hap veya mavi hap etiketleri aslında yetişkin erkek ve oğlan çocuğu hallerine verilen isimler. Biraz masallar içinde, el bebek gül bebek yetiştirilmişinden oğlan çocuğu. Burada size yeni keşfedilmiş ve 1999 yapımı bir filmden isim takılmış bir şeyden bahsetmiyoruz. Yetişkin bir erkek olmaktan bahsediyoruz (*). Aslına bakarsanız bana yeni bir şeyler yazıyormuşum gibi gelmiyor. Daha çok bir enkazın altında kalmış eski bilgileri günışığına çıkarıyorum gibi geliyor.

Gerçekten yetişkin bir erkek olduğunuzda bunlar zaten sizin doğal davranışınız olacak. Umarım çoğu erkek gibi bu aşamaya geçmek için 40 hatta 50 yaşına kadar beklemezsiniz. Zaten kırmızı hap – mavi hap kavramlarını erişkin erkek – oğlan çocuğu olma ile ilişkilendirme sebebim de biraz bu 40lık amcalar. Arkadaş çevrem artık 40ına merdiven dayadı ve çoğu ile muhabbet ederken burada yazdığımız şeyleri, kırmızı hapı zerre bilmeden söylediklerini duyuyorum.

Her neyse. Şimdi çoğunuza oğlan çocuğu psikolojisinden bakınca bunlar kasıntı veya acımasız geliyor ama tam yetişkinliğinize ulaştığınızda doğal gelecek ve “başka nasıl olacaktı ki” diyeceksiniz.

Bu dert konusuna gelelim. Siz eğer evlenirseniz, kuracağınız ailenin temel direği olacaksınız. ATMsi değil. Direk demek, kaya gibi sağlam olmak demek. Karınız da çocuklarınız da gerektiğinde hep beraber size yaslandığında sapasağlam durması gereken bir direk. Bu devirde bile çocuklu bir ailenin erkeği olmanın ne kadar zor olduğunu bekarken aklınızdan bile geçiremezsiniz. Karınız çalışıp para kazansa bile zorluklar geldiğinde ki merak etmeyin gelecek, size dayanmak ister. Kadınların bugün para kazanabiliyor olmaları, onların duygusal stres altında kocalarının sağlamlığına ihtiyaç duymalarını ortadan kaldırmıyor. Parayla duygusal güç satın alınamıyor maalesef.

Karınızı dert ortağı olarak görürseniz kriz anlarında onun içinde oluşan varoluşsal kaygıyı ateşlersiniz. Kadınlar erkeklere göre (ortalama olarak) çok daha fazla kaygı duymaya meyilliler. Bir erkeğin buluruz bir çaresini diyeceği bir çok şey birçok kadını geceleri uyutmayabilir.

Bu demek değildir ki karınız derdinize ortak olamaz yani sonuçlarına sizinle beraber göğüs geremez ya da ilk fırtınada gemiden atlar gider. Yapmanız gereken bir planınız olması, bu plana göre oynamak ve gemidekilerin önüne dertleri serip onları korkutmamak. Bugün karısını dert ortağı yapan adamların en büyük derdi, o gemiye kaptanlık edebilecek gibi görünmemeleri. Genelde de karılarını anaları yerine koyuyorlar. Dert anlatırken de ondan duygusal destek bekliyorlar.

Arkadaşın yazdıklarındaki tezat şu ki siz eğer yetişkin bir erkek gibi derdinizi mümkün olduğunca kendinize saklarsanız, karınızdan destek bulursunuz. Saklamazsanız ise sıklıkla desteksiz kalırsınız. Bir kadın erkeğe derdin ne olduğunu tam bilmeden de sessizce duygusal destek verebilir.

Şöyle akıl yürüyelim. Toplumun eskiden kadına bu yönde yaptığı baskısını görmezden gelmeyeceğiz ama yazıda Haldun Abi’nin bahsettiği eski devir anneleri / neneleri, dedelerinizin işlerinden ve dertlerinden haberdar değilken bir elinde cımbız bir elinde ayna umurunda mı dünya şeklinde mi davranıyordu?!?  Onlar mı daha çok destek olmaya meyilliler yoksa bugün erkeklerin her dertlerini kanka gibi paylaştıkları modern kadınlar mı?

Aslına bakarsanız hastalıkların, çocuk ölümlerinin, türlü kazaların, vahşi cinayetlerin, vs … olduğu dünyada hatunun birinin sizi reddetmesi ya da karınızın dert anlatınca sizden soğuyabilecek olması acımasız bilgiler falan değiller. Nahoş bilgiler desek daha doğru. Bir şekilde daha da olgunlaşırsanız, acımasız gerçek dediğiniz şeyler değişmese de siz onlardan daha güçlü olacaksınız. Eğer ölüm oyunu kısa kesmezse, siz isteseniz de istemesenizde olgunlaşacaksınız zaten. Bu süreci hızlandırmanız lehinize. Süreci yavaşlatmayın.

(*) Gerçi bunu kadın – erkek ilişkilerinde yetişkin erkek olma ile sınırlamak da doğru olabilir. Zira dağa elinde çakı ile koysan bir tabur düşmanı yenecek kadar maskülen erkekliğin yeryüzü simgesi olup da kadın erkek ilişkilerinde tam bir oğlan çocuğu olan adamlar da var.

Jordan Peterson Türkçe – Olduğumuz kişiden memnun olmalı mıyız?

Psikologların, özellikle de sosyal psikologların, son 20 yılda yaptıkları şeylerden biri de (Türkçeye özsaygı olarak çevrilen ama asıl anlamı şimdi olduğun kişi hakkında iyi hissetmek olan) self esteem fikrini öne çıkarmak oldu.

20 yaşında birine şu an olduğu halinden memnun olması gerektiğini neden söylersin ki?

Hayır, kim olduğundan memnun olmak zorunda değilsin! Kim olabileceğin konusunda iyi hissetmelisin. Bu daha iyi zira olmak istediğin kişiye dönüşmek için önünde 60 yıl var.

İnsanların özgüvenli olmamaları gerektiğini söylemiyorum. Ama 16 – 32 yaş arasında olan genç insanlara bakarsak genellikle ne olduklarından memnun olmadıklarını görürürüz. Çünkü hayatları kaotik ve karmaşıktır ve nereye gittiklerini ve ne yapmaları gerektiğini pek bilmezler.

Kendine değerli biriymişsin gibi davranman lazım. Özellikle de potansiyelin olduğunu düşünerek. Ama özellikle de gençsen, olabileceğin insana odaklanmalısın.

Diyelim ki perişan bir haldesin. Nihilistsin, hayatın kaos içinde ve depresifsin. Bunun için geçerli sebeplerin de var. Berbat ebeveynler, istismar, vs. Peki kendinden memnun olmalı mısın? Hayır doğru messaj bu değil. Daha çok, (hangi pozisyondan başlarsan başla) hayatını yoluna koymak için içinde nasıl büyük bir potansiyel olduğunu anlamalısın. Ve sonra bu potansiyeli realize etmek için elinden geleni yapmalısın ki bu sayede hayatın yoluna girecektir.

Bu self-esteemden iyidir. Çok kötü durumdasın, olabilir. Bu hayatta çok fazla acı ve ızdırap var. Bu durumdayken şu an olduğun durumda kendinden memnun olamazsın zira iyi bir halde değilsin. Ama bu konuda bir şeyler yapabilirsin. Ve tüm deliller bu konuda bir şeyler yapabileceğini gösteriyor.

Gençlere diyorum ki : “Hayatın ne kadar kötü durumda olursan olsun, sanki her şey yolundaymış gibi davranma. Her şey yolunda değil. Olay trajik. Dünya kötü insanlarla dolu. Bazı insanlar gerçekten kötü insanların ellerinde acı çekiyorlar. Bazen hiç iyileşemiyorlar. Bu gerçekten korkunç bir şey.

Ama sende düşündüğünden çok daha fazla güç var. Eğer ayağa kalkar, soylu bir vizyon ve disiplinle bu durumunla yüzleşirsen, hayal edebileceğinden çok daha fazla şekilde dertlerinden kurtulabilirsin.

Ve senin davranışların bu prensipler üzerine inşaa edilmeli.”

Klinik psikolog olmanın güzel yanlarından biri bu işin sadece tahmine dayalı bir iş olmaması. Klinik psikolojide 2 şeyi biliyoruz.

Birincisi, gerçeği konuşmak insanları kurtarır. Zira bir psikoloğa gittiğinde gerçeği konuşursun : “Hayatımda yanlış giden şey şu ve nedeni de şu”. Belki bu gerçekliği konuşmak 1 yıl alır. Ve iki taraf da sorunu çözmek için ellerinden geleni yapıyorlardır. “Bunu düzeltmek için yapman gereken şu. Faydalı bir gelecek şöyle olacak”. Eğer iyi işliyorsa gerçeği konuşmak şöyle işler : iki insan iyi bir şey yapmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bakalım işleri daha iyiye götürebilecek bir konuşma yapabilecek miyiz? Bu konuşmanın işe yaradığını biliyoruz.

İkincisi, diyelim ki işleri düzeltmen konusunda yolun üzerinde duran ve seni korkutan şeyler var. Ne olmak istediğin konusunda bir vizyonun var. Örneğin kariyerinde iyi bir yere gelmek ve bunun için de bir topluluk önünde iyi bir konuşma yapabilmek istiyorsun.

Ama bundan korkuyorsun. Küçük düşmekten korkuyorsun. Peki bu konuda ne yapacağız?

Belki önce tek bir kişi önünde konuşmaya alışırsın. Sonra 3 kişi önünde. Önce 5 dakika ve sonra alışınca 10 dakika.

Korkutuğun gönüllü ve aşamalı olarak kendini maruz bırakmak seni iyileştirir.

Bu işe yarıyor. Gerçek bu ve araştırmalar da bunu gösteriyor. İnsanlar bir şeyleri böyle öğreniyorlar.

İnsanlara dünyaya yüzünü dönüp ona kendini açarak yüzleşirsen, doğruyu söylersen, kendini korktuğun şeylere cesurca açarsan, hayatın ve çevrendekilerin hayatları daha iyi olacak.

Bence bu reddedilemeyecek bir gerçeğe en yakın şey. Bu bildiğimiz arketip kahramanlık hikayeleri ile de uyuşuyor. Git ve ejderhayı bul ve onunla yüzleş.

Ejderhadan bahsediyoruz. Seni yiyebilir. Tehlikeli bir şey bu.

Ama olduğun yere sinip, korku içinde hiçbir şey yapmadan ejderhanın gelip seni yemesini beklemek daha kötü! Git ve onunla yüzleş. Onu yen ve altını al (Ejderha mitolojisinde ejderhalar genellikle altın, hazine saklarlar). Altını halkınla paylaş. İşte bu, insanlığın en eski öyküsü.

Video JBP Türkçe kanalında yayınlanmıştır.

Jordan Peterson Türkçe Kitap

Bilişsel empati nasıl geliştirilir?

Empati anahtarı yazısından :

Empati çoğunlukla iki alt gruba ayrılır : bilişsel empati ve duygusal empati. Biz empati denilince ikincisini düşünmeye meyilliyiz. Bilişsel empati zihin teorisinin bir parçası ve birini illa onun duygularından etkilenmeden onun yerine koyup onu anlayabilme yeteneğine denir. Duygusal empati ise diğer bir insanın duygularını hissedebilmektir. Bu, başkasının ya da sürünün duygularına kapılıp boğulmak anlamına gelen duygusal salgın hastalıktan farklıdır.

Heaven rumuzlu okur sormuş :

1-)Bilişsel empati nasıl geliştirilir?

2-)Gereksiz dozda duygusal empatiden nasıl kurtulunur?

3-)500’üncü yürümemde korkum sıfıra yaklaştı diyelim, fakat oyunum gelişmedi. Bu ne işe yarar, bana hatun getirir mi?

special question – yirmili yaşlardan sonra (23üm) doğal alfa olunur mu?

Baştan başlayalım.

1-)Bilişsel empati nasıl geliştirilir?

Çoğunuzun bilişsel empatisi aslında size yetecek de artacak kadar fazla. Temel derdiniz bilişsel empatinizin (yazıda sinyal denilen şey) gelişmemiş olması değil, gürültünün yani duygusal empatinin çok fazla olması! Aşağıda ayrıntılı bahsettiğim gizli sözleşmeleriniz ve dürtüleriniz sizi duygusal empatiye zorlamasa aslında çoğunuzda yeterince bilişsel empati var. Bu şey gibi : aslında kızla buluştuğunda rezil olacak mıyım, beni beğenecek mi gibi korkuların gürültüsü olmasa çoğu erkeğin bir kadınla normal bir konuşmayı götürecek zekası ve bilgisi var. Temel sorun konuşmayı becerememesi değil, konuşmasını engelleyen korku – kaygı gürültüsü.

Ama tabii ki şeylerin gerçek doğasını öğrenmek de bilişsel empatinizi arttırır. Örneğin shit testi bilmek, kadının ya da aslında insanların dediklerine değil yaptıklarına bakmanız gerektiğini bilmek, vs … sizi bu konuda ileri taşır.

Benim çok gözlemlediğim ve geçenlerde Robert Glover’ın da bahsettiği bir problem de bilişsel empati önünde engel :

Danışmanlık yaptığım ve kadınlarla bağlantı problemi olan birçok erkeğin en büyük problemlerinden biri sürekli kendi kafalarının içinde olmaları. Sürekli “aptal gibi mi görüneceğim, aptalca bir şey yapar mıyım, bunu yanlış yapıyor muyum, reddedilecek miyim, benden hoşlandı mı, …” diye düşünüyorlar.

Yukarıda bahsettiğim gürültü bu ama kendinize gömülü kalınca bir problem de karşı tarafı gözlemleyememeniz. İkili ilişkilerde kendi kafanızdan çıkıp gözlemlemeniz lazım. Az konuşup dinlemeniz lazım.

2-)Gereksiz dozda duygusal empatiden nasıl kurtulunur?

Bu zor bir olay. Mavi haptan kırmızı hapa geçişin büyük kısmı bu ama aşırı dozda duygusal empatinin bir işlevi var ve bunu yapan kişi böyle yapmanın başarılı bir strateji olduğuna derinden inanıyor.

Bakın, aşırı duygusal empatiye genetik yatkınlık diye bir şey de var ama bunun çoğu öğrenilmiş davranış. Bunlar gizli sözleşmelerin (covert contract) bir parçası. Bunu yapan adamın bunu yapma sebebi, böyle davranarak istediğini elde edeceğine inanması :

İyi çocuklar temel olarak 3 adet gizli sözleşmeye göre hareket ederler. Gizli derken hem iyi çocuğun kendisi bilinçli olarak farkında değildir hem de iyi çocuğun etrafındakilerin bu sözleşmelerle ilgili en ufak fikri yoktur. Yani ailesi, kız arkadaşı, iş arkadaşları, vs … bu sözleşmelerin varlığından haberdar değillerdir.

Gizli sözleşmelerin 3’ü de “eğer … öyleyse …” şeklindedirler. Hepsi karşılık bekleyerek ver şeklindedir.

1. Gizli sözleşme : Eğer iyi çocuk olursam benden hoşlanır(lar) ve beni sever(ler). Birçok erkek için bu sonunda (kadınla) yatarım şeklindedir. Eğer iyi çocuk olursam hoşlandığım kadın benim iyi çocuk olduğumun farkına varır ve benden hoşlanır ve sonunda benimle seks yapar.

2. Gizli sözleşme : Eğer onlar sormadan ben diğerlerinin ihtiyaçlarını karşılarsam, ben sormadan onlar da benim ihtiyaçlarımı karşılarlar.

3. Gizli sözleşme :Eğer herşeyi doğru yaparsam problemsiz ve tasasız bir hayatım olur.

Bu sözleşmelerin içinizde olduğunu farkedip yırtıp atmanız lazım ama bu zor. Zira bunların eğer şunu yaparsam şunu kazanırım anlamı yanında eğer şunu yapmazsam çok kötü kaybederim tehditi de var. Unutmayın, mavi hapta örneğin zırıl zırıl ağlamayı dinleyip onunla empati kurmadığınız zaman sıradan bir kadını değil hayatta karşınıza bir kere çıkacak bir kadını kaybediyorsunuz. O nedenle de duygusal empati kurmamaktan deli gibi korkuyorsunuz. Kadın sizi manipüle etmek için ağlarken içerde sakince oturmanız gerek ama mavi haplı beyin yıkamanız size “eğer gidip onunla ağlamazsan şimdi seni bırakıp gidecek ve sen de hayatının kadınını kaybedeceksin” diyor! Bu durumda oneitis olayından kurtulmak bile bilişsel empati “zorunluluğunuzu” ve seviyenizi azaltacaktır.

Bir diğer nokta da şu : Mavi hapı küçümsüyoruz zira erkeği maymun ediyor ama mavi hap aslında bir adaptasyon stratejisi. Mavi hap, her ne kadar aşağı olsa da evrimsel olarak başarılı ve çevreye uyum için geliştirilmiş güçlü bir strateji. O nedenle kurtulmak zor. Kısaca anlatmaya çalışırsam :

– evrimsel mekanizma “survival of the fittest” (uyumlu olanın hayatta kalması).

– uyumlu olan demek güçlü demek değil çevreye uyumlu olan demek. 65 milyon yıl önce dünyaya everest büyüklüğünde bir dağ çarptığında ufacık memelilerin ve ufacık kuşların atalarının hayatta kalıp en güçlü hayvanlardan biri olan t-rexin yok olmasındaki gibi uyum gücü döver.

– hayatta kalmak da Darwinsel anlamda gelecek nesle gen aktarmak demek. Aynı yıl doğan 2 arkadaş düşünün. Biri 25 yaşında evleniyor, 35 yaşında 3 çocukla hayatın stresiyle falan kalpten gidiyor. Diğeri hiç çocuk yapmayıp macera ve eğlence dolu bir hayat yaşıyor. Bu adam 90 yaşında doğum gününü kutlarken 55 yıl önce ölen arkadaşı hayatta kaldı ama kendisi hayatta kalamadı. İşin mekanik anlamı bu.

– Dawkins’in Gen Bencildir kitabında yazdığı gibi gen bencildir ama birey fedakar. Çocuğu için kendini feda eder mesela. Ya da çocuk yapmak için hayatın zevklerini feda eder. Kendini dırdırıyla ordular telef edebilecek bir kadının kuklası eder.

– Meriç dediğiniz adamlar feminen bir toplumda “hayatta kalmak” (yukarıdaki anlamıyla) için başarılı bir strateji izliyorlar. Belki 20lerinde yüzlerine bakılmıyor ama mesela 30larında bir şekilde eğlenceyi tamamlamış bir kız tarafından kapatılıp ürüyorlar. Tamam acı çekiyorlar, tamam bekleyen beta durumuna düşüyorlar ama güçlü bir dürtüyü tatmin ediyorlar : “uyum sağlayıp” hayatta kalıyorlar.

KH gören adamların büyük çoğunluğu MGTOW oluyor. Birey için daha az stresli ve eğlenceli bir hayat olabilir ama MGTOW olanlar uyum sağlayamayıp hayatta kalamayacaklar. Evrimsel olarak. Bakın burada bu kavramlara iyi – kötü demiyorum ama temel bir içgüdüye ters hareket ediyorlar ve temel içgüdülere zıt yaşamak kolay değil.

Ha KHlı, maskülen bir baba da olabilirsiniz ve bu da mavi haplının ızdırap dolu hayatından çok daha iyi bir strateji ama bu da sosyal yapının ezmeye çalışacağı ve sizin büyük bir irade ile elde edebileceğiniz bir şey.

Bu tür güçlü dürtüleri yenip kırmızı haplı tarafa geçmeniz için sabırla o dürtülerin sizi ittiği şeyi değil tersini yapmanız ve kaybetmediğinizi görmeniz lazım.

special question – yirmili yaşlardan sonra (23üm) doğal alfa olunur mu?

Doğal alfa nedir, alfanın kökeni yazısına bakın. Sizin derdiniz maskülen bir erkek olmak olmalı. Ve erkek doğulmaz, olunur. Doğanın kanunun sizin oğlan çocukları olarak doğmanız ve sonra acı çeke çeke erkeğe dönüşmeniz. Doğal olan bu. Doğal olmayan ise kafanıza mavi haplı fantaziler sokulması. Bunlardan kurtulmaya, erkek olmaya, performans yükünüzü sırtlamaya, olabileceğinizin en iyisi olmaya, beta davranışlarınızı kırpmaya bakın. 23 yaşında çalışmalara başlayıp 28 yaşında erkek adam olsan, 13 yaşından beridir erkek adam olan adamdan bir eksiğin olacağını mı sanıyorsun?

Doğal alfadan kastın alfa davranışları içselleştirmek ise evet, 33 yaşında başlasan bile alfa davranışları içselleştirebilirsin. Daha zordur tabii ama mümkündür. Fakat şunu da söyleyeyim, “Berkecan 6 yaşından beridir kızlara yürüyor ben ise daha yeni başladım”gibi düşünceler bu içselleştirme sürecine zarar verirler. Bunlar aklınızdan geçiyorsa biraz kafanızı çalıştırıp kendinizi gözlemleyin. Bu şeyleri size, ölmek istemeyen içinizdeki beta, yoldan dönün diye fısıldıyor olabilir mi?

Nevzat SARAYCIKLI – Antisosyal Kişilik Bozukluğu (Psikopat-Sosyopat)

Bir insan düşünün sürekli yalan söylüyor. İnsanlara manipüle ediyor ve insanları kandırıyor. Hırsızlık yapıyor, adam yaralıyor ve cinayet işliyor. Her yere girebileceğini düşünüyor. Her şeyi yapabileceğini düşünüyor. Onun için ahlak, hukuk gibi şeyler yok. Yasayla karşılaştığı zaman tutuklanmıyorsa ve cezai yaptırımı yoksa her şeyi yapabilecek bir insan.

Bu, psikopat ya da sosyopat da denilen anti sosyal kişilik bozukluğuna sahip bir insan. Toplumda erkeklerin 3 – 7%sinin, kadınların ise 1%inin psikopat – sosyopat olduğu gözlemleniyor. Anti sosyal kişilik bozukluğu, kendini çocukken belli eden bir bozukluk. Bu çocuklar, hayvanlara ve insanlara zarar verirler, arkadaşlarının eşyalarını çalarlar. Sürekli yalan söylerler ve davranışlarında bir bozukluk vardır ama buna anti sosyal kişilik bozukluğu tanısı koyamazsın zira bu tanıyı koymak için kişinin 18 yaşından büyük olması lazımdır.

Mesela geçenlerde kediye zarar veren çocuklarla ilgili bir haber çıktı.  Bu çocuklar yakalandıklarında “sizi öldürmeye acımayız, kediye mi acıyacağız” gibi şeyler söylüyorlar. Bu çocuklar ilerde muhtemelen psikopat olacaklar ve insanlara zarar verme ihtimalleri de çok yüksek.

***

Psikopat – sosyopat insanlarla ilgili, Hollywood filmlerine bolca konu olduklarından yanlış bilinen birçok şey var. Psikopatların kaba saba, seri katil ya da cinayete meyilli, hiçbir şey düşünmeden kendilerini riske atan adamlar olduğu düşünülür. Evet, böyle bir psikopat sınıfı var. Hapishanede bulunanların 75%’inde anti sosyal kişilik bozukluğu gözlemlenmiş.

Ama bir de işlevsel psikopatlar var. Bunlar adam öldürme gibi şeyler yapmasalar da çok rahat yalan söyleyip, insanları kandırarak olmadıkları gibi davranabilirler. Hukuki bir yaptırımı olmadığı sürece her şeyi yapabilirler. Bu tarz psikopatlar her yerde ve her meslekte olabilirler. Bunlar empati yoksunudur ve insanlara ne yaparlarsa yapsınlar olanlardan karşılarındaki ve başkaları sorumludur.

***

Psikopatlarla ilgili bir diğer yanlış algı da psikopatların zeki olduğudur. Psikopatların ortalama zekası genel popülasyonun ortalama zekasından yüksek değildir. Zekası normal ve normalin altı olan psikopatlar hapishaneye girip çıkarlar. Zaten tüm psikopatlarda dürtüsellik vardır. Zeki olanlar ise yükselip iyi mesleklere gelebilirler.

***

Anti sosyal kişilik bozukluğunun nedenlerinden biri genetik yatkınlıktır. Ama çocuklukta şiddet ve terk edilme gibi durumlar da  nedenler arasındadır ve yatkınlığı olanları tetikler. Genetik yatkınlık olsa da iyi bir ortamda büyüyen çocukta psikopatlık hiç ortaya çıkmayabilir.

Illimitable Man Vakası

Kırmızı hap ile ilgili yazan adamların en meşhurlarından Illimitable Man‘in (IM) yazıları bende hep kötü bir tat bırakmıştır. Daha önce yazdığım gibi IM bir tane dengeli bir doğrunun yanında beş tane abartı şey söyleyen biri. Diğer arkadaşlar daha çok çevirse de benim sadece bir yazısını çevirmiş olma nedenlerimden biri bu (diğerleri de çok uzun ve ağır yazıyor olması). Şimdi bulamadım ama yorumlarda şöyle yazmıştım : “Ne zaman kendisini çevirmeye başlasam, ne diyor bu ya diye bırakmak zorunda kalıyorum.”

IM’de bazılarınca “sert gerçekleri pat pat ortaya döküyor” diye sevilen bir öfke var ve bu öfke konusunda benim görüşüm negatif. Öfke kendi başına sorun olmayabilir özellikle de bir işe kanalize edilip yakılırsa. Ama genellikle öfke dediğimiz aşırı duyguya sahipseniz maalesef ikiz kardeşi olan ağlaklık da paketin içinde geliyor. Bu nedenle öfke birçok kişiye dobra dobra güç gibi görünse de bence zayıflıktır. Duygusal güçsüzlüktür. Bu konuda ben Carl ile aynı düşünüyorum : gerçek güç denge noktasında :

Sarkaç Prensibi

Sarkaç prensibini Twitter’da çok sık kullanıyorum. Bu prensibe göre insanlar bir ideal duruma doğru küçük adımlarla yavaşça yaklaşarak ilerlemiyorlar. Bunun yerine bir uç noktadan diğerine salınıp duruyorlar. Bu genelde sahte karşıtlıklar, dalgalı ideoloji çorbaları ve duyguların zıtlaştırıcı etkisi konusunda cahillikten kaynaklanıyor.

IM maalesef bu konudaki görüşümü doğrulayan davranışlar sergiliyor. Olayı tam takip edemedim ve şimdi de twitter sayfasını korumalı yapmış ama bu abinin bir kız arkadaşı var. Adı sanırım Melissa. Kız bunu ne zaman terk edecek olsa öfkeli, ağlak bir aşk böcüğüne dönüşüyor. Hatunun online kimliğinden de haberi var sanırım zira geçen sefer bu olay olduğunda kız gidip bunu Rollo Tomassi’ye şikayet etmişti ve olayların gelişiminde Rollo IM’i engellemişti.

Kırmızı haplı, sert erkek IM kızla yine ayrılmış ve yapması gereken tek şey hiçbir şey yapmamak olmasına rağmen, muhtemelen alkolün de etkisi ile bakın ne inciler yumurtlamış.

“Bu kız dolandırıcı.

Ben ona baktım, ona iyi davrandım, ama o şimdi beni internette palyaçoya çeviriyor.

Shower, Romano, Beta, bu BPD karı ile hayatta başarılar. Hatun kaltağın teki.”

“Intelligent Man : Sen gerizekalısın.

IM: Evet öyleyim. Çünkü bu kızı deliler gibi seviyorum ve o doğru davranmıyor.

Sen bir kadını tam bir aptal gibi davranıp seni darmadağın edebilecek zeki insanların gazabını üzerine çekecek kadar sevdin mi?

Ha sevdin mi?

Bir aptal olabilirim ama en azından dürüst bir aptalım.”

“John : Sen benim tanıdığım en zeki insanlardan birisin. Stoizm öğretiyorsun ama bu tweetler stoizm ile çelişiyor.

Geri çekil ve ne yaptığını gözden geçir. Hatun hatalı ama bu seni çileden çıkarabilmesine mazeret değil.

Bırakıp gitmek ile kazanabilirsin.”

IM : Şimdi stoizm zamanı değil. Şimdi eski ahit zamanı.”

Hatun bunun zayıf noktasını bulmuş. Terk edip kırmızı hapta meşhur birine yanaşıyor. Bu sefer de Cobra Tate’e yanaşmış. Hatun haksız görünüyor belki de öyle ama ne olursa olsun IM burada ciddi şekilde problemli davranıyor.

IM’i bu davranışları ile yerenlere ise birileri “düşen biraderimize vurmak bize yakışmaz” diye eleştirmişler. Ama olay o değil. Bir kere ortada bir Biraderlerimizle Kucaklaşalım Cemiyeti yok. Ama daha önemlisi, IM’in kırmızı haplı, maskülen, Makyavellist, sert erkek pazarlayan biri olması. Kız arkadaşı veya genel olarak kadınlarla işler iyi giderken en AFC erkek bile cool davranabilir. Asıl mesele kızla işler kötüye gittiğinde nasıl davranabildiğin. Gerçekten maskülen bir erkek misin yoksa içi boş bir balon musun, asıl orada ortaya çıkar. Sen sert erkek imajı satıp sonra kızla her ayrıldığında ağlak erkek moduna geçersen ve bunu da “çok seviyorum lan” diye rasyonelleştirip üstüne “ama ben ona çok iyi davrandım” moduna girersen seni yerin dibine sokarlar arkadaş. Sen eğer gerektiğinde güçlü olamayacaksan, barış zamanı kaplan kesilip gerçek savaşta bebek gibi ağlayacaksan millete güçlü erkek olma rehberi satmayacaksın.

Söyleyin şimdi, millet oğullarına ne anlatacak? 😃

Bu olaydan çıkarılacak ders ise öfkenizle bir an önce hesaplaşıp dengeye gelmenizin önemi. Zira siz öfkenizi kontrol etmezseniz o sizi kontrol eder ve genellikle de sizi ikiz kardeşi olan ağlak mağdur duygusunun kucağına atar. Gerçi böyle olursa yine iyisiniz. En fazla maymun olursunuz. Eğer öfke sizi hayatınızı bitirecek şiddete savursa hayatınız biter.

Öfke güce değil duygusal zayıflığa neden olur. Bugün öfke tarafına savrulan sarkacın kontrolsüz gücüne engel olamazsınız, yarın denge noktasından hızla geçip öbür uçta ağlak mağdura savrulursunuz (ve oradan yeniden öfkeye). Dün gücün bilmem kaç kuralıne göre yaşayan bir kralım derken yarın içer içer kurbanlığınıza ağlarsınız.

Ha bir de hatun terk edince alkole abanmayın. Bu salak bütün bunları kör kütük sarhoş olup yazıyor muhtemelen.