Ailelerdeki oedipal durum hakkında, Carl Jung’un söylediği bir şey var. Ama önce kabaca klasik oedipal durumu anlatayım. Oedipal durum, bir çocuk aşırı korunduğunda olur. Genellikle oğlan çocuğunun annesi tarafından aşırı korunma. Tersi de olabilir. Annesi tarafından aşırı korunan kız çocuğu ya da tüm o kombinasyonlar. Başlangıç açısından klasik durumu konuşacağım.
Freud böyle ailelerde genellikle iyi sınırların olmadığını gözlemledi. Karı koca arasındaki ilişki genelde gerilimli ya da hiç yok. Kadın da genellikle kocadan alamadığını almak üzere çocuğa dönüyor.
Bununla ilgili harika bir South Park bölümü var. Cartman’ın annesi, kontrolden çıkan Cartman’ı eğitmesi için Köpeklere Fısıldayan Adamı (Dog Whisperer) çağırıyordu. Eğer Freudcu Oedipal durumu öğrenmek istiyorsanız, bu bölümü izleyin zira olayı iyi işliyor.
Anne, sonra ilişki yaşamak istediği (sınır sorunu) bu uzmanı getiriyor. Uzman oğlunu ondan ayırıyor. Ve sonra oğlana, kötü huylu bir köpeğe uyguladığı disiplini uyguluyor. Ama aynı zamanda her gittiği yerde, köpeğin sahiplerini de eğitiyor. Belki sorun köpekte değil de sahibinde.
Orjinal Atlara Fısıldayan ile ilgili de çok iyi bir film var. O da aynı şekilde atlardaki davranış problemlerini düzeltiyor ve atın sahibindeki psikopatolojiyi teşhis etmekte inanılmaz iyi. Bunun için doğuştan gelen bir yeteneği var.
South Park bölümünde olan şu. Köpeklere Fısıldayan Cartman’ı düzeltir. Cartman uygun giyinmeye, ödevlerini yapmaya, vs. başlar. Annesi Köpeklere Fısıldayan ile ilişki yaşamak istiyor ama adam mesafeyi koruyor. Sınırlarını çizip koruyor. Uzman gidince annenin Cartman’a ilk yaptığı şey, Cartman’a ödev yapmak yerine kendisi ile hamburgerciye gelmesi için rüşvet vermek. Bunu yapma nedeni ise çok yalnız olması. Etrafında başka kimse yok. Belki de derin ama çok derin bir şekilde eğer bu çocuğun büyümesine yardım ederse, çocuk evden ayrılacak ve kendisinin geriye bir şeyi kalmayacak diye korkuyor. Bebekleri dışında bir şeyleri olmayan anneler bunu yapma riski daha yüksek olan anneler.
Bu şaşırtıcı değil. Bunu etraflıca düşünmelisiniz. Birçok kadın … çoğu kadın … bebeklerine aşık olurlar. Bebekler daha büyük çocuk haline geldiklerinde, bu onlar için tehditkar bir durum olabilir çünkü bebek çocuk olduğunda, bebek “ölür” ve onun yerine artık çocuk vardır. Bir ebeveyn bu sürece radikal bir şekilde müdahale edip süreci durdurabilir. Bu her zaman olur ve klasik Freudcu Oedipal kabustur. Bazılarınız benim Kişilik sınıfımı aldı ve Crumb belgeselini seyretti. Crumb ailesi, bu hastalığın inanılmaz bir örneği.
Annesi bu hileyi deneyen bir adam tanıyordum. Çok zeki ve birçok hileye sahip bir kadındı. Ama adamın buna boyun eğeceği yoktu. Her dakikasında isyan edip baş kaldırdı. Sonunda kabaca hipermaskülen diyeceğim birine dönüştü. Bekar anneler tarafından yetiştirilen adamların sıklıkla kazandıkları hipermaskülenite ile ilgili ilginç bir ders. Zira iki yoldan birine giderler (ya hipermaskülen ya da hiper efendi çocuk). Bu bahsettiğim adam annesiyle her adımda savaştı.
Jung’un dediği ve çok hoşuma giden şey şu: Oedipal anne çocuğu ayartır. “Bak” der. “Anlaşma şu. Hiçbir şey yapmak zorunda değilsin. Ama beni terk etmeyeceksin. Gitmezsen ve bu zor şeyleri yapmazsan ben sana bakacağım.”
Çocuğun sürekli seçim şansı var. Tamam güç dengesi aleyhine ama bu sandığınız kadar kesin değil. Küçük çocuklar sağlamdırlar ve sürekli seçim yapıp dururlar. Jung bunun çocuğa anne tarafından dayatılan bir şeyden çok bir komplo olduğunu düşündü. slında bu anne, baba ve çocuk arasında bir komplo.
Her ne kadar zor olsa da bence bu iyi bir bakış açısı. Çocuğu sorumlu tutmalı mısınız?
Evet ama sağduyulu bir şekilde ve tamamen değil.
Bu durumda olan bir yetişkinle uğraşıyorsanız ve o bundan kaçmaya çalışıyorsa. En başa dönüp bu lanet şey nasıl oldu bilmeniz gerekiyor. Kapıyı nerede açtıklarını bulmaları gerekiyor. Vampir gibi. Siz çağırmadan içeri giremezler. Onları içeri davet etmeyin. Birkez içeri geldiler mi kurtulmak zordur ve tüm kanınızı emerler.
Bu ibretlik bir hikaye. Pinokyo da daha iyisini bilmiyor ve aklı bir karış havada. Tilkinin tam olarak anlattığı, başarıya giden kolay yol ona öneriliyor. Ve beraber Stromboli’yi görmeye gidiyorlar. Şarkı şu. Hepsini okumayacağım.
“Ünlü ve oyuncu hayatı benim için harika.”
“Öğlen 2’ye kadar uyursun, puro içersin ve dünyayı gezersin.”
“Havyar ve tavuk yersin. Aktör yaşamı güzeldir.”
Sadece servet, insanların ilgisi ve sorumluluğa, disipline ve öğrenmeye kesinlikle dikkat etmeme lüksü. İki kat çekicilik değil mi? İstediğin her şeyi alacaksın ama bir şey yapman gerekmeyecek. Harika bir anlaşma.
Aktör bunu temsil ediyor. Bir yalancı ve bir aldatmayı oynuyor. Jungcu açıdan bir persona.
Persona sizin insanların içinde taktığınız maskedir. Hatta siz kendinizi personadan ibaret sanabilirsiniz. Ama değilsiniz. Persona sadece bir maske.
Tilki ile kedi, kuklayı (Pinokyo) sadece personadan ibaret olmaya çağırıyorlar.
Jung’a göre persona olarak başlarsınız. Sonra personaya uymayan taraflarınızı incelemeye başlarsınız ki bunlar gölge olacaktır. Sonra kim olduğunuzu anlarsınız ki bu şok edicidir.
Persona sizin ve belki de yakın kültürünüzün iyi olduğunu düşündüğü her şeyi içerir. Gölge de bunların dışında kalan her şeyi içerir ki bunların bazılar gerçekten çok kötüdür. Ama bazıları da kötü kılığında iyi şeylerdir.
Ve siz gölgedekilerin birçoğunu entegre etmeden personadan kurtulup, personayı aşamazsınız. Mesela olağanüstü merhametli biriyseniz diyeliö %98 yüzdelikteyseniz, kendinizi sürekli olarak başkaları için feda ediyor olacaksınız.
Bunun çok iyi bir şey olduğunu düşünen insanlar var ve evet bu bazı durumlarda iyidir. Ama problem şu ki kendinizi feda edersiniz.
Bu mesela yetişkin erkeklere karşı çok kötü bir duruş. Bebekler için harika ama yetişkin erkekler için yanlış.
Biraz diş gösterene kadar sürekli olarak sizin gibi birini arayan kişiler tarafından kullanılırsınız.
“Ama hayır, ısırabilmek merhametli olmanın tam tersi” diyebilirsiniz.
Merhametin tam karşıtı, evet öyle. Siz bunu yırtıcı kategorisine atmışsınız.
“Bunu yapmayacağım, sinirlenmeyeceğim, çatışmadan hoşlanmıyorum.”
Siz onu derinliklerden çıkarıp üzerinize geçirip kullanmadığınız sürece başınız belada. Bu iyi ve kötünün yeniden değerlendirilmesi hakkında Nietzsche’nin fikri gibi. Sizin bilincinizde, neyin iyi neyin de kötü olduğuna dair bir algınız var. Ama bu çok zekice değil ve şeyleri yanlış kutulara koyuyor.
Sizin sorgulanmaz şekilde iyi kabul ettiğiniz şeylerin birçoğunun, örneğin merhamet gibi, her şeyden önce çok karanlık tarafları var. Ve ikincisi bunlar sizi hayat yolunda yürütmeye yeterli değiller. Tersi erdemlere de ihtiyacınız var. Bunları geliştirmelisiniz. Ve bunu yapabilmek için personanın dışına çıkmalısınız.