“Rasyonel insanlar olduğumuzu düşünmekten hoşlanıyoruz ama gerçek şu ki, bir ders çıkarma açısından hayatımızdaki en güçlü anlar, duygusal olarak yoğun anlar.”
Bir takipçi yorumu:
“Şimdi atıp tutacaklarım hafif şiddette incellik içeriyor.
Bir süredir görüştüğüm kız bana, benimle değil de gurur duyabileceği, kendisinden daha üstte birini istediğini söyleyerek benimle görüşmeyi kesti.
Öncelikle bu ilk defa olmuyor. Uzun boylu ve kaslı değilim. Etrafa kendine güven sinyalleri yaymıyorum. Klasik olarak en erkeksi şekilde davranmıyorum. Böyle bir erkek değilim, istediğim şey böyle bir erkek olmak da değil.
Ailemle bağlarımı yıllar önce kestim. Hayatım boyunca kaygı ve depresyonla mücadele ettim. Son yıllarda destek ağım oldukça kısıtlı. Birçok çocuğun ailesinden öğrendiği öz sevgi, kendine güven, ilişki kabiliyetleri gibi birçok temel şeyi ben bir yetişkin olarak kendi başıma öğreniyorum.
Bütün bunlara rağmen dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden birinde mühendis olarak çalışıyorum ve doğup büyüdüğüm ülkedeki ortalama gelirin 20 katını kazanıyorum. 40 yaşından önce emekli olma yolundayım.
Müzik ve oyunlar üzerinden kendi kendime İngilizce öğrendim. Geçtiğimiz bir sene içerisinde 22 kilo verdim ve gurur duyduğum bir vücuda sahip olma yolunda emin adımlarla ilerliyorum.
Pandeminin başından beridir ruh sağlığım üzerinde çalışıyorum. Artık kaygı ile mücadele etmiyorum ve bütün bu atıp tutmalarıma rağmen yaşam benim için artık çok daha kolay. Dr.K, size terapi için teşekkür ederim.
Çok fazla arkadaşım yok ama bana ihtiyaçları olduğunda onlara, elimden geldiğince destek oluyorum ve yardım ediyorum. Arkadaşlarım bana değer veriyorlar, ben de onlara değer veriyorum.
Bu arada az önce bahsettiğim kız, bunların hiçbirisine sahip değil.
Bunları yazıyorum zira olduğum kişiden ve başarılarımdan gerçekten gurur duyuyorum. Ama çoğu insan beni öyle görüyormuş gibi görünmüyor. İş ilişkilere geldiğinde, çok çalışma ve istikrar, doğal seçilimi alt edemez gibi görünüyor. Kaydettiğim ilerleme kimsenin umrunda değil. Ne kadar emek harcarsam harcayayım, olumlu olursam olayım yeterli değil.
Bir erkek 10 santim daha uzun doğduysa, tüm dünya ona altın çocukmuş gibi davranıyor. Bir insan kendini sevmeyi ve kendine güveni ailesinden öğrendiyse, önündeki tüm kapılar kendiliğinden açılıyor. Ben ise görünmezim ve insanların benim varlığımın farkına varmaları için çığlık atmam gerekiyor.
İşin içinde başka insanlar olduğunda her şey çok daha zor. Sahip olduğum herşeyi kazanmam gerekiyor. Harcadığım yoğun emeğin beni daha güçlü, dayanıklı ve zeki yapacağı konusunda olumlu düşünmeye çalışıyorum. Ama kazandığım tüm o faydalı özelliklerin, 1.72 m boyunda ve biraz utangaç olmamın üstüne çıkmamı sağlayacağını düşünmeye çalışıyorum. Ama hala yalnızım.
Belki de yanlış düşünüyorum. Ne kadar çaba harcarsam harcayayım, yeterli olmayacak. Kaderimi aşamayacağıma inanmaya başladım. Kimse benim kendimde gördüğüm potansiyeli ve harikalığı göremeyecek diye düşünmeye başladım. Bu kadar çabalamanın ne faydası var ki?
Dışardan bir gözün tavsiyeleri ve yeni perspektifler işime yarayabilir. Bende yeni fikirler, sabır ve ümit tükendi.
Bu arada bu, benim normal ruh halim değil. Kötü bir hafta geçirdim. Eğer kendini beğenmiş, kıskanç, hak sanrılı ve incel görünüyorsam affola. Umarım burada atıp tutmamın bir mahsuru yoktur. Okuduğunuz için teşekkür ederim.”
Bu harika bir yorum. Yazarına gerçekten empati duyuyorum.
Herkes ilişkilerde başarılı olmak istiyorsan, birlikte olmak istediğin kişiye değil kendine odaklan diyor. İlişkilerde başarılı olmanın formülü, kendini geliştirmek. Mesela fit bir vücuda sahip olmak gibi. Yorumun yazarı 22 kilo vermiş. İş hayatında çok başarılı biri olmuş ve ortalamanın 20 katını kazanıyor. 40 yaşından önce emekli olma yolunda ilerliyor. Kendi kendine İngilizce öğrenmiş, ruh sağlığı üzerinde çalışıyor ve her şeyi doğru yapıyor.
İnsanlar ilişkilerde şunu şunu yaparsan başarılı olacaksın çünkü bunlar senin kontrol edebileceğin değişkenler, şunlar kontrol edemeyeceğin değişkenler diyorlar. Örneğin boyunuzu, etnik kökeninizi ve ailenizi değiştiremiyorsunuz. Ama ne kadar emek harcadığınız sizin kontrolünüzde. Spor yapıp yapmadığınız, terapi alıp almadığınız, koçluk alıp almadığınız sizin kontrolünüzde. Ama her şeyi doğru yaptıktan sonra buluştuğunuz kadının “gurur duyabileceği, kendinden başka bir erkekle olmak istediği” söyleyip ayrılması inanılmaz derecede sinir bozucu. O zaman insan neden bu kadar çabalıyorum ki diyebiliyor.
Siz her şeyi doğru yapıyorsunuz ve yapmanız gereken şeyi yaptığınıza gerçekten inanmaya çalışıyorsunuz. Pozitif düşünerek harcadığınız ekstra emeğin sizi daha güçlü ve dayanıklı yapacağına inanmaya çalışıyorsunuz. Sizi öldürmeyen şey sizi güçlendirir değil mi?
Ama dünyanın geri kalanına baktığınızda, başka insanların bazı şeyleri sizden çok daha kolay bir şekilde elde ettiklerini görüyorsunuz. Çok ve istikrarlı çalışmanın, doğal seçilimi, doğuştan gelen avantajları asla yenemeyeceğini hissediyorsunuz. Fakir bir aileye doğmuşsanız, istediğiniz kadar çalışın, haftada 80 saat çalışın, milyon dolar mirasa konmuş birinin alım gücüne asla ulaşamayacaksınız.
Dünya bize bazen böyle görünür. Biz burada bu duruma nasıl yaklaşacağınıza ve bu durumla ilgili ne yapabileceğinize bakacağız. İlk konuşacağımız şey ise, duygusal etkinin dünya görüşümüzü nasıl etkilediği olacak. İkinci konuşacağımız şey ise, kendimizi geliştirme ile kadınlarla başarı arasındaki ilişki olacak.
Bu takipçi yorumunu gerçekten iyi. Yorumun yazarı her şeyi kitabına göre yapıyor. Başarılı bir kariyeri var, kilo veriyor, terapiye gidiyor. Ama kendisine güveni yok ve terk edilmiş. Kötü bir hafta geçirmiş ve burada sergilediği ruh haline normalde sahip olmadığını da söylüyor. Bu yorumcu sadece atıp tutmuyor aynı zamanda bir miktar öz farkındalığa sahip birisi.
İlk anlamanız gereken şey, yoğun negatif duygulara sahip olduğunuzda, bunun zihninizin vardığı sonuçlara nasıl etki ettiği. Kendimizi kötü hissettiğimizde, bu duygusal durumumuz zihnimizin öğrenme kabiliyetine, olaylardan çıkardığı sonuçlara oldukça ilginç etkileri olur.
Beynin öğrenen tarafı olan hipokampusa baktığımızda, bu bölgenin limbik sistem ile ve özellikle de amigdala ile çok sıkı bir bağlantıya sahip olduğunu görüyoruz. Amigdala, duyguları, özellikle de negatif duyguları deneyimleyen beyin parçası. Yani öğrenmenin doğası çok ama çok duygusal. Rasyonel varlıklar olduğumuzu düşünmekten hoşlanıyoruz ve öğrenme sürecimizdeki en etkili beyin bölgesi, serebral korteksler.
Serebral korteks, insani düşünme yetimizin çoğunun geldiği, beynin dış katmanını oluşturan bölge. Çoğu hayvan ve her memeli hayvanda amigdala ve limbik sistem var ama serebral korteks bizi diğer hayvanlardan ayıran en önemli anatomik yapı.
Konuya geri dönersek, çoğu öğrenmenin rasyonel düşüncelerimizden geldiğini düşünmek istesek de, hayatta bir şeyler öğrenme açısından en güçlü anların doğası oldukça duygusal. Ve aynı zamanda olayı karmaşıklaştıran şey de şu ki öğrendiklerimizin bir kısmı gerçek ya da doğru değiller.
Hayatınızın belli anlarında “artık yeter, bir daha yapmayacağım / olmayacak” gibi yemin etmişsinizdir. Bu tür anlarda yeni bir davranış veya perspektif kazanırsınız ve bu anlardaki duygusal yoğunluğunuz ne kadar yüksekse, o anlarda oluşturduğunuz perspektif de o kadar güçlü olur.
Filmlerde de kahramanın hayatını dönüştüren deneyimler analitik deneyimler değiller. Bu kahramanların davranışlarının veya perspektiflerinin dönüşmesi bir felsefe sınıfında düşünüerek ya da internette arama yapıp bilgilenerek ya da Wikipedia okuyarak, Nietzsche okuyarak olmuyor.
İnsan dönüşümü ve öğrenmesi duygusal olarak güçlü bir deneyim olduğundan, en güçlü dönüşümü mesela zorbalığa uğradığında ve tüm çocuklar onunla alay ederken yaşıyor. İnsan böyle anlarda bu bir daha asla olmayacak diyor. Böyle anlardan sonra filmdeki kahramanlar ayağa kalkıyorlar, spor salonuna ve dövüş salonuna gidiyorlar ve hayatlarını dönüştürmeye başlıyorlar. Sonrasında da filmin oldukça duygusal olan son sahnelerine, son dövüşe gidiyorlar.
Sorun şu ki duygusal olarak yüklü olduğumuz anlarda öğrenmeniz çok daha kolay ve derin olsa da, öğrendiğimiz şeylerin doğruluğu oldukça şüpheli. Dersler ne kadar duygusal ise o kadar derine işliyorlar ama yanlış olma ihtimalleri de o kadar artıyor.
Şimdi sen her şeyi kitabına göre yaptım, kendimi geliştirmek için çok çalıştım, terapiye gittim, 20 kilo verdim, işimde başarılı oldum diyorsun. Bana kendimi sevmem öğretilmedi, beni seven anne ve babaya sahip değildim ve bu nedenle tüm bu şeylerle uğraşıyorum ve bu çok yorucu diyorsun. Nasıl berbat durumda olmamayım diyorsun. “Yapmam gereken her şeyi yaptım ama hala beklediğim şeylere sahip değilim”! Bu durumda da zihnin “her şey doğal seçilime bağlı”, her şey doğuştan şanslı olup olmamana bağlı diyor.
Şimdi bu çıkarımların arkasındaki duygusal enerjiye bakalım. Bu enerji kızgınlık, hüsran, ve acı. Çünkü sevdiğin ve önemsediği partnerin sana yeterince iyi değilsin diyor. Senden daha iyisini istiyorum diyor. Peki bu kadının söyledikleri senin hakkında, senin tüm o gösterdiği çaba hakkında ne söylüyor? Bu kadar emeğinin bir değeri yok diyor ve sen de bundan “demek ki tüm o çaba boşuna, doğuştan olmazsa olmuyor” dersini çıkarıyorsun. “Eğer tüm bu çaba işe yarasaydı terk edilmezdim” diyorsun.
Şimdi senin zihnin bu dersi çıkarıyor ama biraz dışarıdan baktığında, senin yaptığın hiçbir değer katıcı şeyi yapmayan, senin başarılarının yanından bile geçemeyecek eski kız arkadaşının değer sistemi, çok açık bir şekilde gerçekte olanı yansıtmıyor. Gerçekle alakası yok.
Bu kızın yargılarının gerçek yaşamla zerre alakası olmadığını dışarıdan bakan çoğu erkek görebiliyor ama senin yerinde olsalar onlar için de bu o kadar önemli olmayabilirdi değil mi? Zira sonuçta sen terk edildin ve bu sana çok acı veriyor.
Belki de arkadaşların “birader sen iyi bir avsın ve o kız ruh hastasının teki” diyorlar. “Onu ve ne düşündüğünü zerre önemseme. Dışarıda seninle ilgilenebilecek, senin gibi başarılı, kendine hem fiziksel hem de ruhsal olarak bakan bir erkekle olduğu için kendini şanslı hissedecek bir sürü kız var.”
Ama hepinizin şunu göz önünde tutmasını istiyorum. Çekilen acı ne kadar yüksekse, zihnin olaydan çıkardığı dersler o kadar hiddetli olacaklar. Çünkü şu an erkek, “bu kızla çalışmadı o zaman bunca kendini geliştirmenin hiçbir önemi yok” diyor. Ama her ne kadar kızgınlığı nedeniyle kendisine inanması zor gelse de, bütün bu çabasının bir değeri var.
Burada ne yapabilir? Öncelikle yapması gerekeni yapıyor aslında zira “bu hafta ruh halim çok kötü ondan böyleyim” diyor yani olayın farkında. Hepimiz, geçici ruh hallerinde olduğumuz dönemlerde kalıcı sonuçlar çıkarma konusunda çok ama çok dikkatli olmalıyız.
Çocukken okuduğum ve bugün çocuklarıma da okuduğum güzel bir Rus Peri Masalları kitabı var. Orada çok ilginç bir söz var: “Gündüz geceden daha bilgedir.” Bu son derece doğru bir söz. Bir önceki gece dünyanız yıkılırken, sabah kalktığınızda her şeyin daha farklı göründüğünü deneyimlemişsinizdir. Bunun sebebi, perspektifinizin amigdalanız ve limbik sisteminiz sakinleştikçe değişmesi. Bu nedenle terk edilme gibi zihninizi allak bullak eden, negatif duygulara boğulduğunuz zamanlarda kalıcı sonuçlar ve davranış değişiklikleri geliştirmemek için dikkatli olmalısınız.
Şimdi bazı insanlar maalesef bu deneyimi tekrar tekrar yaşıyorlar ve duyguları geçici olmuyor. Bu insanlar neredeyse kalıcı bir “felaket” durumunda oluyorlar. Bu durumda da kişi bir felaket tellalına ya da incele dönüşebiliyor.
İncel bu tip bir duygusal girdiyi, kendisi gibi incellerin yankı çemberine girerek sürekli olarak besleyip büyütebiliyor. 4chan, reddit ya da onun gibi bir internet alanında bir incel forumuna giriyor ve orada da kendisi gibi birçok insan ona aynı duyguları, kendi öfkelerini, kimlerini besliyor. Kişi herkesin aynı deneyime sahip olduğu bu küçük internet köşesinde, o köşedeki herkes aynı deneyime sahip olduğu için, çıkarımlarının doğru olduğuna inanmaya başlıyor. Kişi artık temelde yanlış bir çıkarımı gerçek kabul ettiği için, hayatta bir sürü problemle karşılaşmaya başlıyor.
Burada yorumun yazarına geri dönelim. Senin yapman gereken ilk şey, duygularını işlemek.
Bu kadının senden ayrılması aslında büyük sorun değil ama ayrılıkta anlaman gereken önemli bir şey daha var: birçok durumda bir insanın senden ayrılmasının seninle pek bir alakası yok ve tamamen o insanla alakalı. Buradaki ironi şu ki ayrılıkların yarısında terk eden “sorun sende değil bende” der ve bu öz farkındalığa sahip bir insandır ve aslında sorun sendedir. Ama terk ederken terk ettiği insanı suçlayan kişiler genellikle sorunlu olan taraftırlar. Asıl bu insanlar “sorun sende değil bende” demeli ama öz farkındalıkları az olan bir insan, kendi problemleri için başkalarını suçlamaya meyillidir.
Sen bunca başarına, çalışmana, kilo vermene, vs. göre hala bu kız için yeterli değil misin? Hiç sorun değil. Bırak kendisine yetecek kadar iyi birini bulsun. Bence senin gibisini bulması zor olacak ama bırak gitsin arasın.
İnsanlar kendilerini terk eden, kendilerini reddeden insanın yargılarını içselleştirmeye meyilliler ama bu insanların yargıları genellikle onların defolu zihinlerinden geliyor. Eğer gerçekten iyi bir fiziğe sahip, başarılı bir erkek arıyorsa, neden kendisini geliştirmek için zerre çaba harcamıyor? Ama maalesef acı içindeyken, kritik düşünme kabiliyetimizi kaybediyoruz. Acı içindeyken duygu devrelerimiz başka devreleri boğuyorlar.
Aslına bakarsanız amigdala aktif olduğunda, serebral korteksi kapatabiliyor. Serebral korteks aktif olduğunda ise, amigdalayı kapamak için elinden geleni yapıyor. Bu iki beyin kısmının birbiri üzerinde baskılayıcı etkileri var.
Yani gerçekten çok duygusal bir hale geldiğinizde, duygusal zihniniz, eleştirel zihninizi bastırabiliyor. Bu arada bu evrimsel olarak çok mantıklı zira ölüm kalım durumlarında eleştirel düşünmek dezavantaj. Tam tersine hemen harekete geçmek ve çıkarımlar yapmak avantaj. Ama bu tür mekanizmalar, karmaşık internet ilişkileri, ortalamanın 20 katı kazanma, vs. gibi günümüz karmaşık durumlarının olmadığı zamanlarda evrimleştiler. Ormanda kaplan görmek gibi duygusal olarak çok yoğun durumlarda herhangi bir nüans gözetmeden saldırsam mı kaçsam tercihi yapmak için gelişmiş olan mekanizmalar bunlar. O tür durumlarda “aslında kaplan arkadaş canlısı olabilir mi, aç mı, vs.” gibi eleştirel düşüncelere girmiyorsunuz. Bir kaplan gördüğünüzde, vücudunuza adrenalin pompalanıyor ve adrenalin de çok ilginç bir şey yapıyor. Geniş, neredeyse 180 derece çevresel görüşünüzü alıp, yaklaşık 30 derecelik bir koni görüşüne sıkıştırıyor. Tek görebildiğiniz önünüzdeki şeyler oluyor.
Duygusal olarak aktive olduğunuzda, zihinsel görüşünüzde de aynı daralma meydana geliyor. Normalde geniş bir çerçevede birçok nüansa eleştirel olarak bakabilen zihniniz, bir anda dar bir çerçeveye hapsoluyor ve dünyayı siyah – beyaz görmeye başlıyor. Eğer politik olarak size zıt biriyle fikir ayrılığına düşüp tartıştıysanız, neyden bahsettiğimi anlayabiliyor olmanız lazım. İkiniz de çevresel görüşe hala sahip olduğunuzu düşünseniz de aslında 30 derecelik zihinsel görüş açısına sıkışırsınız.
Duygusal olarak hareketlendiğinizde çıkaracağınız sonuçlar genellikle hatalı olacaklar. Bu çıkarımlardan bir şeyler öğrenebilirsiniz tabii ki ama öğrenebilecekleriniz muhtemelen ilk çıkardığınız sonuçlar olmayacaklar.
Buradaki durumda çıkarılacak ders şu: Eğer daha fazlasını arıyorsa dert değil ama onun daha fazlasını araması, benim yeterince iyi olmadığım anlamına gelmiyor. Bu spesifik kişi için yeterli olmayabilirsiniz ama bu, binlerce başka insan için yeterli olmadığınız anlamına gelmez. Ben bir psikiyatrist olarak bu arkadaş gibi bir erkek arayan binlerce kadınla seans yaptım.
Şimdi konuşmak istediğim diğer konuya geçelim. Kadın erkek ilişkileri konusunda bize eğer belli şeyleri yaparsak başarılı olacağımız söyleniyor. Sonuçta başka bir insanı sizden hoşlanmaya zorlayamazsınız. Tek yapabileceğiniz şey, kendinizi daha çekici hale getirmek. Kariyerinizi, statünüzü geliştirmek, şekle girmek, yeni şeyler öğrenmek, özgüveninizi geliştirmek, negatif kendi kendine konuşmanızı azaltmak gibi şeyler yapabilirsiniz.
Ama bütün bunlar çok emek ve enerji isteyen şeyler. Çok para kazanmak, 22 kilo kaybetmek, 40 yaşından önce emekli olmak, vs. hiç de kolay şeyler değiller.
Bütün bu çabayı gösterdikten sonra kız arkadaşınız sizi terk ettiğinde, “bütün bunları siktir et, kazanmanın hiçbir yolu yok” diye düşünebiliyorsunuz. Bütün bunları yaptığınızda size mutlu olacağınız söylendiğinde ve bu gerçekleşmediğinde, gerçekten kızgın hissediyorsunuz. Kızgın hissettiğinizde ise bazı sonuçlar çıkarıyorsunuz ama bu çıkarımlar konusunda çok dikkatli olmalısınız. Zira beynimiz, en güçlü çıkarımları acı çekerken ve kızgınken oluşturmaya meyilli. Ama bu ruh halindeyken de zihin görüşümüz, eleştirel düşünce kabiliyetimiz daralıyor.
Burada yapmanız gereken en önemli şey, kızgınlığı, acıyı, ne kadar kötü hissettiğinizi kabul etmek. Bu konuda kendinizi affedin, sonra kızgınlığınızı kabul edin ve sonra da biri sizden ayrıldığında bunun sizin bir eksikliğinizden olduğunu düşünebileceklerini ama bunun gerçekte böyle olmayabileceğini anlayın.
Bazı insanlar bir ilişkiden memnun olmayabiliyorlar ve bu memnuniyetsizliklerini partnerlerinin sırtına yükleyebiliyorlar. Bu ilişki onun yüzünden yürümüyor diyorlar. Ve bu insanlar ne kadar az sorumluluk alırlarsa, karşılarındakini o kadar çok suçluyorlar. Eğer siz de bu sorumluluğu üstünüze alacak kadar aptalsanız, sonunda karşı tarafı doğruluyor ve memnun ediyorsunuz.
Böyle bir partner sonunda ayrıldığında, “o benim için iyi bir alternatif” değildi diyor. Burada da kız adamı suçluyor adam da kızın suçlamasını kabul edip içselleştiriyor. Adam sonra kızgınlığa boğuluyor. Güvensizlikleri olan bir insanın güvensizliği, karşı tarafın da suçlu olabileceğini düşünmeyeceği kadar güçlü olabiliyor.
Hemen hemen hiçbir ilişki, bir kişinin %100 suçlu olduğu bir şekilde bitmez. İlişkilerin %95’inde ilişki, iki tarafın da hataları ile biterler. Ve bir ilişkinin bitiminde bir taraf ne kadar az sorumluluk alıyorsa, ne kadar çok partnerini suçluyorsa, o tarafın hatası o kadar çoktur. Ama eğer güvensizlikleriniz varsa, bu suçlamalar sizin güvensizliklerinizi besleyebilirler.
Siz kendinizi geliştirmek için çalışıyorsunuz, çok çalışıyorsunuz ama birden bire hala çözülmemiş bir güvensizliğinizi azdıran bir şey oluyor (sen yeterince iyi değilsin diye terk edilmek). Ve amigdalanız aktif hale geliyor, kendinizi suçluyorsunuz. İnsanların güvenilmez olduklarını, başarının sizin için imkansız olduğunu düşünüyorsunuz ve pes ediyorsunuz. Zira pes ermek çok daha kolay.
Burada trajedi, sizin değerinizi anlamayan biri tarafından terk edilmeniz değil. Burada trajedi, sizin değerinizi anlamayan biriyle hemfikir olmanız. Bir insanın perspektifini, sizin varolan bir güvensizliğinizi direkt beslediği için kabul etmeniz trajedi.
Sonuçta kendinizi geliştirmek yapabileceğiniz en iyi şeylerden birisi. Ama başarı stratejinizi, amigdalanızı aktif hale getiren, güvensizliğinizi aktif hale getiren tek bir örneğe bakarak belirlemeyin. Siz kendinize daha fazla fırsat yaratmaya ve çalışmaya devam edin. Sonuçta sizin değerinizi görebilecek birileriyle karşılaşacaksınız.
Yayınlarını kitap seti halinde derlediğimiz sevgili Dr.K’nın yayınlarından birisi.
Kaynak: The Truth about Incels