Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101

(150 sayfa – PDF & EPUB)

(Shopier’de sepete 225 TL ve üstü alışverişte %30 indirim var.)

Merhaba,

Bu kitap, son bir iki senedir izlediğim ve bana 40 yaşından sonra bile birçok pratik şey öğreten Dr. K’nın podcastlarından derlendi. Dr. K, psikiyatrist ve nöron bilimi çalışmalarının yanında zamanında bir süre rahip olarak da yaşamış ilginç birisi. Kendisi Hint kökenli bir Amerikalı ve internette herkese açık kanalında çok pratik ve faydalı paylaşımlar yapıyor. Özellikle günümüz dünyasında teknolojinin yarattığı ortamın, beynimizin evrimleştiği uzun geçmişimizden oldukça farklı olmasından kaynaklanan disiplinsizlik, odaklanamama, sürekli yorgunluk, motivasyon eksikliği, başarısızlık, vs. gibi sorunlar üzerine eğilen ve bu konularda iyileşmeniz için oldukça pratik bilgiler veren bu yayınları İngilizceniz varsa izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Son zamanlarda yaptığımız nöroplastisite serisindeki bölümlerin aksine, bu kitaptaki bölümler çok daha kısa ama yoğun ve oldukça pratik bilgiler içeriyorlar. Birçoğunu ben kendi hayatımda da uyguluyorum ya da uygulamaya başladım ve oldukça dönüştürücü ve iyileştirici pratikler olduklarına şahit olduğum için sizinle paylaşmak istedim. Bu kitap, bundan sonra yapmayı planladığım bir serinin ilk kitabı.

İkinci kitap Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 201.

Şimdiden iyi okumalar,

Mahmut Abi

Kitabı Türkiye’den almak için tıklayınız.
(Not: Sepete ekleyerek %30 indirim alabilirsiniz).
(Alım güvenilir Shopier ödeme sisteminden olup sizin ödeme bilgileriniz bize gelmiyor.)

Kitabı Türkiye dışından almak için tıklayınız.
(Alım güvenilir Payhip ödeme sisteminden olup sizin ödeme bilgileriniz bize gelmiyor.)

Kitabın içindekiler:

Önsöz 8
Sabahları Tükenmiş Bir Şekilde Kalkmaktan Nasıl Kurtulursunuz? 9
Giriş 9
Duygular 9
Negatif duygular ne zaman hissedilir? 10
Günümüzde çoğu insanın tükenmiş olarak uyanmasının sebebi 11
Uyku ve rüyalar 12
Günümüz toplumundaki rüya yetersizliği 14
Yorgun ya da tükenmiş uyanmamak için neler yapabiliriz? 14
Yatmadan önce duygularınızı işleyin 15
Teknoloji duygularınızı bastırır 16
Daha fazla rüya görün 16
Duygusal Güç ve Dayanıklılık için Duyguları İşleme 17
Hayat her geçen gün daha mı zorlaşıyor? 17
Dünya değişiyor 18
Dopaminerjik dikkat dağıtma 20
Sürekli dopaminerjik dikkat dağıtmanın sonucu 22
Duygularımızı işleyip hayat yolunda hasarsız ilerlemek için ne yapabiliriz? 24
Duygusal Gücünüzü Geliştirmek için Günlük Tutmak 27
Giriş 27
Günlük tutarak problemlerimizden kaçmayı bırakmak 27
Günlük ile anlatı yaratmak 29
Nasıl günlük tutulur? 31
Farkında olmadığınız zihinsel yorgunluk kaynağı ve bundan kurtulmanın yolu 33
Giriş 33
Odaklanarak çalışma ve Ultradiyen Ritim 33
Çalışma Aralarındaki Dinlenmeme Molaları 35
Çalışma Esnasındaki Ekran Alışkanlıkları 38
Evde Ekran Alışkanlıkları 40
Öz kontrol nedir? Nasıl kazanılır? Bilimsel yaklaşım 42
Giriş – Kendinizi dinleyemiyorsunuz 42
Öz kontrolün gerçekte ne olduğunu anlamak 43
Öz kontrolü tüketen şeyler 43
İçsel çatışmanın gözlemlenmesi, öz kontroldür 45
Öz kontrol, irade sağlamanın yolu 47
Beyin Çürümesi Nedir? Beyin Çürümesinden Nasıl Kurtulursunuz? 49
Beyin sisi ve beyin çürümesi 49
Enfeksiyon, işgal ve adaptasyon 50
Gerçeklikle ilgili algılarınızı süzmek 51
Beyin çürümesine adaptasyon 54
Kim olduğunuz davranışlarınız tarafından belirleniyor 55
Beyin çürümesi yaşayanların hayatları üzerinde bir kontrolleri yoktur 57
Peki bunu nasıl düzeltebilirsiniz? 57
Neden disiplinli olamıyorum? 59
Giriş 59
Neden değişeyim ki? 59
Beyindeki Maliyet Yarar Devresi 60
Rekabetçi İlgi 61
Disiplinin bedelini ödemeye hazır olmamak 61
Neyi gerçekten önemsediğimizi nasıl buluruz? 62
Yapabileceğiniz en küçük şeylerden başlayın 64
Neden Odaklanamıyorsunuz? Odaklanmak için Ne Yapmalısınız? 67
Giriş 67
İnsan Performansı Doğru Ruh Haline de Bağlı 68
Zihniniz ve Benliğiniz Aynı Şeyler Değiller 69
Zihin Odaklanmak İstemiyorken Zihni Odaklanmaya Nasıl Zorlarız? 70
Can Sıkıntısı Değil Hüsran 72
Kendini Sevmek Neden Yeterli Değil? 75
Kendini sev tavsiyesinin problemi 75
Kendini sev tavsiyesine odaklanılmasının sebebi 76
Duygularla başa çıkmanın 2 yolu 77
Acemi Birliği mantığı 80
Erkekler için çalışır mantık: Pozitif sevginin negatif ifadesi 81
Azim 81
Kişiliğinizi Nasıl Değiştirebilirsiniz? 83
Kişiliğinizi Değiştirme Dersi – 101 89
Kişiliğimizi nasıl şekillendirebiliriz? 90
Konu Özeti 93
Zihindeki Programlar 95
Hatalarından öğrenmek 96
Kişiliğinizi Değiştirmenin Adımları 97
Utanç Daha İyi Bir Yaşamın Anahtarıdır 103
Utancın Değerini Unutmamız 103
Utancın işlevini anlamak 104
Utanç kişisel gelişimimizi şekillendirir 104
Acı veren duygular gelişimimiz için önemli 106
Bir Şeyler Kaçırıyormuşum Hissinin Hayatınızı Yönetmesine İzin Vermeyin 110
Bir şeyleri Kaçırma Korkusu ile ilgili temel problem 110
Bir şeyleri kaçırma korkusu ilkel beyni tetikliyor 111
Teknolojinin neden olduğu problem 112
Bir şeyleri kaçırma korkusunun çözümü 113
Çekim Yasası Değil Görselleştirme 116
Çekim Yasası Saçmalığı 116
Kuantum Mistisizmi 116
Görselleştirmenin Gücü 118
Plasebo ve Nosebo Etkileri 119
Görselleştirme Hayal Kurma Farkı 122
Görselleştirmenin Temelleri 123
Imposter Sendromu 128
İmposter sendromu nedir? 128
Imposter sendromunun en yaygın ortak özelliği 129
İmposter sendromu ile nasıl yaşanır? 132
Hayatı Keşkeler Olmadan Yaşamanın Nöron Bilimi 136
Giriş 136
Şimdiki zamanda eylemsizlik 136
Pişmanlık korkusu nereden geliyor? 137
Hayatı pişmanlıklar olmadan yaşamak için ne yapmalı? 137
Ego “Ölümü” 139
Ahamkara 141
Mech pilotu meditasyonu 142
Yeni Bir Yetenek Geliştirmek İçin Stoacı Yaklaşım 146
Giriş 146
Pratik Bilgeliği Geliştirmek için Felsefi Günlük Tutma 148

Saplantılı aşkın psikolojisi: Kaygılı bağlanma stili

Karşılıksız aşkın insanı kontrolü dışında olan yoğun bir arzuya boğduğuna şahit olmuşsunuzdur. Belki siz de hayatınızın bir döneminde bunu yaşadınız ya da şu an yaşamaktasınız. Bazı insanlar reddedildiklerinde, içlerinde bir düğmeye basılıyor. Reddedilmeden önce bir arzuluyorlarsa, reddedildikten sonra bin arzuluyorlar.

Fakat reddedilmeye veya artık sevilmemeye her insanın verdiği tepki aynı olmuyor. Hemen her insan bu konuda belli bir acı çekse de, bazı insanlar reddedilmeyi ve artık sevilmemeyi görece hızlı bir şekilde atlatıp, yollarına devam edebiliyorlarken, bazı insanlar ise saplantılı bir aşkın pençesinde aylar ve hatta maalesef yıllarca kıvranabiliyorlar.

Yine birçok insan çok istedikleri bir iş yeri tarafından reddedilmek gibi aşk dışı reddedilmeleri görece kolay sindirip bir sonraki başvuruya geçebilirken, iş aşka geldi mi, reddedilme büyük bir takıntı ortaya çıkarıyor.

Saplantılı aşka neden olan tek bir faktör olmasa da birçok saplantılı aşk vakasında çalışan temel faktör, insanın bağlanma stili (attachment style).

Güvenli bağlanma, genellikle çocuklukta ebeveynlerin çocuklarını karşılıksız sevmesi ve sağlıklı sınırlar koyması ile gelişen bir bağlanma stili. Burada ebeveynler çocuklarına istikrarlı bir şekilde dikkat ve şevkat gösteriyorlar. Bu çocuklar genellikle yetişkin hayatlarında daha bağımsız ve kendine yeten biri oluyorlar. İlişki hayatlarında ise bir ilişki içinde olmaya istekli, ama yalnız olmakla da problemi olmayan insanlar oluyorlar.

Güvenli bağlanan biri reddedildiğinde, bu durumdan çabuk toparlanıyor ve ilişki hayatına bakışı iyimser kalıyor. Bir kişiyi sevse de o kişinin kendisini sevmediğini daha çabuk kabul edebiliyor ve kendisini sevmeyen insanın peşinde koşmak yerine, hızlı bir şekilde duygusal toparlanmaya giriyor.

Kaygılı bağlanma, genellikle ebeveynlerin çocuklarına istikrarlı bir şekilde sevgi ve dikkat vermediklerinde ortaya çıkan bir bağlanma stili. Bu da, temel ihtiyaçların giderilmesi ile ilgili sürekli bir kaygı ve korku meydana getiriyor. Bu çocuklar büyüdüklerinde genellikle, düşük özdeğere sahip, başkalarına bağımlı insanlar oluyorlar. Bir partnerin yakınlığına şiddetle ihtiyaç duyarlarken yine şiddetli bir terk edilme korkuları oluyor. Aynı zamanda başkalarının duygularına da aşırı duyarlı oluyorlar.

Kaygılı bağlanan biri reddedilmeye çok şiddetli bir negatif tepki verir (bağlanma stilleri içindeki en negatif tepkiyi verir). Reddeden kişiyi geride bırakmayı inanılmaz derecede zor bulur ve diğer insan olmadan yaşayamayacak ya da en azından mutlu olamayacak gibi hisseder.

Korkulu kaçıngan bağlanma stili geliştiren çocukların ebeveynlerinden biri ya da ikisi birden, korkutucu davranışlar sergilemişlerdir. Kişinin bakımını ve korunmasını üstlenen kişi ya da kişiler, güvenlik ve rahatlık kaynağı değillerdir. Korkulu kaçıngan bağlanma stili geliştiren çocukların, çocukluk dönemlerinde ciddi travmalar ve istismarlar yaşamış olma ihtimalleri yüksektir.

Korkulu kaçıngan bağlanan birisi ilişki içinde olmayı arzular ama kendisini korumak için  ilişkilerden (ya da en azından yakınlıktan) ve diğer insanlardan kaçar. Korkulu kaçıngan bağlanan birisi reddedildikten sonra reddeden kişiyi hızlıca geride bırakmaya meyillidirler. Başkalarının ilgisinin arzusu ile yanıp tutuşurlar ama bu ilginin düşüncesinden bile çok korkarlar.

Bir de hor gören kaçıngan bağlanma var. Bu kişilerin ebeveynleri çocukluk döneminde kişinin ihtiyaçlarını görmezden gelirler. Çocuk ihtiyaçlarını belirtmenin, o ihtiyaçların giderileceği anlamına gelmediğini öğrenir.

Hor gören kaçıngan bağlanma stili geliştiren biri ilişkilerden ve bağlanmaktan (sağlıklı bağlanmaktan bile) kaçar. Takıntı derecesinde kendisine yetmeye çalışan biri olur.

Hor gören kaçıngan bağlanma stiline sahip kişi reddedildiğinde, bunu takmamaya ve saplantı haline getirmemeye meyillidir. Zaten başkalarının sevgisini ve onayını kazanmakla pek ilgilenmez. Hor gören kaçıngan bağlanma size karizmatik görünebilir ama bu tip insanlar acıdan kaçmak için hayatın önemli zevklerinden birinden kendilerini mahrum bırakan insanlardır ve genellikle de en fazla, aşırı derecede kaçıngan bağlanan kişilerle beraber olabilirler.

Gördüğünüz gibi, reddedildiğinde ya da terk edildiğinde, saplantılı aşk geliştiren birinin kaygılı bağlanma stiline sahip olma ihtimali yüksek. Kaygılı bağlanma stiline sahip birisi reddedildiğinde, beyni otomatik olarak kişinin çocukluğuna döner. Geçmişin bırakılıp gidilme korkusu, yalnızlığı, ihmal edilmişliği yeniden ortaya çıkar. Beyin reddeden kişiyi ve bu kişiyi elde etmek için yapılabilecek şeyleri düşünmekten başka bir şey yapamaz hale gelir. Beyin sanki bunu, çocukken hiçbir zaman “kazanılamamış” olan sevgiyi kazanmak için “son bir şans” olarak algılamaya başlar.

Peki, kaygılı bağlanma stilinden nasıl kurtulursunuz? Ya da kaygılı bağlanma stiline sahip biriyken, nasıl güvenli bağlanma stiline sahip biri olabilirsiniz? Bu konuda terapist görmenizi şiddetle tavsiye ederim ama psikolog dışında yapabileceğiniz başka şeyler de var.

Bunlardan birincisi tabii ki böyle bir sorununuz olduğunu bilmeniz. Şiddetli isteğinizin ve onsuz yaşayamam hissinizin, çocukluktaki terk edilme kaygınız ile birleştiğini görmeniz, o zaman hayati tehlikesi olan reddedilmenin / terk edilmenin şimdi hayati tehlike yaratmadığını kendinize söylemeniz gerekli.

İkincisi, güvenli bağlanan kişilerin yaptıklarını yapmanız, buna kendinizi zorlamanız. Burada iletişimi kes kuralı olarak öğretilen şey, güvenli bağlanan birinin yapacağı bir şey mesela. Ya da kendisini istemediği belli olan kişiyi bırakıp gitmek şeklinde olan next. Bunları ilk başta hissetmeden uygulasanız bile sonrasında şunu fark ediyorsunuz: kaygınıza kapılmayıp sağlıklı şekilde davrandığınızda dünya başınıza yıkılmıyor. Tam tersi her şey daha iyi oluyor.

Zihniniz gerçek dışı bir kaygı içindeyken (onsuz mutsuz olacağım, onsuz yaşayamam, onsuz olmaz, ondan daha iyisini bulamam, vs.) zihninize onsuz bir süre acı çekip sonra unuttuğunuzu göstermeniz, kaygıya büyük darbe vuruyor.

Üçüncüsü, çoğu kaygılı bağlanan kişide öz duygu ayarlaması / regülasyonu yok. Kendi içlerindeki yüksek negatif duyguları dışsal şeylerle kontrol altında tutmaya çalışıyorlar. Mesela kaygılarını kendilerini istemeyen kişiye ulaşıp bir kere daha deneyerek ve ondan pozitif bir dönüş alarak azaltmaya çalışıyorlar. Ya da porno, oyun, sosyal medya, alkol, vs. gibi uyuşturucularla bastırmaya çalışıyorlar.

Oysa negatif duygularınızdan kaçmak ya da onları saplantı kaynağınızın rahatlatmasını umarak saplantı çukuruna daha da batmak dışında yapabileceğiniz şey, öz duygu ayarlaması yapmak. Bununla ilgili bir video serisi yapıyorum ama bunlar katıl alanındalar. Sizin bu konuda yapabilecekleriniz:

  • Herhangi bir negatif duygudan kaçış aracından uzak durup, duygularınızı işlemenizi sağlayacak şeyler yapmanız. Günlük tutmak bu şeylerden birisi. Bunun yanında hiçbir şey dinlemeden yürüyüş yapmak (müzik ya da podcast dinlemeniz buna engel olur), fiziksel işler yapmak, vs. Hiçbirinde bir şey dinlememek ve izlememek.
  • Büyük negatif duygu patlamalarına /dalgalarına karşı koymak yani bu patlamalar sırasında kendinizi yapmaktan alıkoymakta zorlandığınız şeye ne olursa olsun karşı koymak.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da kaynak kitaplarımıza ve kitap setlerimize bakabilirsiniz.

Sosyal medyada ruhsal problemli insanla çok daha sık karşılaşacaksınız

Buluşma uygulamalarının erkeklerin kadın erkek ilişkileri piyasası ile ilgili algılarını çarpıttığından bahsetmiştim. Burada bahsettiğim bir konu sosyal medyada da geçerli ve sanaldan kızlara yürüyorsanız kesinlikle bilmeniz gerekiyor. Çünkü bu konuyu çok soruyorlar.

Örneğin Mercurry sormuş:

Sosyal medya da bazen yürüdüğüm kızlardan çok saygısızca geri dönüşler alıyorum daha bugün biri: boş yapma tarzı birşey yazmıştı , takipten çıkarıp birşey yazmıyorum ama burdan kendimize çıkaracağımız birşey var mı yoksa normal mi , orana vurursak 20 30 kızdan 2 3 tanesi böyle saygısızlıklar hakaretler ediyor.

Nüfusun küçük bir azınlığı ruh hastası. Bu oran %5 civarında sanırım. Kadın nüfusunun %5’i böyle diyelim. Sosyal medyada ya da buluşma uygulamalarında 20 kadınlara yürüdünüz mü bir tanesi bu kadınlardan olacak. Ama daha da kötüsü, 19 normal kıza mesaj attınız mı, bu kızların belki 2-3 tanesi size dönüş yapar. O azınlık ruh hastası, aşağılık kompleksli, sosyopat, narsist, vs. kadınların ise daha fazlası zira bunlar zaten birini bulup “oynamayı” bekliyorlar.

Yani sen normalden de az karşılaşıyorsun yoksa konuşabildiğiniz kadınların %10-%30 kadarı ruh hastası olacak. Bunların önemli bir kısmı da gerçek hayatta karşınızda olsalar yüzünüze tek kelime kötü söz söyleyemeyecekken klavye arkasında olmanın rahatlığıyla size kaba davranacaklar, sizi aşağılamaya çalışacaklar.

Daha geçenlerde bir çocuk aynısını sordu. Adamın Instasına baktım adam normalin üstünde yakışıklı. Kız bir yerde “çok çirkinsin, götüm gibisin” gibi bir şey demiş. Bu arkadaş da fena bozulmuş. Azıcık mantıklı düşün dedim. Normal kadınlar seni beğenmezse bile suratına böyle bir şey söyler mi? Ya da suratına ne diyorlar. “İlgilenmiyorum”, “elektrik alamadım”, “enerjimiz uymadı”, zart zurt. Medeni olan, sağlıklı bir ruha sahip olan biri böyle der.

Siz çok çirkin bir kızın suratına sosyal medyada çok çirkinsin, götüm gibisin diyor musunuz (ruh hastası olanlarınız diyordur)?  Bu kadınlar ruhsal problemli ya da bir şekilde problemli insanlar. Toplumda oranları düşük ama dediğim gibi size dönüş yapan kızlar içinde oranları çok yüksek olacak. Belki de bu yüzden sosyal medya devrinden beridir kızların egoları tavan, egolarından geçilmiyor diye bir izlenim var.

Sosyal medyada ya da buluşma uygulamalarında bu kadınlara daha sık rastlayacağınızı ve normal hayatta karşılaşsanız söyleyemeyecekleri şeyleri, korkak olduklarından sanalın güvenli ortamında yüzünüze söyleyeceklerini bilin, böyle insanlarla daha sık iletişime geçmeyi bekleyin. Bunu üstünüze alınmayın. Moralinizi bozmayın. Anında çıkarın, engelleyin. Ben buna bir laf sokmasam rahat etmem diyorsanız, hak etse de zavallı bir ruh hastasına bir de neden siz vuracaksınız bilmem ama,  laf dalaşına girmeyin. Unutmayın, narsist insanlara koyan bir şey söylediğinizde, bu insanlar dünya yıkılsa zerre etkilenmemiş gibi davranırlar, ama sizin görmeyeceğiniz yerde hırslarından duvarları yumruklarlar. Zira normal insana bir koyan bunlara 10 koyar ama bu insanlar dışarı yansıtmamayı öğrenmişlerdir.

Konuştuğum arkadaş sen karşılaştın mı diye sormuştu. Evet karşılaştım ve herkes karşılaşır, karşılaşabilir. Ama bazı erkekler daha çok “karşılaşırlar”. Neden? Bu insanlar sinek gibidir, çorbada gördün mü miden bulanır, 5-10 saniye kötü hissedebilirsin ama çorbayı döktükten sonra unutursun. Birçoğunuzun az çok özgüveni ve özdeğeri olduğundan bu konuşmanıza da yansır ve bu tür saldırgan arızalar size saldırırlarsa ağızlarının payını alacaklar korkusu ile size saldırmamayı tercih edebilirler (yine de saldıran çoktur). Bu durumda bu insanlar genelde birden, sebepsiz yere kaybolurlar. Ama konuşmanızdan özdeğer veya özgüven eksikliği sezerlerse (sizi ufak ufak deneyerek bunu anlamaya çalışırlar), iyi bir av buldum diye saldırırlar.

Bakın gerçekten çirkin de olabilirsiniz, başka eksikleriniz de olabilir. Ama bunu direkt duyduğunuzda, karşınızdaki kadın medeniyet yoksunu bir mahalle karısı ağzına büründüğünde, bunun sizin eksiğinizle direkt bir alakası yok. Onun ruh hastalığı ile alakası var. Üstünüze alınmayın.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da kaynak kitaplarımıza ve kitap setlerimize bakabilirsiniz.

Tinder ve Bumble gibi uygulamaların erkeklerin kendi çekicilik algılarına zararları

Bugün dating uygulamalarının kadın erkek ilişkileri konusunda erkekler üzerinde yaptıkları algı ve moral tahribatına değineceğim. Evet erkekler. Bu tür uygulamaların kadınların kendi çekicilikleri konusundaki algılarını tahrip ettiği, bizim camiada çok konuşuluyor. Bu tür uygulamalar birçok kadının kendi çekiciliklerini, olduğundan daha yüksek değerlendirmelerine neden olabiliyor. Bundan etkilenen kadınlar, çekicilikleri ile ilgili gerçek dışı bir değerlendirme yapıyorlar.

Ama bu uygulamalar, erkeklerin kendi çekicilik algılarını da tahrip ediyor ve kadınların zıt yönünde gerçek dışı değerlendirmeler yapmalarına neden oluyorlar. Özellikle sosyal hayattan görece kopuk, sadece sanaldan yürüyecek cesareti ve kabiliyeti olan erkekler, gerçek hayat tarafından düzeltilmediklerinden ve gerçek hayat tarafından düzeltilmiş kadınlara pek ulaşmadıklarından, aşırı gerçek dışı bir çekicilik algısı ile neredeyse depresyona giriyorlar.

Her ne kadar ben bu uygulamaların çalışmadığı konusuna katılmasam ve uygulamaların çalıştığı birçok erkekle konuşsam da, tahribatın gerçek olduğunu, birçok erkeğin kadın erkek ilişkileri konusundaki fikirlerini (yakarışlarını) okurken görebiliyorum. Bu tahribata neden olan bazı şeyleri muhtemelen biliyorsunuz, bazılarını ise aklınızın ucundan geçirmemiş olabilirsiniz.

Birkaç yıl önce, Tinder kullanıcılarının %80’inin erkek olduğunu okumuştum. Bu rakamları doğru kabul edelim ki bence tam olarak bu olmasa da gerçeğe yakın durum bu. Bu durumda her erkeğe eşleşip buluşmak için 0.25 kadın düşüyor ki bu 90’ların teknik üniversitelerine göre iyi bir rakam gibi görünse de oldukça kötü bir rakam 🙂

Şimdi burada bir kadına dört erkek düşüyor diye düşünürsek durum zaten kötü ama durumu daha da kötü yapan bir gerçek daha var. Bu uygulamada bulunan kadınların yaklaşık yarısının amacı buluşmak değil, duygusal tatmin ve ilgi avlamak. Sizinle eşleşip iki kelime konuştuktan sonra sizi hiçbir görünür neden yokken birden eşleşmeden kızların birçoğunda, sorun siz değilsiniz. Sorun, o kızın zaten uygulamayı sadece o kadarcık kullanması. Aslına bakarsanız çok iyi muhabbet ettiğinizi düşündüğünüz halde ertesi gün eşleşmeden çıktığını gördüğünüz kızların birçoğunun da nihai amacı, zaten o kadar konuşup eğlenmek.

Fakat bitmedi. Bu kadınların az ama yine de sıklıkla karşılaşacağınız bir kısmı ise, psikopat ve sırf bir erkeğe eziyet ederim motivasyonuna sahip. Bu tür ani eşleşmeden çıkarmaların çok moral bozduğunu biliyorum ama bu bilgiyi okuduktan sonra umarım artık bu durumu kişisel, kendi pazar değerinizin yüzünüze çarpılması olarak algılamazsınız.

Tamam o zaman, kalan güller bizimdir dediğinizde ise 9 erkeğe bir kadın gibi bir oran ortaya çıkıyor. Bu kadınlar ortalama 2 erkekle buluşup kaynaşsa (bu birçok kadın için daha fazla ama çoğu kadın da ortalama) erkeklerin %20’sinin kadınların %80’i ile buluşma fikrinin ardındaki mantık ortaya çıkıyor. Burada olan tam olarak kadınlar erkeklerin %80’ine bakmıyor değil de, böyle darmadağın olmuş cinsiyet oranlarına sahip özelleşmiş online buluşma pazarında aktif olarak bulunan kadınlar ile erkeklere bakıyoruz, bunu unutmayın. Bu özelleşmiş pazarda bakmalarına gerek yok ki! Biz de 1 erkeğe 9 kadının düştüğü kapalı bir pazarda olsaydık, biz de kadınların çoğuna bakmazdık herhalde.

Bu tür uygulamalarda algoritmalar erkekleri çekiciliklerine göre sıralıyorlar (arada muhtemelen sıklıkla rastgele serpiştirme de oluyor). Çoğu kadının sizinle eşleşmeme sebebi, sizi görüp sola atması değil. Sizi hiç görmemesi. En çekici adamlar liste önündeyse, bir kadının o kadar çekici olmayan bir erkeği görmesi için çok fazla adam geçmesi lazım. Tinder’ı aktif olarak kullanan birçok kadın, o kadar sağa sola atmıyor.

Bir de Instagram pazarı var. Orada gördüğüm kadarıyla temel problem, bir kadınla görüşmek için mesaj atan erkeklerin çoğu, kadınların küçük bir kısmına mesaj atıyorlar. Bunun yanında uygulamaların aksine orada birçok kadının bir arayışı yok.

Bunlara bir de kadınların sosyal medya davranışlarını ekleyin. Kadınların çoğu, gerçek hayatta karşılaşıp konuşsa beğeneceği adamları, sanal hayatta bolluk bulunca görmezden geliyormuş gibi davranıyorlar. Boy ve para önemsiz demiyorum ama sanalda 1.90 altı olmaz, 80 bin kazanmayan olmaz, vs. yazanların yazdıkları, gerçek hayat tercihleri değil. Sokakta oturup biraz izlerseniz, 190 bir adamla kol kola 160 kız görmeniz kolay değil. Kız arkadaşı olan kaç arkadaşınız 80 bin kazanıyor?

Bu bilgilerin ışığında, son zamanlarda bu uygulamalarla ilgili tavsiyelerimi güncelledim.

  1. Bu uygulamalar sizin için çalışmıyorsa, eşleşme olmuyorsa, konuşmalar bir yere gitmiyorsa, giden buluşmaya gitmiyorsa, bu özelleşmiş pazardan genel özellikle de gerçek hayattaki pazar ile ilgili çıkarım yapmaktan kaçının.
  2. Bu uygulamalar sizin için çalışmıyorsa, eşleşme olmuyorsa, konuşmalar bir yere gitmiyorsa, giden buluşmaya gitmiyorsa, bu özelleşmiş pazardan kendi çekiciliğinizi değerlendirmeyi bırakın.
  3. Bu uygulamalara, haftada bir gittiğiniz bir mekan gibi bakın. Örneğin Tinder’a haftada bir, bilemediniz iki, saat 8:30 – 9:30 arası girin. Yarım saat boost atın, kızların sadece %40’ını sağa atacak şekilde o yarım saat kızları sağa – sola atın. Bu 30 dakika sonucunda eşleştikleriniz varsa konuşun ve bir yere gidiyor mu bakın. Sonra bir hafta uygulamaya uğramayın. Bu arada boost, yarım saat boyunca sizi kızların listelerinde tepede tutan bir zımbırtı. 
  4. Bu uygulamaları her zaman gerçek hayat oyunu, sosyal oyun, vs. gibi somut dünya pazarlarına ek olarak kullanın. Bunların yerine değil.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da kaynak kitaplarımıza ve kitap setlerimize bakabilirsiniz.

Neden disiplinli olamıyorum?

Bu bölüm Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları 101 kitabından alınmıştır.

Bugün daha disiplinli olmayı istemek ama buna hazır olmamak hakkında konuşacağız. 

“Bilgisayar oyunları oynamaktan, uzun saatler boyunca Youtube izlemekten ve gece yarılarına kadar internette ve sosyal medyada gezinmekten zevk alıyorum ama daha sorumluluk ve öz-disiplin sahibi biri olmak isterdim. Ne zaman kendimi değiştirmek hakkında düşünsem, daha ciddi bir zihin yapısına giriyorum ve şu an sahip olduğum tüm zevkten, eğlenceden ve rahatlıktan olacakmışım gibi hissediyorum. Birgün değişmem gerektiğini biliyorum ama hiçbir zaman buna hazır hissetmiyorum.“

Bu birçok insanın yaşadığı ve hatta benim de zorlandığım, çok yaygın bir problem. Durup gerçekten düşünürseniz, neden şimdi değişesiniz ki? Hayattan zevk alıyorsunuz. Her gün saatlerce bilgisayar oyunu oynuyorsunuz, porno izliyorsunuz, sosyal medyada ve youtube’da takılıyorsunuz. Ben de bir zamanlar üniversitede başarısız olduğum bir dönem yaşadım ama aynı zamanda bu dönemin her anından zevk aldım. Yemeği bile odama ısmarlayarak neredeyse tüm gün bilgisayar oyunu oynuyordum ve bu çok zevk veriyordu.

Bazı zamanlar hayatımıza bakıp daha fazlasını yapmamız gerektiğini, eninde sonunda disiplinli olmamız gerektiğini, çalışmaya veya spor yapmaya başlamamız gerektiğini düşünüyoruz. Ama bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde şu an değil, şu an hazır değilim diyoruz. Şu an hayatımdan zevk alıyorum.

Şimdi biraz ileri saralım. Diyelim ki disiplinli oldum, üniversiteyi bitirdim, daha fazla çalıştım, işte yükseldim, yapmak istediğim o ek işi kurdum, vs.

Sebep?

Daha çalışacağım, haftada 60 saat çalışacağım, kendimi zorlayacağım ve sonunda daha fazla para kazanacağım. Sebep?

Sebep?

Daha erken emekli olabileceğim.

Tamam da erken emekli olunca ne yapacaksın?

Yapmak istediğim şeyleri yapacağım ve hayattan istediğim gibi zevk alacağım. Mesela istediğim kadar bilgisayar oyunu oynayacağım, Youtube izleyeceğim. Yan gelip yatacağım.

Sorun şu ki, şu an zaten hayattan zevk alıyoruz. Onca çabaya ne gerek var? En azından beynimiz bu şekilde düşünüyor. Onca çaba şu an zaten sahip olduğun zevki elde etmek içinse, onca çabaya ve acıya ne gerek var?

Evet beyninizde, hareketlerinizin maliyetini ve getirisini sürekli olarak hesaplayan bir devre var. Bu devre mesela “şu an tuvalete gitmelisin zira 3 saat otobüste olacaksın” diyor. Şu an tuvalete gitmek istemesem de ileride tuvalet ihtiyacımın maliyetinin yüksek olacağını hesaplıyor. Bu temel devre, açlık, susuzluk gibi her türlü fizyolojik sinyali işleyen oldukça eski bir devre ama soyut şeyler de yapıyor. Bugün çalışmanın maliyeti ile bilgisayar oyunu oynamanın getirisi nedir diye bakıyor. Bunu her yaptığında da “o kadar çaba gösterip sonra hayattan zevk alacağıma neden şimdi hayattan zevk almıyorum” diyor. “Bugün dopamin alabilirim, zevk alabilirim” diyor.

Peki bu durumda bir insan gerçekten nasıl disiplinli olabilir? Yani bir yanda internetten ve bilgisayardan akan, şimdi sahip olacağım zevk var, diğer yanda ise ter ve acı gerektiren çalışmak, çabalamak var.

Keşfetmeniz gereken şey, insanları disiplinli olmaya iten tek şey: rekabetçi ilgi. Bunu biliyoruz zira bağımlı insanlar üzerine yapılmış tonlarca araştırma var.

(Rekabetçi ilgi kavramı bağımlılık terapisinden geliyor. Bağımlılık çok büyük bir motivasyon (bağımlı, madde kullanmak için çok motive) ve özellikle madde kullanımında bağımlılığı bırakmak büyük acı veriyor. Bu acıya katlanmak için bir sebep lazım ve o sebebe rekabetçi ilgi deniyor. Burada ilgi meşgale ya da amaç anlamında ve rekabet ettiği şey de bağımlılığa olan motivasyon. Örneğin neden sigarayı bırakayım dediğinde “kızımın düğününde hayatta olmak için” gibi bir amaç.)

Ben size bir örnek vermek istiyorum. Kayak kazası sonrası ağrı kesici afyonlu ilaca bağımlı olmuş bir hastam vardı. Bu kişi oldukça yüksek fonksiyonlu ve çok büyük şeyler yapma kapasitesine sahip biri. Ona bu bağımlılıktan kurtulmak istiyorsa onu hastaneye yatırıp ağrı kesici vermemiz gerektiğini söyledim. Ama o zaman bunu yapacak zamanı yoktu. Bu nedenle de bu tedaviyi evden yapmak zorundaydı.

Afton yoksunluk sendromunun iyi yanı, alkol yoksunluk sendromu gibi hayati tehlike yaratmaması. Bu nedenle öylesine kendi kendine bırakmaya karar verdi ve bu, hayatındaki en acı verici deneyimdi.

Afyon olsun, sigara olsun bağımlılık veren maddeleri bırakmak için gerekli disiplini sağlamak kolay değil. Bu maddeler zevki arttırıyorlar yani bize bir şey veriyorlar. Bunları bırakmanın ise acılı bir bedeli var. Bir insan bu acı verici bedeli ödeyebilmeyi nasıl başarıyor?

Disiplinli olamama probleminin kaynağı, bu bedeli ödemeye hazır olmamamız. Peki nasıl hazır hale geliriz? Rekabetçi ilgi yaratarak. Bağımlılıktan kurtulan insanlarla yaptığımız çalışmalardan öğrendiğimiz, insanların kurtulmak için disiplinli olmaları için iyi bir nedene ihtiyaç duydukları. Yani bağımlılık yapıcı maddeyi bırakmanın verdiği acıdan çok daha güçlü bir şekilde isteyecekleri bir şeye ihtiyaçları var.

Yani eğer siz, disiplinli olmaya hazır değilseniz, disiplinli olmanın getireceği acıya değecek şeyi ya da şeyleri bulmanız gerekli. Ama işte tam olarak burada, başka bir tuzağa daha düşüyoruz ki disiplin probleminin günümüzde çok yaygın olmasının sebebi de bu. Çünkü günümüzde istek ve arzularımızın çoğu dışarıdan geliyor. 

Eğer disiplinli olmakta zorlanan biriyseniz, yarı istekli bir şekilde başlasanız da kısa süre içerisinde havlu atan biriyseniz, disiplin arzunuzun nereden geldiğini bilmelisiniz. İçinizden mi geliyor yoksa sosyal beklentilerden mi?

Dünya maalesef her geçen gün, dışsal arzuları karşılamaya odaklandığımız bir yere dönüşüyor. Her ekran bize özelleştirilmiş reklamlarla dolu. Tüm o uygulama ve ağ sayfaları sizin hareketlerinizi takip ediyor ve sonra size ne istemeniz gerektiğini söyleyip ya d gösterip duruyorlar. Bir bilgisayar oyunu daha piyasaya çıkmadan reklamları, kısa klipleri, internette etkili insanların oyun videoları piyasaya sürülüyor ve siz daha oyun çıkmadan oyunu istemeye başlıyorsunuz.

Anne babanız, arkadaşlarınız ve etrafınızdaki diğer herkes şunu istemelisin, bunu istemelisin diyor. Ne yapmanız gerektiğini söylüyor. Ama bunların hiçbirisi rekabetçi ilgi değil zira hepsi dışarıdan geliyor.

Toplum olarak neyi önemsediğimizi nasıl bulacağımızı tamamen unuttuk. Eğer disiplinli olmaya hazır değilseniz, başkalarının zoruyla disiplinli olmadığınız sürece asla disiplinli olamayacaksınız. Ama sizi çalışmaya başkaları zorluyorsa, bu disiplin değil. Disiplinin tam tersi zira bunlar davranışlarınızı kontrol eden dış güçler. Disiplin ise sizin engellerinizi aşan içsel bir güç. Yani bazı insanlar dışardan zorlama ile çalışıp başarılı olabilirle ama aslında zerre disiplinleri olmayabilir. Ve bu dışsal zorlamadan uzaklaştıklarında ise çok zorlanmaya başlarlar.

Peki bütün bunların ışığında, biz ne yapabiliriz?

Birincisi, şu an istediğiniz şeylerin çoğunun dışarıdan geldiğini ve gerçekten istediğiniz şeyler olmadıklarının farkına varmak. Siz oyun, ürün tüketimi, vs. gibi dışsal isteklere yöneliyorsunuz ve bunlar o kadar güçlü istekler ki, saygı, para gibi kazanımları bile bunların uğruna feda ediyorsunuz.

İkinci yapmanız gereken şey ise, rekabetçi ilgi kategorisine girecek ve disiplinin bedelini ödememize değecek sağlıklı arzular geliştirmeyi öğrenmek. 

Size ilk sorum, gerçekten ne istiyorsunuz?

Bu soruya “bilmiyorum” cevabı veriyorsanız, bu, zihninizin dışsal arzuların sisi içinde yüzdüğüne işaret. Zihniniz reklam, kişiselleşmiş internet çerezleri ile o kadar dolu ki, dünyadan ne istediğinizi bile bilmiyorsunuz.

İkinci soru ise değişmek istiyor musunuz?

Eğer kendinize gerçekten dikkat ederek, kendinizi gözlemleyerek cevap verirseniz, aslında bu soruya hayır cevabı verdiğinizi, “hayır değişmek istemiyorum” dediğinizi göreceksiniz.

Eğer değişmek istemiyorsam ben bittim o zaman diyebilirsiniz.

Hayır. Burada size çıkışı göstereceğim zira bir sorum daha var: “Değişmek istiyor olmak ister miydiniz?”

Şimdi burada değişik bir cevap verdiğinizi göreceksiniz. Bunun cevabı muhtemelen evet ve cevabınız evetse yani keşke daha farklı biri olsaydım, keşke değişmeyi isteyen biri olsaydım diyorsanız, çok ama çok önemli bir noktaya geldik. Değişmek istemiyorsunuz ama değişmek istemeyi istiyorsunuz. Bunu size kimse söylemiyor, sormuyor. Belki değişmek istiyor musun diyorlar ama bir seviye daha aşağı inip değişmek istiyor olmayı ister miydin demiyorlar. Daha farklı, değişmek isteyen biri olmak ister miydin demiyorlar. 

Olmak istediğimiz insanı düşündüğümüzde, yapmak istediğimiz şeylerin uzun bir listesiyle karşılaşıyoruz. Düzenli spor yapmak, sağlıklı beslenmek, düzenli para biriktirmek, okulda başarılı olmak, kariyerinde yüksek bir yere gelmek, karşı cinsle başarılı olmak, vs. Bu listedeki şeylerin çoğu işimize yarayacak şeyler değiller. Yapmanız gereken şey, bu listeyi bir kağıda yazmak ve listedeki tüm kalemler için tek tek şu soruları sormak:

“Bu şey benim gerçekten istediğim bir şey mi yoksa bunu biri ya da birileri bana dışardan mı empoze ettiler?” “Bu şey benim içimden mi geliyor yoksa reklamlar, ailemin, çevremin, partnerimin, vs. beklentileri ile içselleştirdiğim bir şey mi?”

Bunu yaparsanız, listedeki kalemlerin çok büyük bir kısmının sizin içinizden gelmediğini göreceksiniz. Sonunda sizin içinizden gelen çok daha küçük bir listeye sahip olacaksınız. Bu listeden, gerçekten yapmak istediğiniz sadece bir hedef seçin ve bir süre sadece bu şeye odaklanın. Bundan sonra yapmanız gereken şey, bu hedefi olabilecek en az şekilde bile olsa yapmaya başlamanız. 

Mesela toplumun sizden istediği değil de sizin gerçekten istediğiniz şeylerin listesini hazırladınız ve bu listeden düzenli spor yapmak istiyorum kalemini seçtiniz. Bunu seçtikten sonra çıkın en azından düzenli yürüyüş yapmaya başlayın, evde günde toplam 50 tane şınav ve mekik çekin.

Bunu yapmaya başladığınızda, karşınıza bir tuzak çıkacak ya da belki şu an halihazırda bu tuzakla karşılaşıyorsunuz. Bu noktada zihniniz çok ama çok sinsi olur ve size “günde 50 şınav mekik çekmen neyi değiştirecek ki?” demeye başlar.

Burada çok dikkatli olmalısınız ve bu sese dikkat etmelisiniz. Zihniniz size ilk önce “tüm bu kalemleri istemelisin” diye oyun oynayacak zira o kalemlerin çoğu zihninize dışarıdan yerleştirildi. Zihniniz, “bu yaptığın yeterli değil, %1’ini yapmak yeterli değil” diyecek. “%100’ünü yapmalısın yoksa hiçbir şey değiştiremezsin” diyecek.

Zihniniz bu listenin %100’ünü yapamayacağınızı çok iyi biliyor ve “hepsini yapmalısın” derken aslında sizi, hiçbir şey yapmamaya ve şu an nasıl yaşıyorsanız o şekilde  yaşayıp durmaya ikna etmeye çalışıyor. Zira zihniniz maliyet – fayda analizi yapıyor ve “bütün gün youtube izleyip oyun oynamaktan bir sürü fayda sağlıyoruz” diyor. “O yapmak istediğin şeyleri daha önce denedik ama biliyorsun çalışmıyorlar” diyor.

Bu tuzak konusunda çok dikkatli olmalısınız. Listeyi küçültüp, bu küçük listeden bir kalem seçtiğinizde ve bu kalemi olabilecek en az şekilde olsa bile yapmaya başladığınızda yani olmak istediğiniz biri gibi olma yolunda küçük de olsa adım atıp ilerlemeye başladığınızda, zihniniz size tüm o yapmanız gereken şeyleri hatırlatıp duracak. Size yap hep ya hiç diyecek. Bu da disiplinli bir hayata hazır olmamanıza neden olup duracak.

Zihniniz bunu neden yapıyor? Aslında sizi hepsini yapmaya zorlamak için değil, hiçbir şey yapmamaya kandırmak için yapıyor. Peki bunu neden yapıyor? Zira maliyet – getiri analizi yapıyor ve şu an internetten tonla dopamin aldığı bir durumda ve o kadar çabaladıktan sonra da zaten bu duruma geleceği için boş yere acı çekmek, dopaminden yoksun kalmak istemiyor. “Filmin sonunda zaten yine bu olduğumuz noktada olacağız o zaman ben seni o kadar zahmetten kurtaracağım ve zaten burada kalmamızı sağlayacağım” diyor. Zira eğer siz saatlerce bilgisayar oyunu oynayan, internette sörf yapan, porno izleyen dejenere insansanız, yaptığınız şey pratik olarak 22-23 yaşında emekli hayatı yaşamak! Kim 22 yaşında emekli olmak istemez ki? Ya da kim, 22 yaşındaki emeklilik hayatını bırakıp çalışmaya başlamak ister ki?

Günümüzde toplum sizin hiçbir şey yapmadan, görece ucuz bir şekilde hayatın tadına varacağınız şekilde ilerledi. Ben çocukken ya da ergenken günde 24 saat bilgisayar oyunu oynama, saatlerce porno izleme imkanı yoktu. Bir bilgisayarımız yoktu ve olsa bile, bir oyun alıp oldukça yavaş olan bilgisayara yükledikten ve 10-15 saat oynadıktan sonra oyun biterdi ve günlerce oynayacağımız kadar çok oyun da yoktu. Pornoya ulaşmak neredeyse imkansızdı ve ulaşsanız bile bu milyonlarca saatlik yüksek çözünürlüklü video şeklinde değil de, kısa sürede sıkılacağınız basılı yayın ya da CD şeklindeydi.

Bugün maalesef sınırsız miktarda ve çeşitte eğlenceye sahibiz. Bir yanımız kalkıp bir şeyler yapmalıyız derken bir yanımız yaptıktan sonra ne olacak, zaten şu an  elimde olan sınırsız dopamin kaynağıyla aynı miktarda dopamin kaynağına sahip olacağım diyor. Bu da, değişime hazır olmamamıza neden oluyor.

Diğer göz önünde bulundurmanız gereken şey de, az önce bahsettiğimiz rekabetçi ilgi. Çalışmak, çabalamak acılı ve maliyetli. Peki insan bu maliyeti karşılama kapasitesini nasıl elde eder? Rekabetçi ilgi ile. Ama bugün bunu bulmak zor zira dünya başka şeyler istemeniz için beyninizi yıkayıp duruyor. Örneğin bir bilgisayar oyunu firması, size bir şeyler satmaya çalışıyor ve sadece kendi çıkarları ile ilgileniyor. Sizin evde kalıp dejenere bir insana dönüşmenizi umursamıyor. Toplum da gerçekten ne istediğimizi bilme kapasitemizi unuttuğumuz veya kaybettiğimiz bir noktaya geldi. Reklamlar, sosyal medya, çevre, vs. sizi istemenizi isteyecekleri şeylerle dolduruyorlar. 

Bugün değişmek istemiyorsanız bile bunu kabul etmeniz, kendinize karşı dürüst olmanız çok önemli.

Bugün değişmek istiyor muyum? Hayır.

Değişmeye hazır mıyım? Hayır.

Disiplinli olmak istiyor muyum? Hayır.

Değişmek isteyen biri olmak ister miydim? Eğer bu soruya cevabınız evet ise, içinde dışarıdan sizin zihninize yerleştirilmiş isteklerin de olduğu, olmak istediğim insan olsaydım / olmak için yapmak istediklerim listesi hazırlayın. Sonra bu listedeki kalemleri tek tek ele alın ve sadece “ben bunu gerçekten istiyorum, bu dışarıdan bana empoze edilmiş bir istek değil” dediğiniz kalemleri bırakın. Bu küçük listeden ise bir kalem seçin ve onu o kaleme doğru küçük de olsa adımlar atmaya başlayın. Buna başlar başlamaz, zihninizin “bu kadarcık şeyle mi değişeceksin, ya hep ya hiç” tuzağına karşı uyanık olun. Bu tuzağa karşı uyanık olun ama bunu görmezden gelin ve gerçekten istediğiniz şeye odaklanarak, çok küçük bile olsa değişiklikler yapmaya başlayın. Spor yapmak istiyorsunuz ama salona gidecek paranız yok mu? Eve iki dambıl alın ve evde başlayın. Kendi ağırlığınızı kullanın.

Kaynak: This Is Why You’re Not Disciplined

Siyaset ile kafayı bozmuş insanların hayatları problemli ve mutsuz

“Siyaset ile kafayı bozmuş olmak, bir insanın kişilerarası ilişkilerinin kötü durumda olduğunun iyi bir göstergesidir. Eğer siyaset ile ilgili finansal yatırımları yoksa, kişi siyaseti fazla kafaya takarak, hayatındaki güçsüzlüğün acısını çıkarmaya çalışıyordur. – Adam Lane Smith”

Eğer sizi kurtarması için bir insana bel bağladıysanız, bu insan muhtemelen sizi kurtarmayacak. Bu bir.  Kendi hayatınızı yukarı çıkarmak için sizin çalışıp çabalamanız lazım.  Evet, sizin kontrolünüz dışınızda olan ve hayatınızı etkileyen şeyler var ama sizi ve tüm toplumu “kurtaracak” doğru insan ya da kadro konusunu takıntı yapmalı mısınız?

Siyaset içinde olmadıkları halde siyaset ile neredeyse fanatik bir futbol taraftarı gibi ilgilenen kaç kişi gördünüz? Muhtemelen oldukça fazla sayıda.  Twitter’a girdiyseniz, Twitter’ın işinin çoğu bizi kimin kurtarabileceği, kimin düşman olduğu, kimin grubunda olduğumuz, kimi dışladığımız, vs. ile ilgili.

Bu tür tartışmalar büyük çoğunlukla mutsuz insanlar tarafından yapılıyorlar. Ya da tersinden söylersek, en mutlu insanlar sosyal medyaya girip siyaset konusunda atıp tutmuyorlar. Bu insanlar ara sıra sosyal medyaya girseler bile çocuklarının fotoğraflarını atmaya giriyorlar. Çoğunlukla da sosyal medyadan uzakta, gerçek hayatta, çocukları ile, aileleri ile, arkadaşları ile vakit geçiriyorlar. Yaşamlarını inşaa ediyorlar ve siyaset konuşup düşünmekten çok daha önemli işleri var.

Siyaset konusunda çok düşünüp, çok konuşmak bir telafi etme mekanizması. Bazen terapi ofisime siyaset konusunda konuşmaya çok hevesli insanlar geliyorlar. Ben de “tamam, şimdi gel istersen senin hayatına bakalım” diyorum. Ama kısa sürede konuşmayı kendi hayatlarından çıkarıp yine siyasete getiriyorlar. Çünkü kendilerinni, “doğru” şeyleri takip ederek, “doğru” siyasi görüşe sahip biri olarak tanımlıyorlar ve değerlerini buradan alıyorlar. Bu aynı zamanda onları güvende hissettiriyor zira bu konu hakkında konuşabiliyorlar. Bu şekilde daha ilgi çekici, daha kamçılanmış olmaya çalışıyorlar. Ama gerçek bir konuşma içinde oldukları yok. Bunu kendi hayatlarındaki problemleri konuşmamak için, onlardan kaçmak için bir telafi aracı olarak kullanıyorlar.

Bu kısmen denetim merkezini dışsallaştırma ile alakalı mı merak ediyorum. “Hayatım olmasını istediğim yerde değil, ilişkilerim olmalarını istediğim yerlerde değiller. Ve bu da benim dışımda olan şeyler yüzünden oluyor. Ekonomi yüzünden, sosyal medya yüzünden, göç yüzünden, Ukrayna Savaşı yüzünden, ilaç fiyatları yüzünden, sudaki östrojen yüzünden, vs. vs. 

Suçu kendi dışınızda, üzerinde etkiniz olmayan bir şeylere atabildiğinizde, şu anki problemlerinizi sizin çözemeyeceğinizi biliyorsunuz. Bu gerçekten de  sapkın bir mağdur zihniyeti zira suya östrojen katılmasını engelleyemeyeceğinizi biliyorsunuz. Ukrayna’daki savaşı siz bitiremeyeceksiniz.

Bu, bu tür şeylerle probleminiz olmayacak ya da bunların farkında olmayacaksınız anlamına gelmiyor. Ya da bunlarla ilgili kampanyalara katılamayacaksınız anlamına da gelmiyor. Ama bu tür dışsal şeyler sizin hayatınızda yönetici güçler haline geldiklerinde, örneğin parmağınızı ekonomiye uzatıp “ekonomi yüzünden ruh halim, tüm ilişkilerim ve tüm hayatım böyle” diyebiliyorsunuz.  

Önemli sayıda insan, siyaset ile ilgili düşünüp konuşmayı, karşılaştıkları güçlüklerle doğru bir şekilde yüzleşmekten kaçmak için kullanıyor. 

Siyaset önemsiz demiyorum. Evet ekonomi de berbat. Ama gerçek test şu: Biri siyasetten yakındığı zaman ona “bu konuda sen ne yapacaksın?” diye sorun. Eğer bu konuda bir cevapları varsa evet, bu insanlar kendi kişisel hayatlarının kontrolünü ele alabilen insanlardır. Ama eğer cevapları “şunu seçersek, şunu düşürürsek kurtulacağız, karşı tarafı yenmeliyiz, vs …” gibi şeylerse, siyaset ile ilgili konuşmaları, yazmaları ve düşünmeleri, bu insanlara hiçbir şey kazandırmayacak.

 

 

Adam Lane Smith

Stresi Gerçek Zamanlı Olarak En Hızlı Şekilde Düşürme: “Solunum Sinus Aritmisi”

Nöroplastisite 401 – Stres, Kaygı, Depresyon, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ve Travma kitabından alıntıdır.

Parasempatik sinir sisteminin, stres tepkisini gerçek zamanlı olarak bastırmanıza ve stres tepkisini yok etmenize yarayacak, böylece hızlı bir şekilde daha sakin hissetmenizi sağlayacak manivela kolu denilen kontrol noktaları var.

Şimdi fazla zaman geçirmeden ilk tekniği öğreteyim. Bu teknik, psikoloji ve nöroloji bilimi temellerine sahip, stresi en hızlı ve güçlü şekilde bastırıp yok etme potansiyeline sahip bir teknik: fizyolojik iç çekme.

Fizyolojik iç çekmeden daha önce de bahsetmiştik4. Ama burada bunu solunum sisteminizi, sakinleşmek için genel olarak nasıl kullanabileceğimiz bağlamında açıklayacağım.

Araştırmalar gösteriyor ki, fizyolojik iç çekmeyi sürekli olarak ama istemsizce yapıyoruz. Fakat bu sistemleri gerektiğinde, örneğin stres tepkisi ortaya çıktığında, istemli bir şekilde de kullanabiliriz.

Bunun nasıl çalıştığına bakalım. Bugünlerde nefes hareketleri çok popülerler. Bir yere gidip 5-10 dakika belli bir şekilde nefes alarak, fizyolojiyi ya da zihinsel durumları değiştirme alıştırmaları. Bunların faydalı olduğu yerler var ama ben burada bundan bahsetmiyorum.

Burada bahsettiğim fizyolojik iç çekme, beyin ile vücut arasındaki, tıp okulu kitaplarına uygun ilişkiyi kullanıyor. Burada vücut, solunumu sağlayan aparatlar yani diyafram, akciğerler ve kalp.

Şimdi stres tepkisinin en ayırt edici özelliğini düşünün. Kalp daha hızlı atmaya başlar. Kan, sizi stres eden şey her neyse ondan uzaklaşmanız için büyük kaslara pompalanır ya da hareket etmek ya da konuşmak isteyecek şekilde huzursuzlanırsınız. Yüzünüz kızarır, vs.

Kalp atış hızı çoğumuzun istemsiz olduğunu hissettiği, sadece hızlı ya da yavaş hareket etmemizin bir fonksiyonu olan bir şey. Aslında düşünürseniz kalp hızınız tamamen otonom değil zira daha hızlı koşarak kalp atış hızınızı arttırabilir ya da daha yavaş koşarak azaltabilirsiniz. Bu şekilde kalp atış hızını dolaylı olarak kontrol edebilirsiniz.

Ama belli bir şekilde alacağınız nefes, kalp atış hızınızı, sempatik ve parasempatik sinir sistemleri arasındaki etkileşim üzerinden, direkt olarak kontrol edebilir.

Bunun nasıl çalıştığına bakalım.

Ağzınızdan ya da burnunuzdan nefes aldığınızda, diyaframınız aşağı doğru hareket eder ve akciğerleriniz genişler. Aslında o genişlemiş boşlukta, kalbiniz de bir miktar büyür. Bunun sonucunda da kalpte bulunan kan daha düşük hacimde olur ya da daha geniş hacimde, nefes almadan öncekine göre daha yavaş hareket eder.

Yani diyafram aşağı iner, daha fazla yer açılır, kalp hacimce büyür ve kan daha yavaş hareket eder.

Kalpte, sinoatrial düğüm denilen bir grup sinir var. Bu sinirler kalpteki kan akışı hızını takip ediyorlar ve beyne, kanın daha yavaş hareket ettiği bilgisini gönderiyorlar. Beyin de kalbe, daha hızlı atması için sinyal gönderiyor. Yani kalbin daha hızlı atmasını istiyorsanız, nefes verişlerinize göre daha uzun veya daha güçlü nefesler alın.

Bunu yapmanın birkaç şekli var ama nefesin ağızdan ya da burundan alınması fark yaratmıyor. Nefes alışlarınız nefes verişlerinizden daha uzunsa, kalbinizi hızlandırırsınız. Ya da nefes verişleriniz daha uzun olsa bile nefes alışlarınız daha güçlü ise, kalbinizi hızlandırırsınız.

Kalp atışınızı yavaşlatmak istiyorsanız, örneğin stres tepkisi geldiğinde, bunun tersini de yapabilirsiniz.

Nefes verdiğinizde, diyaframınızı yukarı çıkar ve kalbiniz de daha küçük bir hacme sıkışır. Kan ise bu daha dar alanda daha hızlı akmaya başlar. Sinoatrial düğüm kanın daha hızlı aktığını beyne bildirir ve beyin de kalbe daha yavaş atması sinyali gönderir.

Yani eğer hızlı bir şekilde sakinleşmek istiyorsanız, nefes alışına göre daha uzun ve/veya daha güçlü nefes verin.

Bu tekniğin en iyi tarafı her istediğiniz zaman yapabilmeniz. Bir yere oturmanız, konsantre olmanız, hazırlanmanız, vs. gerekmiyor.

Özdeğer / ben ödülüm zihin yapısı nasıl kazanılır?

Mest rumuzuyla bir takipçi yazmış:

Mahmut abinin belki de cevaplandirmadigi tek soru. Abi nasıl ödül mentalitesine geçeriz gerçek anlamda.

Bunu birçok yerde cevaplandırdım aslında.

Taklitle de oluyor ama gerçek anlamda. İkincisi ödül mentalitesinde bir erkek nasıl davranır. Ben bunu işe bağlıyorum bir erkek işinde ne kadar başarılıysa işiyle alakalı o kadar ödül mentalitesinde oluyor. Tabak çevirme ya da seçenek gibi olaylara girmeyecegim. Hayatta başarı sağladıkca ödül hissediyorsun bu kadar genel basit bir kural diye düşünüyorum sence?

Şimdi öncelikle taklit dediğin şey öyle küçümsenecek bir şey değil. Taklit, insanın konuşmayı, yürümeyi, sosyal ilişkiler, vs. öğrenmesini sağlayan en güçlü mekanizmalardan birisi. Direkt olarak sinir sisteminin kendini değiştirme yeteneğini (nöroplastisite) kullanmanın en etkili yolu.

Öncelikle ödül zihniyeti ile özdeğer pek farklı şeyler değil. Bizim camiada ödül zihniyeti pratikte, kadın erkek ilişkilerinde özdeğerli olma, kendini kadın erkek ilişkileri piyasasında değerli görme ile eş anlamlı olarak kullanılıyor.

Senin taklit dediğin şey, özellikle özdeğer gibi görece soyut konularda oldukça somuttur. Bir şeyin piyasa değeri, o şeye biçilen değerdir. Burada özdeğerini yükseltmenin yolu, özdeğerini yükseltecek şekilde davranmaktır.

Örneğin, seni iki kere reddeden bir kızı her nextlediğinde, “özdeğerim beni 2 kere reddedene kendimi bedava peşkeş çekeceğim kadar az değil” diyorsun ve bu da senin özdeğerini arttırıyor. Taklit bile değil bu. Kendine yüksek bir değer biçip, piyasada düşük değere el değiştirmeyi reddediyorsun.

Bunun oldukça çalışır bir yöntem olmasının en önemli nedeni maalesef çok acıklı. Çoğunuz aslında piyasada düşük olmayan bir değere zaten sahipsiniz ama bizim mavi hap dediğimiz programlamanız yüzünden, kendinizi piyasada gerçekte olabileceğinizden çok daha düşük değere konumluyorsunuz. Bu nedenle başka hiçbir parametreyi değiştirmeseniz bile zihin yapınızın değişmesi, tek başına ödül değerinizi yükseltiyor.

Örneğin birçoğunuz gayet eli yüzü düzgün, birçok kadının hayatında isteyebileceği adamlarsınız ama mesela bir kadınla ilişkiye girdiğinizde ve bu ilişkide ilk soğuma olduğunda çok yüksek kaygıya kapılıp, ilişkinin kadını olarak kendinizi kısa vadeli rahatlatmaya ama erkek olarak ödül değerinizi düşürmeye programlısınız. Hiçbir şey yapmasanız 7/10 iseniz, sürekli olarak sadece kaygılı bağlanmanızın sizi ittiği davranışlar ile 4/10 oluyorsunuz.

Başka bir örnek vereyim. Birine kararında duygusal yatırım yapmayı becerdiğinde, özdeğerin artıyor. Senin değerin artıyor. Sen kendine yüksek bir değer biçiyorsun ve piyasaya bu değeri koyup bununla alan alır, almayanın peşinden koşmam diyorsun.

Şimdi zaten dediğim gibi durduğun yerde, kısa vadeli kaygılara dayanmak yerine onları yatıştırmak için saçmalamasan, kendi ayağına sıkmasan değerin az değil. Kendi ayağına sıkmayıp da ödül değerini azaltmadan piyasada durmaya inat etsen, seni gerçek değerinde alan sonradan çıkıyor ve pratik yeni değerin de belirlenmiş oluyor.

Senin hayatına değer değil drama katan, ilgi budalası, betasın lan öde mantıklı kadını için kan ağlayarak bıraktığında, özdeğerini yüksek tutuyorsun. Piyasada değersiz bir şekilde kullanılmaya izin vermiyorsun.

Seni terk eden kadının peşinde koşmak yerine, için kan ağlayarak da olsa kendini yeniden piyasaya koyduğunda, senin değerin artıyor. En azından terk edenin peşinde koşarak değerini azaltmıyorsun.

Yani piyasada değerli bir erkek olduğunuz ilkesine göre yaptığınız her hareket taklit değil, size bir yüksek bir değer biçen, veren ya da en azından içsel değerinizi aşağı çekmeyen somut bir artı değer. Sonradan olan da bu yeni ve yüksek değerinizle alıcınızın çıkması ve sizin zihninizde de yeni değerinizin tam oturması.

Bazı insanlar, insanın en etkili kendini değiştirme mekanizması olan taklidi aşağılıyorlar. Bunu ben ilişki sihirbazı zamanından beridir bilip öğretiyorum ama özellikle nöroplastisite notları ile aslında ne kadar bilimsel olduğunu da anladım.

Kadın erkek ilişkilerinde bizim mavi hap dediğimiz bir sürü davranışı içselleştirmiş oluyorsunuz yani bunlar için sinir sisteminizde otomatik devreler geliştiriyorsunuz. Bu otomatik davranışlar oldukça uyumlu ve bu nedenle güçlü. Hem egonuzu koruyor (reddedilmekten kaçıyorsunuz) hem de aslında size evrimsel avantaj bile sağlıyor. Ama karşılığında çok acı çekiyorsunuz. Zira evrimsel açıdan adaptif ama size zararlı bir otomatik algoritma koleksiyonu içinde sürekli değerinizi düşürerek davrandığınız için değeriniz düşüyor tabii ki.

Şimdi örneğin hoşlandığınız bir kadın sizin esprili bir mesajınıza dönmediğinde otomatik algoritmanız “kaygılan ->  o mesaji geri alan uzun bir ikinci mesajı döşe -> kaygıdan kurtul” şeklinde. Bu algoritmanın amacı kısa vadede kaygıdan kurtulmanızı sağlamak ama uzun vadede daha kaygılı olmanıza neden oluyor ve değerinizi düşürüyor. Siz değerli bir erkeği taklit ettiğinizde, beyniniz tabii ki bilişsel enerji açısından ucuz ve kaygı yönetimi açısından uyumlu olan otomatik algoritmayı zorluyor ve tabii ki değerli erkek gibi davranmak size doğal olmayan, taklit bir şey gibi geliyor. Zira otomatik algoritması yok! Tamamen zorlama! Ama sizin doğal dediğiniz de yıllar önce, uzun aylar belki de yıllar boyu zorlaya zorlaya, tekrarlaya tekrarlaya otomatik hale getirdiğiniz davranışlar. Bu zorlamaları çok genç yaşlarda yaptığınız için ya da toplumda kabul gördüğü için hatırlamasanız da durum bu.

Siz yeni “zorlama” davranışı yeterince yaparsanız beyniniz “demek ki bundan sonra böyle tepki verilecek ve ben her seferinde karşı koyarak çok enerji harcıyorum” diye pes edip yeni otomatik devre kuruyor. Bu devrenin kurulması tekrar gerektirdiğinden ve beynin direnci nedeniyle zaman aldığından, bir süre (belki aylarca) “hissetmeden” “taklit ediyorsunuz”. Ama siz ısrar edince o devre kuruluyor ve o devre de daha üstün bir adaptasyona sahip olduğundan (uzun vadede kaygı azaltıcı, değer katıcı) sağlam ve kalıcı oluyor.

Özdeğer sonuçta bir duygu olsa da sadece size bağlı değil. Sosyal bir varlık olduğumuz için çevrenizin geribildirimlerine de bağlı. Ama zaten yukarıdaki örneklerdeki gibi davrandığınızda çevreniz de size pozitif geri bildirim yapıyor. Yani 2 kere reddedildiğinizde nextlediniz mi, daha önceki gibi yedek lastik olup bir kızın küçümseyen bakışları altında beklemediğiniz gibi, o kızın size geri dönüşünde daha saygılı olduğunu görüyorsunuz. Geri dönmese bile en azından değer kaybınız olmuyor.

Özdeğeri desteklemek için somut şeyler de gerekli. Yani tembel, koltuk patatesi, vs. bir adam olmanız durumunda özdeğerli “taklidi” çok zor. Ama sadece çalışkan, fit, vs. olmak da yetmiyor. Otomatik algoritmaları yıkıp yenisini yapmanız için “taklit” lazım.

Siz taklit ederek sıfırdan dil öğrendiniz, yürümeyi öğrendiniz, yetişkin biri olarak kendi başına yaşamayı öğrendiniz. Taklidi küçümsemeyin.

Özdeğerinizi arttıracak diğer yöntemler

Erkekler için uzun süreli ilişkiler rehberinde ilişkiler konusunda hiçbir metinde olmayan bir bölüm yazdım: kararlılık (assertiveness). Onu aslında kendi başına bir eğitim haline getirmem lazım zira özdeğerinizi ve özgüveninizi arttıracak en etkili yöntemlerden birisi de kararlı olmak.

Kararlı olmak bu bağlamda pasif ya da pasif agresif bir insanın, omurga kazanmak için saldırgan (agresif) olmak yerine karşısındakinin istek ve ihtiyaçlarını da gözeterek, kendi istek ve ihtiyaçlarını öne çıkarmasıdır. Karalılık temel olarak hayır diyebilme becerisi, talepte bulunma becerisi, olumlu ya da olumsuz düşüncelerini ifade edebilme becerisi, konuşmaları başlatabilme ve sürdürebilme becerisi gerektirir.

Birçok erkek, pasif veya pasif agresif davranarak kendi değerini düşürüyor zira (davranışlarıyla, lafla değil) değer talep etmek yerine değersizleştirilmeye boyun eğiyor.

Birçok erkek bunu zayıflıktan ve korkaklıktan yapıyor ama birçoğu, belki de çoğu, aslında kararlılık ile saldırganlık arasındaki farkı bilmiyorlar ve kararlı olmayı saldırgan olmakla karıştırdıklarından pasif ya da pasif agresif davranıyorlar. Çoğu erkek “efendi / iyi çocuk” olarak yetiştirildiği için, saldırgan olmaktan aşırı korkuyor ve saldırgan olmayayım diye özel çaba harcarken kararsız ve pasif oluyorlar (çoğu efendi erkeğin kararlı erkek ile saldırgan erkek arasındaki farkı göremeyip kararlı erkeklere kötü çocuk demeleri de bundan).

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Beta babanın zehirli kızı (Vaka Çalışması)

Eski sevgilim (25) ile 3 yıllık ilişkimi (ben 27) yeni bitirdim ve birazdan okuyacaklarınızı tavsiye almak için değil, teşekkür etmek ve ibret olması için yazıyorum.

Eski kız arkadaşımın babası ile görünürde çok iyi bir ilişkisi vardı. Ama daha sonra yakından tanıdıkça, eski sevgilimin babasının en rütbesizinden bir beta erkek olduğunu gördüm. Kendisi hem karısı hem de kızları tarafından ayak paspasına çevrilmiş bir adam. Evet, sevgi dolu bir aile ama bu, ailenin babasının gıkını çıkarmadan ayak paspası ve bankamatik görevlerini yerine getirdiği için böyle.

Bu nedenle hem eski kız arkadaşım, hem kız kardeşleri hem de anneleri, bir erkeğin her dediklerini itirazsız ve gecikmeden yapmasına fena halde alışmışlar.

Maskülenitesi tam bir alfa erkek bile bu tip bir ortamda şımarmış ve kibirle dolmuş bir kadınla büyük problemler yaşayacaktır.

Bu camiada beraber olacağınız kızı seçerken babası ile ilişkisinin iyi olmasına da dikkat etmenizi tavsiye ediyoruz. Ama babası ile ilişkisinin neden iyi olduğu da çok önemli. Kızın babası, annesinin emir kulu olmuş bir beta erkekse, kızları ile iyi anlaşabilir zira kızınakarşı da omurgası olmaz ve her dediğini yapmak için sürekli olarak kendini feda eder. Bu nedenle kızın babası ile ilişkisinin iyi olması yetmez, evde ailenin reisi olan bir baba ile iyi olması lazım, yanaşmanın baba versiyonu değil.

Bu arada kız babalarının da bu hikayeyi iyi okuması lazım zira eğer karınızın elinde hizmetçiye döndüyseniz, karınız tarafından domine edildiyseniz, zayıf bir baba olarak toksik ve ilişkilerinde dikiş tutturamayan bir kadın yetiştirirsiniz 🙁 Evde herkesin korktuğu bir despot olmanızdan bahsetmiyoruz (her ne kadar çocuklarınızın sizden bir miktar korkması lazım olsa da) omurgalı ve sözü dinlenen bir erkek, bir baba olmanızdan bahsediyoruz.

Böyle ayak paspası bir babanın kızı genellikle ilişkilerinde erkekte aynı kişilik özelliklerini ve babası gibi kesin itaati bekler ve talep eder.

Hem eski kız arkadaşım hem de kız kardeşi çok güzel kızlar ama ikisi de doyurucu ve mutlu bir ilişki yürütme kabiliyetinden tamamen yoksunlar.

Evet, erkek adam olan erkek böyle bir kadını istemez, kısa süre içerisinde bırakır. Erkek adam uzun süreli ilişkiye görece iyi huylu, problemi varsa trip atmak, sessizlikle cezalandırmak, kavga çıkarmak yerine dile getirecek olgunlukta bir kadınla girer.

Böyle bir kadın ilişkilerini kesin olarak mahvedecek şekilde davranır. Yılların güdülediği bir tarafı erkeğin tam itaatini bekler ve eğer erkek itaat ederse bu sefer de dişi tarafı, hipergamisi, bu erkekten en içten şekilde tiksinir ve sürekli olarak arıza çıkarır. Erkek itaat etmezse güdülenmiş tarafı erkekten tiksinir ve sürekli olarak arıza çıkarır. Zaten itaat etmeyen erkek böyle bir kadını hızlıca terk eder, itaat eden erkeği de böyle bir kadın eninde sonunda terk eder.

Çok acı. Muhtemelen çocuklarım kavga gürültü içinde büyüyüp arıza birer insan olmasınlar diye yıllarca acı çekiyorsun ve çocukların arıza oluyorlar, senin de hayatın boşa geçiyor. Karısı olacak aptal da yıllarca, muhtemelen nesilden nesile aktarılan bir psikopatoloji güdümünde kendini tatmin etmeye çalışırken, kölesinden faydalanmanın zevkinin, çocuklarının hayatını mahvetmek gibi bir bedeli olduğunu ya görmez ya da muhtemelen narsist biri olduğu için çocuklarını mahvetmek zaten bilinçli ya da bilinçsiz bir hedeftir.

Zayıf erkekler zor zamanlar yaratıyorlar. Zehirli kızlar ve zayıf erkekler de yaratıyorlar.

Ben eski kız arkadaşımın itaat isteklerine hiçbir zaman boyun eğmedim.

Güzel ama bu karın ağrısını neden 3 sene boyunca çektin? Özdeğere ve özgüvene sahip bir erkek böyle bir kadınla 3 sene harcamaz.

Fakat itaat etmem çok fazla drama ve gerilim yaratıp durdu.

3 sene? Sendeki zayıflık ne acaba buna 3 sene katlandın.

Beni arayanlara sıklıkla söylediğim bir şey var. Böyle bir kadınla en erkek adamı da koyun, kadın ondan da itaat talep edip durur ve onun için asla feminenleşmez. Erkek adamın senden farkı erkek adam bu karın ağrısını belki 3 ay çeker, sen 3 sene çekiyorsun. Hatta erkek adamı narsist kişilik bozukluğu olan bir kadınla 3 sene ilişkiye sokun, o da senin gibi ezik maymuna döner. Erkek adamın farkı, 3 sene orda kalmaması. Yani “öyle alfa, öyle yüksek değerli, öyle errrrrrrkkkkkeeeeek olacaksın ki ağa, her kadın önünde feminenleşecek” diye bir olay yok. Var diyene inanıyorsanız ABD’de Gotham City diye bir şehir olduğuna ve orada yarasa kılıklı bir herifin yaşadığına da inanıyorsunuzdur. Arıza kadın maskülenite ile, yüksek değerle, zartla zurtla düzelmez. Bu bir. Yüksek değerli veya alfa erkek böyle kadınları adam etmeye çalışmakla uğraşmaz.

Böyle bir kadın belki belki duvarı delip geçtiğinde, bu arızası nedeniyle yeterince arzu edilir erkek tarafından terk edildiğinde kendisinde bir problem olduğunu görüp tedaviye başlayabilir ama ben paramı bu ihtimale yatırmazdım.

Bir erkeğin böyle bir kadınla (kadının da karın ağrısı bir erkekle) düşünmesi gereken şey, “ben yeterince denedim, kaç ay şans verdim ama hayat kısa ve yeterince zorken bu saçmalıklarla uğraşmam”. Böyle biri ile isteklere boyun eğmenin sınırı yoktur. Bir isteğe boyun eğerseniz hemen 3 tanesi daha karşınıza çıkar.

İlişki sürekli bir savaş haliydi. Sadece bir örnek vereyim. Evlilik konuşmaya başladığımızda (biliyorum ama fazla vurmayın :)) nerede yaşayacağımızı konuştuk ve bundan bile saçma sapan bir çatışma çıktı. Ben iyi kazanan bir satış elemanıyım, o pek iyi kazanmayan bir ofis işinde çalışıyor.

Ona göre yaşamamız gereken semt, onun ofisine yürüme mesafesinde, benim ise tek yönde 1.5 saat yolculuk yapmam gereken bir lokasyondu. Ortada bir yer de değil, illa o semt!

Bazen günde 10 saat çalışıyorum ve bundan çok rahatsız. Bu 10 saate 3 saat daha eklemek sana uyar mı dedim ama hayır.

Ha bu arada hanımefendinin biz evlenip çocuk yaptığımızda ki ikimiz de düğün tarihinde 2-3 aylık hamile olacağı şekilde bir plan yapıyorduk,  işten ayrılıp ev hanımı olma planı da vardı. Ben hepimize yetecek kadar kazanabilirmişim! Hayır kazanırım da, saçmalığa bakın. Ben 3 saat yolda geçireceğim, kızımız evde yan gelip yatacak.

Biz buna halk arasında hak sanrısı diyoruz. Siz karın ağrısı da diyebilirsiniz. Hemen hemen hiç evde olmayan ama tüm faturaları ödeyen bir koca. Bir kadın daha ne ister ki? 🙂

Bunları asla kabul etmedim tabii ki.

İstediğin kadar ona boyun eğmedim, buna dik durdum diye büyüklen, bu ağır zehirli kızla 3 sene geçirmişsin. Bu tek başına çok büyük bir taviz ve omurgasızlık.

Ne giydiğine, nereye gittiğine, ne yaptığına dair ufacık bir yorumum “bana karışmaya hakkın yok” kavgasına gidiyordu. Ben ise her yaptığımda ondan onay almalıydım. Tabii ki onay falan almadığım için sürekli sinir krizi geçiriyordu.

Babasından öğrendiği, eğer öfke nöbetine girer, ağlar ve sızlarsa, erkeğin boyun eğip istediği şeyi yapacağı.

İlişkinin son aylarında bana soğuk davranmaya başlayınca ben de ayrılma kararı aldım ve ayrıldık.

3 yıl yahu, 3 yıl.

Fakat 2 ay sonra bana ulaşıp ikinci bir şans için neredeyse yalvarması ile yeniden başladık.

acicekmektenhoslaniyorum.com

Aslına bakarsan zaten onu çok özlemiştim ve ayrılığın onu biraz olgunlaştıracağını umuyordum.

2 ayda?

2 ay sonraysa aynı zehirli ilişkiye döndük. Bu sefer ondan geri dönüşsüz ayrıldım. Onun ve tüm yakınlarının numaralarını, sosyal medya hesaplarını engelledim.

Şu an ne yapıyor, kiminle bilmiyorum. Aslına bakarsan ayrıldığım günden itibaren bunun zerre umrumda olmadığını fark ettim.

Bir daha bu kıza 1 km yaklaşmam ama aramızdaki fiziksel kimya ve iyi günlerimizdeki duygusal birliktelik çok iyiydi.

Crazy in head, crazy in bed (kafada deli, yatakta deli). İyiler çok iyi, kötüler çok kötü şeklinde bipolar bir ilişki iyi bir ilişki değildir. İyisi daha az iyi ama kötüsü çok daha az kötü ilişki her zaman daha iyidir.

 

Umarım aynı kimyayı başka bir kızla yakalayabilirim.

Aşırı zararlı şeylerin zirveleri, yararlı şeylerin zirvelerinden çok daha yüksektir. Tabii çöküntüleri de çok daha dibe götürür. O nedenle ne istediğine dikkat et. Aynı “uyuşturucu” zirvelerinin peşinde koşarsan aynı tip kadının elinde 3 sene daha “ben hiç boyun eğmedim” diye diye sürünürsün.

Senin sorman gereken şey, böyle bir kadını neden kendime çektim ve neden böyle bir kadınla 3 sene harcadım? Hangi zayıflığım buna neden oluyor? Bir daha zehirli bir kadın gördüğümde, onun zehrini fark ettiğimde bırakıp gitme gücünü bulmak için nasıl hazırlanmalıyım?

Sorun şu ki, zehirli kadınların zehirli olduğu genelde, 3-5 aylık yoğun ve rüya gibi bir aşk bombardımanından sonra anlaşılır. Gerçi aşk bombardımanı (ve daha beter bağımlılık yapan seks bombardımanı) eğer ilişki tecrübesi olan bir erkek isen önemli göstergelerden biridir ama çoğu erkek, bu cennet bahçesinin mayın tarlası olabileceğini gösteren işaretleri boşverip, aşk ve seks bombardımanına dalmayı tercih eder. İşte bu “muhteşem” 3 aydan sonra kızın zehirli olduğunu anladığında bırakabilecek misin? Nasıl bırakabileceksin? Bunları düşünüp üzerinde çalışman lazım.

Biraz daha az pırıltılı, daha az güzel, daha az heyecanlı ama stabil ve akıl sağlığı yerinde bir kadını her zaman ama her zaman çok daha pırıltılı, güzel ama zehirli kadına tercih edin.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Bu kızın amacı ne?

Hem yorumlarda, hem de görüşmelerde açık ara en çok sorulan soru:

“Bu kızın amacı ne?”

“Bu kız ne yapmaya çalışıyor?”

“Bu kız”, genellikle oğlumuzun uzaktan kesiştiği, yakında flört ettiği, farkında olmadan yörüngesinde döndüğü bir kız. Yine sıklıkla da eski sevgili ya da flörtün bir aşamasında erkeği reddetmiş bir kadın.

Örneğin uzaktan kesişilen kızın hareketleri ile ilgili sorulabiliyor. Örneğin,

Mahmut Abi, kızla sürekli göz göze geliyoruz, gülümsüyor. Ben de gittim yanına tanıştık. Bir iki gün sonra kantine davet ettim reddetti. Fakat şimdi sürekli bakıyor. Bu kız ne yapmaya çalışıyor?

Bu “ne yapmaya çalışıyor” sorusunun içinde tabii ki gizli bir umut var: “Abi yoksa beni istemiyor gibi davranıyor ama gizli gizli istiyor mu?”.

Şimdi arkadaşlar bu sorulara her zaman cevabım şu: Bu soruyu düşünmeyin. Kızın yakınınızda, iletişim halindeyken ne yaptığına bakın. Bunun harici “abi kız bana 45 derece açıyla bakarken, gözlerini 20 Hertz ile kırpıp, dudaklarını 3 mm araladı, bu ne anlama geliyor, 2 mm olsa sormazdım ama bu kızın amacı ne?” gibi düşünceler size zararlılar. Evet zararlılar.

Bakın duygusal yatırımın ne olduğunu hatırlayın:

Duygusal yatırım bir kişinin düşünce ve duygularınızı işgal etmesidir.

Erkekler için ilişkilerin temel kurallarından biri ne idi?

İlişkinin her aşamasında kadının daha fazla duygusal yatırım içinde olmasıdır.

Evet arkadaşlar, “bu kız bunu neden yaptı”, “bu kızın amacı ne?” diye düşünmeniz, daha da kötüsü daha güçlü bir düşünme şekli olacak şekilde yazıya dökmeniz, o kızın sizin düşünce ve duygularınızı fazladan işgal etmesine yani sizin durduğunuz yerde duygusal yatırım yapmanıza neden oluyor. Bu kız özellikle size duygusal yatırımı az ya da azalmış (eski sevgili ya da flört) bir kız ise, bu soruları sormanız ve cevap aramanız, kızla aranızda bir şey olma ihtimalini azaltıp kendi ayağınıza sıkmanız demek.

Bu soruları sormayın ve düşünmeyin. Uzaktan bakan kızın ne yaptığı önemli değil, sizin bilmeniz gereken sadece iki şey var (1) gidip konuştuğunuzda sıcak mı, (2) sıcak konuşmalardan sonra teke tek buluşmaya geliyor mu?

Kızın yanına gittiniz ve konuşmak istediniz ama sıcak değil diyelim. Bilmeniz gereken şey bu. Sonra uzaktan bakması bir anlam ifade etmiyor. Bunun ne anlama geldiğini düşünmeyin bile. Ha bakmaya devam mı ediyor? Düşünmeyin. Gidin bir şans daha verin. 2 kere soğuksa, belki de utangaçtı düşüncesini çöpe atabilirsiniz.

Kız konuşuyor ama teke tek buluşma isteğinizi reddetti. Bitti. Bilmeniz gereken şey bu. Uzaktan yaptıkları bir anlam ifade etmiyor. Kızlar kendi aralarında “bu çocuk Merve’ye yürüdü” diye bakıp kıkırdıyor olabilirler. Sorun değil. “Merve aslında seni seviyor” hiç değil.

Sosyal Medyada Yaptıklarının Amacı Ne?

“Abi amacı ne?” olayının bir de tabii en yiğidi bile maymun edebilme kudretine sahip sosyal medya ayağı var.

“Kız beni terk etti, istemiyorum dedi. Peşine düştüm daha beter reddetti. Ama sürekli acılı parçalar paylaşıyor, bana gönderme yapıyor. Abi bu kızın amacı ne ya?”

Şimdi birincisi, sen no contact kuralı uygulasan, bunları bilmesen çok çok daha iyi olurdu. Ama hadi gördün, bunların anlamını düşünmek, seni eziklerden ezik yapıyor. Ayrıca bunların bir anlamı yok. Kız seni reelde terk etti, reelde yine reddetti. Bitti. Ne dediğine değil ne yaptığına bak.

Ama sosyal medyada yaptıkları?

Sosyal medyada yaptıklarının çoğu aslında “söz”, davranış değil.  Seni terk etti, sana ulaşmıyor ama sürekli acılı sözler, göndermeler paylaşıyor. Anlamı ne (daha doğrusu aslında beni seviyor mu)? Seni terk etti ve sana ulaşmıyor, burada başka bir bilgi yok. Sana ulaşırsa seninle buluşmak istiyor diye bir anlamı olur.

Abi ulaşmıyor ama hikayelerime bakıyor, yorumlarımı beğeniyor? Anlamı ne (abi aslında sevmiyor gibi davranıyor ama benim açığa çıkarmamı beklediği bir sevgi mi var)?

Bu kız sana ulaşmıyor. Buradaki tek somut bilgi bu.

Bakın tekrar ediyorum, bir kızın uzaktan yaptığı şeylerin anlamını merak etmeniz, zaman kaybı, boş bilgi değil düpedüz zararlı bir alışkanlık. Durduğunuz yerde ekstra duygusal yatırım yapıyorsunuz. Gündüz düşünden daha zararlı zira bence merak, daha da fazla duygusal yatırım yatıran bir şey.

Özellikle bir ilişki öncesinde bir kadınla flört ederken, bu tür sorular kafanıza gelmesin, geldiği anda da ne yapıp edip bunları düşünmeyin. Aman ha konuşmayın ve yazmayın. Bu hareketler sizin bu kıza fazla duygusal yatırım yapmanıza, belki olabilecek bir işin olmamasını sağlayacak şekilde kurulmanıza neden olur.

Ama abi buna engel olamıyorum!

Aslında başından engel olsan, bu aşamaya gelmezsiniz. Ama ne olursa olsun bir şekilde engel olmak zorundasınız. Bir köşeye kıvrılıp çocuk gibi “düşünmicem, düşünmicem, düşünmicem” diye kendi kendinize sayıklar mısınız, koyun mu sayarsınız, çakralarınıza mı odaklanırsınız ya da gidip tuvalette aynaya bakıp kendinizi sağlı sollu tokatlar mısınız bilmem. Ama bunu bir şekilde yapmayın. Kadınlarla başarınızın arttığını göreceksiniz.