Erkek Adam Türkçe Podcast – Stoacılık nedir, kişinin hayatına nasıl uygulanabilir?

Freddie, Öncül Analitik Felsefe Dergisi kurucusu Berat Mutluhan Seferoğlu ile stoacılığı tartıştı. Berat Mutluhan Seferoğlu’nun twitter hesabı ve  Freddie’nin twitter hesabı.

Yayınları sitemizin Odysee kanalından ya da  spotify kanalından da izleyebilirsiniz.

Youtube yayını aşağıda. Bu yayını beğenerek ve youtube kanalına üye olarak yayınların daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. Sorular ve dakikaları da videonun altında.

Erkek Adam Türkçe Podcast – Gençlere öğütler

En eski yayınlardan birinin kaydını bulduk. Ses kalitesi iyi değil, Mahmut Abi kimseyi tam duymadığı için çok söz kesmiş ama fena bir yayın olmamış.

Yin’in podcast için ilham olan erkekadam.org yazısı: Kişiye 17 Yaşındaki Halinin Vereceği Tepki

Yayınları sitemizin Odysee kanalından ya da  spotify kanalından da izleyebilirsiniz.

Youtube yayını aşağıda. Bu yayını beğenerek ve youtube kanalına üye olarak yayınların daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. Sorular ve dakikaları da videonun altında.

Kendini geliştirmenin matematiği

Odaklandığım ana alanlardan biri de kendini geliştirmek. Her yıl doğum günüm yaklaştığında, iyi bir viski alıp otururum ve bir önceki yılın hesaplarını kapatırım. Geçen yıl başladığında nerede olduğuma ve şimdi nerede olduğuma bakarım ve bunlardan gelecek sene nerede olmak istediğimle ilgili kararlarımı çıkarırım.

Yaptığım şey temelde “geçmiş, şimdi ve gelecek” paradigmasını, ölçülebilir küçük parçalara ayırmak. Yönetim gurusu Peter Drucker’in eski bir sözünü temel prensibim yaptım: “Ölçülebilen şeyi yönetebilirsin.” Şimdi kendine güven seviyesi, kaygı ve depresyon gibi ölçü yaratması zor şeyler de var ama egzersiz sayısı, hacim ve yoğunluk ile ağırlık kaldırmada ilerleme, uyku, yeme içme gibi şeyler ölçülebilirler.

Böyle ölçüler bulup takip etme sebebim, kendimi yaptıklarımdan sorumlu kılmak. Aynı zamanda böylece birçok şeyi önceden planlamanın daha kolay olduğunu gördüm. “Bugün yorgunum, spor salonuna yarın giderim”, “biraz daha çalışmam lazım ama zaten dün “4 saat çalıştım” gibi tuzaklara düşmek çok kolay. Eğer her şeyi planlarsanız ve alışkanlık haline getirirseniz, bunları yapmadığınız zaman kendinizi çok huzursuz hissedersiniz. Ama bu tür ölçüler kullanmamın temel sebebi şu: A’dan Z’ye gitmek istiyorsanız, yolda ne kadar ilerlediğinizi takip etmezseniz, Z’ye vardığınızı nasıl anlayacaksınız? Yoldan çıkıp çıkmadığınızı hatta tam tersi yönde gitmediğinizi nasıl bileceksiniz? Eğer ölçüler kullanmazsanız, bilemezsiniz.

Bu yazıyı, Kendini geliştirmenin matematiği olarak adlandırdım zira bu yazıda hayatlarını tamamen ya da bazı alanlarda iyileştirme konusunda birçok insanın yanlış anladığı matematik prensiplerden bahsedeceğim.

Doğrusallık ve Süreklilik

Daha önce, birçok insanın geleceği doğrusal bir şekilde tahmin ettiğinden bahsetmiştim. Bu durumu reductio ad absurdum (karşındakini gülünç duruma düşürerek) şekilde şöyle ifade etmiştim: “dün öyle oldu o zaman sonsuza kadar da öyle olacak”. Bu aptalca görünüyor ama “biz bu işi böyle gördük, böyle yaptık” diyen kaç kişi duydunuz? Bu etkinlikte veya onun bağlamında hemen hemen hiçbir değişiklik olmayacağını varsayıyor. 10 – 15 yıl öncesine giderseniz, kimse “online oyun” ya da “mesaj oyunu” hakkında konuşmuyordu. Ama bugünlerde bunlar baştan çıkarma camiasının önemli konuları. Oyun prensipleri fazla değişmedi ama oyunun içinde bulunduğu bağlam çok değişti.

Benzer şekilde, emek ile sonuç arasında doğrusal bir ilişki olduğunu varsayarız. “Eğer bir yıl önce günde 1 dolar biriktirmeye başlarsanız, bugün cebinizde 365 dolar olur” örneğini, küçük görünen çabanın, büyük sonuçlara yol açacağını göstermek için kullanmayı seviyorum. Fakat birçok insan yolculuktan nefret ediyor ve sadece sonucu seviyor. Bu nedenle de sonuca bir an önce ulaşmak için kendilerini büyük ama sürdürülebilir olmayan bir çabanın içine atıyorlar. Bir tanıdığım yeni yıl sözü olarak sağlığını düzeltmeye karar verdi ve kahveyi, sigarayı, işlenmiş gıdayı, şekeri hemen bırakıp haftada 6 gün spor salonuna gitmeye karar verdi. Bunu sadece 3 hafta sürdürebildi ve 3 haftanın sonunda 2 haftalık bir kahve, sigara, işlenmiş gıda ve şeker “ziyafetine” dalarak eskisinden daha sağlıksız bir hale geldi. Bu tanıdığım, “ne kadar çok, o kadar iyi” zihin yapısının kurbanı oldu.

Ne kadar çok, o kadar iyi

Bu sürekli, takıntılı bir şekilde emek harcama kültürü, bazı grup ve topluluklarda çok yaygın. Eğer insanüstü bir çaba harcamıyorsan, tembelsin kültürü. Sabah 4’te kalk, 2 saat spor yap, kahvaltı yap, saat 7’de işte ol, akşam bir daha spor, ek işinle uğraş, gece yarısı uyu, erken kalk ve bir yandan da güzel kadınlara yürü, eğlen ve dünyayı gez. Bu, “çok erken, çok fazla” kadar kötü bir şey zira hayati öneme sahip ama üretken görülmeyen şeyleri kısıtlamak anlamına geliyor. Bu hayati şeyler de genellikle uyku gibi dinlenme ve kendine gelme rutinleri. Bu tür “sürekli zorlama” prensibinin problemi, kişinin sürekli emek harcamasına rağmen ayarlama ve yaptıklarını gözden geçirmek için zaman bulamaz hale gelmesi.

Zamanında sıklıkla verilen “100 kadına yürü” tavsiyesi, oyunda iyi olmak için değil, yürüme kaygısını aşmak için yapılırdı. İlk önce kızlara yürüyüp yön ya da saat sormaktan başlayarak aşama aşama, yabancı biriyle konuşma kaygısını aşma şeklinde tavsiye edilirdi. Bir kez tanımadığınız insanlara “açılış yapma” kaygısını aşınca, gerçek “oyuna” geçebilirdiniz. Bugün ise “100 kadına yürümek”, oyunda iyi olmak için mucize bir rakam olarak görülebiliyor.  3 set x 12 tekrarın, kas kütlesini arttırmak için mucize rakam olarak görülmesi gibi.  Mucize rakam 3 x 12 değil. Kasların 45 – 60 saniye kadar stres altında kalması, kas kütlesinin arttırılmasını sağlayan şey. Eğer her tekrarda 4 saniye harcarsanız, bir set 48 saniye sürer. Hızlı hızlı 20 saniyede tekrar işinize yaramaz. Aynı şekilde, günde 100 kadına yürürseniz ama yürümeleriniz üzerinde düşünüp bunlardan sonuçlar çıkarmazsanız, nereleri düzeltmeniz gerektiğini anlamaya çalışmazsanız, gelişemezsiniz.

Eğer 20 – 30 kadar kadına gidip “pardon, saatiniz var mı” diye sorarsanız, yürüme kaygınızdan büyük oranda kurtulursunuz. 30’un üstünde ise yürümelerinizin size faydası hızlıca azalır.

Azalan getiriler (diminishing returns)

Emek harcadığınızı çoğu alanda er ya da geç azalan getiriler noktasına ulaşırsınız. Azalan getiriler, aynı verimi almak için zaman içinde daha fazla emek harcamanız gerektiği anlamına gelir. Bu gerçek, örneğin tahvil piyasasında tam rakamlar yerine oranlar kullanılarak gizlenir. Bir tahvilin değerinin %10 artması için,  piyasa değerinin %10 artması lazımdır (hisse fiyatı x hisse senedi sayısı). Bir şirketin piyasa değeri 1 Milyar Dolar ise, %10 artış 100 Milyon Dolar eder ama şirket değeri 100 Bin Dolar ise, %10 artış 10 Bin Dolar eder. İkisinde de artış %10’dur ama genellikle 100 Milyon artış için gerekli emek, 10 Bin artış için gerekli emekten çok daha fazladır.

Azalan getiriler genellikle zaman ve ilerlemenin bir fonksiyonudur.  Malcolm Gladwell, bir alanda ustalaşmak için o alana konsantre olarak 10 bin saat çalışmak gerektiğini açıklamıştı. Ama birçok durumda şunu iddia edebiliriz: getirinin %80’inin, ilk %20’lik emek diliminde elde edebilirsiniz ve kalan %20’sini de, son %80’lik emek diliminde. Burada olayı çok basitleştirdik ama ana fikir şu: bir şeye başladığınızda, o şey ne olursa olsun, başlangıçta görece az bir emek ile çok hızlı gelişirsiniz ve siz o şeye hakim oldukça, daha da ilerlemek için vermeniz gereken emek hızlıca artar. Yani zaman içinde sizin bir işe vereceğiniz emek artacak ama o işte elde edeceğiniz ilerleme hızı azalacaktır. Bu nedenle de fazladan bir fırsat maliyeti (opportunity cost) ile karşılaşırsınız ve şu an uğraştığınız şeyde daha da ilerlemek mi, yeni bir şeye başlayıp onda ilerlemek mi diye bir hesaplama yapmanız gerekir.

Sabit kaynaklar ve fırsat maliyeti

Öğrendiğiniz ve iyileştirmek istediğiniz her şeyde, zaman ilk seviye maliyettir. Eğer günde bir saat daha fazla yatmak isterseniz, başka şeylere harcamak için haftada 7 saat daha az zamanınız kalır. Zaman sabit bir kaynaktır belli bir miktar zamanınız vardır ve herkes için gün 24 saattir. İlerlemek istediğiniz alana bağlı olarak mesela o alan için gerekli şeyler almak için paraya ihtiyacınız vardır ki bu da saat şeklinde hesaplanmalıdır. Diyelim ki, haftada 3 gün spor salonuna gitmeye karar verdiniz. Bu durumda maliyet sadece spor salonuna girmek ve spor için harcadığınız zamanın üstüne bir de salona, spor elbiselerine, yola, vs. ödediğiniz paradır.  Bu nedenle harcadığınız zamanın üzerine bunları ödemek için kaç saat çalıştığınızı da eklemeniz gerekir. Bunlar, değişken maliyetlerdir zira eğer gelirinizi arttırıp, giderlerinizi azaltabilirseniz, hayat stilinizi sürdürmek için daha az  çalışarak zaman kazanabilirsiniz.

Ekonomide fırsat maliyeti, bir şeyi yapmak için vazgeçtiğiniz kazanımları belirtir. Birkaç yıl önce, ofiste harcadığım zamanı başka alanlara aktararak ne kazanabilirim diye düşünmüştüm. Haftada 60 – 80 saat çalışmayı azaltırsam ve artan zamanı yazmaya, spora ve başka şeylere aktarırsam ne kazanabilirim diye düşünmüştüm.

Bu kararıma neden olan şey, ofiste çalıştığım ekstra 20 – 40 saatin bana fazla bir ekstra getirisi olmadığını fark etmemdi. Bu zamanı kısmamın da kariyerime etkisi çok azdı. Yani “kayıp yok ama  kazanç da yok” ile “kazanç var ama kayıp yok” arasında idi.

Özet ve sonuçlar

Bu yazıyı yazma amacım, erkeklerin kendilerini geliştirmeye çalışırken hata yaptıkları 4 ana alanı göstermekti. İlk hata, çok fazla şeyi çok hızlı bir şekilde yapmaya çalıştırmaktır. Bu genellikle, yıllardır yapılan hataları, birkaç haftada düzeltmeye çalışmaktan kaynaklanır. İkincisi, birinci hatanın yenilgilerini daha da zaman harcayarak gidermeye çalışmaktır. Bu, insanın süreç üzerinde düşünüp, hatalarını bulup düzeltmesine zaman bırakmaz. Üçüncüsü, acemiden ustaya giden yolun doğrusal olmadığını görememek ve azalan getiriler batağına saplanıp kalmaktır. Dördüncü ve son hata da, kaynak gereksinimlerine ve seçimlerle vazgeçilen şeylerin getirilerinin de maliyet olduğuna dikkat etmemektir.

Bu 4 ana başlığın hepsinde ortak olan şeyler, maliyet, beklentiler ve sonuçlardır. Senelik hayat gözden geçirmemi yaparken, maliyet ve sonuç arasındaki ilişkiye özellikle dikkat ederim. Eğer daha fazla emek harcamanın optimum olmadığını görürsem, gelecek sene bu alana daha fazla yatırım yapmak ile ona sadece gerilemeyecek kadar yatırım yapıp o zamanı başka şeylere harcamak arasında seçim yaparım. Bu nedenle zaman içerisinde, yapmaktan keyif alsam bile bir aktiviteye harcamak istediğim zmaanın, o aktivitede istediğim ustalığa ulaşmak için yeterli olmayacağını görüp aktiviteyi yapmayı bıraktığım çok oldu.  Örneğin satranç oynamayı 10 sene önce bıraktım çünkü istediğim kadar iyi bir satranç oyuncusu olmak için, başka şeylerden feda etmem gereken çok fazla zamana ihtiyaç duyacağımı gördüm.

Bu maalesef kendini geliştirmeye odaklanmış erkek camiasında gözden ırak olan bir şey. Tamam, spor yapmalısınız, parasal durumunuzu iyileştirmelisiniz, yeme içmenize, stilinize dikkat etmelisiniz, oyunu öğrenmelisiniz, vs ama bunları başarılabilir ve sürdürülebilir şekilde yapmalısınız. On yılların kötü hayat yönetimini, çok yoğun çalışarak bile olsa  üç ayda düzeltemezsiniz. Yapmanız gereken şeyleri, önem ve gereken emek sırasına sokmanız lazım. Hangi alanların sizin için daha önemli olduğuna, ancak siz karar verebilirsiniz. Sonrasında da bu alanlarda ulaşmak istediğiniz başarıya karar vermelisiniz. Son olarak da bunu sürdürebilecek misiniz diye düşünmelisiniz.

Bu soruların cevaplarını düşündükten sonra, ilerlemeyi planlayıp, ölçmek için parametreleri yaratarak çalışmaya başlayabilirisiniz.

Çeviri: The Mathematics of Self-Improvement

Erkek Adam Türkçe Podcast – Bekir Şükrü KILINÇ ile modern zamanlarda erkek olmak söyleşisi

Joachim Löw’ün pala bıyıklısı, ciğercilerin sevgilisi, ağırlıkların efendisi, son beyaz yaka bükücü Bekir Şükrü KILINÇ ile modern zamanda erkek olmak hakkında konuştuk. Mahmut Emmi denen ihtiyar ise Twitter uygulaması olmadığı için anca 40. dakikada falan katıldı.

Bekir Şükrü Kılınç kim bilmeyenler, @BekirSKILINC adresinden kendisini takip edebilirler. Kendisi ne yazmış diye arada baktığım için maalesef Twitter’a normalden çok girmeme neden olan biri.

Yayınları sitemizin Odysee kanalından ya da  spotify kanalından da izleyebilirsiniz.

Youtube yayını aşağıda. Bu yayını beğenerek ve youtube kanalına üye olarak yayınların daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. Sorular ve dakikaları da videonun altında.

Jocko Willink Türkçe – Disiplin Eşittir Özgürlüktür – Kitap Özeti Podcast

Nasıl disiplinli olunur? Nasıl disiplin kazanılır? Disiplin ve motivasyon nedir? Jokko Willink’in bu konulardaki kitabını Türkçe özetleyip, yorumlayan ve seslendiren: Secret

Yayınları sitemizin Odysee kanalından ya da  spotify kanalından da izleyebilirsiniz.

Youtube yayını aşağıda. Bu yayını beğenerek ve youtube kanalına üye olarak yayınların daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. Sorular ve dakikaları da videonun altında.

Erkek Adam başlangıç kiti (ücretsiz PDF)

Erkek adam discord grubundan Freddie DurrowTyck ve kaptanclarkkent, yeni başlayanlara fayda sağlayacağını düşündükleri sırada, erkek adam yazılarını önem sırasına göre sıralayıp kitap haline getirmişler.

Herkese iyi okumalar erkek adamlar!

Erkek Adam Başlangıç Kiti

Diğer Erkek Adam Kitapları

Erkek Adam Başlangıç Kiti!

Her şey büyür ve gelişir, buna topluluğumuz da dahil.

(Tam pandemi başlarken ve Discord grubumuzun da yeni kurulduğu zamanlarda 23 Nisan hediyesi olarak Kırmızı Hap Fişten Çekilme‘yi Discord grubundaki dostlarımızla hazırlayıp paylaştığımızı dün gibi hatırlıyorum.)

Ama şimdi ve her şeyden önce, kaliteli bir büyüme için yaptığımız işin temellerini kavramak önemlidir ve büyüdükçe yeni sorumluluklar da beraberinde gelir.

Yeni gelen dostlarımzısa, kafalarında nasıl ve nereden başlamalıyım gibi sorularla gelir.

O zaman sıkı durun, işte güzel haber!

Erkek Adam Discord (ki katılmadıysan tıklayıp kesinlikle katılmalısın), dan dostlarımız Tyck Durrow ve Numan Bozkurt’un katkılarıyla ve topluluktaki tüm Erkek Adam Grubu dostlarımızın incelemeleriyle hazırlanmış,

Erkek Adam Başlangıç Kiti karşınızda!

İster bu konulara ilgili ve öğrenmeye istekli bir arkadaşınıza hediye edin, isterseniz temelleri tekrar gözden geçirin.

Hemen buradan indirin!

Yorumlara ise buradan erişin.

Görüşmek üzere!

Erkek Adam Türkçe Podcast – 2022 yılbaşı programında cevaplanmayan sorular

2 Ocak 2022’de yaptığımız yayında, zaman kalmadığı için cevaplayamadığım soruları cevapladım.

Yayınları spotify kanalından da izleyebilirsiniz.

Youtube yayını aşağıda. Bu yayını beğenerek ve youtube kanalına üye olarak yayınların daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. Sorular ve dakikaları da videonun altında.

00:30 Kadınlar neden çevrelerindeki yüksek değerli erkekler yerine beta uydu erkekleri seçerler?

02:20 İlişki sohbetleri kanalı senin mi? Kadınlar tavsiye için seni arıyorlar mı?

03:40 Büyüklerimiz keşke daha önce evlenseydim diyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsun?

07:10 Üniversitede aileden finansal bağımsızlık nasıl olur?

09:11 Sigara sosyalleşmek için iyi değil mi? İçmeyen iyi çocuk görünmüyor mu?

11:00 Modern dünya neden erkeklerdeki masküleniteyi baskılamaya çalışıyor?

17:23 Fight Club’da “kendini geliştirmek mas***dur” diyor. Sen ne düşünüyorsun?

20:13 Yürüyorum sorun yok ama buluşmaya gidemiyorum. Sence sorun ne?

Yüksek zeka, akıllı olmak anlamına gelmez

George W. Bush aptal mı? Sekiz yıllık çalkantılı başkanlığı sırasında tüm siyasi görüşlerden pek çok kişinin aklını meşgul eden bir soru bu. Kesin cevap verecek olursak; hayır aptal değil. Hatta, Bush’un IQ puanının 120’nin üzerinde olduğu tahmin ediliyor, bu da onun zeka konusunda nüfusun en üst yüzde 10’luk diliminde olduğunu gösterir. Fakat, bu tabii ki her şeyi açıklamaz. Eski başkana sempati duyanlar bile, onun bir zihinsel açıdan ve karar verici konumda bir kişi olarak değerlendirildiğinde o kadar yüksek zeka diliminde olmadığını kabul ediyordu. Bush’a sadıklığı bilenen, başkanlık dönemindeki konuşma yazarı David Frum dahi onu “içi çok dolu olmayan”, “meraksız” ve “sonuç olarak bilgisiz” olarak nitelendirdi. Siyaset uzmanı ve eski Cumhuriyetçi kongre üyesi Joe Scarborough, zekası sorgulanan diğer ABD başkanlarıyla karşılaştırıldığında, Bush’un “tek başına ayrı bir grupta” olduğunu iddia ederek onu entelektüel derinlikten yoksun olmakla suçladı. Bush’un kendisi bile, düşünce şeklini tanımlarken; “çok analitik düşünmediği” söylemişti.

Peki Bush yüksek IQ’ya sahip ise, böyle biri nasıl bu tür entelektüel eksikliklere sahip olabilir? Başka bir deyişle, “akıllı” bir insan nasıl aptalca davranabilir? Kanada, Toronto Üniversitesi’nde insan gelişimi ve uygulamalı psikoloji bölümü profesörü olan Keith Stanovich, 15 yıldır bu bariz tutarsızlığı çözmeye uğraşıyor. Stanoivic, bu bağdaşmazlığın sandığımızdan çok daha fazla sayıda insan için geçerli olduğunu söylüyor. Ancak Stanovich’e göre bunda tuhaf bir şey yok. IQ testleri, mantık, soyut akıl yürütme, öğrenme yeteneği ve çalışma belleği kapasitesi dahil olmak üzere belli başlı zihinsel yetenekleri ölçmek için mükemmel bir yoldur. Bu testler, ne kadar bilgiyi aklınızda tutabileceğinizi gösterir.

Fakat, gerçek hayatın olağan akışında iyi kararlar vermek için gerekli olan çok önemli başkaca yeteneklerin ölçülmesi söz konusu olduğunda bu testler çuvalladığını söyleyebiliriz. Çünkü, IQ testleri, bir kişinin bilgiyi eleştirel bir şekilde tartma yeteneği veya kişi doğru karar vermeye çalışırken yanlış yöne gitmesine yol açabilecek bazı sezgisel, zihinsel önyargılarını aşabilme kapasitesi gibi şeyleri ölçemiyor. Yani daha açmak gerekirse, gün içinde ne yiyeceğimizi seçerken, paramızı dövize mi gayrimenkule mi yatıracağımız konusunda düşünürken veya iş hayatında karşılaştığımız zorlu bir müşteriyle nasıl başa çıkacağımız gibi kararları vermek zorunda kalırken kullandığımız rasyonel düşünce türünden bahsediyoruz. Gittikçe karmaşıklaşan bir dünyada yolumuzu bulmak için rasyonel düşünmede iyi olmak zorundayız. Birçok araştırmacıya göre, IQ testleri işte bu kâbiliyeti ölçemiyor.

Stanovich’e göre, IQ testleri insanların bilişsel yeteneklerini ölçmek için hala elimizdeki en etkili yol ama henüz rasyonel düşünmeyi ölçmek konusunda IQ testlerinden istifade edemiyoruz.” IQ testleri, bilişsel işleyişin önemli bir alanını ölçer ve akademik ve iş hayatında başarıyı tahmin etmede orta derecede iyidir. Ancak eksiktirler. Bir kişinin ‘İyi düşünme’ konusunda ihtiyacı olan tam teçhizatı ölçmek konusunda yeterli değiller.” diyor Stanovich. Yani, IQ her şey değildir.

Cambridge, Massachusetts’teki Harvard Eğitim Bilimleri Lisansüstü Bölümü’nde düşünme ve akıl yürütme becerileri üzerine çalışan David Perkins, IQ’yu açıklamak için şu örneği kullanıyor; “Yüksek bir IQ, bir basketbol oyuncusunun boyu gibidir”. Söylemek istediği şu; basketbol oyuncularının diğer her özelliği eşit olduğunda boyu uzun olanın boyu bir avantaj haline gelir, IQ’yu da işte böyle ele almalıyız. “Diğer her şeyin eşit olması çok önemli. Ama diğer her şey eşit değil. İyi bir basketbolcu olmak için uzun boylu olmaktan çok daha fazlası gerekir; aynı şekilde iyi bir düşünür olmak için yüksek bir IQ’ya sahip olmaktan çok daha fazlası var.” diyor Perkins.

Genel zeka olarak bilinen bir faktörü ölçmek için tasarlanan IQ testleri ve bunların yerine geçebilecek diğer testler, birçok işletme tarafından “en iyi” adayların seçilmesine yardımcı olmak için kullanılır ve ayrıca liselere ve üniversitelere girişte öğrenci seçme sınavı şeklinde işlev görür. ( Türkiye’de üniversite sınavı olarak bilenen AYT VE TYT, ABD’deki SAT sınavları gibi )  Yani üniversiteye yerleşebilmek için girdiğimiz sınavın bir IQ testi formu olduğunu söyleyebiliriz. Stanovich, “Zeka Testlerinin Gözden Kaçırdığı Nedir?” isimli kitabında (Yale University Press, 2008) “IQ testlerinin, ABD’deki milyonlarca insanın “akademik ve profesyonel kariyerlerini” önemli ölçüde belirlediğinin” altını çiziyor. Bilişsel işleyişin yalnızca sınırlı bir bölümünü ölçtüğünü iddia ettiği bu tür testlere toplumun “bol keseden ilgi” vermesine karşı çıkıyor.. İngiltere, Plymouth Üniversitesi’nde bilişsel psikolog olan Jonathan Evans da “IQ testleri gereğinden fazla kredi veriliyor ve bence çoğu psikolog buna katılacaktır” diyor.

Hakikaten, IQ puanları, bir kişinin belirli bir meslekte ne kadar başarılı olacağını tahmin edememelerinin yanı sıra, bireyin çok yönlü zekasının seviyesini ortaya koymada da zayıf bir gösterge oldukları öne sürülerek uzun süredir eleştirilmiştir. Fosilbilimci Stephen Jay Gould 1981’de The Mismeasure of Man’da genel zekanın sadece matematiksel bir yapaylık olduğunu ve kullanımının bilimsel olmadığını, kültürel ve sosyal açıdan da ayrımcı olduğunu iddia etti. Harvard Eğitim Enstitüsü’nden Howard Gardner 25 yıldan fazla bir süredir bilişsel kapasitenin en iyi matematiksel, sözel, görsel-mekansal, fizyolojik, natüralist, öz-düşünümsel, sosyal ve müzikal yeteneklerin bütünü açısından bakıldığında anlaşılabileceğini söylüyor.

Yine de IQ testini eleştiren birçok kişinin aksine, Stanovich ve diğer rasyonel düşünce araştırmacıları IQ testleri ile ölçülebilen, “zekayı” mental beceriler olarak nitelendirmekten rahatsız değiller. Bu “zekayı” yeniden tanımlamaya çalışmıyorlar. Bunun yerine, zekanın ötesine geçen – rasyonel düşünmenin temel araçları olarak tanımladıkları bilişsel-algısal kabiliyetlere dikkat çekmeye çalışıyorlar. Bu kabiliyetlerin, yargılama ve karar vermede zeka kadar önemli olduğunu iddia ediyorlar. Evans, “IQ, akıllı olmanın sadece bir parçası” diyor.

Rasyonel düşünme yeteneğinin zekadan ne kadar farklı olduğuna dair bir örnek olarak, şu bulmacayı düşünelim: Beş adet 3D yazıcımız var. Bu beş makinenin beş adet küçük alet üretmesi 5 dakika sürerse, 100 makinenin 100 aleti üretmesi ne kadar sürer? Çoğu insan  içgüdüsel olarak doğru “hissettiren” yanlış cevaba atlayıp “100” der. Daha sonra cevabı değiştirmek isteseler bile.. Bu tür ilk anda basitmiş gibi gelen ve ilk akla gelen cevapların yanlış olduğu sorulara “genel kanının aksi cevapları olan sorular” diyelim. Connecticut, New Haven’daki Yale İşletme Fakültesi’nden Shane Frederick, ABD’deki çeşitli kolej ve üniversitelerdeki (aralarında Harvard ve Princeton’ın da bulunduğu) yaklaşık 3400 öğrenciye bu ve benzer “genel kanının aksine cevapları olan sorular” sorduğunda, bunların yalnızca yüzde 17’si sorulan üç soruyu  birden doğru cevapladı. Öğrencilerin üçte biri herhangi bir doğru cevap veremedi (Journal of Economic Perspectives, cilt 19, s. 25).

Günlük hayatta bu üstteki örneğe benzer, farklı formlara bürünmüş sorunlarla karşılaşıyoruz. Muhtemelen beynimiz bilgiyi işlemek için iki farklı sistem kullandığından, dikkatli bir muhakeme yapmadan, sorunları sıklıkla yanlış anlıyoruz (bkz. New Scientist, 30 Ağustos 2008, s. 34). Beynimiz bilgiyi işlerken kullandığı iki sistemden birisi sezgisel ve spontane; diğeri ise üzerinde düşünerek yani bilinçli ve mantıklıdır. Her konuda bunlardan birisi daha iyidir demek yanlış olur. Bazı konularda sezgisel yol işimize gelebilir. Mesela, özel hayatımızda potansiyel adaylar arasından partner seçerken veya çok fazla deneyime sahip olduğunuz durumlarda sezgilerimizi kullanabiliriz…  Öte yandan, farklı durumlarda sezgisel yol kararları bizi tongaya düşürebilir. Örneğin, kendi benmerkezci bakış açımıza aşırı değer verdiğimizde olduğu gibi… Ölçüp biçerek karar verme yolu bilinçli problem çözmenin anahtarıdır ve sezgisel yol bizi yanlış yola sevk ediyor gibi görünüyorsa, bu sezgisel eğilimlerimizi ve yargılarımızı aşmamıza yardımcı olabilir.

IQ testleriyle ilgili sorun, akıl yürütme ve kısa süreli hafıza kullanımını kapsayan düşünceye dayalı becerilerimizi değerlendirmede etkili olmalarına rağmen, bunları duruma dayalı ölçememeleri yani durum gerektirdiğinde bunları kullanma eğilimimizi değerlendirememeleridir. Bu çok önemli bir ayrımdır: Princeton Üniversitesi’nden Daniel Kahneman’ın belirttiği gibi, zeka beyin gücüyle ilgiliyken, rasyonel düşünme kontrolle ilgilidir. Evans, “Entelektüel olarak yetenekli bazı insanlar, analitik düşünceye çok fazla girme zahmetine girmezler ve sezgilerine güvenmeye meylederler.” diye açıklıyor. “Diğer insanlar içlerindeki sesi dinleyip bunu gerekçelendirerek yaptıkları şeyden emin olurlar .” Bir IQ testi, birinin bu yollardan hangisini izleyeceğini tahmin edemez; George W. Bush gibi akıllı olduğu varsayılan insanların aptalca hareket etmesinin ardında yatan tutarsızlık bundan kaynaklanır.

Bazı deneylerde çeşitli entelektüel yeteneklere sahip insanların belirli rasyonel düşünme görevlerindeki performansları karşılaştırılıyor. Bush’un birçok “akıllı aptal” insandan yalnızca biri olduğu ve zekanın “iyi düşünme”nin zayıf bir göstergesi olduğu fikri bu deneylerden yola çıkarak ortaya atılmış. Geçen yıl yayınlanan bir çalışmada, Harrisonburg, Virginia’daki James Madison Üniversitesi’nden Stanovich ve Richard West, zeka ile bir kişinin bazı yaygın sezgisel düşünce tuzaklarından kaçınma yeteneği arasında bir ilişki olmadığını buldular. (Journal of Personality and Social Psychology, cilt 94). , s 672).

Stanovich ve diğer araştırmacılar, sayı oranları, olasılıklar, tümdengelimli akıl yürütme ve geriye dönük akıl yürütme kullanımını gibi belirli türde düşünme görevlerinde, zeki insanların daha iyi performans gösterdiğini buldular. Bu, bilhassa herhangi bir sezgisel tuzak bariz olduğunda, özellikle de doğru cevap mantığa veya soyut akıl yürütmeye – IQ testlerinin iyi ölçtüğü yeteneklere – bağlı olduğunda geçerli oluyor. Ancak çoğu araştırmacı, genel olarak, zeka ile başarılı karar verme arasındaki ilişkinin zayıf olduğu konusunda hemfikirdir. Bunun istisnası, insanların önyargılarından dolayı zayıf pozisyona düşüp hata yapabilecekleri durumlarda önyargıları konusunda uyarılmasıdır, böyle durumlarda yüksek IQ’su olanlar daha iyisini yapma eğilimindedir. Bunun nedenini Evans şöyle açıklıyor; “Akıllı insanlar her zaman her şartta diğerlerinden daha fazla akıl yürütmezler ama, akıl yürüttüklerinde daha iyi akıl yürütürler”.

Örneğin, aşağıdaki sorunu ele alalım. Jack Anna’ya, Anna ise George’a bakıyor; Jack evli, George değil. Bu durumda evli biri bekar birine mi bakıyor? “Evet”, “hayır” veya “belirlenemez” diye üç ayrı seçenek arasında seçim yapması istendiğinde, insanların büyük çoğunluğu üçüncü seçeneğe ( “belirlenemez” seçeneğine) gidiyor yani YANLIŞ seçeneğe. Yine de, tüm seçenekler üzerinden tek tek akıl yürütmeleri söylenirse, yüksek IQ’ya sahip olanların doğru cevaba ulaşmaları daha olası oluyor. ( Doğru cevap “EVET”tir çünkü: Anna’nın medeni durumunu bilmesekte, her iki durumda da bakan kişi evli bir kişidir (Jack). Stanovich’e göre bunun anlamı şu; “zeki insanlar ancak onlara ne yapmaları gerektiğini söylediğinizde daha iyi performans gösterir”.

Perkins’in açıklaması da şu şekilde: “IQ, sizin için yeni olan problemlerde daha büyük bir kompleks kavrama kapasitesine işaret ediyor. Ancak bu yetenekle ne yaptığımız bu yeteneği neye uyguladığımız bambaşka bir soru. Zihinlerimizi ışıldaklar olarak düşünelim. IQ, ışıldağın parlaklığını ölçer, ancak ışıldağı nereye doğrulttuğumuz da önemli. Bazı insanlar, birçok nedenden dolayı ışıldağı bir durumun diğer tarafına doğru tutmazlar –  o tarafı gözden kaçırmalarının sebebi yerleşik bazı fikirleri, önyargıları olabilir ya da rahatsız edici olabilecek şeylerden kaçınmak için ya da belki sadece aceleleri olduğundan… Işıldağın ne kadar yüksek bir WAT değerine sahip olduğu yani ne kadar iyi aydınlattığı bu tür akılsızlıklardan kaçınmak için yeterli değildir. Doğrusunu söylemek gerekirse de, süper zeki olmak bu bahsettiğimiz hatadan kaçınmak için bağışıklığa sahip olmak anlamına gelmez.” 1980’lerde, süper-zekilerin yüzde 44’ünün astrolojiye, yüzde 51’inin biyoritim gibi sözde bilimlere ve yüzde 56’sının uzaylılara inandığını bulundu. (Skeptical Inquirer, cilt 13, s 216). Zihinlerimizi ışıldak olarak düşünelim demiştik; IQ, ışıldağın parlaklığının göstergesidir, ancak nereye doğrulttuğumuz da önemlidir.

Öte yandan, IQ’nun rasyonelliğin zayıf bir göstergesi olduğu fikri de eleştirilerden muaf değildir. Laredo’daki Uluslararası Texas A&M Üniversitesi’nde insan davranışının arkasındaki genetik ve çevresel faktörleri inceleyen Christopher Ferguson, yüksek IQ’ya sahip olanların daha uzun yaşama ve daha fazla kazanma eğiliminde olduklarını bu yüzden de zeki insanların daha rasyonel olduğunu varsaymamız gerektiğini söylüyor. Ferguson, “Yüksek IQ sahibi insanlar daha fazla bilgi birikimine sahip olmaya yatkınlar bu da daha iyi kararlar vermelerini sağlıyor.” diyor.

Lakin, Pennsylvania, Pittsburgh’daki Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Wändi Bruine de Bruin, zekanın birinin iyi bir düşünür ve karar verici olup olmadığını belirleyen tek faktör olamayacağını gösterdi. 18 ve 88 yaşları arasındaki 360 Pittsburgh sakini üzerinde yaptığı bir çalışmada, araştırmacı ekip, zeka farklılıklarına bakılmaksızın, daha iyi rasyonel düşünme becerileri sergileyen insanların hayatları boyunca ciddi kredi kartı borcu yapmak, kazâra hamile kalmak, okuldan uzaklaştırma almak gibi olumsuz olaylardan önemli ölçüde daha az muzdarip olduğunu buldu. (Journal of Personality and Social Psychology, cilt 92, s 938). Pittsburgh’daki Rand Derneği’nde çalışan Andrew Parker ve Carnegie Mellon’daki Baruch Fischhoff, ergenler arasında da benzer bir ilişki buldu. Bir karar verme yeterliliği testinde daha yüksek puan alanlar daha az alkol tüketiyor, daha az uyuşturucu kullanıyordu ve genel olarak daha az riskli davranışlarda bulundular. (Journal of Behavioral Decision Making, cilt 18, s 1). Fischhoff’e göre bunlar olumlu yaşam deneyimleri için rasyonel düşüncenin zekadan daha önemli olabileceğini gösteriyor.

Stanovich’in teorisine getirilebilecek güçlü bir eleştiri, IQ testleriyle birlikte kullanılabilecek kanıtlanmış bir rasyonel düşünme becerileri testinin olmamasıdır. Kahneman, “Zekanın neyi ölçmediğini söylemek yeterli değil, rasyonaliteyi ölçmenin alternatif yollarını önermelisiniz” diyor. Stanovich, evrensel bir “rasyonalite bölümü (RQ) testi” geliştirmek için milyonlarca dolarlık bir araştırma programı gerekse de, bunun yapılamaması için teknik veya kavramsal bir gerekçe olmadığını savunuyor. Bu konuda zaten hali hazırda da Bruine de Bruin ve Fischhoff tarafından kullanılan karar verme yetkinliği ölçüsü gibi birkaç iddiacı var.

Geçerli bir RQ testi faydalı olur mu? Bruine de Bruin, “Varsayımsal olarak evet, çünkü insanların işlerinde ne yapacaklarıyla daha “doğrudan” ilgili becerileri kapsayacaktır” diyor. Kahneman, beyin gücü ölçümleri olarak IQ testlerinin akademik seçim için iyi çalıştığını savunuyor. “Ancak, özellikle kapsamlı ve fazlaca dürtüsel olmayan bir liderlik tarzı istiyorsam, yöneticileri veya liderleri seçmenin bir yolu olarak RQ testlerini ciddi düşünürdüm” diyor.

Ancak bir sorun var: IQ’nun aksine, insanları RQ testlerinde başarılı olacak şekilde eğitmek nispeten kolay olurdu. Evans, RQ, “İnsanların sahip oldukları kapasiteyi ne derecede kullanmaya meyilli olduklarını ölçer” diyor. “Normal eğilimleri bu olmasa bile, insanları sezgilerini görmezden gelmeleri ve akıl yürütmeyi kullanmaları için bu teste yönelik eğitebilirsiniz.”

Madalyonun öbür yüzü ise şu; herkes rasyonel düşünme ve karar verme becerilerini geliştirebilir. Ann Arbor’daki Michigan Üniversitesi’nden Richard Nisbett ve diğer araştırmacılar, istatistiksel akıl yürütmede sadece yarım saatlik bir eğitimin, bir kişinin günlük durumlarda rasyonel düşünmeyi kullanma yeteneğini geliştirebileceğini keşfettiler. Bu konuda gelişmek için resmi bir eğitime bile ihtiyacımız yok: Kendi kendimize öğretebileceğimiz pek çok numara var, diyor Perkins.

Aynı şeyi yapan liderleri seçmek için daha donanımlı olabiliriz.  “Bush’un yerine gelen başkan entelektüel idi, bilişsel esneklik gösteriyordu, yaygın inançları sorgulayabiliyor, tutarsızlığa gelemiyordu, ve öngörülüydü.” diyor Stanovich. “Rasyonel düşünme profilleri açısından baktığımızda Bush ve Obama birbirinden son derece farklıydı.” Bu arada Başkan Obama’nın IQ’su ortalamanın oldukça üzerindeydi- ama hatırlarsanız yazının başında açıkladığımız üzere Bush’unki de öyleydi.

Çeviri: Why a high IQ doesn’t mean you’re smart

Neden Eski sevgili nasıl geri döner – iletişimi kes kuralı?

Sitede en çok tavsiye edilen duruşlardan biri olan iletişimi kes kuralını (no contact rule), gerektiği durumlarda neden uygulamanız gerektiğiyle ilgili yazacağım bugün. Özellikle şu an iletişimi kes kuralı uyguluyorsanız okumaya devam edin.

İletişimi kes kuralının tek amacı, eski sevgilide özlem ve pişmanlık yaratmak değil. Evet, iletişimi kes kuralı, eski sevgilinizin sizi özlemesini ve pişmanlık duymasını sağlayabilir ya da en azından bunları kolaylaştıracaktır. Ama iletişimi kes kuralının bunlar kadar önemli bir işlevleri de var. Bunlardan birincisi, eski sevgilinizin size karşı duvar örmesini, size karşı savunmaya geçmesini önlemek.

Eğer ayrılık sonrası eski sevgilinize ulaşarak onunla yeniden birlikte olmaya çalışırsanız, daha da kötüsü bunu sözel olarak ikna etme ya da yalvarma şeklinde yaparsanız, bunun başarılı olma ihtimali çok düşüktür. Zira bir insan bir şeyi istemiyorsa, onu konuşarak o şeyi ister hale getirmeniz çok zordur. Bu pozisyon aynı zamanda sizin için çok zayıf bir pozisyondur zira terk edildiğinizde bu pozisyona düşerseniz, eski sevgiliniz ile aranızdaki durumda, elinizde hiçbir kart, avantaj yoktur. Gerçekten bir avantajınız, bir kartınız olması için, iletişimi kesmeniz ve eski sevgilinizi sizin de terk etmeniz gereklidir. Ona size verdiği gibi ayrılığı vermeniz, ona sizi özleme imkanı sağlayacak zamanı ve boşluğu hediye etmeniz gereklidir.

Ama aynı zamanda ayrılık sonrası, eski sevgilinizin size karşı oldukça hazırlıklı, güçlü ve kararından emin olduğu zamandır. Tamam, eğer aldatma, şiddet gibi ağır problemler yoksa, ayrılık hiçbir zaman bir insanın %100 emin olduğu bir karar değildir. Genellikle eski sevgilinizin %60’ı ayrılığa emin ve %40’ı emin değil gibi bir durum söz konusudur. Fakat ayrılık zor bir karar olduğundan, terk eden bir süredir düşündüğü bu anı atlatmış olması nedeniyle, ayrılık sonrası rahatlamıştır da.

Tam bu aşamada eski sevgilinizle iletişimde bulunmanız ve onu tekrar bir araya gelmeye ikna etmeye çalışmanız, onun size kararını savunmak zorunda kalmasına neden olur. Bu şekilde de siz onu yanlışlıkla kendi kararını defalarca savunmaya itersiniz ve böylece kararının kafasında güçlenmesine neden olursunuz. Onu resmen sizi defalarca reddetmeye itersiniz ve o da buna alışır ve sizi reddetmek onun için daha kolay olmaya başlar. Bu güçlenmeye tabii ki sadece tekrarlama katkıda bulunmaz. Sizin eski sevgilinizin peşinde koşarak onu sizden daha değerli hissetmeye itmeniz de katkıda bulunur.

Bu şekilde davranırsanız, eski sevgilinizin size karşı gelişen savunmasını güçlendirip durursunuz. No contact ile iletişimi tamamen kesip kendi hayatınıza odaklandığınızda, onun bu tür bir savunma geliştirmesine neden olmazsınız.

No contact kuralının diğer bir işlevi de, eski sevgiliniz pişmeden ona ulaşarak, pişmemiş ilgiyi de yok etmeniz. İlişki Koçu Corey Wayne bunu, alarm çalmadan acaba pişti mi diye sürekli olarak fırının kapağını açıp bakmaya benzetiyor.

Çoğu insan Hollywood aşk masallarının ve onun parçası olduğu popüler kültür hayal dünyasının etkisi ile, biriyle birliktelikte ilgiyi / sevgiyi ya da popüler deyişle aşkı, var – yok şeklinde bir şey sanıyor. Sıklıkla duyduğum, “sevgilim geçen hafta çocuklarımız olsun istiyorum diyordu ama dün terk etti” gibi şaşkınlıkların sebebi bu. Bunu diyen, eski sevgilisi geçen hafta onu seviyordu (100 üzerinden 100 seviyordu), şimdi sevmiyor (100 üzerinden 0) sanıyor. Oysa sevgi 0 – 100 arasında bir skalada sürekli iner çıkar. Geçen hafta sevgilin muhtemelen 55 – 60 idi, şimdi ise 40-45. Belki daha düşük ama ayrılık anında sıfır değil. Bu iş, aç kapa düğmesi şeklinde çalışmıyor. Daha çok ısının düşüp çıkması gibi çalışıyor.

Eski sevgilim beni ne zaman arayacak diye kendini yiyip bitiren biri, kendi kafasına ve çok yüksek olmayan sabır / kaygı toleransına göre ona ulaştığında, asıl amacı eski sevgilisinin kendisini hala sevip sevmediğini anlamak, sevmiyorsa sevmesini sağlamaya çalışmak. Oysa eski sevgilinin 30’a düşen ilgisi 50 ve üzerine çıkmışsa, online engel de yoksa, eski sevgili %90 büyük ihtimalle ona ulaşacaktır.

Fakat sorun şu ki siz onu aradığınızda bu ilgi henüz 45 ise, reddedilirsiniz. Reddedilmeniz, onun sizi reddetme sebebini tekrarlamasına ve genellikle ilginin yeniden 30’a düşmesine neden olur.

Merak etmeyin. Karşınızdaki manipülatif, aşırı inatçı veya psikopat değilse, sizi yeterince özlediğinde size ulaşacaktır. Manipülatif, inatçı ve psikopat ise? Bu kişiyle birlikte olmamanız lazım.

Peki 3 ay geçtiyse, 6 ay geçti ise? Şimdi burada gri bir alan var. Ben yine de ulaşmamanız gerektiğini ve iletişimi kes kuralının o size ulaşana ya da sonsuza kadar olduğunu söylüyorum. 30 gün, 60 gün iletişimi les kuralı çeşitlerinin kötü fikirler olduğunu düşünüyorum. Ama 3-4 ay geçtiyse? Ulaşsanız ne kaybedersiniz?

Siz bu soruyu sorarken şunu kastediyorsunuz. Zaten 4 ay ulaşmamışım. Görünen o ki onun da özlediği ya da pişman olduğu yok. Ulaşsam, bir denesem orada pişen bir yemeği erkenden fırından çekmek gibi bir şey olma ihtimali düşük. İş soğuduğu için kalkanlarının kalkma ihtimali de düşük. Ama belki buluşsak, yeni bir şeyler olur.

Şimdi şunu kabul ediyorum. 4 ay iletişimi kesip sonra ulaşmanız tabii ki bir ay boyunca dön diye yalvarmadığınız için fazla kalkan kaldırmayacaktır. Ayrıca 4 ay, karşınızdakinin sizin de onu terk ettiğinizi anlaması için yeter de artar. Siz hem kendinize hem de ona çoktan ona ihtiyaç duymadığınızı, onsuz da yaşayabileceğinizi gösterdiniz. Sizi yedekte görmesi mümkün değil. Size istediğinde dönebileceğini düşünmesi de artık mümkün değil. Yani siz 3-4 ay sonra aradığınızda, sizin de onu bıraktığınız fikrine, sizi özlemesinin ön koşuluna pek zarar gelmez.

Ayrıca eğer iletişimi kes kuralını uyguladıysanız, 3-4 ay sonra aradığınızda eğer buluşma olursa, daha rahat ve güçlü olursunuz. Ayrılığın şoku ve acısı, onunla yeniden bir arada olmak için bir şeyler yapmanız gerektiğini düşünmenizin kaygısı ile eğer ayrılıktan sonraki haftalarda ya da ilk aylarda buluşursanız, o kaygı ve duygusal durum ile, o buluşmada çok itici şeyler yapma ve itici olma riskiniz çok yüksek. Eğer ayrılıktan iyileşirseniz, böyle bir probleminiz yok.

Peki o zaman no contact neden süresiz olmalı?

Ama burada asıl problem sizin ruhen başa dönme riskiniz. 4 aylık iletişimi kes, gerçekten üç ayağıyla da yapılırsa (asla ulaşma, ondan asla bilgi alma ve kendine odaklan) oldukça iyileştirici bir süreç ve 4 aylık iyileşmenizi, eski sevgilinizle belki olur ihtimali için riske atmanıza değmez. Bunu söyleme nedenim, şahit olduğum durumlar. Adam 5 ay sonra artık gayet rahatım diye kadını arıyor, buluşuyorlar ama buluşmada kızın erkek arkadaşı olduğunu öğreniyor. Orada yaşadığı şok ve acı önemli değil ama 5 aylık iyileşmesinde en az 2-3 ay geriye düşüyor.

Ya da kız yalnız bile olsa yeniden birlikte olmak istemiyor. Ama bu iletişim birden fazla buluşmaya yayılıyor ve eğer bir sonuç olmazsa erkek yine 2-3 ay geriye düşüyor.

Ama dediğim gibi burada farklı düşünceler de var. Bazı danışmanlar, bunun her zaman uygun olduğunu düşünmüyor. Bazen karşınızdakinin sizi özlemesine rağmen sizin nasıl tepki vereceğinizi bilemeyeceklerinden, aramaya korkabileceğini söylüyorlar. Ben tavsiye etmem ama illa ben tamamen aştım, iyileştim diyorsanız, kaybedecek bir şeyiniz gerçekten yok. Ama aştıysanız, iyileştiyseniz neden 4-6 ay önce ayrıldığınız insana kaldınız, neden onunla zorlayacaksınız diye sorarım ve aynı zamanda da insanın kendini kandırma kapasitesini küçümsememenizi tavsiye ederim. Ama eğer buluşmaya parmağında yüzükle gelse umrumda değil diyorsanız, bir şey diyemeyeceğim.

Neyse, yukarıda ufak da olsa değindim ama iletişimi kes kuralının en önemli işlevlerinden birisi ki bence en önemlisi, sizin ayrılıktan iyileşmenizi sağlar.

İletişimi kes kuralı uyguladığınız her gün, biraz daha iyileşirsiniz.

Sizin ayrılıktan iyileşmeniz, sizin ayrılık sonrası yeni bir ilişkiye başlayabilmenizin ve bu ilişkinin sağlıklı olabilmesinin en önemli ön koşullarından birisidir. Bu yeni ilişki, sizin şu an istediğiniz gibi eski sevgilinizle yeniden başlamak da olabilir, yeni biriyle başlamak da. İki durumda da, ayrılıktan iyileşmeniz gereklidir.

Eski sevgilinizle ayrılıktan iyileşmeden buluşursanız, ayrılık acısının kaygı, depresyon, kendini aşağı hissetme, vs. gibi tüm negatif yönleri ile o buluşmaya gideceksiniz. Bu negatif duyguların hepsi sizi itici yapacak. Bunu istemezsiniz. Daha da kötüsü, siz iletişimi kesmeden eski sevgiliniz ile görüştüğünüz hergün, iyileşmeniz gecikecek ya da daha kötü olacaksınız. Bu nedenle iletişimi kes kuralı sizin hem daha kötüye gitmemenizi, hem de iyileşmenizi sağlayacak. İletişimi kes kuralı, sizin iyileşene kadar ayrı kalmanız için gerekli süreyi size sağlayacak ya da en azından sağlama ihtimalinizi arttıracak.

Aslına bakarsanız sıklıkla dediğim bir şey var: Eski sevgiliniz sizi arayacaksa, 4 hafta sonra araması, 4 gün sonra aramasından çok daha iyi. Eğer ayrılık size yoğun bir acı getirdiyse, onun sizi 1 hafta sonra aramasını istemezsiniz. Siz de iyileşip güçlendiğinizde aramasını istersiniz.

İlişkilerin temel kuralını unutmayın:

Bir ilişkide daha güçlü olan taraf, diğerine daha az ihtiyaç duyan taraftır.

Sağlıklı bir ilişkide iki tarafın birbirine ihtiyacı hemen hemen aynı orandadır. Bir taraf diğer tarafa daha fazla ihtiyaç duyar hale geldiğinde, ilişki bozulmaya başlar. Ayrılık sonrası genellikle terk edilen, terk edene daha fazla ihtiyaç duyduğundan, bu iki kişinin sağlıklı bir ilişki kurması çok zordur. Bu iki kişinin sağlıklı bir ilişki kurabilme ihtimalinin olması için, terk edilen yeterince iyileşmelidir ve terk eden de bir miktar özleme, pişmanlık ve kaybetme korkusu ile daha az güçlü bir pozisyona gelmelidir.

Sonuç olarak iletişimi kes kuralı, opsiyonları olan, kendi ayakları üzerinde durabilen, özdeğerleri ve saygıları yüksek insanların duruşudur. Siz bu duruşu, ilk başlarda zerre öyle hissetmeseniz de, uygulamayı başarırsanız, böyle bir insan olma yönünde önemli bir sıçrama yaparsınız. O nedenle ayrılıklar aslında insanın duygusal olarak gelişmesi için büyük sıçrama şansıdır.

Bitirmeden şunu da ekleyeyim: Birçok insan bu kuralı keşke daha önce görseydim, bilseydim, geç olmadan uygulasaydım diyor. Onlara aslında şu an bir sonraki ilişkilerinden önce kuralı biliyor olduklarını hatırlatsam da, bu konu ile ilgili kitabı, ilişki içinde olanların okumasını tavsiye ediyorum. İlişkilerde daha başarılı olmak istiyorsanız, kriz hallerine de hakim olmanız gerekli.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.