Dünya her geçen gün kötüye giderken, biz neler yapabiliriz?

Bu yazı, seçme yayınlarından Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları Kitap Setini hazırladığımız Dr.K’nın  What To Do When The World Is Falling Apart yayınının çevirisidir.

Günümüzde her şey kontrolden çıkmaya başladı. Rusya ve Ukrayna arasında uzayıp duran bir savaş var. Amerika Birleşik Devletleri borsası dibe doğru çakılıyor. Bütün bunların üstüne bir de yalnızlık salgını var. Bu salgın sadece genç erkekleri değil, tüm gençleri etkiliyor. Bazı ülkelerde, tarihin en düşük doğum oranları ile karşı karşıyayız ki bu muhtemelen ülke ekonomilerine yıkım getirecek. Yani dünya kıyamete gidiyor gibi ve kimse bu konu hakkında ne yapacağını bilmiyor.

Biz bu bölümde, her ne kadar imkansız gibi görünse de, dünya her geçen gün daha kötüye giderken, kendi yolunuzda nasıl ilerleyebileceğinizi konuşacağız.

Dünya her geçen gün kötüye giderken, kendi hayatınızı ileri taşıyabilmek için ilk anlamanız gereken şey, belirsizlikler ile çevrelendiğiniz zaman kendi hayatınızı ileri taşıyamayacak kadar sakatlanmanızın nedeni.

İyi bir tedavi için ilk ve en önemli gereksinim, doğru teşhistir. Bir problemi çözmek istiyorsanız, o problemin gerçekte ne olduğunu anlamanız şart. Konumuz bağlamında söyleyebileceğim ilk şey, dünyanın her geçen gün daha kötüye, kaosa doğru gidiyor olması, asıl problem değil.

Japon Kanji alfabesinde “kriz”, tehlike ve fırsat karakterlerinin birleşiminden oluşuyor. Örneğin borsa her geçen gün değer kaybetse de, Warren Buffett gibi milyar dolarlık nakit üzerinde oturan adamlar için bu tehlikeli durum, fırsat olabiliyor. Dünyada belirsizlik olduğunda, bazı insanlar bu belirsizliği, kendi hayatlarını olabilecek en iyi şekilde iyileştirmek için kullanabiliyorlar. Fakat aynı belirsizlik, insanların büyük çoğunluğunun hayatını harap edebiliyor.

Dünyanın kaos içinde olması durumunda ileri doğru hareket edebilmek için, bu noktaya nasıl geldiğimizi anlamamız gerekiyor. Ve bu da, milenyal nesilden (1980’lerin başından 1990’ların sonuna kadar doğan kuşağa ait) alfa kuşağına (2010’lu yılların ilk yıllarından itibaren doğanlar) uzanan neslin, yani 1980 ve sonrasında doğanların, hayatlarının büyük bir kısmında kronik olarak travmaya maruz kaldıkları gerçeğinden başlıyor.

Travma kelimesini kullanmam size garip gelebilir zira travma dediğimizde aklımıza, genellikle fiziksel ya da duygusal istismar gelir. Burada travma derken bahsettiklerim bunlar değiller.

Bir insan travma ile her karşılaştığında, beyni ve vücudu bu travmaya karşı adaptasyon (uyum) geliştirir. Örneğin eliniz kesildiğinde, kesik alanında bir yara oluşur. Travma ile ilgili problem şu ki, eğer travmaya uzun bir süre boyunca hem maruz kalıp hem de ona adapte olduğunuzda, bu adaptasyon uyumsuz (maladaptif) olmaya başlar.

Örneğin tüm öğrencilik hayatı boyunca zorbalığa, alaya maruz kalan birisi, bu travmaya karşı görünmez ve silik biri olarak adaptasyon geliştirebilir. Bu siliklik, onun okulda daha az zorbalığa uğramasını sağlayabilir ama mesela üniversitede kızlara yaklaşması ve sosyalleşmesi gerektiğinde, bu siliklik onun başarısız olmasına neden olur. Zamanında travmaya karşı oldukça iyi çalışan bir adaptasyon, sonrasında problem yaratan bir uyumsuzluğa dönüşür.

Travmaya karşı geliştirdiğimiz temel adaptasyonlardan birisi, başlama felcidir. Başlama felci örneğin, sabah yataktan kalktığınızda, hiçbir şey yapmak istememe hissidir. Başlama felcine yakalandığınızda, en minimumu yapmak bile sizin için büyük işkenceye dönüşür. Bunun nedeni, tembel olmanız değil, toplum tarafından tekrar tekrar travmaya maruz bırakılmanız ve başlama felci ile bu travmaya adaptasyon geliştirmeniz.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) terimini yaratan Dr. Judith Herman, başlama felci kavramını da açıklıyor.

TSSB ilk olarak savaş esirleri üzerinde yapılan araştırmalardan ortaya çıktı. Savaş esirleri, esaretleri boyunca gardiyanlarla çevrili bir şekilde yaşarlar. Başlarına ne geleceğini, yarın güvende mi yoksa ölü mü olacaklarını bilemezler.

Savaş esiri ilk olarak büyük bir öfke hisseder. Ama eğer bu öfkesini gösterirse, gardiyanlar tarafından şiddetle cezalandırılır. Peki beyin, bir şeyleri düzeltme dürtümüzün şiddetle cezalandırıldığı duruma nasıl adapte olur?

Örneğin 2010 – 2015 yılları civarında büyüyen herkese, iyi bir işe sahip olmak için üniversiteye gitmeleri tavsiye ediliyordu. Diyelim ki siz de üniversiteye gittiniz ve binlerce dolarlık öğrenci kredisi çektiniz. Ama üniversiteyi bitirdiğinizde, iş piyasasının berbat olduğunu gördünüz ve kocaman bir borç ile baş başa kaldınız. Ne yapacağınız konusunda en ufak bir fikriniz yok.

Burada hangi adaptasyonu öğreneceksiniz? Hiçbir şey yapmama adaptasyonunu. Savaş esirlerine de olan bu. Savaş esirleri, gelecekte kendilerine ne olacağı belirsiz olduğundan, çevrelerinde olan biteni değiştirecek hiçbir güçleri olmadığından, yapılacak en iyi şeyin, enerji tasarrufu yapmak ve hiçbir şeye başlamamak olduğunu öğreniyorlar. Çünkü bir şeyler yapmaya başlasalar bile, bunun hiçbir işe yaramayacağını biliyorlar.

Siz de çok çalışıp karşılığında gösterecek hiçbir sonuç alamadığınızda, beyniniz bu deneyimden, hiçbir şey yapmamayı öğrenecek. Peki bu başlama felcini hangi travmalar yarattı?

Siz bir milenyalsiniz. İlk olarak 11 Eylül saldırıları oldu. Toplum olarak, New York şehrinde İkiz Kulelerde çalışan bir bankacı olsanız bile, dünyanın güvenli bir yer olmadığını öğrendiniz. Yani 2001 yılında dünya, güvensiz bir yer haline geldi.

Büyük 2001 travmasından 7 yıl sonra, büyük 2008 travması geldi. 2007-2008 yıllarında ekonomik kriz çıktı ve birçok insan iflas etti. Sonra bir iki sene işler iyiye gitse de, 2010’larda öğrenci kredisi problemi devasa boyutlara ulaşmaya başladı.

Amerika’da üniversite okuma masrafı, %400 kadar arttı. 2017’den itibaren mezun olanlar devasa öğrenci kredisi borcu ve berbat bir iş piyasası ile karşılaşmaya başladılar. Herkese “yazılımcı ol” denilmeye başlandı. Ve sonra 2020’de COVİD travması geldi. COVID döneminde, geleceği planlamayacağımızı, bugün temel sorunumuzun hayatta kalmak olduğunu öğrendik.

COVID ile beraber toplumdaki birçok çatlak da gün ışığına çıkmaya başladı. Devasa bir ruh sağlığı problemi ile karşı karşıya olduğumuzu gördük. Bağımlılık yapıcı teknoloji krizi olduğunu, devasa bir yalnızlık salgını olduğunu gördük. Kadın erkek ilişkilerinde devasa sorunlar olduğunu gördük. Artık kimse nasıl hayatta kalacağını, nasıl başarılı olacağını bilmiyor. Kimse herhangi bir şeyin nasıl yapılacağını bilmiyor. Bu kadar tekrarlanan krizler sonucunda, toplum olarak felç olduk. Kaos içindeki dünyada yaşarken, hayatta nasıl ilerleyeceğimizi bilmiyoruz.

Ama tüm durum bu değil, başka bir makro güç daha var. Bütün bu süreçte, mağdur kültürü edinmeye başladık. Vahşi batıda onur kültürü denilen bir kültür vardı. Bir kovboy, kendisine bir yanlış yapıldığında, kendisini o yanlışı bir şekilde düzeltmek zorunda hissederdi. Eğer insanlara karşı dik durmazsa, kullanılacağını düşünürdü.

Vahşi Batıda, insanların gerektiğinde başvuracağı büyük bir kurum, yasa ya da düzen yoktu. Belki bir şerif vardı ama genel olarak, biri size bir yanlış yaptığında, durumu düzeltmek için sizin bir şey yapmanız gerekiyordu.

Son 20 yıldaysa, kültürümüz mağdur kültürü diyebileceğimiz bir şeye dönüştü. Bu kültürde bir insanın hayat amaçlarını başarmak için yapabileceği en güçlü şey, mağduru oynamak. Örneğin ben küçük bir çocukken, başka çocukların zorbalığına uğradığımda, kimse bana git öğretmene şikayet et demiyordu. Öğretmenler de zaten bu konuda bir şey yapmıyorlardı. Hergün zorbalığa uğruyorsam, bunu düzeltmek için benim bir şey yapmam gerekiyordu.

Fakat zamanla zorbalığın kötü bir şey olduğunun farkına varmaya, çocuklarımıza eğer zorbalığa uğrarlarsa, bunu öğretmenlerine söylemeleri gerektiğini öğretmeye başladık. Öğretmen ve kurum olarak okul, sizi koruyacak dedik.

Eskiden insanların problemleri olduğunda bu problemleri, bir kuruma ya da yüksek otoriteye başvurmadan kendileri çözmeye çalışıyorlardı. Ama bugün hayatımızda bir şeyler ters gitmeye başladığında, başkalarına başvurup “ben mağdurum, bu haksızlık ve bunu benim için düzeltmenizi istiyorum” diyoruz.

Bu yeni paradigmayı arkadaş çevrenizde, ailenizde ve iş yerinde görmeye başladınız. Artık gelinzillalarımız (aşırı talepkar ve tatmin edilemez gelinler), Karen’lerimiz var. Bir Karen’in standart çalışma prosedürü, mağduru oynamak. “Bu şahıs tam yağlı süt yerine soya sütü siparişi vererek beni mağdur etti” gibi şeyler yapmak.

Mağdur kültürünün çalışabilmesi için, her şeyi herkes için eşit yapmaya çalışan kurumların olması lazım. İnsanlar da güç dengesizlikleri ile karşılaştıklarında, bu kurumlara başvuruyorlar. Bunun sonucunda da, sorumluluk almak yerine, kurumlara bel bağlayan bir insan toplumu türedi.

Mağdur kültürüne nasıl geldiğimizi anlamak için, yaklaşık olarak 1950 – 1980 yılları arasında doğan şanslı, bir önceki nesile bakmamız gerekli. Bu nesil tarihte daha önce görülmemiş bir ekonomik büyüme gördüler ve bu dalgayı sürdüler. Bu nesil çok çalışkan olduğunu düşünüyordu ama aslına bakarsanız bu nesil çok çalışkan falan değildi.

Bir önceki nesil yine de çok çalışmanın her şey için yeterli olacağına inanarak yaşadı. Ama 2000’lerden sonra toplum çok değişti. Şimdi insanlara bir yandan çok çalışarak başarılı olacakları söyleniyor ve bir yandan da dünyada yanlış giden birşeyler varsa, bunun başkasının sorumluluğunda olduğu söyleniyor.

Yakın zamanda, yeni neslin internette sıklıkla paylaştığını gördüğüm bir paylaşım var.  Bu paylaşım “benden her hafta 40 saat çalışmam, hergün 2 saati iş yolunda geçirmem bekleniyor. Bu hayat mı? Böyle bir hayat nasıl eğlenceli veya tatmin edici olabilir?”

Bu paylaşımları okurken “peki size hayatın bundan daha fazlası olması gerektiğini kim söyledi?” diye düşünüyorum. İnsanoğlu hariç diğer tüm canlıların hayatı, her gün hayatta kalma mücadelesi ile geçiyor. Hayatın fabrika ayarı, eğlence ve manevi doyuruculuk değil, hayatta kalma mücadelesi.

Bunu söylediğimde bana “ama Dr.K, bu haksızlık. Hayatı kolay ve oldukça doyurucu olan bir sürü var” diyebilirsiniz. “Hayat daha adil olmalı” diyebilirsiniz. Peki hayat belli bir şekilde olmalıydı diyorsanız, hayatı bu şekle getirmenin sorumluluğu kime ait? Dünya şöyle olmalıydı derken dünyayı öyle yapmak için harekete geçme isteğiniz yoksa, size ne diyebileceğimi bilmiyorum.

Hayatın daha adil olması konusunda size katılıyorum. “İnsanlar daha nazik olmalı”, “ekonomik  fırsatlar daha adil dağılmış olmalı” diyorsanız, bunlara katılıyorum. İdeal bir dünyada herkes aynı oranda çalışmalı, aynı şekilde tatil yapabilmeli ve eğlenebilmeli. Ama o dünyayı kim yaratacak? Orada sosyal medya başında tweet atarak oturup, bir şeylerin değişmesini mi bekleyeceksiniz? Acımasız davranmak istemiyorum ama dünya nasıl olması gerektiği gibi olacak sanıyorsunuz? Bu değişimi gerçekleştirmek kimin sorumluluğu?

“Devlet yöneticileri yapmalı, bu iş onların sorumluluğunda” diyebilirsiniz. Tamam ama devlet yöneticileri bu değişikliği yapıyorlar mı? Yapmıyorlarsa ne yapacaksınız? Tüm sorun zaten hayatımızın kontrolünü gücü elinde tutan insanlara vermemiz. Bunu yaptığımızda ne oldu? Bizim için iyi olmadı.

Peki bu konuda neler yapabiliriz? Ben yapabileceğimiz çok şeyin olduğunu düşünüyorum. Fakat bir şeyler yapmaya başlamadan önce anlamanız gereken en önemli şey, çevremizi kontrol edemeyeceğiniz. Eğer bir devlet başkanı değilseniz, savaşları kontrol edemezsiniz. Enflasyonu kontrol edemezsiniz. Dünyaya geldiniz ve dünya sizin kontrol edemeyeceğiniz şeylerle dolu. Ve insanların %75’i, bu şeylerin altında eziliyorlar. %25’i ise bu şeylere rağmen gelişip güçleniyorlar.

Çevremizi kontrol edemiyorsak, kontrol edebildiğimiz şeylerlere odaklanmamız lazım. Kontrol edebildiğimiz en önemli şeylerden birisi de, çevremizdeki kontrolümüz dışındaki olaylara nasıl tepki verdiğimiz. Zorluklarla karşı karşıya kaldığınızda, nasıl tepki vereceğinizi, neler yapacağınızı kontrol edebilirsiniz.

Bir olay karşısında hiçbir şey yapamayacağınızı düşünüyor olabilirsiniz. Olayların sizin baş edebileceğinizden çok daha büyük olduğunu düşünebilirsiniz. Bu olaylar karşısında bir şeyler yapmanın imkansız olduğunu düşünebilirsiniz.

Böyle düşünüyorsanız haksız sayılmazsınız ama bu düşünce şekli size faydalı değil. Zihniniz size “enflasyon karşısında hiçbir şey yapamazsın” diyorsa, siz doğruyu söylüyor ama bu, sizin hayatta hiçbir şey yapamayacağınız anlamına gelmiyor. Çevrenizi kontrol edemediğiniz durumlarda bile, bu çevresel olaylara verdiğiniz tepkileri kontrol edebilirsiniz.

Bu noktada, hayatınızı tamamen mahveden bir “kötü çocuğa”, teknolojiye geliyoruz. Bütün bu makro ekonomik güçlerin yanında, beynimizi, motivasyonumuzu, dünya algımızı, başarının ne olduğunu, bizim için başarının ne demek olduğunu şekillendiren, son derece bağımlılık yapıcı teknolojilerle de karşı karşıyayız.

Birçok insan “kendi durumumu iyileştirmek için yapabileceğim hiçbir şey yok” diyor. Bir hasta ofisime gelip bana bunu söylediğinde, ona “telefonunu çıkar ve her gün ortalama kaç saat telefon ekranında geçirdiğine bak” diyorum. Örneğin 4 saat 37 dakika diyelim ki, en son baktığımda, araştırmalar bu rakamı gösteriyordu.

Birçok insan, iş yüzünden telefonda bu kadar çok zaman geçirmeleri gerektiğini söylüyor. Saçmalık bu. Bunun saçmalık olduğunu hepimiz biliyoruz. TikTok’ta, YouTube’da, Instagram’da, vs. ne kadar zaman geçirdiğinize bakın. Ne kadar zamanı çöpe attığınıza bakın.

Haftada 7 gün, günde ortalama 4 saati telefonda çöpe atıyorsunuz. Bu rakamlar bilgisayarda, NetFlix izlerken ya da sevdiğiniz TV Dizisini izlerken çöpe attığınız saatleri de içermiyor. Siz haftada 30 saatinizi çöpe atıyorsunuz.

Telefonda her hafta geçirdiğiniz 30 saat, sizin hayatınızı düzeltmek için kullanacağınız zaman ama biz böyle hissetmiyoruz değil mi? Yataktan kalkıyorsunuz ve hiçbir şey için motivasyonunuz yok, hiçbir şey yapmak istemiyorsunuz. Zihniniz bir iş başvurusu yapmanın boşa zaman kaybı olduğunu söylüyor. Geleceğe yapacağınız tüm o yatırıma değmez çünkü dünyanın ne olacağı belli değil. Bu da eğer biraz önce bahsettiklerimizi hatırlıyorsanız başlama felcinin ta kendisi.

Günümüzde hayatı inanılmaz ölçüde reaktif bir şekilde yaşıyoruz. Bir şeyler inşa etmek yerine hayatta kalmaya çalışarak yaşıyoruz çünkü bir şeyler inşa etmenin ne faydası var ki? Ne olacağı belli olmayan bir dünyada, bir şeyler inşa etmenin, kumdan kale yapmak gibi bir şey olduğunu düşünüyoruz. Ama düşünce şeklinizde çok büyük bir problem var.

Sabah kalktığınızda, herhangi bir şey yapmak için motivasyonunuz yok ve bir şey yapmanın ne anlamı var diye düşünüyorsunuz. Sizden çok daha başarılı insanlara bakıyorsunuz ve “dünya hiç de adaletli bir yer değil” diye düşünüyorsunuz.

Peki bu düşüncelerin nereden geldiğini, ne olduklarını hiç düşündünüz mü? Bu düşüncelerin doğru olduğunu varsayıyorsunuz ama öyle değiller. Bu düşünceler aslında, sandığınız şeyler bile değiller. Bu düşünceler, dopamin için duyulan şiddetli arzunun ifade şekilleri.

Alkolik birini düşünün. Bu insan, alkol için duyduğu şiddetli arzuyu nasıl hisseder? Bazen susuzluk olarak hisseder. Bazen kaygı olarak hisseder, bazen bir rahatlama özlemi olarak hisseder. Bazen de dünyaya karşı büyük bir öfke olarak hisseder, bazen de “elimden bir şey gelmez” diye hisseder.

Dopamin açlığı, beynimizde çekirdek akumbens adlı bölgede meydana gelir. Ama bu dopamin açlığını nasıl hissedersiniz? Bu his neye benzer? “Dopamin bulup enjekte etmem lazım” şeklinde hissetmezsiniz değil mi? Dopamin açlığını, motivasyon olarak hissedersiniz. Sabah kalktığınızda, içinizden hiçbir şey yapmak gelmiyorsa bu, dopamin açlığıdır.

Dopamin açlığı, can sıkıntısı şeklinde hissedilir. Bunu bir düşünün. Can sıkıntısı nedir? Can sıkıntısı, hem zihinsel hem de bedensel olarak hissettiğimiz ve bizi bir şeyler aramaya iten bir rahatsızlık hissidir. Can sıkıntısı, sizi bir ekran aramaya iter, cep telefonunuzu cebinizden çıkarmaya iter, porno izlemeye iter. Yani can sıkıntısı ve bir motivasyon, gerçekte sizin dopamin açlığınızdır. Bu şekilde de, günlerinizi hayatınızı iyileştirmek yerine, dopamin arayıp bularak geçirirsiniz.

Dünyada bu kadar belirsizlik varken, ne yapabilirim? Kendi durumumu düzeltemiyorum ki! Tamam, bu anlaşılır ama ortada çok büyük bir problem var. Çevrenizde olan şeylere etki edemediğiniz, makro problemleri düzeltemediğiniz durumlarda, çevrenize nasıl doğru tepkiler verebilirsiniz, yapabileceğiniz doğru şeyler neler? İşte bunlar, sorabileceğiniz yanlış sorular.

Geleceği tahmin etmenin hiçbir yolu yok. Neler olacağını bilemezsiniz. Size tavsiyem, çevrenize nasıl doğru tepkiler vereceğinizi düşünmeyi bırakmak. Bunun yerine, çevrenize verdiğiniz yanlış tepkileri düşünün ve bunları yapmayı bırakın. Milyonlarca doları yöneten CEO’larla ya da 30 yaşına dayandığı halde anne ve babasıyla yaşayan dejenere oyun bağımlıları ile yaptığım çalışmalarda gördüğüm, insanların doğru tepkilerin ne olduğunu bulmadan önce, yanlış yapmayı bırakmaları gerektiği. İlk yapmanız gereken şey, sabah kalkar kalkmaz 2 saatinizi cep telefonu ekranında boşa harcamayı bırakmak. Doğru tepki, yapacağınız doğru şey, yanlış şeyleri yapmayı bırakmak!

Yapmanız gereken doğruları bilmiyor olabilirsiniz ama hepiniz, yaptığınız yanlış şeyleri biliyorsunuz. Sabah kalkar kalkmaz cep telefonuna bakmanın ve saatlerce ekranda kalmanın yanlış olduğunu biliyorsunuz. Haftasonu yapacak hiçbir şey bulamadığınız için, evde boş boş pineklemenin yanlış olduğunu biliyorsunuz. İlk yapmanız gereken şey, yaptığınız yanlış şeylerin bir listesini çıkarmak.

Bu noktada size verebileceğim en etkili tavsiye, kendinizi hazırlama yolunda ilerlemeniz. Yarın ne olacağını, dünyanın nereye gideceğini, ekonominin nereye gideceğiniz bilmiyorsunuz ve bilemeyeceksiniz. Ama ne olursa olsun, dünya yarın neye dönüşürse dönüşsün, bu durumla yüzleşmek için ne kadar hazırlıklısınız? Muhtemelen “hiç hazırlıklı değilim” diyeceksiniz. Düzeltmeniz gereken şey de tam olarak bu işte. Fiziksel olarak sağlıklı mısınız? Zihinsel olarak sağlıklı mısınız? Hergün yeni bir şey öğreniyor musunuz?

“Ne öğreneceğim?” diye sorabilirsiniz. Bu yanlış bir sorun. Bir şey öğrenin, ne olduğu önemli değil. Önce kendinizi ileri doğru hareket ettirin. Çevrenizdeki dünya yıkılıyor olabilir ama siz her şeyden önce, moral bozukluğuna ve başlama felcine teslim olmamayı başarın.

Bugünü çöpe attıysanız, bugün hiçbir şey elde edemediniz. Ama bugünü çöpe atmak yerine herhangi bir şey öğrenseydiniz, bunun ekmek pişirmek mi, sebze ekmek mi olduğu önemli değil, bu öğrendiğiniz size yarın faydalı olabilir mi? Belki, bunu bilmiyoruz. Ama en azından, bugünü üretken geçirdiniz ve olduğunuz yerde saymak yerine bir şekilde ileri doğru yürüdünüz.

Özetlersek, yaptığınız yanlış şeyleri bulun, o şeyleri yapmayı bırakın ve o şeyler yerine o gün neleri doğru hissediyorsanız onları yapın. Bu davranışınız zaman içinde evrimleşerek, zaman içinde doğru olduğunu hissettiğiniz şeye bağlanır.

Yapacağınız ikinci şey ise, günümüz ekonomisi gibi ekonomilerde, insanların yapmadığı bir şeyi yapmak: kendinize yatırım yapmak.Teknoloji alanında üniversiteye gitmeli misiniz bilmediğinizde bile, borsaya yatırım yapmalı mısınız bilmediğinizde bile, en azından kendinize yatırım yapmanız gerektiğini biliyorsunuz.

Ekonomi kötüye gitmeye başladığında birçok insan kendine yatırım yapmayı bırakıyor. “Spor salonuna verecek param yok, sağlıklı beslenmeye harcayacak param yok, terapiye gidecek param yok” diyerek kendilerine yatırım yapmayı bırakıyorlar. Size tavsiyem, ekonomik olarak zor günler yaşadığınızda, NetFlix, Uber Eats, abur cubur, vs. gibi tüm mikta harcamaları kısın ve bu parayı kendinize yatırın. Psikolojik bir probleminiz varsa bir uzman görün çünkü en son isteyeceğiniz şeylerden birisi, dünya yıkılırken depresyonda olmak.

Son olarak da size, çevrenizde olan tüm o kötü şeylerden kurtulmanızı sağlayacak bir teknik öğreteceğim. Enflasyon, savaşlar, pansemi, borsanın dibe çakılması, vs. gibi makro durumların içinde, bütün bunların saldırısı altında bir insansınız. Bunlar sizin motivasyonunuzu yok ediyorlar, sizi ezici bir depresyona itiyorlar. Bütün bu şeyler sizin kontrolünüzün dışında ve ne yapacağınızı bilmiyorsunuz.

Şimdi söyleyeceklerim size garip gelebilir ama, günün sonunda yapmanız gereken şeyleri yapmak zorundasınız. Su içmelisiniz, sabah kalkınca duş almalısınız, mutfağı temizlemelisiniz, işe gitmelisiniz ya da iş başvurusu yapmalısınız, spor yapmalısınız, vs. Dünya yıkılıyorken bile, sonuçta hayatınız kökünden değişmiyor. Ama bütün bunlar hayatınızı kökünden değiştiriyor olsalar bile, sağlıklı tepkiler vermelisiniz.

Peki tüm bu negatif duyguların ve kaygıların sizi ezip geçmemesi için sığınabileceğiniz fırtına gözünü, vahayı nasıl bulacaksınız. Ben size oldukça zor ama güçlü bir meditasyon tekniği öğreteceğim. Bu teknik, “değişmeyene sığınma” meditasyonu.

Başka çareniz kalmadığı anlar, hiç yapmayacağınız şeylere kalkışmayı gerektirir. Farkındalık ya da nefes meditasyonu yapmayacağız. En güçlü meditasyon tekniğini uygulayacağız.

Gözlerinizi kapayın ve içinize bakın. Bir sürü kötü şey göreceksiniz. Bu kötü şeylerle etkileşime geçmeyin. Bir şey yüzünden kaygı duyuyorsanız, bu şeyi savunmayın, rasyonelleştirmeyin, çözmeye çalışmyın. Kendinizi bu şeyden korumaya kalkmayın. İçinizde her ne negatif varsa, o negatif var.

İçinizde neyin değişken olduğunu ve neyin değişken olmadığını gözlemleyin. Bazılarınız, içinizdeki negatifin hiç değişmediğini söyleyecekler ama bu doğru değil. İçinizdeki negatifin miktarı ve şekli gün içinde sürekli ve hızlı bir şekilde değişir. İçinizde bir sürü problem var ve bunlar sürekli olarak değişiyorlar. Açlık gelir gider, kaşınma hissi gelir gider. İçinizdeki değişmeyene sığının.

Bu, yapması zor bir şey ama bunu 30 gün boyunca günde 5-20 dakika yapın.

Bir meditasyon tekniği ne kadar güçlü ise onu öğretmesi ve öğrenmesi çok zordur. İçinizde değişmeyeni nerede bulacağınızın cevabını biz veremeyiz, siz kendiniz pratik ile bulacaksınız. Bu yeri bulduğunuzda da, bu yerin oldukça huzurlu olduğunu göreceksiniz. Bu yerde kaldığınızda, dünyevi kaygıların ortadan kalktığını göreceksiniz. Bu önemli zira kaygı, insanı felç eden bir duygu. Kaygınız ile uğraşamayacak şekilde felç olduğunuzda ise, kaygınız gerçeklik olur. Korktuğunuz şey kaderiniz olur.

İçinizdeki değişmeyeni bulduğunuzda, fırtınadan etkilenmeyen o dingin yeri bulduğunuzda, çevrenize verdiğiniz tepkilerin büyük oranda değiştiğini göreceksiniz. Çevreniz ne kadar korkutucu ve kötü olsa da, çevrenize tepki verebildiğinizi, harekete geçebildiğinizi görebileceksiniz.

Not: Dr. K burada “abide to what is unchanging” yani “değişmeyene sığınma meditasyonununu” Hindu / Budist perspektiften anlatınca anlaşılmaz gelebilir ama bu “meditasyon” İslam’da ve Hristiyanlık’ta da var. İslam’da bu kavramı istiâze (Allah’a sığınmak, her türlü kötülükten korunabilmek için sözle Allah’ın yardım ve himayesini isteme olarak biliyoruz mesela.

Evet, dünya kötüye gidiyor. Bu sizin suçunuz değil ama bununla baş etmeniz gerekiyor. Dünyanın adil olup olmadığını düşünmeyi, karşılaştırmalar yapmayı bırakın. Bunların size hiçbir faydası yok. Yataktan her kalktığınızda, darmadağın odanıza bakıp, başkalarının odalarını temizlemek ve toplamak için hizmetçileri olduğunu düşünmenin, sizin odanızın toplanmasına hiçbir katkısı yok. Karşılaştırma yapmak, sizin egonuzun mastürbasyon döngüsüdür. Size hiçbir faydası yoktur. Bunun yerine, size neyin faydası olacağını düşünün.

Birincisi, eğer yapmanız gereken doğru şeylerin ne olduğunu bilmiyorsanız, yapmamanız gereken yanlış şeyleri yapmayı bırakmaya başlayın. Yapmamanız gereken yanlış şeylerin neler olduklarını çok iyi biliyorsunuz. Yani ilk önce, berbat şeylerden uzaklaşmaya başlayın. Yanlış olduğunu bildiğiniz şeyleri yapmayı bırakma yoluna girdiğinizde, (doğru yönde) ne kadar ilerleme göstereceğinize şaşacaksınız.

İkincisi, kendinize yatırım yapın. Kendinize ne yatırımı yapacağınızı bilmiyorsanız, herhangi bir şey yapın. Yemek yapmayı mı öğrenirsiniz, spor salonuna mı gidersiniz, terapiste mi gidersiniz bilmiyorum.

Üçüncüsü, içinizdeki değişmeyene sığının. Bu, yapabileceğiniz en zor ama en güçlü şey.

Son olarak da, dünya kötüye gidiyor olsa da, dünyada hala çok fazla iyi şey var. Aslına bakarsanız, dünyanın çoğu hala iyi. Eğer bir takım gibi davranırsak, birbirimize yardım edersek, bu zor günleri aşabiliriz ve belki başarılı, mutlu ve huzurlu insanlar olabiliriz. Bilmiyorum. Ama, siz bize neye ihtiyacınız olduğunu söylemediğiniz sürece, bu mümkün olmayacak.

Size acımasız görünse de, bunu yapmazsanız kadınlara çekici gelmezsiniz

Bu bölümde bahsedeceğim şey size ilk başta kadınlara karşı acımasız davranmak gibi gelebilir. Ama kadınların size bunu yaptığını ve bu yaptığının aranızdaki dinamikte gücü kadınlara verdiğini, birçok durumda kadından daha fazla hoşlanmanıza neden olduğunu ve bir kadının size yaptığında, bunun acımasız bir şey olduğunu düşünmediğinizi fark ettiğiniz zaman, bu bahsedeceğim şeyi siz de kadınlara yapabileceksiniz.

Bunu uyguladığınızda kadın bir miktar rahatsız hissedebilir, kendinden emin hissetmeyebilir ama sonuçta size karşı daha fazla saygı ve çekim hisseder. Bu şey çoğu durumda da, kadın – erkek ilişkileri dinamiğinde gücü elinize almanızı sağlar.

Şimdi öncelikle birçok erkeğin, hoşuna giden, aradığı gibi bir kadınla etkileşime girdiğinde ne yaptığına bakalım. Bu kadını güzel, tatlı veya feminen bulur, “bu kızdan gerçekten hoşlandım, tam aradığım sevgili, tam seks yapmak istediğim kadın tipi” der.

Peki bundan sonra çoğu erkek ne yapar? O kadar video izlemesine, yazı okumasına, “efendi erkek / iyi çocuk olma, muhtaç olma, şunu yapma, bunu yapma” diye öğrenmesine rağmen, çekici bulduğu bir kadınla etkileşime girdiğinde, klasik hatayı yapar.

Ben size bu klasik hata yerine ne yapmanız gerekeceğini anlatacağım. Benim size anlatacağım şey, kadınların size karşı daha fazla çekim ve saygı duymasını sağlayacak. Bu size acımasız gibi görünen ama çalışır bir yöntem.

Çoğu erkeğin, onca içerik tüketse bile yaptığı klasik hata, kadının onayını kazanmaya çalışmaktır. Hoşuna giden kadının kendisinden hoşlanmasını sağlamaya çalışmak, gücü kadının eline verdiği bir pozisyona düşmektir.

Beğendiği kadının onayını almaya çalışan erkek, beğendiği kadın için “o bir kadın, kırılgan, narin bir varlık” diye düşünür. “Onu rahatsız edecek hiçbir şey yapmamalıyım, ona tamamen nazik davranmalıyım” der.

Bu tip bir erkek için güç kadınlardadır, her şey kadınların kararına bağlıdır. Kadına karşı nazik davranırsa, yeterince iyi çocuk gibi görünürse, beğendiği kadının ona bir şans vereceğini umar. Çünkü böyle bir erkeğe göre, şans verme gücü kadınlardadır.

Bir erkek, beğendiği bir kadına böyle davrandığında, bundan hoşlanmaz. Çünkü zaten koca bir erkek sürüsü kendisine böyle davranıp durmaktadır. Kendisine yaklaşan hemen her erkeğin otomatik davranışı, onun onayını almaya çabalamaktır.

Başka bir erkek tipi daha var. Bu erkek tipinin yaptığı şey, bunu daha önce yapmayan bir erkeğe kaba, küstah ya da acımasız gelecektir. Ama bunu bir kadın yaptığında, aynı erkek kadına saygı ve daha fazla çekim duyar, onun onayını kazanmaya çalışır.

Çoğu erkek, kadınların, özellikle de güzel kadınların kendileri gibi karşı cinsin onayına ihtiyaç duymadıklarını, kendi kendilerini onayladıklarını düşünür. Sonuç olarak da çoğu erkek beğendikleri bir kadınla etkileşime girdiklerinde, o kadının kendi onaylarını aramadığını, erkeğin kendisinden hoşlanması sağlamaya çalışmadığını hisseder. Arka planda kadın, erkeğin etkileşim ile başa çıkmaya yetecek kadar kendine güvene sahip olduğunu ve erkeğin çekici davranacağını umsa bile, bunu göstermez.

Çoğu kadın, güzel bir kadın olmasa bile, erkek nüfusunun çoğunun onay peşinde koşmasına şahit olur, onay peşinde koşmayan, kendi onayını kendi içsel dünyasından alan bir erkekle nadir olarak karşılaşır.

Kadın onayı arayan bir erkek, kadınla konuşurken doğru şeyleri söylemek için uğraşır. Sözlerini filtreden geçirir ve otosansür uygular. Söyleyeceği şeylerin, kadının onayını kazanması açısından “doğru” şeyler olması için uğraşır.

Kadın onayına ihtiyaç duymayan bir erkek ise, ne isterse onu, kendine güvenli ve rahat bir şekilde söyler. Etkileşime girdiği kadınlar, bu davranışlarını okuyarak, erkeğin kadın onayına ihtiyaç duymayan, içsel olarak kendisini onaylayabilen biri olduğunu hissederler ve bu, çoğu kadın için çekici bir şeydir.

Fakat kadın onayı aramayan erkek, söyleyeceklerini ve davranışlarını yumuşatmadığı için, kadın bir miktar rahatsız, kayglı hissedebilir, kendinden emin olmamaya başlayabilir.

Bir kadına bunları hissettirmek size acımasızca görünebilir ama aslına bakarsanız bu şekilde davranmak acımasızca değil. Az miktarda hissettirdiğiniz negatif duyguların yanında, size karşı yüksek miktarda saygı ve çekim hissetmesi acımasızca değil.

Kendini onaylayabilen, kadın onayına ihtiyaç duymayan bir erkeğin, davranış ve sözlerini, kadın tarafından kabul görmek adına yumuşatmaması, onun kadına kaba davranması, onu küçümsemesi ya da aşağılaması anlamına gelmez. Fakat karşısındakine kaba ve küçümseyici davranmadığı sürece nasıl isterse öyle konuşur.

Bazı erkeklerin, erkeğin nasıl isterse öyle konuşmasını, kadınları narin, kırılgan yaratıklar olarak düşündükleri için rahatsız edici bulurlar. Kadınlara karşı son derece yumuşak, temkinli ve nazik davranılması gerektiğini düşünürler. Ama kadınlar bu erkeklere çekim duymazlar zira bu erkeklerin aslında kadının vereceği reaksiyondan korktukları için böyle davrandıklarını hissederler. Ve daha önce birçok kez söylediğim gibi:

“Bir kadının size vereceği tepkiden korkuyorsanız, o kadın size karşı çekim hissedemez.”

Kadınlar korkuya, kendinden şüphe etmeye çekim duymazlar. Eğer korkmadan ve kendinden şüphe etmeden konuşursanız, kadınlar bunu kendini onaylamak, onay peşinde koşmamak olarak algılarlar.

Peki bir erkek, bunları duyduktan sonra, hoşuna giden bir kadınla etkileşime girdiğinde, onun onayını aramadan, kendine güvenli, rahat ve kendinden emin bir şekilde konuşabilir değil mi? Maalesef. Çoğu erkek bunu yapamaz ama bunları duyan bazı erkeklerin “bunu yapabilirim” der.

Sorun şu ki, bir şekilde özdeğerli, “ben yeterliyim” zihin yapısı ile davranmayı becerirseniz, kadın sizi denemek için, sıklıkla size karşı ilgisini kaybediyor gibi davranabilir. Birçok erkek maalesef, bu tür fitness (shit) testler karşısında, baskı karşısında, kaygılarına yenilerek hemen otomatik modları olan kadın onayı peşinde koşma moduna dönerler.

Bir kadın bunu yaptığında, erkeğin üzerine baskı koyar, erkeğin kendisini bir miktar rahatsız hissetmesine neden olur. Bu olduğunda, erkek o kadını daha az çekici bulur mu? Hayır. Çoğu durumda, bu baskı karşısında erkek kadını daha çekici bile bulur.

Peki bu testlere maruz kalan erkek, kadının kendisine acımasız davrandığını düşünür mü? Bazı erkekler bu soruya evet cevabı verirler. Çoğu erkek, nazik, arkadaş canlısı ve uyumlu bir kadın ister. Ama kadınlar ne isterler?

Bir kadın, erkeğin onay peşinde koşma noktasına gelecek kadar itaatkar ve uyumlu olmasını mı ister? Ya da daha kendine güvenli, daha az onay arayan biri olmasını mı?

Kadınlar gerçekte ne istediklerini size söylemezler zira bunu bir erkeğe söylediğinizde, o erkek büyük ihtimalle kadınlar kaba, küçümser ve küstahça davranmaya başlayabilir.

Kadınlara iyi ve nazik davranın ama onların onayı peşinde koşmayın. Kibar olun ama kadının tepkilerinden korkmayın.

Çeviri: It May Feel Cruel, But it Attracts Women Like Crazy

Dan Bacon yayının geri kalanında olayı, kitabımı ve programımı alın, bunları uygulamayı öğrenin demiş. Siz benim kitaplarımı alın öğrenin 🙂

Şaka bir yana, ben size bunu nasıl yapabileceğinizi madde madde yazacağım.

Bir meziyet nasıl öğrenilir yazısında belirtildiği gibi, önce bir teoriye ihtiyacınız var. Efendi adamın toksik kırılganlığı, efendi adam – piç erkek zıtlığı, kaygılı bağlanma stili gibi şeyleri ve bunlardan kurtulmak için yapılacakları okuyup öğrenin.

Sonra da pratiğe ihtiyacınız var. Çoğumuz bir müzik aletiyle pratik yapmanın ne demek olduğunu anlayabiliyorken, özdeğerini ve onayını kendinden alma gibi zihinsel – davranışsal kabiliyetin pratiğinin nasıl olacağını düşünmekte zorlanıyoruz.

Öncelikle, hoşunuza giden bir kadın ile etkileşim halindeyken, onun onayını kazanmak için yaptığınız şeyleri bir listeliyorsunuz. Aynı şekilde bu listeye, onay dilencisi davranışın yerine, onayı kendinden alan adamın ne yapacağını da her madde için listeliyorsunuz.

Hoşunuza giden bir kadınla etkileşime girmeden önce bu listeyi okuyorsunuz. Bu listedeki şeyleri yapabileceğinizi ve önemli olanın bunları yakalamak ve yapmamak olduğunu kendinize hatırlatıyorsunuz. Sonra, bu davranışları yakaladığınızda, idealinde hiç başlamadan ya da hemen farkına vardığınız yerde, bu davranışı kesiyorsunuz. Onun yerine, listede alternatif olarak yaptığınız davranışı yapıyorsunuz. Bir meziyet nasıl öğrenilir yazısında belirtildiği gibi, bir duruma farkındalık ile girerseniz yani ne olabileceğini bilip nasıl davranacağınızı daha önceden planlarsanız, nefsinize hakim olma ihtimaliniz çok daha yüksek.

Bu tür güzel ya da hoşlandığınız kadından onay bekleyen davranışları yapmadığınızda, ciddi bir kaygı hissedeceksiniz. Bu süreçten erkek adam zihniyeti nasıl içselleştirilir yazısında bahsetmiştim. Onay dilenen davranışınız, sizin kaygınızı geçici rahatlatır (ama sonra sizi daha fazla kaygılı biri yapar). Bu geçici rahatlamaları bıraktığınızda, kısa süreliğine (birkaç haftalık sürelerde) kaygınız artar. Dürtü sörfü ile bu sürecin içinden geçmeniz gerekecek.

Kadın onayı peşinde koşmak gibi maladaptif davranışlardan kurtulmanın zorluğu, bunların bir işlevi (geçici kaygı azalması) olduğu kadar, otomatik olmaları. Yukarıdaki tekniklerle, hoşunuza giden kadın ile etkileşime girdiğinizde, otomatik davranışlarınızı engelleyip, otomatik olmayan davranışları dikkatinizi vererek tekrarladığınızda, bir yerde beyin pes ediyor ve bu maladaptif otomatik davranış devreleri kullanılmıyor diye o devreleri yok edip, sizin zorlayarak yaptığınız şeyi otomatik hale getiriyor.

Bkz, içsel oyunun evrimi.

İki parmak piyano çalmayı öğrenmiş birinin, 10 parmak öğrenirken beyninin yaptığı gibi. Böyle biri, 2 parmak piyano çalmayı doğal, 10 parmak çalmak yapay gibi hisseder. 2 parmak çalarken otomatik pilottadır, 10 parmak çalarken, özellikle başlarda parmaklarına sürekli dikkat vermek, komut vermek zorunda kalır. Yeterince tekrarla, beyin 2 parmak piyano çalma devrelerini bozar ve 10 parmak devreleri kurar.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize özellikle de toksik ilişkiler rehberi kitabına bakabilirsiniz.

Zor, saygısız ve istismarcı kız arkadaşım – vaka çalışması

Corey Wayne’in Zor, Kaba ve İstismar Edici Kız Arkadaşım yayınının çevirisidir.

Bugün konumuz “zor, kaba ve istismar eden kız arkadaş”.

Bunca yıl boyunca, rahat, kolay anlaştığınız ve size nazik davranan bir kız arkadaş bulun tavsiyemi defalarca duymuşsunuzdur. Şimdi ele alacağımız vakadaki erkek ise, böyle olmadığı bariz bir kız arkadaşa sahip.

Kendisine insaflı davranmak adına, benim çalışmalarımla, bu kadınlar birlikteliğe başladıktan çok sonra tanışmış. Kendisinin de itiraf ettiği gibi son derece muhtaç biriymiş ve kadının peşinden çok fazla koşmuş. Yani temel olarak, kız arkadaşını kendisine bir beta erkek, üstünde tepinebileceği bir ayak paspası ve korkutup sindirebileceği gibi davranması yönünde eğitmiş.

Vakayı okurken göreceğiniz gibi, kadın sinirlendiğinde “çok özür dilerim majesteleri” moduna geçiyor. Yani tüm gücü kadına verdiği gibi, kadını ufak çaplı bir despot olacak şekilde eğitmiş ama aynı zamanda kadın da fabrika ayarından arızalı bir tip gibi görünüyor. Birazdan duyacaklarınız, sınırlar çizip bu sınırları korumazsanız, bir kadının size ayak paspası gibi davranmasına izin vermeniz durumunda neler olacağını göstermesi açısından iyi bir vaka.

Bu ikili yaklaşık 2 yıldır beraberler. Yani birkaç haftadır beraber olduğu bir kadından bahsetmiyor, bu sağlıksız ilişki dinamiği uzun süredir devam ediyor. 2 senedir bu şekilde devam eden ilişkiyi düzeltecek adımlar atmak ve bu adımların işe yaraması, yeni başlamış bir ilişkide bu adımları atmaktan ve bu adımların işe yaramasından çok daha zor.

Şimdi vaka çalışmasına geçelim.

“Merhaba, ismim Bob. 40’lı yaşların başındayım ve eşim vefat ettiğinden beridir, 2 erkek çocuğa tek başına babalık yapıyorum. Sizi bir buçuk yıldır takip ediyorum ve “3% Man” kitabını 10 kez okudum. İki çocuklu, boşanmış bir kadınla yaklaşık 2 senedir beraberim.

İlişkinin başlarında fazla peşinde koşmak, fazla muhtaç davranmak gibi birçok hata yaptım ve bunun sonucunda sürekli olarak bir sıcak bir soğuk davrandı. 

Bu genellikle erkek, bir maskülen, bir feminen davrandığı zaman olur. Maskülen davrandığında, sana ilgisi artar, beta ve feminen davrandığında sana ilgisi azalır ve senden uzaklaşmak ister. İlgisi azaldığında ve uzaklaşmak istediğinde, daha cadaloz, daha huysuz ve daha kaba davranır çünkü erkeğe saygı duymamaya başlar. Erkek kancık gibi davranmaya başladığında saygısı azalır. Siz kancık gibi davranırsanız, o da size kancıkmışsınız gibi davranır.

Tam bu sırada sizin yayınlarınızla karşılaştım. Davranışlarımı büyük oranda düzelttim ama ilişkimiz düzelmeye başladığında, soğuk, uzak davranmaya başlıyor ve bana ilgisini tamamen kaybetmiş gibi görünüyor.

Kitapta “Kadınlar kedi gibidir” adlı bir bölüm var. Bir kadınla uzun süreli beraber olduğunuzda, bazen bir miktar soğuk ve mesafeli olabilir ve erkeğin bundan etkilenmemesi gerekli. Erkek kadını kendi haline bırakırsa, kadın birkaç gün sonra geri (eski haline) döner. Ama erkeğin muhtaç ve fazlaca kadın peşinde koşan bir geçmişi varsa, kadının en ufak bir sessizliğinde ya da ufacık bir coşku azalmasında, erkek korkuya ve kaygıya kapılır. Kadının duygularının hava durumu gibi rastgele değişebileceğini anlamak yerine, otomatik olarak, “bir şeyler yanlış gidiyor, bunu hemen düzeltmem lazım” diye düşünmeye başlar.

Oysa erkeğin, kadının inip çıkan duyguları ile dalgalanmaması, kısa süreli inişlerde kuyruk acısı hissetmemesi, kadını o süre boyunca kendi haline bırakması lazım. Ama eğer kadın çizgiyi aşmaya başlarsa, istismarcı ve kaba davranmaya başlarsa, erkeğin bunu suratına vurması gerekir.

Eğer partneriniz size iyi davranıyorsa, ödül olarak sizin zamanınızı ve ilginizi almalı. Eğer size kötü ve kaba davranıyorsa, bu davranışı ise sizi özlemek ile ödüllendirilmeli. Partneriniz size kaba davranıyorsa, size kötü davranıyorsa, sizinle zaman geçiremeyeceğini öğrenmeli. Bu kadar basit. Çünkü neye tolerans gösteriyorsanız, o şeyin daha fazlasını davet edersiniz. Kimse, size yapılmasını teşvik etmediğiniz bir şeyi size yapamaz. Eğer bu şeyleri kabul ederseniz, karşınızdakine “bana bunları yapabilirsin, problem değil” dersiniz.

Bana yeniden nazik davranmaya karar verdiği zamanlarda, bu şeyleri defalarca konuştuk. Bana, hiçbir duygu hissetmediği, donuk, en ufak şeylerin bile kendini boğduğu bir moda girdiğini söyledi.

İşte bu nedenle de, bu duygusal donukluk zamanlarına karşı umursamaz olmalısın, bunları kişisel ya da seni reddetme olarak algılamamalısın. Sabah, uyumadan öncekinden değişik bir ruh haliyle uyanması, senin düzeltmen gereken bir şeylerin yanlış olduğu anlamına gelmez.

Sürekli olarak partnerinin gözündeki yerini merak edip duramazsın, bu çok muhtaç bir davranış. Bu muhtaç mod, çocukken genellikle annenden ve babandan yeterince ilgi ve takdir görmediğin için, yeterince sevildiğini hissetmediğin için olur. Böyle bir geçmişin sonucu, senin yetişkin hayatında yeterince sevilmeyeceğini var sayıp durman olur. Yeterince sevilmeyeceğine inandığında da, bu tahmini sevgi eksikliğini, karşındaki insandan sevgi dilenecek şekilde ona yapışarak kapatmaya çalışırsın. Partnerin üzgün, kızgın ya da kötü bir ruh halinde olduğunda, bunun senin suçun olduğunu var sayarsın. Partnerinin kötü ruh halinin sorumluluğunu ve suçunu üstüne alırsın.

Oysa partnerin huysuz olduğunda, “sakinleştiğinde bana ulaşabilir” de diyebilirdin. “Kaba olduğu zaman ona yakın olmak istemiyorum” diyebilirsin. Partnerin sana nazik davranmak zorunda. Bir kadının sana kötü davranmasına, gıkını çıkarmadan katlanmamalısın.

Bir kadının sana kötü davranmasına, gıkını çıkarmadan katlanırsan, daha fazla kötü davranmasına davetiye çıkarırsın ama bununla da kalmaz, partnerin tarafından kötü davranılmaya ses çıkarmadığını gören başka kadınlar da sana kötü davranmaya başlarlar. Örneğin kız çocuğun varsa, o da sana kötü davranmaya başlar çünkü sen çevrene, “bana kötü davranabilirsiniz, bu hiç sorun değil” mesajı veriyorsun.

Sevgilimin, bu yaşında bile devam eden, bir sürü anne ve baba problemi olduğunu biliyorum. 

Yetişkin bir kadını düzeltmek ve kurtarmak, senin işin ya da görevin değil. Eğer anne problemleri, baba problemleri varsa, bunu kendi başına düzeltmeli.

Anne ve babasının, erkek kardeşlerini ve küçük kız kardeşini kayırdıklarını düşünüyor.

Bu düşünce onu nasıl etkilemiştir? Tabii ki mağdur olduğunu düşünmesine neden olmuştur. “Başka herkes kendisinden daha fazla ilgi ve sevgi görüyor” diye düşünüyor. Bu nedenle de otomatik olarak “zavallı ben, ben mağdur edildim. Kimse beni sevmiyor. Kimse beni önemsemiyor” diye düşünüyor. En ufak şeyleri bile kendisine karşı yapılmış olarak algılıyor ki vakanın ilerleyen bölümlerinde bunun nasıl ortaya çıktığını göreceğiz. Erkekten, erkeğe söylemeden anlamasını beklediği, mantıksız beklentileri var. Erkek, kendisinden direkt istenmeyen bu şeyleri yapmadığında, kadın öfke nöbetine kapılıyor. Göreceğiniz gibi bu mantıksız beklentilerin bazıları son derece gülünç şeyler.

Uzun, mutsuz ve istismar içeren bir evlilik yapmış. Çocuklarından biri otizm spektrumunda olduğu için oldukça zor bir çocuk ve sevgilimin dediğine göre çok fazla strese yol açıyor.

Neden böyle biri olduğunu anlamak için terapiye başladı ama daha sonra terapide konuşulan konulardan hoşlanmadığı için terapiyi bıraktı.

Başka bir terapist bulabilirdi. Kadının bir sorunu var, sorunu olduğunu biliyor ve terapiye başlıyor. Terapist kaba ya da kendisini rahatsız eden şeyler söyleyince de terapiden kaçıyor.

Jim Ran’ın zamanında dediği gibi “ben senin için kendime iyi bakacağım, sen de benim için kendine iyi bak.” Kız arkadaşının kendine iyi bakması lazım. Eğer problemleri varsa, bunları çözmesi lazım. “Ay bu çok zor”, “ay terapist kaba şeyler söyledi” ya da “terapist kendimi kötü hissetmeme neden oldu” …

Terapinin amacı ne? Tüm terapistlerin iyi olduğunu iddia etmiyorum, eğer birinden hoşlanmadıysan başkasını bulursun. Başka terapistlerle görüşüp, kendisine yardım edebileceğini düşündüğü birini seçmesi iyi olur.

Geçen Noel Bayramında, eski kocası çocukları aldı ve o da benim evimde kalmaya geldi. Her şey çok güzel gidiyordu ve beraber vakit geçirmekten zevk alıyorduk. Sonlara doğru, sarılarak televizyon izleyip sakin sakin otururken, birdenbire bana döndü ve, iyi tarafının tükenmek üzere olduğunu söyledi.

Yani “önümüzdeki günlerde biraz manyaklaşabilirim, sana pek de nazik davranmayabilirim. Bu konudaki fikrin nedir?”

Burada izleyici doğru şeyi yapıyor ve “ne demek istiyorsun?” diye soruyor.

Bana, duygusal olarak donuk hissettiğini, bana kaba davranmak istediğini hissettiğini söyledi.

İzleyiciye kaba davranmanın sorun olmadığını düşünmesinin nedeni ne? Çünkü geçmişte defalarca kaba davrandı ve tüm bu davranışları yanına kaldı.

Kabalaşacaksa onu evine bırakacağımı, kendisi ile nazik biri olduğunda görüşmeyi tercih edeceğimi söyledim.

Sana karşı kabalaşacağını söylediğinde, sen ona karşı kabalaşmaya başlarsın. “Sana bir taksi çağırayım” dersin. “Tatildeyiz ve iyi vakit geçirmek istiyorum. Çocuklarım burada ve senin bana çocuklarımın önünde kötü davranmana izin vermeyeceğim” dersin. “Eğer kabalaşmaya başlayacaksan, evine gidiyorsun, senin kabalığınla uğraşamam” dersin. Bazen tek yapman gereken budur. Bunu yaparsan, muhtemelen özür diler.

Kadının erkeğe böyle bir şey söylemesi, erkeğin bunu onun yanına bırakıp bırakmayacağını görmek için. Çünkü erkek bir şey söylemezse, bir şeyler yapmazsa, omurgalı davranmazsa, erkeğe kötü davranmaya başlayacak. Kötü davranmaya başlayacak ve erkeğin kendisine haddini ve yerini bildirmesini bekleyecek. Bazen kadınınızı kucağınıza yatırıp kıçına şaplağı basmanız gerekir.

Tatilin kalanında normal davrandı.

Evet, çünkü sen kendisine tolerans göstermeyeceğini söyledin ve yapman gereken de buydu. Burada iyi iş çıkardın.

Tatilden sonraki 3 ay boyunca, oldukça uzak davranmaya başladı. Birkaç hafta önce de, benim yüzümden böyle davrandığını söyledi.

Söylediklerinde gerçeklik payı var zira onun böyle davranmasına izin verip durdun. Yani bu davranışa sen davetiye çıkardın.

İlk buluşmamızda bir içki aldığını ve tüm içkileri benim ödemem gerektiğini söylemek zorunda kaldığını, bu olayı kafasından atamadığını söyledi.

Para, bu çiftin ilişkisinde çokça sorun olan bir durum. Görünen o ki kadın, erkeğin daha fazla şeyin ödemesini yapmasını istiyor.

Bana soğuk davrandığı zamanlarda, bu konu tekrar gündeme gelip duruyor. “Eğer o içkiyi kendisi almamış olsaydı, her şeyin çok daha farklı olacağını söyleyip duruyor. Bunu inandırıcı bulmuyorum.

Kadınlar abartarak konuşurlar. Gerçekte söylemek istediği, ki bu vakadaki kadının iletişim becerileri berbat gibi, daha fazla şeyin masrafını karşılamanı istediği. Muhtemelen kazandığı para yeterli gelmiyor.

Benim cimri olduğumu söyledi ki bu doğru değil.

Cimri olan muhtemelen kendisi.

Birkaç hafta önce doğum günümdü. Beni ve çocukları yemeğe çıkaracağını söyledi. Doğum günümde ise, yeterince parası olmadığı, beni iyi bir yere götürmeye yetecek parası olmadığı için umutsuz hissettiğini söyledi.

Sana para konusunda zorluk çıkarmasının nedeni, kendisinin para konusunda zorluk yaşaması.Ama bunun suçunu sana atmaya çalışıyor. Bu kadının kendini aklama yöntemi bu. Kadının nasıl yetiştirildiğini, bir “mağdur” olarak büyüdüğünü unutma. “Yeterince sevgi görmüyor”. “Yeterince para almıyor”. “Zavallı ben” modunda yaşıyor.

Sevgi ve bağ ihtiyacını karşılamak için kullandığı sağlıksız yöntemlerden birisi, mağduru oynamak. “Annecik ve babacık bana yeterince sevgi vermedi. Abilerimi ve küçük kız kardeşimi daha çok sevdiler, onları daha fazla kayırdılar. Sahip olmadığın parayı harcamam gerekiyor. Sen çok kötüsün. Tüm paramı sana harcamama neden oluyorsun. Ay ben çok mağdurum. Zavallı ben. Benim için üzül.”

Pahalı bir yere ihtiyacım olmadığını, aslında dışarı çıkıp yemek yememize bile gerek olmadığını söyledim. Ama dışarı çıkma konusunda kendisi ısrarcı oldu.

Yemekte bana çok soğuk davrandı ve kızgın görünüyordu. Kendi doğum günümde çok rahatsız hissetmeme neden oldu.

Onu kenara çekip, “bugün benim doğum günüm ve sen herkesin önünde bana berbat davranıyorsun. Ya kendine çeki düzen ver, ya da neyin var neyin yoksa toplayıp git” demen gerekiyordu. Bazen kadınına bunu demen gerekir. Özellikle de seni ailenin önünde rezil ediyorsa. Onu kenara çekip “buna bir son vermen gerekiyor. Eğer böyle davranmaya bir son veremiyorsan, hayatımdan çıkıp gitmen gerekiyor. Seni daha fazla tolere etmeyeceğim” demen gerekiyor.

Sorun şu ki, sen fazla “naziksin”. Fazla yumuşaksın ve kadın sana ne yaparsa yapsın katlanıyorsun. Yani bu tür istismar edici davranışların daha fazlasına davetiye çıkarıyorsun.

Birkaç gün sonra buluştuğumuzda, doğum günümdeki davranışlarından dolayı özür diledi ama benim yüzümden öyle davrandığını da ekledi. Tırnaklarını ve saçını yaptırması için ona para vermeliymişim.

Senin yerinde olsam, “hayır, bu senin sorumluluğun” derdim. “Sen bir yetişkinsin ve ben bir yetişkin ile ilişki yaşıyorum. Bir çocukla değil” derdim. “Bir yetişkin gibi davranman lazım. Benimle bir daha bu şekilde konuşmayacaksın. Çok gülünç davranıyorsun.”

Eğer ona para verseymişim, güzellik için harcadığı parayı benim için harcayabilirmiş. Bu beni çok kötü hissettirdi.

Tekrar ediyorum, senin sorunun tam olarak bu. Onun sorunlarını kendi üstüne alıyorsun. Yani tam bir kancık, ayak paspası gibi davranıyorsun ve bu kötü davranışların daha fazlasına davetiye çıkarıyorsun.

Geçen hafta onu mangal yapmaya davet ettim. Bana geldiğinde aç olmadığını söyledi ve bu nedenle de mangal yapmayı bıraktım.

Şimdi bu aşırı bariz bir hata. Yaptığın hata bariz olmalı. Mangala çağırıyorsun, geliyor ve “aç değilim” diyor. Sen de mangal yapmayı bırakıyorsun. Bir şey yapıyorsun ve sırf onun için yaptığın şeyi bırakıyorsun. Bu bariz bir zayıflık.

“Ben kırmızı arabaları seviyorum” diyorsun ama kız “kırmızı arabalardan nefret ederim, ben mavi arabaları seviyorum” diyor. Bunun üzerine sen de “ya aslında kırmızı arabalar beni bazen gıcık etmiyor değiller, bu arada mavi benim favori rengim demiş miydim?” diyorsun. Kendi fikrini, ona uyumlu olmak için değiştiriyorsun.

Mangal yapmak istiyorsan, mangal yaparsın. Seninle kalabilir ya da isterse gidebilir. Sen zevk için gezintiye çıkmışsın, nereye gideceğini söylüyorsun. Önce geleceğim diyor sonra arabaya binince “ben oraya gitmek istemiyorum” diyor. Yapman gereken “tamam o zaman, eğer oraya gitmek istemiyorsan seni evine bırakayım” demek.

Birdenbire, hiçbir sebep yokken kızgın davranmaya başladı. “Ben eve gidiyorum” dedi. “İyi misin?” diye sordum. “İyiyim” dedi. “Geç oldu, çocukları uyutmam lazım”.

Bir kadın “iyiyim” dediğinde, genellikle iyi değildir, kızgındır. Kızgın olmasının nedeni, bir kancık gibi davranman. Sırf o aç değilim dedi diye, mangal yapmaktan vazgeçtin. Tahmin ediyorum ki mangal partisine sadece o gelmedi.

Acele ile evden ayrıldı. Saat 6:30’du ve çocukları saat 9’da uyurlar. İki oğlum da, olanları fark ettiler. 12 yaşındaki oğlum, “bütün bunlara neden katlanıyorsun hiçbir fikrim yok” dedi.

12 yaşındaki oğlunu dinlemen lazım. Bir kancık gibi davrandığını, 12 yaşındaki oğlun bile fark etmiş. Bütün bunlara tolerans göstermeye devam edersen ne olacak biliyor musun? 12 yaşındaki oğlun da sana bir kancıkmışsın gibi davranmaya başlayacak.

Birader, kendine biraz saygı göstermen lazım. Kimse sana, senin davet çıkarmadığın bir şey söylemez ya da yapmaz.

Gece beni aradı ve bana çok öfkeli olduğunu söyledi. Mangalda yeterince et pişirmediğimi ve evde yemek yapmak zorunda kaldığını söyledi.

Problem şu ki sen bir o yana, bir bu yana sallanıyorsun. Yapmak istediğin şeyi yapmıyorsun çünkü sürekli olarak onun onayını arıyorsun. Kadını, ilişkinin erkeği yapmaya çalışıyorsun. Bu oldukça mide bulandırıcı ve itici bir şey. Böyle davranmayı acilen bırakman lazım.

Kendisine, aç olmadığını ve bir şeyler yemek istemediğini söylediğini hatırlattım. “Sen yine de mangal yapmaya devam etmeliydin, mangal yapmaya devam etsen yerdim” dedi.

Mangal sırasında “ben mangal yapıyorum ve sen et yemek istemiyorsan, kapı orada” demeliydin. Çocukların orada ve sen sırf o aç değil diye mangal yapmayı bırakıyorsun.

Bu kadının ne düşündüğü konusunda aşırı endişe gösteriyorsun.”Mangal yapıyordum ama kadınım mangal istemiyor. Ben de onun bana kızmasını istemiyorum. O zaman mangal yok.”

Benimle güvende hissetmediğini söyledi.

Birçok kadının bacaklarını kapatan ve erkekleri neden seks yapmayı bıraktık diye merak içinde bırakan şey bu. Kancık gibi davranıyorsun, kız arkadaşın sana kızacak, bir şeyi beğenmediğini söyleyecek diye ödün kopuyor.

Maç izlemek için arkadaşlarını çağırmışsın, kız arkadaşını da çağırıyorsun. Kız geliyor ve “maç izlemekten nefret ederim” diyor. Sen de “herkes evlere, kız arkadaşım maç izlemek istemiyor” diyorsun. Bütün arkadaşların senin tam bir kancık olduğunu düşünüyorlar ve bir daha seninle maç izlemeye gelmeyecekler. Senin burada yaptığın şey bu. Seninle güvende hissetmediğini söyleme sebebi de bu. Çünkü, onun hoşuna gidip gitmediğine bakmaksızın, yapmak istediğin şeyi yapacak kadar erkek değilsin.

Ondan ayrılmayı çok düşündüm, ondan ayrılmaya çok karar verdim. Ama onunla iletişimi kestiğimde, bana gelip bu yaptığımın hiç hoşuna gitmediğini söylüyor.

Sen de bunun üzerine muhtemelen diz çöküp özür diliyorsun, belki ayaklarını öpüyorsun.

Ona karşı hislerim olduğu için, onu bırakamıyorum.

Senin muhtaçlığın ve yapışkanlığın bariz zaten. Kadının kancık davranmasının önemli bir nedeni de bu. Senin korkudan altına yapman, planlarını değiştirmen, onu memnun edeyim diye taklalar atman için, sinirlenmesi yeterli. Sen insanları hoş tutmak için her şeyi yapmaya hazır birisin ve bu da oldukça itici bir özellik.

Geçen gün ona, bensiz daha mutlu olacaksa, neden bana dönüp durduğunu sordum.

Kitabı 10 kere okudum diyorsun ama sonra kadına “beni neden seviyorsun?” diye soruyorsun. Bu aşırı zayıf bir hareket.

Bensiz tek başına yaşamaktan korktuğunu söyledi.

Böyle davrandığında, düzgün bir cevap alabileceğini düşünmüyorsun değil mi? Onun yanında kancık gibi davranıyorsun ve kadını ilişkinin erkeği yapmaya çalışıyorsun. “Ben aç değilim” diyor ve sen de “beni affet kraliçem, mangalı hemen bırakıyorum” diyorsun. Bu davranışların yüzünden senden tiksiniyor ve erkenden çekip gidiyor.

Buraya kadar anlattıklarımdan, bu kadının narsist olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bu olası ama kadını yeterince bilmiyorum ve uzaktan teşhis konulamaz. Zaten ben psikiyatrist değilim. Ama yazdıklarına bakarak, problemin önemli bir kısmının senden kaynaklandığını söyleyebilirim. Kancık gibi davranman büyük problem. Bunu çocukların bile fark ediyorlar. Kadının seni, çocuklarının önünde istismar etmesine izin veriyorsun. Kendine gel birader!

Bensiz daha iyi olacağını söylüyor ve ben de onun gitmesine izin veriyorum. Ama sonra neden bana geri geliyor?

Kitabı okuduğuna emin misin? 10 defa okuduğunu söylemiştin. Kitabı 10 kere okuyan birinin sormayacağı bir soruyu soruyorsun. Geri gelmesinin sebebi, gittiğinde peşinden gitmemen, gitmesini umursamaman.

Kitapta yazılan şeyleri bazen uyguluyorsun, bazen uygulamıyorsun. Omurga kazanman ve kadınına yerini bildirmen lazım.

Rahmetli eşimle böyle problemler yaşamamıştım. Beni haşlayacağını biliyorum ama tavsiyelerin benim için çok değerli.

Probleminin önemli bir parçası, onu memnun etmek için taklalar atmak. Onun seni herkesin önünde istismar etmesine izin veriyorsun. Bu gerçekten çok kötü. Omurgasız olduğun için sana saygısı yok. Sen bir erkek olarak omurga göstermediğinde, kadın senin yanında güvende hissetmez. Sen aşırı omurgasız olduğundan o da aşırı saygısız ve gülünç davranıyor. Senin maskülen özüne güveni yok. Böyle davranman onu kurutur, senin etrafında olmak istememesine neden olur.

Sen ise erkek ile kancık arasında gidip geliyorsun. İstikrarlı bir şekilde erkek gibi davranmaman senin probleminin çok önemli bir öğesi. Bazen erkeksin, bazen küçük, yaralı bir çocuk.

Kontrol edebileceğin şeyleri kontrol etmeye başlaman lazım. İstikrarlı bir şekilde omurgalı, maskülen olman lazım. Kadının kıçını öpmek için taklalar atmayı bırakman lazım. Bu şekilde davranman seni kötü duruma sokuyor ve çocuklarına da berbat bir örnek oluyorsun. Çocukların bile sana “baba sana böyle davranmasına neden izin veriyorsun? Ona haddini bildir, erkek ol” diyorlar.

Davranışlarını düzeltmezsen, bir sonraki kadınla da sorunlar yaşayacaksın.

Tabii senin kız arkadaşının da sorunlu biri olduğu çok bariz. Kendini düzeltmesi lazım ama bu konuda hiçbir şey yapmıyor. Ama sen de sürekli zayıf ve beta davranarak, bu davranışları besliyorsun.

Mahmut Abi’nin notu: Corey Wayne’in tavsiyelerine katılmakla beraber, kadının erkek ne yaparsa yapsın aşırı sorunlu ve arıza biri olduğu çok açık. Erkek davranışlarını mutlaka düzeltmeli ama bu kadını hayatından geri dönüşsüz olarak atması gerekecek.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize özellikle de toksik ilişkiler rehberi kitabına bakabilirsiniz.

Suçluluk hissettirme (guilt trip) nedir?

Birçok insanın toksik bir ilişkiyi bırakamama sebebi sevgi ya da korku değil, suçluluk duygusu. Bu suçluluk duygusu da hemen hemen her zaman, gerçek bir suçluluğa değil, ilişkide manipülatif ve toksik olan partnerin karşısındakinde aktif bir şekilde ortaya çıkarmasına dayanıyor.

Evet bu bölümde, suçluluk hissetirme (ingilizce’de guilt trip) denilen ve birçok insanın farkında olmadan içine düştüğü bir manipülasyona değineceğiz.

Suçluluk hissetirme tuzağına düşen birçok insan, bu manipülasyonun farkında değil. Eğer bu manipülasyona uğrayan biriyseniz, bu manipülasyonun farkına varmanız, daha doğrusu hissettiğiniz suçluluğun sizde özel olarak yaratıldığının farkına varmanız önemli. Manipülatif partnerin sizin aleyhinize olacak şekilde kullandığı bu silah, sizin kendi duygularınız olduğu için, bunun farkına vardığınızda, aslında kontrolü elinize alıp bu silahı etkisiz hale getirebileceğinizin de farkına varacaksınız. Çünkü siz suçluluk duymanız gerektiğine inanmadığınız sürece, kimsenin size suçluluk duyduramayacağının farkına varacaksınız.

Duygusal olarak dengeli ve dayanıklı bir insan, toksik partnerin ihtiyaç ve isteklerini onun yerine kendi sırtında taşımaz, taşıması gerektiğine inanmaz ve inandırılamaz. Toksik ve manipülatif insanın dışardan baktığınızda zeka yoksunu bir aptallıkla, çocukça bir inatla ve gülünç bir şekilde tekrarladığı bu talep ve söylemler, karşısında duygusal olarak dengeli ve dayanıklı bir insan olduğunda, toksik ve manipülatif insanın kıçına tekmeyi yiyip kapının önüne konulması ile, aşamayacağı şekilde ghostlanması ile sonuçlanır.

Duygusal olarak dengeli ve dayanıklı olmayan, çocukluklarından itibaren sevilmek ve değer verilmek için böyle şeyleri kabul etmeleri gerektiğine inanmış, kabul edilmek için sorumluluk ve suç kendinde olmasa bile bir şeyler yapması gerekenin kendisi olduğuna inanmış, duygularını yönetemeyen ebeveynlerinin gazabını üzerlerine çekmemek ya da onlar tarafından ihmal edilmemek için sürekli onların duygularının sorumluluğunu yüklenmiş insanlarsa, sevilmek ve değer verilmek için başka çareleri olmadığını düşünerek, bu talepleri sırtlarına alırlar. Kendilerini kullanan ve manipüle eden toksik partner için üzülürler, ona yardım etmeye çalışırlar ve bunun için bizzat bu insanın üzerlerinde uyguladığı istismara boyun eğerler.

Bu zihin yapısındaki birçok manipülasyon kurbanı, bunu bir güç olarak bile görür.  Birçoğu bütün bu istismara dayanarak, yeterince acı çekerek, toksik partnere onu ne kadar sevdiklerini ispatlayabileceğini ve birgün onun tarafından istismarsız ve acısız bir şekilde sevileceğini umar. Ama maalesef toksik partnerin elinde istismar edilen patner ne yaparsa yapsın ve ne kadar uzun süre yaparsa yapsın, hiçbir zaman, toksik partnerin umrunda olmayacaktır. Toksik partner bir ihtimal karşısındakini istismar ettiğini kabul etse bile, unutmayın bu düşük bir ihtimal, partnerin bu istismarı sonuna kadar hak ettiğini, ona onun yüzünden böyle davrandığını söyleyecektir.

Bu yolun sonunda mutluluk yok. Birgün birdenbire ya da zaman içinde, artık mutlu bir ilişki yaşamanızı sağlayacak bir dönüşüm asla olmayacak. Böyle bir ilişkideyseniz tüm emeğiniz ve zamanınız, dipsiz bir kuyuya akıyor ve emeğinizin karşılığını asla alamayacaksınız.

Narsist bir kadın ya da erkekle ilişkilerde çok görülen suçluluk hissettirme, istisnaları olsa da, çoğu zaman diğer partnerde zaten varolan bir zayıflığın kullanılmasına dayanır. Burada istismar edilen partnerin, çocukluktan öğrendiği bir başkalarının sorunlarını kendi sorunu yapma, kendi sırtına alma, kendi sorumluluğu haline getirme problemi vardır. Böyle bir zaafı olmayan insan, narsistin suçluluk manipülasyonuna “mal mıdır nedir?” diye tepki verirken, böyle bir zaafı olan insan, narsistin suçluluk hissetirmek için dediklerine dünden razıymış gibi inanır.

İyi olan şu ki, böyle sağlıksız bağlanma stilleri çok erken çocukluktan gelseler bile, sebepleri ve neden olduğu yaralar bilinç seviyesine çıkarılarak iyileştirilebilirler. Bu, söylemesi kolay yapması oldukça zor bir şey olsa da, ilişkilerde istismara dünden razı bir şekilde girmemek için, içinden geçmeniz gereken bir süreç.

Fakat bazı insanlar, başka insanların duygu yönetimini yüklenmeyi bırakmak istemez çünkü öz değerlerinin, oynadıkları bu role bağlı olduğunu düşünürler. Böyle bir insan, partneri tarafından istismar edilmeyi istemez ama öz değerini karşısındakinin tüm duygularının sorumluluğunu almaya endekslemenin, hemen hemen her zaman duygusal istismara gittiğini anlamaz.

Bir insan diğerinin duygularının sorumluluğunu sırtına aldığında, diğer insan her kötü veya üzgün hissettiğinde, bunun suçunu da yüklenir. Durumun doğası gereği, suçu üstüne almaktan kaçış yoktur. “Bu insanı mutlu etmek benim görevim ama bu insan mutsuz ise bu benim suçum değil” diyemezsiniz. Eğer bir insanın mutluluğu sizin göreviniz ise, mutsuzluğu sizin suçunuzdur.

Tabii ki gerçekte, bir insanın mutlu olması sizin göreviniz değil. Her yetişkin insanın mutluluğu, o yetişkin insanın kendi görevidir, mutsuzluğu ise kendi suçudur. Hiçbir yetişkinin, başka bir yetişkini, mutluluğunu görev edinmeye zorlamaya hakkı yoktur.  Başka bir yetişkinin mutluluğunu üzerinize almamak, istismar ya da kötülük değildir.

Örneğin bir romantik ilişkiye devam etmek istemiyorsanız, karşınızdaki insanı, o üzülecek ya da üzülüyor diye terk edemediğinizde, karşınızdaki kişinin mutluluğunu göreviniz haline getiriyorsunuz. Kendi ihtiyaçlarınızı ve geleceğinizi düşünmeniz ise otomatik olarak suç, suçluluk duymanız gereken bir şey oluyor. Oysa her yetişkin insan, reddedilme ve terk edilme ile kendi başına, kendi duygularını yöneterek başa çıkma ile görevlidir. Bu görevi üstlenmeyip, ayrılmak istediniz diye suçlu veya kötü bir insan değilsiniz.

Aslına bakarsanız bir insanın sizi koltuk değneği gibi kullanmasına izin vermemeniz, o insanın ruhsal ve duygusal olarak gelişimine katkı sağlar ve o insana yaptığınız bir iyiliktir. Bu insanın kendi duygusa gücünü yönetmesi için onun duygu yönetimini üstlenmemek, o insana verebileceğiniz en iyi hediyelerden biridir.

Toksik ve istimara uğranan bir ilişkiden, suçluluk hissi nedeniyle çıkamamak, hemen her zaman, ilişki sırasında karşı tarafın duygularını çok fazla ve sağlıksız bir oranda görev edinmekten kaynaklanır. Bu da hemen her zaman kişinin özdeğer eksikliğini, partneri tarafından kullanım değeri ile karşılamaya çalışmasından kaynaklanır.

Toksik ve istimara uğradığınız bir ilişkiyi bitirmek istediğinizde, istismarcı partneri çok üzdüğünüzü ya da onun hayatını mahvettiğinizi duyabilirsiniz. Tüm bu melodram içerikli suçlamalar, sizin kendinizi düşünme cüreti gösterdiğiniz için yoğun bir suçluluk hissetmeniz için tasarlanmış manipülasyonlardır.

Burada ilk yapmanız gereken şey, şunu ortaya çıkarmak: Gerçekten suçluluk mu duyuyorsunuz yoksa suçluluk hissini, bu kişinin birgün size istediğiniz değeri vereceği fantezinize sarılmak için mi kullanıyorsunuz? Bunu yaparken, bu kişinin size istediğiniz değeri asla vermeyeceğini aklınızdan çıkarmayın.

Eğer gerçekten suçluluk duyduğunuza karar verirseniz, kendinize şu soruları sorun:

“Yetişkin bir insan, kendi davranışlarının sonuçlarını yaşamak istemiyor diye, neden siz suçluluk duyuyorsunuz?”

Eğer kendi davranışları yüzünden mutsuz olduysa, öyle davranmamalıydı.

“Neden, daha iyi davranılmayı hak ettiğinizi düşünüyorsunuz diye suçluluk duyacaksınız?”

Eğer daha iyisini hak ettiğinizi düşünmüyorsa, sizi çok da umursamıyor demektir.

İlişkinize dışardan bakarak bu soruları tekrar sorun.

“Ahmet, Selin’e kötü davranıyor, bağırıyor, küfrediyor, sürekli kavga çıkarıyor. Bu durumda Selin, Ahmet’i terk ederse, bu Ahmet’in suçu mu, Selin’in mi?”

“Selin, kendisine daha iyi davranılmasını istediği için suçlu mu?

Selin’in kendisini düşünerek Ahmet’i terk etmesi suç değil. Ahmet ne kadar üzülürse üzülsün suç değil. Bunu iddia edenler, Ahmet ya da Ahmet’in arkadaşı, Selin’in hayatından hemen atması gereken toksik insanlar.

İlişkide neyin sizin suçunuz, neyin onun suçu olduğunu yazın. Eğer sizin suçunuz olan şeylerin listesi çok kısa ise, neden tüm suçu üstünüze almanız gerektiğini hissediyorsunuz? Bunu düşünün çünkü sorununuzun kaynağı tam olarak bu temel inanç.

Neden böyle davranılmayı hak ettiğinizi düşünüyorsunuz?

Böyle davranılmayı hak etmiyorsanız, neden size böyle davranılmasına izin veriyorsunuz?

Bunları düşünmeye başladığınızda, asıl şeytanın karşınızda değil içinizde olduğunu, içinizdeki bu şeytanı sizi kullanmak üzere karşınızdaki hastalıklı insana yönelttiğini göreceksiniz. O kişiyi hayatınızdan atmak tabii ki içinizdeki şeytana büyük bir darbe vuracak ama asıl savaş içinizde, dışarıda değil.

Bu arada önemli bir suçluluk hissettirme manipülasyon aracı da göstere göstere, bak beni ne kadar üzdün, yıprattın diye ağlamaktır.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize özellikle de toksik ilişkiler rehberi kitabına bakabilirsiniz.

 

Ortalama erkeğin günümüz ilişkiler piyasasında şansı düşük mü?

Apex Living with Menno Henselmans kanalında This dating experiment shocked me: INSANE results! başlığı ile kısa bir video yayınlandı. Video içeriği şöyle:

“Ortalama güzellikte bir kadın bir gece kulübüne gidip barda tek başına oturduğunda, bu kadına bir saat içerisinde kaç erkek yürür?

Bilimsel bir araştırma bu sorunun cevabını bulmaya çalışmış. Araştırmanın çok deli sonuçları var ve bu sonuçlar erkekler için flört gerçekliği konusunda dersler içeriyor.”

Henselmans’ın bahsettiği araştırma Women’s bust size and men’s courtship solicitation adlı bir araştırma. Yani “Kadınların göğüs büyüklüğü ve erkeklerin flört talebi”. Bu araştırma, insanların online olarak yutulduğu yılların öncesinden yani 2007 yılından ve asıl araştırdığı şey, kadın meme büyüklüğü ile erkeklerin flört için yürümeleri arasındaki ilişki.

Deney Fransa’da yapılmış ve kadın sütyen ölçülerinin (cup büyüklüğünün), kadınla cinsel amaçlı muhabbet başlatan erkeklerin sayısına etkisine bakılmış.

Araştırmacılar, 15 erkek öğrenci tarafından ortalama güzellikte olarak tanımlanan, 20 yaşında bir kadın ile yapılmış. Kadın 165 boyunda, 56 kilo ağırlıkta yani sağlıklı bir kiloya sahip. Bel – kalça oranı 0.7 ama kadın deney boyunca oturduğu için bunun pek bir önemi yok.

Henselmans’a katılmıyorum, birazdan söyleyeceği giyim ile, erkekler kadın otursa bile bel – kalça oranını görebilirler. Bence burası önemli zira 0.7 bel – kalça oranı, erkeklere en çekici gelen oran. Yani kızın yüzü ortalama olabilir ama vücut olarak en çekici klasmanda.

Kadının doğal sütyen ölçüsü A iken, deneyde B ve C ölçüleri yani göğüsleri daha büyük göstermek için sütyen dolgusu kullanılmış.

Kadın Fransa’nın turistik bir şehrinde, her seferinde rastgele bir sütyen ölçüsü ile barlar gitmiş.

Kadına erkeklere bakmaması, dans edenleri izlemesi ve sadece barda oturması söylenmiş. Kadından başka barda bir de, kadına kaç erkeğin yürüdüğünü not eden biri varmış.

Tüm yaklaşmalar hesaba katılmış ve kadın orada bir saat oturduktan sonra barı terk etmiş.

Bir erkek kendisi ile konuşma açtığında kadına, erkek arkadaşını beklediğini belirtmesini söylemişler ki bunu duyan hemen her erkek kadınla konuşmayı hemen bırakmış. Bu da zaten yürümelerin cinsel amaçlı olduğuna işaret.

Kadın temiz bir kot pantolon, açık renk spor ayakkabı ve vücuda oturan bir sweatshirt giyiyormuş.

Bu giyim tarzından kadının bel – kalça oranı çok rahat görülebilir.

Daha büyük sütyen ölçülerinde daha fazla yürüme olduğunu bulmuşlar ki bu şaşırtıcı değil. Ama ben, her sütyen ölçüsünde kadına yürüyen adam sayısına şaşırdım.

En küçük sütyen ölçüsünde (A), kadına saatte 4.3 erkek yürümüş.

Orta sütyen ölçüsünde (AB), kadına saatte 6.3 erkek yürümüş.

Araştırmadaki en büyük sütyen ölçüsünde (C), kadına saatte 14.7 erkek yürümüş.

C sütyen ölçüsünde neredeyse 4 dakikada bir erkek yürümüş. Ve bu kadın fiziksel olarak ortalama güzellikte diye tanımlanmış.

Araştırmacılar, kadına barın dışında kaldırımda kaç kişinin yürüdüğüne de bakmışlar. Bu rakam barın içine göre çok daha az ama yine de az değil.

En küçük sütyen ölçüsünde (A), kadına saatte 0.7 erkek yürümüş.

Orta sütyen ölçüsünde (AB), kadına saatte 1.3 erkek yürümüş.

Araştırmadaki en büyük sütyen ölçüsünde (C), kadına saatte 2.3 erkek yürümüş.

Araştırma 30 x 1 saatlik oturma şeklinde yapılmış.

Buradan Henselmans’ın ve sonra da videoya “bittik biz” diye yazan izleyicilerinin yorumlarına kendi yorumlarımı yazacağım.

Ucundan da olsa fiziksel olarak çekici bir kadın, ünlü bir erkek olmak gibi bir şey.

Kızın vücudu iyi ama daha da önemlisi, bunun bar – kulüp ortamında böyle olduğunu görüyoruz. Bu arada 2025 yılından geçmişi anlamak biraz zor ama, 2007 gibi insanların online tanışmadığı zamanlarda, bar ve kulüpler bugüne göre çok daha fazla miktarda tanışma ortamı olarak kullanılıyordu.

Barın hemen dışında sayıların nasıl düştüğüne bakarsanız, bu ortamlar dışında yüksek rakamları sadece abazan sürünün yürüme aparatı olan online dünyada görürsünüz sanırım.

Ortalama bir kadın bile o kadar çok ilgi görüyor ki, bu ilgi sinir bozucu olabiliyor. Bence bunun farkına varmanız çok önemli zira birçok erkek, kadınlara yürüyorlar ve kadın kendilerine sinirli davranınca da “ben sadece kibarca yaklaştım, o ise götü kalkık bir şekilde beni siktir etti” diyorlar.

Gerçek şu ki birçok insan, kendilerine 4 dakikada bir biri yürüdüğünde, yürüyen insanlara kaba davranır. Belki ilk 10 tanesi hoşuna gidebilir ama sonra sıkılmaya başlar.

Kadınlara yürümenin gerçekliği bu ve bunu, hem kadınların zihin yapısını hem de başarı oranlarını anlamak için aklınızın bir köşesine yazmanız çok önemli.

Bunun bir sayı oyunu olduğunu ve bir erkek olarak kadınlara yürürken öne çıkan özelliklerinizin olması gerektiğini bilmeniz lazım.

Genel olarak katılıyorum, çoğu erkek böyle ortamlarda kaba bir şekilde reddedildiklerinde bunu üstlerine alınıyorlar. Bunu yapmayın. Çoğu durumda olay kızın götünün kalkması değil, kendisine fazla sayıda yürüyen olmasından bıkması. Ama tekrar ediyorum, bu yüksek rakamlar, barlarda ve kulüplerde olan rakamlar. Yani erkek olarak öne çıkmanız gerekiyor ama gerçek sosyal hayatta yani kızlara o kadar da yürünmeyen yerlerde, barda, kulüpte veya online kadar gerekmiyor.

Online buluşma sitelerinde de aynı durum geçerli. Bir kadından geri dönüş almazsanız, muhtemelen mesajınızı hiç görmediğinin ya da görse bile o kadar çok mesaja cevap vermediğinin farkına varın.

Evet, çekici bir kadın, sadece hoşuna giden erkekleri sağa atsa bile, o kadar adam arasından mesajınızı görmeyebilir. Bu ihtimal çok yüksek. Kaldı ki, sağa attığınız çoğu kadınla eşleşmeme nedeniniz, kadınların sizi görüp sola atması değil, size hiç sıra gelmediği için sizi hiç görmemesi.

Bununla ilgili Patreon’da bir yayın yapmıştım ve bir erkeğin online dating deneyiminden sonuçlar çıkaran bir içerik üreticisini eleştirmiştim. Orada erkek, 59,577 kızı sağa atmış ve 342 eşleşme almış. Paylaşan kişinin yorumu ise “her 1 eşleşmeye karşı 173 kez reddedilmiş” demiş. Bu yanlış bir çıkarım zira adamı sağa atmayan 59,235 kadının %90’ından fazlası, muhtemelen adamı hiç görmedi.  Ki bu adam herkesi sağa atıp dating app puanını çok düşüren biri olduğundan, %95’i görmemiştir (kızı sağa atanlar listesinde sonlara atıldığından).

Ayrıca dating uygulamaları üzerine yapılan araştırmalar, çoğu erkeğin uygulamadaki en çekici kızlarla iletişime geçmeye çalıştığını gösteriyor.  Bunun sonucunda da, kadının sizin mesajınızı görme ihtimali düşük, görse size cevap verecek vaktinin olma ihtimali düşük, yazsa size iyi bir cevap yazabilme ihtimali düşük.

Günümüzde kadın erkek ilişkileri birçok erkek için hüsran dolu bir alan.  Umarım bu bulgular, siz nezaketinizi korurken karşılaştığınız tepkileri kişisel algılamama ve işin biraz sayı işi olduğunu anlama konusunda size yardımcı olurlar.

Birkaç yorum dikkatimi çekti:

“Bu dünyadan nefret ediyorum! Bu dinamik, ortalama bir erkek için çok kötü …”

Gerçek dünyada, av meydanı olan bar ve gece kulübü dışında bir numaran yoksa, asosyal bir online dating mahkumuysan, dinamik kötü. 20-30 sene önce erkekler nasıl kız buluyorsa öyle kız bulan biriysen bu kadar kötü değil.

“… bir şekilde kadınlar için de kötü zira hepsi birer narsist oldular.”

Hadi gelin hep beraber mankurt gibi, kırmızı hap mankafa matafaka ezber turu atalım:

“Obez ve çirkin kadınlar bile profillerinde “en az 1.85 ol, kaslı ol ve çok para kazan yoksa benimle konuşma bile” yazıyor.

O hesapları şu malları keklemek için erkekler açıyorsa çok gülerim. Arada bir şeytan dürtüyor, gir böyle 3-4 Tinder hesabı aç, şu elemanları içinde debelendikleri asosyal deliklerinde deli et diyor ama sonra yazıktır, günahtır diye vazgeçiyorum. Twitter erkekler tarafından yönetildiği bariz ama fotoğraflardan seksi bir kadına ait olduğu izlenimi veren ve sürekli “1.90 olmayan, ayda 500 bin kazanmayan erkek mi” tadında şeyler yazan hesaplarla dolu. Dating app’lerde neden olmasınlar.

İngilizce’den çevirdim ama bu kalıbı ve bunun gibi 10-12 kalıbı burada da hemen hemen aynı şekilde yazan o kadar çok adam var ki! Jordan Peterson bir yerde bir insanın bir ideoloji tarafından ele geçirildiğini anlamanın en kesin yolu, o insanın ne diyeceğini neredeyse kelimesi kelimesine tahmin edebilmenizdir der. Gerçekten de hep aynı kalıplar, hep aynı sırada. Mesela hapı yutacağım derken hap tarafından yutulmuş, hapın mankurtu olmuş bu zavallının bundan sonra ne diyeceğini çoğunuz tahmin edebilirsiniz:

“Her ortalama kadın, erkek arkadaşından ayrılıp aynı gün rastgele bir barda bir sonraki elemanı bulabilir.”

İnsanın bu kadar kadın erkek dinamiğinden bi haber olup bu kadar bilgili gibi konuşması cehalet mi desem, aptallık mı desem, ne desem bilemedim. Kadınların rastgele bir barda kendilerini pompalayıp atacak adam bulabilmesinin kadınlar için bir değeri olmadığı gibi çoğunun yapacağı bir şey olmadığını böyle bir adama anlatamazsın. Hadi anladık,  bu adamların üstüne dişi sinek bile konmuyor ama hiç mi liseden, üniversiteden, işten kadın arkadaşları, kız kuzenleri, vs. yok yahu!

“Yemin ederim birkaç yıl içinde fiziksel olarak yapay zeka kadınlar olacak ve kimse gerçek kadın istemeyecek.”

Bu adamlar gerçek kadın sevmediklerini, eşcinsel olduklarını bir itiraf etseler hem kendileri rahatlayacak hem de internet. Ciddiyim, şu noktaya gelen adamların önemli bir kısmının gizli eşcinsel olduklarını düşünüyorum.

Kalanı da aklıma bir şeyhe “cennete gidersem, anime karıcığımın (wifu) gerçek olmasını istesem gerçek olur mu?” diyen embesile efsane bir dille “kafanızı ekrandan kaldırın ve Kutsal Kitaba gömün” diyen şeyhe geliyor. Yine son derece ciddiyim, bu kadar uçmuş adamlara psikologların, abilerin, koçların yardımcı olabilmesi mümkün değil. Bence bu adamlara ancak Allah yardım edebilir, ruhlarını din kurtarabilir.

Neyse, İngilizce’niz varsa, videonun altında aynı şeyleri papağan gibi tekrarlayarak “gızlar azdı ağam, hepisi bin tane adamla flörtleşiyor, bardan bara sekiyor, biz garibanlar plastik robot beklerken chadler önüne geleni sikiyor” diye ağlaşmışlar. İnternetten temel inanç geliştirmenin hazin sonu.

Ortalama bir erkeğin barda, kulüpte, buluşma uygulamasında, instagramda şansı olmayabilir. Ama bu mekanlara ihtiyacı da yok. Zira bu mekanlarda erkek başına düşen kadın oranı çok düşük, kadınların çoğu bu mekanlara adım bile atmıyorlar.

Instagram kadın dolu demeyin, herhangi bir erkek isteğini cevaplamayı bırak, fark edecek kız oranı da çok düşük. 100 kişiye istek attığınızda 3 kişiyle konuşuyorsanız, %3 çekmiyorsunuz, o 100 kişinin 80’i zaten tanımadığı kimseyi asla eklemiyor. Kalan 20’den 3 yani %15 çekiyorsunuz.

Asosyal medya sizi fişe takmadan önce erkekler kızlarla nasıl tanışıyorsa öyle tanışmayı öğrenin, rakamların berbat olmadığını siz de belki görebilirsiniz. Belki diyorum zira bu şekilde ağlaşan adamların kadınlardan önce, sosyal ilişkileri, sinyalleri anlama güçlüğü, sosyal kaygı, daha küçücük bir çocukken darmadağın olmuş bağlanma stilleri olabiliyor. Zaten tam olarak bu nedenle de gerçek, normal hayata değil, sanal ya da gece hayatına bağımlılar (bir kulüpte örneğin, kadınlara yürümek için sosyalleşmen gerekmiyor) veya soğuk yaklaşmaya bağımlılar.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

 

 

Kendinizi sosyal ortamdaki en sosyal adamlarla karşılaştırmayın.

Sosyalleşme konusunda problem yaşayan insanlarla konuştuğumda, sıklıkla dinlediğim bir davranış kalıbı var. Sosyalleşme konusunda güdük, tecrübesiz veya kaygılı bazı arkadaşlar, sosyal ortamlara girdiklerinde, kendilerini o sosyal ortamın en sosyal kelebek, en dışa dönük, en rahat insanları ile karşılaştırıyorlar. “Bu adam ya da adamlar buradayken kim dönüp bana bakar” gibi bir düşünceye kapılıyor ya da minimumda böyle bir sosyal kelebek ile aralarındaki devasa farka odaklanıp, bu farkı asla kapatamayacakları düşüncelerinde boğuluyorlar. Bana da “ben bu farkı nasıl kapatacağım?” diye soruyorlar ya da bu adamları görünce morallerinin ve motivasyonlarının kaybolduğunu anlatıyorlar.

Sosyal olarak güdük bir yerden başlıyorsanız, sosyal ortamın kaymağı adamlarla aranızdaki farkı nasıl kapatacaksınız? Muhtemelen bu farkı hiçbir zaman tamamen kapatamayacaksınız ve o adamlar gibi olamayacaksınız. Sosyal olarak oldukça başarılı insanların büyük bir kısmına ailesi, sosyalleşmeyi öğretmiş oluyor, başarısız insanların büyük bir kısmı ise bunu aileden öğrenmiyor. Böyle birinin, çocukluktan beri sosyalleşme öğretilen adamı yakalaması çok güç.

Şimdi aileden bu çeşit bir sosyalleşme öğrenmeyen bir adam, bu çeşit sosyalleşen bir adama yetişmesi zor. Ama iyi olan şey şu ki, yetişmesi gerekmiyor.

Sosyalleşmeye yeni başlayan birinin yapması gereken ilk şey, kendisini en iyisi ile karşılaştırmayı bırakmak ve kendisini ortamın ortalaması ile karşılaştırıp, önce onu yakalamak ve sonra ondan iyi olmayı hedeflemek olmalı. Zira sosyalleşme korkusu olan biriyseniz, ortalamadan da kötüsünüz ama ortalamayı yakalamak ve geçmek gibi gerçekçi bir adımı bypass edip, en iyi ile karşılaştırma yapıyorsunuz.

Dikkat edin, kendinizi sizden daha kötü durumda olanlarla karşılaştırıp, duygusal mastürbasyon yapın demiyorum. Siz ilk başladığınızda muhtemelen ortalama sizden daha iyi ve hala daha iyi ile karşılaştırıp, daha iyi olmak için yol haritası edinin diyorum.

Daha iyi bir yaşam serisinin üçüncü kitabında, “kendimizi başkaları ile karşılaştırmak” başlıklı bir yazı var. Oradan alıntı:

Kendimizi yukarı doğru karşılaştırmamız normalde bize daha iyi olmamız için yol haritası verebilecek bir şey iken ya da aşağı doğru karşılaştırmamız bir duygusal başa çıkma mekanizması iken, karşılaştırmalar kontrolden çıktıkça asıl amaçlarından uzaklaşıyorlar. Yukarı doğru karşılaştırma yapmak motivasyonumuzu azaltıyor ve kendimizi olduğumuz yere saplanıp kalmış gibi hissetmemize neden oluyor. Aşağı doğru karşılaştırma ise, kendimizi bir sürü çaylakla karşılaştırıp üstün, iyi hissederken, gerçek bir gelişim göstermememize neden oluyorlar. 

Bu konuya asosyal ve yalnız biriyseniz bunları yapın yazısında da değinmiştik:

Şimdi en büyük etkiye sahip olanı ile başlayalım. Sosyal etkileşimleri baltalayan şeylerden birisi ego ve karşılaştırma yapmak. İnsanlarla muhabbet ettiğiniz, örneğin politika konusunda konuştuğunuz, etkileşime canlı bir şekilde katıldığınız bir durumu düşünün. Bu etkileşim esnasında zihniniz karşılaştırmalar yapmaya başladığı an, sosyal etkileşimden daha az zevk almaya başlarsınız. “Bu kişi çok güzel noktalara değiniyor, düşüncelerini çok daha iyi bir şekilde dile getiriyor, onun yanında benim konuşmam bir mandanın konuşmasından hallice” diye düşünmeye başlıyorsunuz. Zihniniz karşılaştırma yapmaya başladığı için de, bu noktaya kadar zevk aldığınız konuşma, bu noktadan sonra da sizin için kötüleşmeye başlıyor.

Sosyal etkileşim esnasında yaptığınız her karşılaştırma, sizin o etkileşimden aldığınız zevki tahrip eder. “Arkadaşım ve ben bu iki kızla konuşuyoruz ama arkadaşım benden daha uzun boylu, daha yakışıklı!” diye düşünmeye başladığınızda, bu iki kızla konuşmaktan zevk almak yerine, kendi kafanızın içine sıkışırsınız. Bu nedenle de sosyalleşirken yaptığınız karşılaştırmalar konusunda tetikte olmalısınız. Birincisi bu karşılaştırmaların hiçbir faydası yok. Yani tam o anda karşılaştırma yapmanızın ne anlamı var ki? Karşılaştırmaların tek başarabileceği şey, sizin kendinizi aşağı hissetmenizi sağlamak.

“Bu adam ya da adamlar buradayken kim dönüp bana bakar” yanılgısına da değinmek istiyorum. Bir insan sosyal ortamı ne kadar domine ederse etsin, tüm sosyal ortamın havuzunu sizin ya da ortamdaki diğer insanların aleyhine kapatamaz. Bazı arkadaşlar nedense, ortamda öne çıkan, karizmatik insanlar olduğunda, tüm kızların onun çevresinde döndüğünü ya da en azından için için onu arzuladığını, ya da kendi gerçek ya da potansiyel erkek arkadaşlarını o insanlarla karşılaştırdıklarını sanıyorlar. Sosyal ortamlarda rahat bir şekilde bulunan ve hatta öne çıkan arkadaşların da bildiği gibi, sosyal ortamda böyle bir dinamik mevcut değil. Sırf öne çıkabiliyorsunuz diye herkese hitap etmiyorsunuz ve aynı zamanda herkese hitap etme derdiniz de yok zaten. Eğer bu tür fantezi dinamiklerle zihninizde kendinizi demoralize etmezseniz, insanların çeşit çeşit olduğunu, öne çıkan insanların herkes tarafından sevilmediğini ya da her kız tarafından arzulanmadığını kendiniz de görebilirsiniz. Aslına bakarsanız daha önce bir yazıda değindiğim gibi, ne kadar öne çıkar ya da erkek hiyerarşisinde yükselirseniz, sizi çekici bulan kadın sayısı ve sizin gibi olmak isteyen erkek sayısı artarken, sizi gerçekten içten bir şekilde itici bulan erkek ve kadın sayısı da o kadar artar.

Birçok erkek, sosyalleşirken o ortamın şimdi ve buradasında olmak yerine, kendi kafasının içinde bu tür negatif düşüncelerle, karşılaştırmalarla, insanların kendi hakkında ne düşündüğü ile vs. debelenip duruyor. Bu da kendi başına, erkeğin sosyalleşme çabasını baltalıyor. Asosyal ve yalnız biriyseniz bunları yapın yazısından:

Sosyal etkileşimlerinizi sabote etmenizin bir diğer yolu da, sosyal etkileşime katılmak yerine kendi kafanızın içinde olmanız. Kendi kafanızın içinde olduğunuz zaman sosyal etkileşimlerden zevk alamazsınız.

Bu konuda yapabileceğiniz en önemli şey, sosyal etkileşime katılmak yerine kendi kafanızın içinde dönmeye başladığınızı yakalamak. Daha önce irade konusunda değinmiştim, bir şeyin farkında olmak ile o şeyi kontrol edip bastırmak beraber çalışan şeyler. Kelime anlamı ile, beyninizde şeylerin farkında olan bölüm aynı zamanda onları kontrol eden bölüm. Yani bir şeyin farkında olduğunuzda, o şeyin gücü ciddi oranda azalıyor. Yani karşılaştırma yapmaya başladığınızın farkına vardığınızda, karşılaştırma yapma seviyeniz otomatik olarak azalmaya başlar. Bu belki ilk farkına vardığınızda olmaz ve biraz zaman alabilir ama zamanla kesinlikle olur. İşin güzel tarafı, karşılaştırma yapmayı bıraktığınızda, sosyal etkileşimden biraz daha fazla zevk almaya başlarsınız. Etkileşime daha çok katıldığınız ve dikkatinizi verdiğiniz için, daha çok pozitif geri bildirim alırsınız. Bu da sizin daha az asosyal hissetmenizi sağlar.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Dışarı çık ve sosyalleş, gerisi gelir bro

Bu yazı, Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 501 kitabındaki, 24 yaşında kendini geliştiren adam bölümünden alıntıdır.

Herkes “dışarı çık ve hayatın içinde çabala” diyor. “Dışarı çık, sosyalleş, gerisi gelir”, “dışarı çık kızlara yürü, gerisi gelir”, vs. diyor. Ama kimse dışarı nasıl çıkılacağını ve dışarıya neden çıkmamız gerektiğini söylemiyor.

Eğer dışarı çıkıp aksiyon almakta zorlanıyorsanız, belli duyguları uyandıracak, kendinizi yargılamanıza ya da başkaları ile karşılaştırmanıza neden olacak belli durumlara giremiyorsanız, stres toleransınızı geliştirmeniz gerekiyor. Yani bir başka deyişle, sorun dışarı çıkıp aksiyon almaya başlamakta değil, dışarda kalıp aksiyon almaya (kaygıya rağmen) devam etmekte.

Sizde negatif duygular uyandıran bir çevreye girdiğinizde, eğer dikkatli davranmazsanız, hemen kendi konfor alanınıza, mağaranıza geri çekilirsiniz. Kaygılı hissettiğinizde beyniniz, “kaç” diye size sinyal gönderir ve siz de kaçarsanız beyninize, kaygı hissettiğinizde göstereceğiniz doğru tepkinin, kaçmak olduğunu öğretirsiniz.

İnsanlık mağaralarda yaşarken ve kaplanlar tarafından avlanırken, kaçmak oldukça mantıklı ama günümüz dünyasında bu tepki oldukça uyumsuz (maladaptif) bir tepki. Beyniniz, içinde yaşadığımız modern dünya için tasarlanmadı, 600 bin yıl önce varolan bir dünya için tasarlandı.

İnsanlar “bilinçsiz bir şekilde dışarı çıkayım ve bu, daha iyi olmam için yeterli” diye düşünüyorlar ama işin mekanizması bu değil. Yapmanız gereken şey, kendinizi dışarı çıkarıp, rahatsız hissettiğiniz bir duruma maruz bırakmak ve bu rahatsızlığı tolere etmek yani reaksiyon vermeden, kaçmadan, bu rahatsızlıkla etkileşime geçmeden durmak. Stres ile başbaşa kalıp bir şey yapmamanız bile, ilk başta stres seviyesi artsa bile sonra aşamalı olarak azaltır. Soğuk suya atladığınızda ilk başta çok soğuk hissedip sonra vücudunuzun suya alışması ile soğuk hissinin azalması gibi.

Sosyal durumlarda kaygılı bile olsanız, düşüncelerinizi beslemediğiniz sürece – bunun ne demek olduğuna geleceğiz – kaygıya alışırsınız ve sonra kaygı kaybolur. Yapmanız gereken şey, zor bir duruma tolerans göstermeyi becermek.

Sosyal bir ortama gittiğinizde, dışarı çıkıp aksiyon alma işinin yarısını yapmış oluyorsunuz. Dışarı çıkıp aksiyon almanın işinize yaraması için, diğer yarısını da yapmalısınız yani insanlarla etkileşime girmeniz ve stresi, stresten kaçmadan tolere etmeniz de lazım.

Burada stresi tolere ederken bundan hoşlanmak ya da bir sorun çözmek zorunda değilsiniz. Yapmanız gereken tek şey, soğuk suya atladığınızda soğuğa rağmen suda kalmak gibi, strese rağmen sosyal durumdan kaçmadan orada insanlarla etkileşim içinde kalmak. Bunun sonucunda havuzda biraz kaldığınızda vücudunuzun soğuğa alışması gibi, vücudunuz strese, sosyal duruma intibak edecek.

Beyniniz sosyal durumlara ve onların stresine intibak ettikçe ve siz daha az negatif duygu hissettikçe, insanlarla konuşmaya, onlara merhaba demeye, toplanıp konuşan gruplara karışma gibi etkileşimler yapacaksınız. “Bugünkü dersi anlamak zordu” ya da “bu oyunu ilk defa mı oynuyorsunuz?” gibi açılışlar yapacaksınız.

Kaygı dopamin devrelerini kapatır

Beyninizin kaygıya maruz kalıp kaygıya intibak etmesi çok önemli zira kaygılı olduğumuz zaman, dopaminerjik devrelerimiz devre dışı kalır. Belli bir durumda strese intibak edip stres hissetmemeye başladığınızda, bu durumdan zevk alma kapasiteniz artar. Örneğin daha önce kaçtığınız sosyal ortamlarda olmak istersiniz çünkü orada olmaktan zevk almaya başlarsınız. Akşam eve gittiğinizde, beyninizde bir bölüm, bu sosyal ortamlara yeniden girmenizi istemeye başlar. İstekli bir şekilde dışarı çıkıp aksiyon almaya, pozitif bir değer biçmeye başlarsınız.

Her dışarı çıktığınızda aynı süreç çalışır. Önce kaygınız artar, strese rağmen strese intibak edene kadar ortamda aksiyon almaya devam edersiniz ve stres azalır. Stres azaldığında, zevk için kapı açılır ve aldığınız zevk de, sosyalleşme davranışınızı pekiştirir, daha sonra yine sosyalleşmek istemenizi sağlar.

Size dışarı çıkın ve aksiyon alın diyen insanlar, bu stratejiyi bilinçaltı bir şekilde de olsa çözmüş insanlar. Ve dışarı çıkıp aksiyon almanın bazı insanlar için kolayken, bazı insanlar için çok zor olmasının sebebi, her insanın taban stres tolerans seviyesinin farklı olması.

Stres toleransı düşük biriyseniz, ortama intibak etmeniz zor olur ve ortamdan kaçmaya meyilli olursunuz. Dışa dönük ve daha dışa açık bir insansanız, kendinizi ortama koymanız daha kolay olur.

Stres toleransı yüksek, daha dışa açık insanların, “dışarı çık, aksiyon al” derken bunu çok kolay bir şeymiş gibi söyleme sebepleri, bunun onlar için gerçekten de daha kolay olmasıdır. Bazı insanlar için, dışarı çıkıp aksiyon almak, dışarıda etkileşime girip durmak zor ama bu insanların da dışarı çıkıp aksiyon alması gerekli.

Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 501

(E-Kitap – 152 sayfa – PDF/EPUB)

Merhaba,

Bu kitap, son bir iki senedir izlediğim ve bana 40 yaşından sonra bile birçok pratik şey öğreten Dr. K’nın podcastlarından derlediğim serinin beşinci kitabı.

Not: Serinin tüm kitaplarından oluşan daha iyi bir yaşam için kitap setine de bakınız.

Dr. K, psikiyatrist ve nöron bilimi çalışmalarının yanında zamanında bir süre rahip olarak da yaşamış ilginç birisi. Kendisi Hint kökenli bir Amerikalı ve internette herkese açık kanalında çok pratik ve faydalı paylaşımlar yapıyor. Özellikle günümüz dünyasında teknolojinin yarattığı ortamın, beynimizin evrimleştiği uzun geçmişimizden oldukça farklı olmasından kaynaklanan disiplinsizlik, odaklanamama, sürekli yorgunluk, motivasyon eksikliği, başarısızlık, vs. gibi sorunlar üzerine eğilen ve bu konularda iyileşmeniz için oldukça pratik bilgiler veren bu yayınları İngilizceniz varsa izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Son zamanlarda yaptığımız nöroplastisite serisindeki bölümlerin aksine, bu kitaptaki bölümler çok daha kısa ama yoğun ve oldukça pratik bilgiler içeriyorlar. Birçoğunu ben kendi hayatımda da uyguluyorum ya da uygulamaya başladım ve oldukça dönüştürücü ve iyileştirici pratikler olduklarına şahit olduğum için sizinle paylaşmak istedim.

Şimdiden iyi okumalar,

Mahmut Abi

Kitabı Türkiye’den almak için tıklayınız.
(Not: Sepete ekleyerek %30 indirim alabilirsiniz).
(Alım güvenilir Shopier ödeme sisteminden olup sizin ödeme bilgileriniz bize gelmiyor.)

Kitabı Türkiye dışından almak için tıklayınız.
(Alım güvenilir Payhip ödeme sisteminden olup sizin ödeme bilgileriniz bize gelmiyor.)

İçindekiler

Ertelemecilik (procrastination) 9
Giriş 9
Çalışma Belleği 10
Davranış Spektrumu 11
En iyiye en yakın şeyi yap 11
Bu şeyi yapamıyorum ama en azından neyi yapabilirim? 12
Bir kapıdan geçme tekniği 13
Anhedoni (Mutlu olamama hastalığı) 15
Giriş 15
Anhedoni Literatürü 15
Anhedoni kavramının kökenleri 16
Travma ve anhedoni 17
Dopamin Devresi 101 19
Dopamin salınımını minimize/maksimize etmek 21
Beyinde ne oluyor? 21
Kalan işi hesaplamak 22
Teknolojinin etkisi 24
Gölge Çalışması ile kendinizi kendinizden nasıl kurtarabilirsiniz? 26
Giriş 26
Gölge nedir? 26
Gölge Çalışması 30
Neden gölge çalışması yapmalısınız? 33
Gölge Çalışması ek bilgi 35
Kaygılı bağlananlar için Gölge Çalışması 36
Giriş 36
Kaygılı bağlanma stili 36
Gölge Çalışması 37
Gölge Çalışması – Kaygılı bağlanan kişi için günlük tutma alıştırması 39
Hazır Olma ve Gönüllü Olarak Maruz Kalma Alıştırması 42
Kendinden Nefret Eden Adamın “Eylemsizliği” 45
Giriş 45
Eylemsizlik de aslında bir eylemdir 47
Eylem sadece fiziksel eylem demek değildir 49
Daha az şey yapmalısınız 51
Neden ilerleyemiyorsunuz? 52
Dopaminerjik yanlış kablolama 52
Hayatınızı nasıl değiştireceksiniz? 54
Düşünceleriniz nereden geliyorlar? 55
Zihninizin ne söylediğine değil sizi nereye yönlendirdiğine bakın 57
İlerlemek için atabileceğiniz adımlar 57
Rahip modunun gücü: Arzuları fethetmek 63
Giriş 63
Arzu nedir? 63
Arzunun kölesi olmaktan nasıl kurtulursunuz? 64
Mutluluğun doğası 65
Şükretmek 66
24 yaşında, kendini geliştiren adam 69
Takipçi yorumu 69
Kişisel gelişim içeriğine bağımlı, kendini geliştiremeyen adam 70
Kişisel gelişim isteğinizin gerçek motivasyonu ne? 70
Teoride bilseniz de pratikte neden yapamıyorsunuz? 73
Kişisel gelişim göstermeden kişisel gelişim içeriği tüketmekten kurtulmak 73
“Dışarı çık, aksiyon al” tavsiyesi nasıl uygulanır? 74
Kaygı dopamin devrelerini kapatır 76
Kaygınıza kapılmayın 77
Kendini geliştirebilen, ama kendini geliştirmeye bağımlı olan insan 78
Yalnızken de mutlu olmanın sırrı 82
Giriş 82
Doyurucu yaşam kavramı 82
Doyurucu bir yaşam için gerekenler 83
Duygusal olarak belirgin deneyimler 84
Üretkenliğin önemi 86
Geride bıraktığınız yaşamın muhasebesi 88
Hormonlar ve fizyoloji 89
Rahiplerden öğrenebilecekleriniz 90
Bakış açısı ve içsel çevre 93
Özet ve sonuç 94
Zaman sizi pişmanlığa hapseder 96
Giriş 96
Depresyon 96
Zamanın zihin üzerindeki etkisi 97
Depresyon probleminin çözümü 99
Günlük tutma alıştırması 101
Can sıkıntısının ve mutsuzluğun nedeni 103
Giriş 103
Mutluluğun teknik anlamını unuttuk 103
Mutluluk teknik olarak nedir? 105
Mutluluğu yok eden şeylerin ortak noktası 106
Modern dünyanın herkesi bir miktar OKB’li yapması 107
Mutluluk yaratmanın yolları 107
Meditasyon 107
Can sıkıntısına karşı tolerans 108
Kalıcı düşüncelerden kurtulmak 108
Dopaminerjik dengeyi nasıl kazanırsınız? 110
Sosyal medyadan uzak kalmak 110
Dopamin detoksu yapamazsınız 111
Detoks değil sağlıklı bir denge geliştirmek 112
Beyni gerçek dünyada doyurmaya başlamak 114
Günün ilk saatlerinde ekrandan uzak durmak 115
Tembel değilsiniz, ekran tarafından dopamin rezervleri tüketilmiş birisiniz 116
Dr.K ile 35 dakikada porno bağımlılığından kurtulma 118
Giriş 118
Porno bağımlılığı verileri 118
Bağımlılığın doğası 119
Porno neden şiddetli bağımlılık yapıyor? 119
Porno izlemeyi tetikleyen beyin devreleri 120
Talamus ve limbik sistem 120
Çekirdek akumbens ve dopamin sistemi 120
Amigdala ve limbik sistem 121
Oksitosin ve yalnızlık sistemi 122
Sosyal statü sistemi 123
Porno bağımlılığına karşı eylem planı 123
Porno izleme dürtüsü ve aktivitesi arasına engeller koymak 123
Porno izlemeyi günün belli bir saatiyle kısıtlamak 124
Günün başından günü planlamak 124
Duygusal düzenleme kabiliyeti geliştirmek 125
Porno izleme tetikleyicilerini bulmak 125
Zayıflık analizi yapmak 126
Uykuda bekleyen negatif duygulardan kurtulmak 126
Bir komünite bulmak 126
Sosyal statünüzü yükseltmek 127
Düzenli spor ve sağlıklı beslenme 127
Altta yatan duygu durumu bozukluğunu tedavi etmek 128
Bağımlılığa karşı kullanabileceğiniz basit bir teknik 128
Teknoloji bağımlılığı beyninizi nasıl etkiliyor? 130
Bağımlı beyin 130
Zayıflık tuzağı 131
Zor günler hiç bitmeyecek tuzağı 131
İyileşmenin kuralları 132
Kural #1 – Hayatınızı değiştirin 132
Kural #2 – Tamamen dürüst olun. 133
Kural #4 – Kendinize iyi bakın. 135
Kural #5 – Kuralları eğip bükmeyin. 135
Soru – Cevap 136
Neden sürekli geç kalıyorsunuz? – Zaman körlüğü 138
Giriş 138
Ertelemecilik ve zaman körlüğü 138
Süre hesaplama kabiliyetsizliği 139
Zaman körlüğü sorununun kökeni 140
Süre hesaplama bozukluğu 140
Değer hesaplama hatası 141
Geriye dönük zaman algısı 142
Zaman körlüğünü nasıl çözebilirsiniz? 143
Manipülatif, toksik insanların akıl oyunları 144
Giriş 144
Birinci Evre: Değerlendirme (Manipülasyona giden yol) 144
İkinci Evre: Test Evresi 146
Üçüncü Evre: Duygusal kafa karışıklığı / Duygusal manipülasyon evresi 147
Dördüncü Evre: Her şey sizin suçunuz evresi 148
Manipülatif ve istismarcı kişinin iyiyken çok iyi olması 150
Manipülatif birinden ayrılmak 151

Dürtü sörfü (urge surfing) ile duygusal güç kazanma

Bağımlılık konusunda kullanabileceğiniz çok basit bir teknik var. Dürtü sörfü (urge surfing).

Dürtü sörfü, kişinin istenmeyen davranışlarını yönetmesini sağlayan bir teknik. Kişi, yanlış olduğunu bildiği bir şeyi yapmak için şiddetli bir istek hissettiğinde, bu isteğe yenilip o davranışı yapmak yerine, bu istek “dalgasının” üstünden sörf yapan biri gibi geçiyor. Burada anahtar nokta, sanki şiddetli bir dürtünün size yaptırmaya çalıştığı şeyi yapmazsanız, o dürtü o şeyi yaptırana kadar aynı şiddette kalacakmış gibi görünse de, bir süre sonra zirveye çıkıp (iyileşmeden önce daha kötü olup) sonra hızla söner.

Bu teknik, madde ve alkol bağımlılığından kurtulmak için kullanılan bir teknik ama aynı zamanda porno bağımlılığı, asosyal medya bağımlılığı ve hatta kızgın veya kaygılı olduğunuz durumlarda patlamama, eski sevgiliye ulaşmama gibi konularda da kullanabileceğiniz bir teknik.

Dürtü sörfü nasıl çalışıyor?

Madde, porno ya da bilgisayar oyunu gibi bir bağımlılığı kullanma dürtüsü geldiğinde, bu dürtüyü kabul ediyorsunuz, gözlemliyorsunuz, sizi rahatsız etmesine izin veriyorsunuz ve başka hiçbir şey yapmıyorsunuz. Bu dürtüyü bastırmaya çalışmıyorsunuz, onunla savaşmıyorsunuz. Sadece öylece bir şey yapmadan dürtünün sönmesini bekliyorsunuz. Yani dürtü dalgasının üstünde, bittiği yere kadar sörf yapıyorsunuz.

Bu teknik neden çalışır bir teknik? Çünkü şiddetli bir dürtü eğer ruminasyon ya da aksiyon ile beslenmezse yaklaşık 30 dakika bir süre içerisinde yükselir, zirve noktasına ulaşır ve sonra alçalıp söner.

Dürtü dalgası genelde 4 aşamaya sahip:

Tetiklenme – İstemediğiniz bir şeyi yapma dürtüsü, bir insan, yer, düşünce, duygu, vs. ile tetiklenir.
Yükselme – Dürtü daha şiddetli hale gelmeye başlar. Bu çok hızlı olabileceği gibi yavaş yavaş da olabilir. İnsanlar genellikle yükselme evresinin başında dürtüye yenilirler ve dürtünün zorladığı ve istemedikleri davranışı yaparlar.
Zirve – Eğer dürtüye yenilmezseniz, dürtü daha da yoğunlaşır ve zirve noktasına gelir. Zirve noktasında dürtü, eğer sizden istediği şeyi yapmazsanız, hep bu rahatsız edici seviyesinde kalacakmış gibi hissettirir.
Düşüş – FAKAT eğer dürtüye yenilmezseniz, dürtü kendiliğinden sönmeye başlar ve söner gider (sonradan yine gelmek üzere).

Dürtü konusunda bilmeniz gereken ve dürtü şiddetli bir şekilde bastırdığında hatırlamanız gereken en önemli şey, dürtünün bir zorunluluk değil bir duygu olduğu, her duygu gibi geçici olduğu ve eğer kendisini “rahatlatacak” ama sizin için kötü olan davranışı yapmazsanız, bu duygunun da geçeceği. İkincisi ise, sandığınızdan çok daha fazla negatif duygu veya duygusal acı kapasiteniz var.

Dürtüyü bastırmak veya onunla savaşmak dürtüyü daha güçlü yapabilir. Bunun yerine dürtünün sizi ittiği şeyi yapmayıp gelen şiddetli rahatsızlık ile oturma alıştırması yaparsanız rahatsızlık negatif duygu toleransınız artar.

Dürtüyü bastırmadan dürtüyle oturmak ne demek? Bu bir çeşit meditasyon yaparak dürtünün fiziksel ve ruhsal etkilerine şimdiki zamanda odaklanmak zihni dürtüden ve etkilerinden uzaklaştırmadan gözlemlemek demek.

Bağımlılıktan kurtulmak, büyük oranda sabır ile alakalı. Olay dürtüyü yenmekten çok, dürtü sönene kadar beklemeyi bilmek ile alakalı. Bu birçok dürtü için geçerli. Örneğin açlık duygusu bile, ilk başta çok şiddetli gelse de, sadece sabredip bir şeyler yemezseniz, zaman içerisinde sönüyor. Sonra güçlü bir şekilde yine geliyor ama eğer sabrederseniz yine sönüyor. Bu mekanizma, bağımlılık yapan şeye karşı duyulan arzu konusunda da geçerli.

Dürtü sörfü aynı zamanda çok etkili bir duygusal güç geliştirme tekniği.  Duygusal güç, duygusuz olmak değil, duygularının kontrolünde olmamak demek. Duygularının kontrolünde olan bir insan, duygularının kendisini zorladığı şeyleri yapar.

Örneğin erkek, görüştüğü kadın mesajına dönmediği için kaygıya kapılır ve kaygısı da erkeğin, (kadından hala onu istediğini gösterir bir mesaj alıp rahatlayana kadar) kadını mesaja boğmasını ister. Erkek bu dürtü üzerinde sörf yaparsa bu dürtü söner. Bu dürtü sonra yine gelir, tek bir kere de gelmez. Ama her geldiğinde daha düşük şiddette gelir. Bu erkek, bu tür dürtülerine hep yenildiği yani onları davranışları ile beslediği için, normal bir insandan çok daha şiddetli kaygıya sahiptir ve dürtü sörfü ile bu kaygı anormalliği düşürülebilir.

Ama burada erkeği duygusal olarak güçlü yapan, kaygının tamamen ortadan kalkmasından çok, erkeğin kaygıya her karşı koyduğunda, kaygıya karşı güçlenmesidir. Dürtü sörfü bu nedenle, negatif duygu ağırlığı altına girip, onu kaldırmadan yere atmak yerine kaldırmak gibidir ve bir süre sonra, beyinde irade (ki farkındalık ile aynı şey) gücü, duygusal gücü gelişir.

Not: Dürtü dalgası ile ilgili geliştirebileceğiniz başka kabiliyetler de var. Mesela tetikleyicileri yönetmek yani sizi neyin tetiklediğini önceden bilmek, tetikleyicilerden uzak durmak ve tetiklendiğinizde ne yapacağınıza karşı önceden plan yapmak.  Örneğin Instagram’da gezerken yarı çıplak bir kadın gördüğünüzde, porno izlemeye tetiklendiğinizi bilmek ve böyle hesapları hızlıca engellemek. Böyle bir içerik karşınıza çıktığında Instagram’ı kapatıp porno açacağınızı bilmek ve buna karşı bir alternatif geliştirmek. Örneğin hemen dışarı çıkıp 30 dakika yürüyüp gelmek.

Bir diğer teknik de, şimdiki zamanda yükselen kaygınızı, olması gerekenden çok daha şiddetli yapan, birikmiş negatif yükten kurtulmak. Örneğin bir kız size mesaj atmadığında, o kız sizi istemiyor kaygısına kapılabilirsiniz. Ama eğer bir de “ben zaten istenmeyen, istenmeyecek biriyim” gibi bilinçaltı temel inancınız ve bununla ilgili negatif duygu yükünüz varsa, bu kızla ilgili kaygınız bir birim ise, temel inanç kaygınız da buna 10 birim ekler ve devasa bir kaygı içine düşebilirsiniz. Bu uykuda bekleyen negatif duygu çöpünü temizlemek için terapi, günlük tutmak, meditasyon, yaşam tarzı değişiklikleri (örneğin daha fazla sosyalleşmek) gibi şeyler yapabilirsiniz.

Negatif duygulara karşı güç kazanma, teknoloji bağımlılığından kurtulma ve farkındalığı arttırma gibi konularda, Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları Kitap Setine bakabilirsiniz. Bu setin büyük bir kısmını Patreon’da yayın olarak da yapıyoruz.

 

Manipülatif, toksik insanların akıl oyunları

Yayınlarını Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları Kitap Seti ve Daha iyi bir yaşam için yayın serisi olarak derlediğimiz Dr.K.’nın en son yayınlarından birisini çevirdim.

Giriş

Bu bölümde, ilişkilerde manipülasyonu konuşacağız.

Toksik ve istismar içeren ilişkiler yaşamış birçok insanla çalıştım (diyor Dr.K.). Bu insanlar ya sağlıksız ya da toksik ilişkiler döngüsüne giriyorlar ya da toksik ebeveynlerle, kardeşlerle ya da iş arkadaşları ya da patronlarla ile başa çıkmaya çalışıyorlar. Aynı zamanda sosyopat, narsist insanlarla da çalıştım. Bu iki grup insanla çalışmam sonucunda, toksik ve istismarcı olan tarafın belli davranış kalıplarına sahip olduğunu gördüm. Bu davranış kalıplarının farkına varmak, toksik tarafın kendini düzeltip daha sağlıklı ilişkiler yaşaması için, kurbanın ise karşısındakinin kendisine ne yaptığının farkına varması, düşmanın üzerinde kullandığı stratejileri bilmesi için çok önemli.

İstismarcı partnerin genellikle bilinçsiz bir şekilde uyguladığı, istismara uğrayan partnerin ilişkiye saplanıp kalmasına neden olan ve basamak basamak ilerleyen teknikleri ele alacağız. Bu teknikler genellikle o kadar sinsiler ki, çoğu zaman istismara uğrayan taraf bunların farkına varmaz. Böyle bir ilişkide olan arkadaşınıza “bu kişi senin için iyi değil, sana iyi gelmiyor” dediğinizde, bu arkadaşınız size her şeyin yolunda olduğunu ve sorunları çözebileceğinizi söyler. “Kimse mükemmel değil ama o benim iyiliğimi düşünen biri” gibi şeyler söyler. Siz de arkadaşınızın, partnerinin kendine yaptıklarını nasıl olup da göremediğine şaşırıp durursunuz. Bu bölümde umarım, bu manipülasyon tekniklerinin, kurbanı kendilerine yapılan şeylere karşı nasıl tamamen kör ettiğini anlayabileceksiniz.

Birinci Evre: Değerlendirme (Manipülasyona giden yol)

Bu aşamada istismarcı partner, normal bir insanın tolerans göstermeyeceği ama kendisinin sürekli yaptığı şeylere tolerans gösterebilecek birini bulmaya çalışır. İstismarcı kişi, karşısındakinden istediği şeyleri almak için kullandığı istismarcı davranışlarına karşı kırılgan birini arar. Bunun için de çok basit testler yapar ve bu testler de genellikle sizin sınırlarınızı, sevgi dolu bir şekilde ihlal etmek şeklinde olur.

Sınırlarınız ihlal edildiğinde, sizin buna vereceğiniz tepki, genellikle sınırlarınızı ihlal eden kişinin size gönderdiği duygusal sinyallere göre değişir. Bir insan sizden bir şey çalarsa ve bunu yaparken “senden hoşlanmıyorum, sana zarar vermek istiyorum” sinyalleri gönderirse, beyniniz hiçbir karmaşaya düşmeden tepki verir. Karşınızdakinin size zarar vermek istediğini, kötülük yapmak istediğini bilirsiniz. Bu durumda böyle birini hayatınızdan atmak görece çok kolaydır.

Manipülatif ve istismarcı biri ise, sizin sınırlarınızı (en azından başlangıçta) sevgi ve şefkat ile ihlal eder. “Sana dokunulmasından hoşlanmadığını biliyorum ama çok güzelsin, sana dokunmadan duramıyorum” diyerek dokunup durur. Ya da “bugün çok yoğun olduğunu söyledin ama seni düşünmeden duramıyorum, o yüzden bir sürü mesaj attım” gibi şeyler söyler. Yani sizin sınırlarınızı ihlal ederken, size pozitif ya da övücü duygusal sinyaller gönderir.

Toksik partner, sizi bu şekilde dener ve değerlendirir. Eğer size doğru duygusal sinyalleri gönderirlerse, sizin sınırlarınızı ihlal edip sizden istediği şeyi koparıp koparamadığına bakar.

İstismara uğrayan ya da uğrayacak partnerin ise, kendi kırılganlıkları, güvensizlikleri vardır. Sevilmek ister, övülmek ister, kendisini arzulayan bir partner ile romantik ilişkide olmak ister. Bir de tabii popüler kültür bize, gerçekten tutkulu ilişkilerin, birbirlerine vurmalı, bağırmalı olduklarını, şiddetli bir kavganın birden bire tutkulu öpüşmelere yol açtığı bipolarlığın aşkmış gibi gösterilir. Kendi güvensizlikleriniz ve popüler medya koşullanması ile, karşınıdaki insan size sevgi sinyalleri gönderdiği sürece, sınırlarınızı ihlal etmesinin pek dert olmadığını sanırsınız.

Bir insanın pozitif ve şefkat dolu sinyaller gönderirken sizin sınırlarınızı ihlal etmesi, sizin aklınızı karıştırır, aklınızda çok büyük bir soru işareti oluşturur. İstismarcı size karmaşık sinyaller gönderdiği için, bir istismar kurbanı olduğunuzu anlayamazsınız.

Toksik partner bu aşamada partnerinin, doğru sinyallerle ve nedenlerle yapıldığında, sınırlarının ihlal edilip edilmeyeceğine izin verip vermeyeceğini anlamaya çalışır. Toksik partner, sizin sınırlarınızın doğru nedenlerle ihlal edilmesine izin verdiğinizi gördüğünde, ikinci test aşamasına geçer.

İkinci Evre: Test Evresi

Manipülatif partner, birinci aşamada, sizin doğru nedenlerle yapıldığında, sınırlarınızın ihlal edilmesine ses çıkarmadığınızı ya da çıkaramadığınızı görmüştür. İkinci aşamada ise, sınırlarınızı başka hangi nedenlerle ihlal edebileceğini, başka hangi nedenlerle sınırlarınızın ihlal edilmesine ses çıkarmayacağınızı ya da çıkaramayacağınızı test eder. Burada istismarcı partner, temel olarak sizi kontrolcü ve manşpülatif davranışa açık hale getiren diğer zayıf noktalarınızı arar.

Bu aşamada manipülatif partner, partnerinin kafasını oldukça karıştıran bir şey yapar. Partnerini kızdıracak ya da kıracak bir şey yapar ama sonra özür diler. Partnerini kırdıktan sonra sadece özür dileyerek bu yaptığının yanına kalıp kalmayacağına bakar.

Sorun şu ki, bir insanın özür dileyebilmesi, çoğu zaman o insanla ilgili olumlu bir göstergedir. Bir insan sizi kırdığında ya da kızdırdığında özür diliyorsa, o insan iyi bir insandır ya da iyi niyetlidir dersiniz. Ama manipülatif ve istismarcı bir insan ile karşı karşıya olduğunuzda, özür dilemek bir manipülasyon aracına dönüşür. “Ben bu insana kötü bir şey yaparsam, özür dileyerek bu işten yırtabilir miyim?” stratejisinin bir aracı olur.

Burada normal bir hata ve özür olayını aşan şey şu. Manipülatif ve istismarcı biri, sizin sınırlarınızı ihlal eder ve sonra özür diler. Ama orada durmaz. Sizin sınırlarınızı ilkin hafif bir şekilde ihlal etse de, sınır ihlalleri çok daha kötüleşmeye başlar. Bunun klasik örneği, fiziksel ya da duygusal şiddet gösteren partnerin, sonra dönüp “çok üzgünüm, bunu hak etmedin, lütfen bana bir şans daha ver, seni çok seviyorum, ben bazen hatalar yapan bir insanım, sarhoş olduğumda ne yaptığımı bilmiyorum, söz veriyorum değişeceğim, vs, vs, vs” demesi. Bu kişi burada aslında, sadece özür dilemenin yetip yetmeyeceğine bakar. Eğer özür dilemek yetiyorsa, kötü davranışı yapmaya ve sonrasında özür dileyip af dilemeye devam eder. Örneğin manipülatif bir erkek, birgün karısını döver ama sonra çiçekler alıp, değişeceği konusunda yeminler edip af diler. Fakat bir süre uslu durduktan sonra karısını yine döver ve ertesi gün yine af diler.

Manipülatif kişinin yapabileceği başka bir test de, hangi başka duyguların, sizin sınır ihlallerine ses çıkarmamanızı sağladığını test etmek. Partner örneğin “bu haftasonu görüşelim mi?” sorusuna “bu haftasonu çalışmam lazım bebeğim” yanıtını aldığında, bu tür bir manipülasyon yapabilir. Burada manipülasyondan konuştuğumuzu yani davranışın göstere göstere ve şiddetli olmayacağını hatırlatalım.

Manipülatif partner bu cevap üzerine haftasonu arayıp “bu hafta gerçekten çok depresifim. Çalışman gerektiğini söylemiştin ama kötü hissediyorum işte … ama sen çalışmaya devam et aşkım, ben kendi başımın çaresine bakarım. Ben burada bunalımlardayım, ama sen çalışmaya devam et aşkım, benim için endişelenme. Başımın çaresine bakabilirim” gibi şeyler söyleyebilir. Burada partner, üzülmesini, sınır ihlalinde kullanıp kullanamayacağını test eder. Partner aynı zamanda öfkeyi de kullanabilir. Örneğin “işin her zaman benden daha önemli” diye kızabilir. Ya da suçluluk duygusunu kullanabilir.

Bunun manipülasyon mu yoksa sağlıklı bir ilişkinin normal bir parçası olup olmadığını anlamanın bir yolu var. Manipülatif test, sanki sizin savunma sistemlerinizi test ediyormuş gibi ard arda değişik silahlar kullanır. Önce üzüntüyü kullanır ve bu çalışmazsa öfkeyi kullanır ve o da çalışmazsa birden özür dilemeye başlayabilir ve bu da çalışmazsa sonrasında size suçluluk duygusu tuzağı kurabilir. Manipülatif bir partner tek bir duygusal teknik kullanmaz ve sizin değişik duygularla dolmanıza neden olur.

Eğer partneriniz değişken duygusal tepkiler verip duruyorsa, bir pasif agresif, bir suçluluk duygusu ile dolu, bir özür diler şeklinde sürekli duygudan duyguya atlıyorsa, anormal bir insan ile toksik, sağlıksız bir ilişkide olduğunuzu anlayabilirsiniz.

Üçüncü Evre: Duygusal kafa karışıklığı / Duygusal manipülasyon evresi

Burada anlamanız gereken şey, bu insan bunu, neler yaparsam yanıma kalır diye bulmak için yapıyor. Ama aynı zamanda bu testler ile, sizin kafanızı aşırı karıştırıyor ve sürekli olarak bu kişinin duygularına tepki verir durumda kalıyorsunuz.

İşte duygusal manipülasyon da tam olarak burada size tesir etmeye başlıyor. Çünkü, duygusal olarak dengede olursanız, duygusal olarak manipüle edilemezsiniz. Manipülatif ve istismarcı insanlar, her şeyden önce, kafanızda kocaman bir soru işareti yaratırlar. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilemez hale gelmenizi sağlarlar. Birgün bir şekil hissedersiniz, başka gün başka bir şekil. Ve içsel olarak karmakarışık olduğunuzda da, artık duygusal manipülasyon için verimli topraklara dönersiniz. Çünkü siz ne hissettiğinizi bilmemeye başladığınızda, karşınızdaki sizde duygu yaratacak davranışlar icraa etmeye başlar.

Başlangıçta “seni çok seviyorum, ondan sana dokunmadan duramıyorum” diyen, sonra “sen eskiden bundan hoşlanıyordun, ama şimdi eskisi gibi dokunmuyoruz. Nerede hata yaptım. Çok kırgınım, benden git gide uzaklaşıyorsun” demeye başlar. Sürekli taktik değiştirir, örneğin kızgınlık gösterir. “Ben sana ne yaptım? Böyle davranmana inanamıyorum. Tüm eski sevgililerim de böyle şeyler yapıyorlardı”.

Bu tür değişen duygular karşısında kafanız karıştığında, manipülatör size istediği duygusal enerjiyi gönderebilir. Sizi suçlu hissettirebilir, üzgün hissettirebilir, kızgın hissettirebilir. Artık duygusal bir pusulanız kalmaz ve duygusal manipülasyona çok açık biri haline gelirsiniz.

Dördüncü Evre: Her şey sizin suçunuz evresi

Dördüncü evrede manipülatör sizi, kendi duygusal durumunun sorumlusu haline getirir. Manipülatör kızgın hissettiğinde siz suçlu hissedersiniz, manipülatör üzgün hissettiğinde siz yine kendinizi suçlu hissedersiniz. “Bir şeyleri yanlış yapıyorum” dersiniz.

Manipülatör bazen de sizden uzaklaşabilir, pasif agresif şeyler yapmaya başlayabilir. Bir çok sıcak, bir çok soğuk olabilir. Bu durumda da siz, neyi yanlış yaptığınızı bulmaya çalışırsınız.

Bu aşama, toksik ilişkinin tüm zehrinin kişinin içine işlediği aşamadır. Çünkü manipülasyona uğrayan kişinin kızgın olup olmaması, seviliyor hissedip hissetmemesi, vs. tamamen manipülasyona uğrayanın davranışlarına bağlıdır. Bu da, kişinin toksik bir ilişkide olduğunu anlayamamasının önemli nedenlerinden biridir. Çünkü kontrol sizdeymiş gibi hissedersiniz. “Eğer yeterince seversem”, “yeterince ilgi gösterirsem”, “tüm mesajlarına hemen cevap verirsem”, “ne isterse yaparsam”, onu içindeki şeytanlardan koruyabilim dersiniz.

Bunun klasik bir örneği, evi sürekli temiz tutarsam, akşam yemeğini zamanında hazırlarsam, kocam eve geldiğinde beni dövmez diye düşünen kadındır. Burada istismara uğrayan kişi, istismarın suçlusu kendisiymiş gibi, istismarı kontrol altında tutması gereken kendisiymiş gibi davranır. Bir South Park bölümünde karakterlerden biri, “Neden sana vurmama sebep oluyorsun, anlayamıyorum” diyordu.

Sorumluluk tamamen istismar edilen kişinin sırtına yüklendiğinde, istismarcı tüm sorumluluktan kurtulur. Birçok insanın bu tür toksik ilişkilerden çıkamama nedeni, tamamen aciz hissetmeleri değil tam tersine, her şeyi doğru yaparlarsa, durumu düzeltebilecekleri hissidir. Kişi eğer sınır ihlalerine daha fazla sessiz kalırsa, karşısındakine her istediğini verirse, onun istediği gibi biri olursa, bu aşırı gelgitli insanı kontrol edebileceğine inanır.

“Yumurta Kabukları Üstünde Yürümek” (Türkçe’de diken üstünde olmak deyimine karşılık gelen “Walking on Eggshells) adlı, sınırda kişilik bozukluğu olan biri ile yaşamı anlatan çok güzel bir kitap var. Bu deyim, böyle biri ile yaşamı çok güzel açıklıyor. Böyle toksik biriyle yaşamak için sürekli parmak uçlarında yürümek gerekiyor ve yanlış bir şey söylediğinizde ya da yaptığınzda, toksik partner sürekli olarak patlıyor. Ama bu patlama onun suçu değil, güya sizin suçunuz, onun patlamasına sebep olacak bir şey yapmamalıydınız(!).

Böyle bir ilişkiden çıkmanız zor zira ilişkiden çıkmak istediğinizde, karşınızdaki kişi tüm o duygusal manipülasyon taktiklerini üstünüze salacak. Örneğin “ben bu ilişkiyi bitirmek istiyorum” dediğinizde belki öfkelenip “pes edeceğini biliyordum, sende bu ilişkiyi yürütecek yürek olmadığını sana söylemiştim, işler biraz kötüleşince, kaçacak bir korkak olduğunu söylemiştim” gibi şeyler söyleyecek. Ya da belki suçluluk duyuyormuş gibi ağlamaya başlayacak, çiçekler alacak ve “yemin ediyorum terapiye başlayacağım” gibi şeyler söyleyecek. Belki gerçekten de terapiye gidecek. Toksik, manipülatif ve istismarcı birini terk etmek istediğinizde, bu kişi size karşı birçok duygusal manipülasyon tekniği kullanacak.

Manipülatif ve istismarcı kişinin iyiyken çok iyi olması

Manipülatif ve istismarcı kişiyi terk etmeyi gerçekten zorlaştıran bir şey daha var. Toksik kişi her zaman o kadar da kötü biri değil. Aslına bakarsanız benim gördüğüme göre, manipülatif ve istismarcı kişi ilişkinin yarısında berbat biri ama ilişkinin kalan yarısında da gayet iyi, en azından iyi olmaya çalışan biri.

Buna klasik bir örnek, madde bağımlısı ebeveyn. Bir çocuğun madde bağımlısı anne ya da babasını kendi başına bırakması zordur zira bu ebeveyn, madde etkisi altında değilken gerçek bir suçluluk duyar, işleri yoluna koymayı, kaybettiğiniz zamanı yeniden kazanmayı, iyi bir ebeveyn olmayı ister. “Çok üzgünüm, sen bunları hak etmiyorsun. Hadi gel bugün en sevdiğin şeyi yapalım. Baban daha iyi bir baba olmak için elinden geleni yapacak, söz veriyorum” der. Bunları söylerken samimidir ve çocuk da bu ebeveynin potansiyeli için ondan kopamaz. Ama sorun şu ki, ebeveyn her zaman böyle değildir. Her zaman ayık olmaz ve örneği alkol tükettiğinde, bambaşka biri olur.

Manipülatörlerin, aralıklı pekiştirme tekniğini doğal bir şeymiş gibi kullanabilmeleri gerçekten çok ilginç:

Aralıklı pekiştirme (intermittent reinforcement), bir davranış sonrası ödülün düzensiz ve (en azından görünürde) rastgele aralıklarla verilmesi durumudur. Aralıklı pekiştirmeye maruz bırakılan bireyler, diğer pekiştirme tiplerine göre (sabit aralıklı ve öngörülebilir pekiştirme) ödüle ulaşmak için çok daha fazla emek harcarlar ve dahası ödül uzun süre ufukta görünmese bile birgün geleceğine inançlarından çaba harcamaya devam ederler.

Manipülatör rastgele bir şekilde çok iyi bir  sevgiliye dönüşür ve aynı şekilde rastgele bir şekilde berbat bis sevgiliye dönüşür. Siz de kendinizi, her zaman çok iyi sevgili olması için ne yapabileceğinizi düşünüp dururken bulursunuz.

Manipülatif birinden ayrılmak

Manipülatif birinden ayrılmak istediğinizde, bu kişinin sizin üzerinizde çok çeşitli duygusal manipülasyon taktikleri kullanacağını söylemiştik. Manipülatif partner bunun yanında, ailenize, arkadaşlarınıza ve hatta iş arkadaşlarınız ya da patronlarınıza ulaşabilir. Sizi ilişkide tutmak için elinden gelen her şeyi deneyebilir.

Şimdi şunu da belirtmem gerekiyor ki, bu tip toksik insanlarla çalışmalarımdan da gördüğüm üzere, bu insanların çok az bir kısmı kötü insanlar ya da bunu kötülük olsun diye yapıyorlar. Sizi bu insanların taktiklerine karşı bilinçlendirmek istiyorum ama bu insanları şeytanlaştırmanızı istemiyorum. Bu insanların böyle davranmalarının sebebi, bu şekilde sosyalleşmeyi öğrenmiş olmaları. Narsist ya da sosyopat olanlarının oranı çok düşük, %1 civarında. Çoğu zaman bu insanlar çok kötü insanlar olduklarından değil, kendi içsel, duygusal durumları kötü ve kaotik olduğundan böyleler.

Sorularınızı bana uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz. Youtube, Spotify ve Patreon kanallarımızı da takip etmeyi unutmayın.

Kaynak: How To Beat A Manipulator’s Mind Games