Gri Kaya Yöntemi Bölüm 1 – Hayatınızdan çıkaramadığınız toksik insanlarla nasıl baş edersiniz?

Toksik bir insanla başa çıkmanın en etkili ve mümkün olduğunda her zaman kullanılması gereken yöntemi, o insanı hayatınızdan çıkarmanız ve size ulaşmasını tamamen engellemeniz (ghosting). Özellikle toksik bir sevgili ya da arkadaş konusunda, bu yöntem en etkilisi.

Ama maalesef her toksik insanı hayatınızdan kolayca atamıyorsunuz. Örneğin bana sıklıkla sorulan sorulardan biri narsist anne ya da baba ile nasıl başa çıkılacağı. Toksik bir ebeveyn, iş arkadaşı ya da çocuk yüzünden hayatınızdan tam olarak atamadığınız eski eş gibi durumlarda ne yapacaksınız?

Öncelikle şunu belirteyim, narsist anne ya da baba gibi durumlarda, bazen bu insanı hayatınızdan çıkarmak en etkilisi ve yetişkin hayatınızda kendisi ile bağlantıyı tamamen kesmeniz, eğer kesebiliyorsanız en iyisi. Bazen haberlerde “hayırsız” evlatları tarafından izbe bir eve terk edilmiş, perişan durumda yaşlı insanlar görüyoruz ve insanlar genelde bu insanların çocuklarını suçluyorlar. Ama bu insanların bir kısmı, gençken çocuklarına işkence etmiş, narsist ve/veya psikopat ebeveynler ve çocuklarının hayatlarından tamamen attığı insanlar (özellikle narsist insanlar hiç ölmeyeceklerine, hiç güçten düşmeyeceklerine aşırı saf bir şekilde inanıyor gibiler).

Her neyse. Narsist anne gibi toksik insanların önemli bir kısmı, başka insanlarda, örneğin çocuklarında, duygusal tepki yaratmaktan zevk alıyor ya da en azından bundan besleniyorlar. Siz duygusal tepki verdiğinizde, kendisine yere serseniz bile, narsist başarılı oluyor, kazanıyor zira sizi duygusal ve fiziksel tepki verecek kadar yaralamak, bu insanlara güç hissi veriyor.

Dediğim gibi toksik bir sevgiliniz ya da arkadaşınız varsa olabilecek en kısa sürede terk edip, en kaba şekilde engelleyip, aramalarını cevapsız bırakıp hayatınızdan atmanız lazım. Ama bunu yapamıyorsanız, gri kaya, gri duvar (gray rock / gray wall) denilen bir yöntem var.

“Gray Rock Method” (Gri Kaya Yöntemi), 2013 yılında psikoloji konusunda blog yazan Skylar rumuzlu birine ait. Gri Kaya Yönteminin amacı, psikopat, narsist ya da herhangi başka bir şekilde duygusal olarak dengesiz ve toksik insanların, size ilgisini kaybettirmeye yönelik bir taktik.

Bu yöntemin varsayımı şu: Narsizm gibi bir probleme sahip bir insan, sizinle olan etkileşiminden toksik yakıt alamazsa, tatmin olamazsa, sizinle beslemebileceği bir drama yaratamazsa, sizden sıkılmaya başlar. Bu insanlar dramaya bağımlıdırlar ve can sıkıntısına dayanamazlar. Eğer sizden drama alamazlarsa, kendilerine drama yaratacak başka bir hedef seçerler. Size olan ilgileri hızlıca azalır ve sonra da yok olur gider.

Skylar bu yöntemi psikopatlar için ortaya atarken, psikopatların güce bağımlı olduklarını ve hedeflerindeki insandan değişik reaksiyonlar almak için türlü türlü taktik uygulayarak, bu reaksiyonları veren hedefi üzerinde güç hissetmesini sağladığını söylüyor.

Toksik bir insan sizde reaksiyon yaratabildiğini gördüğünde, sizi reaksiyon yaratarak kanını emebileceği bir kaynak olarak görür ve sizi rahatsız etme sıklığı artar. Burada sizin bu insana bir reaksiyon vermeniz, özellikle duygusal bir reaksiyon vermeniz, bu insan için ödüldür, peşinde olduğu şeydir. Gri Kaya Yönteminde siz, toksik insana bu ödülü vermiyorsunuz.

Gri Kaya Yöntemini nasıl uygulayacağınız ise tamamen karşınızdaki insanın sizden ödülü nasıl aldığına bağlı. Böyle bir insan ile her etkileşiminizde, gri bir kayaya döneceksiniz. Stoik filozof Epiktetus’un dediği gibi: “Dışımızdaki dünyayı kontrol edemeyiz ama dış dünyaya karşı nasıl pozisyon alacağımızı kontrol edebiliriz.” Toksik insanın size yönelik davranış ve sözlerini kontrol edemeyebilirsiniz ama onun ihtiyacı olan “yakıtı” ortaya çıkarmayacak şekilde sıkıcı, tepkisiz davranabilirsiniz.

Örneğin toksik biri, sizin tetiklendiğinizi bildiği için spesifik bir insan ya da konudan bahsediyorsa, ona basit, sıkıcı ve umursamaz cevaplar verebilirsiniz. Sizi çileden çıkardığını bildiği için size belli bir şekilde aşağılamaya çalıştığında, bunu sanki hiç duymamış gibi davranabilirsiniz.

Toksik bir insanın istediği reaksiyonu yaratmamak, zaman ve istikrar gerektiren bir şey. Özellikle ilk zamanlarda, belki de yıllardır sağladığınız ödülü alamamaya başladığı için, toksik insan aşırı sinirlenebilir. Bunun sonucunda da sizde reaksiyon yaratma çabasını iki katına çıkarır. Burada zokayı yutmamalısınız.

Toksik insanlar kaosa, dramaya çekilirler, soğukkanlı bir sükunet bu tür insanları iter. Toksik insanlar eğlendirilmek, başkalarının duygularını kontrol etmek isterler ve ideal avları da, hassas ve kolay sinirlenen insanlardır.

Şimdi birkaç örnek vereyim. Burada temel kuralları söyleyelim:

  • Savunma yapma.
  • Angaje olma.
  • Duygusal olma.
  • Açıklama yapma.
  • Kişiselleştirme.
  • Kısa kes.

Erkek kız arkadaşını terk ediyor ve kız da narsist annenize bunu haber veriyor. Narsist anne çocuk eve geldiğinde saldırıya geçiyor. NA: Narsist anne, E: Erkek

NA: Leyla’dan neden ayrıldın? Şimdiye kadar bulduğun en iyi kızdı. Tek iyi kızdı.

E: Belki.

NA: Aptalca bir şey yaptın değil mi? Neden terk ettin söylesene?

E: Odama geçip bir ödev yetiştireceğim, şu an bunu konuşacak vaktim yok.

NA: Hayır, beni dinleyeceksin önce. Leyla’yı terk etmişsin, kız perişan durumda. Neden terk ettiğini söylemedi ama seninle konuşacağımı söyledim. Hemen kızı arıyorsun ve buluşmaya davet edip gönlünü alıyorsun.

E: (2-3 dakika anneye aldırmadan mutfakta işini görüp sessiz kaldıktan sonra) Leyla’yı aramıyorum ve odama gitmem gerekiyor.

NA: Hayır, ona arayacağını söyledim ve arayacaksın. O kız sana fazla bile. Hem benimle de iyi anlaşıyor, annesiyle de arkadaş olduk. Beni nasıl bir duruma soktuğunun farkındası değil mi? Annen için arayacaksın.

E: (2-3 dakika anneye aldırmadan mutfakta işini görüp sessiz kaldıktan sonra) Odama gitmem gerekiyor, Leyla’yı aramayacağım.

NA: (Sesini yükselterek) Hayır arıyorsun ve özür diliyorsun! Arayacaksın diye söz verdim, beni nasıl böyle bir duruma düşürürsün.

E: (2-3 dakika anneye aldırmadan mutfakta işini görüp sessiz kaldıktan sonra) Eminim bir şekilde açıklarsın. Başka bir şey var mı?

NA: (Bağırarak) tansiyonumu çıkardın yine! Öldüreceksin beni, ölümün senin yüzünden olacak. Kırk yılda bir güzel bir kız yüzüne bakıyor, peşinden koşacağına beni çileden çıkarıyorsun. Şurada düşüp ölsem umrunda değil! Hemen şimdi Leyla’yı arıyorsun! Hemen.

E: (Herhangi bir duygusal tepki vermeden, Stoik bir yüz ifadesi ile) Leyla’yı arayıp benim ne kadar nankör olduğumu anlatabilirsin ama benim gitmem lazım.

NA: Sana ne oluyor? (Burada gözler yaşarıyor). Uyuşturucu mu kullanıyorsun? İyi misin? Ruh sağlığından endişe etmeye başladım.

E: Ödev yapacağım, kulaklık takacağım. (Annenin odaya girmesine engel olarak), bir iki saat kapımı çalmayın.

NA: Kapıyı yüzüme mi kapayacaksın? Beni böyle … (kapı yavaşça suratına kapanır)

Burada en önemli şey, erkeğin sonuna kadar sakin, Stoik durması. İçinde fırtınalar kopuyor olabilir, o kapıyı kapayıp kilitledikten sonra, dışardan duyulmayacak şekilde odanın içinde sinir krizi geçirebilir ama narsist anne ile etkileşimde sakin ve stoik kalmak önemli. Açıklama yapmamak, onay aramamak, tartışmaya girmemek, vs. önemli. Cevapları nötr ve yüzü poker yüzü denilen şekilde. Eğer açıklama yaparsanız, suçlarsanız, vs. bu insanı beslersiniz.

Uzun yıllar boyunca sizin doğru düğmelerinize basıp sizden öfke, üzüntü, vs. sağan narsist, bunu yapamadığında oldukça rahatsız olacaktır. Size ne olduğunu soracak hatta ruh sağlığınızdan endişe ediyormuş gibi yapacaktır (az önceki örnekte olduğu gibi). Burada tabii ki bundan sonra böyle demeyeceksiniz. Narsiste gaslighting yapacaksınız ve bir şey değişmemiş gibi davranacaksınız.

Devam edecek.

25 sene önceki eski kız arkadaşımı unutamıyorum – Vaka Çalışması

Merhaba, Ben tek çocuk olarak büyüdüm. Annem ve babam ben 7 yaşındayken boşandılar ve boşanmadan sonra babam yeni bir aile kurdu ve benimle pek ilgilenmedi. Gerçi ben ilgilenmedi sanıyordum ama zamanla, duygusal ve fiziksel şiddete yatkın bir psikopat olan annem yüzünden ilgilenemediğini anlamaya başladım.

Yine de bir şekilde ilgilenmesi lazımdı diyeceğim ama bazı kadınlar gerçekten inanılmaz derecede saldırganlar. Bir yerden sonra erkek tamamen havlu atabiliyor. Çocukları ile ilgilenmeyen, kendi benliğine boğulmuş iğrenç babalar var, yok değiller. Ama çocukları ile kopan bazı babalarda durum eski eşin bunu imkansız hale getirmesi oluyor.

Annem aşırı narsist, duygusal olarak mesafeli ve depresif bir kadındı. Annem ile büyüdüm ama evde yapayalnız büyüdüm de diyebilirim. Annem gece geç saatlere kadar çalışıyordu ve gündüz ise neredeyse tamamen uyuyordu. Aslına bakarsanız uyuması daha iyiydi, her ne kadar yapayalnız kalsam da yalnız kalmak, onun uyanık zamanlarındaki bitmek bilmeyen aşağılamalarından iyiydi.

Bu kadar duygusal ihmal, bir şekilde çözümlenmezse yetişkinlikte ciddi bağlanma sorunlarına yol açabilir.

20 yaşındayken hayatımın aşkını daha doğrusu saplantısını buldum. Aslına bakarsanız o beni buldu. Ben o zamanlar liseyi bitirmiştim ve esnaf olarak çalışıyordum. 20 yaşına kadar hiç kız arkadaşım olmamıştı. Sadece 16-18 yaşları arasında platonik olarak sevdiğim bir kız vardı ama lise bitince o üniversiteye gitti ve kendisini bir daha hiç görmedim.

İlk kız arkadaşımla milli oldum. Beni buldu demiştim, evet kendisi 22 yaşındaydı ve seri halde takıldığı serserilerden bıktığı için artık iyi bir çocuk istediğini, benim hem yakışıklı hem de iyi bir çocuk olduğum için ideal olduğumu söyleyerek bana yürüdü. Güzel bir kız, o zaman bizim muhitte bir dükkanda çalışıyor. Ben hayır diyemedim, demeyi hiç istemedim tabii.

Şimdi bahsettiğin kız ciddi kırmızı alarm. Böyle bir kadın genelde serserilerle tükenir ama şarjı yeniden dolunca serserilere ve serserilerle hopladığı kötü yaşama dönmeden duramaz. Daha yaşını başını almış olsa durmak zorunda kalabilirdi ama bu kız çok genç olduğu için durması zor.

Ben bir iyi çocuk olarak, iyi çocukluğun hakkını verdim 😀 Bu bataklık çiçeğine bir gül gibi davrandım, mutlu olsun diye bir dediğini iki etmedim. Onu kaybetmekten çok ama çok korktum. Onu hayatımın merkezi yaptım. Tam bir embesil olduğum için, onu kötü bir hayattan kurtaran şövalye gibi hissediyordum kendimi.

Beyaz şövalye, kurtarıcı planı, ecnebilerin çok yerinde tabiri ile Captain Save a Hoe ☹

Tahmin edebileceğiniz gibi bütün bunların sonucunda tam bir ayak paspasına döndüm. Üstüne sadece ayakkabı temizlemek için basılmayıp, sürekli tekmelenen ve üzerinde tepinilen bir ayak paspası oldum.

Ne ekersen, onu biçersin ☹

6-7 ay içerisinde ilişkimizden, hayatından sıkılmaya başladı ve yavaş yavaş eski saçmasapan hayatına geri döndü. Onu kaybedeceğim, beni aldatacak korkusundan tırnaklarımı yedim. Serseri “sadece” arkadaş olan erkek arkadaşlar, bar, kulüp, içki, madde her şeyi var.

Şarjı doldurmuş, şimdi boşaltma zamanı.

1 yıl sonunda beni terk etti ve tamamen eski hayatına döndü. Bunun beni yıktığını söylememe gerek yok. Ağladım, bağırdım, kendime zarar verdim, daha geri dönüşsüz zararlar verme fikirleri ile boğuştum. Kendimi çok ama çok değersiz hissettim.

Bu tür saplantılı aşk durumları genellikle çok erken yaşlarda bize ilgi ve değer vermesi gereken kişiden bunları alamamanın ve sonra romantik ilişki hatta sadece karşılıksız ilgi ile hayatımıza giren biri ile, bu çok önemli ilgi açığını kapama ihtiyacından kaynaklanır.

Kendime gelmem 2 sene sürdü ve 2 sene sonra kötü bir tercih daha yaptım. Bu kötü tercih beni aldattı.

25 yaşında, karımla evlendirildim. Görücü usulü evlendik. Karım gerçekten de bir erkeğin görebileceği en nazik, en cefakar eş. Bana sürekli destek oldu. Ama çok erken evlendim. Aklım hala eski sevgilimde olarak evlendim.

Kızın başını yakmadın umarım. Bundan sonra gerilimli bir hikaye oldu.

Ona kendimi olduğumdan çok daha nitelikli biri olarak pazarladım, eski yaralarımı sakladım.

Karım gerçekten iyi bir insan ve onu insan olarak, çocuklarımın annesi olarak çok seviyorum ve kaybetmekten de korkuyorum. Şimdi geriye dönüp baktığımda, onunla evlenmenin,  hayatımı kurtardığını görebiliyorum.

Ama aramızda o kimya, o çekim yok. Çirkin bir kadın değil ama yok işte. İlk kız arkadaşımla olduğu gibi hissetmenin yanından bile geçemez.

Zira sen bombok maddelere bağımlı olup hayatın gerçek güzelliklerini bok eden bir bağımlısın, keşsin. Seni ayak paspası, şarj aleti gibi kullanıp sonra posanı çöpe atan bir orospuya bağımlı olmuşsun ve kendini düzeltmediğin sürece de öyle kalacaksın.

Annenden alamadığın daha doğrusu annenin senden esirgediği o sevgiye, ilgiye yetişkin bir erkek olarak artık ihtiyacın olmadığın anlayıp kendini sağaltacağına (kolay değil ama mümkün), o sevgi ve ilgiyi annen gibi seni sevmeyen, sana değer vermeyen bir serseri artığından alarak düzeleceğin hayaline sarılmışsın. Bu nedenle de ancak ve ancak sana ilgisi, sevgisi olmayan kadınlara çekim duyabilirsin. Seni seveni hor görürsün.

Belki de sevgi nedir bilmediğimden, onu sevemedim. Ama eski kız arkadaşımı çok sevmiştim.

Eski kız arkadaşını çok sevdiğini sanmam. Saplantılı aşk sevgi değildir. Sen eski kız arkadaşına bağımlı oldun, takıntılı oldun. Sevgi değil bu.

Senin durumunda, eski kız arkadaşını annen yerine koydun, o seni sevse annenin açtığı yara kapanacak sandın.

Bütün evliliğim boyunca sıklıkla, eski kız arkadaşımı düşündüm. İlk çocuğum doğduğunda, karım hastanede çocuğu kucağına alırken ben onun yerinde eski kız arkadaşımı hayal ettim.

Önce kamu spotu: eski kız arkadaşının ya da erkek arkadaşını düşünen, başkasının artığı insanlarla ilişkiye girmeyin, girenleri uyarın.

Şimdi sana geri dönelim. OHA.

Ona olan hislerimden hiç kurtulamadım.

İlk çocuğumun doğumu ile bunları hissetmem ile evliliğimi sorguladım ama bir sene geçmeden ikinci çocuk yola çıktı.

Bugün iki yetişkin çocuk sahibi bir aile babasıyım ve çalkantılar içindeki ruh halime uyup evliliği bitirmedim. Onların da benim gibi boşanmış bir ailede büyümesini istemedim. Aslına bakarsanız boşansak bile eşim, annem gibi lanet biri olmadığı için benim yaşadığım cehennemi yaşama ihtimalleri çok azdı ama o riski göze almadım.

Adını Bekir koyacaktım ama neyse ki Bekir gibi çocuklarını yalan etmemişsin.

Şimdi 47 yaşındayım ve kendimi bildim bileli hiç mutlu olamadım.

Takdir edilesi bir şey yapmışsın ama mutluluk evini terk etmekte değil, bu eski sevgili takıntısından kurtulmaktaydı zaten. Bu konuda hiç çaban oldu mu acaba?

Karım mutlu olmadığımın farkında ve birkaç kere bana yıllar boyunca ne zaman terk edip gideceğimi merak edip durduğunu, bundan korktuğunu ama bunun olmamasına çok şaşırdığını söyledi. Buna rağmen kendisi beni hiç bırakmadı.

Senin profilinde adamları biraz tanıyorsam, seni bıraksaydı birden bire değere binerdi, peşinde koşardın. Özdeğeri düşük insanlar, kendilerine değer vereni, kendilerini isteyeni hor görürler, kendilerine değer vermeyenin, kendilerini istemeyenin peşinde koşarlar.

Babamla yeniden bağ kurdum ama annemle bağımı tamamen kestim. Çocuklara yaklaşmasına asla izin vermedim, kendisini de hayatımdan tamamen attım. Tabii ki ölene kadar benim ne kadar nankör bir çocuk olduğumu, benim için yaptığı onca şeyden sonra benim ona sırtımı çevirdiğimi vs. sayıklaya sayıklaya, tek bir öz eleştiri bile yapmadan öldü gitti.

Hak etmiş.

Büyüdükçe, anneme karşı olan öfkem, ona acımaya dönüştü. Ailemden uzak tutma sebebim, her girdiği ortamı çirkinleştireceğini bilmemdi.

Evet acınası biriymiş. Böyle bir insanın çocuğuna kustuğu neyse, kendi içlerindeki acı onun 10 mislidir.

Şimdi asıl konuya gelelim.

Yuh, bu giriş miydi?

İlişkimizden tam 25 sene sonra, eski kız arkadaşım hayatıma yeniden girdi.

Yani 25 sene önceki şeye “ilişkim” demene mi eyvah diyeyim, kadının hayatına girmesine mi bilemedim!

O da evli ve yetişkin çocukları var. Daha önce gittiğim bir terapist, bir kapanış için onunla görüşmemi söylediği için ona ulaştım. Evet bunun çok yanlış bir şey olduğunu biliyorum.

Yahu, tamam bu konuda eğitimi sertifikası var ama çok kötü bir tavsiye ☹

Karım bunu biliyor ve ilk defa yaşadığım bir sinir krizinden sonra, bunun benim sorunumu çözeceğini umduğu için eski sevgilime ulaşmamı onayladı.

O kadının seni 100 kez terk etmesi lazımdı. Gerçi garanti değil ama bir kez terk etse eski sevgilini unuturdun muhtemelen. Sana çok toleranslı davranmış ve davranıyor. Bu da bence büyük bir hata.

Bu arada bu yaşıma geldim, hiç arkadaşım yok. Birkaç psikolojik problem teşhisim var ve onlarla boğuşuyorum.

Benim de okumaya devam etmek için, sert bir içkiye ihtiyacım var. Hikayen bir yandan da çocuk sahibi olanlar için ibretlik. Çocuğunu ihmal etmenin nasıl sonuçlar doğuracağına dair.

Neyse, eski kız arkadaşım ile buluştuk. Benden geçmiş için özür diledi. Sosyal medyadan ekleştik. Beni sıklıkla gönüllü çalıştığı bir yardım kuruluşuna çağırdı.

Fiziksel olarak karımı hiç aldatmadım ama duygusal olarak kendimi çok kaptırdım. Kaygı ve gözyaşı dolu bir süreçteyim. Resmen bütün gün ondan telefon ya da mesaj bekler haldeyim. Yetmiyor, sosyal medya fotoğraflarıma bir beğeni atar mı diye bekleyip duruyorum. Atmadığı zaman çok kötü hissediyorum.

Saplantılı aşk bu:

“Kaygılı bağlanma stiline sahip birisi reddedildiğinde, beyni otomatik olarak kişinin çocukluğuna döner. Geçmişin bırakılıp gidilme korkusu, yalnızlığı, ihmal edilmişliği yeniden ortaya çıkar. Beyin reddeden kişiyi ve bu kişiyi elde etmek için yapılabilecek şeyleri düşünmekten başka bir şey yapamaz hale gelir. Beyin sanki bunu, çocukken hiçbir zaman “kazanılamamış” olan sevgiyi kazanmak için “son bir şans” olarak algılamaya başlar.”

Ona yardıma gitmeye devam ettim ve bu süre zarfında kendimi kullanılıyor hissettim. Peşinde koştum. Bir süre sonra bu kuruluşa gitmeyi bıraktım, eskisi kadar görüşmüyoruz ama onu düşünmeden duramıyorum.

Yıllar önce beraberken onun için yeterli olamadığım için çok üzülüyorum.

Birader yıllar önce bu kadın aşırı yolluydu, bir erkek hiçbir zaman yetmez modundaydı. Sen ise çocukluğunda annene karşı geliştirdiğin daha doğrusu annenin sende geliştirdiği “sen benim için yeterli değilsin” inancını, bu kıza da yansıtıyorsun. Gerçi bu nedenle gerçekten yetersiz olup, olayı kendi kendini gerçekleştiren kehanete dönüştürüyorsun ama yetersizlik hissi annenden kalma ve bir şekilde bu kadına aktarmışsın:

“Beyin reddeden kişiyi ve bu kişiyi elde etmek için yapılabilecek şeyleri düşünmekten başka bir şey yapamaz hale gelir. Beyin sanki bunu, çocukken hiçbir zaman “kazanılamamış” olan sevgiyi kazanmak için “son bir şans” olarak algılamaya başlar.”

Sürekli olarak onunla olmayarak yaşamaktan kurtulduğum kötü şeyleri ve sahip olduğum iyi şeyleri düşünsem de düşüncelerimi durduramıyorum.

Bakınız, “çocukken hiçbir zaman “kazanılamamış” olan sevgiyi kazanmak için “son bir şans” olarak algılama” olayı.

Bu şekilde arkadaş olarak devam etmeli miyim?

Hayır.

İki eski partner, başkaları ile evliyken bu şekilde arkadaş kalmalı mı?

Kesinlikle hayır.

Bu hissettiklerim gerçek duygular mı yoksa travma bağı gibi bir şey mi?

Bu hissettiklerin sevgi değiller, daha önce söylediğim gibi annen ile ilişkinde beyninde kablolanan bir devrenin, bu kadının imajına takılmasından kaynaklanıyorlar.

Nöroplastisite setinin üçüncü kitabında, ünlü nöro bilimci Uberman’dan şöyle bir alıntı var:

Yani bizim anne babadan ayrılma ve yeniden birleşme durumlarına tepki verme işine ayrılmış nöronlarımız ve hormon sistemlerimiz var. Aynı nöron devreleri, aynı hormon sistemleri, bir şekilde yeniden tasarlanıp hayatın ilerleyen aşamalarında tamamen farklı tipteki bağlanmaları yönetmeye başlıyorlar.

Bir psikolog, konuşmaya bile başlamadan hayatımızın tamamında kullanacağımız bir şablon oluşturduğumuzu ve şablonların ilişkilerimize uyarlandığını ya da daha doğrusu ilişkilerimizin bu şablonlara uyarlandığını söylediğinde, bu söylemin fizyolojik bir temeli var.

Romantik ilişkileri nasıl bulduğumuzu, nasıl sürdürdüğümüzü, nasıl bitirdiğimizi ve nasıl yeniden kurduğumuzu belirleyen şablonlar, yeni ortamlarda ebeveynlerimizin varlığı ve yokluğunda nasıl ve ne kadar güvende hissettiğimizi belirleyen yani tamamen farklı önceliklere sahip olan bir şablona bağlı. Ve nöron resimleme yani beyin tarama araştırmaları, vücuttaki hormon ölçümleri ve beyindeki nörokimyasal ölçümleri bunu destekliyor.

Bunu anlamanız çok önemli. Bir insan eğer romantik bağlanmalar kurma ve yürütme konusunda başarılı ya da başarısız ise bu, o insanın hayatının çok önceki aşamalarda sahip olduğu şablonları yansıtıyor. Ama daha önce söylediğim gibi, bu şablonlar zaman içinde değişebilirler. Ve bu şablonları zamanla değiştirme konusunda elinizdeki en güçlü silah, bu bağlanmaların varlığını ve yeniden şekillendirilebilir olduklarını bilmeniz. Bu şablonlar, nöroplastisite sayesinde değişebiliyorlar.

Senin karını istememen ve bu kadını istemen, karının yetersiz olmasından değil (aslına bakarsan sana fazla bile), senin annen tarafından yaratılan eksikliği, spesifik olarak sadece eski sevgilinin (bu kadına eski sevgili demek de garip geliyor, 3 asır olmuş antik sevgili desek daha doğru) kapatacağını hissetmen ki bu gerçekdışı bir inanç. Ama maalesef her kör inanç gibi oldukça güçlü bir inanç.

Peki bu sağlıksız devreler neden karına değil de bu kadına bağlandı? Muhtemelen karın senin annen gibi davranmadığı için. Karın annen gibi davranmadığından, bu derin boşluğu kapatacak hayali rövanşı temsil edemiyor.  Bu kadın annen gibi davrandığından sendeki somut kablolamayı tetikliyor.

Benim tecrübeme ve gördüklerime göre ilişkilerde kapanış, iletişimi tamamen, bir daha asla başlatmayacak şekilde bitirmekle, arkanı dönüp gitmekle olur. Bu antik sevgiliyi hayatından tamamen çıkarman lazım. Sosyal medyadan, her yerden.

Benim son olarak sana iki tavsiyem var. Birincisi, hiç arkadaşım yok diyorsun ve bu sorunu bu yaşta bile çözmen gerekecek. Hayatına daha fazla doyurucu ilişki ve eğlence katman lazım.  Zaten varolan düşkünlüğünü daha da beter hale getiriyorsun.

İkincisi, bu kadının senin somut şekilde kablolanmış ama artık var olmayan bir muhtaçlığını giderecek tek figür olması konusu. Evet bu belki doğru, diyelim doğru ama hem tek çözüm değil hem de doğru çözüm değil. Senin için doğru çözüm annenin seni duygusal olarak, baban da fiziksel olarak terk etmesi ile oluşan çocukluk açlığından, artık çocuk olmadığını ve bu kablolamaya hiç ihtiyacın olmadığını anlayıp kurtulman. Yani şiddetli ihtiyacını, muhtemelen gelip doyurmayacak bir kadınla doyurma fantezini bırakman lazım. Bunun yerine yetişkin bir erkek olarak, çocukluk ihtiyacının artık varolmadığını kavraman lazım.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz. Sorularınıza Patreon chat alanında daha hızlı cevap verebiliyorum.

Başarısızlık korkunuz motivasyonunuzu yok ediyor

Bu yazı, Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları Kitap Setinin 4. kitabından alınmıştır.

Takipçi Sorusu

***

“Yıllar süren başarısızlıktan sonra, yeni işimde motivasyonumu nasıl korurum?

Yılların başarısızlığı yüzünden artık bir daha kaybedemeyecek bir noktadayım. Çok ama çok fakirim, kurtulmam gereken bazı bağımlılıklarım var ve beni sevenler benim için çok endişeliler.

Hayatımın son 3 yılı boktan bir işten atılıp başka boktan bir işe sürüklenmekle geçti. Aylar süren işsizliğim beni çok yoğun bir şekilde iş aramaya itti ve sonunda daha önce hiç kazanmadığım kadar kazanacağım bir iş buldum. İşte yükselme ve daha fazla kazanma yolu da açık. Efsanevi bir nakit akışım oldu.

Bir tarafım heyecanlı ve bu yeni fırsat sayesinde rahatladı. Bir tarafım ise sürekli olarak “bunu da sıçarsan ne olacak?” diye tırnaklarını kemiriyor.

En büyük korkum, bu işe olan motivasyonumun, bu işe verdiğim önemin sönüp gitmesi ve bir kez daha işsiz kalmak. 

Benim sorum şu: Şu an sahip olduğum heyecanı, potansiyel bir başarıya, uzun vadeli, çalışkan bir duruşa nasıl kanalize ederim.

Bu problemin kısa süre içerisinde çözülemeyeceğinin farkındayım ve çözülmesinin kolay olmadığını da biliyorum. Ama dürüst olmam gerekirse, sadece yazmak bile kendimi iyi hissetmemi sağlıyor. 

Bu konuda deneyimi olan kimse var mı? Siz bu durumda ne yaptınız? Tüm tavsiyeleriniz için şimdiden teşekkür ederim.”

***

Uzun vadeli motivasyon, yapılan işe duyulan heyecandan gelmez

Takipçi burada, yeni işe başlamanın taze heyecanını, uzun vadeli motivasyona nasıl çevireceğini soruyor. Bunun kısa cevabı,”böyle bir şeyi yapamazsın” olacak.

Uzun vadeli motivasyon heyecandan gelmez, tüm içsel negatif şeylerden kurtulmanızdan gelir. Bunu anlamanız çok önemli.

Heyecanı bir ateş gibi düşünün. Heyecan zaman içinde sönecek zira heyecan sadece bir duygu. Sürekli olarak heyecanlı kalmamız mümkün değil ama maalesef bu düşünce, birçok insanın içine düştüğü bir tuzak. Birçok insan, bir heyecan alevi aldıklarında, gerçekten çok çalışıyorlar, heyecan duyuyorlar ve sonra bir şey oluyor ve eski davranışlarına geri dönüyorlar. Heyecanları yok oluyor ve her şey yeniden darmadağın olmaya başlıyor.

Motivasyon ve heyecan patlaması – biraz ilerleme – eskiye dönüş döngünün sürekli çalıştığını görebiliyoruz. Bu heyecanı devam ettirmeniz gerektiğini düşünüyorsunuz ve bu anlaşılır bir şey zira heyecan sizi atalet içinde çürümekten çekip çıkardı. Siz de “heyecanımı nasıl arttırabilirim, nasıl muhafaza edebilirim, nasıl ilerletebilirim?” diye düşünüyorsunuz.

Ben size, heyecanın bir kamp ateşi tutuşturucusu olduğunu söyleyeceğim. Bir ateş yakmak istiyorsunuz ve birkaç odun buldunuz. Ateş tutuşturucuyu koydunuz ve yaktınız. Ama bundan sonra ateşin devam etmemesi, tutuşturucunun olmamasından değil. Yağmurdan, rüzgardan, vs.

İçinizdeki küçük ateşi hayatta tutmak istiyorsunuz ama üzerinize çöken, motivasyonunuzu söndüren şeyler, hayatınızın negatif yönleri. Takipçinin yazdıklarına baktığınızda, bunu net bir şekilde görebilirsiniz.

“Yılların başarısızlığı yüzünden artık bir daha kaybedemeyecek bir noktadayım.” 

“Çok ama çok fakirim,” 

“kurtulmam gereken bazı bağımlılıklarım var”

“beni sevenler benim için çok endişeliler”

“Bir tarafım ise sürekli olarak “bunu da sıçarsan ne olacak?” diye tırnaklarını kemiriyor”

“3 yılı boktan bir işten atılıp başka boktan bir işe sürüklenmekle geçti”

Eğer gerçek motivasyonun peşindeyseniz, tutuşturucunun (heyecanın) başlattığı ateşi (motivasyonu), yağmurdan, rüzgardan (negatif düşünce ve duygularınızdan) korumanız lazım.

İnsanın fabrika ayarı motivasyondur

Her insan doğal olarak her zaman motivedir. Bunun size garip geldiğini biliyorum ama motivasyon bulmamız gerekmiyor. Motivasyonsuzluk aslında sonradan öğrendiğimiz, edindiğimiz bir şey. Motivasyonsuzluk, motive olamama, fabrika ayarlarımıza sonradan atılan bir modifikasyon.

İnsanın fabrika ayarları motivasyondur ve bunu çocuklara bakarak anlayabilirsiniz. Hemen her çocuk yürümeye, öğrenmeye, bir topu alıp fırlatmaya, diğer çocuklarla etkileşime girmeye motivedir.

Çocuklar, insanın olabilecek en doğal durumundalar ve bu da büyümek, öğrenmek ve bir şeyler yapmak için yanıp tutuşma halidir. Çocukları oldukları yerde oturmaya zorlayamazsınız, hemen sıkılırlar. Heyecan isterler, çevreyi keşfetmek isterler, bir şeyler yapmak isterler. İnsanın en doğal özelliği sürekli motive olmasıdır. Ama insanın içindeki tüm negatif pislik, motivasyonu öldürür.

Yani uzun vadeli, sürdürülebilir motivasyon, heyecanı arttırmaktan gelmez. Heyecan bizi ateşleyebilir ama uzun vadeli motivasyon aslında bizi hapseden negatif şeyleri işlememizden gelir.

Bu takipçinin ihtiyacı olan şey, ateşe yakıt değil, negatif duygulardan, şüphede, korkudan, “kaybetmem kaçınılmaz” fikrinden özgür kalmak.

Negatif duyguların doğal iniş çıkışları kaldıraç yapması

Bu arkadaşın başına şunlar gelecek: Şimdi heyecanlı ama bazı hayatın doğal akışı içinde bazı şeyler olacak ve bunların da performansına negatif etkileri olacak. Tüm o negatif düşünceler de “bak gördün mü, her şeyi mahvetmen kaçınılmazdı ve mahvetmeye başladın işte” diye bağırmaya başlayacaklar. “Sen zaten her zaman her şeyi mahvedip durdun. Denedin de ne oldu? Bak yine aynı şey oldu. Kaybetmek senin kaderinde var. Sen kaybetmeye mahkumsun!”

Ama aslında olan, hayatın doğal iniş çıkışlarıdır. Hayatınızda, ilişkilerinizde ve işinizde inişler çıkışlar olması doğaldır. Ama negatif düşünceler, bu iniş çıkışları kaldıraç olarak kullanırlar ve kişinin zihnini ele geçirdiler mi, motivasyon çöpe gider.

Neden fabrika ayarının yenilgi olduğunu varsayıyorsun?  Tamam, bunun için iyi nedenler var, bunu varsaymaman gerektiğini söylemiyorum. Bir şeyleri mahvetme eğilimin var ve bir şeyleri mahvetme ihtimalini ciddiye alman, “geçen sefer her şeyi mahvettim, şöyle zayıflıklarım var” demen, bu zayıflıklarını ciddiye alman, bunlar üzerinde çalışmanı ve bunları sonunda aşmanı sağlar.

Geçmişinin yenilgilerle dolu olması, gelecekte de yenileceğini garantilemez. Borsada “geçmiş performans, gelecekteki kazançları garanti etmez” derler. Hayatınızla ilgili çıkarımlarınız sizin kaderiniz olmak zorunda değil. Kaderiniz hala sizin ellerinizde. Yapmanız gereken, problemlerinizi ciddiye almak ve efsanevi nakit akışı için harika fırsatlarınız olduğunun farkına varmak.

Yine kaybedebilir misiniz? Evet. Ama bu olasılığı ciddiye almak, size kazanmanız için en yüksek şansı verir.

Problemlerinizi ciddiye alın

Bir spor turnuvasında kazanma şansınızın en yüksek seviyede tutmak istiyorsanız, kazanma şansınızı en doğru şekilde tartmanız gerekli. Bazı takımlar, rakiplerinden daha iyidirler ve “bu takım kötü oynuyor, biz bunları gözü kapalı yeneriz” diye düşünürler. Ama oyuna bu kafayla girerseniz, kaybetme ihtimaliniz artar. Doğru duruş, “biz bu adamlardan daha iyiyiz ama bu bir turnuva ve herkes en iyi oyununu ortaya koymaya çalışıyor”.

Bir turnuvada favori bile olsanız, rakiplerinize saygı duymanız gerekli. Onlara fazla saygı duymanız gerekmez ama yeterince saygı duymanız gerekli.

Bunun tersini de çok gördüm. Bazen takımlar rakiplerinden korkuyorlar ve kazanma şansları düşük. Bire yirmi gibi mesela. Ama bu takımlar kendi psikolojilerini gazlamaya çalışabiliyorlar ve “bu takım o kadar da iyi” değil diye kendilerini gazlıyorlar.

Zihinlerinin bir tarafında rakip takımın daha iyi olduğunu biliyorlar ama korkuyorlar ve korktuklarını itiraf edemediklerinden kendilerini gazlıyorlar:

“Bu takım o kadar da iyi değil. Aslında biz onlardan daha iyiyiz”. 

Sonra bu takım sahaya çıkıyor ve daha başından kazanma şansı bire 80’e düşüyor. Hemen kaybetmeye başlıyorlar ve oyunun başında dökülüyorlar.

Bu takımlardan çıkardığım önemli derslerden birisi de, gerçek bir şüphenin, sahte bir kendine güvenden çok daha iyi olduğu.

Burada daha zayıf takımın alması gereken duruş, “bu adamlar bizden iyiler ama kimse mükemmel değil. Kazanma şansımız var. Belki oyunu mahvetmelerini bekleyeceğim zira kendilerine aşırı güveniyorlar ve bize bu fırsatı verirlerse onlara bunun cezasını gösterebiliriz.”

Takipçi geçmişte çok yenilmiş ve yeniden yenilebileceğinin bilinciyle dikkati elden bırakmamalı. Rakibine saygı duymalı ve onu ciddiye almalı. Bunu yaparak, kazanma şansını en iyi seviyeye çıkarabilir.

Problemlerinizi ciddiye alın, onların gücüne saygı duyun. Eğer problemlerinizi ciddiye alırsanız, problemlerinizi çözebilirsiniz. Problemleriniz çözülmez değiller. Sizi olduğunuz yere mıhlayan şeylerden kurtulabilirsiniz.

Geçmişiniz geleceğinizi belirlemek zorunda değil. Kontrol sizin elinizde.

Narsist sevgili ile ilişki bittikten sonra alacağınız 10 ders

Bu bölümde, bir narsist ile ilişkiniz bittikten sonra öğreneceğiniz derslerden bahsedeceğiz. Burada “bittikten” kelimesini göreceli kullanmak gerekiyor zira bir narsist genellikle sizin gerektiğinde kanınızı emmek üzere ikincil yakıt kaynağı olarak, siz buna izin verdiğiniz sürece ara ara dürter. Bölümün sonunda size, bir daha narsist istismar kurbanı olmamanız için almanız gereken en önemli dersi söyleyeceğim.

#1 – Bir narsist ile ilişkiniz bittikten sonra, narsistin sevgisinin yüzeysel, alışverişe dayalı ve koşullu olduğunu öğreneceksiniz. Aşk, sevgi sandığınız şeyin, narsist ile olan ilişkide çok daha farklı bir şey olduğunun farkına varacaksınız.

Narsist partnerler “sevgilerini”, genellikle oldukça gerçek görünen bir şekilde dışa vururlar ama sevgileri aslında oldukça yüzeysel ve alışverişe dayalı bir sevgidir, sizin ona ne sağlayacağınıza bağlı olarak koşulludur. Bu sağlayacaklarınız hayranlık olabilir, para olabilir, seks ya da başka şeyler olabilir.

Narsist ile ilişkinizde, otantik ve karşılıklı bir bağ olmadığını, aldığınız sevginin her zaman belli koşullar, narsistin belli ihtiyaçları karşılandığında verildiğini anlayacaksınız. Bu koşulları ve ihtiyaçları sağlamadığınız zamanlarda, sevginin geri çekildiğini, cezalandırıldığınızı ve çöpe atıldığınızı fark edeceksiniz. Eninde sonunda, aldığınız duygusal tepkilerin narsistin ihtiyaçları, çıkarları ve kontrolü elinde tutma arzusu temelli olduklarını, sevgi ile alakalı olmadıklarını göreceksiniz.

#2 – Birçok yalanının, hilesinin farkına varacaksınız. Narsistin sahtekarlığının ve hilebazlığının ne kadar derin olduğunu görmek size acı verebilen bir uyanıştır. Narsistler manipülasyonda ve hilede ustadırlar. İlişki bittikten sonra uyanmaya başlarsınız ve karşınızda gördüğünüz şeyin bir maske olduğunu anlamaya başlarsınız. Kim oldukları ile ilgili, geçmişleri, geçmiş ilişkileri, cinsel aktiviteleri, finansal durumları ile ilgili ufak tefek uydurma şeylerden, çok ciddi kandırmalara uzanan bir yelpazede birçok yalan yakalarsınız.

Bu uyanış sizin dengenizi bozabilir ve size hasar verebilir zira size, gerçekliğinizin ne kadar da çok eğilip büküldüğünü gösterebilir.

#3 – Sizi bir başkası ile değiştirmenin ne kadar da kolay olduğunu göreceksiniz. Bu insanın bir başkasına çok hızlı ve kolay bir şekilde geçtiğini görmek oldukça kalp kırıcı bir deneyim olabilir. Ama narsist zaten size hiçbir zaman bağlı değildi, gerçek bir duygusal yatırım hiç yapmadı. Tüm gördüğünüz şeyler, sizi kendisine bağımlı kılmak ve bu sayede kullanmak için yaptığı yüzeysel bir aşk bombardımanı idi.

Narsistler, sürekli olarak hayranlık duyulmaya ve kontrolü ellerinde tutmaya muhtaçtırlar. Bu da onları, ilişki eskisi kadar tatmin edici olmadığında, partnerleri artık kontrol edilemez hale geldiklerinde ya da çok zor kontrol edilebilir hale geldiklerinde, sürekli olarak yeni kanı emilecek kurban aramaya iter. Günümüz sosyal medya ve dating uygulamaları çağında, genellikle sınırsız sayıda emilecek kan kaynağına ulaşabilirler.

Narsist sizi çok kısa sürede bırakıp başkasına koşarak, size kendileri için nasıl da kullan-at biri oldunuzu gösterirler.

#4 – İlişkiden önce muhtemelen, narsizmin gerçekten ne içerdiğini tam olarak bilmiyordunuz. Eğer narsizm konusunda bir fikriniz varsa bile bunu sadece aşırı kendine güvenen, sürekli böbürlenen ve hayran olunmayı isteyen, büyüklenmeci narsist olarak biliyordunuz. Kırılgan narsizm ya da bu ruh bozukluğunun karmaşıklığı hakkında bir fikriniz yoktu. Narsistin üzerinize salacağı psikolojik manipülasyon ve istismar taktiklerini bilmiyordunuz. Narsistin ne olduğu, neler yaptığı konusunda aldığınız ders, size hiç görmeseydim keşke dediğiniz yepyeni bir dünya açtı.

#5 – Narsistin değişmeyeceğini, narsisti hayatınızdan tamamen atmanız gerektiğini öğreneceksiniz.

#6 – İlişki bittikten sonra narsiste izin verirseniz, sizi arkadaşlarınız ya da aileniz üzerinden manipüle etmeye çalışabilir. Sizi bir engelleyip bir engeli açarak, rastgele mesaj atarak, sosyal medyada şifreli ya da bazen bariz gönderiler yaparak, ilginizi çekmeye, sizi duygusal davranacak şekilde tahrik etmeye çalışabilir.

Bu insanın sosyal medyasına bakma, ne yapmaya çalıştıklarını görmeye çalışma arzunuza karşı koyun. Ondan, arkadaşlarınız üzerinden haber alma isteğine karşı koyun. “Ne yaptığı, benim için ne söylediği benim derdim değil” sloganı ile yaşayın. Eğer ne yaptığını, sizin için ne söylediğini kendi derdiniz yaparsanız, bu kişiye psikolojik olarak mahkum kalmaya, daha fazla istismar edilmeye devam edersiniz.

#7 – Çok fazla sayıda gaslighting manipülasyonuna maruz kaldığınızı fark edeceksiniz. Algınızın, duygularınızın ve yargılarınızın geçersiz sayıldığını göreceksiniz. Belki bunu ilişki sırasında da görebiliyordunuz ama sizi seven birinin size bunu yapabileceğine inanmıyordunuz.

Bu kişiden uzaklaştığınızda, ilişki süresince duygularınızın, düşüncelerinizin, anılarınızın ve yargılarınızın altlarının sürekli olarak oyulduğunu, güvenilirliğinizin ve değerlerinizin sürekli olarak sorgulandığını göreceksiniz. Umulan odur ki, bu deneyimden sonra, bir şeylerin yanlış gittiğine dair hislerinize güvenmeyi öğrenirsiniz. Sizi rahatsız eden davranışlar gördüğünüzde bunları görmezden gelmemeyi, karşınızdakine saygılı ama kararlı bir şekilde söylemeyi öğrenirsiniz. Bir daha böyle bir şey olduğunda ve siz bunu partnerinize söylediğinizde, tepkisine ya da reaksiyonuna çok dikkat edin. Hemen savunma pozisyonuna mı atlıyor? Olgunluktan uzak ve dürtüsel reaksiyon mu gösteriyor? Eğer öyleyse, durumu ciddi bir şekilde yeniden gözden geçirin ve açık sınırlar çizin.

#8 – Narsist ile ilişkinizde, kendinizle ilgili çok şey öğrenirsiniz. Bu ilişkide muhtemelen Gölge tarafınızla karşılaşırsınız. Narsist sizin güvensizliklerinizi, duygusal tetiklenmelerinizi, psikolojik zayıflıklarınızı dürttükçe, karakterinizin daha karanlık tarafınızla karşılaşırsınız

Narsist ile ilişkinin faydalarından birisi, bittiğinde Pandora’nın kutusunu açması ve sizi birçok cevaplanmamış soru ile başbaşa bırakmasıdır. Önce onlarla ilgili sorular, sonra da sizinle ilgili sorular. Kaybolmuş ve kafası feci şekilde karışmış bir duruma düşebilirsiniz ve bu nedenle de benliğinizi yeniden inşaa etmek için, öz gelişimden ve içgözlemden başka şansınız kalmaz. Bu, kendiniz hakkında derin düşünce, analiz ve kendinizi dönüştürmek için bir fırsattır.

Narsist ile ayrılık sonrası süreçte, korkularınızla, bağımlılıklarınız ile, özdeğeriniz ya da değersizliğiniz ile ama aynı zamanda sağlıksız davranış ve duruşlarınızla karşı karşıya gelip onlara meydan okumanız gerekecek.

#9 –  Narsist ile ilişkinizden sonra bu konuda muhtemelen tonla araştırma yapacaksınız ve narsistin psikolojik zayıflıklarınızı nasıl sömürdüğünü ve size karşı silah olarak kullandığını derin bir şekilde kavrayacaksınız. Sizin korkularınızı, güvensizliklerinizi, geçmiş travmalarınızı ve kendinizle ilgili şüphelerinizi manipüle etmek için birçok yolu kullandığını anlayacaksınız.

Narsistin başlangıçta sizi nasıl da onay ve ilgi seline boğduğunu ve sonra da bunları stratejik olarak birden bire nasıl çektiğini anlayacaksınız. Daha sonra, sizin narsistin ihtiyaçlarını karşılamak için kendinizi ispatlamak için yırtınıp durduğunuz değer verme – değersizleştirme toksik döngüsünü sürekli hareket halinde tuttuğunu göreceksiniz.

#10 – Kendinizi manipülasyon ve istismardan korumak için güçlü sınırlar koymanın ve korumanın önemini anlayacaksınız. Ama narsist sürekli olarak sizin sınırlarınızı delmeye çalışacak ve ne kadarının yanına kalacağını sürekli olarak test edecek.

Partnerinizle neye tolerans gösterip neye göstermeyeceğiniz konusunda sağlam durmanız gerekli. Bir insan sizin sınırlarınıza saygı duymuyorsa, bu konuda ne yapacağınıza  karar vermeniz gerekecek.

Bana göre, bir insanla romantik ilişkinizde açık açık sınırlar koymanız ve sürekli olarak bu sınırları korumanız gerekiyorsa, değer ve ihtiyaçlarınızın bu insanla uyumsuz olduğunun en kısa sürede farkına varmanız ve bu konuda ne yapacağınızı düşünmeniz gerekli.

Şimdi ileride yeniden bir narsist ile ilişkiye girmemek için öğrenmeniz gereken en önemli şeyi söyleyeceğim. Narsist istismara uğramak istemiyorsanız, kimsenin aşk bombardımanını kabul etmeyin! Çünkü bir kez bir insana bağımlı oldunuz mu, bu insan sizin üzerinizde çok daha fazla kontrol sahibi olur.

Narsist partner konusunda hiçbir şey öğrenmediyseniz bile, en azından aşk bombardımanının (love bombing) sizi manipüle ve kontrol etmek için tasarlanmış bir taktik olduğunu öğrenin.

Narsistin toksik manipülasyon ve kandırma ağına bir kez düştünüz mü, oradan çıkış yolunu bulmanız gerçekten çok zor. Eğer şu an bu durumdaysanız, bir ruh sağlığı uzmanına ulaşın ve yardım alın.

Toksik ilişkiler konusunda Toksik İlişkiler Rehberi kitabımıza bakabilirsiniz. İlişki sorunlarınız konusunda tavsiye için Mahmut Abi ile görüşme yapabilirsiniz. Patreon kanalımızda yayınlarımız ve üyeler ile sohbet alanımız mevcut.

Çeviri kaynak: 10 Key Lessons After Being Discarded by A Narcissist

Zihinsel olarak güçlü olmanın sırrı

Hayatı mükemmel görünen bir Facebook arkadaşım var. Çok güzel bir evde yaşıyor, çok iyi bir kariyeri var, ailesi ile haftasonları sürekli olarak heyecan verici deneyimler yaşıyor. Sanki yanlarında profesyonel fotoğrafçı gezdiriyorlar gibi fotoğraflar çekilip paylaşıyorlar zira nereye giderlerse gitsinler ya da ne yaparlarsa yapsınlar, her fotoğraflarında çok güzel görünüyorlar. Bu arkadaşım sürekli olarak ne kadar şanslı olduğunu ve hayatı için şükran duyduğunu yazıp duruyor.

Bana öyle geliyor ki bunları sadece Facebook’ta yazmış olmak için yazmıyor, gerçekten söylüyor.

(Not: Sana öyle geliyor çünkü hayatımız ne kadar şahane diye sürekli olarak hava atma ihtiyacındaki narsist kişiler genellikle içsel olarak çok aşağı hissedip durduklarından sürekli böyle şeyler yazmak, paylaşmak ve onay toplamak zorunda kalıyorlar).

Kaçınızın böyle Facebook arkadaşları var? Kaçınız bu tür arkadaşlarınız gıcık oluyorsunuz? Gıcık olmamak zor değil mi? Ama bu şekilde düşünmenin bize bir maliyeti var ve bugün bu maliyeti konuşacağız. Kötü alışkanlıklarımızın bize olan maliyetleri hakkında konuşacağız.

Belki Facebook’ta geziniyorsunuz ve arada bir birilerine gıcık oluyorsam bunun ne zararı var diyorsunuz. Alt tarafı 5 saniye boyunca gözlerimi deviriyorum, ne zararı var ki diyorsunuz. Ama araştırmalar bize, Facebook’ta arkadaşlarınıza imrenmenin depresyona yol açtığını gösteriyorlar. Ve bu zihnimizin bizi içine düşürmek için kurabileceği tuzaklardan sadece birisi.

Hiç patronunuzdan şikayet ettiniz mi? Ya da arkadaşlarınızın hayatına bakıp neden çok şanslılar diye düşündüğünüz oldu mu? Böyle düşüncelere engel olamayabilirsiniz ve bunlar an içinde önemsiz düşünceler gibi görünebilirler. Ama bu tip düşünceler sizin zihinsel gücünüzü, dayanıklılığınızı kemiren düşünceler.

Bizi daha az etkili yapan ve zihinsel gücümüzü düşüren 3 çeşit yıkıcı inanç var. Bunlardan birincisi kendimizle ilgili sağlıksız düşüncelerimiz.

Kendimize üzülmeye eğilimliyiz ve her ne kadar başımıza kötü bir şey geldiğinde üzülmemiz normal olsa da, kendimize acımamız, aşırıya kaçmamıza neden oluyor. Kendimize acımamız, şanssızlığımızı büyütmemizle ve şöyle şeyler düşünmemizle başlıyor:

“Bunlar neden hep benim başıma geliyorlar?”

“Böyle şeylerle uğraşmak zorunda olmamalıydım!”

Bu şekilde düşünmek hayatta ilerlemenizi engelliyor, problemlere odaklanıp kalmanıza neden oluyor. Mükemmelden uzaklaştırırken, çözüm bulmaktan alıkoyuyor. Bir çözüm bulamasanız bile her zaman, kendi hayatınızı ya da başka birinin hayatını daha iyi yapmak için bazı adımlar atabilirsiniz ama kendinize acımakla meşgulken bunları tabii ki yapamazsınız.

Hayatta ilerlemenize engel olan ikinci tip yıkıcı inanç ise başkaları hakkındaki sağlıksız inançlarımız. Başka insanların bizi kontrol edebildiklerini düşünüyoruz ve gücümüzü başkalarına teslim ediyoruz. Ama özgür bir ülkede yaşayan yetişkin biri olarak, zorla yaptırıldığınız çok az şey var.

Gece geç saatlere kadar çalışmak zorundayım dediğinizde, gücünüzü başkalarına veriyorsunuz. Evet, gece geç saatlere kadar çalışmazsanız bunun ciddi sonuçları olabilir ama bu yine de bir tercih.

Kaynanam beni deli ediyor dediğinizde de gücü başka birine veriyorsunuz. Kaynananız nazik bir insan olmayabilir ama kaynananıza nasıl tepki vereceğiniz tamamen sizin elinizde zira tepkilerinizin kontrolü tamamen sizin elinizde.

Hayatta ilerlemenize engel olan üçüncü tip yıkıcı inanç ise, dünya ile ilgili sağlıksız inançlarımız. Dünyanın bize bir şeyler borçlu olduğunu düşünme eğilimindeyiz. Örneğin çok çalışırsak başarıyı hak ettiğimizi düşünme eğilimindeyiz. Ama başarının kozmik bir ödül gibi ayağınıza geleceği inancı sizi büyük bir hayal kırıklığına sürükleyebilir.

Kötü zihinsel alışkanlıklarımızı bırakmanın zor olduğunu biliyorum. Çok uzun süre taşıdığımız sağlıksız inançları bırakmak gerçekten de zor. Ama bunları bırakmamanın maliyeti çok yüksek ve bu maliyeti yüklenemezsiniz. Zira hayatınız sizi er ya da geç, toplayabileceğiniz tüm zihinsel güce ihtiyacınız olacak bir noktaya getirecek.

23 yaşında mezun olduğumda, hayatı çözdüm diye düşünüyordum. Terapist olarak ilk büyük işime başlamıştım, evlenmiştim ve bir ev bile almıştım. Hayat harika olacak diyordum, çok başarılı bir başlangıç yapmıştım. Ne kötü gidebilir ki diyordum.

Birgün bir telefon aldım ve her şey tamamen değişti. Kız kardeşim annemin bilinci kapalı bir şekilde bulunduğunu ve hastaneye kaldırıldığını söyledi. Kocam Lincoln ile arabaya atlayıp hastaneye gittik. Ne olduğunu hayal bile edememiştik. Annem sadece 51 yaşındaydı ve herhangi bir kalp problemi yoktu. Doktorlar bize beyin anevrizması olduğunu söylediler ve her sabah “bugün hayatta olmak için harika bir gün” diye uyanan annem 24 saat içinde vefat etti.

Annemin ölümü beni yıktı. Annem ile çok yakındık. Bir terapist olarak entelektüel seviyede acının nasıl yaşanacağını biliyordum ama bir şeyi bilmek ile yapmak çok farklı şeyler olabiliyorlar. Gerçekten iyileştiğimi hissetmeye başlamam çok uzun sürdü.

Annemin ölümünün 3. Yıldönümünde Lincoln ile beni bir basketbol oyununa davet ettiler. Tesadüf şu ki, annemi öldüğü günden bir önceki gece en son o basketbol salonunda görmüştüm ve o salona o zamandan beridir ilk defa gidiyordum. Oraya gitmek istediğimden emin değildim ama Lincoln ile konuştuk ve bunun belki de annemin anısını onurlandırmak için iyi bir şey olacağını düşündük. Oyuna gittik ve arkadaşlarımızla gerçekten de iyi vakit geçirdik. Eve dönerken sonunda oraya gidebilmenin, onca acı yerine annemi gülümserken hatırlamanın ne kadar iyi bir şey olduğunu konuştuk.

Aynı akşam Lincoln iyi hissetmediğini söyledi ve birkaç dakika sonra da bayıldı. Ambülansı aradım ve ailesi benimle acilde buluştu. Sonsuzluk gibi gelen bir beklemeden sonra bir doktor geldi ama bizi Lincoln’un yanına götürmek yerine bir odaya aldı. Lincoln tanıdığım en maceracı adamdı ve o zaman bilmiyorduk ama sadece 26 yaşında olmasına rağmen kalp krizi geçirmişti. Hiç kalp rahatsızlığı olmamıştı.

26 yaşında dul kaldım. Annem de yanımda yoktu. Bu acının üstesinden nasıl geleceğimi düşündüm. Bu dönemi hayatımın acılı dönemi diye tanımlamak çok hafif kalır. O acılı dönemden geçerken, gerçekten zor zamanlardan geçerken iyi alışkanlıkların yeterli olmadığını fark ettim. Sadece bir iki küçük kötü alışkanlık bile hayatta ilerlemenize engel olabilirler.

Bu dönemde çalışabildiğim kadar çok çalıştım. Bunu sadece iyi alışkanlıklar edinmek için yapmadım, ne kadar küçük görünürlerse görünsünler, bazı küçük alışkanlıklardan kurtulmak için de yaptım. Bütün bu süreç boyunca hayatın birgün daha iyi olacağını umdum ve sonunda hayat daha iyi oldu da. Steve ile karşılaştım, yeniden evlendim. Lincoln ile aldığımız evi sattık ve yeni bir mahallede yeni bir ev aldık. Ben de yeni bir işe girdim.

Ama tam rahat bir nefes almıştım ki, Steve’in babasının ölümcül bir kansere yakalandığı haberini aldık. Bu haberden sonra ben bunlar neden benim başıma gelip duruyor diye düşünmeye başladım. Neden sevdiğim insanları kaybedip duruyorum diye düşünmeye başladım. Bunun hiç de adil olmadığını düşünmeye başladım. Ama bütün bu süreçte öğrendiğim bir şey varsa, o da bu düşünce şeklinin beni hayatta ilerlemekten alıkoyacağıydı. Neye ihtiyacım olacağını biliyordum: kendimde bulabildiğim kadar çok zihinsel güç.

Bu süreçte oturup zihinsel olarak güçlü insanların yapmadığı tüm şeylerin bir listesini yaptım ve o listeyi okuyup durdum. Bu liste, zamanında belli dönemlerde yaptığım ve hayatta olduğum yere saplanıp kalmama neden olan tüm o kötü alışkanlıkları hatırlatıyordu. Bu listeyi okuyup durdum. Buna ihtiyacım vardı zira Steve’in babası, bu listeyi bitirdikten birkaç hafta sonra vefat etti.

Bu hayat yolculuğu bana, zihinsel olarak güçlü olmanın sırrının, kötü zihinsel alışkanlıklarımızdan kurtulmak olduğunu öğretti.

Zihinsel güç, fiziksel güce çok benziyor. Fiziksel olarak güçlenmek için spor salonuna gitmeniz ve ağırlık kaldırmanız gerekiyor. Ama gerçekten sonuç almak istiyorsanız, abur cubur yemek gibi kötü alışkanlıklarınızdan da kurtulmanız gerekiyor. Zihinsel güç için de şükretmek gibi iyi alışkanlıklar gerekiyor ama aynı zamanda başkalarının başarılarını kıskanmak gibi kötü zihinsel alışkanlıklardan da kurtulmanız gerekiyor. Başkalarının başarılarını kıskanmak gibi sağlıksız zihinsel alışkanlıklar ne sıklıkta yapılırsa yapılsınlar, sizi aşağı çekerler.

Peki çok uzun yıllardır taşıdığınız sağlıksız zihinsel alışkanlıklardan nasıl kurtulacaksınız? Bunu yapmaya, sağlıksız inançlarınıza sağlıklı inançlar ile karşı koyarak başlarsınız.

Örneğin kendimizle ilgili sağlıksız inançlarımızın çoğu, duygularımızdan rahatsız olmamızdan kaynaklanır. Üzüntü, acı, kızgınlık veya korku gibi duygular rahatsız edicidirler ve bu duyguların verdiği rahatsızlıktan kaçmak için her şeyi yaparız.

Örneğin kendimize acıyıp durarak bu duyguların rahatsız ediciliğinden kaçmaya çalışırız. Bu her ne kadar geçici bir dikkat dağıtma sağlasa da, acıyı uzatır. Rahatsız edici duyguları aşmanın tek yolu, onlarla baş etmenin tek yolu, onları yaşamaktır. Üzüntü duygusunu yaşamanıza izin verin ve sonra da kendine güven kazanmak için hayatınıza devam edin.

Başka insanlar hakkındaki sağlıksız inançlarımız, kendimizi onlarla karşılaştırmamızdan kaynaklanır. Onları kendimizden yukarıda ya da aşağıda görürüz. Bizim nasıl hissettiğimizi kontrol edebildiklerini ya da onların nasıl davranacaklarını kontrol edebileceğimizi düşünürüz. Onları bizim ilerlememize engel olmakla suçlarız. Ama bütün bunlara kendi kararlarımız neden olurlar. Sizin ayrı bir insan olduğunuzu, diğer insanların sizden ayrı insanlar olduğunu kabul etmeniz gerekiyor. Kendinizi karşılaştırmanız gereken tek insan, sizin dünkü haliniz.

Dünya hakkındaki sağlıksız düşünceler, en derinlerimizde dünyanın adil bir yer olmasını istememizden gelir. Eğer yeterince iyilik yaparsak, başımıza iyi şeyler geleceğini düşünmek isteriz. Ya da yeterince kötü zamana göğüs gerersek, bir şekilde ödüllendirileceğimizi düşünmek isteriz. Ama hayatın adil olmadığını kabul etmeniz gerekiyor ve bu oldukça özgürleştirici şey olabilir. Bu sizin iyiliğinizin ödüllendirilmeyebileceği anlamına gelir ama aynı zamanda ne kadar acı çekerseniz çekin, hayat boyu acı çekmeye mahkum olmadığınız anlamına da gelir. Dünya böyle çalışmıyor. Dünyanızı siz inşaa ediyorsunuz ama dünyanızı değiştirmeniz için öncelikle dünyanızı değiştirebileceğinize inanmanız lazım.

Zamanında şeker hastası biri danışanım olmuştu. Bu adamın sağlıksız zihinsel alışkanlıkları, fiziksel sağlığını da kötü etkiliyordu ve bu nedenle de doktoru kendisini terapiye göndermişti.

Bu adamın annesi o çok küçük yaşlardayken şeker hastalığından vefat etmişti ve kendisinin de aynı kaderle lanetlendiğine inanıyordu. Kan şekerini yönetmeyi bırakmıştı ve kan şekeri son zamanlarda o kadar çok artmıştı ki, görme duyusu zarar görmeye başlamıştı ve sürücü ehliyetini kaybetmişti.

Bana ilk geldiğinde dünyası hızla daralıyordu. Kan şekerini yönetmek için yapması gereken her şeyi biliyordu ama bunları yapmaya değeceğini düşünmüyordu. Ama sonunda sadece bir küçük değişiklik yapmaya razı oldu ve günde iki litre Pepsi içmeyi bıraktı. Günde iki litre diyet Pepsi içmeye başladı.

Pepsi içmeyi bıraktıktan sonra kan şekerinin ne kadar hızlı düzeldiğine kendi bile şaşırdı. Bana geldiği her hafta, diyet Pepsinin ne kadar kötü bir tadı olduğundan şikayet etse de, diyet Pepsi içmeye devam etti.

Bir iyileşme gördükten sonra, bazı başka alışkanlıklarını da değiştirmenin, işe yarayabileceğini düşünmeye başladı. Her gece yediğim dondurmayı daha sağlıklı bir şeyle değiştirebilirim dedi. Birgün arkadaşları ile bir dükkandayken, kırık dökük bir egzersiz bisikleti buldu ve bunu çok ucuza satın aldı. Bisikleti televizyonun önüne koydu ve favori programlarını izlerken pedal çevirmeye başladı. Bunun sonucunda sadece kilo kaybetmedi, aynı zamanda görme duyusunun düzeldiğini de fark etmeye başladı. Gözlerindeki hasarın kalıcı olmayabileceğini düşündü ve sürücü ehliyetini geri almak gibi yeni bir hedef belirledi.

Terapi sürecinin sonlarında, her hafta bana gelip, bu hafta ne yapabiliriz diye soruyordu. Artık dünyasını değiştirebileceğine, dünyasını değiştirmek için gerekli zihinsel güce sahip olduğuna, kötü zihinsel akışkanlıklarından kurtulabileceğine inanıyordu. Tüm bu değişim ise sadece küçük bir adımla başlamıştı.

Sağlıksız zihinsel alışkanlıklarınız sizi, sahip olabileceğiniz kadar zihinsel güçten mahrum bırakıyorlar. Sizi ilerlemekten alıkoyan, gerileten kötü zihinsel alışkanlıklarınız nelerdir, bugün bunlardan kurtulmak için hangi küçük adımı atabilirsiniz diye düşünmeye davet ediyorum.

Kaynak: The Secret of Becoming Mentally Strong | Amy Morin

Zihinsel ve duygusal güç için Daha iyi bir yaşam için psikoloji ve nöron bilimi temelli pratik ipuçları setini de tavsiye ederim.

Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları Kitap Seti

(E-Kitap PDF/EPUB)
(Shopier’de sepete 225 TL ve üstü alışverişte %30 indirim var.)

Merhaba,

Bu set, son bir iki senedir izlediğim ve bana 40 yaşından sonra bile birçok pratik şey öğreten Dr. K’nın podcastlarından derlediğim kitaplardan oluşuyor:

Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101
Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 201
Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 301
Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 401

Dr. K (Alok Kanojia), Harvard mezunu bir psikiyatrist ve nöron bilimi çalışmalarının yanında zamanında bir süre rahip olarak da yaşamış ilginç birisi. Kendisi Hint kökenli bir Amerikalı ve internette herkese açık healthygamergg kanalında çok pratik ve faydalı paylaşımlar yapıyor. Özellikle günümüz dünyasında teknolojinin yarattığı ortamın, beynimizin evrimleştiği uzun geçmişimizden oldukça farklı olmasından kaynaklanan disiplinsizlik, odaklanamama, sürekli yorgunluk, motivasyon eksikliği, başarısızlık, vs. gibi sorunlar üzerine eğilen ve bu konularda iyileşmeniz için oldukça pratik bilgiler veren bu yayınları İngilizceniz varsa izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Son zamanlarda yaptığımız nöroplastisite serisindeki bölümlerin aksine, bu kitaplardaki bölümler çok daha kısa ama yoğun ve oldukça pratik bilgiler içeriyorlar. Birçoğunu ben kendi hayatımda da uyguluyorum ya da uygulamaya başladım ve oldukça dönüştürücü ve iyileştirici pratikler olduklarına şahit olduğum için sizinle paylaşmak istedim.

Şimdiden iyi okumalar,

Mahmut Abi

Kitap setini Türkiye’den almak için tıklayınız.
(Not: Sepete ekleyerek %30 indirim alabilirsiniz).
(Alım güvenilir Shopier ödeme sisteminden olup sizin ödeme bilgileriniz bize gelmiyor.)

Kitap setini Türkiye dışından almak için tıklayınız.
(Alım güvenilir Payhip ödeme sisteminden olup sizin ödeme bilgileriniz bize gelmiyor.)

Zihnim çok karışık ne yapmalıyım? – Vaka Çalışması

Birkaç gün önce Patreon yayınlarında, 25 yaşında düşüncelerinde boğulan adam adlı bir yayın yaptım. İngilizce’niz varsa orjinal videoyu izleyebilirsiniz, Patreon’daki bunun çevirisi.

Bir Patreon takipçimiz şöyle bir şey yazmış:

“Abi öncelikle emeğine sağlık.Videoda anlatılanları net bir şekilde anladım.Ama zihnim o kadar karışık ki. Durduramıyorum resmen.Farkına varınca zaten durduruyorum kendimi ama bazen farketmem baya zamanımı alıyor. Bahsettiğin gibi nefes almak göz kırpmak gibi otonom bir şeye dönüşmüş. Nöroplasiteyle beyni yeniden kablolama eğitimi bunun önüne geçmeye yardımcı olur mu?”

Bu problemden muzdarip arkadaşlara ilk tavsiyem, temel bazı şeyleri halletmeleri. Örneğin uykusuzluk, sporsuzluk, kötü beslenme, sosyal izolasyon, ekran bağımlılığı gibi problemler, farkındalığınızın düşük, odağınızın dağınık olmasına neden olabilirler.

İkincisi, saçma sapan şeylerin kafanızda dönüp durmasına izin vermeyin. Gerçek hayatta çözümü olan her şeyi, en kolayından en zoruna çözün ya da kağıda geçirin. Şimdi anlatacağım şeyi, yıllar önce İş Bitirici – Stressiz Üretkenlik Sanatı kitabını okuduktan sonra fark etmiştim. Çoğu görece önemsiz bir sürü yapılacak iş, telefonun arka planında çalışan uygulamacıklar gibi çalışıp durabiliyorlar. Bunları önemsiz şeyler olsalar bile çözdüğünüzde zihninizden bir düşünce döngüsünü kapatmış oluyorsunuz. Sanki bir miktar enerji boşta kalıyor gibi.

Örneğin 3 gün sonra bir ödeme yapacağınızı telefonda hatırlatmalı not olarak kaydetmek ya da buzdolabına not olarak yazmak yerine aklınızda tuttunuz mu, sanki o şey sürekli olarak düşüncelerinizin küçük de olsa bir kısmını işgal ediyor, zihninizi az da olsa düşüncelere boğulma yönüne eğiyor.

Ya da su sızdıran sifonu tamir ettirmeniz gerekli ama bunu sürekli erteliyorsanız, “sifonu tamir ettir, çok pahalı olmaz umarım” düşüncesi ve endişesi, zihninizde, telefonda arka planda çalışan uygulama gibi bellek ve işlemci yiyerek yaşıyor. Tamir ücretini ödeyip, sifonu tamir için günü belirlediğinizde de o arka plan programı kapanıyor.

Zihninin içinde yaşayan insanlar, gerçek dünyada daha az yaşadıkları için, genellikle böyle bir sürü küçük küçük arka plan programına sahipler ve her biri çok az yer kaplasa da toplamda büyük yer kaplıyorlar. Bu nedenle size tavsiyem, kafanızdaki asıl büyük problemleriniz ne olursa olsun (finansal durumunuz, medeni durumunuz, vs.), bu önemsiz şeyleri çözmeniz, en kolaydan en zora doğru çözmeniz düşüncelerinizde boğulma sürenizi ciddi ölçüde azaltacaktır. İşin ilginci aylarca “duşun kenarında mantar çıkmış, onu temizleyeyim” diye arka planda çalıştırdığınız programcığın, hayatta geç kalmanız gibi büyük problemlerinizle alakası olmasa da, böyle bir sürü programcığı gerçek hayatta aksiyon alarak kapamanız, hayatta geç kalma sorununuzun çözümü yolunda da büyük bir adım. Ciddi miktarda zihinsel enerjiniz boşa çıkacağı için ama daha önemlisi, o küçük şeyleri yapmak sizi hergün daha fazla oranda şimdi ve burada olmaya yönelteceği için.

Bu arada arkadaşlar, Jordan Peterson’ın odanı topla derken kastettiği de bu tam olarak. Odandaki her dağınıklık, zihninizin arka planında ufak bir dert programcığı olarak çalışıyor ve zihinsel enerjinizi tüketiyor çünkü. Masanda duran düzenlenmemiş notlar, oraya buraya saçılmış giyecekler, banyonun kenarındaki mantar kolonisi, gıcırdayan dolap kapağı, ödenmemiş fatura sadece evinde değil, kafanda da yaşıyor.

Bunlar hemen hepinizin faydasını göreceği ve sandığınızdan çok daha önemli ve dönüştürücü şeyler. Ama bunları yapsanız bile birçoğunuz düşünce dünyasına hapsolmaya devam edecek.

Burada ise yukarıdaki arkadaşın durumu ile ilgili bir gözlemime geliyoruz. 25 yaşındaki düşüncelerine boğulan erkek yayını gibi yayınları dinleyen biri genellikle bu işi bir açma – kapama düğmesi ya da çevirerek radyonun sesini yükseltip alçaltmanız gibi bir şey gibi algılıyor.

Arkadaş ne diyor: “Düşüncelerimi durduramıyorum.”

Şimdi nirvanaya ulaşıp Prens Siddhartha’ya selam söylemek gibi bir hedefiniz yoksa düşüncelerinizi durdurmanız gerekmiyor yani arkadaş aslında farkındalığının yeterli seviyede, normal bir insan ile aynı seviyede kontrolünde olmasını istiyor.

Yıllarca düşüncelerinde boğulan adamın farkındalığının yeterince kontrolün altına girmesini sağlamak, yıllarca yatakta felçli yatan adamın 100 kilo squat basmasına benzer. Böyle birinin farkındalığının nereye yöneleceğini kontrol eden “kaslar” atropi olmuş. Kullanılmaya kullanılmaya erimiş. Hergün rehab gibi 5-10 dakika kontrol etmeye çalışarak ve bu süreyi azar azar uzatarak o kasları dirence tabii tutacak ve “kaslar” da gelişecek. Tabii ki farkındalığın gözler gibi kasları yok ama kişi farkındalığını kontrol etmeye etmeye, beyin devreleri sönüp gitmiş, onları yeniden kurması lazım.

Başta bahsettiğim yayında Dr.K diyor ki “sen 100 kilo squat basabilmelisin”. Yorumcu da diyor ki ben yataktan kalkamıyorum ne 100 kilo squat basması? Oysa Dr. K kalk hemen 100 kilo bas demiyor, önce rehab sonra 10 kilodan 100 kiloya aylar boyu küçük ağırlıktan büyüğüne diyor.

Bugün 5 dakika karşı koyup sonra güçten düş. Sonra azar azar yükselterek 10 dakika, 20 dakika. Bu süreçte de geri kalanında senin kafa yine darmadağın ama en azından bir miktar kontrol var ve artıyor. Bu iş böyle olur. Meditasyon da böyle çalışır. Dikkat dağıl – dikkat toparla şeklinde farkındalığını sürekli kaçtığı yerden nefesine getirmek, kaslar için ağırlığı indir – kaldır neyse odur. Meditasyon mesela odaklanma alıştırması değildir. Odak kaybedip – odak kazanma alıştırmasıdır. Spor salonunda ağırlığı kaldırıp 1 dakika havada tutmuyorsunuz. Kaldırıp indiriyorsunuz. Ağırlık kaldırma çalışması aslında ağırlık kaldırıp indirme çalışması. Meditasyon da öyle bir şey. Odağınızı sürekli kaybetmek sürecin bir parçası, başarısızlığı değil.

Görüşmelerimde takipçilerime bu konuda kullanabilecekleri, Geştalt Yaklaşımı temelli bir alıştırma veriyorum ve faydasını çok görüyorlar. 25 yıl önce ben bunu Geştalt Yaklaşımı ile ilgili bir kitapta okumuştum. Kitap Geştalt Terapisi – İçimizdeki Çocuk. Piyasada hala var galiba. Bendeki kopyasının kapağında Fritz Perls var, şimdiki kopyalarında sanırım kapak değişik.

Düşüncelerine boğulduğunu fark ettiğin anda şimdi ve bura, dışarıda olanları betimlemeye başla. “Bugün 10 Aralık, akşam 5:15. Hava kapalı. Cihangir’de Dostlar Kafe’de oturuyorum, laptop’un şarjı %30 olmuş. Karşımda 60 yaşlarında bir amca var, yine aynı yaşlarda bir teyzeye hararetli bir şeyler anlatıyor. Dışarda  kırmızı bir araba park etmiş. Yanında pala bıyıklı bir adam duruyor …”

Bunları tek tek kendinize anlatın. Basit basit şeyler. Arada zihniniz yine düşüncelere gidecek. Bunu fark edince oradan alın ve yine betimlemeye başlayın. Ne kadar uzun süre yapsanız daha iyi olur hatırlamıyorum, kitabı okuyan biri o ayrıntıyı hatırlarsa buraya yazsın.

Sonuçta Patreon yayınındaki önemli adımlardan birisi, düşünce döngülerini durdurmak için gerçek dünyada eyleme geçmek. Eninde sonunda büyük problemler için de aksiyon almanız gerekecek ama bu küçük şeyleri de unutmayın. Bunlar sandığınızdan çok daha önemli.

Vazopressin, sadakat ya da takım olmanın hormonu

Vazopressin başka biriyle ya da başkaları ile beraber stres içeren şeyleri çözdüğünüz ya da aştığınız zaman, bir amacı beraberce başardığınız zaman, “(beraber) başardık” dediğiniz zaman salgılanan bir hormon.

Vazopressin ile beyniniz “bu insan benim hayatım için önemli bir varlık, bu insanı hayatımda istiyorum, bu insanı hayatımda tutmayı öncelik yapacağım” diyor. Beraber bir şeyler başaran iki insanın birbirlerine biraz daha fazla ısınmasını sağlıyor.

Erkeklerde, kadınlara oranla daha fazla vazopressin alıcısı var ve bu nedenle de erkekler doğal olarak bu şekilde bağ kurmaya daha yakınlar. Aynı zamanda zor bir çocukluk geçiren insanlar da normalden daha fazla oranda vazopressin bağlanmasına yakınlar. Aslında zor bir çocukluk, insanın birine güvenme eşiğini yükselterek, biri ile birkaç denemeden sonra güven duymalarına neden oluyor.

Erkekler ilişkilerinde önce vazopressin bağı kurup sonra sıcaklık, özen gösterme, rahatlama, duygusal yatırım ve bakım ile alakalı olan oksitosin bağı kurmaya meyilliler. Kadınlar ise önce oksitosin bağı kurmaya yani önce sıcaklık ve özen gösterme, bu olduktan sonra beraber stresli durumları çözmeye (böylece de yolun yarısında terk edilme ihtimallerin azaltmaya) meyilliler. Çocukluk deneyimleri beyinde farklılıklar yaratmadığı sürece kadınlar ve erkekler için tipik bağlanma sıralamaları bunlar.

Vazopressin ilişkiler için çok önemli zira her şeyden önce, güvendiğiniz insanlarla derin ve yakın bir ilişki kurmanızı, bu insanların hayatınızda olmasından hoşlanmasını sağlıyor. Eğer bir çift olarak sürekli kavga ediyorsanız, bunun sebeplerinden birisi, beyninizin vazopressin bağlanmasının tersine bir şey yapmasından, negatif bağlantı kurmasından kaynaklanıyor. Beyniniz “ben bu insanlar hiçbir zaman problem çözemem ve hatta problem çözebilmem için önce bu insanı aşmam” gerekir diye düşünmeye başlıyor. Bunun sonucunda da beyniniz, partnerinizi kalben sevseniz bile partnerinizden hoşlanmamaya başlıyor, partnerinizi onunla çekişerek, kavga ederek ve ona kaba davranarak uzaklaştırmaya çalışıyor. Bunu da genellikle neden yaptığınızı bilmeden, kendinize engel olamadan yapıyorsunuz ama temelde problem bu kişiyle vazopressin bağını kuramamış, vazopressin bağının tersi bir bağ kurmuş olmanız. Bu kişiyle yapmanız gereken ise, stresli ve problemli şeyleri beraber çözmek, kasıtlı olarak stres yaratmak değil. Kendiliğinden var olan problemleri çözmeniz, takım arkadaşı olmanız gerekli. Vazopressin hormonuna, takım oyunu hormonu da diyebiliriz.

Bilime göre, uzun süreli ilişkilerde, ilişkinin uzunluğu vazopressin bağının gücü, periyodik olarak yenilenip yenilenmediği ile orantılı. Vazopressin hormonunu da, rutine saplanıp kalmak yerine yeni deneyimler yaşamak, biraz stresli şeyler yaşayıp çözmek, küçük krizleri beraber aşarak ve bunu yaparken de oldukça iyi vakit geçirmekle yenileyebiliyorsunuz. Örneğin evi beraber onarmak, finansal hedefleri beraber başarmak gibi şeyler yapıyorsunuz. Böyle şeyleri beraber başardığınızda ise beyniniz partnerinize (ve onun beyni de size) biraz daha bağlanıyor. Böylece ileride yaşayabileceğiniz sorunları beraberce aşma şansınız artıyor.

Partneriniz ile vazopressin bağı kurmuyorsanız ya da partnerinizle kurduğunuz vazopressin bağı zaman içinde azalıyorsa, büyük krizler yaşayabiliyorsunuz. Eğer beraberce sorun çözme alıştırmaları yapmıyorsanız, sorunlar karşısında birbirinize sırtınızı dönmeye başlıyorsunuz. “Bu problemi nasıl çözeceğim, kiminle çözeceğim? Partnerimle çözecek değilim zira bunca zamandır beraberiz ama beraber hiç sorun çözmedik, şimdi bir problem var ve ayrı ayrı çözmemiz canımı çok sıkıyor” diyorsunuz. “Bu problemi kiminle çözebilirim” sorusu da örneğin aldatmaya zemin hazırlayabiliyor zira işte sürekli olarak beraber sorun çözdüğünüz insanlarla daha fazla vazopressin bağınız olabiliyor.

Partnerinizle yatak odasında da vazopressin bağlanması kurabiliyorsunuz ki birçok erkek yatak odasında hedefler gerçekleştirerek partneri ile bağlanmaya çalışıyor. 10 kez zirveye ulaşacağız gibi hedefler koyuyorlar ve bunları partnerleri ile beraber gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Birçok kadın böyle korkutucu derecede yüksek görünen hedeflerin nedenini anlamıyor ama aslında erkek yatakta beraberce bazı şeyleri başararak kadınla vazopressin bağlantısı kurmaya çalışıyor.

Sağlıklı erkeklerin sağlıklı ve hareketli kadınların kendileri ile anı yaşamasını, beraberce bir şeyler yapıp başarmasını istiyorlar.

Vazopressin çok önemli bir hormon. Bir çiftin uzun süre beraber kalması ve uzun soluklu, sağlam arkadaşlıklar için en önemli temel hormonlardan birisi vazopressin. Vazopressin bağı ile hayatınızda size yardımı olabilecek insanlar olduğunu hissediyorsunuz. Bunun eksikliğinde ise yalnız hissediyorsunuz ve bu eksikliği gidermeye başladığınızda daha iyi hissetmeye başlıyorsunuz.

Kaynak: Your guide to vasopressin bonding | Adam Lane Smith

Bizi sevabımızla – günahımızla sevecek, değer verecek biri çıkmaz mı?

Ekşi çöplükte uzun süredir sitemizi takip ettiği anlaşılan bir takipçimiz, erkekadam.org başlığına aşağıdaki yorumu yazmış.

Modern zaman kadın erkek ilişkilerine gerçekçi bir perspektif sunan site. Sitenin 40’lık ve görmüş geçirmiş admini Mahmut Abi sağ olsun baya şey öğrendim ilişkilere yönelik.

Teşekkür ederim.

Ama canımı sıkan şu ki, ilişkilerde neden sürekli bir taktik yapmak durumundayız?

Benim de canımı bu yorum sıktı, daha doğrusu bu yorum oldukça üzücü. Bir takipçi var ve iyi niyetle bir şey yazmış ama uzun süredir takip etmesine rağmen “neden taktik yapmak durumundayız” diye soruyor ☹

Klişe olacak ama siz doğal olmayan taktikler yapmak durumunda değilsiniz. Siz, asıl doğal olmayan ama yıllarca tekrarlaya tekrarlaya düşünmeden, otomatikman yaptığınız hareketlerden kurtulup, doğal olanı öğrenmek durumundasınız. Bu geçiş sürecinde ise tabii ki bir süre her adımınıza dikkat etmeniz gerekecek.

Şöyle düşünün. Piyano çalmayı yanlış öğrenmişsiniz. Yani iki parmak çalmayı öğrenmişsiniz ve yıllarca iyi kötü iki parmak çalmışsınız ama tabii ki pek bir başarınız yok. Sonra biri gelip size 10 parmak çalmanız gerektiğini ve böyle çalmazsanız bu işte iyi olamayacağınızı söylüyor. Siz de, yıllardır iki parmak ile başarısızlıktan başarısızlığa koştuğunuz için 10 parmak çalmayı istiyorsunuz.

Sorun şu ki, iki parmak çalmak her ne kadar işin doğası olmasa da, sizin için otomatik. 10 parmak çalmaya geçmek ise zor. Sürekli hata yapıyorsunuz, sürekli parmaklarınıza dikkat etmeniz gerekiyor ve 10 parmak çalmak hiç de doğal gelmiyor. Ama eğer bu konuda ısrarla çalışırsanız, 10 parmak çalmak doğal olacak zira otomatikleşecek.

Neden modern zaman ilişkileri saf duygu ile ilerlemiyor da şunu yaparsam karşılığı şu olur diye taktik kasmaya yönelik?

Çünkü çocukluktan çıkıp yetişkin olduğunuzda, yetişkin hiçbir aktivite saf duygu ile ilerlemez, ilerleyemez. Sonuçta ilişkiler size ana kucağı olup içinde dünyadan kaçtığınız cennet bahçesi olmak için değil de bir yuva kurma, çocuk yetiştirme ile alakalı ve bunun gerektirdiği görevler, beklentiler, kaynaklar, vs. var.

Bizi sevabımızla – günahımızla sevecek, değer verecek biri çıkmaz mı?

Yetişkin bir erkeğin karşısına ona geri kalan hayatında annelik yapan bir kadın çıkmaz mı? Muhtemelen çıkmaz. İlişkiye girdiğiniz kadın sizin kopamadığınız ya da çocukluğunuzda kaygı ile bağlandığınız anneniz olmayacak. Senin “günahım – sevabım” dediğin tabii ki ciddi zayıflıkların. Bunlar üzerinde çalışıp güçlenmek yerine, zayıflıkların ile sevilmek istiyorsun. Belki yüzbinlerce yıl önce öyle kadınlar vardı ama yetişkin, az çok güçlü bir erkek olmak yerine duygusal olarak çocuk kalmayı isteyen erkekleri ile beraber hayatın altında, evrimsel olarak ezilip gittiler.

Andrew Huberman bir podcastında çocukluk bağlanma stillerinin yetişkin bağlanma stilleri haline gelmesinin altındaki oldukça ilginç mekanizmayı açıklıyor. Size garip ve hatta rahatsız edici gelecek ama çocuklukta ebeveynleriniz ile aranızdaki bağı yöneten sinir devreleri, yetişkinliğinizde romantik ve cinsel bağlarınızı yöneten sinir devreleri ile aynı! Ve ebeveynleriniz ile yaşadığınız çarpık bağlanmalar (örneğin kaygılı bağlanma) romantik ilişkilerinize miras kalıyor.

Zaten bana öyle geliyor ki “beni olduğum gibi sevebilecek kadın yok mu” diye yakınanların çoğu, çocukluğunda bir şekilde, olduğu gibi sevilme konusunda ebeveynleri tarafından tatmin edilmemiş insanlar. Ebeveynlerinden alamadıklarını partnerlerinden almaya çalışıyorlar ve muhtaç çocuk gibi davrandıklarından genelde hüsrana uğruyorlar.

Konuyu dağıtmadan sadede gelecek olursam, senin “bizi günahımızla – sevabımızla sevecek, değer verecek biri çıkmaz mı” diye şirin şirin söylediğin şeyin aslı, “benim çocuklukta tatmin olmamış ihtiyaçlarımı ben çocukmuşum gibi tatmin edecek biri çıkmaz mı” oluyor. Benim bildiğim, yetişkin bir kadın yetişkin bir erkeği alıp oğlu gibi yetiştirmek istemez. O nedenle işin zor. Kadınlar kısa süre içerisinde koca bebekleri evlat edinme konusunda arzulu olmayacaklarına göre, senin “günahım – sevabım” dediğin çarpık bağlanma stilini iyileştirip yetişkin ve güvenli bir bağlanma stiline çevirmen gerekecek maalesef.

Ben bu zaruri taktiklerin sebebini sosyal medya ve insanların oturduğu yerden anlık birbirlerine ulaşabilmelerine bağlıyorum.

Senin zaruri taktik dediklerinin çoğu birkaç nesil öncesine kadar erkeklerin otomatik olarak yaptıkları şeylerdi. Asıl senin “taktik değil doğal” dediğin şey yeni dünyanın, teknolojinin eseri.

Sonsuz seçenek olan bir yerde kimse bir tane seçenek ile yetinmek istemez.

Eğer seçeneğin yeterince iyiyse isteyebilir. Eğer bu seçeneği kaybedince, aynısını bulmak zor olursa gayet de isteyebilir. Eğer bıraksan da bir kaybın olmayacak bir seçenek olursan, evet yetmezsin, seninle yetinemezler.

Bu tabii ki dışarda iyi bir seçenek olsanız da sizinle yetinemeyecek, ilgiye aç kadınların olmadığı anlamına gelmiyor ama onları da bir zahmet tanımayı ve hızlıca bırakmayı öğrenin.

Hep daha iyisini ister.

Ne kadar iyisini alabildiği de kendi kapasitesi ile sınırlıdır. Karşısına kendisini isteyen daha iyisi çıksa bile, eldekinden olma yeterince yüksek maliyetli ise o atlamayı yapmak zordur. Kaçınız iyi maaşlı işinizi bırakıp bunun 10 katını kazanma potansiyeliniz olan ama riskli bir yeni kariyere geçebilirsiniz?

Tabii bir de eş bağı var, karşılıklı yatırım var, bir yatırım bağı var. İnsanlar, çocuk yetiştirmek için 10 yıllarca eş bağı kurabilen canlılar. Ayrıca öyle sürekli daha iyisini isteyecek kadar uzun da yaşamıyoruz. Bir eşten diğerine kaç kere atlayabileceksiniz, zamanla piyasanız düştükçe keşke 10 senede 10 tane insanla olacağıma, 10 senede bir eş bağı kursaydım demeyecek misiniz? Bazılarınız eminim demeyecek ama çoğunuz bunu diyeceksiniz.

Bu da insanı taktik yapmaya, ilişki ve ilgiyi diri tutmaya iter.

Umarım bu şeyleri yeterince tekrarlayıp otomatikleştirdikçe, bunun taktik değil doğal olan olduğunu, yazdıklarından akan efendi erkek zihin yapısının çocukluktan beri oynadığın taktik olduğunu, o taktik kümesinin tek artısının, yıllarca yaptığın için otomatikleşmesi olduğunu anlayabilirsin.

Beni ben olduğum için kabul eden biri ile karşılaşmayı isterdim.

Peki olduğun sen itici ise. Mesela sen, kıllarını bile almayan, 200 kiloya çıkmış, yıkanmayan bir kadını sırf onu o olduğu için kabul eder miydin? Ne alaka demeyin. Erkekler görsele daha çok bakar, kadınlar davranışa. Eğer bir erkek, yetişkin bir erkek gibi değil de, yetişkin bir kadına muhtaç (duygusal olarak muhtaç) bir çocuk gibi davranıyorsa, bir kadına öyle itici görünebiliyor. İstediğin kadar yakışıklı ol, paran olsun, vs. Bunlar en fazla sena tolerans gösterilmesini sağlar, kabul edilmeni değil.

Modern zamanlarda çok büyük bir istek sanırım.

Bir erkeğin kişiliği zayıf ve itici ise, olduğu gibi sevildiği hiçbir çağ olmadı. Biriyle evlendirildiği ve kadının mecburiyetten katlandığı çağlar oldu.

Bu arada geçenlerde, kaygılı bağlanma stiline (olduğu gibi sevilme hayaliyle yaşayan efendi erkekler bu kategoride) sahip insan oranının 90’larda yaklaşık %25 civarında olmasına rağmen, günümüzde %50’nin üstünde olduğunu gösteren araştırmalar olduğunu izledim. Bu 80’lerde olgunlaşan bir kavram yani elde veri yok ama kim bilir 50’lerde ne kadar azdı. Yani eskiden olduğu gibi sevilme ihtiyacı olan yetişkin erkek oranı da çok azdı, onu da unutmayalım.

Takipçimizin de birgün bunların taktik değil doğal olan olduğunu anlayabilmesini umarım.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Eğer asosyal ve yalnız biriyseniz … bunları yapın.

Bu yazıda, çevirilerini Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101 ve 201 kitaplarında derlediğimiz Dr.K’nın oldukça faydalı bir yayınını ele alıyoruz.

Asosyal birisiniz ve başka insanlarla etkileşime girmekten hoşlanmıyorsunuz. Bu aslında bir problem olmayabilirdi ama aynı zamanda yalnız hissediyorsunuz. Hem asosyal hem de yalnızlıkla mücadele eden daha fazla sayıda insanla karşılaşıyorum. Bu insanlar yalnızlar ama sosyalleşmekten de gerçekten hoşlanmıyorlar. Peki o zaman bu insanlar yalnızlık problemlerini nasıl çözecekler? Bu bölümde hem asosyal hem de yalnızsanız yani insan etkileşimi konusunda açlık çeken ama insanların içindeyken bunu çok rahatsız edici bulan, “bu insanlarla olmak benim için vakit kaybı” diyen biriyseniz, bu sorunu çözmek için neler yapabileceğinizi konuşacağız.

Öncelikle sosyal etkileşimlerin neden acı verici olduğuna bakalım. Bunun birinci nedeni, insanların berbat olmaları. Bunu dümdüz söyleyeceğim, insanlar her geçen gün daha kötü hale geliyorlar. 2014 yılından beridir psikiyatri işindeyim ve profesyonel gözlemlerime dayanarak, bu 9 yıl içerisinde insanların eskiye göre daha kötüye gittiğini söyleyebilirim. Bunu söylemekten nefret ediyorum ama durum maalesef bu.

İnsanların daha da kötüleşmesinin birinci nedeni, hoşgörü seviyelerinin giderek azalması. İnternete dayanarak insanların daha fazla teknoloji kullandıkça, duygusal düzenleme kapasitelerinin azaldığını görüyoruz. İnsanlar duygularını düzenleme kapasiteleri azaldıkça, daha da kolay tetiklenebilir ve sinirlenebilir oluyorlar. Ruhsal olarak daha düzensiz olduklarında da, insanlarla etkileşime girmek daha da zorlaşıyor.

İkinci neden ise, insanların internet ve özellikle sosyal medya nedeniyle daha radikalize olmaları. Twitter, Youtube, Tik Tok, Instagram ve Reddit gibi uygulamaların algoritmaları, insanları yankı odaların (echo chamber, kapalı bir grupta görüş bildirilmesi ve bilgilerin sürekli aynı fikirlere sahip kişilerle konuşulmasından dolayı, bir yerden sonra fikirlerin ekstremleşmesi ve karşıt görüşlere sağırlaşılması durumu) itiyorlar. İnsanlar buralarda daha radikalleşiyorlar ve daha az empatik oluyorlar.

Yani teknoloji kullanımı nedeniyle insanlar duygusal olarak daha kontrolsüz, daha kolay tetiklenir, sinirlenebilir oluyorlar ve aynı zamanda daha radikalleşiyorlar. “Eğer böyle düşünüyorsan kahrolasın, senden nefret ediyorum” diye düşünmeye yatkınlaşıyorlar. Bu nedenle toplum daha kutuplaşmış, daha polemik merkezli bir hale geliyor. İnsanlar başkalarına daha az empati gösteriyorlar.

Aynı zamanda insanlar sorunlarla boğuşurken tükeniyorlar ve tükenmişliğin ilk belirtilerinden biri de empati yoksunluğu ya da empati kapasitesinin kaybı. İnsan kendi mücadelesine boğulmuşken, tüm zamanını kendi sorunları alırken, başkalarına çok fazla zaman ayıramıyor.

Şimdi yanlış anlamayın, ben ve biz hariç herkes kötüleşiyor demiyorum. Hepimiz kötüleşiyoruz. Bu bana da oluyor, size de oluyor, başkasına da oluyor. İyi bir insan olmak gittikçe zorlaşıyor.

Tamam, herkes kötü ve daha da kötüleşiyor, yapacak bir şey yok o zaman diyebilirsiniz. Ben zaten bu nedenle asosyalim, bu bölümü burada bitirip işimize bakalım diyebilirsiniz. Ama hayır. Bir şeyin gerçekten zorlaştığını nesnel bir şekilde kabul etmeniz, sizin bu şeylere daha fazla tolerans gösterebilmek, sosyal etkileşimlerden zevk alma kapasitenizi geliştirmek için yapabileceğiniz çok şey olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Şimdi en büyük etkiye sahip olanı ile başlayalım. Sosyal etkileşimleri baltalayan şeylerden birisi ego ve karşılaştırma yapmak. İnsanlarla muhabbet ettiğiniz, örneğin politika konusunda konuştuğunuz, etkileşime canlı bir şekilde katıldığınız bir durumu düşünün. Bu etkileşim esnasında zihniniz karşılaştırmalar yapmaya başladığı an, sosyal etkileşimden daha az zevk almaya başlarsınız. “Bu kişi çok güzel noktalara değiniyor, düşüncelerini çok daha iyi bir şekilde dile getiriyor, onun yanında benim konuşmam bir mandanın konuşmasından hallice” diye düşünmeye başlıyorsunuz. Zihniniz karşılaştırma yapmaya başladığı için de, bu noktaya kadar zevk aldığınız konuşma, bu noktadan sonra da sizin için kötüleşmeye başlıyor.

Sosyal etkileşim esnasında yaptığınız her karşılaştırma, sizin o etkileşimden aldığınız zevki tahrip eder. “Arkadaşım ve ben bu iki kızla konuşuyoruz ama arkadaşım benden daha uzun boylu, daha yakışıklı!” diye düşünmeye başladığınızda, bu iki kızla konuşmaktan zevk almak yerine, kendi kafanızın içine sıkışırsınız. Bu nedenle de sosyalleşirken yaptığınız karşılaştırmalar konusunda tetikte olmalısınız. Birincisi bu karşılaştırmaların hiçbir faydası yok. Yani tam o anda karşılaştırma yapmanızın ne anlamı var ki? Karşılaştırmaların tek başarabileceği şey, sizin kendinizi aşağı hissetmenizi sağlamak.

Sosyal etkileşimlerinizi sabote etmenizin bir diğer yolu da, sosyal etkileşime katılmak yerine kendi kafanızın içinde olmanız. Kendi kafanızın içinde olduğunuz zaman sosyal etkileşimlerden zevk alamazsınız.

Bu konuda yapabileceğiniz en önemli şey, sosyal etkileşime katılmak yerine kendi kafanızın içinde dönmeye başladığınızı yakalamak. Daha önce irade konusunda değinmiştim, bir şeyin farkında olmak ile o şeyi kontrol edip bastırmak beraber çalışan şeyler. Kelime anlamı ile, beyninizde şeylerin farkında olan bölüm aynı zamanda onları kontrol eden bölüm. Yani bir şeyin farkında olduğunuzda, o şeyin gücü ciddi oranda azalıyor. Yani karşılaştırma yapmaya başladığınızın farkına vardığınızda, karşılaştırma yapma seviyeniz otomatik olarak azalmaya başlar. Bu belki ilk farkına vardığınızda olmaz ve biraz zaman alabilir ama zamanla kesinlikle olur. İşin güzel tarafı, karşılaştırma yapmayı bıraktığınızda, sosyal etkileşimden biraz daha fazla zevk almaya başlarsınız. Etkileşime daha çok katıldığınız ve dikkatinizi verdiğiniz için, daha çok pozitif geri bildirim alırsınız. Bu da sizin daha az asosyal hissetmenizi sağlar.

İnsanların karşılaştırma yapmaları tarihin çok eski zamanlarından beridir var ama şimdi bahsedeceğim şey oldukça yeni bir fenomen. Bugün sosyalleştiğimiz ana kadar genellikle dikkatimiz ekranlı bir cihazın içinde oluyor. Problem şu ki, bir süre ekranlı cihaz kullandıktan sonra içsel, duygusal durumunuz daha kötüye gidiyor.

Çocuğu olanlar bilirler. Çocuğun elinden telefonu ya da tableti aldığınızda, bir süre oldukça ters ve huysuz oluyorlar. Bunu kendinizde ya da partnerinizde de gözlemleyebilirsiniz. Bilgisayar oyunu oynamayı bitirdiğinizde ya da birisi sizi durdurduğunda, duygusal olarak çok da iyi hissetmiyorsunuz. 8 saat oyun oynadıktan sonra harika hissetmiyorsunuz. Gidip biraz daha eğleneyim demiyorsunuz. Genellikle teknoloji kullanımı sonrası daha kötü hissediyorsunuz.

Bunun nedeni, insanı içine çeken ekranlı teknolojinin amigdalanızı ve duygusal devreleriniz olan limpik sisteminizi bastırması. Kötü bir gün geçirdikten sonra Tik Tok içinde saatler geçirdiğinizde, Tik Tok sizi kötü güne karşı hissizleştiriyor. 15 dakika, 1 saat dopaminerjik bir şeyin içinde kayboluyorsunuz. Süper dopaminerjik olmasa bile en azından negatif duygularınız ortadan kayboluyor.

Beyinde gerçekten ilginç bir prensip var. Beyninizin bir parçası bir şey tarafından bastırılıyorsa, o şey ortadan kalktığında nörobilimsel bir geri tepme yaşarsınız. Bir çocuğun tabletini elinden aldığınızda, çocuk hiç tablet kullanmamış olsa olacağından daha asabi olur. Bir süre bilgisayar oyunu oynadıktan sonra daha az motive, daha ters, daha çok negatif duygularla dolu oluruz.

Peki bunun sosyalleşme ile alakası ne? İnsanlarla sosyalleşmeden hemen öncesine kadar telefonunuzla uğraşırsanız, sosyalleşmek için telefonu bıraktığınız andan itibaren negatif duygularla dolarsınız. Bu duygusal asabiyet nedeniyle de, sosyalleşmenin ilk bir saat kadarında ise etkileşimden o kadar da zevk alamaz halde olursunuz. Teknoloji kullanımı sonrası ortaya çıkan nörolojik asabiyet de sizin insanlarla etkileşimin ne kadar zevkli olduğuyla ilgili değerlendirmenizi mahveder.

Bir partiye gittiğinizi ve ne yapacağınızı pek bilemediğinizi düşünün. İlk başta kimse sizinle konuşmadığı için ne yaparsınız? Bir içecek alır ve telefonunuza bakmaya başlarsınız ve bu da sizin birdenbire iyi hissetmenizi sağlar (orada öyle durmanın verdiği negatif duyguları bastırır). Belki orada olmaktan hoşlanmadığınızı, köşede öylece duran bir kaybeden olduğunuzu düşünüyorsunuz ama elinizdeki telefona gömülmek bildiğiniz ve yapabildiğiniz bir şey. Bu ayrıca sizin daha az kaygılı hissetmenizi de sağlıyor. Evet bu bir başa çıkma mekanizması zira en azından orada öylece sap gibi durup bir şey yapmıyor gibi de görünmüyorsunuz.

Kısacası, sosyal etkileşimlerden zevk almamanız kısmen de olsa, insanlarla etkileşmeden hemen öncesine kadar ekrana bakıyor olmanızdan kaynaklanıyor. Bu, sizin sosyal etkileşimden zevk alabilmenizi sabote ediyor. Bunun birkaç kere tekrarlanması ise beyninize, sosyal etkileşimlerin zevk vermediğini öğretiyor ve sosyalleşme motivasyonunuzu düşürüyor.

Bunu çözmenin bence en iyi yolu, sosyal aktivitelere girmeden önce bir saat kadar (telefona bakmadan, kulaklıkla bir şey dinlemeden) yürümek. Yürümek en iyisi ama insanlarla etkileşmeye başlamadan en az bir saat öncesinde, telefona bakmayı, bir şeyler dinlemeyi bırakın. Podcast ya da müzik de dinlemeyin. Yürümek için uygun bir ortamınız yoksa bile en azından bir saat kadar ekrandan, müzikten veya podcast dinlemekten uzak durun. Bu beyninizin daha sakin olmasını sağlar ve etkileşime girmeden hemen öncesinde yaşadığınız negatif duygu geri tepmesini yaşamazsınız. Bu şekilde sosyal etkileşimden daha fazla zevk alabilirsiniz.

Şimdi son olarak size, sosyal etkileşimden zevk almanızı sağlayacak bazı ipuçları vereceğim. Asosyal birçok insanın sosyal etkileşimlerde arka sıralarda oturduğunu görüyorum. Yani “burada dışa dönük insanlar var ve şovu onlar yönetiyorlar” gibi düşünüyorlar. “Ben burada pasif bir dinleyici olsam daha iyi zaten ben gruba ait değilim, konuşmayı yönetemem ve kim beni dinler ki?” diye düşünüyorlar. Bu çok büyük bir hata. Zira şovu yönetmeyi dışa dönük insanlara bırakırsanız, bu insanlar sizin kendinizi rahatsız hissedeceğiniz şeyler söylemeye ve yapmaya başlarlar. Yani bu size paradoksal gelebilir ama eğer sosyal aktivitelerden zevk almak istiyorsanız, etkileşimin doğru yöne yönelmesi konusunda aktif olmalısınız. Şimdi size benim bu gibi durumlarda sorduğum bazı soruları listeleyeceğim.

İnsanlara ilk sorduğum şeyler, “önümüzdeki bir sene içerisinde yapmaktan heyecan duyacağın bir şeyler var mı” ya da “son aylarda yapmaktan heyecan duyduğun şeyler oldu mu” gibi sorular. “Ne iş yapıyorsun?”, “kaç yaşındasın?”, “nerelisin?” gibi standart sorular sormuyorum. Bu sorular etkileşimi mülakata çevirdikleri için bu soruları sormuyorum.

  • “Nerede yaşıyorsun?”
  • “Üsküdar.” Nokta.
  • “Ne iş yapıyorsun?”
  • “Yazılım mühendisi.” Nokta.
  • “Futbol izler misin?”

Bu sorular aynı zamanda insanları sosyal olarak derecelendirdiğimiz çağlardan kalma. Ben bu soruları Hindistan’lı amcalardan ve teyzelerden sürekli duyuyorum.

  • “Ne iş yapıyorsun?”
  • “Doktorum.”
  • Ne güzel. (“Doktorsun demek, sana puanım 9 kanka.”)

Şimdi sana daha fazla saygı duyuyorum zira bir mesleğin var.

  • “Ne iş yapıyorsun?”
  • “Ressamım.”
  • Ne güzel. (“Ressam ne ya, bastım eksi 20 puanı.”)
  • “Doktor sen nereden mezunsun?”
  • “Harvard.”
  • Çok güzel (“10 puan 10 puan 10 puan!”)

Bu aptal soruları bu zihin yapısıyla soruyoruz ve insanlar bu soruları cevaplarken utanıyorlar ya da gururlandırıyorlar. Bu tür soruları sormayın. İnsanlara nelerle ilgilendiklerini sorun. Ama insanlara bu aralar neler yaptıklarını sormayın zira bazen insanlar evde oturup aylarca bilgisayar oyunu oynamaktan başka bir şey yapmıyorlar. Bunun yerine “bu aralar yapmayı istediğin ve planladığın bir şeyler var mı” gibi açık uçlu sorular sorun. Sonra da cevaplara göre sorular sorun. Bu arada siz de konuşulana dikkatinizi verin ve size de sorular sorulmasına izin verin.

Burada yapabileceğiniz başka bir şey de kendi perspektifinizi vermek. Örneğin sorunuzu sordunuz ve “önümüzdeki dönemde stabil bir iş bulmak istiyorum” cevabı aldınız. “Ne dediğini çok iyi anlıyorum, bir işte dikiş tutturamadığım 2 yıllık bir süreç yaşamıştım ama sonra stabil bir iş bulunca çok rahatlamıştım. Umarım sen de kısa sürede stabil bir iş bulursun” gibi bir şey söyleyin.

Son vereceğim tavsiye de en acılısı. Size sosyal kelebek (sosyal etkinliklere sıklıkla gitmeyi seven ve giden birisi) olmanızı tavsiye edeceğim. (İngilizce’de “social butterfly” bir topluluk içinde bir kişiden diğerine kolaylıkla iletişim kurabilen insanlar için de kullanılır. Tıpkı bir çiçekten diğerine uçan kelebek gibi). Eğer içe kapanık ve asosyal biriyseniz, 6 ay boyunca sosyal kelebek olmalısınız. Neden? Çünkü asosyal ve içine kapanık biriyseniz, kiminle sosyalleştiğiniz konusunda aşırı seçicisinizdir. Asosyal olmanızın sebebi zaten ortalama insanlarla etkileşime girmeyi sevmemeniz.

Ortalama insanlarla sosyalleşmeyi sevmiyor ve kendinizi sadece 3-4 kişiyle sosyalleşmeye zorluyorsanız ve bundan da çok zevk almıyorsanız, zihniniz size “bak denedik ama hiç de hoş zaman geçirmedik, bu nedenle de sosyalleşme konusunda motivasyonunuzu arttırmayacağız” diyor. Zira denediniz, sıkıntı duydunuz ve bir daha yapmayacaksınız. Bu olduğunda da, birkaç ay, sonunda yalnızlığınız daha fazla sıkıntı verene kadar hiç sosyalleşmiyorsunuz. Ama o zaman sosyalleşmeye başlamadan bile beyniniz “Aman Allah’ım bunu yeniden yapmak zorunda olduğuma inanamıyorum” diyor.

Bunun yerine yapmanız gereken şey, sosyal kelebek olmak. 100 tane arkadaş yapmaya çalışmayacaksınız, 100 kişiyle sosyal etkileşime girmeye çalışacaksınız. Böylece de beraber sosyalleşmeye daha fazla toleransınız olan, sosyalleşmekten zevk aldığınız 3-5 insan bulabileceksiniz.

6 ay boyunca sosyal kelebek olmanın bir yararı da, zihninize “tamam kötü hissettiğini biliyorum ama bunu 6 ay boyunca deneyeceğiz” diyebilmeniz. Daha fazla insanla karşılaşmak için, çekirdek grubunuzla buluşurken, onların daha fazla arkadaşını çağırmasını istemeyebilirsiniz. Birileriyle plan yaparken onlara “hey, çağırmak istediğin başka biri olursa çağırabilirsin” diyebilirsiniz. Zira siz 5 kişi biliyorsanız, bu insanlardan her biri sizin bilmediğiniz 5 kişi biliyorlar. Yani siz birbirine bile pek tahammülü olmayan 5 adet içe kapanık eleman topluluğu olsanız bile, bu teknik ile daha fazla insanla tanışabilirsiniz.

Burada sonsuza kadar sosyal kelebek olmayacaksınız. Bu oldukça tüketici bir şey. Yapacağınız şey, iletişime geçebileceğiniz kadar çok kişiyle iletişime geçip, bunların en çok hoşunuza giden %5’ini seçmek. Ama bu, sosyal aktivitenizi büyük ölçüde arttırdığınız, 6 gibi bir dönem içinde olmalı.

Burada bir miktar yumurta – tavuk olayı var. “Spor salonuna gitmekten nefret ediyorum zira çok şişmanım” gibi bir şey var. Ama spor salonuna gitmekten zevk almanızın yolu, şekle girmeye başlamanız (önce şekle girip spor salonuna gitmekten zevk almayacaksınız). Evet başlangıç çok acılı olacak ama her zaman çok acılı olmayacak. Siz şekle girdikçe acısı azalacak. Ama başlangıçta acı çektiğiniz, yaralandığınızı hissettiğiniz bir dönem olması gerekiyor.

Evet, günümüzün gerçek trajedisi, herkesin daha fazla yalnızlaşması ve kötüleşmesi. Bunun sonucunda da sosyalleşmek o kadar da eğlenceli olmayabiliyor. Bu problemi çözmek istiyorsanız “çok yalnızım ne yapıp edip sosyalleşmem lazım – sosyalleşmek çok kötü hissettiriyor, yalnız kalayım – çok yalnız kaldım ne yapıp edip sosyalleşmem lazım” döngüsünü kırmanız gerekiyor. Bu döngüyü kırmak için de sosyal etkileşimlerden daha fazla zevk almanız lazım. Ama bunu “daha fazla zevk almalıyım” diye kendinizi telkin ederek yapamazsınız. Öncelikle sosyal etklileşimlerden neden zevk almadığınızı anlayıp bu problemleri çözmelisiniz. Bunu yaparsanız ve sosyal etkileşimlerden daha fazla zevk alırsanız, sosyalleşmeniz daha kolay bir hal alır.

Kaynak: If You’re Antisocial AND Lonely… Do THIS

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.