Aile ve evlilik üzerine

Mahmut Abi evlilik konusunda düşüncelerin nedir? Kırmızı hapta gerek Türkçe gerek İngilizce içerik üretenlerin hemen hepsi erkeklerin evlilikten uzak durması gerektiğini söylüyor. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?

Ben diğerlerinden farklı olarak erkeklere evlilikten uzak durma tavsiyesi vermiyorum. Çocuk yapma veya gelecek nesilleri yetiştirme ihtiyacınızı, feministler evlilik kurumunu erkekler için zor ve tehlikeli hale getirdi diye bırakmanızı tavsiye etmem. Evlenmeden çocuk yapabiliyor musunuz bilmem ama bu hala pek mümkün değil. Geçenlerde Avrupa’da oldukça liberal bir ülkede yaşayan bir arkadaşım, 6 yıldır resmi olarak evlenmeden karı – koca hayatı yaşadığı kadınla evlendi zira kadın hamile kaldı. Nedenini sorduğumda o ülkede bile anne ve babanın resmi olarak evli olmamasının, çocuğun resmi evrak gerektiren işleri ile ilgili büyük külfet yarattığını söyledi. Türkiye’de durumun daha iyi olduğunu sanmam. Belki ABD’de bazı aşırı liberal eyaletlerde bu iş rahattır ama orada da öyle olduğunu pek sanmam.

Yani benim bildiğim 2020’li yıllarda bile çocuk yapmak için evlenmeniz gerekiyor.

Tamam biliyorum, evlilik riskli ki bu riskleri burada yazıp duruyoruz. Evleneceğiniz kadını çok dikkatli seçmelisiniz ama çok dikkatli seçseniz bile devletin evli kadına verdiği silahların eşinizin elinde olmasını istemezsiniz. Yani biraz abartı olacak ama şöyle düşünün. Devlet evlilikte erkeğe istediği zaman karısıyla cinsel ilişkiye girme hakkı verse ve kadın istemese bile cinsel ilişkiye girmesini tecavüzden saymasa, erkeklerin büyük çoğunluğu bu durumda da karısı istemiyorsa onunla zorla ilişkiye girmez. Ama bu, böyle bir yasanın saçma ve insanlık dışı olduğu gerçeğini değiştirmez. Bir kadının, bunu yapmayacak bir adamla evli olduğunu bilmesine rağmen kocasının elinde böyle bir “hakkın” olmasını isteyeceğini sanmam.

Her neyse, çoğunuz hala çocuk yapmak ve yetiştirmek isteyeceksiniz ve bunun için evlenmeniz gerekecek. Şu an 25 yaş altındaysanız bu konuda yorum yapmayın zira şu an çocuk yapmam diyenlerinizin çoğu 30 yaşında böyle düşünmeyecek. Gerçekten bu isteğe sahip değilseniz, sahip değilsiniz ve toplum baskısına boyun eğmeden çocuk yapmaktan uzak duruyorsanız size ne mutlu. Ama çoğu erkek çocuk yapmak, aile babası olmak istiyor ve bu istek oldukça güçlü, oldukça temel bir istek ve normal bir istek.

Kendi ideolojik çıkarları ya da düz aptallıkları nedeniyle, aile kurumunu yıkmaya and içmiş feministlerin, iklim felaketçilerinin ve benzeri ideolojilere bulanmış aşırı solcuların istediği de bu erkeklerin evlilik kurumuna ya birer tasmalı köpek olarak girmeleri ya da evliliği göze alamayıp hiç girmemeleri. İkisi de onlar için iyi birer sonuç. Ama ben bu şer odaklarına meydan okuma adına ve onlara inat olabildiğince iyi aile kurma taraftarıyım. Birçok erkek için de, toplum için de iyi olan bu. Siz önce tabii kendinizi düşünün ama dediğim gibi erkeklerin büyük çoğunluğunun içinden gelen istek de bu zaten.

Bugün boşanma erkek için büyük külfet ama riskini bilerek girerseniz hem riskini azaltırsınız hem de gerçekleşmesi durumunda alacağınız hasarı. Ben dünya savaşı, kıtlık, vs. gibi zor koşullarda bile bunları göze alabilmiş nesillerin torunları olarak bizim içinde bulunduğumuz durumun onlara göre hala çok daha rahat olduğunu düşünüyorum.

Bir erkek hangi yaşta evlenmeli?

Ben bu konuya erkekler için ideal evlilik yaşı yazısında değindim ve orada bunun 33 olduğunu söyledim. Yine Rollo Tomassi başta olmak üzere bunun daha yüksek olması gerektiğini söylediklerini biliyorum ama ben şahsen oldukça geç bir rakam verdim. Aslına bakarsanız 31-32 yaş ideal olanı. Daha öncesinde erkek yeterince olgunlaşmıyor, keşke olgunlaşabilse. Eskiden erkeklerin 22-23 yaşında geldiği olgunluğa bugün erkekler 32-33 yaşında geliyor. Bu sistematik ve teknolojik bir şey, eskiye göre eğitim süresi çok daha uzun ve hayat daha kolay ve bu da erkekleri daha uzun süreler çocuk tutuyor. Ayrıca bunların üstüne bir de erkekleri daha da bebekleştiren popüler sinema başta olmak üzere her yerden akan mavi hap propagandası var.  Belki bizi takip edenler ya da başka şekilde uyananlar erkenden olgunlaşmak için çaba harcayıp daha erken olgunlaşabilirler. Ama uzun süreli kadın erkek ilişkisinde yetişkin erkek olmanın, evin reisi olmanın bilincine ulaşmanız için bugün bilgi yanında zaman da gerekiyor.

Bu arada bir parantez açayım ve şunu söyleyeyim zira önemli bir kısmınızın bunu duymaya ihtiyacı var: 32 yaş erkekler için geç değil. 30’unu geçtim ve geç kalmış hissediyorum diyen erkeklerle konuşuyorum. Hayır, siz kadın değilsiniz ve sizin geç kalmaya başladığınız yaş sınırı 30 değil. Kadınların bazı biyolojik avantajları var ama sizin de erkek olarak biyolojik olarak avantajlarınız var ve onlardan biri de bu. 35 yaşında bile geç kalmadığınızı söylemek isterim. Ama burada ideal yaşı konuşuyoruz, ne zaman geç kalmaya başladığınızı değil.

Burada sizin evlilik öncesi cinsel ilişkiye girebildiğinizi varsayarak tavsiye veriyorum. Ama okuyucularımın büyük bir kısmı dini nedenlerle evlilik öncesi cinsel ilişkiden uzak duran insanlar. Eğer evlilik öncesi cinsel ilişkiden uzak duran biriyseniz, 30’lu yaşlara kadar cinsellik olmadan beklemeniz hiç doğal değil ve kendinize işkence etmeniz demek. Ben evlilik öncesi cinsellik kısıtı olan arkadaşlara 25-27 bandında evlenmelerini tavsiye ediyorum. Burada dezavantajınız tabii ki yeterince büyümeden böylesine önemli bir tercih yapmak ama bu riski göze alacaksınız artık.

Peki hangi yaşta geç kalmış sayılabiliriz?

Benim bu konuda temel kriterim, çocuklar büyüdükten sonra kendi başınıza kalma zamanınız. Erken yaşta çocuk yapmanın avantajı, görece genç olduğunuz bir dönemde çocukları büyütüp yine görece genç bir yaşta çocukları yuvadan gönderip kendi başınıza kalabilmeniz. Eskilere bakarsanız 20’lerinin ortalarında çocuk yapıp 40’larının ortaları gibi görece genç bir yaşta rahata eriyorlardı. Şimdi 40 yaşından sonra da çocuk yapabilirsiniz ama 40’ından sonra yaptığınız çocuğa 60’ınıza kadar bakacaksınız ya da 50 yaşında çocuk yaptığınızda 70 yaşına kadar bakacaksınız. O yüzden mümkünde çocuk yapma işini 30’larınızda bitirin derim.

Not: 23 yaş ve altı arkadaşlar bu yazıyı pas geçin ve yorum da yapmayın. Sizin bu işe kafa yormanız ve sizinle bu işi tartışmak, ilköğretim talebesinin üniversiteye girip girmeme konusunda kafa yormasına ve tercih tartışmasına girmesine benzer. Sizin önünüzde savaşacağınız yeterince canavar var zaten, uzaktaki canavarı sonraya bırakın. Ben şu an 20 yaşında bir genç olsam, kendi evlilik öncesi cinsel rahatlığıma göre 26 yaşına kadar evlilik konusunda bir şey okumayı bile düşünmezdim. Siz de kafanızı bunlara yormayın.

Erkeklerin ilişkilerini stresli ve yıldırıcı hale getirmelerine neden olan 5 hata

Bir kadınla ilişkinize yaklaşım şekliniz, o kadınla ilişkinizin stresli ve hüsran dolu bir deneyim olmasına da neden olabilir, ya da kolay ve zevkli bir deneyim olmasına da neden olabilir.  Bu yazıda, erkeklerin yaptığı ve ilişkilerinin stresli ve hüsran dolu bir deneyim olmasına neden olan hatalardan bahsedeceğim. Aynı zamanda bu hatalar yerine, ilişkinizi kolay ve zevkli bir deneyim haline getirmek için ne yapmanız gerektiğini de yazacağım.

#1 – Terk edilme ve/veya aldatılma korkusu üzerine inşaa edilen bir ilişki dinamiği, genellikle terk edilmeniz ya da aldatılmanız ile sonuçlanır.

Örneğin bir erkek, eğer kadının istediğini yapmasına izin vermezse terk edileceği korkusu ile, kadınına ilişkide çok fazla güç verebilir. Kadının kendisini ayak paspası haline getirmesine izin verebilir. Ya da diğer aşırı uçta bir erkek, bir erkek kadınına ilişkide hiç güç ve söz hakkı vermez. Kadınını sürekli olarak kontrol altında tutmazsa, aldatılacağından ya da terk edileceğinden korkar.

Bu iki durumdaki erkek de, korku temelli davranışlar gösteriyor. Bunlar maalesef kolay ve zevkli bir ilişki kurmayı imkansız kılan davranış şekilleri.  Tam tersi, bu şekilde stres ve hüsran dolu ilişkiler yaratırsınız.

Kadının kendisini ayak paspasına çevirmesine izin veren ve kadın ne isterse yapan erkek örneğinde ilişki, erkek için kısa sürede stresli ve hüsran dolu olacaktır. Zira bu erkek ne yaparsa yapsın, yaptıkları kadın için yeterli olmayacaktır.  Kadın bu omurgasız erkeğe hiçbir zaman saygı ve çekim duymayacak ya da aşık olmayacaktır. Tam tersine kadın bu erkeği bir sinir bozucu bir yük olarak görecektir. Bu erkekle birlikte olmasına rağmen, bu erkekle birlikte olmak isteyip istemediğine emin olamayacak, aynı şekilde hüsran içinde olacaktır. Kadın genellikle bunun nedenini tam olarak bilmeyecektir.

Böyle durumlarda bir erkeğin en büyük korkusu terk edilmek ya da aldatılmaktır. Ve bu korkusu da genellikle başına gelir zira kadını kendisine aşık değildir, ona karşı saygı ve çekim duymamaktadır.

Yukarıda da belirttiğim gibi, bazı erkekler de aynı korkular ile diğer aşırı uçta davranırlar. Korkularının esiri olarak kadınlarına hiç güç ve söz hakkı vermezler. Kontrol manyağı, aşırı “korumacı” ve aşırı kıskanç şekilde davranırlar. Bu erkekler de, kadınlarını sürekli kontrol altında tutmazlarsa, terk edileceklerinden ya da ihanete uğrayacaklarından korkarak yaşarlar.  Bu gibi durumlarda da kadın, erkeğin muhtaçlığını hisseder ve bu muhtaçlık kadını boğar. Erkeğin kendine güvensizliği, kadının ona saygı ve çekim duymasını engeller. Bu durumda da kadın erkeğe aşık olamaz ya da aşık kalamaz.

Kısacası, bir kadınla olan ilişkinizi kolay ve zevkli hale getirmek için yapmanız gereken şey, korkularınızın esiri olmayı bırakmaktır. Potansiyel olarak terk edileceğinize veya aldatılacağınıza odaklanmayı bırakmanız gerekiyor. Zira bu korkuya odaklanırsanız, bu korku odaklı zihin yapısı, davranışlarınızı da şekillendirir ve aslında kaygılanmanızı gerektirmeyecek şeylerden kaygı ve korku duymaya başlarsınız. Korkularınız sizi aşırı kıskanç, kontrol manyağı veya muhtaç yapabilir. Bu davranışlar, çekici değil davranışlardır. Her ne kadar kafanızı da kuma gömmemeniz gerekse de, kendinizin yeterince değerli ve onun için iyi olduğunuzu, aranızdaki ilişkinin her geçen gün daha iyiye gittiğini bilip, buna göre davranmanız gerekiyor.

Peki aranızdaki ilişkinin her geçen gün daha iyiye gitmesi, daha çekici olmanız ve partnerinizin sizi kaybetmek istememesi için ne yapmanız lazım? Bunu sağlamanın yolu, onun için her geçen gün daha da fazla şey yapmak ve ilişki için çok fazla çaba harcamak değil. Bunlar ilişkiyi sizin için zor ve yıldırıcı bir şeye çevirirler. Bunları yapmanıza gerek yok. Buradan ikinci hataya geçelim.

#2 Bir ilişkiye kadından daha fazla emek harcamak, kadının sizi daha fazla sevmesine neden olmaz.

İlişkinin başında çift yakınlık, seks ve birlikte iyi vakit geçirme döneminde iken bir erkek genellikle, kadının hayatı içindeki konumundan emindir. Erkek kadının kendisi ile beraber olmak istediğini görür, kendine güvenir ve ilişkiden zevk alır. Ama ilişki sürecinde bir yerde kadın, ilgisini bir miktar geri çekerek erkeği test edecektir. Erkek bu ilgi çekilmesi sonrasında kendine güven problemi yaşayacak mı, kendisine yaltaklanacak mı, ya da o eskiye dönsün diye onun için daha fazla şey yapmak zorunda hissedecek mi diye (erkeğin duygusal gücünü ve özgüvenini) test edecektir. Erkek bu ufak tuzağa bile düşecek kadar zayıf ve tecrübesiz mi, yoksa bir kadının kendisini daha fazla sevmesinin yolunun, kadın için artan oranda daha fazlasını yapmak demek olmadığını bilecek kadar tecrübeli ve bunu uygulayacak kadar cesur mu diye test edecektir.

Bir erkeğin yapması gereken, bu tuzağa düşmeyerek, her ne olursa olsun, kadının kendisinden bir tık daha fazla duygusal yatırım yapmasına izin vermek, gerekirse kendi yatırımını bir miktar aşağı çekmektir. Kendisini değerli hisseden, kendine güvenen bir erkek bunu yaptığında, sağlıklı bir kadın erkeğe daha fazla bağlanacaktır.  Kadınlarla başarılı ya da başarısız çoğu erkek, ilişkinin başında kadının bu şekilde olmasını sağlayabilir ama uzun süreli ilişkilerde başarılı olmak istiyorsanız asıl önemli olan, ilişkinin başındaki bu durumu aylar ve yıllar boyunca koruyacak kadar duygusal güce ve bilgiye sahip olmanız ve kadının size olan bağlılığının onun için ne kadar çok şey yaptığınıza değil, onun sizin için ne kadar çok şey yaptığına bağlı olduğunu anlamanızdır.

#3 İlişkiler çok emek isteyen şeyler değillerdir.

Birçok insan kendi ilişkilerinden ve bu ilişkilerini nasıl ayakta tuttuklarından  bahsederken, ilişkilerin çok emek istediğinden bahsederler. Bu insanlar size yalan söylemiyorlar. Maalesef onlar için bu doğru yani ilişkileri için büyük emek harcamak zorunda kalıyorlar. Çünkü bu erkekler, ilişkilere çok kötü bir bakış açısından bakıyorlar. Mesela kız arkadaşının sinir patlamalarını veya testlerini fazlaca ciddiye alan bir erkek,  örneğin küçük ilgi geri çekilmelerine aşırı kaygılı, sinirli ve kişisel bir şekilde tepki verir ve kız arkadaşıyla tartışmaya başlayabilir. Bu da ilişkileri stresli ve sürekli emek isteyen bir hale getirebilir. Oysa kadının testlerini o kadar da ciddiye almamanız, hemen kaygıya kapılmamanız ve testleri kişisel algılamamanız, ilişkilerinizi daha stressiz ve kolay yapacaktır.

Bu tabii ki bir erkeğin, beraber olduğu kadının dediği hiçbir şeyi ciddiye almaması gerektiği anlamına gelmez. Fakat bir kadın normalden farklı bir şekilde karın ağrısı davranışlar sergiliyorsa (dalga geçiyor, erkeğin kendine güvenini zedelemeye çalışıyor, onu aşağı çekmeye çalışıyor gibi), erkek bu davranışları kişisel algılamamalı ve ciddiye almamalıdır. Kadının yaratmaya çalışıyor gibi göründüğü dramaya katılmamalıdır. Genelde çalışır yöntem, bu tür davranışları eğlenen ustalık ile karşılayıp, pozitif cinsel gerilim oluşturacak şekilde  kullanmaktır. Espri yeteneği burada oldukça kullanışlı bir araçtır.

İlişkide kendi yerine güvenen erkek, kadının ara ara test için savurduğu saçmalıkları çok ciddiye almaz. Tekrar ediyorum, bu kadını hiçbir zaman ciddiye almayın, onu aşağılayın, onunla dalga geçin ya da ona sinirlenin demek değil. Sadece kadınların da erkeklerinden, onların bu saçma davranışları karşısında ezilip büzülmemelerini istediklerini bilin. Bir erkek olarak kadının yarattığı dramaları her zaman ciddiye almamanız gerekli. Dramanın içine çekilmek yerine onun drama kraliçesi olmasına gülmeli, bunu her zaman kişisel bir saldırı olarak algılamamalı. Dramaya katılıp duygusallaşmamalı veya ilişki için daha fazla çaba harcaması gerektiği fikrine kapılmamalı. Tabii ki “aman ağzımızın tadı kaçmasın” diye korku ile sinip, kadın drama yaratmasın diye sessizce bu davranışları sineye çekerek, kendi davranışlarına ket vurmamalı.

Mesela diyelim bu gece Çin yemeği yemek istediniz ve bu fikrinize karşı kız arkadaşınız, “Yine Çin yemeği mi? Nereden buluyorsun böyle aptalca yemekleri” diye tepki verdi. Burada bunu hemen kişisel algılamak yerine, ona şu tepkileri verebilirsin (gülerek):

“Aptalca mı? O zaman kaldır o küçük poponu da bu akşam bize aptalca olmayan bir yemek yap bakalım.”

“1 milyar kişi yanılıyor olamaz bebeğim, bence senin köyünün yerel tatlarından dünyaya açılma vaktin geldi de geçti.”

“Ne oldu Kezbanım, canın bugün işkembe çekti de açık açık söyleyemezsin mi?”

Böyle şeyleri gülerek, dalga geçerek söylüyorsunuz, sinirli bir şekilde değil (gir mutfağa yemek yap lan kadın şeklinde değil).

Bir ilişkide ara ara gerçekten ciddi olmanız gereken dramalar olabilir. Bazen gerçekten de ciddi bir konuşma gerektiren bir hata yapmış olabilirsiniz ya da ciddi konuşmanız gereken bir olay olabilir. Böyle durumlarda kendinizi değiştirip adapte olmanız gerekir ya da bazı durumlarda üzgün olduğunuzu belirtmeniz gerekebilir.  Ama gereksiz drama ile gerçek dramayı birbirinden ayırmayı da bilmeniz ve gereksiz dramaya girmemeniz gerekli. Yoksa ilişkiniz hızlıca kaygı dolu ve çok fazla emek harcamnız gereken bir noktaya gelebilir. Kısa süre içerisinde, kadını sinirlendirmemek için parmak uçlarında yürüyen, sürekli yanlış şeyleri söylememek, yanlış şeyler yapmamak için kendine dikkat etmek zorunda hisseden bir zavallıya dönüşebilirsiniz. Bunun sonucu da tam tersine dramanın şiddetini ve mantıksızlığını arttırması ve kadının omurgasız bir erkekle birlikte olmaktan duyduğu rahatsızlık sonucunda erkeğe daha da yüklenip onu ayak paspasına çevirmesidir.

#4 Seksi kadından aldığınız bir şeye çevirmek, kadının sizinle seks yapmaktan kaçınmaya başlamasına neden olur.

Bir erkek kadın seks başlattığında bile, kadın kendisine bir iyilik yapıyormuş gibi davranarak, fazlaca heyecanlanarak tepki verirse, kadın yavaş yavaş sekse olan ilgisini kaybedecektir. Sekse, kadının başlattığı durumlar da dahil, maskülen ve beraberce yaptığınız bir şey olarak bakmanız gerekli. Birçok kadın ilişkinin başında sekse oldukça istekli iken, zaman içinde seks isteği azalıyor ve bazen ya seks başlatmayı ya da seks yapmayı tamamen bırakıyor. Bu genellikle erkeğin sekse, kendisinin kadından aldığı, kadının kendisine verdiği bir şey olarak bakmasından kaynaklanır. Bu şekilde hisseden erkekler, sekse sadece kadından istedikleri bir şey olarak bakarlar ve kendilerinin kadına verdikleri bir şey olarak bakmazlar.

Bir kadına ilk defa yürürken tüm yürümeyi sizin kadına kendinizi beğendirmeniz, kadının sizden hoşlanmasını sağlamanız ve kadının sizi onaylaması olayına çevirirseniz, yürümenin başarısız olacağını görebilirsiniz. Kadın kendisinin daha değerli olduğunu hisseder ve size bir şans verirse, size bir iyilik yapacağını hisseder. Erkeğin daha değerli olduğunu ve bu erkekle birlikte olmak istediğini hissetmez.

Aynı temel prensip ilişkilerde de çalışan bir dinamiktir. Seks konusundaki en iyi yaklaşım, seksin, kadının erkekten istediği ve almak için bir şeyler yaptığı bir şey olacağı ortamı yaratmaktır. Seks onun sizden istediği, kendini iyi hissetmek ve size bağlı hissetmek için sizden aldığı bir şey olmalıdır. Bunun tam tersine erkek seksi, onun kadından aldığı ve almak için bir şeyler yapması gereken bir şeye çevirirse, bu kadının sekse soğumasına neden olacaktır.

#5 Bir ilişkide duygusal olarak cesur olmak, duygusal olarak korkak olmaktan çok daha fazla doyurucu ve ödüllendiricidir.

Bir önceki ilişkisinde terk edildiği için kalbi kırık bir erkek düşünün. Bu erkek yeni ilişkisine başladığında, eski ilişkisinin yükünü yeni ilişkiye taşıyabilir ve yeni kadınına karşı duygusal olarak mesafeli, kalbi kırılır korkusu ile yeterince yakınlaşmaktan korkar bir şekilde davranabilir. Bu nedenle de yeni ilişkisinde kadını ile arasında derin bir bağ kurulmasına engel olur ve ilişki tatsız tutsuz bir hal alır.  Erkek bu şekilde davrandığında sıklıkla terk edilir ve bu kadını gerçekten istiyor ama yara almaktan korktuğu için böyle davranıyorsa, bir daha yaralanır ve böyle davrandığına pişman olur. Ya da daha beteri, “bak yine aynı şey oldu, yaralandım” diyerek bir sonraki ilişkisinde daha fazla korkak davranır ve dibe doğru yuvarlanmaya başlar.

Burada çözüm bir erkeğin bir kadın gibi duygusal olarak bir yukarı çıkması bir aşağı inmesi değil tabii ki. Erkeğin yapması gereken duygusal olarak korkusuz olmasıdır. Bir kadını sevmenin sonuçlarından, aşamalı olarak bağlanmaktan korkmamasıdır.

Duygusal olarak korkusuz olmak, bir kadına sürekli onu ne kadar sevdiğinizi söylemesi, “sensiz olamam, sen hayatımın aşkısın” gibi şeyler saçmalaması demek değil. Bir ilişkiye yatırım yapmanın, sevmenin potansiyel kötü sonuçlarından korkmamaktan bahsediyorum.

Çeviri: Relationship advise for men

Bu konuda bir de kitap yazdık, ismi Erkekler için Uzun Süreli İlişki Rehberi.

Erkek Adam Türkçe Podcast – Evlilik, boşanma ve hukuk

Avukat Cem Gonceli ile evlilik, boşanma, aldatma, nafaka, evlilik sözleşmesi gibi konuları ve bu konulardaki güncel hukuku konuştuk.

Yayınları Odysee ve Spotify kanallarından da izleyebilirsiniz.

Aşağıda Youtube linki var. Youtube kanalımıza henüz üye değilseniz, kayıt olmayı ve uyarıları (çan işareti) açmayı unutmayın.

Erkek Adam Türkçe Podcast – Karım benimle ilişkiye girmek istemiyor, ne yapmalıyım?

Karısı kendisi ile ilişkiye girmek istemediği için ne yapacağını bilemeyen üç adamın hikayelerini işleyeceğiz. Hem bu sorunun nedenlerine bakacağız, hem de kadınların bu sorun hakkında verdiği tavsiyelerin üzerinden, bir erkeğin, neden kadınlardan ilişki tavsiyesi almaması gerektiğini vurgulayacağız.

Yayınları sitemizin Odysee kanalından ya da  spotify kanalından da izleyebilirsiniz.

Youtube yayını aşağıda. Bu yayını beğenerek ve youtube kanalına üye olarak yayınların daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. İyi izlemeler.

Erkek Adam Türkçe Podcast: Mutsuz, pırlanta gibi erkekler, piç gibi it gibi mutlu herifler

Bu hafta sitede yayınlanmış olan 3 yazı üzerinden, ortak temalı bir podcast yaptım:

  1. Duygusal anlamda birşey hissetmemiş olması dış görünüşle mi alakalı?
  2. Anneciğim gibi olmazsa olmasın (a.k.a Dar Paçalı Go Cadde!)
  3. Mutsuz, pırlanta gibi erkekler, piç gibi it gibi mutlu herifler

Yayınları sitemizin Odysee kanalından ya da  spotify kanalından da izleyebilirsiniz.

Youtube yayını aşağıda. Bu yayını beğenerek ve youtube kanalına üye olarak yayınların daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz.

Pırlanta gibi mutsuz erkekler, piç gibi it gibi mutlu herifler

33 yaşında biri şöyle yazmış:

Kendimden ve çevremden gördüğüm kadarıyla hep paralı ya da karaktersiz erkekler evliliklerinde mutlular. Tabi istisnalar kaideyi bozmaz. Parasız erkeği yalnızca annesi sever misali … Adam zengin, itin teki ama karısı kocasından başkasını görmüyor. Ya da adam şerefsizin teki zengin değil ama bu tip te hep mutlu tapılıyor adeta bu tiplere. Hadi parası olanı anladık karşı taraf kullanıyor bu durumu peki ya şerefsiz itlik yapan insana neden tapılıyor anlamış değilim. Ciddi anlamda pırlanta gibi insanlar (erkekler) tanıyorum ya mutsuzlar ya boşanma aşamasına gelmişler ya da boşanmışlar. Karılarına lüks hayat sunamayan çoğu erkek, evliliğinde mutsuzlar, sevilmiyorlar ve sayılmıyorlar.

Bunu yazanın, kadınlarla başarılı erkeklere karşı hıncını ve kıskançlığını hissedebiliyor musunuz? Kullandığı kelimeler, “karaktersiz”, “it”, “şerefsiz”, vs. Bunun efendi çocukların geliştirdiği bir savunma mekanizması olduğundan daha önce bahsetmiştik. Kendileri gibi “iyi çocuk” (pırlanta gibi erkek) olmayan erkeklere bu çamurları atarak üste çıkmaya çalılıyor. Aslında “ben bu kadar iyiyim, farklı olmak için en efendi benim ama neden onlar kazanıyor?” diyor.

Şimdi pırlanta gibi çocukların erkekliklerinden utanır hale gelmeleri ve erkekliklerinden başarı ile kurtulmaları sonucunda, meydanın erkekliklerinden utanmayan piçlere kaldığından da daha önce bahsetmiştik. Piçi çekici yapan kötülükleri değil, erkekliklerinden utanmamaları. Koca bir Pook’un Kitabı bu konu etrafında dönüyor:

İyi çocuklar mı piçler mi olayına bir şey ekleyeyim: piçler kazanıyorlar zira kendini beğenmiş duyarsızlıklarında, ham cinselliklerini hiçbir zaman saklamıyorlar. İyi çocuklar ise duyarlılıklarında cinselliklerini saklıyorlar zira bunun kadınları ezdiğini düşünüyorlar.

Fakat iyi çocuk bunu göremez, görse zaten “iyi” kalamaz. İyi çocuk kendisini erkeklikten arındırdığını kabul edemeyeceği için, karşısındaki adamlarda çekici olanın kötülükleri olduğunu, kötülük “sevici” oldukları için de kadınların kötü olduğunu düşünürler.

Karılarına lüks hayat sunamayan çoğu erkek, evliliğinde mutsuzlar, sevilmiyorlar ve sayılmıyorlar.

Bu erkeklerin mutsuz olma sebepleri lüks hayat sağlayamamaları değil, sağlayıcılıkları hariç çekici bir taraflarının olmaması. Olmayan çekicilik yerine ödemeleri talep ediliyor ve bu talebe de boyun eğdikleri için daha da yeriliyorlar. Daha önce de belirtmiştik: Özellikle evlilikte, bir kadını mutsuz etmenin en kolay yolu, onun her istediğini yapmaktır. Özellikle de bu istekler sizin gücünüzü aşıyorlarsa.

Yanlış anlamayın. Bir evlilikte seks ve finans en önemli şeylerden ikisi. Bu ikisi kötü ise o evlilik kötüye gider. Ama bu arkadaşın bahsettiği sorunu yaşayan insanların büyük kısmı normalde orta ve ortanın üstü insanlar. Yani görece olarak paraları yok değil. Bu adamlar, omurgalı olmadıkları için sevilip sayılmıyorlar. Güçlerini aşan bir lüksü sağlayamadıkları için değil.

Haldun Abi bu pırlanta gibi mutsuz erkekler ile onların mutsuz karıları konusunu, 20 sene önce Magandalar Kadınları Daha Çok Mutlu Ediyor yazısında anlatmıştı:

Örneğin izlediğim ailelerin en mutlusu, en çok para kazanını olsaydı ve mutsuzu da en fakiri çıksaydı, bilimsel açıdan iş çok kolaylaşacaktı. Bana yıllık maaşını göster, sana ne kadar mutlu olduğunu söyleyeyim deyiverecektik. Ama bu kadar kolay olmadığını biliyoruz.

Sonunda aşağıda anlatacağım noktaya geldim ve en azından, bizim “maganda” diye adlandırdığımız türden bazı insanların, kadınlarına “aydın” diye adlandırdığımız kişilerden daha doğru davrandıklarına inanmaya başladım.

Hayır maganda olmamız gerekmiyor. Ama magandaların her şeyi yanlış yaptıkları saplantısından kurtulup, onları incelememizde hatta bazı davranışlarından ders almamızda hiç bir sakınca yok.

Öncelike bir kadınla evli ya da uzun bir ilişki içindeyseniz vereceklerinizin sınırını çok iyi çizin ve bu sınır aşıldığında ölümü bile göze aldığınızı çok ama çok açık bir dille belirtin (ve gerektiğinde uygulayın).

Bir aldatılma ve boşanma hikayesi

Öncelikle merhabalar uzun zamandan beri siteye girmemiştim. Karımın cinsel isteğini nasıl arttırabilirim? yazısını görünce yazmadan da, yapamadım.

Genelde ilk çocuktan sonra ya da evliliğin 10. Yılından sonra kadınlarda böyle arızalar olabiliyorlar. “Ben sevişmeyi sevmiyorum”, “ben cinsellikten eskisi kadar zevk almıyorum”, “ben zaten sekse düşkün bir insan değilim”, “Başım ağrıyor” vs… Ben kendi tecrübelerimden ve Mahmut Abi’nin yüzlerce tecrübesinden yola çıkarak söyleyebilirim ki, yazıdaki teşhis doğru. Eşiniz artık kendi çerçevesinde yaşıyor ve sizi sadece elde tutuyor. Emin olun, eşinizi kendi çerçevenize yani eşinizin sizin ve onunla birlikte kurduğunuz ailenin çerçevesinde yaşaması gerekiyor. Yoksa sizi hayat arkadaşı olarak kabul eder fakat koca olarak kabul etmez. Bunun sağlamanın tek yolu da, kendiniz için yaşamanız, kendinize dikkat ve özen göstermeniz. Kendinizle ilgili kararlar alın ve uygulayın. Ani değişimler merak, merak başka istekler yaratır bayanlarda.

Ben şimdi 42 yaşındayım. 7 ay önce eşimden boşandım. Mahmut Bey’le de skype üzerinde o dönem değerlendirme yapmıştık. Eşiminle cinsellik yönünden aynı şeyleri yaşamış ve whatsapp üzerinden başka bir adamla konuşmalarını yakalamıştım. Sonrasında barışmak gibi aptalık gösterip tekrar eve döndükten bir süre sonra bu sefer benden habersiz bir cep telefonunu yakalamıştım. Bu telefonun içinde başka bir adamla bir sürü mesaj ve aramalar vardı.

O dönemde bana yukarıdaki maddeleri bahaneleri seks yapmamak için eşim bana sürekli sıralıyordu. Hatun kişi, beni onu tatmin edememekle, şunla bunla her şeyle suçladı. İnsellikten kaynaklı, evimin mükemmel babası olmam istememden dolayı ne dediyse boynumu büktüm ve kabul ettim. Ama kendimde bir dönüşüme başladım. Spor salonu, yüzme, krav maga son olarak askeri pentathlon gibi sporlardan sonra vücudumu bir şekle soktum. Bütün gardrobumu yeniledim saç ektirdim, arabamı daha üst düzey yaptım ( sen kendi paranı yemezsen yiyen çıkıyor a.k.a alfa öder beta siker).

Bu süreçte, biri 27 diğeri 38 yaşında2 tane tabak yaptım.  Bu sayede cinsellik konusunda şunu anladım ki ben aslında zevk verebiliyor muşum. 40 yaşından sonra, elektro gitar çalmayı öğrendim. Hepsi bu sitenin rehberliği ve yol haritası sayesinde. Şu an yaşadığım mükemmel bir hayat mı? Değil. Kızımla aynı evde yaşamak için sağ kolumu verirdim. Ama en son 2 ay önce eski eşim benimle birlikte olmak istedi cinsel yönden kaç seneden beri ağzından çıkmayan sözleri duydum. Artık umrumda da değil ama gurur vericiydi. Yani sen kendinde önemli ve olumlu yönde bir değişimler yaparsan, işine ve hayatına odaklanırsan kendi hayatının lideri olursan seni takip edenler oluyor bu hayata…

40 yaşında dedektifçilik oynadım, erkekliğimden şüphe ettim, aldatıldığım için hüngür ağladım, çok kırıldım inanın. Kendini karısının çocuğunun mutluluğuna adamış adam gibi adam denilen bir adamdım. Şimdi ise kötü değilim fakat kendim için yaşadığım için dışarıdan bencil olarak değerlendiriliyorum. Fakat bazı şeyler sondan öte bir başlangıç oluyor… Hayat bazen insana bambaşka şeyler ve farklı bir hayat tarzı getiriyor. Siz yeter ki o isteği ve disiplini kendiniz de bulun. Gerisi mucize gibi kendi kendine oluyor.

Boşanma olayına da bir kaç not düşmek istiyorum. Erkekler boşanma olayında maça 5-0 yenik, deplasmansda ve seyircisiz, sahaya 9 kişi ve hakemde direkt satılmış olarak çıkıyor. Aldatma davası ikiye ayrılıyor: aldatma ve zina. Zinayı kanıtlamanız çok zor. Kanıtlasanız bile elinize düşük bir mevla tazminat bile vermiyorlar. Bırakın çocuğunuz varsa velayet almanız bile çok zor. Arkadaşlar aldatılma, aldatanı yakalama, boşanma ve hayatta bakış açısı konusunda uzman olmassam da çok büyük tecrübeler geçirdim. İsteyen admin mail adresimi alıp danışabilir. Elimden geldiğince yardımcı olurum. Mahmut bey iyi bir insan tek kusuru şu %90 olayı çözümlemesine rağmen %10 üzerinden konuşup mümkün olduğunca kırmadan üzmeden birşeyleri kibarca ifade ediyor.

Her şey için teşekkürler.

Bu arada telefon daki mesajlar boşanma davalarında ne kadar etkili ona da değineyim.

Aynı gün içinde atılmış altı karşılıklı mesaj boşanmada sadece tarafın kusurunu belirtir. 5-10 bin gibi bir tazminat alırsın. Davanın ilerleyen dönemlerinde nafaka ödeme ihtimalin bile var.

Tabi ki mesajın nasıl ele geçirildiği, bu yöntemin yasal olup olmadığı da önemli. Bunlar halen Yargıtay da tartışılan konular ve farklı kararlara bağlanan hükümler var. Kimi kararlar aldatan eşin kişisel verilerinin onun rızası ve haberi olmadan hukuksuzca elde edildiği için, delil sayılmayacağını ve bu yüzden aldatılana hapis cezası veren hükümler var. Bir başka davada ise, eşin aldatmayı ispatlamasının tek yolunun bu olduğunu ve casus yazılım ile ele geçirdiği kanıtların hukuksuz yollarla ele geçirilmesine rağmen kanıt olarak sayılmasına karar veren hükümler var.

Bir de burada mesajlaşmanın ne zaman öğrenildiği önemli. 6 ayı geçtiyse, ve hala bir dava yoksa affetmiş sayılıyorsunuz. Ancak aldatılma hala devam ediyorsa ki bu sefer hala devam ettiğini kanıtlamaya çalışıyorsunuz ve delil olarak sayılıyor. Sitedeki evli kardeşlerime yada hasbel kader yolu düşmüş bu yazıyı okuyan arkadaşlarıms hitaben de bu kadar hukuksal ıvır zıvır içinde şunu belirtmek isterim. Aldatılmak insanın çok canını yakar, çok üzülürsünüz. Bu konuda her detayı öğrenmek istersiniz öğrendikçe daha da üzülürsünüz. Böyle bir durumla karşılaştığınızda;

1.Sakın affetmeyin anen sitede yazdığı gibi… Çünkü aldatan yine aldatır. Sen onun hipergamik duygularında sadece sağlayıcısın, koca değil. Hatta yakaladığınız zaman öyle yüklenin ki hipergamisi tuzla buz olacak. Hipergaminin paramparça olduğu bu dönem anlaşmalı boşanma kağıtlarına imza atmak için uygun bir dönem ve oldukça kısa bir dönemdir.

2. Artık aldatmayla ilişkili hiçbir şey araştırmayın. Öğreneceğiniz her detay, canınızı daha da yakacaktır.

3. Hayatta başka şeylere konsantre olun ve günününüzü programlayın. Kendinize görevler koyun ve disiplinize olun.  Mesala ben her sabah yatağımı askerdeki gibi topluyorum. Böylece günün ilk görevini başarıyorum. İkinci, üçüncü görev derken basit olsa da bu görevler sizin hem disiplinize olmanıza hem de başarı duygusu birikerek sizin kendinize güveninizi kazanmanıza yardımcı oluyor.

Dediğim gibi zor bir durum, ben bile hala yaralarımu saramadım. Kırmızı hapı tam olarak sindiremedim ki hala buraya bu kadar uzun yazabiliyorum. Affedin arkadaşlar 40 yaşından sonra kırmızı hap bu kadar oluyor.

Konuk Yazar: Certixisgod

Karımın cinsel isteğini nasıl arttırabilirim?

Ben ve eşim 34 yaşındayız. Eşimde cinsel isteksizlik var. Baştan kendisinde bir rahatsızlık olduğunu düşünüyordu, doktora gitti gereken tahlilleri yaptırdı fakat hiçbir sorun olmadığını söyledi doktor.

Cinsel isteksizliğin sebebi nedir veya buna nasıl bir çözüm bulabilirim? Ben hergün istekli olmama rağmen eşimde tık yok. Neredeyse 2 haftada 1 kez yapıyoruz. 12 yıllık evliyiz ve evliliğimiz boyunca hiç değişmedi ve bu durum beni çok üzüyor. Cinsel terapi uzmanına gidelim mi diye düşünüyorum ama onların da seans ücretleri çok pahalı olduğu için gidemiyoruz. Evin içinde sürekli biryerlerini okşuyorum ama nafile. Bu konuda yardımınıza ihtiyacım var gerçekten. O da bu durumdan rahatsız ama nasıl bir çözüm bulabileceğimizi bilmiyorum.

Cinsel isteksizliğinin sebebi muhtemelen sana karşı cinsel istek duymaması. Genel bir cinsel isteksizlik değil. Ve bunun da sebebi belli.

Burada sen cinsellik için sürekli olarak eşinin peşinde koşarak kendini itici hale de getirmişsin. Yıllardır da böylesin. Ben hergün istekliyim diyorsun ve sürekli bir yerlerini elliyorum diyorsun. Sen resmen sürekli olarak benimle yat diye kadına yalvarıyorsun yani. Bunun seni nasıl itici ve abazan yaptığının da farkında değilsin.

İlk yapman gereken şey bu davranışını tersine çevirmek. Eşin seninle birlikte olmak isteyene kadar ona cinsel olarak yürümeyi bırak. Kesinlikle bu hergün bir taraflarını okşuyorum saçmalığını bırak. Sen sürekli seks isteyerek, kadını elleyip durarak onu tahrik edeceğini sanıyorsun ama eteğinde sürekli seks de seks diye yalvaran koca oldukça itici bir şey. Kendini aşırı itici yapıyorsun.

Sen cinselliği başlatma ama o seninle cinsellik başlatırsa bırak sana yürüsün ve cinsellik olsun. Şimdi bunu duyunca birçok erkek (evet cinsel isteksiz eş oran olarak az ama istisnai değil)  “ne yani o isteyince olacak ben isteyince olmayacak mı? Bu haksızlık” diye çıkışıyor ama hayır olay şu:

sen cinsellik için onun peşinde koşmayı bırakıyorsun, o ise senin peşinde koşacak diyorsun.

Bu arada bu yaptığını ona açıklama. Bir sorun olmadığını, çok yoğun olduğunu vs. söyle sadece.

Eğer sen bunu yaparsan ve bu nedenle o iki haftada bir seks bile olmazsa bırak olmasın. Zira bunun anlamı, o seksin erkeği evlilikte tutmak için yapılan görev seksi olduğudur. Bir kadın seninle arzudan değil görev icabı birlikte oluyorsa bırak olmasın.

Ama senin tek problemin muhtemelen karının seks seks diye peşinde koşman değil. Daha genel bir efendi erkek / iyi çocuk sendromu olma ihtimali çok yüksek. Muhtemelen evin erkeğinden çok kadını oldun. Kendini saldın. Ya da hırslarından koptun. Belki hepsi birden.

Bu aşamada tavsiye edeceğim şey, iyi çocuk sendromundan kurtulman ve onun da üstüne tavsiye edeceğim şey ise korku oyunu. Linklediğim Korku Oyununun 12 Seviyesi yazısına bak. Görünen o ki sen aşırı iyi çocuk modundasın. Hangi alanlarda kendini salıp düştüğünü bul ve onları düzelt.

Mesela belki fiziksel olarak saldın. Spor salonuna başla.

Giyimine dikkat etmeye başla.

Evde belki evin reisliğini bıraktın ve mülayim bir kocaya döndün. Daha dominant yani lider ol.

Kendine uğraşlar bul, arkadaşlarla takıl, dışarıda daha çok zaman geçir. Karın için çok ulaşılır olmanının sana isteksizliği ile bir bağı olabileceğini değerlendirmeye başla.

Uzun süreli ilişkiniz ile çıkmaya devam edin

Uzun süreli ilişki ve evlilikte sorunlarla ilgili görüştüğüm erkeklerin çoğunluğunda rastladığım bir problem var. Bu erkeklerin kadın bir kez aşık oldu mu “tamam, artık yayarım bu kadın aşık, benim bir şey yapmama gerek yok” kafasına girmeleri ve buna göre davranmaları. Bu sitenin en önemli temalarından biri biliyorsunuz ki denge. Birçok erkek, ilişkilerin devam etmesi için çok çaba göstermeleri gerektiğini sanıyor ve kaybediyor. Bunun diğer aşırı ucunda da birçok erkek ilişkilerin devam etmesi için hiç bir şey yapmalarına gerek kalmadığını düşünerek kaybediyorlar. Her şeyin olduğu gibi bunun da bir dengesi var.

İlişki kadının zorlaması gereken bir şey ama ilişkinin başında buluşmaları ayarlamak, iyi vakit geçirmek, gizem, “aşk hikayesini” yönetmek erkeğin işi. Birçok erkek ise uzun süreli ilişkiye girdikten sonra kız arkadaşlarına ya da karılarına 40 yıllık karısı gibi davranmaya başlıyor. İşe git, evde buluş, bir şeyler ye, TV izle, arada seviş, sonra yat döngüsüne giriyorlar. Kısacası, karılarıyla ya da kız arkadaşlarıyla “çıkmayı” bırakıyorlar.

Bu yetmiyormuş gibi, kendilerini de salıyorlar. Hergün evde TV veya bilgisayar karşısında oturup, spor yapmayı, arkadaşlarıyla buluşmayı, hayatlarını renklendirmeyi ihmal ediyorlar. Sonuçta dönüştükleri şey ise kendi kendilerini bile sıkıntıdan patlatan bir koltuk patatesi. Fiziksel olarak dönüşmeseler bile ruhsal olarak dönüştükleri şey koltuk patatesi.

İlişkilerde bu tür sıkıcı rutin içine girmek adı üstünde oldukça sıkıcı ve boğucudur. Bu konuştuğum erkeklerin kendileri, bu hayat şeklinden sıkılıyorlar zaten. Fakat nedense kadının da sıkılmış olabileceğini pek düşünmüyorlar.

Burada popüler kültür pompası bir beyin yıkama da var. “Aşk” bir kez bulunur ve ondan sonra sonsuza kadar mutlu yaşanır gibi. Oysa ilişkiler başlarlar, devam ederler ve biterler. Eğer iyi bakılmazlarsa daha hızlı biterler.

Bir erkeğe bunu belirttiğiniz zaman ilk başta savunmaya geçiyor ve “ne yani bir de özel çaba mı harcayacağım, hani ben yeterdim?” diye protesto ediyorlar. Senin ilişki başındaki halin yeterdi ama şu anki halin? Sen kendine yetiyor musun? 99%’unda cevap hayır. Sen, yeterli kaldığın sürece yetersin, kendin bile kendinden sıkılıyorsan, aynaya baktığında kendini tanıyamıyorsan, nasıl yeteceksin?

Abooo, Mahmut Abi ona küçük süprizler yapın diyor, başımıza taş yağacak taş! Evet bir bakıma aynen bunu diyorum ama bakın aslında pratik olarak bu konuyu spesifik insanlarla konuştuğumda her zaman sorun ve çözümü şu oluyor: Çok sıkıcı biri oldum, çok sıkıcı bir hayatım var. Bu konuştuklarım ise ilk başta sizin hayatınızı renklendirecek. Eşiniz ya da kız arkadaşınız da bana katılacak.

Bu da aslında sizin gizeminizin bir parçası. Hergün aynı saatlerde TV ya da internet başında pinekleyen birinde ne gizem kalır? Oysa sıklıkla eğlenceli ve değişik bir şey yaparak hayatınızı renklendirirseniz gizeminizi korursunuz.

Ne yapacağınız ise sizin zevkinize bağlı? Aslında bu sıkıcı hayata dalmadan önce ne yapıyorsanız onlara dönmeniz yeterli. Haftada ya da iki haftada bir bir şeyler yersiniz, sinemaya gidersiniz, haftasonları değişik şeyler yaparsınız, vs.

Birçok kadın ilişkilerde bu tür aktiviteleri ayarlama işini üstüne alabilir ama ben bunu tamamen ona bırakmanızı tavsiye etmem. Hem sizin lider olarak bu konuda da yönlendirmeniz gerekiyor hem de bunları kadının ayarlaması sizin sıkıcı olduğunuz gerçeğini değiştiremiyor.

Şimdi burada bir uyarı yapayım ve neden bahsetmediğimi de vurgulayayım.

Daha önce bir yerlerde bahsetmiştim, “beni eğlendir Mahmut” tadında kızlardan uzak durun demiştim. Evet ama onu derken sizin hergün iş – yemek – koltuk / TV ya da sandalye/bilgisayar – yat uyu döngüsüne sıkışmış bir sıkıntı abidesi olmadığınızı varsayıyorum. Eğer eşiniz ya da kız arkadaşınız bu yönde bir arıza çıkarıyorsa ve kendinize baktığınızda bir sıkıcılık abidesi görüyorsanız, bunun kadından çok sizin hakkınızda bir uyarı sinyali olduğunu değerlendirin. Ama en iyisi siz zaten bu rutine hiç düşmeyin.

Erkeklik yan gelip yatma yeri değildir arkadaşlar 🙂

Ünlü düşünür Corey Wayne’in bir deyişi ile kapatayım: “siz kız arkadaşınızla çıkmayı bırakırsanız, başka bir erkek çıkacaktır”. Şimdi hemen “tüüü sırf sıkıcı oldum diye benim arkamdan iş çeviriyorsa, daldan dala atlıyorsa, aldatıyorsa gitsin başkasıyla çıksın, benden uzak olsun zaten” diyebilirsiniz. Ama aklınıza hemen aldatacağı geliyor. Oysa bunu sizden ayrılıp, şerefiyle aylarca ayrılık acısını atlatıp sonra hayatına yeni biriyle devam ederek de yapabilir. Birincisinde zaten beraber olmamanız gereken birinden kendi miskinliğiniz ile kazara kurtulursunuz. Ama ikinci senaryo daha yaygın.

Kısacası, uzun süreli ilişkilerde partnerinizle çıkmayı, bir miktar tahmin edilemez olmayı ve beraber değişik şekillerde iyi vakit geçirmeyi ihmal etmeyin.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Yeşim

Şimdi yayında olmayan erkekadam.com sitesinde Boşanan Adam‘ın güzel bir yazısını daha buraya ve 2021’e ışınlayalım.

Mutfakta tek başınaydım, Yeşim de içerde televizyon seyrediyordu. Bezelyeleri tencereye döktüm, üzerine kavrulmuş kıymayı ve salçayı koydum. Tamam! Yeşim’in en sevdiği yemek hazırdı. Artık biraz da kendi yiyeceğime bakabilirdim. Fırına süreceğim ekmeklerin üzerine bol miktarda kaşar, sucuk ve pastırma koyarak harika bir şeyler oluşturuyordum… Ya da en azından bana öyle geliyordu.

Her boşanan erkek bir anda bütün dünyanın kapılarının başka kadınların bacaklarının arasından açılıvereceği inancına kapılır. Uf Anam! Uf!.. Ne biçim çapkınlıklar yapılacak, ne biçim maceralar yaşanacaktır… Kişiye göre değişmekle birlikte, boşanmış adamın hayatı evliykenkinden hep daha hareketli ve çok daha sürprizlerle dolu geçer… Tabii sürprizin her zaman iyi bir anlama gelmediğini öğrenmesi de fazla zaman almaz.

O anda kızımın yemeği pişerken hayal ettiğim Boşanan Adamlık’tan oldukca uzakta, ama istediğim “babalığa” yakın sayılacak bir yerlerdeydim. Açıkcası halimden fazla şikayetçi değildim.

Boşanan Adam’lar içlerindeki başka kadınları tanıma dürtüleriyle babalık iç güdüleri arasında sıkışıp kalırlar. Hatta çocukların accayip üzüleceğine inandıkları için yaşamlarını katolik papazlar kadar “masum” geçirdikleri hissine vermeye gayret edenler bile çıkar… “Bak Yeşim, bu Leyla. Benim sevgilim.”

Gözlerini meraktan iri iri açmış beş yaşındaki küçük kız karşısındaki kadına ilgiyle bakıyordu.

“Şey… Merhaba Yeşim… Nasılsın?”

Genç kadın kendine dikkatle bakan bu küçük rakibi karşısında ne yapacağını biraz şaşırmış, biraz tedirgin. Ortadaki baba ya da sevgili (kimin açısından baktığınıza göre tanım değişiyor (haliyle)) ise haftalarca kafasında evirip çevirip iyice hazırlandığı bir sahneyle karşılaştığı için duruma hakim hissini sonuna kadar vermeye kararlı. Onun bu kararlı halinden güç bulan ve her an küçük bir canavara dönüşecek kız çocuğu ise huzur bulup rahatlamış…

Yeşim her zamanki gibi yemeğini masada almak yerine TV’nin karşısında, bir sehpanın üzerinde yiyiyordu. Ben de salonun öbür ucunda kendi ekmek üzeri kaşar eritmemi keyifle kemiriyordum. Rahmetli babam bu sahneyi görse herhalde bana sıkısından bir fırça kayardı. Akşam yemeği tüm ailenin bir arada olmasını gerektiren törensel nitelikte bir ritüeldi onun anlayışına göre. Yani, işin aslına bakılırsa ben de kızımla aynı masaya keyifle oturup bir şeyler paylaşarak yemek yemeyi isterdim. Ama tek başına yaşayan bir baba olarak, kendi babamın bana verdiği her şeyi kızıma aktarma azminden çok önceleri kurtulmuştum. Kalan boşluğu da babamın bana hiç bir zaman veremedikleriyle doldurmaya karar vermiştim. Bunlar ne miydi? Özür dilerim onları söyleyemem. Hepsi aile sırrı.

Hareketlerini dikkatle incelediğim kızımın, sorunlu, klasik bir boşanmış aile çocuğuna benzer bir hali olduğunu da sanmıyordum. Keyifle bezzelyeleri kemiriyor, ipnotize olmuş gibi ekrandaki iğrenç çizgi filmi izliyordu. Eğer bir eleştiri yapılacaksa söylenebilecek tek kusur, normal bir çocuğa göre biraz şımarık olduğuydu. Ama zamane çocukları için normalin ne olduğu konusunda da zaten tereddüdlerim vardı. Acaba 18. Barbi bebek için yerde tepinmek şımarıklık mıydı? Yoksa normal bir davranış mıydı? Ya da 10 Kasım töreni için öğretmen “çiçek getirin” deyince, “İlla da orkide götüreceğim” diye tutturmak aşırı mıydı? İşte bunları bilemediğim için kızımın da ne kadar şımarmış olduğunu kestiremiyordum. Ama en azından yaşantısından mutlu olduğuna emindim.

Çocuklar ilginç yaratıklardır. Eğer siz onlara dünyadaki tüm kurbağaların kırmızı olduğunu normal bir ifadeyle anlatırsanız ve sokakta gördüğü kurbağalar gerçekten de kırmızı renkliyseler. Bu durumu olabilecek en doğal olaymış gibi kabul ediverirler. Bu yüzden olan durumları çocuğa nasıl anlattığınız ve sonra sizin nasıl davrandığınız çok önemlidir. Çocuklar sizin öğütlerinize kulaklarını kapamak konusunda akıl almaz bir başarı gösterirken, davranışlarınız ve kendi aranızdaki konuşmalarınızla yaydığınız değer yargılarını sünger gibi kaparlar.

Yeşim herhalde dört yaşındaydı. Oturduğumuz apartmanın asansörüne girerken kapıcının kapısı açıldı ve iki metre ötede kapıcının karısı ve kucağında bir yaşına yeni girmiş çocuğu gözüktü. Modernlik ve demokratlık abidesi bir baba olarak kızıma dönüp “Bak ne güzel bir kardeş” dedim. Hay demez olaydım. O da bana dönüp sıkkın bir ifadeyle “Ama baba, o bir kapıcı çocuğu” deyiverdi. Hayatımda çok utandığım bir kaç an olmuştu ama bunun kadar şiddetlisi hiç hatırlamıyorum. Bu olayın üzerine günlerce düşündüm. Bu çocuğa nasıl bir halt ederek bu yargıyı vermiştik? Kesinlikle “Kızım sen orta üst sınıf aileye mensup bir çocuksun. Sınıfının değerlerini bil ve aşağı tabakadan insanlarla teşhi-ki mesai etme” türünden bir şeyler söylememiştik. Sonra bir gün kendimi suç üstü yakalıyıverdim. Yeşim evdeki en saçma sapan ve en eski elbiselerini giymişti ben de ona “Ulan, kapıcı çocuğuna dönmüşsün” diye bağırıyordum.

Bu olayı hiç unutmadım ve Boşanan Adam’ın gönül maceralarına girerken kızına yaşadıklarını nasıl anlatması gerektiği konusunda ciddi fikirler edindim.

“Baba, sen artık annemi sevmiyor musun?”

“Seviyorum kızım.”

“Ama Leyla’da var.”

“Var kızım. Leyla benim sevgilim, annen de çok iyi bir dostum. Ayrıca Leyla çok iyi bir insan. Seni de çok seviyor.”

Çocukların boşanma sırasında yaşadıkları en büyük zarar hayatta en çok sevdikleri ve en çok güvendikleri iki kişiyi yani anne ve babayı birbirlerine kötülük ederken görmelerinden kaynaklanır. Eğer çocuğa yeterince sevgi ve güvenlik duygusu verebilirseniz, sonra da yediğiniz haltarı (kendi haklarınızın da olduğuna inanarak) ona karşı savunabilirseniz, hemen hemen hiç zarar görmeden işi atlatır. Bir de aklımın ermediği ama psikologların üzerinde durduğu bir nokta daha var. Çocuk boşanmadan kendini sorumlu tutarmış ve ağır bir suçluluk hissi duyarmış. Psikologların öğütlerine uyarak ilk zamanlar olur olmaz yerde “Biz ayrıldık ama kızım senin hiç bir suçun yok” ya da “…ama ikimiz de seni çok seviyoruz.” Türünden, bana gülünç gelen ama nedense Yeşim’i rahatlattığını fark ettiğim cümleler sarf ediyordum.

Çocuklar ayrıca çok vahşidirler. Yeşim ne annesinden ne de benden hiç bir kötü mesaj almıyordu ama hehalde akraba-ı taalukat arasındakilerden, onun yanında Vah-Vah! Etme sersemliğinde bulunanlar çıkmıştı, ya da seyrettiği filmlerden etkilenmişti. Bir gün yanıma geldi ve Zeynep Değirmencioğlu’nun Ayşecik filmlerindeki sesiyle.

“Baba, keşke annemle hiç ayrılmasaydınız.” Demek gafletinde bulundu.

“Yemezler anam!” Diyerek nazikce söze girdim. “Senin ihtiyacın olan her şeyi sana sağlıyoruz. Sevgiyse, sevgi, ilgiyse ilgi. Yediğin önünde, yemediğin ardında. Daha fazlasını bizden istemeye hakkın yok. Annenle ben böyle bir karar verdiysek bunu kabul etmek zorundasın” diye de devam ettim. Altı yaşında bir çocuğun bu dediklerimi kelimesi kelimesine anlaması pek olası değilse de altında yatan temel mantığı tamamen kaptığını ve bu konularda fazla patavatsızlık etmemesi gerektiğini fark ettiğine eminim.

Hoş bir yaz günü, arabamıza kurulmuş, Arkada Yeşim, yanımda sevgilim bir haftalık tatile giderken teypte çalan Operdaki Hayalet’in sözlerini kızıma tercüme ediyorduk. Kasetin en acıklı ve ağdalı parçalarından biri geldi. Operanın derinliklerinde yaşayan hayalet aşkını kalbine gömüp sevdiği kızı bağışlayacak ve gönderecektir. Ve feci şekilde zırlamaktadır.

“Baba, adam neden ağlıyor?”

“Yavrucuğum, sevgilisi kaçtı da o yüzden.”

“Kendine başka bir sevgili bulsun baba!”

11.11.1999