Erkeklerin yapmayı bırakması gereken 10 şey

Bu bölümde, erkeklerin 2025 yılından itibaren yapmayı bırakması gereken 10 şeyi konuşacağız. Bunların hepsini yapmıyor olabilirsiniz ama bu listede yer alan “alışkanlıklarınızı” bırakmanız, hayat kaliteniz için çok önemli.

#1 Zihninizde kendinize b*k atmayı bırakın.

Zihninizde sözel olarak kendinizi yok etmeyi, her yanlış yaptığınızda kendinizi cezalandırmayı, kendiniz için koyduğunuz, gerçekdışı beklentilere uymayan her davranışınızda kendinizi utandırmayı bırakın. Bunlar yerine, benim temiz sorumluluk alma dediğim bir şeyi yapın. Bu, işler kötüye gittiğinde sorumluluğu, kendinizi utandırmadan ve cezalandırmadan alın demek.

Zihninde kendisini şamar oğlanına çevirmek, son 10 yıldır konuştuğum erkeklerde gördüğüm ve hızla artan bir eğilim ki bunu ben de yapardım. Ne zaman bir yanlış yapsam, kendim için belirlediğim gerçekdışı bir beklentiyi gerçekleştiremesem, kendi kendime “senin problemin ne?”, “ödleğin tekisin”, “embesilin tekisin” gibi sözel tokatlar atardım. Burada yapmaya çalıştığım şey, utanç duygusunu körükleyerek bu duygunun benim ilerlemem ve daha iyi sonuçlar almam için yakıt olmasını sağlamaktı.

Ama bazı erkekler için utanç, kendi kendini sözel olarak tokatlamak, aşağılamak, ilerlemenin önündeki en büyük engellerden birisi. Evet, bazı erkekler için bu tür bir karanlık motivasyon, kendi kendini sözel olarak cezalandırma, tokatlama bir süre de olsa çalışır bir şey. Ama benim insanlarla çalışmakla elde ettiğim tecrübeye göre, utanç temelli karanlık motivasyon, bir yerde kişinin aleyhine çalışmaya başlıyor. Kişi bu eşiği aştıktan sonra çalışamamaya başlıyor, depresyona giriyor ve kendisinden samimi bir şekilde nefret ediyor. Bundan sonra da ilişkilerini yok etmeye, insanları kendisinden uzaklaştırmaya başlıyor çünkü böyle şeyleri hak eden biri olmadığını düşünüyor.

Eğer utanç ve aşağılama temelli bir motivasyon mekanizmasına sahipseniz, bu tür karanlık motivasyon mekanizmasını bırakın. Sorumluluk alın ama “sen bir embesilsin”, “senden bir bok olmaz” gibi zihinsel aşağılamalarla değil,  “bu yanlış bir seçimdi”, “çok da akllıca olmayan bir seçim yaptım” diyerek sorumluluk alın.

#2 Tüm problemleriniz için kadınları suçlayıp durmayı bırakın.

YouTube kanalım çok eski değil ama YouTube kanalından çok öncesinden itibaren erkeklere tavsiye veriyordum. YouTube’da maalesef, hayatlarındaki her problemin kadınlar yüzünden olduğuna inanan çok büyük bir erkek nüfusu var. Ve tabii ki aynı şekilde, hayatlarındaki her problemin erkekler yüzünden olduğuna inanan, örneğin ataerkil düzenin her probleminin kaynağı olduğunu düşünen, çok büyük bir kadın nüfusu da var.

Tamam, bunun nedeni anlaşılmaz değil. Belki bir kadın tarafından duygusal olarak düzüldünüz, belki aldatıldınız ya da çok yaralandınız. Belki karınız tarafından terk edildiniz ve mal varlığınızın yarısını kaybettiniz, belki çocuklarınızı göremiyorsunuz. Bunları anlıyorum. Dışarıda gerçekten de erkeklere karşı çok acımasız, gaddar kadınlar var ama böyle bir kadının avı olmanız, sizin kadınları düşman olarak görmenize, kendi problemlerinizin ya da erkeklerin problemlerinin sebebi olarak görmenize bahane olamaz.

Bu yanılsamadan kurtulmanız, gücü yeniden elinize almanız için çok önemli. Çünkü karşı cinsi düşman ya da kötü olarak görmek, tüm sorunlarının kaynağı olarak görmek, kişinin mağdur psikolojisine girmesine neden olur. Oysa siz kadınların kurbanı değilsiniz. Tamam, bazı kadınların kurbanı olmuş olabilirsiniz, bazı kadınlar sizi kullanmış olabilirler, bunu inkar etmiyorum, berbat bir deneyim olduğunu kabul ediyorum. Size böyle şeyler olduğu için üzgünüm. Bu çok sayıda erkeğin deneyimi ama kadınlardan nefret eden çok sayıda erkeğin kadın düşmanlığının nedeni bu değil. Kadınlardan nefret eden çok sayıda erkeğin deneyimi, istedikleri bir kadınla beraber olamayan ve olamayacağını düşünmek ve sonra da bu yüksek miktardaki öz nefreti kadınlara yansıtmak.

“İstediğim işi yapamıyorum çünkü kadınlar …”, “yeterince para kazanamıyorum çünkü kadınlar …”, “kadınları hiçbir zaman mutlu edemeyeceğim zira kadınlar …” diye sızlanıp kadınların kurbanı gibi davranmak, erkeğin hiçbir zaman doğru yapamadığı kendi mükemmeliyetçiliği ile ilişkisinin bir yansıması. Bazı erkekler, kendisi ile ilgili beklediklerine hiçbir zaman ulaşamadıkları için, bunu kadınlara yansıtıyorlar.

“Bir kadını asla mutlu edemezsin”, “bir kadın ne yaparsan yap beğenmez”, “sana her zaman ihanet eder” düşünceleri erkeğin zihnini mağdur moduna  sokmakla kalmaz, aynı zamanda erkeğin yalnız, izole ve kadınlarla bir bağlantı kuramadan yaşamasına da neden olur. Böyle bir erkek, gerçek dünyadaki gerçek kadınlarla gerçekten karşılaşamaz zira kadınlarla değil, kadınlarla arasında, kendi kadın algısı vardır.

Bu yıl, tüm problemleriniz ile ilgili kadınları suçlamayı bırakın ve gerçekten hayatınızda olan kadınları tanımaya başlayın. Kadınlarla kafede mi tanışırsınız, spor salonunda mı yoksa yoga dersinde mi bilemem. Ama kendi kafanızda kendinize olan öfkenizin projeksiyonu olarak yarattığınız kadın milleti ile değil, tek tek birey olarak kadınlarla etkileşime geçin.

#3 İnternetten zararlı içerik tüketmeyi bırakın.

Öncelikle açlık tuzağı içerikleri hayatınızdan çıkartın. Eğer üye iseniz OnlyFans hesabınızı iptal edin, Instagram’da ya da genel olarak asosyal medyada abazan avlayan açık seçik kadın hesaplarını ya da bunları paylaşan hesapları takipten çıkın, karşınıza çıkanları engelleyin.

Bunların tamamen zaman israfı olduğunuzu, sizi beğeni, izlenme ve yorum için kullandıklarını, dikkat ve yaratıcılığınızı çaldıklarını biliyorsunuz.

Zihninizi beslemeyen, sizi bir erkek, lider, partner, koca ya da baba olarak geliştirmeyen içerikleri tüketmeyi bırakın. Bunun yerine sadece, sizin hedeflerinizi gerçekleştirmeniz konusunda zihninizi besleyecek içerikler tüketin. İster gelecek bir yıl içerisinde 1 milyon dolar kazanmayı hedefleyin, ister iyi bir iş bulmayı ya da kurmayı; ister iyi bir uzun süreli ilişkiyi ya da iyi bir baba olmayı hedefleyin, ister çok iyi bir seks yaşamını, size hedeflerinizi gerçekleştirmeniz için yardımcı olacak içerikler tüketin.

Bunu gerçekleştirmek için bir süre asosyal medyadan tamamen çıkmanız gerekirse, sosyal medyadan çıkın. Ama oturup tükettiğiniz içeriği listeleyin ve sizin zamanınızı ve dikkatinizi bedavadan alıp size bir şey katmayan hatta zararlı içerikleri hayatınızdan atın.

#4 Para durumunuzu görmezden gelmeyi bırakın.

Parasal durumları konusunda, görmezden gelmeyi bir araç ya da taktik olarak kullanan o kadar çok erkek gördüm ki! Bu insanlara parasal olarak ne durumda olduklarını, ne kadar birikimleri olduğunu, ne kadar borçları olduğunu, ayda ne kadar harcadıklarını sorduğunuzda, bu konuda size hiçbir bilgi veremiyorlar.

Birçok insanın parasal olarak kötü durumda olmasının nedeni kısmen, finansal durumunu görmezden gelmesidir. Böyle biri finansal olarak nerede olduğuna bakmak istemez çünkü parasız ve borç içindedir ve nasıl para biriktirileceğini ya da yatırım yapılacağını bilmez.  Bunları bilmek üstüne büyük bir stres bindireceği için, parasal durumu konusunda görmezden gelme taktiği uygular.

Eğer siz de parasal durumuna bakmaktan kaçınan biriyseniz, bu yıl parasal olarak nerede olduğunuza, nasıl para biriktirebileceğinize, yatırım yapabileceğinize, pasif gelir elde edebileceğinize, vs. bakın.

Zaman içerisinde kişisel finansınızı, bir işi yönetiyor gibi yönetir duruma gelmelisiniz. Kar – zarar raporu gibi temel raporlar yapıp ne kadar para geliyor, ne kadar para gidiyor, ne kadar para birikiyor, nerelere yatırım yapılmış, o yatırımlar ne kadar getiriyor, vs. bilmelisiniz.

Paranızı bu şekilde yönetmeniz, hayatınızı radikal bir şekilde değiştirebilir.  Finansal durumunuzu önceliklendirmenizi, daha fazla para kazanmanızı, borçlarınızı hızlı bir şekilde ödemenizi sağlayabilir.

#5 Kadınlardan ve başka dışsal kaynaklardan onay aramayı bırakın.

Onay ihtiyacınızı taşerona havale etmeyi bırakın ve içsel kaynaklardan karşılamaya başlayın.

Birçok erkek, değerli ve yeterli olup olmadığından, yeterince zeki veya çekici olup olmadığından emin olmadığı için, başka insanlardan (ailesinden, kız arkadaşından, kadınlardan, arkadaşlarından, iş arkadaşlarından, vs.) geri bildirim almaya çalışır. Kendilerini kötü hissetmelerine neden olan içsel onay eksikliklerini, onayı başkalarından alıp doldurmaya çalışır.

Eğer bu durumdaysanız, yapabileceğiniz bir şey var: kendini takdir ve kabul etme mekanizması geliştirmek. Doğru yaptığınız şeyler için, ne kadar küçük olurlarsa olsunlar, kendinizi takdir etmeyi alışkanlık haline getirin.  Sabah erken kalkabilmeniz, sabah rutininizi uygulayabilmeniz gibi ufak şeyleri takdir edin.

#6 Aşırı çalışmayı bırakın.

Birçok erkeğin hayatlarını kazanmak için kendilerini çalışarak yavaş yavaş tükettiklerini, öldürdüklerini görüyorum. Bu erkekler kendilerine zaman ayırmaya öncelik vermekte zorlanıyorlar. Günümüzde yaygın olan ve insanı tükenmişliğe sürükleyen ek iş / yan iş kültürü de bu işi daha da zorlaştırıyor.

Çok çalışmayı seviyor ve bundan zevk alıyor olabilirsiniz. Bunda bir sorun yok.  Ama eğer bilmiyorsanız, dinlenmeyi, kafanızı ve vücudunuzu dinlendirmek üzere işten çekmeyi öğrenmeniz lazım.

Bu iş – yaşam dengesinden çok, hayatınızı önceliklerinize uygun bir şekilde tasarlamanız için gerekli. Örneğin aileyi, arkadaşlıkları, seyahat etmeyi veya toplum içinde olmayı önemseyen biriyseniz, haftada 80-90 saat çalışarak bunlara sahip olmanız ya da zaman ayırmanız pek mümkün değil. Arkadaşlarınızı görmezseniz, ailenizi görmezseniz, seyahat etmeye vaktiniz olmazsa da, öncelikleriniz ve değer verdiğiniz şeyler uyumsuz hale gelir. Tüm emeğinizi, belki yine zevk aldığınız işe ya da işlere dökmeniz,  hayatı kaçırmanıza, daha doyurucu ve değerlerinizle uyumlu bir hayat yaşayamamanıza neden olur.

Çoğu erkek için “yapmak”, “olmaktan” daha kolay. Demek istediğim, birçok erkeğin öz değeri, ne kadar çok şey yapabileceğine bağlı. Çoğu erkek, “ne kadar çok şey yaparsam, diğer insanların gözünde o kadar değerli olurum ya da o kadar değerli hissederim” diye düşünüyor.

Bir erkeğin dünyada bir şeyler inşaa etmesinin oldukça değerli ve doyurucu olduğu bir gerçek. Bu aynı zamanda erkeğe para ve statü de getirebilir. Ama günün sonunda, sadece kendinizle başbaşa olmayı bilmiyorsanız,  tadına varabileceğiniz bir doyum bulmanız çok zor. Bunun yanında zaten aşırı çalışma sonucu ortaya çıkan tükenmişlik, sizin gerçekten üretken olmanıza da engel.

#7 Düzensiz yaşamayı bırakın.

Birçok erkeğin yaşamında çok fazla özgürlük olduğunu düşündüğünü görüyorum ama, bu erkeklerin hayatında bir düzen eksik, yoksa özgürlük dolu değiller. Rüzgarda savrulan yaprak gibi hareket edip sonra neden gidecek bir yöne, bir yola, bir amaca sahip olmadıklarını merak ediyorlar.

Eğer hayatınızda bir düzen yoksa, işler sizin için çok zor olur. Yaratıcı biri olup olmanız da önemli değil, hem yaratıcı hem de düzenli birçok insan var.

Hayatımda sıçrama yapmamı sağlayan alışkanlıklardan biri de, düzenli bir hayat yaşamam oldu. Örneğin günlerimi belli temalar taşıyacak şekilde organize etmem hayatımı değiştirdi. Belli günlerde içerik üretirken, belli günlerde iş toplantıları yapıyorum. Örneğin Cuma günleri benim müşterilerimle toplantı yapma günüm.

Hayatınızı organize edip belli bir rutin yakaladığınızda, zihniniz ve bedeniniz ne yaptığını daha çok bilir bir şekilde hareket ederler. Bu özellikle yaratıcı bir işle meşgul, tek başına ya da şirket kurma yolu ile girişimci olan yani birçok rolü üstlenen biriyseniz geçerli.  Bu durumda organize olmak, bir düzene sahip olmak çok ama çok önemli. Bu şekilde sürekli olarak zihinsel atlama yapmak zorunda kalmazsınız yani bir rolden diğerine, sonra diğerine atlamak zorunda kalmazsınız. Örneğin bir iş toplantısından içerik yaratmaya, sonra yine bir iş toplantısına, sonra yine içerik yaratmaya ve sonra ropörtaj yapmaya diye atlayıp durmazsınız. Bu şekilde sürekli olarak beynin başka taraflarını kullanıma sokma ve sonunda tükenme tehlikesi ile karşı karşıya kalırsınız.

Sağlamanız gereken düzenlere sabah düzeni, gece düzeni ve hatta ilişki düzeni (örneğin belli günlerde buluşma gibi) de dahil.

#8 Dinlenmeyi ihmal etmeyi bırakın.

Bu konuya az önce değindim, bu nedenle bu maddeyi kısa keseceğim. Dinlenmeyi ihmal ederseniz, kısa sürede tükenirsiniz ve bu sizi en iyi versiyonunuz yapmaz. Eğer daha efektif olmak istiyorsanız, dinlenmeyi öğrenmeniz gerekiyor.

Bazılarınız bunları okuduğunda “zaten tüm yaptığım dinlenmek ki” diyorsunuz. “Kıçımı kaldırıp bir şey yaptığım yok” diyorsunuz. Ama siz muhtemelen gerçekten dinlenmiyorsunuz, sürekli dikkatinizi dağıtmak için bir şeyler yapıyorsunuz.

(Dr.K’nın Kendinden Nefret Eden Adamın “Eylemsizliği” yayınında dediği gibi: bütün gün hiçbir şey yapmadığını düşünen adamın içinde bulunduğu kötü durum, hiçbir şey yapmamasından değil, sürekli olarak bir şeyler, yanlış bir şeyler yapmasıdır. Yatağından hiç kalkmadığını iddia eden bir insan bile, bütün gün ekrandan kendini uyuşturmak olsun, zihninde karmakarışık düşünceleri döndürüp durmak olsun, faydasız ve zararlı birçok şey yapar.”)

Dinlenmek yerine NetFlix izliyorsunuz, TikTok, Instagram, Twitter ve YouTube gibi asosyal medya platformlarında zombi kaydırma (bilinçsiz, dürtüsel bir şekilde asosyal medyada içerikten içeriğe kaydırma) yapıyorsunuz, porno izliyorsunuz, oyun oynuyorsunuz ama bunlar dinlenme değiller, hiçbir faydaları olmasa da oldukça aktif ve yorucu faaliyetler. Gerçek dinlenme, dikkatinizi ekranda ya da düşüncelere boğularak dağıtmadan, zihninizi de dinlendirdiğiniz zamanlardır.  Doğada bir şeyler dinlemeden ya da izlemeden yürümek, meditasyon yapmak belki ellerinizle bir şey inşaa etmek ya da günlük yazmak gibi.

(Örneğin çalışırken aralarda ekrana bakıyorsanız ya da podcast dinliyorsanız, o aralarda dinlenmiyorsunuz, şirin kedi videoları izleseniz bile aralıksız çalışmış oluyorsunuz)

Dinlenmeye önem vermeye başlayın. Bu her şeyden önce uykunuza önem vermeniz ile başlamalı. Ben iki çocuk babasıyım ve bir işletme yönetiyorum ama günde en az 7 saat uyumaya özen gösteriyorum. Çünkü 7 saatten az uyursam gerçekten uykulu oluyorum. Biliyorum, bu her zaman mümkün değil ama mümkün olan en çok gecede bunu yapmak için çaba harcıyorum. Bu sayede de işim için, müşterilerim ve takım arkadaşlarım için, ailem için harcadığım zamanı en verimli şekilde harcayabiliyorum.

Eğer dinlenmeye öncelik vermezseniz, tüm o hüsranınızı, tükenmişliğinizi, hayatınızın her alanına bulaştırırsınız. Yanlış kararlar verirsiniz, insanlarla etkileşimde şimdi ve burada olmakta zorlanırsınız.

Birçok insan maalesef ne kadar az dinleniyorsa, o kadar çok zombi kaydırması gibi sözde dinlenme – özde dikkat dağıtma mekanizması kullanmaya eğilimli oluyor.

Bu yıl iyi uyku uyumayı ve uyku dışı dinlenmeyi önceliklendirin. Benim için dinlenme, doğada tek başına yürümek ve siz de kendiniz için gerçekten dinlenme mekanizmaları bulun.

#9 Kızgınlığınıza sıkı sıkıya tutunmayı bırakın.

Hayatları kızgınlık ile dolu birçok erkekle çalıştım. Tüm o kızgınlığı kalplerinde ve zihinlerinde taşıyıp duruyorlar. Bu kızgınlık ya da kızgınlıklar ise zihinlerini, ilişkilerini ve hayatlarını zehirliyor.

Kızgınlıklarla yaşamak, memnuniyetsizlik içinde kalmayı garantileyen bir savunma mekanizmasına dönüştü. Kızgınlıklarını bırakamayan birçok erkeğin içinde bir parça, aslında ilişki ve insanlarla derinbağlantı kurmaya, sekse, anlamlı bir hayata, iyi bir iş ortamına ya da iş ilişkilerine layık olmadıklarını, değer olmadıklarını düşünüyor. Bu parça “ben bunlara layık değilim ve bu yüzden öfkeye sarılacağım ki bunlarla ilgili çaba göstermem gerekmesin” diyor.

Affetmeyi ya da öfkenin çözülüp gitmesini sağlamayı öğrenmek çok güçlü bir araç. Fakat birçok erkek, affetmeyi bilmiyor. Affetmelisin dediğinizde “tamam affettim gitti” diyebiliyorlar ama kendilerini olanların etkisini hissetmeye, bu etkilerin ağırlığının üzerlerine çökmesine izin vermeye açmadıkları için, öfkelerinin sönüp gitmesini sağlayamıyorlar. Kızgınlığın, kişiliklerinin belirleyici bir parçası olmasına izin veriyorlar ve kızgınlıklarını bir yük gibi her yere taşıyorlar. Bu kızgınlıkların ilişkilerinde olur olmaz zamanlarda pasif agresif ya da direkt agresif davranışlar olarak patlamasına karşı bir şey yapamıyorlar.

Eğer bu durumdaysanız kendinizi, size ihanet eden ya da sizin canınızı yakan insanları affetmeyi öğrenmek için elinizden geleni yapın.

#10 Yardım ve desteği reddetmeyi bırakın.

Erkekler doğal olarak, hayatları yokuş aşağı gitmeye başladığında, diğer insanlardan izole olmaya meyillidirler. Biz erkekler yardıma ihtiyaç duyduğumuzda, arkadaşlarımızdan destek ya da tavsiye istemekte zorlanırız. Zorluklardan tek başına çıkmaya çalışırız.

Hayatınızı önemli ölçüde iyileştirecek şeylerden birisi de, çevrenizi size güvenen, sizi desteklemeye bel bağlayan, size geribildirim veren, hayatınız kötüleşmeye başladığında size yön tavsiye eden erkeklerle donatmaktır.

Eğer hayatınızda böyle bir grup erkek yoksa, olmasını bir hedef edinin ve çalışmalara başlayın. Eğer böyle erkekler varsa, yardıma ihtiyacınız olduğunda onlardan destek ve tavsiye almak için kendinizi zorlayın. En azından tavsiyeye, yönlendirmeye ihtiyacınız olduğunda, bu topluluğu ve alt topluluklarını kullanabilirsiniz.

Sorularınızı bana uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da Patreon topluluğunma üye olarak oradaki özel muhabbet alanında sorabilirsiniz.

Kaynak: 10 Things Men Need To STOP doing in 2025

 

Yeniden düşerim korkusu ile kadınlardan kaçmak – Vaka çalışması

Hocam iyi akşamlar benim sorum daha genel olacak. Ben geçen yıl başında kırmızı hap ile tanıştım ve 25 yıldır boşa yaşadığımı hayal dünyasında yaşadığımı farkettim.

43 yaşındaysan belki ama böyle konuşanları biraz biliyorsam 25 yaşındasın. Yani taş çatlasa 6-7 senen hayal dünyasında geçti ya da boşa yaşadın.

Bu kerteden sonra kendimi geliştirmek için adımlar attım yabancı dil kursuna başladım. Hiç bilmiyordum c1 seviyesine geldim. 10 aydır fitness yapıyorum hiç bırakmadım. Devam ettiriyorum ve vücudumu forma soktum.

Çok güzel ama burada bir sorun var. Birazdan ne olduğunu söyleyeceğim.

Kadınların ilgisi bana karşı ciddi oranda artı ancak bende eski çaba ve uğraştan eser kalmadı.

Muhtemelen kadınlardan hemen hemen tamamen izole oldun.

Sanki olsa bile bitecek ve birine kendimi kaptırırsam gene hayatım kötü yönde değişecek diye endişe ediyorum.

Şimdi az önce kendini geliştirme konusunda bir sorun olduğunu söyleyeyim. Buralara gelen birçok erkek gibi, çocuksu hayal dünyasından uyanınca, yetişkin ilişkiler dünyasına adapte olmak yerine, ondan kaçıyorsun. Sen de birçoğu gibi kendini geliştirmeye kaçmışsın.

Yetişkin ilişkiler dünyasına adapte olmaya çalışmak ilk başta birçok negatif duygu ile başa çıkmanı gerektirecek. Sen içsel duygusal mücadeleden kaçmak için dışsal bir uyuşturucuya yöneliyorsun. Senin uyuşturucun da kendini geliştirmek olmuş. Pornodan, alkolden, bilgisayar oyunundan ve maddelerden çok daha iyidir ama asıl sorunundan kaçmanı sağladığı için sana zarar da veriyor. Kendini geliştirme, korkudan dolayı izole bir hayata sinmenin bahanesi haline geliyor. “Ben çoğu erkek gibi bilgisayar ekranında kendimi uyuşturmuyorum, kendimi geliştiriyorum” diyorsun ama onlar gibi yetişkin erkek dünyasından kaçıyorsun.

Şimdi unutmadan söyleyeyim, sanki olsa bile bitecek demen, senin hala Happily ever after Disney masalına inandığına işaret. O tarafın hala çocuk. Hayatta güzel şeyler, hayatın kendisi de dahil başlarlar, gelişirler ve biterler. Bazen ölene kadar bitmezler, çoğunlukla biterler. Bu eğer masal dünyasında yaşamıyorsan kötü veya dayanması zor bir şey değil.

Bu soruyu yazıya almamdaki asıl sebep şu bölüm:

Birine kendimi kaptırırsam gene hayatım kötü yönde değişecek diye endişe ediyorum.

Bu, kesinlikle olacak. Yetişkin erkek olmayı bir adımda başaramayacaksın. Kadın erkek ilişkilerine yeniden döndüğünde, büyük ihtimalle kendini kaptır – acı çek – düş (hayatın kötü yönde değişecek) – kalk döngüsünden 2-3 kere daha geçeceksin ve ancak öyle pişeceksin. Süreç bu. İki blog okuyup, 2-3 Youtube kanalındaki videoları ard arda izleyince içselleştirme diye bir şey kendiliğinden olmayacak.

Kötü gitme ihtimaline meydan okuyup yetişkin erkek dünyasının ilişkilerine giren hemen herkes için bu 2-3 döngü yukarı doğru giden eğilim çizgisi gibi olur. Eğilim yukarıdır ve her düşüş bir öncekine göre çok daha az diptedir. Hiçbir eğilim düz çizgi şeklinde yükselmez ama düşüşler daha az acılıdır. 2-3 döngüde de içselleştirme olur, bir daha çok şiddetli düşmezsin.

2-3 döngüye gir ve kendini sal kendini demiyorum. Salmamaya çalış ama salacaksın. Eskisinden daha az. Böyle böyle öğreneceksin.

içimde boşluk hissi var ve geçmiyor

Korktuğun bir şey karşısında standart kaç – savaş – dona kal tepkilerinden en yaygın olanlarını veriyorsun. Kendini geliştirme robotu olmaya kaçıyorsun ve ilişki hayatında dona kalmışsın. Bu 2-3 döngü olmazsa, yetişkin ilişkiler dünyasından kaçarsan, sen sadece okumuş ama sindirememiş adam, büyüyememiş çocuk olarak kalacaksın. Bu bildiğin korkaklık ve bu korkaklığını aşıp bir an önce o 2-3 döngüden geçmen lazım yoksa eskisinden daha kötü olursun.

Kaçmaya ve dona kalmaya devam edersen, içimde boşluk hissi var ve geçmiyor dediğin şey artarak devam eder zira sen hayatının önemli bir boyutunu dondurdum ama zaman geçiyor ve yaşlanıyorsun. O dondurduğun boyutun karşıladığı ihtiyaçların (duygusal yakınlık, fiziksel yakınlık, seks, vs.) karşılanmıyor ve sen de eksik, boş bir şeyler hissediyorsun.

sizin bu konuda bana verebileceğiniz tavsiyeleriniz varsa dinlemek isterim iyi akşamlar diliyorum

Ben şahsen mavi haplı olmayı, kırmızı hap okuyup korkudan felç olmuş adam olmaya tercih ederim. Tabii ne mavi haplı olun ne de donup kalın. Siz donup kalsanız da zaman donup kalmıyor, 5 sene sonra 30 olacaksın, 10 sene sonra 35. O döngüye gir yoksa ilerde daha yaşlı ve daha paslanmış girmen gerekecek.

sizin bu konuda bana verebileceğiniz tavsiyeleriniz varsa dinlemek isterim iyi akşamlar diliyorum 👋

Sana tavsiyem şu. Endişelendiğin şeyin gerçekleşecek. Muhtemelen birine kendini kaptıracaksın, hayatın yine kötü yönde değişecek. Ama bu işi içselleştirmenin ve hayattan almaya hakkın olan şeyleri almanın tek yolu, edindiğin bir miktar donanımla bu gerçeğe meydan okumak. Korkudan donup kalmak ve bu donup kalmışlığını, kendini geliştirme robotuna dönerek rasyonelleştirmek değil.

Bir de kendini geliştirmen iyi ve buna devam et ama kendini geliştirmeyi, kadın erkek ilişkilerindeki duygusal problemlerini bastırmak için dışsal bir uyuşturucu olarak kullanma. Kadın erkek ilişkilerindeki duygusal problemlerini, sadece o alandaki korkularına meydan okuyarak aşabilirsin, başka şeylerde başarı sağlayıp aşamazsın.

Bu arada kişisel gelişim bağımlılığı diye bir şey var ve bu konuya da eğilmek lazım. Bir ara bunu da yazarım.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da kaynak kitaplarımıza ve kitap setlerimize bakabilirsiniz.

Kadınlara değil kendine odaklan ne demek?

Bilgisayar Mühendisliği okudum ve üniversitedeyken kırmızı hapın “kadınlara değil kendine odaklan” felsefesi ile tamamen spora, derslerime ve yarı zamanlı işlere odaklandım. Ben mükemmelleştim mi, kızlar nasıl olsa gelecekti. Bugün 26 yaşında, bir kere bile bir kızla öpüşmemiş bir bakirim. Ne oldu, nerede yanlış yaptım?

Kadınlara değil kendine odaklan tavsiyesi, daha iyi olmak için çalışmanızı ve kadınları göklere çıkaran, onların peşinde koşup duran, onları memnun etmek için kendini paralayan, “mesajlarıma neden dönmüyorsun”, “lütfen bana bir şans ver” diye zırlayan ayak paspasına dönmemeniz için verilen bir tavsiye.  Bu tavsiye kadınlarla kesinlikle etkileşime girmeyin anlamına gelmiyor.

Fakat son zamanlarda özellikle Richard Cooper’ın “mükemmelliği kovalayın, kadınları değil” sözünü bu şekilde yorumlayan bir kesim türedi. Ben Richard Cooper’ın da bu sözleri kadınlardan tamamen uzak durun ve siz tamamen kendinize odaklanırken, kadınlar kendiliğinden gelir anlamında söylediğini sanmam ama böyle yorumlayanları görüyorum.

Bunun bir de daha negatif tonu var. Özellikle kadınlara öfkeli bakir erkek kafası diyebileceğimiz bir kafa var. Bunu sigma kanallarında ve MGTOW kanallarında çok görüyorum. “Bu ‘kevaşelere’ zaman harcamanıza değmez, hepsi hipergamisinin kölesi ilkel yaratıklar, siz ise kaplansınız, keşfedilmemiş taçsız kralsınız” diye özetleyebileceğimiz bu mesaja kapılırsanız, gençliğinizin tadını çıkaramazsınız. Toplum da bundan zarar görür ama en çok siz zarar görürsünüz.

İnternette bir grup öfkeli bakir “kadınlar şeytandır, zamanınıza değmez” dedi diye kendi hayatınızı bu renksizliğe mahkum etmeyin. Tamam, dumanın ateş olan bir yerden çıktığını, bunu özellikle sosyal medya çağında öne çıkan makyavellist – narsist – psikopat – sadist (dark tetrad) kadınlara tepki olduğunu biliyorum. Ama internetten, sosyal medyadan ve gerçek hayatta sahneyi işgal edip “mal varlıklarını” sergileyen insanlardan ötesine de bakmayı bilin.

Kırmızı hapı yine yaşı 30’u geçmiş abiler yayıyorlar ve hiçbiri bu kadar radikalleşmiyor ama son zamanlarda İngilizce kırmızı hap kanallarında dolaylı olarak bu kafayı besleyecek materyal üretiliyor. Buna da dikkat edin.

Tekrar ediyorum, “kadınlara değil kendine odaklan” sözleri, kadınlarla hiç etkileşmeyin, onlara yürümeyin, eğlenmeyin anlamına gelmiyor. Tüm kadınlar kötüdür ve zamanınıza değmez gibi buram buram başa çıkma mekanizması (coping mechanism) kokan bir anlama hiç gelmiyor.

Kendinizi merkeze koyun demek, kendinizi, hedeflerinizi, isteklerinizi merkeze koyun demek. Bu kadar. Buna ek anlamlar koymayın, koyanları da dinlemeyin. Yani “kendinizi merkeze koyun ve başka kimseyi gözünüz görmesin” diye bir anlama getirmeyin. Birinci sırada ben varım demek, sadece ben varım demek değildir. Birinci sırada ben varım ve ikinci sıradan başkaları başlar demektir.

Eğer inşaa edersen, onlar gelecekler.

1989 yapımı ve Kevin Costner’ın başrolde olduğu Düşler Tarlası adlı güzel bir film var. Mısır eken bir çiftçi olan Ray Kinsella tarlasındayken gaipten bir ses duyuyor : “If you build, he will come.”  Ya da “they will come” diyordu ama ben he will come diye hatırlıyorum. “Eğer inşaa edersen, onlar gelecekler” anlamına geliyor. Bu filmden sonra bu sözler deyim oldu.

Erkeklere tavsiye veren camiada da buna benzer bir tavsiye var. Eğer kendini inşaa edersen kadınlar gelecekler. Bu tavsiyeye uyan adamlar sonra genelde “spor yapıyorum, derslerimde / işimde ilerledim, disiplinliyim ama gelen giden yok” diye şikayet ediyorlar.

Böyle bir şey yok arkadaşlar. Çok küçük bir azınlık için olabilir ama %99’unuz, %3’lük adam bile olsanız, işin doğası gereği kızlara yürüyeceksiniz ve yine daha çok reddedileceksiniz. İnsanın evrimi deyin, fıtratı deyin, işin algoritması bu ve bu algoritmanın reddedilmenize neden olan yarısı kadınlarda diye kadınlara da diş bilemeyin.

İçinizi rahatlatacaksa, ben de en zirvemde bile kadınlara yürüdüm yoksa genelde yalnız kaldım. Bana yürüyen ve benim de hoşuma giden kadın oldu mu? Oldu ama buna bel bağlayacak biri değildim, hiç olmadım. Ha bu umrumda olmadı ve aslına bakarsanız 2018-19 yıllarına kadar, “biz niye yürüyoruz, onlar yürüsün” ya da “ben kendimi mükemmelleştirdim, neden gelen giden yok” diye bir kafanın olduğunu da fark etmemiştim. Ben Brad Pitt değilim, Justin Bieber değil ama ee? Hayır Brad Pitt ile bara gitsem ve tüm kızlar Brad Pitt’e yazsa, “lan adam Brad Pitt bana mı yazacaklardı” der yine oyunumu oynarım, eleman orada diye iş çıkmazsa da eğlenmeme bakarım. Yani bence normali bu.  Çok yakışıklı ve çekici bir elemanın olduğu ortamda kıskançlıktan ve hasetten yarılacak kadar duygusal yük dolan adamlar ne ara türedi hiçbir fikrim yok.

Feminenleşmiş erkeklerin psikozu yazısını okuyun. Çok uç bir örnek ve orada bahsedilen incelin temel problemi çocukluğundan gelen ruhsal problemler ama  “her şeyim var kızlar neden gelmiyor”, “armut piş ağzıma düş” kafasına girmenin trajikliğine iyi bir örnek.  Sosyalleşmeniz, ara ara kızlara yürümeniz ve reddedilmeyi göze almanız gerekiyor. Ha kızlar da size yürürler, hiç yürümezler diye bir şey yok. Ama size yürüyen sayısı çok yüksek olmaz, yürüyenlerin çoğunu siz istemezsiniz ve erkek olarak istediğinize yürüyebilme avantajınızı çöpe atmayın.

Bu arada evet kızlar da yürüyor olsalardı onlar da çoğunlukla reddedilecekti, kızların %2-3 kadarına bakıp kızlar her istediğini elde ederler diye düşünmeyin. Ve yine en kötü kızın bile sosyal medyada binlerce talibi var düşüncesine de düşmeyin. Kadınlar ve erkekler farklılar ve erkeklerin çoğu, kadınların beraber olmak istemedikleri adamlarla ne kadar katı bir şekilde beraber olmak istemediklerini anlayamıyorlar.

Massimo Pigliucci – Bir meziyet nasıl öğrenilir?

Bir meziyeti öğrenebilir misiniz, öğretebilir misiniz ya da daha meziyetli olabilir misiniz tartışması 2,500 yıldır devam eden bir tartışma. Bu, Milattan önce 5. yüzyılda, Atina’da Sokrat’ın üzerinde çalıştığı bir soru.

Bu sorunun cevabı ise bilgeliğin ya da meziyetin pratik bir yetenek ya da Eski Yunanlılar’ın deyişi ile teknik olduğu ve öğrenilebileceği. Bu, bir dili ya da bir müzik aletini öğrenmeye çok benziyor. Müzik aletini öğrenmek için nelere ihtiyacınız var diye düşünürseniz, müzik aletinin dışında ideal olarak 3 şeye ihtiyacınız var. Birincisi, bir miktar teoriye ihtiyacınız var. Notalar, notaların birbiri ile ilişkisi konusunda bir miktar bilgiye sahip olmalısınız, konuya öyle körlemesine dalamazsınız. İkincisi, iyi bir öğretmene ihtiyacınız var. Bir öğretmen sizin için müzik aletini çalmayı öğrenemez ama size gelişmeniz gereken yerleri, hatalarınızı ve nasıl doğru yapacağınızı gösterebilir. Üçüncüsü ve en önemlisi, pratik yapmaya, hem de defalarca yapmaya ihtiyacınız var. Hergün, basit şeylerden başlayıp yavaş yavaş daha karmaşık şeylere geçerek adım adım pratik yapmanız gerekli.

Erdem konusunda da aynı şey geçerli. Bu, neredeyse Aristo zamanından beridir üstünde hemfikir olunan ama modern zamanlarda bilişsel bilimin ortaya koyduğu kanıtlarla da desteklenen bir şey.

Önce bir teoriye ihtiyacınız var. Mesela stoizm gibi felsefelerin bir teorisi var ve bir felsefi akımı takip ediyorsanız, bu felsefenin teorisi ile ilgili “genel olarak bu şekilde düşünmek iyi bir yöntem” dersiniz.

İdeal olarak iyi bir öğretmene ihtiyacınız var. Etrafta çok fazla Sokrat yok ama sizden daha uzun süredir pratik yapan ve bu nedenle size bir şeyler öğretebilecek insanlar var. Büyük online topluluklar ve daha küçük gerçek hayatta buluşan topluluklar var. Buralara gidip yardıma ihtiyacım var diyebilirsiniz.

Ama çoğunlukla bu iş pratiğe bağlı. Çoğumuz bir müzik aletiyle pratik yapmanın ne demek olduğunu anlayabiliyorken bir meziyetin pratiğinin nasıl olacağını düşünmekte zorlanıyoruz. Bu nedenle birkaç örnek vermeme izin verin.

Örneğin nefsinizi, öz kontrolünüzü geliştirmek istiyorsunuz diyelim. Bunu yapmanın yollarından biri, deneyimlerinize dayanarak, nefsinize hakim olamadığınız bir dizi durumu bilmek ve bu durumlar esnasında bilinçli olmaktır. Örneğin bir yemek masasına oturduğunuzda çok yemek yediğinizi ve kendinize engel olamadığınızı biliyorsanız, masaya oturmadan önce kendinize (bazen yazarak) “bugün bu masada şunu yapacağım ve bu durumu şöyle yöneteceğim” diye hatırlatmanız. Diyelim arkadaşlarınız ile bir restorandasınız ve daha fazla yemek ve içmek için arkadaşlarınızın sizi zorlayacağını biliyorsunuz. O yemekten önce mesela kendinize kurallar koyabilirsiniz yani örneğin tabağıma ne koyarlarsa koysunlar sadece yarısını yiyeceğim ya da sadece 2 bardak şarap içeceğim diyebilirsiniz.

Bunu yaparak da kendinizle bir mücadeleye giriyor ve olayı bir çeşit oyuna çeviriyorsunuz. Modern bilim bunun gerçekten işe yaradığını gösteren kanıtlara sahip. Bir duruma farkındalık ile girerseniz yani ne olabileceğini bilip nasıl davranacağınızı daha önceden planlarsanız, nefsinize hakim olma ihtimaliniz çok daha yüksek.

Ya da mesela yeterince bonkör olmadığınızı düşünüyorsunuz. Bu konuda kendinizi geliştirmek için bir şeyler planlayabilirsiniz. Mesela haftada bir iki gün evden çıkmadan cebinize ekstra miktarda para koyup, önünüze çıkan bir evsize vermeye niyet edebilirsiniz.

Bu tür şeyleri yapmak başlangıçta garip gelecektir. Yani arkadaşlarla yemeğe gitmeden önce oturup ne olabileceğini ve benim ne yiyip ne yemeyeceğimi yazmam mı gerekiyor? Başlangıçta yapay gelebilir ama zamanla bunlar alışkanlık haline geliyorlar. Dediğim gibi bu iş müzik aleti çalmayı öğrenmek gibi. İlk başlarda parmaklarınızın yaptığı her harekete dikkat etmeniz gerekiyor. Ama yeterince pratik yaptığınızda, parmaklarınızın kendiliğinden hareket ederek doğru şeyleri yaptığını göreceksiniz. Ve parmaklarınızı nasıl hareket ettireceğinize bilincinizi odaklamayacaksınız.

Davranışlarınızı değiştirme konusunda da durum aynı. Başlangıçta bilinçli bir farkındalık ile enerji harcayacaksınız ama yeterince pratik ile her şey kendiliğinden ve doğal bir hale gelecek.

Pratik bilgelik gerçekten zor bir yetenek. Şimdi ve burada zamanda olmak çok önemli. Zira eğer şimdi ve burada değilseniz öncelikle çok yediğinizi ya da kötü bir karar verdiğinizi fark edemeyeceksiniz bile. Aynı zamanda hayat size olan bir şey haline gelecek. Ders alıp bir daha aynı aptallığı yapmamanız için gerekenleri, sizi buraya getiren seçimleri bilemeyeceksiniz.

Peki pratik bilgeliği nasıl geliştirebiliriz?

2. Yüzyılda yaşamış stoacı filozof Epictetus’un dediği gibi “hiçbir şey, dikkat verilmediği zaman dikkat verildiği zamana göre daha iyi yapılmadı”. Stoacı felsefede, günümüz bilişsel davranış terapistlerinin de uyguladıkları temel bir teknik var. Stoacılar buna felsefi günlük tutmak demişlerdir, bilişsel davranışçılar başka bir isim veriyor olmalılar. Bu 2 bin yıllık bir pratik ve buna en iyi örnek, Roma İmparatoru ve stoacı bir filozof olan Marcus Aurelius’un Kendime Düşünceler (Meditations) adlı eseri.  Kendime Düşünceler aslında bir günlük. ve burada Aurelius kendisine sorular soruyor, ilerlemesini kaydediyor ve ne yapması gerektiğini yazıyor. Bu aslında yayınlanmak için yazılmamış ama sonradan birileri bulup yayınlamış.

Felsefi günlük tutmanın birçok yolu var ama en yaygın olanı şu: Her gece yatmadan önce 5-10 dakika sessiz bir köşeye çekilin ve not aldığınız defteri ya da bilgisayarı açın. Ve gün içinde problem olan, hata yaptığınız, etik olarak yanlış, vs. şeyleri not alın ve kendinize her biri ile ilgili 3 soru sorun:

1) Neyi yanlış yaptım?

2) Neyi doğru yaptım?

3) Böyle bir şey bir daha olursa neyi daha iyi yapabilirim?

Bu kendine eziyet etmek ya da pişmanlık için yapılan bir şey değil zira Stoacılar ne yaptıysanız yaptınız artık geçmişte kaldı düşüncesinde olan insanlar. Ama hatalarınızdan ders çıkarmak istersiniz ve hatalarınızı eleştirel bir şekilde yazmak, onları düzeltmenize yardımcı olur. Hem kağıt üzerinde hem de zihninizde. Tamam, şimdi buna dikkat göstereceğim diyorsunuz.

İkinci adımda doğru yaptığınız şeyleri de yazıyorsunuz. Böylece iki referans noktası yaratırsınız. Uzaklaşmak istediğiniz bir nokta yani hatalarınız ve varmak istediğiniz bir nokta.

Üçüncü adım da önemli zira biz her ne kadar hayatımızı oldukça değişik şeylerin olduğu bir süreç olarak düşünsek de birçok şeyi sürekli yapıyoruz. Bu nedenle bugün hata yaptığınız durum yarın birçok kere başınıza gelecek.

Bu, bir sonraki sefer doğru davranmanızı garantiler mi? Hayır. Ama bu şekilde zaman içinde hatanız düzelir, bilinçli bir şekilde çaba harcamanız gerekmeden doğru davranmaya başlarsınız.

Massimo Pigliucci – Stoizm ile daha iyi bir yaşama sahip olun podcastı.

 

Hüsranı değişim için fırsat olarak kullanmak

Nöroplastisite 101 kitabından:

İnsan bir şeyi yapmaya çalıştığında ortaya çıkan sonuç, hedeflediği sonuca göre çok daha kötüyse, hüsrana uğrar. Bu hüsran insanı delirtebilir özellikle de arka arkaya “hatalı sonuç” alıyorsa yani hata yapıyorsa. Ama hüsran hissi aslında, hataların sinir sistemine “bir şeyler çalışmıyor o nedenle değişmen lazım” sinyali göndermesi sonucu salgılanan kimyasalların sonucu.  O nedenle hüsranı, beynim bir şeylerin değişmesi için harekete geçti olarak algılamamız gerekiyor, “ben bu işi yapamam?” diye değil.

Sinir sistemindeki plastisitenin, bir şeyler çalışmıyor kelimelerini anladığı yok hatta sinir sistemi hüsranı bile duygu olarak algılayamaz. Beynin tek anladığı şey, salgılanan nörokimyasallar yani epinefrin ve asetilkolin. Bir de tabii yaklaşık olarak doğru şeyi yapmaya başladığımızda salgılanan dopamin.

İnsanlar hata yapmayı ve hüsrana uğramayı sevmezler. Bunları sevebilen çok az insan ise yaptıkları işte çok başarılı olurlar. Bunlara dayanamayanlar ise genellikle başarısız olurlar, fazla şey öğrenemezler.

Ama korktuğunuz, sizi kötü hissettiren şeyler, performansınızda meydana gelen hatalar olmasa, sinir sistemi neden değişmek istesin ki?  Deneylerin gösterdiği şu ki, mesela bir nesneye uzanıp o nesneyi tutamamak gibi hatalar, beyinde epinefrin salgılanmasına neden oluyorlar. Epinefrin dikkati arttırıyor, asetilkolin ise odaklanmayı. İşte tam bu nedenle, hüsran hissettiğinizde yapmak istediğiniz şeyi bırakmak, yapabileceğiniz en kötü şey. Zira asetilkolin salgılanıyor ve bu da yanılgı payına (yapmak istediğiniz şey ile yaptığınız şey arasındaki farka) odaklanma imkanı sağlıyor. Ve sinir sisteminiz hemen o anda, davranışı doğru hale getirmek için değişiklik yapmaya başlıyor. Ve yapmak istediğiniz şeyi biraz da olsa doğru yapmaya başladığınızda, üçüncü bir kimyasal, beyin şekillendiren değişimleri hızlandıran dopamin salgılanıyor.

Eğer hata yapmak sizi çok rahatsız ediyorsa, çok kolay hüsrana uğruyorsanız, o hüsranı o yapmak istediğiniz şeye daha derin bir şekilde girişmek için kullanın! Zira tam o hüsran anında, beyninizi yeniden şekillendirmek ve yapmak istediğiniz şeyi doğru yapmak için inanılmaz bir plastisite mekanizmasını kuruyorsunuz. Ama hata yapıp hüsrana uğradığınızda yapmak istediğiniz şeyi bırakırsanız, plastisitenin başarılı yöntemler için değil de, siz pes ettikten hemen sonra olacak şey için devre kurmasına neden oluyorsunuz: kendinizi sefil hissetme.

Sanırım şimdi hemen pes etmemenin, hüsrana uğradığınız noktadan sonra biraz daha çabalamanın önemini anlamışsınızdır ve “biraz daha” ne demek onu açıklayacağım. Hüsran noktasından sonra biraz daha çabalamak, hem çocukların hem de yetişkinlerin öğrenme süreci için çok önemli ama özellikle yetişkinler için önemli.

Dopamin hemen her zaman zevkle ve bir hedefin başarılması ile ilişkilendirilen bir molekül ama dopamin aslında motivasyonun molekülü. Dopamin, doğru yolda olduğumuzu hissettiğimiz zaman salgılanan bir kimyasal ve nöroplastisite ve motivasyonu arttırma kapasitesi var.

Dopamini, öznel bir şekilde, hata yapma sürecine bağlamayı öğrenin. Bu, plastisitenin iki modunu birleştirmenize ve plastisiteyi hızlandırmanıza yarar. Yukarıda hata yapmaktan ve odaklanmaktan, odaklandığınız bir öğrenme seansı içinde çokça hata yapmaktan bahsettim. Bu kadar hata sizi hüsrana uğratacaktır ama hüsranın kendisi aslında bir işaret ve hüsranı hissettiğiniz zaman epinefrin seviyesi çok yüksek.

Ama siz hüsran noktasına geldiğinizde, bu deneyimi öznel olarak iyi bir şey ile, pes etmek yerine bu yolda yürüme isteği ile ilişkilendirirseniz, bir şeyin öznel olarak iyi olduğunu düşündüğünüz zaman salgılanan dopamin ile, hata yapma durumunu birleştirip, plastisiteyi hızlandırabilirsiniz.

Yani kendinize, özel bir davranış kümesi üzerinde çalışırken tekrar tekrar hata yapmanın ve o hataların (artı karşılığında hissettiğiniz hüsranın), öğrenmek için iyi bir şey olduğunu söylerseniz, beyninizi daha hızlı şekillendirebilirsiniz.

Bir şeyi tekrar tekrar denerken üst üste hata yapmanızın ve sonucunda çıkan hüsranın karşısında şöyle düşünmelisiniz: “Büyük bir hayal kırıklığı hissediyorum ama bu hayal kırıklığı öğrenmemi hızlandıracak şey”.

Dopamin ise oldukça öznel bir molekül. Seks, yemek ve ısınma gibi nesnel bir yanı da var ama neyin dopamin salgılanmasına neden olduğu ve neyin olmadığı genellikle kişiden kişiye değişir.

Dopamin konusunda daha fazla okumak isterseniz size harika bir kitap önermek istiyorum. Bu kitabı yazan kişi olmayı çok isterdim. İsmi The Molecule of More (Türkçe basımı Beyin daha fazlasını ister). Bu kitap dopaminden sadece ödül ile alakalı bir molekül olarak değil, motivasyon ve bir şeyin peşinde koşmak ile ilgili bir molekül olarak bahsediyor ve dopaminin öznel olarak nasıl kontrol edilebileceğinden bahsediyor.

Konumuza dönersek size tavsiyem (doğru şekilde yapmaya çalışırken) bol bol hata yapmanız ve kendinize bu hataların öğrenme hedefiniz için iyi olduklarını söyleyerek sürece dopamin eklemeniz. Öğrenme seanslarınızı kısa (90 dakika) tutmanız ve bu seanslar arasında başka şeyler yapmanız. Eğer 25 yaşından genç biriyseniz daha fazla 90 dakikalık seans yapabilirsiniz.

Herkesin en iyi şekilde odaklanarak çalışabilecekleri zaman dilimi değişiktir ama genellikle öğleden sonra 4 gibi, sabah 10 gibi olduğu kadar odaklanamazsınız. Kendi zamanınızı deneye yanıla bulun. Bu zaman diliminde 90 dakikalık çalışma seanslarında, hata yaptığınız sınıra kadar gelin ve burada 7 – 30 dakika arası kalın. Burada neredeyse hüsrana uğramak, hayal kırıklığı hissetmek için özellikle çalışın. Sonra da bu hüsranda bir iyi arayın, hüsranı görünce “tamam, beynimde değişim için kimyasal salgısı başladı” diye düşünün mesela. Hüsrandan biraz zevk alın ve evet, böyle bir his durumu var. Bunu yapabilirseniz, değişim için en iyi ortamı hazırlamış olursunuz.

İşin ilginci, tekrarlardan sonra hüsrana uğrarsanız ve bu anda oturur ve bir şeyler okursanız, beyniniz öğrenmek ve öğrendiği bilgiyi tutmak için yükselmiş bir seviyede olacaktır. Bu kimyasallar öyle salgılanıp hemen yok edilen kimyasallar değiller. Beynin değişmeye açık olduğu bu durum yaklaşık 1 saat kadar sürecektir.

Daha önce stoacılık üzerine yazısında şundan söz etmiştik:

(Stoacılık), iç benliğinizi kontrol altında tutarak ve mantıklı yargılar ile öz kontrolünüzü kullanarak içinizdeki çalkantıyı, bu çalkantıyı dışsal aksiyonlar için yakıt olarak harcayıp,  iç sükunete çevirmektir.

Günümüzde çoğu insan hüsran ile ortaya çıkan değişim potansiyelini, değişim için yakıta çevirmek yerine, hemen ellerinin altında olan dikkat dağıtıcı (ele geçirici) uyuşturuculara (sosyal medya, internet, porno, oyun, arkadaşlarla mesajlaşma, netflix) sarılıp hüsranı bastırmaya çalışıyorlar. Bu nedenle de beyinlerini yapmak istedikleri şeyi yapma yönünde kablolamak yerine, beyinlerini en iyi ihtimalle yeniden kablolamıyorlar ve değişim potansiyelini çöpe atıyorlar ya da daha beteri, sosyal medya / internet / porno kölesi olarak kabloluyorlar.

Oysa eğer bir şeyler başarmak istiyorsanız, hüsrana uğradığınızda, hüsranı işaret olarak alıp o şeyi daha fazla yapmak için ekstra çabalayın. Bunun sınırlarına geldiğinizde ise, hüsranı zevk aleminde boğmak yerine başka bir işe kanalize edin (beynin plastisiteye açık halini başka önemli bir şeyi öğrenmekte kullanın).

İnseller yazısında Rollo’nun dediği gibi:

Eski günlerde kaybedenlerin hayal kırıklıklarını kanalize ederek üretken şeyler yapabilecekleri kanallar artık yoklar. Eski nesilde hüsrana uğrayan erkeklerin bir çoğu kendi nesillerinin ikonik sanatçıları ya da müzisyenleri oldular. Bence ironinin tepe noktası, Mark Zuckerberg’in Facebook’u eski kız arkadaşını stalklamak (takip etmek) için yaratması idi. Cinsel reddedilme ile başa çıkmayı sağlayacak yaratıcı yollar artık yoklar. Bazıları bana bu yolların hala varolduğunu ama bu çocukların bu yolları yürüyecek motivasyonları olmadığını söyleyecek. Haklı olsalar da, bu yollardan çok daha kolay olan ve erkeklerin gelişimlerini donduran yollar var. Bugün cinsel öfkeyi daha yaratıcı kanallara yönlendirmek yerine, oğlanların kendilerini online porno ve çağın teknolojilerinin sağladığı kaçış yollarına gömüp kaybolmaları çok daha kolay.

Ya da hoşnutsuz genç erkeklerle mesajlaşabilecekleri forumlar bulup, kendilerine yer olmayan bu dünyanın gerçekleri ile ilgili ağlaşabilirler.

Oysa kadınlar konusunda da hüsrana uğruyorsanız artık bunun beyinde değişim potansiyeli olduğunu biliyorsunuz. Yani yapmanız gereken şey, bu hüsranı (değişim potansiyelini) bir müzik aletinde ustalaşmak, derslerinizde veya işinizde çok iyi olmak, spor, dil öğrenmek, vs. için lehinize kullanmak. Özellikle de genç bir erkekseniz (25 yaş altında beynin yeniden kablolanması çok daha kolay, 25 yaş üstünde ise yoğun dikkat gerektiriyor ve daha zor). Yapmamanız gereken şey, bu hüsranı kendinize acıyarak yakmak ve zevk odaklarına dalıp bastırmak.

Hüsranı sevmeyi öğrenin arkadaşlar.

  1. Nöroplastisite ve beyni yeniden kablolamak
  2. Dopamin ve “sınırsız” zihinsel enerji
  3. Harekete geçmek, düşünce, duygu ve algı

Hayat Hedefi Olmayan Başarılı Olamaz | Freddie & Mr Deer

Merhaba dostlarım ben, Mr Deer. Freddie dostum ile ‘Hayat Hedefi Olmayan Başarılı Olamaz’ temalı bir sohbet ettik. Sohbet biraz uzun ama emin olun her saniyesinde farklı bir bakış açısı ile karşılaşacaksınız. Disiplinden, kendini keşfetmeye kadar bir çok önemli konuyu ele aldık. İyi Seyirler!

Hayat Amacını Nasıl Bulursun? | Sevdiğin İşi Bulmak

Merhaba millet. Ben Mr. Deer. Bu sefer konumuz Hayatımızın Amacını ve Sevdiğimiz İşi bulmak. Ben sevdiğim işi nasıl buldum, yeteneklerimi nasıl keşfettim bunlardan bahsederken; bu konularda sıkıntı çeken dostlarım için önerilerde bulundum. İyi Seyirler!

 

Dopamin Detoksu / Orucu

Dopamin doğanın tüm hayvanlara doğru yolda olduklarını bilmeleri ve onları doğru yolda tutmak için geliştirdiği bir hormon. Birçok insan dopamini bir işi başarınca salgılanan bir hormon olarak biliyor ve evet dopamin bu durumlarda da salgılanıyor. Ama dopamin hormunu asıl hedefe giden her köşe taşına ulaştığınızda veya kendinizi o hedefe doğru yürüyor hissettiğinizde salgılanıyor.

Sosyal medyanın hayatımızın merkezine bu kadar yerleşmesinin sebebi, dopamin sistemini, insanları sosyal medyaya bağlamak için kullanması. Bu hiç de tesadüf eseri olan bir şey değil. Daha fazla reklam görmeniz için mümkün olduğunca sosyal medyada kalmanızı sağlayan algoritmaların ve mekanizmaların tamamı bu tür nöropsikoloji çalışmalarının sonucunda tasarlanıyor.

Bir insan sosyal medyada bir paylaşım yapıp like aldığında, beyni dopamin salgılıyor. Aslına bakarsanız sosyal medya ya da mesaj uygulamalarının notifikasyonları da size dopamin sağlıyor. Burada mekanizma B.F. Skinner tarafından 1930’larda tanımlanan değişken ödül çizelgeleri (variable reward schedules). Ödül rastgele / şansa bağlı bir şekilde verildiğinde (kumarhanelerdeki slot makinelerinde ya da sosyal medyada olduğu gibi) ve ödülü kontrol etmek kolay bir iş ise, dopamini tetikleyen davranış alışkanlık haline geliyor.

Peki kolay yoldan dopamin almanın zararı ne? Zararı sizi dopamine karşı hissizleştirmek ve hemen her zaman çok daha fazla gerçek ödüle sahip, daha zor ama daha az dopamin salgılatan kaynakların artık bir gereğinin kalmaması.

Dopamin bahsettiğimiz gibi şu an harcadığınız emeğin, hedefinize ulaşmanıza katkıda bulunduğunu düşündüğünüzde salgıladığınız bir kimyasal. Üniversite sınavına çalışırken hergün planladığınız gibi 5 saat ders çalışmak dopamin (dopamin) salgılatacaktır. Bu salgılama ise size o yolda yürümek için gerekli “zihinsel enerjiyi” veren şey. İçsel ödül mekanizması.

Peki siz bu ödülü bir telefon ekranını sıklıkla kontrol ederek alıyorsanız, düzenli ders çalışıp başarılı olmak gibi zor bir şeyden dopamin kazanmanıza ne gerek var ki?

Beyindeki dopamin seviyesinin sert bir şekilde yükselmesi ya da uzun süre yüksek kalması zaman içinde beyninizdeki dopamin alıcılarını azaltabilir. Ne kadar az alıcınız varsa, hayatınız için önemli hedeflerin peşinde koşmanın vereceği dopamini o kadar az hissedersiniz ve sosyal medya gibi uyaranlara daha bağımlı hale gelirsiniz.

Peki bunu tersine çevirebilir misiniz? Evet. Eğer aşırı şeker içeren besinlerden bir ay uzak durursanız, bir avuç çilek size en sevdiğiniz dondurma kadar zevk verecektir. Aynı şekilde sosyal medyadan uzak durursanız, planladığınız gibi 2 saat ders çalışmak size binlerce like almışsınız gibi zevk verecektir.

Bu nedenle dopamin detoksu yapmalısınız. Aslında dopamin detoksu yanıltıcı bir isim zira aslında dopamin değil, aşırı dopamin salgılatan, faydasız ve bağımlılık yaratıcı aktivitelerden uzak durup kendinizi gerçek hedeflerin yolunda yürümekten gelen dopamine mecbur bırakıyorsunuz.

Bunun için yapmanız gereken ilk şey sizde yaptıktan sonra stres yaratan, dengenizi bozan ve bağımlılık yapan şeyleri sıralamanız. Günümüzde bu gruba giren en yaygın şeyler şunlar:

  1. Duygusal yemek yeme alışkanlığı.
  2. Sosyal medya
  3. Bilgisayar oyunları
  4. Alışveriş
  5. Heyecan peşinde koşma
  6. Kumar
  7. Uyuşturucu
  8. Porno ve mastürbasyon

Dopamin orucu, dopamin salgılamamak için rahibe dönmek değil (arada onu yapmanın yararı da var(*)) bu şeylerden uzak durmakla alakalı. Bu konuda yapabileceğiniz şeyler şunlar:

Hergün saat 09:00’dan ya da en geç 10’dan sonra telefonunuzdan uzak durun. Cep telefonunuzu yatağınızın yanına koymayın.

Günlük sosyal medya kullanımınızı bir saatin altında tutun.

Her hafta en az bir gün sosyal medyadan tamamen uzak durun. Bunu zamanla arttırın ve haftada en az üç gün sosyal medyadan uzak durun.

En az bir sosyal medya platformundan tamamen çıkın. Bu konuda en gereksiz ve zararlı algoritmalara sahip olan twitter’dan tamamen çıkmanızı şiddetle tavsiye edeceğim. Tüm sosyal medya platformlarında olmayın. Instagramdaysanız Facebook’ta, Facebook’taysanız Instagramda olmayın.

Tüm sosyal medya uygulamalarının notifikasyonlarını kapatın. Mesajlaşma uygulamaları için de aynı şeyi tavsiye edeceğim. İş yerindeyken sosyal medyanızı kontrol etmeyin.

Pornoyu tamamen bırakın. Porno özellikle günümüzde özellikle erkekler için alkol kadar yıkıcı bir bağımlılığa döndü. Bir daha hiç porno izlemeyin. Mastürbasyonu ise haftada 2’ye indirin. Yılda bir veya iki ay da tamamen mastürbasyon orucu tutun.

Ayda bir veya iki gün, tüm sosyal medya, internet, mastürbasyon, abur cubur, alışveriş, vs. gibi şeylerden tamamen uzak durun. Bu günlerde telefonunuzu da sadece aramaya açık tutun ve internetini kapatın.

Bu dediklerimi yapamam diyorsanız tebrikler, siz çoktan bağımlı olmuşsunuz. Sosyal medyadan ciddi para kazanmıyor ama ondan iki gün uzak duramam diyorsanız, siz sosyal medya bağımlısısınız.

Yukarıdakiler sizin ödül ihtiyacınızı karşılamayı bıraktığında, boşluğu spor yapmakla, ders çalışmakla,işinize / ek işinize konsantre olmakla, yeni alışkanlıklar edinmekle doldurun. Karbonhidratları pastadan, dondurmadan, şekerlemeden almayı bırakıp meyveden sebzeden almaya başlamanız gibi dopamin tetiklemelerini sosyal medyadan, pornodan, abur cuburdan almayıp kendiniz için bir şey yapmaya başlayın.

Gençliğinizde dopamini sanal ateşleyicilere bırakıp bu nedenle hedefleriniz için çalışmayı ne kadar ihmal ederseniz, ilerde o kadar doyumsuz, yetersiz ve mutsuz bir hayata sahip olacağınızı unutmayın.

(*) – Yılda bir veya iki kere bir veya iki haftalık %100 rahip modu işinize yarayabilir. Mesela bir haftalığına dağcılık yapmak, tatile giderken interneti ve telefonu geride bırakmak, vs.

Ayrıca Andrew Huberman Notları – Nöroplastiste ve dopamin sistemi ile beyni yeniden kablolama ve Pornoyu Bırakmanın Çok Kolay Yolu kitaplarına da bakabilirsiniz.

Ortamın Alfası Olmak | Gerçek Liderlik?

Merhaba millet ben Mr Deer, daha önceki yazılarımdan ve videolarım dan beni birçoğunuz fazlası ile tanıyorsunuz. Bu bu video, sıkça sorulan Ortamlarda nasıl alfa olabilirim? ve Ortamdaki insanları nasıl domine ederim? Sorularına ithafen hazırlanmıştır. Gerçek Alfanın (Lider) ne olduğunu ve ortamalar da insanları gereksiz domine etmeye çalışan insanlara karşı ne yapılmalı konularını tartışırken yeni girilen ortamda ezik gözükmemek için ne yapılmalı? Sorusuna da bir iki tüyo ekliyoruz. İyi Seyirler!

Nöroplastisite ve beyni yeniden kablolamak

Nöroplastisite, beynimizdeki nöron (beyin hücresi) ağlarının yeniden organize olabilmesi anlamına geliyor. Sinir sistemi, insanın deneyimlerine tepki olarak değişebiliyor. Beynin deneyim sonucunda kendisini yeniden “kablolayabilmesi” doğumdan 25 yaşına kadar oldukça kolay yapabildiği bir şey. Özellikle çocukların beyinleri, deneyimlerine göre sürekli ve neredeyse kendiliğinden yeniden kablolanabiliyor. 25 yaşına kadar beyin kendisini, çevre ile uyumlu olacak şekilde sürekli güncelliyor.

Çocuklar mesela 3 dili aksansız konuşabilecek kadar yüksek nöroplastisiteye sahipler. Bunu 25 yaşından sonra yapmak ise oldukça zor. Beyin hayatın ilk 25 yılında çevreye adapte olmak ve sonrasında da bu kablolamayı sürekli olarak kullanmak üzere evrim geçirmiş gibi.

Fakat beynin sinir ağlarını 25 yaşından sonra yeniden şekillendirmek zor olmasına rağmen imkansız değil. Ama bunun için yaptığınız şeye odaklanmanız gerekiyor. Örneğin yetişkin birinin, daha kaygısız biri olmaya ya da yeni bir dil öğrenmeye çalışıyorsa, öğrenme sürecine odaklanması gerekiyor.

Bunun kimyasal bir altyapısı var. Bütün gün düşünmeden refleksif bir şekilde hareket ediyorsunuz ama yapmaya başladığınız şeye yoğun bir şekilde dikkat edip ona odaklandığınızda beynin nucleus basalis adlı iki çekirdeğinden o an kullanmakta olduğunuz sinir hücrelerine asetilkolin kimyasalı salgılanıyor. Bu kimyasal da yeni şeyde aktif rol oynayan sinirleri uyku esnasında değişmek üzere işaretliyor.

Bu nedenle yeni bir şey öğrenmek ya da bir davranışlarını değiştirmek isteyenler için odaklanmak ilk yapmaları gereken şey. İkincisi ise bu odaklanmaların ardından gece iyi ve derin bir uyku çekmek. Zira nöroplastisite yoğun bir odaklanma ile harekete geçiyor olsa da asıl değişim uyku esnasında gerçekleşiyor.

Beyniniz en fazla sayıda davranışı otomatik hale geçirmeye meyilli. Fakat beynin yeni bir davranışı otomatik hale getirmesi için süresine (bu şey ne kadar sürüyor), yoluna (nasıl oluyor) ve sonuçlarına odaklanması gerekiyor.

Yeni bir dil, yeni bir spor, yeni bir konsept öğrenmede ya da bir travmayı atlatmak için terapi sürecinde bu kavramlar önemli: Süre – Yol – Sonuç. Bunlar beynin yapabileceği şeyler ama yetişkin birinin bunun için çaba harcaması gerekiyor ve bu çabaya girişmek maalesef başlangıçta her zaman acı ve isteksizlik duyguları uyandırıyor.

Bunun nedeni ise asetilkolin salgılanmadan hemen önce harekete geçen sistemin stres sistemi olması. Yeni bir şey öğrenmek istediğimizde beyin köküne norepinefrin yani nöradrenalin salgılıyoruz. Bu kimyasal insanın dikkat kesilmesine neden oluyor. Dikkat bir çeşit el feneri gibi bir süre – yol – sonuç dizgisini aydınlatıyor. Bu dikkat zahmetli bir iş ve yetişkin beyni ise eldeki zahmetsiz algoritmaları kolayca değiştirmeye direnç gösteriyor. Ama siz bu acı ve isteksizliğe karşı koyup devam ederseniz beyin direnç gösterse de yeni davranışın veya düşüncenin gerektirdiği sinir hücrelerini değişim için işaretliyor.

Tekrar etmek gerekirse eğer yeni bir davranış, düşünce ve hatta duygu geliştirmek istiyorsanız:

1 – Yeniliğin getirdiği acı ve isteksizliğe rağmen yeniliği yapmanız.

2 – Yeniliğin süresine, yoluna ve sonuçlarına olabildiğince odaklanmanız.

3 – Sonra da tam tersi odağı tamamen bırakıp iyi ve derin bir odaksızlanmaya (uyku) dalmanız lazım.

Stanford Üniversitesinden Eric Knudsen’in araştırmalarına göre odaklanma olduğu sürece yetişkin beyni de çocuk beyni kadar değişime açık olabiliyor.

Burada odak kadar önemli bir şey de bir çeşit aciliyet hissi. UCSF’ten Mike Mirza’nın araştırmalarına göre örneğin odaklanmanız gereken şey sizin için günlük ciddi bir sorun çözüyorsa mesela o şeyi yaptığınız sürece günlük yemeğinizi alıp yoksa aç kalıyorsanız, beynin bu şeyi öğrenmedeki esnekliği oldukça yüksek oluyor. Zira doğa gerçek bir ihtiyaç sonucunda beyni adapte olmaya zorlayacak şekilde geliştirmiş.

Peki bir şeye aciliyet hissi getirmek için o şeyi aşkla mı korkuyla mı yapmalısınız? Cevap ise ikisinden biri olabilir, beynin değişimi için fark etmez. Yani ödül sistemi dopamin sonra işin içine giriyor.

Bu bilgi aynı zamanda bize bir şeye başlamanın neden o şeyi yapmaktan daha zor olduğunu da gösteriyor. Yeni bir şeye başlarken beynin salgıladığı norepinefrin ve adrenalin başlangıçta sıkıntı ve isteksizlik hissi yaratıyor.

Asetilkolin dikkat ile alakalı norepinefrin ise bir nevi başlama stresi ile. Burada önemli bir diğer hormon ise dopamin. Dopamin doğanın tüm hayvanlara doğru yolda olduklarını bilmeleri ve onları doğru yolda tutmak için geliştirdiği bir hormon. Birçok insan dopamini bir işi başarınca salgılanan bir hormon olarak biliyor ve evet dopamin bu durumlarda da salgılanıyor. Ama dopamin hormunu asıl hedefe giden her köşe taşına ulaştığınızda veya kendinizi o hedefe doğru yürüyor hissettiğinizde salgılanıyor.

Örneğin toplam 300 sayfa bir kitabı bitirme hedefiniz olsun. Evet, o kitap bittiğinde de dopamin salgılıyorsunuz ama asıl örneğin kendinize günde 5 sayfa yazacağım hedefi koyup hergün 5 sayfa yazdığınızda da hergün dopamin salgılıyorsunuz. Süre (günde 2 – 3 saat) – yol (yazma) – sonuç (5 sayfa) üçlüsüne odaklanmayı hatırlayın. Süre – yol – sonuç üçlüsüne yoğun odaklanma da diyebilirsiniz.

Susamış bir geyik düşünün. Susuzluk ona büyük bir rahatsızlık duygusu olarak geliyor. Bu geyik bir su kokusu aldığında (geyikler suyun kokusunu alabilirler) ve onu takip edip bir su kaynağı bulup bir iki yudum içtiğinde dopamin salgılıyor. Bu dopamin ise onu daha büyük bir su kaynağı arama yoluna koyuyor.

30 kilo verme hedefi koyduğunuzda haftada 1 kilo vereceğim şeklinde köşe taşları koymalısınız. Her hafta 1 kilo vermeye odaklanıp verdiğinizde her hafta dopamin salgılarsınız ve bu da sizi 30 kilo verme yolunda tutar.

Burada bir parantez açıp alkol, uyuşturucu, oyun, vs. gibi bağımlılıkların tehlikesine dikkat çekmek gerekiyor. Hedefleriniz yolunda yürümeniz özellikle de başlangıçta stres demek. Bu stres kapısını geçmek yerine uyuşturucu gibi dopamin kaynaklarına kapılırsanız, dopamini tek bir yerden sağlıyorsunuz ve diğer kaynakları sallıyorsunuz. Bu da “mutlu” ama yıkık bir yola girmenize neden oluyor.

Stres sisteminize dayanmayı öğrenmeniz lazım. Evet o sistem rahatsız edici olsa da sizi yataktan kaldırmak, bir şey yapmaya zorlamak gibi bir işlevi var. Stres sisteminin zorladığı yola girip köşe taşlarında dopamin salgılamak yerine oldukça dar dopamin kaynaklarına bağımlı olmak çok ciddi bir problem.

Bu üç hormonun sırayla çalışması gerekiyor:

Rutin dışı bir şeye başladığınızda norepinefrin ile stres.

Bu şeyi odaklanarak yaptığınızda asetilkolin ile yeni bir kablolamanın işaretlenmesi (ve uyku ile o kablolamanın inşaa edilmesi)

Doğru yolda ilerlediğiniz sürece salgıladığınız dopamin.

Sonuç? Beyninizin yavaş yavaş, yeni davranış – düşünce biçimini otomatik hale getirecek kablolamayı inşaa edip sağlamlaştırması.

Burada şu önemli şeye daha açık bir şekilde dikkat çekeceğim:

Yeni bir şeye başladığınızda hissettiğiniz ve çoğu insanı yeni bir şeyi öğrenmeye başlamaktan alıkoyan stres/acı/isteksizlik hissi, odaklanma ve yeniden kablolama evresine ulaşmak için içinden geçmeniz gereken bir kapı ya da aşmanız gereken bir engel. Bu nedenle sizin için önemli bir şeyi öğrenmeye başladığınızda bu size zevk vermeyecek. Acı verecek! Bu şeye büyük bir istek duymayacaksınız. Tam tersi isteksizlik duyacaksınız. Bu acı, isteksizlik ve stres, ilk köşe taşlarına ulaşmaya başladığınızda dopamin ile mutluluğa dönüşecek.

Bu nedenle bir hedefi akıllıca köşe taşlarına bölüp bu taşlara ulaştınız mı kendinizi kutlayın. Örneğin gitar çalmayı öğrenme hedefini önce şu parçayı çalacağım gibi seyrek taşlara değil günde en az 2 saat pratik yapacağım gibi köşe taşlarına bölün. Hergün 2 saat pratik yaptığınızda bu pratiğe odaklanın ve işiniz bittiğinde kendinizi kutlayın. Gitar çalmaya olan büyük isteğinizin elinize gitar alınca isteksizliğe dönüşmesinin sürecin giriş kapısı olduğunu anlayıp bu kapıyı geçecek kadar sabırlı olun. İlk başta kendinizi gitar çalarak elde edebileceklerinizle motive edebilirsiniz ya da bunu da yapmayarak sıkışacağınız hayat ile korkutabilirsiniz. Ama asıl isteği, hergün yaptığınız küçük başarılardan (2 saat pratik) alacaksınız.

Sonraki Yazı: Dopamin ve “sınırsız” zihinsel enerji

Change Your Brain podcastından derlendi.