Bizi sevabımızla – günahımızla sevecek, değer verecek biri çıkmaz mı?

Ekşi çöplükte uzun süredir sitemizi takip ettiği anlaşılan bir takipçimiz, erkekadam.org başlığına aşağıdaki yorumu yazmış.

Modern zaman kadın erkek ilişkilerine gerçekçi bir perspektif sunan site. Sitenin 40’lık ve görmüş geçirmiş admini Mahmut Abi sağ olsun baya şey öğrendim ilişkilere yönelik.

Teşekkür ederim.

Ama canımı sıkan şu ki, ilişkilerde neden sürekli bir taktik yapmak durumundayız?

Benim de canımı bu yorum sıktı, daha doğrusu bu yorum oldukça üzücü. Bir takipçi var ve iyi niyetle bir şey yazmış ama uzun süredir takip etmesine rağmen “neden taktik yapmak durumundayız” diye soruyor ☹

Klişe olacak ama siz doğal olmayan taktikler yapmak durumunda değilsiniz. Siz, asıl doğal olmayan ama yıllarca tekrarlaya tekrarlaya düşünmeden, otomatikman yaptığınız hareketlerden kurtulup, doğal olanı öğrenmek durumundasınız. Bu geçiş sürecinde ise tabii ki bir süre her adımınıza dikkat etmeniz gerekecek.

Şöyle düşünün. Piyano çalmayı yanlış öğrenmişsiniz. Yani iki parmak çalmayı öğrenmişsiniz ve yıllarca iyi kötü iki parmak çalmışsınız ama tabii ki pek bir başarınız yok. Sonra biri gelip size 10 parmak çalmanız gerektiğini ve böyle çalmazsanız bu işte iyi olamayacağınızı söylüyor. Siz de, yıllardır iki parmak ile başarısızlıktan başarısızlığa koştuğunuz için 10 parmak çalmayı istiyorsunuz.

Sorun şu ki, iki parmak çalmak her ne kadar işin doğası olmasa da, sizin için otomatik. 10 parmak çalmaya geçmek ise zor. Sürekli hata yapıyorsunuz, sürekli parmaklarınıza dikkat etmeniz gerekiyor ve 10 parmak çalmak hiç de doğal gelmiyor. Ama eğer bu konuda ısrarla çalışırsanız, 10 parmak çalmak doğal olacak zira otomatikleşecek.

Neden modern zaman ilişkileri saf duygu ile ilerlemiyor da şunu yaparsam karşılığı şu olur diye taktik kasmaya yönelik?

Çünkü çocukluktan çıkıp yetişkin olduğunuzda, yetişkin hiçbir aktivite saf duygu ile ilerlemez, ilerleyemez. Sonuçta ilişkiler size ana kucağı olup içinde dünyadan kaçtığınız cennet bahçesi olmak için değil de bir yuva kurma, çocuk yetiştirme ile alakalı ve bunun gerektirdiği görevler, beklentiler, kaynaklar, vs. var.

Bizi sevabımızla – günahımızla sevecek, değer verecek biri çıkmaz mı?

Yetişkin bir erkeğin karşısına ona geri kalan hayatında annelik yapan bir kadın çıkmaz mı? Muhtemelen çıkmaz. İlişkiye girdiğiniz kadın sizin kopamadığınız ya da çocukluğunuzda kaygı ile bağlandığınız anneniz olmayacak. Senin “günahım – sevabım” dediğin tabii ki ciddi zayıflıkların. Bunlar üzerinde çalışıp güçlenmek yerine, zayıflıkların ile sevilmek istiyorsun. Belki yüzbinlerce yıl önce öyle kadınlar vardı ama yetişkin, az çok güçlü bir erkek olmak yerine duygusal olarak çocuk kalmayı isteyen erkekleri ile beraber hayatın altında, evrimsel olarak ezilip gittiler.

Andrew Huberman bir podcastında çocukluk bağlanma stillerinin yetişkin bağlanma stilleri haline gelmesinin altındaki oldukça ilginç mekanizmayı açıklıyor. Size garip ve hatta rahatsız edici gelecek ama çocuklukta ebeveynleriniz ile aranızdaki bağı yöneten sinir devreleri, yetişkinliğinizde romantik ve cinsel bağlarınızı yöneten sinir devreleri ile aynı! Ve ebeveynleriniz ile yaşadığınız çarpık bağlanmalar (örneğin kaygılı bağlanma) romantik ilişkilerinize miras kalıyor.

Zaten bana öyle geliyor ki “beni olduğum gibi sevebilecek kadın yok mu” diye yakınanların çoğu, çocukluğunda bir şekilde, olduğu gibi sevilme konusunda ebeveynleri tarafından tatmin edilmemiş insanlar. Ebeveynlerinden alamadıklarını partnerlerinden almaya çalışıyorlar ve muhtaç çocuk gibi davrandıklarından genelde hüsrana uğruyorlar.

Konuyu dağıtmadan sadede gelecek olursam, senin “bizi günahımızla – sevabımızla sevecek, değer verecek biri çıkmaz mı” diye şirin şirin söylediğin şeyin aslı, “benim çocuklukta tatmin olmamış ihtiyaçlarımı ben çocukmuşum gibi tatmin edecek biri çıkmaz mı” oluyor. Benim bildiğim, yetişkin bir kadın yetişkin bir erkeği alıp oğlu gibi yetiştirmek istemez. O nedenle işin zor. Kadınlar kısa süre içerisinde koca bebekleri evlat edinme konusunda arzulu olmayacaklarına göre, senin “günahım – sevabım” dediğin çarpık bağlanma stilini iyileştirip yetişkin ve güvenli bir bağlanma stiline çevirmen gerekecek maalesef.

Ben bu zaruri taktiklerin sebebini sosyal medya ve insanların oturduğu yerden anlık birbirlerine ulaşabilmelerine bağlıyorum.

Senin zaruri taktik dediklerinin çoğu birkaç nesil öncesine kadar erkeklerin otomatik olarak yaptıkları şeylerdi. Asıl senin “taktik değil doğal” dediğin şey yeni dünyanın, teknolojinin eseri.

Sonsuz seçenek olan bir yerde kimse bir tane seçenek ile yetinmek istemez.

Eğer seçeneğin yeterince iyiyse isteyebilir. Eğer bu seçeneği kaybedince, aynısını bulmak zor olursa gayet de isteyebilir. Eğer bıraksan da bir kaybın olmayacak bir seçenek olursan, evet yetmezsin, seninle yetinemezler.

Bu tabii ki dışarda iyi bir seçenek olsanız da sizinle yetinemeyecek, ilgiye aç kadınların olmadığı anlamına gelmiyor ama onları da bir zahmet tanımayı ve hızlıca bırakmayı öğrenin.

Hep daha iyisini ister.

Ne kadar iyisini alabildiği de kendi kapasitesi ile sınırlıdır. Karşısına kendisini isteyen daha iyisi çıksa bile, eldekinden olma yeterince yüksek maliyetli ise o atlamayı yapmak zordur. Kaçınız iyi maaşlı işinizi bırakıp bunun 10 katını kazanma potansiyeliniz olan ama riskli bir yeni kariyere geçebilirsiniz?

Tabii bir de eş bağı var, karşılıklı yatırım var, bir yatırım bağı var. İnsanlar, çocuk yetiştirmek için 10 yıllarca eş bağı kurabilen canlılar. Ayrıca öyle sürekli daha iyisini isteyecek kadar uzun da yaşamıyoruz. Bir eşten diğerine kaç kere atlayabileceksiniz, zamanla piyasanız düştükçe keşke 10 senede 10 tane insanla olacağıma, 10 senede bir eş bağı kursaydım demeyecek misiniz? Bazılarınız eminim demeyecek ama çoğunuz bunu diyeceksiniz.

Bu da insanı taktik yapmaya, ilişki ve ilgiyi diri tutmaya iter.

Umarım bu şeyleri yeterince tekrarlayıp otomatikleştirdikçe, bunun taktik değil doğal olan olduğunu, yazdıklarından akan efendi erkek zihin yapısının çocukluktan beri oynadığın taktik olduğunu, o taktik kümesinin tek artısının, yıllarca yaptığın için otomatikleşmesi olduğunu anlayabilirsin.

Beni ben olduğum için kabul eden biri ile karşılaşmayı isterdim.

Peki olduğun sen itici ise. Mesela sen, kıllarını bile almayan, 200 kiloya çıkmış, yıkanmayan bir kadını sırf onu o olduğu için kabul eder miydin? Ne alaka demeyin. Erkekler görsele daha çok bakar, kadınlar davranışa. Eğer bir erkek, yetişkin bir erkek gibi değil de, yetişkin bir kadına muhtaç (duygusal olarak muhtaç) bir çocuk gibi davranıyorsa, bir kadına öyle itici görünebiliyor. İstediğin kadar yakışıklı ol, paran olsun, vs. Bunlar en fazla sena tolerans gösterilmesini sağlar, kabul edilmeni değil.

Modern zamanlarda çok büyük bir istek sanırım.

Bir erkeğin kişiliği zayıf ve itici ise, olduğu gibi sevildiği hiçbir çağ olmadı. Biriyle evlendirildiği ve kadının mecburiyetten katlandığı çağlar oldu.

Bu arada geçenlerde, kaygılı bağlanma stiline (olduğu gibi sevilme hayaliyle yaşayan efendi erkekler bu kategoride) sahip insan oranının 90’larda yaklaşık %25 civarında olmasına rağmen, günümüzde %50’nin üstünde olduğunu gösteren araştırmalar olduğunu izledim. Bu 80’lerde olgunlaşan bir kavram yani elde veri yok ama kim bilir 50’lerde ne kadar azdı. Yani eskiden olduğu gibi sevilme ihtiyacı olan yetişkin erkek oranı da çok azdı, onu da unutmayalım.

Takipçimizin de birgün bunların taktik değil doğal olan olduğunu anlayabilmesini umarım.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Önceliğin kadının değil, kendi misyonun olmalı

III. Önceliğin kadının değil, kendi misyonun olmalı

Esas oğlanın kendisini tamamlayan kadına ilanı aşk ettiği tüm o romantik klişeleri unutun. Bunun her fırsatta aksini iddia etmelerine rağmen kadınlar bir erkeğin “her şeyi” ya da varlığının merkezi olmayı istemezler. Tam tersine değerli bir erkeğin hayat amacına destek olmayı arzularlar, o erkeğin amacını gerçekleştirmesine yardım eden dişil güç olmak ve o erkeğin gösterdiği yolu takip etmek isterler. Bir kadının bütünlüğüne saygı gösterin ve ona “benim her şeyimsin” diye yalan söylemeyin. O sizin “her şeyiniz” değil, ve eğer öyle ise, yakında öyle olmayacak merak etmeyin.

Amcığın 16 Buyruğu yazısından.

Bu da Ekşi itiraftan (silerse diye buraya aktarıyorum):

benim bir evliliğim vardı; aslında dünya tatlısı bir kadının birlikteliğimizin uzun bir döneminde beni gerçekten çok sevdiği, gözümün içine aşkla baktığı tutku dolu bir şeydi. nasıl bu kadar şanslı olabildiğime inanamazdım.

birbirimizin bedeninde yaşardık biz. sabaha kadar hiç ayrılmadan sarılarak uyuyan insanlardık. aslında hep kolum ağrır ve uyuşurdu ama ben çekmezdim hiç, çekmek aklıma bile gelmezdi. keyif alırdım bundan. televizyon izlerken bile neredeyse benim üstümde yatardı mesela, bana sarılmadan film izlemeyi reddederdi. tek başına yatağa gitmezdi hiç, hatta ne zaman uykum yok desem gerekirse kavga çıkarır bir şekilde beni o yatağa getirirdi, uyuyamazdı bensiz. uyumadan önce kafa kafaya verirdik, benim verdiğim nefesi o alırdı, onun verdiği nefesi ben alırdım. birbirimizin nefesi olurduk.

benim bir evliliğim vardı; sabahları işe hep geç kalırdık. tüm gece sarılıp uyuduktan sonra çıkamazdık yataktan bir türlü, öyle tatlı gelirdi ki ayrılamazdık. sonra işe geç kalacağız diye panikler kavga etmeye başlardık. ben kavgadan dolayı gergin görünürdüm ama içten içe hep gülümserdim bu yüzden, fark etmezdi. panikti zaten hep, hemen heyecanlanır ve acele edeceğim diye daha fazla vakit kaybederdi.

benim bir evliliğim vardı; eşim olmadan bir şey yaptığımda veya bir yere gittiğimde eksik hissederdim. o yanımda olmadığında geri kalan her şey eksik kalırdı, tat vermezdi. mutlu olabilmenin ön şartıydı benim için; dünyanın en eğlenceli şeyi bile onsuz yetersiz kalırdı. tamamlayıcı parçam, diğer yarımdı benim.

benim bir evliliğim vardı; öyle güvenirdim ki ona. ne sevgisi ne de sadakati için o uzun yıllar boyunca bir an bile şüphelenmedim. o da bilirdi beni, gözümüz arkada kalmazdı hiç. zaten benim için dünyanın en güzel kadınıydı, fiziksel kusurları o kadar tatlı gelirdi ki bana, kepçe kulaklarına aşıktım mesela anlamazdı.

benim bir evliliğim vardı; sorumluluk paylaşabildiğimizde birlikte bir şeyler yapmaktan çok zevk alırdık. kavgalı olmadığımız zamanlarda mutfağa birlikte girer harikalar yaratırdık mesela. temizlik konusunda çok kavga ederdik ama; beğenemezdi bir türlü.

benim bir evliliğim vardı; şu hayattaki en büyük zevkim onun neşeli olduğunu görmekti. “ceylan gibi sektiğinde..” derdim ona, işte o zaman dünyalar benim oluyor. o neşeli olduğunda yaşadığımı hissederdim, onun neşesi kadar mutlu edemedi hiçbir şey beni tüm hayatım boyunca.

benim bir evliliğim vardı; babamı kaybettiğimde limanım olmuştu benim eşim. bu kadar zaman geçti, hala sadece onun yanında ağlayabildim mesela. artık babam için ağlayamıyorum tek başıma.. “büyük adam” olmak zorunda hissetmediğim tek yerdi onun kolları. benimle birlikte ağladığında hafiflerdi acım. güvenirdim ona.

bunlar sadece bir kısmı, daha binlerce güzel şey anlatabilirim. biz bir zamanlar birbirimizi gerçekten çok sevdik. iki değil, bir kişiydik. birbirimizin nefesiydik.

ama benim evliliğim yukarıdakiler gibi mükemmel şeylerden ibaret değildi. bir zaman sonra çok kötülük ettik birbirimize. kavga ettiğimizde çok kırdık birbirimizi, utanılacak şeyler yaptık ve söyledik. egolarımız ve intikamlarımız önüne geçti sevgimizin. en sonunda kötülüğün sevgiden bile güçlü olduğunu öğrendik. güzel şeyler önemsizleşti, elimizde kin kaldı sadece. faturalar kesmeye başladık birbirimize.

en temiz duygularla seven, gerçekten birbirine aşık iki insandık bir zamanlar ve ne yapıp edip bunu mahvetmeyi başardık. artık sebepler, gerekçeler ve bahaneler önemli değil. acı gerçek şu ki; her şeye rağmen kaybettik. artık “eş” değiliz, birbirimize nefes değiliz, yabancılaşmaya başladık. sonunda anladım ki artık beni sevmekten vazgeçmiş. canı sağ olsun; insan isteyerek aşık olmuyor ki isteyerek bundan vazgeçsin, kimsenin elinde değil.

itiraf kısmı ise şu; ben öyle sevmişim ve öyle güvenmişim ki onun beni sevmekten vazgeçtiği, nefeslerimizin birbirimize ait olmadığı bir senaryoyu aklımın ucuna bile getirmemişim hayatım boyunca. şu anda hiç tecrübe etmediğim, daha önce aklımdan hiç geçmeyen bir şeyi yaşıyorum. çocukluğumuzdan beri, insanın aşık olabileceği ilk yaşından beri seviyorduk biz birbirimizi, var mı ötesi?

ama işte sonunda anladım ki öyle veya böyle, şu veya bu sebeple; uzun uzun anlattığım bu kadın artık bana ait değil. benim bildiğim, özlediğim ve sevdiğim kadın; şu anda aynı isimle tek başına nefes alabilen kadınla aynı kişi değil. benim eşim, bana ait olan nefesim ölmüş.

boşanmaya karar verdiğimizde değil; boşanmamızın onun için üzücü değil bilakis heyecan verici bir şey olduğunu hissettiğimde anladım. benim düşündüğümden çok daha önce benden vazgeçtiğini, son zamanlarımızda birlikteyken bile aslında benden ayrılmış olduğunu, gözünün artık bana değil dışarıya baktığını, beni nefesi olarak değil de sadece aşılması gereken bir engel olarak gördüğünü, kendini başka insanların yanında hayal ettiğini ve yeni insanlar, yeni heyecanlar için heveslendiğini görünce anladım.

kabullendim, bitti.

“İyi” geçen ilk buluşmadan sonra yazmayan kız

Ekşi Sözlükte biri süper geçen bir buluşma sonrası yazmayan kadın diye bir başlık açmış ve ilişki uzmanı ekşici kardeşlerine fikirlerini sormuş. Bize sormamış ama burada bu soruya cevap vermeye çalışacağım ki okurlarımıza bir faydası olsun.

Şimdi öncelikle başlık çok iddialı. Bir buluşmanın süper geçmesinin kriteri eğlenip evlere dağılmak ise, buluşma sonrası seks yapıp sarılarak uyusa nasıl geçmiş olacaktı acaba? Zaten bazı ekşiciler de buna dikkat çekmişler:

süper geçmemiş –  tasasizpenguen

iş görüşmesi gibi. güzel geçtiğini sanırsın ama dönmezler – esmiyor01

Neyse, soruya gelelim:

uzun zamandır tanıdığım ve hoşlandığım kız ile uzun zaman sonra buluşma ayarladım ve onunla güzel bir akşam geçirdim.

Neden bu kadar bekledin ki? Hem tanışıyorsun, hem hoşlanıyorsun hem de harekete geçmiyorsun. Bütün bunlar kızın seni arkadaş olarak görmesine neden olabilir. Sen beklersen, beklemeyen biri kızla birlikte olur. Falan filan.

beraber biletli bir etkinliğe gittik ordan çıkışta yemek yedik.onu evine bırakana kadar yaklaşık 4-5 saat çok tatlı ve eğlenceli vakit geçirdik güzel sohbet ettik.

İlk buluşmada biletli etkinlik dediği sinema, konser gibi bir şey ise bu da yanlış. 2 saat oturup ekrana ya da sahneye bakıyorsun. Oysa iki saat konuşsanız, aranızda bir pozitif cinsel gerilim oluşsa çok daha iyi. Boşa giden birkaç saat alt tarafı ama ilk buluşmada önemli birkaç saat heba olmuş.

yeri geldi fiziksel temasta bulunduk(gülerken el ele değme, evine bıraktığım zaman sarılması vs.)

Gülerken el ele değme kino sayılabilir ama daha fazlası olabilirdi. Fakat burada asıl sorun sarılmak. Eve bıraktığınız kızı öpmüyorsanız sarılmayın. Sarılmayı iyi yönde işaret sayanlara şaşırıyorum. Sarılmak çok arkadaşça bir şey (öpüşmeden sarılmadan bahsediyorum). Aynı şekilde yanağa öpücük de öyle. Arkadaşça bir şey. Gerçi bizimkisi erkeklerin bile birbirlerini yanaktan öptüğü bir kültür (özellikle Batılıların bunu nasıl garip karşıladıklarını bileniniz vardır) o nedenle hadi ondan kaçamazsınız diyelim. Yine de günün sonunda arkadaşça sarılarak arkadaşız sinyalleri vermemen lazımdı.

bir dahaki buluşma için de sözleştik

Bu bir hata. Bir daha buluşacak mıyız, arayacak mı sorusu, bir kadının eve bıraktıktan sonra kendi kendine ve arkadaş mesajlaşmalarında iyi pişmesi için önemli bir malzeme. İlk buluşmada ya da herhangi bir buluşmada, bir sonraki buluşmayı ayarlamayın. Buluşmanın olduğu gece de ayarlamayın. Gerçi kadın sizden hoşlanmamışsa, bunu yaptınız diye hoşlanacağı yok ama sınırda bir yerde ise sizin istediğiniz tarafa gelmesi ya da ilgiliyse daha da ilgili olması için bu önemli. Fakat, eğer kızın kendisi bir sonraki buluşma için plan yapıyorsa, ona da çıkıp “bakarız güzelim” demeyin. Buluşmak için sözleşin ama bu sizden gelmesin.

hatta o efsane soru olan eve vardın mı sorusu da geldi ondan.

Güzel, burada doğru olanı yapıp kızı aramamış, kızdan mesaj gelmiş. Buluşma gecesi kızı aramayın. Ama o ararsa, aradığına sevindiğinizi saklamadan konuşun ya da mesajlaşın.

buraya kadar her şey süper.

Kullandığı kelimeler tesadüfen ağzından çıkmıyor maalesef. Buraya kadar iyi sayılabilecek bir buluşma olmuş ama sorun şu ki, kendi aşırı isteğini kıza yansıtıyor. Bu, buluşmada kendi farkına varmayacağı hatalar yapmasına neden olabilir.

Buluşmalarda kendi yüksek ilginizi karşınızdakinde görmeye çalışmayın. Gerçeği olduğu gibi – ne olduğundan iyi, ne de olduğundan kötü – görmeye çalışın.

Bu anlattığı buluşma, iyi bir buluşma ama bir sonrakinin olacağına dair bir işaret yok (sözleşmeleri hariç) ya da süper değil.

fakat bundan sonra tatsızlık başlıyor. ertesi gün onunla iletişimde kalmaya yazışarak devam etmek için konu açıp bir şeyler paylaşıyorum fakat çok soğuk ve kısa cevaplar veriyor.

Asıl hatayı da burada yapıyor. İlk buluşmanın ertesi günü kıza ulaşması normal hatta olması gereken. Bir 24 saat sonra mesela. AMA bu ulaşma, arkadaşın yaptığı gibi kızla zararsız tavşan mektup arkadaşı olmak şeklinde olmamalı. Arkadaş burada birden bire kıza kanka gibi davranmaya çalışıyor. Amacı tabii ki kızı sıcak tutmak ama bu tek başına kızı soğutacak bir zihin yapısı.

Şimdi tabii kız belki de gece nezaket gereği güler yüzlü kaldı, insani olarak iyi vakit geçirdi ama adamdan hoşlanmadı. Fakat yine de böyle davranmamalıydı. Yapması gereken şey normalde bir mesaj atıp dün geceden çok zevk aldığını yazmak ve … İşte buluşma günü bir sonraki buluşmayı ayarlamanın ikinci zararı geliyor. Zira burada “en kısa zamanda tekrar buluşmak” istediğini belirtip yer – gün – zaman buluşma ayarlamalıydı.

Burada buluşma zaten ayarlandığından “selam, dün seninle vakit geçirmekten çok keyif aldım, sözleştiğimiz yerde görüşmek üzere” yazabilirdi. Ve sonra kız ona yazmadan ya da 2-3 gün geçmeden yazmamalıydı.

konuşmak istemiyormuş havası yaratıyor. sanki o güzel akşamı hiç geçirmemişiz gibi davranıyor.

Şunu çok açık söylüyorum, eskiden telefonlarda mesaj uygulaması olmadığu zamanlarda ikinci buluşma ihtimali daha çok oluyordu. Eski kafalı diyeceksiniz ama bu mesaj uygulamaları erkekleri kadınlaştırıyor. Senin ne işin var mesajlaşma ile konuşma ile. İlk buluşmadan sonra ilişki peşine düşmesi gereken kadındır. Kadınlar mesajlaşmaya ve konuşmaya meraklıdır ve bunu yürütürler. Arkadaş burada kadın rolüne bürünmeye çalışıyor.

Bu kız adamın kız arkadaşı değil. Hergün mesajlaşmak zorunda değil. Duruma bakar mısınız? İlk buluşmadan sonra kız hayatına bakıyor, erkek mesajla, konuşma ile ilişki yürütme peşinde.

bu da benim aklımı kurcalayıp o akşam sonrası beslediğim güzel umutları bi tık yıkıyor.

Dünyanın “gizemlerinden” biri de, ilk buluşmadan sonra bir mesajla kıza ulaşıp sonra kendi hayatına bakan adamın, pembe hayaller, mavi umutlar besleyerek mesaj / konuşma ilişkisi bekleyen adamdan daha fazla iş yapacağı gerçeği.

İlk buluşma olmuş, ikinci buluşma ayarlanmış. Daha neden kızın uzaktan mesaj arkadaşı olmaya çalışırsın ki?

ne yapacağımı bilmiyorum ne yapılır bilmiyorum.

Bir şeyler yapmalıyım yanılgısı budur işte. Senin burada hiçbir şey yapman gerekmiyor. Tek yapman gereken kıza dediğim gibi mesaj atmak ve sonra buluşmak. Arada kız sana ulaşırsa muhabbet edersin, mesajlaşırsın. Kız 2 kere ulaşırsa bir kere de sen ulaşırsın. Ama mesaj / telefon kadın sahasıdır, o sahaya onun çabasıyla girersin, sen kadın olup o sahada top koşturmaya çalışmazsın.

Fakat oğlumuz bir kere “kaybediyorum, kız gidiyor, aman Allah’ım” moduna girdi mi artık bundan sonrası yokuş aşağı. Arkadaşın yazış şekli, kendinin de ödül olduğuna güvenen bir erkek adam gibi mi duruyor yoksa ödülü kaçıracağım tedirginliğinde bir erkek gibi mi duruyor? Arkadaşın zihin yapısı ki çoğu erkek böyle, şu son cümlelerinde açık seçik görülüyor:

biliyorum bu başlığın altı erkek kadın ilişkileri ile ilgili stratejik taktikler ile dolacak. sorun da bu zaten. hislerle hareket etmek gerekirken satranç mı oynanıyor bilmiyorum.

Bir erkek olarak, hislerle hareket etmek gerektiğini düşünüyor! Bana kadın erkek ilişkileri ile ilgili çalışır da olsa tavsiye vermeyin, ben mantığımla, zekamla değil, hislerimle hareket etmek istiyorum diyor. Kadınlar hisleriyle hareket etmeye meyillidirler ama kadınlar bile bu tip erkeklere göre daha mantıkla hareket etmeye meyillidirler.

Bir ömür süren beyin yıkamanın sonucu bu işte: hislerle hareket etmek gerektiğini düşünen erkekler.

Muhtemelen buluşmada da hisleri ile hareket etmiş ve bu nedenle kızın verdiği sinyalleri, davranışları yorumlamak yerine kendi hislerinin fantezi dünyasına kapılarak “süper” bir ilk buluşma geçirmiş.

Benden bu kadar ama bazı tavsiyeler o kadar kötü ki, onları da ele almadan edemeyeceğim:

“30 yaş üstü abilerden genç erkeklere tavsiyeler ;” yazmış biri:

“peki ben şimdi ne yapmalıyım?” sorusuna gelince, içinizden ne geliyorsa onu yapacaksınız tabii ki. merak ettiyseniz karşı tarafa neden öyle davrandığını soracaksınız. üzüldüyseniz hissettireceksiniz, belirteceksiniz. strateji kaygısı gütmeyeceksiniz. saygı çerçevesinde, içinizden nasıl geliyorsa o şekilde davranacaksınız. sadece ikili ilişkiler açısından söylemiyorum bunları. siz hayata karşı net olacaksınız ki karşınıza size “layık” birisi çıksın.

Başkası olma kendin ol, o seni olduğun gibi sevmiyorsa sana layık değil diye kendini avut. Bahse girsek, paramı bu çocuğun bu 30luk abisini dinleyeceğine koyarım. Hislerine göre hareket etmekse al işte sana hislerinle hareket etmek.

Böyle davranırsa ne olacağını biliyorsunuz. Ya da bilmiyorsanız söyleyeyim:

“merak ettiyseniz karşı tarafa neden öyle davrandığını soracaksınız” ve böylece karşı tarafa “neden sen de benden hoşlanmadın, neden beni sevmedin, sen de benden hoşlanmadın” diyecek. Bu çekici bir hareket mi?

“üzüldüyseniz hissettireceksiniz, belirteceksiniz.” Bir buluşmada sana kapıldım, üzüldüm diye hissettireceksin ki kız senin opsiyonsuz, tercih edilmeyen bir erkek olduğunu anlasın. Pardon onu zaten anlamıştır bu sayede kesin olarak bilsin.

“içinizden nasıl geliyorsa o şekilde davranacaksınız” ve içinizden kaybediyorum, o ödül ben ise onu kapması gereken biri işte diye geliyor ve ona göre davranacaksınız. Ne güzel.

“siz hayata karşı net olacaksınız ki karşınıza size “layık” birisi çıksın.” Yani siz ne olduğunuzu ortaya koyun ki kızlar sizi seçme hatası yapmasınlar, siz de opsiyonsuz olduğunuz gerçeğini kabul etmeyip karşına daha bana layık biri çıkmadı diye pornoya dalın.

Şu tavsiyelerin tek bir cümlesi bile bir erkek davranışı gibi geliyor mu? Aslına bakarsan tamamen bir kadından geliyor gibi.

Biri şunu yazmış:

senin için mükemmel geçmiş olabilir; ama karşı taraf için pek de öyle olmamış demek ki mına koyiyim. bunun neyini sorguluyorsun. tek taraflı bi şey olmuş gibi. öteki türlü yazar dururdu zaten.

Bu da fazla kötümser. Muhtemelen bu çocuk, kendi aşırı ilgisi nedeniyle fantezi dünyasına gömüldü ve kızın aslında kendisinden o kadar da hoşlanmadığını anlamadı bile. Kızın davranışı da o yönde.

Ama buna karar vermesinin yolu bir sonraki buluşmaya gelecek mi, arada arayacak mı, o buluşma daha iyi geçecek mi gibi somut davranışlar olmalı. Erkek satışı oldu kabul edip işine bakmalı. Somut davranışlardan ise sonuç ortaya çıkacaktır. Kabul edelim, o buluşma kız için süper falan geçmedi. Muhtemelen iyi bile geçmedi. Yani arkadaşça çerçevede iyi geçmiştir ama kız elektrik alamadı muhtemelen. Ama şu aşamada kızı kendi haline bırakıp kendi işlerine odaklanmalı, ikinci buluşmaya gelip gelmediğine göre bir karar vermeli.

 

Kişiye 17 Yaşındaki Halinin Vereceği Tepki

Ekşisözlük’te an itibarıyla 11 sayfa olan (sayfa başı 100 entry) böyle bir başlık var. Ve başlıktaki sadece son sayfadan birkaç alıntı:

— hâlâ aynı bataklıktasın hani hayallerim.

— artık bataklıktan yüzünü çevirip yıldızlara bakmalısın.

— bu ne amk.

— mk senin ben.

— oha kimi yedin?

— şu haline bir bak çok şişmansın, kaç kilosun sen?

— daha ölemedin mi sen?

— ben senin amk.

— öl, geber daha iyi.

— hişşşııykrt (bilek kesilme sesi)

— amına koduğum şişmanı

İnsanların kendine öfke kustuğu, hatta yaşamamış olmayı dilediği, bu derece birbirine benzer, bir yığın pişmanlık ifadesi neden var?

Farklı başlangıç noktalarından başlanıp ilerlenen farklı istikametlerin sonunda gelinen konumdan duyulan tiksinti, neden birbiriyle bu derece örtüşen, bu derece tahmin edilebilir bir model halini almıştır?

Arthur Schopenhauer şöyle der:

“Hayatımız, her daim peşinde koşup durduğumuz dinginliği hiçbir zaman bulma ihtimaline sahip olmayan bir devinim biçimine bürünmüştür: tıpkı bir tepeden aşağıya koşan adam gibi, eğer durmaya çalışırsa kaçınılmaz olarak düşecektir; ve ancak sürekli koşması halinde ayaklarının üzerinde durabilecektir. Yahut bir parmağın ucunda dengede duran çubuk, ya da yörüngesinde hızla ilerlemezse güneşi tarafından yutulacak olan bir gezegen gibi. Devingenlik varoluşun temel ayırt edici özelliğidir.”

Arthur Schopenhauer
Schopenhauer

Bu devingenliğin kritik önemini kavrayamayıp “Ne olacaksa olsun, sal rölantide gitsin” moduna girdiğin anda, o rölantideyken yıllar sandığından çok çabuk geçer ve soldaki saf mavi haplı çocuk sağdaki adama evrilir, hayata ve kendine dair bütün mavi düşleri suya düşmüş, hayata küsüp bunun öfkesiyle ve umutsuzluğuyla boğuşan biri. İyi bak:

kişiye 17 yaşındaki halinin vereceği tepki

Böyle olmak zorunda değil.

“Yapabileceğim hiçbir şey yok” bir bahane değil.

Bunu söyleme lüksünü hak ettiğini düşünüyorsan, sonuçlarını en baştan kabul edebilecek kadar ermiş olman gerek. Ermiş falan da değilsin, ee?

Namludaki 1 derecelik minik sapma 100 metre ilerideki bir hedefi 1.7 metre (2πr/360) ıskalamanıza, yani karavana atmanıza sebep olur. Bunun gibi, şu anki tercihlerinizde yaptığınız küçük bir ince ayar, bugün baktığınız istikametin 10 yıl ilerisinde tamamen farklı bir noktaya sizi götürür. Hatta “kelebek etkisi” yaratıp tahmin edemeyeceğiniz sonuçlar doğurur.

Konu, kontrolün dışında olan değil kontrol edebileceğin şeylerse, yaptığın ve yapmadığın tercihlerin, aldığın ve almadığın risklerin ve sorumlulukların toplamısın.

Bunun sonuçlarından da kaçamazsın.

Kadınlardan Erkeklere Seks Tavsiyeleri

Ekşi Şeylerde şu yazıya denk geldim : Bu İyiliği Size Herkes Yapmaz: Kadınlardan Erkeklere Seks Tavsiyeleri. Şu siteyi yazmaya başladığımdan beridir böyle saçmalıkları da okumaya başladım maalesef. Ama aslında bu saçmalıkların ne kadar traji – komi olduğunu görmekte oldukça ilginç.

Kadınlardan ilişki tavsiyesi almaktan da ileri bir meriçlik, kadınlardan seks tavsiyesi almak sanırım. Ama ekşi meriçliği elden bırakmamış ve yazıyı şöyle tanıtmış :

Seks konusunda kendinizi geliştirmek isteyen biriyseniz, bu konuda karşı cinsten birinin tavsiyelerini dinlemek hiç de fena olmaz.

Hahaha. Hiç okumaya başlamadan içeriğin ne olduğunu tahmin etmek zor değil. Sikinizi şu açıyla sokarsanız G noktasına vurma şansınız artar, şurayı şöyle sıkarsanız, burayı böyle yalarsanız diye bir yazı beklemeyin. Zira öncelikle;

kadınların verdiği seks tavsiyelerinin seksle alakası yoktur! Bu yazılar kadınların kendilerinin duygusal olarak ne hissettikleri ile alakalıdır. Özünde narsisisttir.

İkincisi, kadınlar bu tür yazıları geçmişte canlarını yakmış alfalara yazarlar ve ana mesaj genelde şudur : alfa siktin tamam da bir de (beta) gibi kalıp ödesen, ikisi birden olsan. Az bulunur erkeğe (hem alfa genleri, hem de beta kaynakları olan adama) bir özlemdir bu. Hani biz kadınlara seks tavsiyeleri yazsak “yatakta orospusu ol, dışarda ise rahibe gibi takıl” ya da “her fırsatta iyice emin, erkek zaten sizi orgazmdan duvara tırmandıracak şekilde düzer” tadında, kendi fantazilerimize göre tavsiye vereceğiz ve bunun kadına pek faydası olmayacak ya. Aynı hesap.  Yani içinde erkeklere yararlı birşey olmadığı gibi, genelde bu yazıları kadınlardan anlamayan erkekler okudukları için sürekli onlara da düpedüz zararlıdır.

(Bu arada bu tür bir yazıyı erkek tarafından yazılmış şekilde zor göreceğiniz gibi haklarını  vermek lazım, kadın nüfusu içinde erkekler tarafından yazılmış seks tavsiyelerine uyacak kadar aptalı zor bulursunuz, erkek tarafında tersine kanan mal çok olsa da.)

Kadınlardan Erkeklere Seks Tavsiyeleri tabii ki böyle kaka şeyler içermez.

Gözümde bir anda yaşlanmaya başlayan poposu yoga pant içinde canlanan kızımız tabii ki tantra, masaj, edging falan gibi ne idiğü belirsiz teknik birşeyler yumurtlamış ama tabii ki asıl mesajı sona saklamış :

kadınlar duygusalmış da erkekler bikbikmiş… hayır efendim. erkekler de duygusal. duygular ayıp, kötü şeyler değil. zayıflık emaresi ise hiç değil. içinizdeki kadını tanıyıp, onunla barışırsanız çok daha güzel bir sex hayatınız olacak.

bahsettiğim şey, matris. enerjilerin tanışması ve yepyeni, benzersiz, üçüncü bir şey oluşturması. her yakınlaşma, bir yaratım süreci. dolayısı ile enerji alışverişinizin kim(ler)le olduğuna dikkat edin.

son not: feminen tarafınızı ne kadar anlar ve içselleştirirseniz, o kadar maskülen olabilirsiniz.

Hahahahaha ve hatta hahahaha …. Bunu ilk okurken Starbucks’ın ortasında anırttın ya beni Allah razı olsun. Hahahahahaha ….

içinizdeki kadını tanıyıp, onunla barışırsanız çok daha güzel bir sex hayatınız olacak.

İyi dinleyin gençlik, erkek gençlik, sizin içinizde kadın madın yok. Hiç yok. Bu 60ların 70lerin kafasını otla siken hipilerinin sıçması demek isterdim ama arkasında sevdiğimiz Carl Jung abi gibi ağır toplar var. Yine de şunu unutmayın : içinizde kadın falan yok. Feminen bir tarafınız yok. Bu, çok çok temel bir feminizm propogandası. Betalaştırma süreci böyle başlıyor.

feminen tarafınızı ne kadar anlar ve içselleştirirseniz, o kadar maskülen olabilirsiniz.

Bu cümleyi neden mi tekrar ettim : Bu tür yazılar sosyal ölçekte shit test amk. Buna kanıp kendi kendini iğdiş edecek erkekler bunu evlerinde kadınlara görünmeden yapsınlar ki kadınlar ideal erkeği ararken kalabalık bile yapmasınlar.

Aslında ablanın bu tavsiyesi kendinin canını yakan (“son olarak, bununla ilgili epey canım yandığından, eklemek istiyorum”) alfayı evcilleştirme fantazisi ama bilinçsiz de olsa bunu kendisine yazdığı adamın böyle saçmalıkları siklemeyeceğinin farkındadır.

Ya bu arada, bütün yazının ana propogandasının, “içinizdeki kadını tanıyın ve içselleştirin”, seksle alakası yok farkındasınız değil mi?

 

Tek gecelik ilişki kovalayan 30 yaş üstü erkek

Ekşi Sözlükte bugün evlenmek yerine, artmaya başlayan cinsel pazar değerinin (CPD) farkına varıp bunun tadını çıkaran erkekleri “utandırma” saldırılarından bir diğerine rastgeldim : Tek gecelik ilişki kovalayan 30 yaş üstü erkek :

içindeki cinsel açlığı 30 küsur senede bitirememiş, sorumluluk almaya ve sadık kalmaya cesareti olmadığı için evlilikle de arası iyi olmayan, vücudunu tanımaya yeni yeni başlamış ergenler gibi çılgıncasına dişi birey arama çabası gösteren erkektir.

siz de hemen “sana ne, bana ne, kime ne, kezbanlara dert olmuştur” falan dersiniz şimdi. çünkü sığsınız. tespitlere bile saygınız yok.

neyse.

mevzu tek gecelik ilişki yaşanması değil ki bu beni gerçekten ilgilendirmez. deli gibi kovalamak, sakin kalamamak hastalık boyutunda olan. acımamak elde değil.

Yazarın entirilerine baktım biraz ama kadın mı yalaka mı anlayamadım. Gerçi yalaka da kadın sayılır. İçimden bir ses yazarın 30’larına yakın veya yeni girmiş bir kadın olduğunu söylüyor zira beta akım medyada, özellikle Anglo – Sakson dünyada, 30larına adım atınca erkekler hakkında bu tür yazılar yazarak cebini dolduran bir sürü kadın yazar var ve bu yazarın üslubu bana onları hatırlattı.

Dikkat çekici olan başındaki utandırma kısmı, sonraya eklediği bir iki kıvırma cümlesini es geçin :

içindeki cinsel açlığı 30 küsur senede bitirememiş, sorumluluk almaya ve sadık kalmaya cesareti olmadığı için evlilikle de arası iyi olmayan, vücudunu tanımaya yeni yeni başlamış ergenler gibi çılgıncasına dişi birey arama çabası gösteren erkektir.

Yazara hakkını vermek lazım, tek paragrafa tüm belli başlı erkek utandırma tekniklerini sığdırmış neredeyse ve o nedenle de dikkatimi çekti zaten. Kadınlar, yalakalar ve beta akım medyada papağan gibi tekrarlanan top 3 utandırma taktiği.

Rollo Tomassi‘nin çok doğru bir tespiti vardır. Üstad şöyle der :

Bir kadın için, kadınların gözünde kendi gerçek değerinin farkına varmış bir erkekten daha tehdit edici ve aynı zamanda da çekici biri yoktur.

Bunu bir yazar şöyle açıklamış:

bakın yaklaşın size bişey söyleyeyim: asıl böyle erkeklerde iş var ve siz de kadınlar olarak zaten böyle erkeklerden hoşlanıyorsunuz kimse kimseyi kandırmasın şimdi bunu hepimiz biliyoruz. marifet böyle bir erkeği kafeslemekte kızlar. yoksa hanginiz ister pencere önünde sevdiceğini bekleyen ve onunla tanışana kadar eline kadın eli değmemiş erkeği?

Modern kadının hipergamisinin bilinç altındaki beklentisi, 30 yaşındaki ortalama bir erkeğin alfa siker beta öder denkleminin beta tarafı olmaya hazır olmasıdır.

30 önemli bir sınır zira 30 yaş, kadınların daha yüksek CPD’nin tadını çıkardıkları 20li yaşlardan sonra kadın – erkek CPDsinin eşitlendiği yaştır. Bu aynı zamanda kadının duvar konusunda uyanış yaşadıkları yaş civarıdır. Bu yaştan sonra CPD dengesi erkek lehine değişecektir ve erkekler daha yüksek CPDye sahip olacaklardır. Tabii biz erkeğin sağlıksız beslenme – porno – video oyunu üçgeninde plaj topuna dönmediğini ve kendine iyi kötü bir meslek edindiğini varsayıyoruz. Kadın, 30 yaş sınırında ( 27 – 30 arası aslında ama kadının kendine koyduğu psikolojik sınır 30dur) birden zamanın geçmekte olduğunu fark eder. 20’lerini özgür kız olarak geçirmiş olanları kendini keşfetmekle geçirdiği 20lerinin bir hesabını yaparlar, bunların yanlış olduğuna karar verip hidayete erer ve birden erkekler konusunda önceliklerini değiştirirler. Artık yakışıklı, kaslı ve eğlenceli ve maceracı erkek önceliği yerini güvenilir, sadık, iyi baba olabilecek erkek önceliğine bırakır. Kadın eğer kariyer yüzünden de bekar kaldıysa, artık aile ve çocuğa önem verdiği bir uyanışa girer. Kadın aslında kimseyi de bulamamış olabilir ama hangi tip olursa olsun kadınların 30 üstü erkeklerden beklentileri, artık koca adayı olmalarıdır ve aksine davranan erkekleri tehdit olarak görürler.

Kadının içindeki rasyonalizasyon makinesi (ecnebilerin hamster dediği) bunu olgunlaşmanın getirdiği erdemli bir değişim ve biyolojik saat olarak rasyonelleştirir ve beta akım medya da bu değişimi bu şekilde pompalar. Oysa değişim erdemli bir farkına varıştan ve tövbeden ziyade, zaruriyettendir. Burada aslolan kadının artık daha genç kadınlarla rekabet edemediklerini farketmeleridir, biyolojik saatleri değil. Biyolojik saat eğer baskın bir  güç olsa idi kadınlar CPDlerinin ve doğurganlıklarının tepe noktası olan 23-25 yaş arası çocuk yapmak için acele ederlerdi.

30una giren kadının CPDsi düşmektedir, erkeğinki ise artmakta. Bu nedenle en hızlı şekilde, erkek CPDsinin artık kadına göre arttığının farkına varmadan kapatılmalıdır.

Tehdit, bir erkeğin, bu başlıkta bahsettiği gibi artan CPDsinin farkına varmaya başlaması ve tadını çıkarmasıdır. Burada ise devreye işte bu şekilde utandırma taktikleri konulur. Erkeğin sorumluluk almaya ve sadık kalmaya cesareti olmadığı için evlilikle arası iyi değildir, büyüyememiş bir ergendir, peter pan sendromu yaşıyordur, falan da filan. Bunlara yaşlı ve yalnız adam miti gibi korkutma taktiklerini de ekleyin.

30 yaşı bir erkeğin CPDsinin yeni tadına varmaya başlayacağı yaştır. Erkekler için ideal evlilik yaşı yazımızda belirttiğimiz gibi, evlilik düşüneceği yaş değildir. İster tek gecelik ilişki yaşar, ister tabak çevirir, ister uzun süreli ilişki dener, isterse evlenir. Sizin 30 yaş sınırınız erkeklerde yok bayanlar. Doğanın erkeklere bir kıyağı bu.

Şu yazarın dediği gibi :

hey kezban dostum, dur. daha yeni başlıyoruz.
(bkz: sexual market value)

 

Senden hoşlanıyorum ama ilişkiye hazır değilim

Bugün Ekşi Sözlükte gördüm bu başlığı. Şöyle demiş yazar :

“Beğendiğim kız bana bunu dedi … bu kızları anlayamadım ki beğeniyorum seviyorum onlar beni beğenmiyor ben sevmiyorum onlar seviyor. :(“

Burada kızımızın genç arkadaşımızın hayal kırıklığından, oğlumuzla ilişki yerine fuckbuddy takılalım demediğini, klasik olarak arkadaşımızı hem ilişkiden hem de seksten alıkoyduğunu varsayıyoruz. Aklımıza Tomossi’nin 3. Demirden Kanunu geldi :

“Seninle seks yapmayı erteleyen, ya da seninle seks yapmayı ertelediğini ima eden kadınla seks yapmak HİÇBİR ZAMAN beklemeye değmez ( bir fahişeyle yatmak daha iyi bir alternatiftir).”

Bir kadın seni seks için bekletiyorsa, sen o kadının ilk önceliği değilsindir. Seks, kadın – erkek arasında birden alevlenen kimyasal bir reaksiyondur, pazarlıkla alınan ve verilen birşey değildir. Önce seks, sonra ilişki olmalıdır. Bunun tersi olmaz. Seninle seks yapmak isteyen bir kadın, bir yolunu bulup seninle seks yapar. Ülkenin bir ucundan bir ucuna uçması, tel örgülerin altından sürünmesi, senin odana tırmanması gerekse bile gelir ve seninle seks yapar, karın geldiğinde dolapta sessizce uygun bir anda sıvışmayı bekler. Sana biraz zamana ihtiyacı olduğunu, ancak biraz ısındıktan sonra seninle seks yapabileceğini söyleyen kız, doğru zaman, doğru mekan ve doğru alfayla karşılaştığında, o alfaya daha tanıştığı saatte verir.

Kızımızın bu lafı söylemesinin birçok sebebi olabilir. Ama temel sebep, oğlumuzdan yeteri kadar hoşlanmaması ya da oğlumuzdan daha iyisini, kısa sürede bulabileceğini düşünerek oğlumuzu kenarda bekletmek istemesidir. Hipergami sağolsun. Bu durumda bu daha iyisi halihazırda kızımızın radarında olabilir ama bu daha iyi erkek kızımıza henüz yüzvermiyor olabilir. Kadınlar, tabak çevirme uzmanıdır, bu klasik kadın tabak çevirmesi durumudur.

Burada olan olay basitçe  şudur : “arkadaş kalalım”. Şimdi kimse kimseyle çıkmak zorunda değil ve bir kadın illa hoşlanıyor diye biriyle olmak zorunda da değil. Fakat bir erkekten gerçekten hoşlanan kadın, böyle birşey söylemez.

Sonuçta bu cümlede kafa karıştıracak birşey yok. Bunu bir Ekşi yazarı tam olarak doğru belirtmiş:

tr: senden hoşlanmıyorum, ilişkiye hazırım ama başkasıyla.

Kadınlar erkekler gibi direk, kelime anlamlarını ima ederek iletişim kurmazlar. Genelde ne demek istedikleri söylediklerinden değil, nasıl ve ne zaman söylediklerinden çıkarılabilir.

Kadınlarda rekabet stresi (erkeği başka bir kadına kaptırma korkusu) çok güçlüdür ve Ekşi’de bir yazar bu konuyu şöyle yakalamış :

meriçlerin sıklıkla duyduğu laf. evet gençler kız sizi gerçekten sevseydi zaten başkasına kaptırmaktan korkardı. yalancı şeytanı siktir edip sıradakine geçin.

Evet, aklın yolu bir. Bu lafı duyan arkadaşımıza bizim de tavsiyemiz, bu kızımızı hemen radardan çıkarması ve başka maçlara odaklanması. Arkadaşımız henüz tabak çevirmiyorsa, ki bu müzmin beta serzenişini tabak çeviren biri yazmaz, tabak çevirmeye başlaması gereklidir. Zaten arkadaşın tabak çevirmediği ya da başka kızlara yürümediği her hücresinden kızımıza bağırıyor olmalı ki kızımızda rekabet stresinin zerresi yok.