Kısaca kendimi tanıtmam gerekirse parfüm konusu hobim ve yaklaşık 70-75 kokudan oluşan bir koleksiyonum var. Elimden çıkardıklarımı da sayarsak bu sayı 100 civarı vardır.
Yazıya başlamadan önce ” erkek adam ter kokar ” gibi sanrılarınızın olmadığını ve duş, kişisel bakım gibi konulara dikkat ettiğinizi varsayıyoruz. Verimli, keyifli okumalar.
PARFÜM KONUSUNDA GENEL BİLGİLER
Koku duyusu beyindeki talamus bölgesine uğramadan direkt koku korteksine giden tek duyudur. Kokuların hafıza üzerindeki etkisi yadsınamaz. Bir yerden geçerken bir kokuya denk gelirsiniz ve aniden birkaç sene önceki çok güzel geçen bir yaz tatilinize gidebilirsiniz mesela.
Parfüm pastanın üzerindeki çilek gibidir. Olmasa da olur ama olması daha iyi olur. Fakat ana kriter değildir.
Piyasada BAYAN AZDIRICI PARFÜM, AFRODİZYAK ETKİLİ PARFÜM olarak satılan bir sürü parfüm var, bunların hepsi kolpadır. Gaza gelip böyle elemanlara para kaptırmayın.
Teknik olarak, bir parfüm sıktınız ve hatun sulanmaya başladı diye bir durum pek mümkün değil. Evet bir parfüm hatunun hoşuna gidebilir ama asıl mesele “giyim-kuşam” “iletişim becerileri” gibi konulardır.
Bir parfüm kullandıktan sonra GTA-Vice Citydeki “funnymagnet” hilesi gibi üzerinize kadın yağacağını düşünmeyin.
PARFÜMLER ÜZERİNDE GÖRDÜĞÜMÜZ “EDC, EDT, EDP” NE DEMEK ?
EDC “eau de cologne ” bu parfümler adından da anlaşılacağı üzere kolonya gibidir. Bazı EDC parfümlerin kalıcılığı kolonyadan daha fazladır. Piyasada çok bulunmazlar zaten.
EDT ” eau de toilette” bunlar standart parfümlerdir. Genellikle 4-8 saat kalıcılıkları olur.
EDP ” eau de parfum” EDT’den daha yoğun parfümlerdir. Genellikle 4-12 saat kalıcılıkları olur.
Bir de piyasada az da olsa “parfum” versiyonlu parfümler vardır. Bunlar yoğun kokular olur ve kalıcılık süreleri daha da fazladır. Ama kullanırken çevreyi rahatsız etmemek için ekstra dikkat etmekte fayda var.
NİCHE, DESİGNER PARFÜM NE DEMEK ?
Niche parfümler genellikle “Creed” gibi koku evleri tarafından üretilir ve fiyatları nazaran daha pahalı olur.
Designer parfümler ise daha çok, firmalar tarafından sürümden kazanma amacıyla üretilirler.
DEKANT PARFÜM
Bazı güvenilir siteler ya da instagram hesapları “dekant parfüm” satarlar. Bunlar orijinal parfümlerin 3-5-10 ml gibi şişelere şırınga ya da spreyleme ile aktarılmasıyla olur. Orijinal bir parfümün 50-100mlsi pahalı olacağı için dekant parfümler de alabilirsiniz. Ara sıra özel günlerde kullanmak için sevdiğiniz bir kokunun orijinalinden 5ml-10ml bulundurabilirsiniz.
PARFÜM ALIRKEN NELERE DİKKAT ETMELİYİZ ?
Özellikle İstanbul gibi şehirlerde yaşıyorsanız, Üsküdar’da bir anda yanınızda belirip ” benim dayıoğlu gümrükte çalışıyor bunlar gümrükte kalmış orijinal parfümler, biz de ucuza satıyoruz” diyip size Lacoste parfüm satmaya çalışan tiplere rastlamışsınızdır. Bunların alayı dolandırıcıdır. Asla bunlardan parfüm almayın.
Bunun sanal versiyonu da ” orijinal tester” yalanıdır. Güya orijinal parfümlerin testerları ellerine geçiyormuş ve tester olduğu için daha ucuza satıyorlarmış gibi bir pazarlama yaparlar. Yine bunların da alayı yalancıdır.
Eğer markanın onaylı kendi mağazası değilse, e-ticaret sitelerindeki parfümlerin de çoğu sahtedir.
Pazarda satılan parfümlerin sahte olduğuna girmiyorum bile.
Bu tarz parfümleri halihazırda almışsanız kullanmayı bırakın. Sağlığınız açısından asla sahte parfüm kullanmayın.
“Peki hocam, o sahte bu sahte. Nereden parfüm alacağız o zaman ?” diyorsanız :
Sephora, Boyner, Beymen ve Sevil orijinal parfüm satarlar. Ama orijinal parfümler pahalı olur.
Doldurma parfüm satan kurumsal firmalar var. Bargello, David Walker, D&P, Sansiro gibi. Bu firmalar orijinal parfümlerin notalarını kendi malzemeleriyle harmanlayıp tekrardan üretirler. Mesela normalde piyasada orijinal adı Dior – Savuage olan parfümü kendi malzemeleriyle üretip No 415 gibi isimlerle satarlar.
Burada karıştırmamanız gereken nokta Bargello gibi firmaların sattığı bu parfümler “sahte” parfüm değildir.
PARFÜM KAÇ FIS KULLANILMALI
Kokudan kokuya değişir. Genellikle 2-5 fıs yeterli olur. Eğer koku koyu bir kışlık kokuysa 1-2 fıs bile bazen yeterli olur. Hele ki kapalı alanlara girecekseniz daha da dikkatli olmanızda fayda var öbür türlü çevrenizdeki insanları rahatsız edebilirsiniz.
Kıyafetinize sıkmanızı öneririm. Tabi çok önermemekle birlikte zaman zaman bileğinize ve boynunuza da sıkabilirsiniz, her ne kadar orijinal ya da doldurma parfümler olsalar da sağlık açısından bu size kalmış.
PARFÜM ÖNERİLERİ
Peki, şimdi gelelim parfüm önerilerine. Bu parfümlerin doldurma versiyonlarına “Creed- Aventus Bargello hangi kod” gibi aramalarla ulaşabilirsiniz.
1- Creed – Aventus
Yaz aylarının efsanesi. İçinde ananas, elma, huş ağacı gibi notalar bulunur. 4 mevsime giden, ferah bir kokudur. Orijinali Creed koku evi tarafından üretilir ve Creed, İngiliz Kraliyet Ailesine bile parfüm tedarik eden bir koku evidir.
2- Creed – Green Irısh Tweed & Davidoff – Cool Water
Bu iki koku birbirine benzerdir. “Arko Tıraş Jeli” gibi kokarlar. Genel beğeniye uygun ve 4 mevsime giden kokulardır. İlkbahar ve sonbahar mevsiminde daha iyi gittiklerini düşünüyorum.
3- Dior – Sauvage
Tanıtımı Johnny Depp’in reklam yüzü olduğu bir reklam filmiyle yapılmış parfümdür. İçinde bergamot, lavanta, karabiber gibi notalar bulunur. En sevdiğim kokular arasında gelir. 4 mevsime gider. Sonbahara çok yakışır.
4- Bleu de Chanel
4 mevsime giden bir kokudur. İçinde greyfurt, nane, zencefil gibi notalar bulunur. Sonbahara çok yakışır. Mercedes- BMW karşılaştırması gibi Savuage – Blue de Chanel karşılaştırılır. Ben ikisini de seviyorum.
5- Antonio Banderas – Blue Seduction
Kavun, bergamot, nane, yeşil elma gibi notaları bulunan bu parfüm genel beğeniye uygundur. 4 mevsim kullanılabilmekle birlikte ilkbahar ve yaz parfümüdür.
6- Terre D’Hermes
Tam bir sonbahar kokusudur. Yaz mevsimine gitmez. İçinde greyfurt, karabiber, sedir ağacı gibi notalar bulunur. Tam olarak genel beğeniye hitap etmez ama beğeneni de çok beğenir.
7- Jean Paul Gaultier – Le Male
Yazın kesinlikle kullanılmamalı. Sonbahar ve kış gecelerine gider. Lavanta, nane, tarçın, vanilya gibi notaları bulundurur. Beğeneni çok beğenir.
8- Thierry Mugler – A Men Pure Havane
Bal, tütün, vanilya, kakao, kehribar gibi notaları bulundurur. Sonbahar kış kokusudur ve oldukça da maskülen bir kokudur. Beğeneni çok beğenir. Şahsen kışın en sevdiğim kokular arasında yer alır.
9- Abercrombie & Fitch Fierce
Beyaz gömlek, beyaz tişört kokusu. 4 mevsime gider. Genel beğeniye uygun.
10- Versace – ErosSonbahar kış kokusu. İlkbaharın soğuk günlerinde de kullanılabilir. İçinde nane, yeşil elma, limon, tonka fasulyesi gibi notalar bulunur. Genel beğeniye uygun.
Not : Parfüm beğenisi kişisel bir şeydir. Öneriler fikir vermesi açısından yazılmıştır.
Öncelikle Mahmut Bey ve diğer kıdemli yazar ve yorumculara teşekkür ederim. Kendi oneitis deneyimimi paylaşmak istedim. Gençler diyecek ki “zaten pek çok oneitis öyküsü okuduk, yenisine ne gerek var?”
Birincisi, benim yaşım kırkın üzerinde. Eğer aklınızı başınıza almazsanız, zihin yapınızı değiştirmezseniz, yaşını başını almış koca bir herif bile olsanız bu illetin sizi nasıl perişan edeceğini görün istedim.
İkincisi, bu konu ne kadar vurgulansa yeridir. Bakınız bu sitenin ilk yazısı neymiş?
Yaptığım ve şimdi erkekadam sayesinde tövbe ettiğim dangalaklıkları benim yaşımda itiraf edebilmek çok gurur kırıcı ve hiç de kolay değil gençler. Bunun kıymetini bilesüüz ve linç etmeyesüüz! 😀
Boşandıktan sonra yalnız geçen 2 yılın ardından yaşı yaşıma yakın, uzun yıllardır bekar takılan bir bekar anne ile tanıştım. Kadın oldukça fit ve hoştu. Geçimi kolay, hamarat ve iyi bir insandı. Eski karımla kıyaslayınca hayatım her açıdan 10 level atlamış gibiydi. Onunla tanışmadan bir kaç ay önce erkekadamı keşfetmiş, uzun süreli ilişkilerden ve evlilikten uzak durmaya karar vermiştim. Ancak hapı henüz sindirmemiştim. (halen de sindiremedim) Çerçeve, bolluk zihniyeti falan hak getire!
İlişkimiz sanki bir patlama gibi, yıldırım hızıyla başladı. Liseli aşık gibiydik. İnanılmaz bir kimya vardı aramızda; 1 yıllık ilişkimizde ayrı geçen bir tek günümüz olmadı. (afferim bana!) Burada yazılan istisnasız ama istisnasız tüm yap/yapma kurallarını (ilk 3 ay seni seviyorum deme, tabak çevir, aynı evde yaşama, erken duygusal yatırım yapma, muğlak ol…. aklınıza ne geliyorsa), hem de siteyi tamamen okumuş olduğum halde itinayla ihlal ettim ve çiğnedim. (Halt ettin!) Ama az da olsa kırmızı hap içimize kaçmış ya, makul mantıklı tarafım da (artık ne kadar kaldıysa geriye) yapabildiği kadarıyla beni frenlemeye çalışıyor. Ama tabii çerçeve merçeve olmadığından “ben evlenmek istemiyorum” denilemedi ve iş oraya doğru ilerlemeye başladı.
Bu arada ben hatunun çok ciddi bir sorunu olduğunu (daddy issues) keşfettim (o benim bildiğimi bilmiyordu) ancak sorun etmedim ve ona yansıtmadım. Çünkü o sorunları yaşamış olmasına rağmen gerçekten de şaşılacak derecede geçimi kolay ve iyi bir insandı. Sorunlarına göğüs germiş, hayata tutunmuş, olabildiği kadar normalleşmişti. Ancak benim açımdan daha ciddi bir sorun vardı: Boşanma sonrası geçirdiği uzun bekarlık döneminde doğal olarak ilişkileri olmuştu ve cinsel tecrübesi benden fazlaydı. Ona bir şey yansıtmadım ama bu durum bende hoşnutsuzluk ve kıskançlık yaratıyordu. Özellikle de o üzerimdeki evlilik baskısını gittikçe arttırmaya başlayınca. “O bunca sene bekarlığın tadını çıkarmışken ben neden hemen şimdi tekrar evlenmek mecburiyetinde hissediyorum ki?” diye düşünmeye başladım. Ama dürüstlük ve cesaret gösterip ayrılamadım. Yine de zihnim ikiye bölünmüştü artık. Evlenmek istemiyor ancak ondan da kesinlikle vazgeçemiyordum.
İkircikli ruh halim ister istemez ilişkiye yansıdı ve neticede ben ondan ayrıldım. Çok rahatlamıştım. Erkekadam ile bu sefer gerçekten de yeni bir başlangıç yapacaktım. Ancak hatun çok hızlı çıktı; ayrılıktan sonra dağılan, depresyona girip dibe vuran kız, 3-4 hafta sonra çivi çiviyi söker mantığıyla yeni birisini buldu. Adama benimle yaşadığı her şeyi bir bir anlatmış. Adam da kurtarıcı kahraman rolüne soyundu herhalde ki yaklaşmakta olan kırmızı alarmı görmezlikten geldi. Ben ise henüz yalnızdım. Başlangıçtaki o özgürlük ve sevinç duygusu gitti; içimi burukluk kapladı, boğazım düğümlendi. Sonraki 2 ay boyunca ruh halim gittikçe kötüleşti ve ben kıskançlık krizine, yalnızlığa, umutsuzluğa düştüm.
Bu arada kız beni unutamamış ve yeni sevgilisine çaktırmadan beni takip etmekteymiş. Hatta sosyal medyada bir sahte hesap açıp benle bir süre sohbet bile etmiş; sonradan itiraf etti. Neyse, ayrıldıktan 2 ay kadar sonra biz kızla bir vesile ile görüştük. Karşılıklı ağlamaktan konuşamadık. (Bu salaklıkları yapan 3 kişinin de yaşı kırkın üzerinde gençler, dikkatinizi çekerim. İbret alın)
Pişman olduğum her halimden belli ama ona açıkça “geri dön” demedim, diyemedim. Çünkü insan ne olursa olsun aldığı ayrılık kararının yerinde olduğunu derinlerde hissediyor. Birkaç gün sonra mesaj attı ve diğer adamla devam edeceğini, benimle artık iletişimini kestiğini söyledi. Keyfi yerindeydi, hatta bana da iyi dileklerde bulundu. Kuyruğu dik tutmaya çalışıp “Eyvallah, saygı duyarım, ben de artık kendi yoluma bakayım” dedim. Ama artık depresyonun dibindeydim. Yine de onu arayıp sormadım, rahatsız etmedim.
O da çok kötü zamanlar geçiriyordu. Ruh hali dengesizleşmişti. İletişimimiz olmasa da birbirimizi sosyal medya üzerinden görebiliyorduk. (İşte önemli bir kural ihlali daha). Birkaç hafta sonra onun sosyal medya hesaplarında tuhaf bir hareketlenme başladı. Benim ilgimi çekmek için sürekli bir şeyler yapıyordu. “Seninle son görüşmem” diyerek eski defteri kapatıp gittiği için açıkça arayamıyor ancak beni onunla iletişim kurmaya teşvik eden paylaşımlar yapıyordu. Bu durum bir kaç gün sürdü. Ben onun yaptıklarını farkediyor, o da benim onun yaptıklarını farkettiğimi biliyordu. Yine de birbirimize açıkça yazamıyorduk. Ancak psikolojim artık laçka olmuştu. Psikolog ile görüşmeye karar verdim, hemen birkaç gün sonrasına bir randevu aldım. Ancak daha henüz gitmeye fırsat bulamadan kız pat diye yanıma gelince ben şok geçirdim. Benden vazgeçememiş. Uzunca konuştuk. Konuşmak çok iyi gelmişti ikimize de.(Pırıl pırıl masmavi muhtaç kafa! Üstelik neredeyse son 1 yıldır düzenli erkekadam okuru olduğum ve yazılanlara tamamen hak verdiğim halde; dikkatinizi çekerim. Demek ki sadece okuyup anlamak yetmiyor)
Kadın bana doğru büyük bir adım atmıştı. Bu sefer bana geri dönmesini açıkça istedim ve evliliği açıkça telaffuz ettim. (Linç yok gençler, linç yok!😀) Düşünmek üzere gitti. Bana geri dönmek istiyor ancak cesaret edemiyor ve diğer adama karşı vicdan azabı çekiyordu. Ruhsal durumu çok dengesizleşmişti. Bir hafta sonra diğer kişi ile ilişkisi bozuldu ve yanıma geldi ama artık eskisi gibi değildi. Psikolojisi tamamen dağılmıştı. (Adam, onu, kendisini kullanmakla suçlamıştı ve haklıydı. Ama adam kesinlikle saf bir tip değil ve kendisini kullandırmanın nimetlerinden de faydalanmasını bilmişti. Kurtarıcı kahraman rolüne bizzat kendisi soyunmuş, kadının yaşadıklarını bildiği halde erkenden duygusal yatırım yaparak belaya davetiye çıkarmıştı) Ben kıza destek olacak ve düzelmesini bekleyecektim.
Ama artık bu iş bitmişti. Bana döndükten 2 hafta sonra bir veda mektubu bırakıp tamamen hayatımdan çıktı. Mektupta benden bir türlü vazgeçememesinin nedenini sonunda keşfettiğini yazıyordu: Daddy issues. Tekrar o adama döneceğini söylüyordu ama anladığım kadarıyla palavra atıyordu. Ona ulaşma çabalarım sonuçsuz kaldı. İyi ki de kalmış. Üçümüz için de çok hayırlı oldu. Bu arada ben psikoterapiye devam ediyordum; halen de danışmanlık alıyorum. Ancak samimiyetle itiraf etmeliyim ki erkekadam yazılarını iyileşme sürecimde tekrar tekrar okudum ve ciddi fayda gördüm. (Hem de bilabedel! Psikoloğa ise dünyanın parasını saydık! Hakkını helal et Mahmut Abi!😀)
1 ay sonra kızı sosyal medyada tesadüfen gördüm. Maalesef kendini dinlemek ve sorunları ile gerçekten yüzleşmek için yine kendine yeterince zaman tanımamış ve hemen yeni ilişki arayışına girmişti. Sanırım sürekli arayış içinde olma hali artık onun için bir alışkanlık olmuştu. Beni fark edince hemen engelledi. Profilinde hook-up dahil her türlü ilişkiye açık olduğu yazıyordu. Belli ki kriterlerini daha da gevşek tutuyor artık. İçim acıdı ikimizin hali ve yaşadıklarımız için. Umarım daha fazla yıpranmaz.
Diğer terk edilen arkadaşın da sosyal medyada bir hesabını gördüm. Romantik, ağlamaklı bir şarkı sözü yazılıydı profilinde. Burada yazılı kuralları uygulamadığı, yara bandı vazifesi görmekte olduğunu bile bile onunla ilişkiye girdiği ve erkenden duygusal yatırım yaptığı için neticede onun hissesine düşen de terk edilip şarkı sözü paylaşmak oldu. Belki de yakın zamanda bu siteyi ve yazıyı okuyacak, kendi hesabına dersini çıkaracak.
Şimdi gençler diyebilir ki “Yok vebaymış yok ebolaymış; amma da abarttın be moruk. Kadının ve senin kafadan kırık olduğunuz belli. Çözümlenmemiş çocukluk problemleriniz olduğundan oneitisi biraz şiddetli yaşamışsınız. Biz artık haplandık, bize vız gelir tırıs gider” Haklısınız muhtemelen. Ancak oneitisiniz azıtırsa veya uzun sürerse bu yazdıklarımı hatırlayınız ve profesyonel yardım almaktan çekinmeyiniz. Bırakın bu oneitis işi kabakulak, suçiçeği gibi çocukluk hastalığı olarak kalsın. Erişkinliğinize taşımayın. Emin olun vazgeçmeden ya da sahaya inmeden önce ruhunuzu didiklemek ve karanlık yönlerinizle yüzleşmek, bu siteden edineceğiniz ve şüphesiz hepsi de pek kıymetli olan oyun taktiklerinden çok daha öncelikli. Gnothi seauton!
Peki şimdi ne yapacağım? Spora devam ve erkekadam yazılarını birkaç hafta içinde hızlıca ama daha artık daha fazla uzatmadan özümseme. Sonra da o sürekli ertelediğim ama kaçınılmaz olan şey: yani sahaya inip oyuna katılmak. Kırkından sonra, hem de hayatında ilk kez saz çalmaya kalkmak nasıl yusuflatıyor bilemezsiniz! Bana şans dileyin! Birkaç ay sonra bir moruğun saha raporlarını okursunuz belki burada, kim bilir? Genel prensiplerin değişeceğini pek sanmam ancak benim gibi kırkını geçkin kart çömezlerin bilhassa dikkat etmesi gereken püf noktaları aklınıza gelirse yazın lütfen.
Bir önceki yazımda bu konuya bir giriş yapmış ve önemli gördüğüm noktaları belirtmeye çalışmıştım. Bu yazıda konuya devam edelim ve kafa yapısına eğilmeye çalışalım.
Yanlız giriş yapmadan önce bir konuya değinmek istiyorum. Yazılarımın altına gerek bu platformda gerek başka platformlarda veya konferanslarda karşılaştığım bir soru sıkça geliyor. O da “Bu konulara Türkiye’de bulunan en iyi üniversitelerde değinilmiyor.” Şimdi arkadaşlar üniversiteler sizin her şeyi böyle hap gibi öğreneceğiniz yerler değildir. Size her konuda bilgi veremezler. Bunun için ne kaynakları, ne yetişmiş uzmanları ne de mecalleri ve farkındalıkları vardır. Hardard, MIT, Cambridge için bile bu durum böyledir. Geçenlerde Münih Teknik Üniversitesinde bir profesöre proje eğitimlerine iletişim ve duygusal zeka gibi “yumuşak yetenek” konularının eklenmesini tavsiye ettim. Cevap ise şuydu “haklısın bizde eklemeyi planlıyoruz.” Beklentilerinizi gerçekçi temeller üzerine oturtun. Eleştirileriniz mantıklı ve gerçekçi olsun. Mesela bizim üniversiteleri şöyle eleştirebilirsiniz:
Her şeyi öğrenciye yıkıyorlar.
Gereksiz servis dersleriyle ajandayı dolduruyorlar.
Dönem ödevi olacak konuları tez diye kabul ediyorlar.
Yürürlükteki doktora programlarının belki yarısı ya da daha azı gerçekten doktora.
Aşırı teorik kalıyorlar ve gerçek hayatta ilgili konu bağdaşımı az.
Öğrencileri iş birliğine değil bencilliğe iten bir kültür söz konusu.
Öğretim görevlilerinin iş yaşamı tecrübesi çok az.
Yüksek düzeyde intihal ve etik ihlaller söz konusu.
Şekle, statüye ve ünvana aşırı önem veriliyor.
Çalışkan ve dürüst öğrenciyle kurnaz ve hilekar öğrenci aynı potada değerlendiriliyor.
Dünya ve teknoloji takip edilmiyor.
Vesaire vesaire…
Ancak, bunlara rağmen, bazı şeyleri sizin halletmeniz gerekiyor. İletişim, iş birliği, duygusal zeka, çatışma yönetimi, öz disiplin ve özgüven gibi konular aklıma ilk gelenler olarak sıralanabilir. Peki nasıl halledeceğiz? Kitap okuyacaksın, eğitim alacaksın, hatalarını not edip düzeltmeye çalışacaksın, deneyeceksin yanılacaksın kahretmeyip öğrenecek tekrar deneyeceksin vb.
Bu parantezi kapatıp konuya geri dönelim. Bu kısımda doğru kafa yapısını oturtmaya çalışalım. Öncelikle şirketleri kadınlar gibi görmenizi tavsiye ederim. Bu ne demek? Bir kadına yaklaştınız ancak ilerlemedi. Elinizden geleni yaptınız ve kendinizden de eminsiniz ancak sonuç değişmedi. Siz ilerleyemediniz ama o kadınlar muhtemelen ilerleyen başkaları ya vardır ya da olacaktır. Burada yapmanız gereken bu vatandaşı next’lemek ve başka vatandaşlara bakmak olacaktı. Şirket içinde benzer bir mantığı geçerli sayabiliriz. Size şu an istediğinizi vermeyen şirket bir başkasına muhtemelen istediğini veriyordur ve ya verecektir.
Peki bu süreci nasıl yönetmeli?
Öncelikle bir hedef belirleyerek başlayın. Bu işte yaparken başarabileceğiniz bir hedef olmalı. Ancak şirketinize ve size değer katmalı. Gerçekçi ancak uğraşmaya değer zaman tabanlı bir hedef olmalı. Mesela:
Yeni üretim tesisinin yazılımlarını bir yıl entegre etmek
Dişli birimin görevlilerinin 80%’ni İş Güvenliği Eğitim ve Adaptasyon Süreçlerini tamamlamak
Kurumsal Kaynak Yönetimi Sistemiyle Müşteri İletişim Yönetimi Sistemini entegre etmek
Bu hedefe ulaşmak için bir zaman belirleyin. 2-3 yıl gibi bir süre düşünebilirsiniz. Bu süre içinde hedefe erişmek için çok çalışacaksınız ve rüştünü ispat edeceksin. Süre bitti, hedefe ulaştın ve kendini ispat ettin. Şimdi şirkete süre verme sırası. Bu da 6 ay ile 1 yıl arasında değişebilir. Eğer şirket bu süre içinde size gereken teveccühü göstermediyse – onun ne olduğu size kalmış. Ayrılma harekatına başlayabilirsin. Çoğunuzun çalışmadan geçinmek için yeterli kaynağı olmadığını olsa bile hazırı tüketmek istemeyeceğini varsayarak yeni arayışlara başlamanızı tavsiye ederim. Kısaca diğer şirketlere yaptığın başarıları öz geçmişine ekleyerek yürümeye başlıyorsun. Ancak bu süreci kimseyle paylaşmadan ilerletmeni tavsiye ederim. Uygun olan ilk fırsatı değerlendirerek eski şirketine teşekkür ediyor ve yeni işine geçiş yapıyorsun. Fakat bazı düşüncesiz vatandaşlar gibi giderken kapıyı çok sert kapatmamanda fayda var. Yani ben gidiyorum bunlara siktiri çekeyim diyip bunu yaparsan, sıkıntılı bir düşünce yapın olduğu ortaya çıkar. Çünkü senin gibi çalışma arkadaşlarıyla başka yerlerde karşılacağını düşünmeyen ve eski şirketinden istenmesi gereken evrak vesaire şeylerin farkında olmayan arkadaşların bu kafa yapısıyla çok yükselebileceğini düşünmüyorum. Bu konuda sizden gelebilecek hayali sorular yazalım ve cevaplayalım:
Peki ya çok kötü davranıyorlarsa?
Tepkini hakaret ederek belirtmek zorunda değilsin. Bunu daha asil ve olgun yapmanın yolları var.
Abi bana o parayı vermezlerse?
Bu onların sorunu. Sen vazifeni yaptıysan artık konu onların hanesine risk olarak yazılır.
Neden 2 yıl daha az değil?
Eğer kurtlu bir vatandaş değilsen iki yıl bir kurumu anlamak, işi ve müşteriyi tanımak için güzel bir süredir.
Arkadaşlarım dostlarım var şirkette?
Neden onlar o işe girmeden önce yoktu? Ancak sen yaşıyordun değil mi? Bir on yıl ya da on beş yıl sonra yanında olacaklar mı? Muhtemelen hayır. Herkesin kendi hayatı ve planları var. Sen kıyamayıp ayrılamam dersin ancak bir kaç yıla onların başka yollar gittiğini göreceksin.
Korkuyorum abi, ya kötü çıkarsa?
Süreç yeniden başlar. En kötü deneyim kazanmış olursun ve bu adımla eski iş arkadaşlarından daha tecrübeli olursun. Ancak ince eleyip sık dokumayı da bil. İş görüşmelerinde sezercik gibi beni seçerlermi diye kalma, burası çalışılacak yer mi diye de bir bak.
Bunlar hikaye Türkiyede patronlar öyle çok para vermez.
Valla dostum, öyle adamlar altı haneli yıllık maaşlar alıyorlardı ki bilsen şaşardın. O patronların nasıl şakır şakır gerektiği yerde para verdiğini görsen böyle demezdin.
Türkiyede öyle çok yükselme şansı yok abi.
Yukarıda ki cevabın patates kopyası.
Dayın olacak yoksa bu işler zor.
Bu kafayla senin için bu işler baya zor olacak orası kesin. Sen dayı dayı diye ağlarken azimle ve çalışkan vatandaşlar sağından solunda geçip yükselecek. Böyle gidişle, sense yıllar sonra hala dayı aramaya devam edersin.
Abi bu çok acımasız değil mi. Süre vermek filan.
Hayır değil. İstersen git müdürüne ben işimi bu yapmıyorum ama bana sevabına maaşı yatırın ve SGK’yı ödeyin de bakalım, nasıl bir cevap alacaksın. Ben söyleyeyim, kovulmazsan ve şaka olarak algılarlarsa çok şanslısın. Ayrıca bu düşünceleri söylemek gibi bir hata yapmamalısın. Süre senin kendi kendine verdiğin süre, bunu radyo gibi anons etmene gerek yok. Sen kendine hedef koydun, beklentini netleştirdin ve plan yaptın.
Peki abi ya yapacaklarsa ya sabretmem gerekiyorsa?
Yapacak olan 2-3 yılda yapar, verecek olan o sürede verir. Veremiyorsa işaretini verir.
Abi yeni fabrika şirket yeni yatırım yaptı vesaire?
Benim bunlara karnım tok ancak anlat heyecanlı oluyor.
Bu sorular dışında değinmek istediğim önemli bir husus var. O da mobbing. Nedir mobbing? Psikolojik taciz, mobbing iş yerinde çalışan kişiye karşı aynı iş yerinde bulunan bir veya birden çok kişi tarafından uygulanan psikolojik taciz, şiddet, düşmanca tutum vb. davranışlardır.
Türkiyede maalesef pek çok şirkette ve kurumda mobbing söz konusu. Bazıları yaptıklarının farkında bazıları ise değil. Eğer bir yerde mobbing yaşıyorsanız oradan en kısa sürede ayrılmalısınız. İmkanınız ve planınız elverdiği en kısa sürede. Orada yükselme planları yapmanız anlamsızdır.
Size gerçek hayattan mobbing örnekleri vereyim:
Vaka-1:
Mete: Abi selam, yazılım üzerine kitaplar aldım. C# öğreneceğim.
Hasan: Neden öğrenmek istiyorsun?
Mete: Eklenti yapmak ve kendi işlerimi çözmek için düşünüyorum.
Kerim: (Masadan kalkıp kapıya yönelerek ve alaycı bir ifadeyle) Her şeyi çözdük de kaldı bu yazılım işi, hey Allahım ya.
Şimdi burada Kerim’in yaptığı çok net mobbing gencolar. Yok abi değil zart zurt geçin bunları. Neden? İş arkadaşını aşağılıyor ve yadırgıyor üstüne bunu herkesin içinde yapıyor.
Vaka-2:
Mete masasında oturup işini yapmaktadır.
Kerim: (Ofis camına sertce vurarak) Tak, tak, tak
Mete: Ne oluyor ya?
Kerim: (Alay eden, küçümseyen ve pis bir sırıtmayla bakarak) yok bir şey yahu.
Vaka-3:
Mete: Fabrikaya doğru yemekhaneden yürümektedir.
Hasan: (Kerimin yanından geçerek) biz bazılarının ne mal olduğunu biliyoruz.
Kerim: Aynen, ortada mal değneği gibi dolaşmanın alemi yok.
Mete: (Onlara doğru bakar)
Hasan: Anca böyle bakarlar işte
Ana sınıflandırmaları ile mobbing:
İletişim
Telefonla ve mesajla rahatsız edilme
Yapılan işin sürekli eleştirilmesi
Sözlerinin devamlı kesilmesi
Yüzüne karşı ses yükseltilmesi ve azarlanması
Kendisini göstermesinin ve ifade etmesinin kısıtlanması veya engellenmesi
Özel yaşamının eleştirilmesi
Sözlü ve yazılı tehditler
İmalar, bakışlar, jest ve mimik yoluyla iletişime bloke koymak
Sosya İlişki
Orada değilmiş gibi davranılması
Çevresindeki insanların konuşmaması
Çalışma ortamının diğer çalışma arkadaşlarından ayrı tutulması, izole edilmesi
İtibara Suikast
Mağdurun arkasından kötü konuşulması/dedikodu yapılması
Dini ve siyasi görüşlerinden dolayı dışlanması
Bir kusuruyla veya fiziksel özrüyle alay edilmesi
Gülünç durumlara düşürülüp dalga konusu edilmesi
Yürüyüş tarzı, sesi, hareketleri vb. taklit edilerek alay konusu yapılması
Akıl hastası gibi davranılması
Alçaltıcı isimler ve lakaplar ile hitap edilmesi
Cinsel imalarda bulunulması
Milliyetiyle alay edilmesi
Kararlarının sürekli sorgulama meselesi yapılması
Özel yaşamıyla alay edilmesi
Mesleki Durum
İşteki konumunun sürekli değiştirilmesi
Sürekli özgüvenini kırıcı işler yükletilmesi
Kapasitesinin altında veya üstünde işler verilmesi
Asli işi olmayan görevlerle sürekli meşgul edilmesi
Yapması için sürekli anlamsız işler verilmesi
İşten çıkarmaya zorlamak ve tehdit etmek
Maaş ve özlük haklarıyla tehdit etmek
Fiziksel
Doğrudan veya dolaylı cinsel tacizde bulunmak
Fiziksel olarak ağır işler yapmaya zorlanması
Ffiziksel şiddet yapılması ve tehdit edilmesi
Fiziksel zarar verilmesi
Mobbing yapıldığında mağdur kendini bok gibi hissedecektir ve dışlanmış olacaktır. Yıldırmak, korkutmak, kovdurmak, sindirmek ve birçok başka nedenle günümüzde Türkiye’de mobbing yapılmaktadır.
Şunu net olarak açıklamak isterim. Mobbing kişilerin hayatlarını cehenneme çevirmektedir ayrıca psikolojik, fizyolojik ve iş sorunları yaşamalarına neden olur. Sebebi her ne olursa olsun mobbing yapan yanlıştır, hatalıdır. Mobbing yapılan da mazlumdur. Hiçbir gerekçe mobbing’i haklı çıkarmaz. Ben bu yüzden ne hayatların karardığını ve insanların nasıl ekmekleriyle oynandığını gördüm. Mobbing yapılan yerde önce yöneticilerinizle kanıtlar üzerinden konuyu çözmeye çalışın. Çözüldüyse ne ala, ancak çözülmediyse ve görmezden geliniyorsa tavsiyem o organizasyonun parçası olmayın. Bence değmez. En kısa sürede çıkış planınızı yürürlüğe koyarak çıkın. Eğer gerekiyorsa hukuksal danışmanlık alın. Bir önceki yazımda yazılı çalışın demiştim. Kanıtları toplayın ve hakkınızı savunun ancak bunu akıllıca yapın. Türkiye’de şirket dükalığı çalışanların davalı olmasını haklı gerekçelerle olsa dahi istemiyor ve bu çalışanları çürük elma olarak görüyor. Ayrıca kanıt sunamazsanız hak kaybına uğrama durumunuz var. Böyle durumlarda eğer konu ciddi, çözümsüz (içerdeki tüm adımlara rağmen) ve rencide edici ise hukuksal danışmanlık alarak ve akıllıca hareket ederek çözmeye çalışın.
Bu yazıyı ne zamandır yazmak istiyordum ama erteliyordum. Mahmut Abi’nin Karımı aldattım, hani affederdi? yazısından sonra en sonunda yazıyorum. Ben SBF mezunu olduğumdan hukuki konulara bir aşinalığım vardır ama tabi bir hukukçu kadar olamam. Bu yazının daha detaylı ve yetkin makaleler için bir öncül olmasını dilerim.
Ama öncelikle Mahmut Abi sana teşekkür ederim, gerek bu yazınla, gerekse “Fresh & Fit ve Tomassi’nin Silikondan Kanunları” yazınla benim kendi düşünce yapımda oluşmaya başlayan sağlıksız durumu bir hayli iyileştirdin. Bu tarzda yazılarının devam etmesini isterim.
Şimdi bu yazı aldatmanın yani zinanın hukuki gelişimiyle alakalı. Burada odaklanacağım konu 1996’ya kadar kadın ve erkeğin aldatmasının tanımının farklı olması. Bu konunun Mahmut Abi’nin bahsettiği “erkeğin aldatması elinin kiri” düşünce yapısını anlamada yardımcı olacağını düşünüyorum.
Şimdi öncelikle Hamurabi kanunlarından (MÖ 1760) beri aldatma yani zina bir suç. Aslında muhtemelen daha önceden de suçtur ama ilk yazılı kanun o olduğu için kesin olarak onu bilebiliyoruz. Ayrıca dinlerde ve bu dinlerin hukuk düzenine hakim olduğu toplumlarda da zina suç ve çoğu zaman cezası ölüm. Örneğin İslam hukukunda bu ceza evli olanlar için ölüm, bekar olanlar için ise dayak ve/veya sürgün.
Osmanlı’da batılı anlamdaki ceza kanunları 19. yy’da yazılmaya başlanıyor ve zinanın cezası Fransa’dan alınmış olan 1858 tarihli kanuna 1860’ta giriyor. Ne yazık ki bu kanuna ulaşmak için imkanım (ve zamanım) olmadığı için analizini yapamıyorum.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra 1926’da ceza kanunu yenileniyor. Bu kanun 1889 tarihli İtalyan Ceza Kanunun çevirisi. Bu kanunun 440 ve 441. maddelerinde zinaya ilişkin suçlar ve bunların cezaları yer alıyor. Bu maddeler şöyle:
“Madde 440: Zina eden zevce hakkında üç aydan otuz aya kadar hapis cezası tertip olunur. Zevcenin bu fiiline şerik olan kimse hakkında dahi aynı ceza hüküm edilir.”
“Madde 441: Karısiyle birlikte ikamet etmekte olduğu hanede yahut herkesçe bilinecek surette başka yerde karı koca gibi geçinmek için nikahsız kadın tutmakta olan koca hakkında üç aydan otuz aya kadar hapis cezası hüküm olunur.”
Burada gördüğümüz gibi zina konusunda kadın ile erkeğe farklı hükümler uygulanıyor. Yani evli bir kadın bir kerelik başka bir erkekle zina yaparsa cezalandırılırken, evli bir erkeğin başka bir kadınla cinsel ilişkisinin cezalandırılması için bu kadınla karı koca gibi yaşaması gerektiği hüküm altına alınmış.
1943 yılında yazılan bir makaleye göre (Naci Şensoy) kadın ve erkeğin zinaları arasındaki farklılık/eşitsizlik (“müsavatsızlık”) “yeni İsviçre Ceza Kanunu” hariç tüm batı ceza kanunlarında var. Yine bu makale ye göre Batı hukuk düzenlerinde daha önceleri sadece kadının zinasına ceza veriliyordu, ve bu büyük bir eşitsizlik yaratıyordu. Erkeğin zinasına da ceza verilmesi bu eşitsizliği azalttı. Yazara göre eşitsizliğin temel nedeni kadının zinasının toplumun gözünde kocasını gülünç ve şerefsiz hale sokmasıdır. Ayrıca kadının zinasının aileye, babanın soyundan olmayan bir çocuğun (babanın rızası olmadan) sokması olasılığı da bu eşitsizliği mazur göstereceği belirtilmiştir. Ayrıca başka bir argüman da erkeğin zinadan sonra karısına duyduğu şefkat ve muhabbeti sürdürebileceği ancak kadın için bunun mümkün olmadığıdır.
1960’lardaki feminizm dalgasıyla beraber kadının toplumdaki konumunda değişimler oluyordu. Bu değişimler Türkiye’de de etkisini göstermiş olacak ki, 1967 ve 1968 yıllarında Anayasa Mahkemesine zina ile ilgili maddelerin anayasanın eşitlik maddesine aykırı olduğu itirazı yapıldı. Yerel mahkemeler tarafından yapılan bu itirazlar Anayasa Mahkemesinin 02.03.67 tarihli (E:1967/30-K: 1967/9) ve 28.11.68 tarihli (E:1968/13-K:1968/56) kararları ile reddedildi. Anayasa Mahkemesinin bu itirazları reddetmesinin sebebi md. 440 (kadının zinası) ile md. 441’in (evli bir erkeğin evli olmadığı kadınla karı-koca gibi yaşaması) nitelikleri farklı iki ayrı suç olduğu kanısında olmasıydı.
Ayrıca mecliste siyasi partilerin yaptığı kanun değişikliği önerilerini daha önceden görmüştüm, ama şimdi bulamadım. Bunlar da siyasi olarak bir sonuç alınmadığını biliyoruz, ama gerek kanun tekliflerini gerekse meclis tutanaklarını bulamadığım (zaman-imkan) için analizini yapamıyoruz:)
1996 yılında ise yine bir mahkemenin aynı maddelerin anayasanın eşitlik maddesine aykırı olduğu hususunda Anayasa Mahkemesine itirazda bulunduğunu görüyoruz. 23.09.1996 (E:1996/15, K: 1996/34) tarihli kararda Yekta Güngör ÖZDEN başkanlığında toplanan -üyeleri arasında Ahmet Necdet SEZER’in de bulunduğu- mahkeme heyeti 441. (erkeğin zinası) maddeyi Anayasa’ya ve uluslararası anlaşmalara aykırı bularak iptal etmiştir.
Ardından da yasa koyucunun (meclis) zina ile ilgili yeni bir düzenleme yapmaması sonucu AYM’nin 23.06.1998 tarihli (E:1998/ 3, K:1998: 28) kararıyla 440. madde de iptal edilerek zina tümüyle suç olmaktan çıkmıştır.
Bu tarihi süreç hakkında kısa bir yorum yapmak gerekirse:
Şimdi öncelikle evlilik dediğimiz kurum, farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda farklı şekillerde olabilir, olmuştur ve olacaktır! (seçim yaklaştı ya ondan:)). Ama temel olarak geçmişten beri evliliğin temel amacı doğacak çocukların bakımıdır. Bildiğimiz gibi çoğu hayvanda ve insanlarda kadın ve çocuk doğumdan sonra bir süre bakıma ihtiyaç duyuyor. Bu bakımı sağlayan kişi ise erkek oluyor. İnsanlarda -diğer hayvanların aksine- üreme amacıyla olmayan ve her mevsim süren cinsel ilişkinin, söz konusu bakımın sağlanabilmesi için kadınların erkeği yamacında tutmak istemesi sayesinde olduğunu öne süren tezler var. Çünkü erkek sürekli bir seks arayışı içerisinde ve bunun için diyar diyar geziyor, dağları deliyor falan. Kolay seksi de bulunca karısının ve çocuğunun yanında kalıyor.
Dolayısıyla tarihsel süreçte bir evlilikte kadının erkekten beklediği “bakım- koruma”, erkeğin kadından beklediği ise “cinsel ilişki” ve “çocuk”. Yani kadınların tek gecelik aldatılmaya karşı daha toleranslı olabilmelerinin sebebi evrimsel olarak ilişkiden beklentilerinin farklı olması.
Ayrıca kadınların cinsellik sağlama kapasitelerinin ve isteklerinin ilerleyen yaşla ve çocuk sayısının artmasıyla beraber düşmesi de, kendisinin ve çocuklarının bakımını aksatmayan erkeğin kaçamaklarını görmezden gelmelerini sağlayabileceği de söylenebilir.
İşte kanunlar da toplumun durumunu dikkate aldığı için zina konusunda farklı hükümler getirebiliyorlar. (Ama dediğim gibi eski hukuki düzenlerde her iki cinsiyeti de aynı sertlikte cezalandıran hükümler de mevcut.) Bu biraz sosyo-ekonomik yapı, biraz da zamanın ruhu dedikleri Zeitgeist’e göre değişiyor. Dolayısıyla eski Ceza kanunundaki hüküm farklılıklarını “kahrolasıca ataerkil düzeninin kadınlara zulmü” olarak görmek yerine, çağın şartlarına göre erkeklerin fütursuzca çok eşlilik eğilimlerini kısıtlamayı amaçlayan bir düzenleme olarak görmek daha mantıklı. Aynı şekilde Kuran’da yer alan erkeklerin 4 kadınla evlenebilmelerini “erkeklere 4 kadın hakkı verildi” şeklinde değil, “erkeklerin sınırsız kadın istekleri 4 kadınla sınırlandı” olarak düşünmek daha doğru olur. Çünkü Ortaçağ ve öncesinde gerek Avrupa’da gerekse diğer coğrafyalarda güçlü olan erkekler 10-20 eş alabiliyordu ve kadınlar da bunu kabul ediyordu, etmek zorunda kalıyorlardı.
İçinde bulunduğumuz koşullarda kadınların bir erkeğin bakıma ihtiyaç duymadan çocuklarıyla beraber yaşamaları çok daha kolay olduğu için, her ne kadar içgüdüsel olarak aşırı tepki göstermeseler de, tek gecelik aldatmaları tolere etmeleri beklenmiyor. Zaten Mahmut Abi’nin dediği gibi etmiyorlar da.
Dolayısıyla durum buyken kadının affetmesini umarak aldatmak çok mantıklı değil. Zaten kadın affetse bile içinde hep bir şeyler kalıyor ve bu da hem ilişki kalitesini düşürüyor hem de intikam aldatması riskini arttırıyor.
Burada geniş bir etik tartışmasını da girmek isterdim ama kısaca söz etmek gerekirse; evlilik bir sözleşmedir ve bu sözleşmenin önemli unsurlarından birisi sadakat yükümlülüğüdür. Sadakat yükümlülüğü kanunlarda (medeni kanun) tek gecelik ilişkiyi de kapsadığı için, tek gecelik ilişkide bulunmak ahlaken sorunludur.
Burada topluma yön verebilme kabiliyetine sahip kişilerin daha sorumlu davranmaları önemli. Zaten Mahmut Abi en baştan beri bir sosyal sorumluluk projesi olan Erkek Adam sitesinde olabildiğince sorumlu davranıyor. Erkeklere yönelik yayın yapan ve Erkek Adam sitesinde sohbetlere katılmış diğerlerinin de sorumlu davrandığını ve buna gayret gösterdiklerini düşünüyorum.
Ama mesela bazılarını dinledikçe kadınlardan biraz soğuduğumu hissettim ve dolayısıyla onları dinlemeyi azalttım/bıraktım. Aslında Calvin Newport’a uyarak “Dijital Minimalizm”e başladım, çok yaradı, tavsiye ederim.
Son olarak Mahmut Abi siteyle ilgili şöyle bir önerim olacak. Şimdi siteye yapılan çevirilerden bazıları çok “sert”. Sen de bunu yayınlarda söyledin ve bu yazılardaki bazı şeylere katılmadığını belirttin. Ama saatlerce yayın var ve bunun içinde senin bunu söylemiş olduğunu herkes bilemez. Dolayısıyla katılmadığın yazıların altına (yorumlara değil de ek paragraf olarak yazının kendisine) kendi fikirlerini eklersen çok yararlı olur. Yani yazıda sıkıntılı gördüğün yerler nereler, sence onun yerine nasıl olmalı, hangi söz ilişki başlangıcı için geçerli, hangi söz Türkiye’ye uymaz, v.s…
Ayrıca Huberman’ın çevirileri için de çok teşekkür ediyorum, 1. kitap için 4-5 ay önce yazdığım ama atmayı unuttuğum “2. bölümün faziletleri” adlı yazıyı yorumlara attım.
Yükselmek ve daha iyi seviyelere ulaşmak. Kazancımızı artırmak, ünvanı arttırmak ve diğer şeyler. Kırmızı hap camiasında salık verilen tavsiyelerden biridir kariyerinde büyümek. Ancak her şeyde olduğu gibi bunda da püf noktaları vardır. Toplanın bakalım, bunları konuşalım.
Eğer meslek seçimini doğru yaptıysan ve ya en azından gerektiği esneklite yaptıysan işin daha kolay. Ancak, sevdiğim işi yapmıyorum, zaruriyetten yapıyorum diyorsan işin biraz daha zor ancak burada senin içinde temel tavsiyeler var. İster severek ister zaruri yapın iş dünyasında yükselmek veya en azından başarılı olabilmek için bilmeniz, uygulamanız ve geliştirmeniz gereken pratikler var. Bunları hiç kimse başından bilerek gelmez, kimisi daha şanslıdır ailede çevrede rol model vardır oradan görmüştür kimisi şanssızdır hiç bilmez ancak nereden gelirse gelsin mutlaka öğrenilmesi gereken şeyler olacaktır.
Sağlıklı bir temel olması açısından daha önce yazdığım bu iki yazıyı okumadıysan önce bunlara göz atabilirsin. Modern İş Dünyası ve Meslek Seçimi.
İşinizi Yazılı Yapın
Gençler! (Sanki ben yaşlıyım!) mutlaka ama mutlaka yazılı olarak çalışın. İnsanların sözüne güvenmeyin. Söz uçar yazı kalır ve bu böyledir. Yüzünüze gülen, sırtınızı sıvazlayan ya da kendini size aşırı dürüst, iyi niyetli vs gösteren (bakın gösteren diyorum) kişilerle bile yazılı çalışın. Peki bunu nasıl yapıyoruz?
E-postalar
İş dünyasında E-postalar yaygın olarak kullanılır. Bu nedenle, size tavsiyem mutlaka kullanmanız. İş arkadaşınız, müşteriniz, bayiniz kim olursa olsun. Sözel konuştunuz anlaştınız arkasından teyit e-postası atın. Yurt dışında buna ben seni böyle anladım epostası da denilir. Kısaca yazılı olarak doğru anlayıp anlamadığınız kontrol ediyorsunuz. Örneğin iş arkadaşınız sizden yetkisi dışında bir şey istedi. Bu sizin hoşunuza gitmedi ve doğru değil. Ancak sizi punduna getirip peşine takmak istiyor. Sizden istediğini e-postayla ona teyit için sorarak gönderiyorsunuz ve “Benden istediğin desteğin bu olduğunu anladım, doğru muyum?” diyerek teyit istiyorsunuz. Böyle durumlarda art niyetli kişiler buna genelde cevap vermezler bu da bir şey yapmanı gerektirmez.
Kurumsal Sistemler
Eğer çalıştığınız yerde kurumsal sistemler kullanılıyorsa ki bunlardan kastımız Müşteri İlişikileri Yönetimi Yazılımı, Kurumsal Kaynak Yönetimi Yazılımı …vb Bunları aktif kullanın ve güncel tutun. Kayıtlarınızı doldurun ve takip edin. Yeri geldiğinde çıkarıp göstermek çevrenize ve yöneticilerinize güven verir.
Toplantı Notu
Şimdiye kadar hiç yapmadıysam 3000 toplantıya katılmışımdır. Fazlası vardır azı yoktur. Genel gözlemim çoğunluğun bu toplantılara hazırlıksız gelmesi. Toplantının ajandası ne? Neden bu kişiler katılıyor? Kim ne konuşacak? Bunları geçtim not alınmıyor. Bu toplantılar hem verimsiz olur hemde sözel konuşmalara döner. Bu nedenle mutlaka toplantılarda not almanızı tavsiye ederim. Bu not şunları içermeli: Katılımcılar, Toplantı yeri, tarihi ve saati, toplantı amacı, toplantı ajandası, süresi, alınan karar ve görevler bunların sorumluları, takip toplantısı detayı. Teyit e-postasını anlatmıştım değil mi?
Whatsapp ve Uygulamalar
Benim işimde eposta ya da kurumsal sistem yok diyebilirsiniz. Örneğin bir belediyede park ve bahçelerden sorumlusunuz. Göreviniz ne olursa olsun yeri geldiğinde yazılı döküman önemli. Burada Whatsapp, Telegram gibi uygulamaları kullanabilirsiniz. Emin olmadığınız hususları bunlar üzerinden sorabilir ve teyit isteyebilirsiniz.
Saklayın
Bu yazılı detayların önemli olanlarını mutlaka saklayın. Bunun için Google Drive, Onedrive, İCloud gibi uygulamaları kullanabilirsiniz. Kendi arşivleme yapınızı oluşturup koyabilirsiniz. Böylece ihtiyaç duyduğunuzda bulmanız kolaylaşır. Whatsapp yazışmalarında ekran görüntüsü alıp kaydedebilirsiniz. Bastırıp saklayabilirsiniz ama ben tercih etmiyorum. Klasör vesaire ayarlamanız gerekir aynı zamanda kaybolma ve fiziksel zarar riskleri vardır. Yinede en kötü olabilir.
Yazılı çalışmak aynı zamanda art niyetli kişiler karşı bir kalkan oluşturur. İş yerlerinde herkez melek değil art niyetli ve bunu çığır açacak şekilde yapanlar da var. Bu kalkana mutlaka günün birinde ihtiyacınız olur.
Yapılacaklar Listesi
Günümüzde modern medyanın, sosyal medyanın ve daha birçok odağın bombardımanı altındayız. Okumalıyız, yazmalıyız, dinlemeliyiz ve izlemeliyiz. Geçmişte yaşamış olan atalarımızın bu kadar yoğun bir gündemi yoktu. Bu nedenle yapılacakları unutmamak adına yapmanız gerekenlerin listesini yapmakta fayda var.
Hayatta başarılı insanlarla başarısız insanları ayıran bazı noktalar var ve bunlardan biride neye öncelik vereceğini bilmek. Ufak bir hesap yapalım:
Mesai – 8 saat
Ulaşım – 1.5 saat
Öğünler – 3 saat
Uyku – 8 saat
İhtiyaçlar ve Temizlik – 1 saat
İletişim Koordinasyon – 1 saat
Toplam olarak 22.5 saat yapar. Bu ortalama bir çalışanın gününü geçirme durumu. Bu rakamlar herkes için böyle olmayabilir ancak ben örnek teşkil etmesi için paylaşıyorum. Kısaca zamanınız kısıtlı ve her şeyi yapmaya zamanınız yetmez. Başarılı olmak ve ilerlemek için listeleyin ve önceliklendirin.
Önceliklendirme
İtalyan Ekonomist Vilfredo Pareto ilginç bir şey keşfetti. İtalya’da arazilerin %80’ninin toplumun %20’sine ait olduğunu belirledi ve bunu varlıkla ilgili araştırmalar yaparak yayınladı. Bu prensib oldukça tutuldu ve farklı alanlarda da geçerli olduğu gösterildi. Mesela satışların %80’ni müşterilerin %20’sinden gelmektedir ya da kadınların %80’ni erkeklerin %20’sini ciddi çekici bulmaktadır. Örnekler çoğaltılabilir.
Peki siz bu prensibi nasıl kullanacaksınız? Haftalık olarak veya tercihinize göre günlük olarak yapacaklarınızı listeleyin. Tavsiyem haftalık olarak liste yapmanız ve hafta içinde listeyi gelişmelere göre güncellemeniz. Akabinde her göreve bir kod düşünelim ve önem sırasına göre:
Acil – Bunlar yapmazsanız kayba uğrayacağınız görevler. Bu görevi ertelemek veya yapmamak size kısa vadede zarar verecekse bu acildir. Örnekler:
Haftaya Pazartesi Toplantı var ve rapor sunacaksınız akabinde önemli kararlar alınacak ve gecikmemesi gerekiyor. Burada görev: Toplantıya hazırlık ve raporu tamamlamak.
İşe yeni girdiniz ve banka bilgileriniz istendi. En geç Cuma gününe kadar göndermelisiniz aksi halde sonraki aya sarkacağı size söylendi. Maaşa ihtiyacınız var çünkü kredi ödemeleriniz var. Burada görev: Banka hesap bilgilerini göndermek.
Yüksek– Bunlar yapmanız gereken önemi yüksek olan ancak süre olarak vaktinizin hala olduğu görevler. Bunları acilleri tamamladıktan sonra yapmalısınız. Ancak yapmamayı ertelerseniz size zarar verme potansiyeli olan görevler. Örnek
Üç hafta sonra müşteriye fiyat vermeniz gerekiyor. Fiyat içinde iş arkadaşlarınızla toplantı yapıp konuyu netleştirmeniz gerekiyor. Burada görev: Fiyat konusunda toplantı ayarlamak.
Orta – Bunlar yapmak için ciddi zamanınız olan ve yapsanız iyi olacak görevler. Bu görevlerin en önemli özelliği ne zaman yapacağınıza sizin karar verme şansınızın olması. Örnek:
Bir ay sonra sistem güncelleniyor. Sizinde güncel haline alışmanız için iki ay içinde bazı örnekleri incelemeniz lazım. Görev: Güncel Sistem Örneklerini İncelemek.
Düşük – Bunlar düşük öneme sahip olan ve yapıp yapmama konusunda çoğunlukla kararın sizde olduğu görevler. Yapmazsanız bir zarar göremeyeceğiniz belki bazı şeyleri çıkarabileceğiniz görevler. Örnek:
Kitapçıda gezerken sevdiğiniz bir iş dergisi gözünüze ilişti ve içinde bulunan bir makalenin faydalı olabileceğini düşündünüz. Görev: Dergide İşle ilgili Makale Okumak ve not almak.
Bu listeyi oluşturduktan sonra zamanınızın %80’ni acil ve yükseklerden başlayarak ilk %20’lik dilimi tamamlamak için kullanmalısınız. Bunu yaptığınızda verimin %80’nini elde etmiş olacaksınız. Diyelim ki 20 göreviniz var. Acil ve Yüksek öneme sahip ilk 4 tanesini tamamlamak size verimin yaklaşık olarak %80’nini sağlar. Peki neye göre? Günlük ise güne, haftalık ise haftaya veya aylık ise aylığa göre. Kalan %20’lik zamanınızla geriye kalan Orta ve Düşük öneme sahip görevleri tamamlamak verimin %20’sini sağlar. Özet olarak örneğe dönecek olursak öncelikli 4 görev verimin %80 oluşturuyor kalan 16 ise verimin %20’sini.
Bu görsel size eminim bir yerden tanıdık gelmiştir. Bakınız hipergami nedir? Şimdi burada önemli bir şeyi söyleyeceğim. Bunun anlamı görevlerin %80’ni önemsizdir değil. Burada bu zaman diliminde stratejik olarak önemli olanlara öncelik veriyorsunuz ama şunu unutmayın yapmadığınız takdirde geriye kalan bu %80’lik orta ve düşük önemli görevler zamanla en aciller arasına girebilir. Bunları tahmin ediyor ve ilgileniyor olmalısınız. Kısaca önceliklerde zamanla değişme olabilir ve bunu anlayacak kadar esnek olmalısınız. Belkide kadınların önemli çoğunluğunun problemi bu esnekliği hipergami’de anlamamaları ve sanki bu durumun sonsuza kadar süreceğini zannetmeleri olabilir mi? Belki ancak görevlerinizi organize ederken bu hataya düşmemenizi tavsiye ederim.
İletişim
İş hayatında yükselmek ve hatta toplumda yükselmek için önemli noktalardan biri iletişimdir. Çoğunluğun aksine iyi bir iletişimci olursanız kendinizi daha iyi anlatırsınız ve fikirlerinizi ifade edebilirsiniz.
İş yaptığınız ve görüştüğünüz kişilere karşı nezaketli olun. Yerinde Teşekkür etmek, rica ederim demek, müteşekkirim demek sizi hafif yapmaz bilakis tercih edilen bir kişi yapar. Tecrübe ettiğim çoğunluk iletişim yetenekleri bakımından zayıftı bu nedenle iletişime odağın fark yaratacağını düşünüyorum.
Hiç kuşkunuz olmasın iletişim kurarken zor konularda karşınıza gelecek. Bunlardan kaçınmak size fayda sağlamaz ve kaçamazsınız. O konu mutlaka gelir ayağınıza dolanır. Böyle konuları ertelemeyin ve yüzleşin. Karşınızdakini tartın ve rengini öğrenin. Eğer yol ayrımı gerekiyorsa tavsiyem erken olması isabetli olacaktır. Burada kullandığım şu yöntemi tavsiye edebilirim.
A – Asla Duygusallaşmayın
N – Net Örneklerle Anlatın
E- Empati Kurun
S – Sorularla Netleştirin
A – Cevabınızı Açıklayın
ANESA yöntemi zor konuları konuşmanızı ve doğru bir iletişim kurmanızı sağlayabilir. Fakat karşınızda ki kişi hakaret ediyorsa, aşağılıyorsa veya dalga geçiyorsa orada hemen iletişimi kesmeli ve uzaklaşmalısınız. Böyle bir durumda tavsiyem hakaret edenle bir daha temasa geçmemeniz ve bunu üstlerinize aktarmanız. Eğer bu net saygısız tavra rağmen ve profesyonel davranışınıza rağmen, yapacak birşey yok çekeceksin diyorlarsa o kurumun çalışmak için uygun bir yer olduğunu söylenemez.
Uygulama – Seviyeli
Kişi1: Projenin yetişeceğini düşünmüyorum. Sizin bu konuda gerekli hassasiyeti gösterdiğinizi görmedim. Endişeleniyoruz. Bu noktada umarız önlemleriniz vardır.
Kişi2: Geri bildiriminiz için teşekkür ederim (Asla Duygusallaşma). Proje içinde şu an paralel ilerleyen tam beş adet görev paketi var. Her birim birinden sorumlu ve takdir ederseniz bazı detayları netleştirmek için düzenli toplantılar yapmak gerekiyor. Bunun yanında bazı kamu kurumlarından cevaplar alınması da sürenin uzamasında etkili oluyor. (Net Örneklerle Anlatın)
Gecikmenin size ek bir külfet oluşturacağını biliyoruz ve diğer bağdaşıklı işlerde planlama sorunu oluşturabileceğinin farkındayız. (Empati Kurun)
Bu noktada bize bir tavsiyeniz var mı? Bu alt konuları nasıl hızlandırabileceğimizi düşünüyorsunuz? (Sorularla Netleştirin)
Kişi1: ….
Kişi2: Bu endişenizle alakalı proje ekibini bilglendireceğim ve en kısa sürede bir toplantıyla önerinizin üzerinden geçeceğiz. Şimdiden bir söz veremem ama hızlandırmamızın bir yolu varsa, kullanmaktan memnuniyet duyarız. (Cevabınızı Açıklayın)
Uygulama – Seviyesiz
Kişi1: Projenin yetişeceğini düşünmüyorum. Sizin bu konuda gerekli hassasiyeti gösterdiğinizi görmedim. Endişeleniyoruz. Bu noktada umarız önlemleriniz vardır.
Kişi2: Geri bildiriminiz için teşekkür ederim (Asla Duygusallaşma). Proje içinde şu an paralel ilerleyen tam beş adet görev paketi var. ..
Kişi1: Siz zaten hep gecikiyorsunuz, proje çalışmasını nerden öğrendiniz? Bu işler öyle garip garip bakarak olmuyor.
Kişi2: Pardon, anlamadım?
Kişi1: Anlamamana hiç şaşırmadım.
Kişi2: Maalesef, burada görüşmeyi sonlandırmak zorundayım.
Uygulamalar çoğaltılabilir fakat size fikir vermek adına bu ikisinin yeterli olacağını düşünüyorum. Diğer taraftan, bu pilav daha çok su kaldırır ancak bu yazıyı burada noktalamakta fayda var. Sorularınız olursa üzerinde fikir alışverişi yapalım.
Karakter ağırlıklı olarak aile partnerler arkadaşlar ve ekonomik sistem aracılığıyla şekillenir.
Bunlar nasıl analiz edilir? Partner seçiminde ipucu toplamak nedir?
Aile:
Bir insanın yetişirken ailesinde gördükleri, kendi kurduğu ailede de görmek isteyeceği şeyler olacaktır. Çünkü aile kavramı kafasına o şekilde kodlanmıştır. Birçok insan arkadaşlık ve flört dönemlerinde ailesinden çok farklı bir profil çizebilir. Bununla birlikte Normal şartlarda bambaşka bir insan olan kişilerin evlendikten sonra Ailesi gibi olması durumu sık rastlanılan bir durumdur. Bunun sebebi bilinçaltına yerleşen kodların tetiklenmediği sürece uykuda beklemesi ve evlenince uyanmasıdır.
Kişinin yetiştiği aile karakteri ve bilinçaltını en çok şekillendiren faktördür, çünkü insan ailesiyle hayatının yaklaşık yirmi yılında yoğun iletişim halindedir. Daha da önemlisi çocuk beyni ergenliğe girene kadar ailesinin verdiklerini filtre uygulamadan sünger gibi emer.
Ek olarak ailede yaşanan travmalar partnere aktarılır, mesela babasından şiddet gören bir kız farkında olmadan babasına duyduğu Öfkeyi size aktarabilir.
Bu konuda analiz yaparken partnerimizin onu yetiştiren aile üyeleri ile olan ilişkilerini, aile üyelerinin birbiri ile olan ilişkilerini ve ailesinde yaşadığı travmaları öğrenmek bize çok önemli ipuçları verecektir.
Bununla birlikte her ilişki bir çeşit eş simülasyonu gibidir ve bu simülasyonda sonuç getiren davranışlar içselleşip bir sonraki ilişkiye farkında olarak ya da olmayarak aktarılabilir, mesela her
bağırdığında sonuç almış biri yeni partnerine de bağırabilir.
Benzer şekilde bir ilişkide yaşanan travma da sonraki ilişkiye aktarılır, mesela önceki ilişkilerinden birinde aldatılan biri yeni partnerine güvensizlik duyacaktır.
Özetle eski partnerlerle ilgili bilgiler önemli ipuçlarıdır.
Arkadaşlar:
İnsanlar az veya çok arkadaşlarına danışırlar ve aldıkları yorumlar, dinledikleri anılar ve yapılan sohbetler ilişki kararlarını ve karakterlerini etkiler.
Özellikle rol model aldıkları kişinin söyledikleri ve yaptıkları Onu takip eden kişi de önemli bir yere sahiptir. Sizin yazdığınız ve söylediğiniz şeyler partnerinizin arkadaş grubu veya rol modeli tarafından değerlendiriliyor olabilir.
Bu noktada partnerinizin rol modelini ve arkadaş grubunu analiz etmek yerinde olacaktır çünkü toksik kişilerin söyledikleri sizin ilişkinize yansır ve uzun vadeli düşünüyorsanız partnerinizi uyarmanız gerekebilir.
Rol modeli veya arkadaş grubuyla sizi tanıştırmak istemeyen Partner sizinle henüz ciddi düşünmüyordur kim eşi olarak gördüğü birini arkadaş grubuyla veya rol modeliyle tanıştırmak istemez ki?
Ek olarak insanlar kendisine benzeyen kişilerle arkadaşlık kurma eğilimindedir. “Çevrendeki 5 kişinin ortalamasısın”; sözü karakter analizinde ipucu toplarken geçerlidir.
Ekonomik sistem:
Ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte genel olarak dünyada bir tüketim propagandası hakimdir. Bu propaganda her şeyi tüketilebilir olarak
algılamamıza sebep olabilir. Bununla birlikte kadın erkek ilişkileri tüketim temelinde şekillendiğinde ileride yaşanacak bir tökezlemede diğer partnerin el uzatmak yerine yeni ufuklara yelken açması daha olasıdır. Partnerinizin tüketim alışkanlıklarını inceleyin. İhtiyacı olmadığı halde harcama yapıyor mu?
Ekonomik gücünü aşan şeyler için para mı biriktiriyor yoksa kredi mi çekiyor? Kredi kartı kullanım alışkanlığı nasıl? Borçlarına sadık mı? Bir ürünü almaya nasıl karar veriyor? Yüksek statülü veya güzel görünmek için gücünü aşan harcamalar yapıyor mu? Aile bütçesi için harcama yapmaya ve
gelecekteki çocuk için birikim yapmaya istekli mi? Yaptığı harcamalar sosyal medyasına ne kadar yansıyor? Tüketim toplumunun kölesi olmuş mu? Sizin gelirinize, birikiminize ve mal varlığımıza bakış açısı ne? Sizin ekonomik seviyenizden memnun mu? (Memnuniyetsizlik dırdırı nedir araştırın.) Bu soruların cevapları size gerekli ipuçlarını verecektir.
Karakter analizi yaptığımız kişinin ailesi eski partnerleri arkadaş çevresi ve ekonomik sistemle ilişkisini incelerken şu 3 şeyi de analiz etmek yerinde olacaktır.
1) Sosyal medya analizi: Partnerinizin arkadaşları ailesi ekonomik sistemle ilişkisi ve eğer bulabilirseniz eski partnerleri hakkında çok fazla ipucuna ulaşabilirsiniz. Ek olarak sık kullanım ve yüksek takipçi sayısı ilgi budalalığına işarettir.
2) Bize ve başkalarına olan davranışlar: İnsanları “Bir kere yapan bir daha yapar”, “başkasına yapan bana da yapar” anlayışıyla değerlendirip
gördüğünüz olumsuz davranışlarla daha sonra da karşılaşabileceğinizi kabul ederek analiz yapın. Mesela eski partnerinin dedikodusunu yapan kişi ayrıldığınızda sizi de sağda solda anlatır.
3) inanç sistemi : Kişinin inanıp takip ettiği dini siyasi ve felsefi akımlar ve topluluklar o kişinin karakterini ve ilişki içerisindeki davranışlarını etkiler. İnsanlar genelde bu konularda konuşmaya isteklidir sorularla
muhabbeti açıp ilgiyle dinlerseniz gerekli ipuçlarını öğrenirsiniz.
Bu noktada empatiye inanıp inanmadığı çok önemlidir.
Son olarak Ppartner seçimi için karakter analizi yapmak bir yapbozun parçalarını birleştirmeye benzer, zaman ve sabır ister. Birkaç parça ile resmin bütününü göremezsiniz. Sabırlı olun, birkaç ayda birikecek bir sürü ipucu size genel bir tablo verecektir. Ve en önemlisi yaptığınız analizler sonucunda edindiğiniz bilgiler hoşunuza gitmediğinde “ben bunu değiştirtirim, benim için değişir” diye düşünmek yerine ben bunu uzun vadede kabullenebilir miyim? diye kendinize sormalısınız. Çünkü karakter değişimi normal şartlarda 10 yıllar alır psikoterapiyle bu süre erkene çekilebilir ama yine de uzun sürer. Hepsinden önemlisi değişmek istemeyen insan, her gün günde 10 saat psikoterapi de alsa hipnoz da yaptırsa değişmez. Değişim içten gelen bir şeydir. O nedenle analizinizi görmezden gelmek veya ben bunu değiştiririm demek yerine karakterin kolay
kolay değişmeyeceğini kabul edip kararınızı ona göre verin.
Not 1: karşı tarafta benzer bir analiz yapacağı için ailenizden, eski partnerlerinizden, arkadaşlarınızdan, sosyoekonomik durumunuzdan ve inançlarınızdan bahsederken dikkatli olun.
Not 2: Ben karakter analizinden bahsederken “ama ben ailesinden cinsel istismar görmüş Buna karşın kendini yetiştirerek çok güzel bir aile kurmuş çocuklar tanıdım” diyerek beni zor duruma sokmuş bir terapist tanımıştım. İnsan kendi kendini inşa eder iddiası hiçbir deney anket veya istatistik çalışmasıyla desteklenememiştir. İnsanı çevresi şekillendirir. Elbette tecrübelendikten sonra çevremizi seçebiliriz. Bununla birlikte bu tecrübeyi de gene çevreden ediniriz. Söz meclisten dışarı ailesi kötü, eski partnerleri kötü, arkadaşları kötü, tüketim toplumunun kölesi olmuş, sosyal medyada ilgi budalası, insanlara karşı manipülatif, empatiye inancı olmayan biri nasıl iyi aile kurabilir?
Bu saydıklarımın karakteri, davranışları ve ilişkileri etkilediği deney, anket ve istatistik çalışmaları ile kanıtlanmıştır. Uzun lafın kısası politik doğrucuların yanında karakter analizinden bahsederken dikkatli olun.
Ödev: Kendi hayatınızda partner seçimi ve karakter analizinde ipucu toplayabileceğiniz şeyleri düşünün ve yorum olarak yazın.
Bu sitede olan yazılar bir Erkek Adam olmak için neler yapılması gerektiğini, ilişkilerde nasıl hareket edilmesi gerektiğini ve daha pek çok detayı anlatıyor. Doğrusu büyük bir hazine ve henüz okumamış arkadaşlara siteyi baştan sona okumalarını ve sonra uygulamalarını tavsiye ederim. Ancak, işin bir boyutuda kariyer ve iş hayatı.
Kendini geliştiren bir erkek modern iş dünyasına nasıl bakmalıdır?
İş hayatında nasıl düşünmeli ve karar almalıdır?
Hangi prensipleri dikkate almalıdır?
Karşılaştığı zor durumları nasıl değerlendirmelidir?
Bu oyunun kuralları ve kaideleri nelerdir?
Yalnız benim yazdıklarım bazı feminist eğilimli basın organlarının büstleştirdiği kariyer laf salatası değil. Bu konu başka konular gibi sulandırılıyor ve özellikle iş hayatına yeni başlayanların kafasının karışmasına neden oluyor. Bu yazının basit amacı net bir büyük resim çizmek.
Aikido’nun kurucusu Moriheri Ueshiba’nın sadık öğrencisi Morihiro Saito’nun güzel bir sözü vardır. Bu söz temellerin uygulamada ne kadar önemli olduğunu vurgular. Aikido gibi bir savaş sanatıyla uğraşırken hatırlamanın çok faydalı olduğu bir sözdür. Çünkü ilerlediğiniz zaman detayların uygulamada karışıklık oluşturabileceğini görürsünüz. Örneğin Yonkyo adında bir kilit yöntemi vardır. Rakibin kolu bir ken gibi tutarak etkisiz hale getirilebilir ve bu yapılırken anatomik olarak ciddi acı çekmesine ve hareket kabiliyetinin yitmesine neden olunur. Hatta işaret parmağının kökünde bulunan boğum koldaki doğru noktaya basıldığında rakip acıdan bayılabilir. Ancak bunların hepsi bir detaydır ve püf noktaları vardır. İşte bu nedenle ilerlerken kafa karışıklığı olduğunda temellere gidip bakmanın önemi büyüktür. Uzun yıllar yaptığım Aikidoyla edindiğim bu bakış açısını iş hayatına da uyarladım ve gördüm ki oldukça faydasını görüyorum. Şimdi bunları sizinle paylaşmak isterim. O halde başlayalım.
Yıllar önce bir gün İstanbul Hadımköy’de yaptığımız müşteri ziyaretinden dönüyorduk ve benden daha deneyimli olan satış sorumlusu arkadaşıma şu soruyu yönelttim.
Tonyukuk: “Hasan, bu yıl bu kadar satış yapıldı. Peki seneye nasıl oluyor da bu satışlar devam ediyor. Piyasa hiç mi doymuyor. Her yıl aynı ve hatta daha fazla miktarda satış ve iş yapmamızın nedeni nedir?”
Hasan: “Tonyukuk, bunu bende düşündüm. Yıllardır içindeyim hiç bittiğini görmedim. Her yıl bir şekilde satışlar ve işler devam ediyor.”
Tonyukuk: “Biz varız, rakipler var. Başkaları var. Bu talep her yıl nasıl geliyor? Nereden geliyor?”
Hasan: “Bilmiyorum, ama geliyor bir şekilde.”
Hasan’ın verdiği cevap benim için yeterli değildi ama sorduğum soru da zor bir soruydu. Aslında modern ekonominin ve iş dünyasının temelini sormuştum ve zamanla öğrenecektim.
Modern İş Dünyası büyüme üzerine kuruludur. Her yıl işin ve gelirin bir önceki yıla göre büyümesi beklenir ve istenir. Ancak öyle iş büyüdü denilerek defter kapatılmaz. Detaylarına bakılır. Diyelim ki toplam kazandığınız para bazında iş büyüdü ama karınız düşük kaldı. Bu da mesela bir sorundur. Hem toplam kazanç hemde karlılık bakımından büyümek istenir ve ayrıca bir önceki yıla göre maliyetlerde azalma görmek temel hedeflerdir.
Temel #1 Büyüme
Büyümek neden modern ekonomi ve iş dünyasının temelidir? Bunun bazı nedenleri var ve bunların çoğu insanın doğasıyla alakalı. Örneğin kendinize yeni bir bilgisayar aldığınızı düşünelim. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki ortalama ilk 90 gün boyunca insan doğamız bu yeni oyuncakla yetinmekte bir sorun görmüyor. Ancak bu süre geçtikten sonra bilgisayarın yanında kullanmak amacıyla başka ihtiyaçlar kendini göstermeye başlıyor. Bunlar; bilgisayarı bağlayabilecek bir büyük ekran, yazıcı, kulaklık, sandalye sırtlığı, hard disk, su koymak için sürahi, cep telefonu için tutacak…vb İşte bu ihtiyaç listesi kişinin karakterine, yaptığı işe, yaşına ve cinsiyetine bağlı olarak değişir. Bir süre sonra bağlantılı başka ihtiyaçlar ortaya çıkar. Bu saydıklarım bir bilgisayar içindi. Şimdi bir de aynı şeyi 7 Milyar insan için bir ev, araba, bisiklet, kıyafet ve daha pek çok şey için düşünüldüğünde. Ayrıca, bunları üretmek için fabrika, yazılım, makine, mühendis, tekniker, usta, işçi ve ekipman gibi kavramları, bunlarıda ihtiyaçlara eklediğimizde, Dünya üzerinde mevcut olan talep ağı şekillenmeye başlayacaktır.
Bu talep ağına birde çeşitliliği eklemek gereklidir. Sen bir oyuncu kulaklığı istersin ama Hasan iş kulaklığı ister. Sen rengi mavi olsun dersin ama o kırmızı olsun ister. Ürünlerde ki çeşitlilik modern iş dünyasının önemli bir öğesidir. Bu çeşitlilik ve ihtiyaç listesi bazı arkadaşlara garip gelebilir ama burada kişilerden değil genelden bahsettiğimi tekrar hatırlatmak isterim. Senin için sandalye sırtlığı önemli bir ihtiyaç değil ama Berke için yan sırada bulunan Hülya’nın ilgisini çekmek için bir araç. Bu vesileyle sağlığa ne kadar önem veren biri olduğunu gösterip ve ortak noktaları olduğunu vurgulayıp hatuna arkadaş ekseninde ilerlemeyi hayal ediyor.
Bir diğer nokta ise insan nüfusunun düzenli olarak artmasıdır. Bu artışa paralel olarak talep ve talepteki çeşitlilik de artmaktadır. Ayrıca insan doğası zamanla daha iyi şeyler ister. Hızlı arabalar, güzel evler, kaliteli komşular, son model araçlar…vb. Kısaca dürtülerin çok önemli bir etkisi vardır.
Temel #2 Değişim
Aklınıza şu soru gelmiş olabilir. “Peki Tonyukuk, insan nüfusu artıyor. Talep artıyor. Bu kaynaklar nasıl yetecek?” Güzel soru. Modern Ekonominin çıkmazına hoş geldin. Evet, doğru kaynaklar kısıtlı ve görünen o ki insan nüfusu artmaya devam edecek. Bu işin sonu nereye varacak? Eğer tarihe bakarsak, insanoğlunun bu sorunu daima yenilik ve takip eden değişim uygulamalarıyla aştığını görürsünüz. M.Ö. 8500 yılında bereketli hilal* olarak bilinen ve içine Güney Anadolu, Irak, Suriye, Filistin, Lübnan, Ürdün ve Mısır’ın da olduğu ülkeleri katan bölgede ilk tarım uygulamaları keşfedildi. Bu büyük bir devrimdi ve artık o bölgede yaşayanların avcı toplayıcı olarak yaşayıp yırtıcı hayvanların, börtü ve böceğin şerrinden korkmasına gerek yoktu. Güvenle yiyecek üretebilir ve depolaya bilirlerdi. Bundan da önemli olarak kendilerini koruyacak askerleri, toplumu yönetecek yöneticileri ve hayatlarını kolaylaştıracak mucitleri besleyebileceklerdi.
Şunu net biçimde anlamanızda fayda var. Değişim insanoğlunun temel bir olgusudur ve tarihin başından beri olagelmiştir. Tarım devrimi, ateşin keşfi, coğrafi keşifler, endüstri devrimi ve diğerleri birer değişimidir. Bugüne kadar nasıl değişimler olduysa bundan sonrada olmaya devam edecektir.
Bilim İnsanları, Uzmanlar ve Mühendisler dünya üzerinde bulunan kaynakların tükenebileceğini ve daha iyi üretim yollarının keşfedilmesi gerektiğini farkındalar. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilirlik hedefleri boşuna ortaya atılmış bir konu değil. Peki bu başarılabilir mi? Eğer insanlık tarihinin geçmişine bakarsak, evet. Peki bunun garantisi var mı? Hayır. Tüm Dünya üzerinde yaşayan insanlara Amerika Birleşik Devletlerinde ki standartları sağlamak istersek 5 tane daha Dünya ve kaynakları lazım ama Endonezya’da yaşayan insanların standartları sağlanması için 1.1 Dünya yeterli.
Temel #3 Yayılma
Yeniliğin ve buluşun yayılması insanlığın başından beri olan bir durumdur. Yukarıda tarımın MÖ 8500 civarında Bereketli Hilal’de başladığını yazmıştım. Başladıktan sonra MÖ 3500 gelindiğinde İngiltere’ye ve Kuzey Avrupa’ya ulaşmıştı. Aynı şey barut, kağıt ve elektrik için olduğu kadar eposta, bulut teknolojisi ve kripto para içinde geçerlidir. Keşfedilen kolaylığın iş dünyasında diğerleri tarafından takip edilmesi olağandır. Hatta değişime direnç gösterenlerin ayakta kalmayacağını söyleyebiliriz. Şöyle bir örneği aklınıza getirin; bundan 30 yıl önce bilgisayarlar bu kadar yaygın değildi. Satış personelleri sümen* kullanırlardı. Bugün herhangi bir firma ya da oluşum tüm saha satış personeline eski yöntemleri kullandıracağını, eposta, yazılım ve diğer teknolojik nimetleri tercih etmeyeceğini ilan derse ayakta kalamaz. Zaten böyle bir önermenin ortaya atılmasına müsaade edilmez. Diyelim ki atıldı ve bazı nostaljik kişiler uyguladı. Sonuç başarısızlık olur. Neden? Rakip e-posta kullanıyor yetmiyor cep telefonundan da kullanıyor yetmiyor müşteri ilişkileri yönetimi yazılımı kullanıyor yetmiyor yapay zeka ile tüm yıl boyunca geçmişe bakarak ne satacağını anlamaya çalışıyor ve kendini iyileştiriyor. Bu durumda, eski yöntemleri kullanıp rakibi geçeceğini varsaymak gerçekci değil!
Değişim hep varsa neden bu çağda daha önemli hale geldi? Çünkü önceden bu kadar hızlı değildi. Tarımın Avrupa’ya yayılması binlerce yıl sürdü, endüstrinin yayılması onlarca yıl sürdü ancak bu gün yeni ve çok başarılı bir sosyal medya uygulaması ortaya çıksa yayılması ne kadar sürer? Belki aylar belki de günler. Bu da Yunusların Stratejisi kitabında bahsedilen gerçekle uyuşuyor. Değişimlerin yayılması hızlı, oluşumları kısa sürüyor. Büyük büyük dedelerimizden daha çok değişim yaşıyoruz ve yaşayacağız gibi görünüyor.
Bir değişim söz konusu olduğunda insanlar bu değişimi takip etme noktasında farklı davranışlar gösterirler. Kimi erkenden adapte olur, kimi şüpheci yaklaşır kimi ise direnç gösterir hatta bazıları isyan eder. Ancak tüm bu davranışlara rağmen anlamlı ve faydalı değişimler yayılır. Bazen tarihin tersine döndüğü de olmaz değildir. Örneğin; Japonların tüfeği daha dünyada çoğu toplum kullanmazken iyi derecede üretiyor ve kullanıyor olmaları ancak Samuray geleneğinin baskın çıkmasıyla tüfek üretimini ve kullanımını durdurmaları ve 200 yıl sonra İmparator Meiji tarafından modernizasyon için batıdan ithal edilmesi durumu. Bu tersine akışın bedeli ise Japon hazinesinin batıya akması, dışarıdan uzman getirmek ve kanlı bir iç savaş olarak neticelendi.
Temel #4 Değer Üretmek
Ekonominin temeli değer üretmek üzerine kuruludur. Bu değer illa para olacak demek değildir. Bu değer daha önce yapılmamış ve işleri kolaylaştıran bir yaklaşım, sistem veya uygulama olabilir. Şunu aklınıza koymanız da fayda var. Sizin çalıştığınız firma, süt aldığınız market, ekmek aldığınız fırın veya cep telefonu aldığınız büyük firma hepsi değer üretiyor. Bu değer yüzünden siz ya onlarla çalışıyor ya da onlardan satın alıyorsunuz. Eğer o değeri vermezlerse kararınız hemen değişir ve alternatiflere yönelmeye başlarsınız. Ben çok sadığım olmaz diyorsanız şöyle düşünün; aldığınız telefon hatalı çıktı çalışmıyor. Değiştirmeye gittiniz ve sorun çözülmedi. Elinizde ciddi bir ödenmiş fatura ve bozuk bir telefon var. Mahmut abi’den aldığınız tüyoları uygulamak istiyor ama ne mesajlaşabiliyor ne de konuşabiliyorsunuz. Bu durumda, olsun kader böyleymiş deyip telefonsuz ve parayı ödemiş olarak devam mı edersiniz? Yoksa sorununuzu çözmeye mi çalışırsınız?
Ayrıca şunuda vurgulamakta fayda var ki sizde çalıştığınız firma için değer üretiyorsunuz ve bu nedenle işe alındınız. Firmanın bu değere ihtiyacı olduğu sürece, sizde ürettiğiniz sürece ve firmada sizin için değer ürettiği sürece muhtemelen anlaşmanız devam eder ancak zincirin bir halkası koptuğunda çarşı karışmaya başlayacaktır. Meseleyi birazda kadın erkek ilişkileri ekseninde alırsak; bu sitede yazan yazılar ve tavsiyeler sizin değerli bir erkek olmanıza yardımcı olmaya çalışıyor yani değer üretmenize. Siz erkek adam olarak duygusal olarak güçlü, sportif, iyi beslenen, entelektüel birikimi olan, temiz, şık, kariyerinde ilerleyen ve kendinden emin biri olarak daha fazla değer üretmiş ve sunmuş oluyorsunuz. Kadınlarda bu değerleri fark ediyorlar ve tercih ediyorlar. Sizde onların ne değer ürettiğine bakmalısınız. Özellikle uzun vadeli ilişkide bu çok önemli. Eğer siz bunları sunuyor ve bir değer alamıyorsanız, yüksek olasılıkla mutsuz ve kullanılmış hissedeceksiniz.
Temel #5 Süreklilik
Bu tamamen insan doğasıyla alakalı. İhtiyaçlarımız genel olarak zaman içinde süreklilik arz ediyor. Her gün yemek, içmek, giyinmek ve daha pek çok şeyi yapmak zorundayız. İşte bu zorunda olduklarımız süreklilik arz eden bir ekonomi ve iş dünyası çerçevesi oluşturuyor. Yukarıda değer üretmekten bahsetmiştim. Şimdi bu değerin süreklilik arz etmesi de gerekiyor. Bir gün yedikten sonra bir daha yemem diyor musunuz? Bir kere su içmek, sevişmek yada öpüşmek yeterli oluyor mu? Hayır! Çünkü doğamız ve ihtiyaçlarımız süreklilik içinde. İşte bu nedenle ekonomimizde süreklilik içinde. Tıpkı diğer şirketler gibi sizin şirketiniz ve alışveriş yaptıklarınızda değer üretmek ve bunu sürekli yapmak zorunda.
Sona gelirken, özellikle yazıyı basit tutmak istedim Liberalizm, Kapitalizm, Sosyalizm ve ya zırtizm zurtizm gibi terimleri kullanmadım. Bunun iki nedeni var: bir sevmiyorum, iki anlamı zorlaştırıyor. Bu temeller dışında eklenecek başka şeylerde olabilir ancak benim fikrime göre bu beş temel modern iş dünyası ve ekonominin önemli gerçekleri. Hepimiz geçinmek hayatımızı kazanmak ve ayakta kalmak durumundayız. Hatta bu Kırmızı hap camiasında kritik bir konu. Bunu Dünya’ya bakıp “Ne biçim yer lan burası?” diyerek yapamazsınız. Bağırmanın, çağırmanın veya bu sertliğe bakıp ağlamanın bir anlamı yok. Şu an içinde yaşadığımız ekonomik gerçeklerde öyle birkaç ailenin ve kurumun tasarımı filan değil. Tamamen insanoğlunun gelişimi, coğrafya ve evrimle alakalı. Bu güçlüler ve etkileyiciler yok demek değil ancak her şey başkalarının kontrolünde de değil. Bunları size anlatmak istedim çünkü ilerlemeniz için önce kaideleri bilmeniz elzem.
Sümen* Çalışma masası üzerinde bulundurulan, evrak saklamak, yazı yazmak ve masanın daha derli toplu olmasını sağlamak amacıyla kullanılan bir araç setidir. Makam odalarında ve devlet dairelerinde hala kullanılır.
Bereketli Hilal* İnsanoğlunun ilk tarım uygulamalarını bulduğu merkezlerden biri. Günümüzde siyasi olarak Türkiye’nin Güney Anadolu bölgesini, Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail, Filistin, İran ve Mısır’ın toprakları içine alan eskiden ormanlarla çevrili bugün tarımın geliştiği döneme göre ağaçların kesilmesiyle çoraklaşmış bölge.
Erkekler, geçenlerde Amerikan Psikoloji Derneği tarafından yayınlanan ‘Erkekler için Psikolojik Pratikler Rehberi’ adlı raporun içerisindeki tavsiyelere uymamalılar. Bu tavsiyeler ‘Geleneksel Erkeklik’ dediğimiz; stoacılık, rekabetçilik, dominantlık ve atılganlık gibi şeylerin zararlı olduğunu ima ediyor (*).
Bu tavsiyeler yanlış.
Stoacı duygu kontrolü gereklidir. Rekabetçi ruh size başarıyı getirir. Dominantlık ve dominant olmak için gereken fiziksel ve duygusal güç, sizin başkaları tarafından domine edilmenize neden olacak bir güçsüzlükten çok daha onurludur.
ŞU AN, ERKEKLERİ UYANDIRIP BU HASTALIKLI DÜŞÜNCE YAPISIYLA MÜCADELE ETMENİN TAM ZAMANI
Ve atılganlık, amacınıza giderken kullanacağınız bir araçtır. Cesurca eylemler olmadan, bu eylemleri gerçekleştiren bir başkasının cesaretine boyun eğmek zorunda kalırsınız.
Elbette bu ‘Geleneksel Erkeklik’ özelliklerinin çağ dışı ve gereksiz olduğu bir evrende yaşamak güzel olurdu. Belki de bu hayali evrende herkes duygularını rahatça dışarı vurabilirdi.
Bu evrende rekabet olmazdı, herkes her daim kazanırdı. İnsanlar birbirlerini domine etmek yerine işbirliği yapıp tamamiyle eşit yaşarlardı. Ve son olarak bu hayali evrende atılgan davranışlar da olmazdı, insanlar birbirlerine sarılır ve geçinip giderlerdi.
Ama böyle bir evren yok. Olsa iyi olur muydu? Olurdu. Ama yok.
Dünya zorlu bir yer. Hayat acımasız. İnsanoğlu her zaman kibar ve iyilik sever değil. Hayırseverlik, hoşgörü ve merhamete bel bağlayamazsınız.
Eğer duygularınızı belli ederseniz, avantajınızı kaybedersiniz. Duygusal kararlar alırsanız, bu kararların sizi yanlış yöne sevk etmesi muhtemeldir.
Eğer mücadeleci ruhtan yoksunsanız, işe girme, girdikten sonra yükselme, maaşınız hakkında pazarlık yapma ve hatta kendinize bir eş bulmak gibi bir çok konuda kaybeden konumunda olursunuz.
Son olarak, eğer yeterince atılgan değilseniz karşınıza çıkan fırsatları iyi değerlendiremezsiniz. Hayatta güzel şeyler size gökten yağmaz, onlara saldırmalı ve onları ‘fethetmelisiniz’. Bunları yapmazsanız tonla fırsat kaçıracaksınız. Siz hayatınızı değil, hayat sizi kontrol edecek.
Ama o kadar da basit değil, işlerin karmaşıklaştığı yer de zaten tam burası. Bu özelliklerin hiçbirinde aşırıya kaçmamanız çok önemli.
Deniz kuvvetlerinden takım arkadaşım (**) Leif Babin’le beraber çıkardığımız son kitabım ‘Liderlik İkiliği’nde yazdığım gibi: Bir lider dengede kalmak için çaba göstermeli, bir erkek de.
Eğer duygularınızı tamamen kapatıp Stoacılığın dozunu kaçırırsanız hiç kimseyle duygusal bir bağ kuramazsınız. Ayrıca insanlara liderlik edemezsiniz çünkü insanlar duygularını hiçbir şekilde belli etmeyen bir lideri takip etmezler.
Ayrıca, eğer duygularınızı tamamen kapatırsanız sizi başarıya iten o eğlence ve mutluluk duygusunu tecrübe edemezsiniz. Hayatı yaşamaya değer kılan bu pozitif duygulardan yoksun kalırsınız.
Eğer fazla rekabetçiyseniz, hiçbir şeyden zevk almadığınız bir konuma doğru sürüklenebilirsiniz. Kazanmaya takıntılı hale gelirsiniz ve kafayı yersiniz. Tek bir mağlubiyet sizin bütün ilerlemenizi yerle bir eder.
Kısa vadede kazanmak için ahlaksızca ve yasal olmayan şeyler yapmak size cazip gelir. Bu hareketler de bir gün gelir mutlaka canınızı yakar. Uzun vadede ise sizi bitirir.
Domine etme isteği de kontrol altında tutulmalıdır. Her türlü durumu domine etmeye odaklanırsanız, bu pek de sizin yararınıza olmayacaktır. Eğer tek amacınız domine etmekse insanları dinlemeyeceksiniz ve böylece kendi fikirlerinizden daha iyi olan fikirleri duyamayıp kaçırmış olacaksınız.
Zamanla insanların hoşgörüsü azalacak, ilişkileriniz zarar görecek ve tüm liderlik kredinizi tüketeceksiniz. Hiç kimse, işlerin sadece kendi istediği yoldan halledilmesini isteyen birinin etrafında bulunmak istemez.
Son olarak, aşırı atılgansanız da kendinizi yakarsınız. Çok fazla risk alırsınız, çok fazla köprü yıkarsınız ve tüm cephanenizi bir anda harcarsınız.
Bir lider ve erkek olarak; ne zaman geri çekilip, toparlanıp, tekrar organize olacağınız zamanı da anlamanız gerekiyor ki başka bir vakit tekrar gelip savaşabilesiniz.
Bu ikilemler uzar gider; bir lider ve erkek olarak sizin sürekli dengeyi gözetmeniz gerekiyor. Siz; deli dolu değil cesur olmalısınız, diktatör değil kararlı olmalısınız, kaskatı değil disiplinli olmalısınız, açık fikirli ama aynı zamanda da ilkeli olmalısınız.
Yani size, erkeksi özelliklerinizi bastırmanızı söyleyen medyayı dinlemeyin. Erkek adam gibi davranmanın kötü olduğunu söyleyen reklamları umursamayın.
Ama aynı zamanda da bu veya diğer başka özelliklerin sizi uçlara sürüklemesine de izin vermeyin. Yoksa bir lider, erkek ve insan olarak kaybedersiniz. Bunun yerine, sizi bir zıt kutuptan diğerine fırlatan bu ikilemleri dengede tutun.
Ve bu dengeyi nasıl sağladığınızı oğullarınıza ve kızlarınıza öğretin çünkü bu sözümona ‘Erkeksi Özellikler’ sadece erkeklere ait olması gereken özellikler değiller.
Hiç durup da sizden bağımsız bir güç tarafından kontrol edilip edilmediğinizi düşündünüz mü? Dünya hiç aynı anda hem boş, hem gerçek dışı hem de kızgın hissettiriyor mu? Belki bu sorular aklınıza bile gelmedi çünkü sözde bize yardım ettiği söylenen teknolojik gelişmeler tarafından
çoktan ‘tüketildiniz’. Her hâlükârda, işte modern teknolojinin kölesi olduğunuzun muhtemel işaretleri:
1.Bir anı yaşamaktansa onu kaydetmek daha çok ilginizi çekiyor
İnsanlar hayatı hala gerçek anlamıyla yaşıyorlar mı? Öyle görünüyor ki günümüzde herkes yaşadıkları anların tadını gerçekten çıkarmaktansa, ne gördükleriyle ve nerede olduklarıyla ilgili gösteriş yapmayı tercih ediyor. Günümüz sosyal medyası, insanları tam anlamıyla ‘Fotoğraf yoksa yaşanmadı’ tarzı bir anlayışa itiyor.
2.İnternette takıldığınızda sıklıkla zamanınızın kontrolünü kaybediyorsunuz
Ne sıklıkla en sevdiğiniz internet sitesinden başınızı kaldırdığınızda ekran karşısında saatlerce boş boş oturduğunuzu fark ediyorsunuz? Yapacak daha iyi işleriniz vardı ama siz zamanınızı bomboş Youtube videolarına ve aptalca clickbait makalelere harcadınız. Bunu bir daha yapmayacağınıza dair kendinize söz verin ve şunu bir kontrol edin.
3.Dijital bir bağlantı olmadığında kaygılı hissediyorsunuz
Hiç yeni bir şey olmamasına rağmen e-postalarınızı, mesajlarınızı, güncellemeleri ve haberleri sık sık kontrol ediyor musunuz? Günümüzde insanlar ellerindeki o telefonlara o kadar bağımlılar ki nomofobi artık hayatımızın içerisinde.
4.Sanal dünyada, gerçek hayatta harcadığınızdan daha fazla vakit harcıyorsunuz
Ortalama bir Amerika’lı günün 7 saatten fazlasını ekran başında geçiriyor. Ve biliyorsunuz ki gerçek dünyanın, sanal dünyaya kıyasla çok daha sıkıcı olduğunu düşünmeye başladığınızda dibe batarsınız. Doğada vakit geçiren ve fiziksel aktivitelere bayılan ben bile çalışmak için bilgisayar başında tonla zaman harcamak zorundayım.
5.Yeterince güneş ışığı almıyorsunuz
Dünyadaki bir çok insan yeterince güneş ışığı almamaları yüzünden D Vitamini eksikliği çekiyor ve teknoloji işleri daha iyi hale de getirmiyor. Sürekli ‘fişe takılı’ halde yaşayan insanların, içlerinde en ufak bir canlılık belirtisi kalmamış gibi görünmeleri şaşırtıcı mı?
6.Uykuya dalmakta zorluk çekiyorsunuz
Kendilerini gün içerisinde güneş ışığından mahrum bırakan insanlar aynı zamanda geceleri uykuya ihtiyacı olduğu vakit gözlerini sanal ışıklara boğuyorlar. Uyumadan önce telefonda vakit geçirmek, beyninizdeki melatonin üretimini bozarak uyku düzeninizi altüst edecektir.
7.Elinizde telefonla yürüyorsunuz veya araba sürüyorsunuz
Yürürken kafasını telefonuna gömdüğü için kaç tane insanla az kalsın çarpışacağımı hatırlamıyorum bile. Ayrıca çoğu insanın araba sürerken yazışmayı, bunu güvenli bir şekilde yapabilecek kadar zeki (yani yetenekli) olduklarını söyleyerek rasyonalize etmelerini çok çirkin buluyorum.
8. Zeka oyunlarının sizi daha zeki yaptığını düşünüyorsunuz
Hep insanların telefonlarından oynadıkları bu ‘beyin jimnastiği’ oyunlarının aptalca ve saçma olduğunu düşünmüşümdür. Son çalışmalar düşüncelerimi doğrular nitelikte.
9.İnsanlarla az etkileşim kurmanız yüzünden sosyal yetenekleriniz berbat
Ergenliğimde utangaç ve garip biriydim çünkü zamanımın neredeyse tamamını sosyalleşmek yerine televizyon izlemek, internette gezinmek ve video oyunlarıyla harcıyordum. Ortalama sosyal yeteneklere sahip normal bir insan olmak için neredeyse on yıl boyunca çok büyük bir mücadele verdim.
Bugün birçok Y kuşağı bunlar yüzünden resmen boş ve amaçsız birer enkaz gibi. Hatta zamanında mesajlaşmaya çok alıştıkları için çalan bir telefona cevap vermekten korkan birkaç gençle bile tanışmıştım.
10.Gerçek bir kadın yerine porno ve sanal kız arkadaşları tercih ediyorsunuz
İnternet pornosu halihazırda tüm dünyaya veba gibi yayıldı ve bir çok erkeğin hayatını mahvediyor, ama artık bir de ‘Sanal Sevgili’ diye bir şey olduğunu biliyor muydunuz? Şu an Japonya’da çok popüler ve yakında Batı’da zaten devam eden işlevsiz cinsel ilişkilerle beraber bu sanal hatunların kullanımı da yükselişe geçecek. Bir de üstüne seks robotları da yaygınlaştığında bir çok erkek muhtemelen bu robotların seks kölesi haline gelecek.
11.Son çıkan ürünler hakkında bir takıntınız var
En son çıkan teknolojik ürünlerin özelliklerini kontrol etmek için saatler harcıyorsunuz, yeni modelin eski modelden 0,8mm daha ince olması veya gözle görmesi imkansız olsa da daha fazla piksele sahip olmasını çok fazla önemsiyorsunuz. Bir sonraki amiral gemisi telefonu almak için geceden sıraya giriyorsunuz çünkü şu anki telefonunuzu alalı 11 ay oldu bile! Ve bu telefona para saydıktan sonra kendin gibi diğer aptallarla telefonlar üzerine tartışıp kendini onlara çemkiriyorsun çünkü senin oyuncağın seni daha üstün yapıyor.
Evet ya. O kaybedenlere günlerini göster.
12.Kendinizi resmen bir ‘teknoloji tarikatının’ içerisine sürüklenirken buldunuz
Bir süredir eski model akıllı telefonumdan kurtulup kapaklı bir telefona geçmek istiyordum ki hayatımı biraz olsun basitleştirebileyim. Ama gördüm ki bunu yapmak imkansız çünkü çevremdeki herkes iş ve arkadaşlık ilişkilerinde iletişim için üçüncü parti uygulamalar kullanıyor. Akıllı telefon kullanmaktan nefret etsem de bunu yapmaya bir nevi zorlanıyorum.
Artık kredi kartı ve epostalar olmadan yaşamak neredeyse imkansız. Merak ediyorum, acaba bu telefon ve RFID için ne zaman geçerli olacak?*
(*Çevirenin Notu: Makale 2016 yılına ait, yani çoktan geçerli oldu bile.)
13.Vücut duruşunuz ve sağlığınız bozuluyor
Teknoloji, modern insanları çok büyük sağlık sorunlarına neden olan sedanter bir yaşam tarzına itti. İnsanların bir ekrana bakmak için sürekli eğildiği günümüz dünyasında baş önde postürü salgın gibi yayılmış durumda. Ve bu sadece kullandığımız elektronik cihazların neden açtığı bir sorun. Daha tükettiğimiz her şeyin içerisinde bulunan işlenmiş gıdalar, kimyasal maddeler ve hormonlar gibi şeyleri saymadım bile.
14.Bilişsel kapasiteniz azaldı
Hiç eskisinden daha çabuk sıkıldığınızı, konsantre olmakta ve bir şeyleri hatırlamakta eskisinden daha kötü olduğunuzu düşündünüz mü? Eskiden insanlar koskoca şiirleri ve hikayeleri aklında tutabilirken günümüzde çoğu genç kendi telefon numarasını bile hatırlamakta zorluk çekiyor.
Ayrıca günümüzde insanlar görece uzun bir yazı gördüğünde yazıyı okumak yerine yorumlara ‘özet geç’ yazmaya daha eğilimli gibi görünüyorlar.
15.Aynı anda birden çok iş yapmanın sizi üretken ve daha zeki yaptığını düşünüyorsunuz
Kullandığın teknoloji sana yol mu gösteriyor yoksa seni kontrol mü ediyor? Her geçen gün ikisi arasındaki sınır daha da bulanıklaşıyor ama insanlar bunların sağladığı ‘fayda’ ve rahatlığa o kadar bağımlılar ki pek umursamıyorlar.
18.Gizliliğin hakkında hiçbir endişen yok
Tarihin hiçbir döneminde devletler ve şirketler bizim hakkımızda bu kadar fazla bilgi toplamamıştı. Günümüz bilgi toplama ve gözetleme dünyası Stasi’nin ıslak rüyasının resmen gerçekleşmiş hali.
Terörist saldırısından ölme ihtimali yıldırım çarpmasından ölme ihtimalinden düşük olmasına rağmen, insanlar devletlerin korku tacirliğine boyun eğdiler ve mahremiyetlerinden isteyerek vazgeçtiler. Her hareketiniz, yaptığınız her arama, satın aldığınız her şey ve attığınız her mesaj kaydedilip depolanıyor. Terörle savaşın esas kazananı Big Brother.
19.Devletin oyuncakları seninkilerden daha iyi
Bizim gibi köylüler kendimizi savunmak için bıçak ve tabanca gibi şeylere bile zar zor sahip olabiliyorken, devletler bizi yönetmek için her türlü son model silah teknolojisine sahipler. Ve öyle görünüyor ki bu saatten sonra yeni robot teknolojileri sayesinde yüce devlet büyüklerimizin, postallarıyla üzerimizden geçmeleri için başka adamlara ihtiyacı yok.
20.Teknolojinin tamamiyle sorunsuz ve mükemmel olduğunu düşünüyorsunuz
Yukarıda saydığım tüm maddelere rağmen illa ki çıkıp her türlü teknolojik yeniliğin iyi bir şey olduğunu söyleyen tonla gözü kör insan çıkacak. Tek ihtiyacınız olan şeyin, teknolojiyi ‘makul’ şekilde kullanmak olduğunu söyleyecekler. Peki ‘makul’ seviyenin ne olduğuna kim karar veriyor? Nasıl hesaplıyorsunuz bu seviyeyi? Giderek artan oranda teknolojiye bağımlı olan bir dünyada nasıl ‘makul’ seviyede kalacaksınız? Unutmayın, bugünün ‘makul’ kullanımı yüz yıl önce aşırı diye nitelendiriliyordu.
Bunların haricinde teknolojiyle ilgili bir çok sorun daha olsa da mevzunun ya siyah ya beyaz diye düşünülüp ya teknoloji çok iyi bir şeydir ya da çok kötü bir şeydir tarzı sonuçlara varılmasını istemem. Ve kesinlikle teknolojiden tamamen kurtulup taş devrine dönmemiz gerektiğini söylemiyorum (en azından şimdilik). Yapmamız gereken şey teknolojinin günlük hayatımız üzerindeki etkilerinin daha fazla farkında olmak yoksa sonumuz kaynar sudaki kurbağalar gibi olacak. Günün birinde, uyandığınızda teknoloji tarafından yiyip bitirildiğinizi ve bundan bir kaçış yolu olmadığını anlamak emin olun istemezsiniz.
Genelde ilk çocuktan sonra ya da evliliğin 10. Yılından sonra kadınlarda böyle arızalar olabiliyorlar. “Ben sevişmeyi sevmiyorum”, “ben cinsellikten eskisi kadar zevk almıyorum”, “ben zaten sekse düşkün bir insan değilim”, “Başım ağrıyor” vs… Ben kendi tecrübelerimden ve Mahmut Abi’nin yüzlerce tecrübesinden yola çıkarak söyleyebilirim ki, yazıdaki teşhis doğru. Eşiniz artık kendi çerçevesinde yaşıyor ve sizi sadece elde tutuyor. Emin olun, eşinizi kendi çerçevenize yani eşinizin sizin ve onunla birlikte kurduğunuz ailenin çerçevesinde yaşaması gerekiyor. Yoksa sizi hayat arkadaşı olarak kabul eder fakat koca olarak kabul etmez. Bunun sağlamanın tek yolu da, kendiniz için yaşamanız, kendinize dikkat ve özen göstermeniz. Kendinizle ilgili kararlar alın ve uygulayın. Ani değişimler merak, merak başka istekler yaratır bayanlarda.
Ben şimdi 42 yaşındayım. 7 ay önce eşimden boşandım. Mahmut Bey’le de skype üzerinde o dönem değerlendirme yapmıştık. Eşiminle cinsellik yönünden aynı şeyleri yaşamış ve whatsapp üzerinden başka bir adamla konuşmalarını yakalamıştım. Sonrasında barışmak gibi aptalık gösterip tekrar eve döndükten bir süre sonra bu sefer benden habersiz bir cep telefonunu yakalamıştım. Bu telefonun içinde başka bir adamla bir sürü mesaj ve aramalar vardı.
O dönemde bana yukarıdaki maddeleri bahaneleri seks yapmamak için eşim bana sürekli sıralıyordu. Hatun kişi, beni onu tatmin edememekle, şunla bunla her şeyle suçladı. İnsellikten kaynaklı, evimin mükemmel babası olmam istememden dolayı ne dediyse boynumu büktüm ve kabul ettim. Ama kendimde bir dönüşüme başladım. Spor salonu, yüzme, krav maga son olarak askeri pentathlon gibi sporlardan sonra vücudumu bir şekle soktum. Bütün gardrobumu yeniledim saç ektirdim, arabamı daha üst düzey yaptım ( sen kendi paranı yemezsen yiyen çıkıyor a.k.a alfa öder beta siker).
Bu süreçte, biri 27 diğeri 38 yaşında2 tane tabak yaptım. Bu sayede cinsellik konusunda şunu anladım ki ben aslında zevk verebiliyor muşum. 40 yaşından sonra, elektro gitar çalmayı öğrendim. Hepsi bu sitenin rehberliği ve yol haritası sayesinde. Şu an yaşadığım mükemmel bir hayat mı? Değil. Kızımla aynı evde yaşamak için sağ kolumu verirdim. Ama en son 2 ay önce eski eşim benimle birlikte olmak istedi cinsel yönden kaç seneden beri ağzından çıkmayan sözleri duydum. Artık umrumda da değil ama gurur vericiydi. Yani sen kendinde önemli ve olumlu yönde bir değişimler yaparsan, işine ve hayatına odaklanırsan kendi hayatının lideri olursan seni takip edenler oluyor bu hayata…
40 yaşında dedektifçilik oynadım, erkekliğimden şüphe ettim, aldatıldığım için hüngür ağladım, çok kırıldım inanın. Kendini karısının çocuğunun mutluluğuna adamış adam gibi adam denilen bir adamdım. Şimdi ise kötü değilim fakat kendim için yaşadığım için dışarıdan bencil olarak değerlendiriliyorum. Fakat bazı şeyler sondan öte bir başlangıç oluyor… Hayat bazen insana bambaşka şeyler ve farklı bir hayat tarzı getiriyor. Siz yeter ki o isteği ve disiplini kendiniz de bulun. Gerisi mucize gibi kendi kendine oluyor.
Boşanma olayına da bir kaç not düşmek istiyorum. Erkekler boşanma olayında maça 5-0 yenik, deplasmansda ve seyircisiz, sahaya 9 kişi ve hakemde direkt satılmış olarak çıkıyor. Aldatma davası ikiye ayrılıyor: aldatma ve zina. Zinayı kanıtlamanız çok zor. Kanıtlasanız bile elinize düşük bir mevla tazminat bile vermiyorlar. Bırakın çocuğunuz varsa velayet almanız bile çok zor. Arkadaşlar aldatılma, aldatanı yakalama, boşanma ve hayatta bakış açısı konusunda uzman olmassam da çok büyük tecrübeler geçirdim. İsteyen admin mail adresimi alıp danışabilir. Elimden geldiğince yardımcı olurum. Mahmut bey iyi bir insan tek kusuru şu %90 olayı çözümlemesine rağmen %10 üzerinden konuşup mümkün olduğunca kırmadan üzmeden birşeyleri kibarca ifade ediyor.
Her şey için teşekkürler.
Bu arada telefon daki mesajlar boşanma davalarında ne kadar etkili ona da değineyim.
Aynı gün içinde atılmış altı karşılıklı mesaj boşanmada sadece tarafın kusurunu belirtir. 5-10 bin gibi bir tazminat alırsın. Davanın ilerleyen dönemlerinde nafaka ödeme ihtimalin bile var.
Tabi ki mesajın nasıl ele geçirildiği, bu yöntemin yasal olup olmadığı da önemli. Bunlar halen Yargıtay da tartışılan konular ve farklı kararlara bağlanan hükümler var. Kimi kararlar aldatan eşin kişisel verilerinin onun rızası ve haberi olmadan hukuksuzca elde edildiği için, delil sayılmayacağını ve bu yüzden aldatılana hapis cezası veren hükümler var. Bir başka davada ise, eşin aldatmayı ispatlamasının tek yolunun bu olduğunu ve casus yazılım ile ele geçirdiği kanıtların hukuksuz yollarla ele geçirilmesine rağmen kanıt olarak sayılmasına karar veren hükümler var.
Bir de burada mesajlaşmanın ne zaman öğrenildiği önemli. 6 ayı geçtiyse, ve hala bir dava yoksa affetmiş sayılıyorsunuz. Ancak aldatılma hala devam ediyorsa ki bu sefer hala devam ettiğini kanıtlamaya çalışıyorsunuz ve delil olarak sayılıyor. Sitedeki evli kardeşlerime yada hasbel kader yolu düşmüş bu yazıyı okuyan arkadaşlarıms hitaben de bu kadar hukuksal ıvır zıvır içinde şunu belirtmek isterim. Aldatılmak insanın çok canını yakar, çok üzülürsünüz. Bu konuda her detayı öğrenmek istersiniz öğrendikçe daha da üzülürsünüz. Böyle bir durumla karşılaştığınızda;
1.Sakın affetmeyin anen sitede yazdığı gibi… Çünkü aldatan yine aldatır. Sen onun hipergamik duygularında sadece sağlayıcısın, koca değil. Hatta yakaladığınız zaman öyle yüklenin ki hipergamisi tuzla buz olacak. Hipergaminin paramparça olduğu bu dönem anlaşmalı boşanma kağıtlarına imza atmak için uygun bir dönem ve oldukça kısa bir dönemdir.
2. Artık aldatmayla ilişkili hiçbir şey araştırmayın. Öğreneceğiniz her detay, canınızı daha da yakacaktır.
3. Hayatta başka şeylere konsantre olun ve günününüzü programlayın. Kendinize görevler koyun ve disiplinize olun. Mesala ben her sabah yatağımı askerdeki gibi topluyorum. Böylece günün ilk görevini başarıyorum. İkinci, üçüncü görev derken basit olsa da bu görevler sizin hem disiplinize olmanıza hem de başarı duygusu birikerek sizin kendinize güveninizi kazanmanıza yardımcı oluyor.
Dediğim gibi zor bir durum, ben bile hala yaralarımu saramadım. Kırmızı hapı tam olarak sindiremedim ki hala buraya bu kadar uzun yazabiliyorum. Affedin arkadaşlar 40 yaşından sonra kırmızı hap bu kadar oluyor.