Türk kızlarının %90’ı ruh hastası mı?

Ekşi sözlükte biri, Türk kızlarının %90’ının ruh hastası olması başlığına “tabii ki ruh hastaları bunlar” diye kendi deneyimini yazmış, bir inceleyelim dedim.

Önce tamamen bir okuyun ve bakalım bu adamın asıl derdini görebilecek misiniz?

biri nişanlılık olmak üzere son 5 sevgilimde de illallah etmiştim artık. dünya bile değil, evren bunların etrafında dönüyor resmen. hiçbir konuda hiçbirini tatmin edemiyorum. mutlu olmuyorlar. ne yaparsanız yapın her an ilgi bekleyen, kendinizle 10 dk zaman geçirseniz “benle ilgilenmiyosun” zorbalığına başlayan, istekleri hiçbir zaman bitmeyen bir topluluk bunlar.

bir uğraş ya da hayata dair merak ettikleri, dert edindikleri bir şey yok. bir hobileri yok. müzik zevkleri yok. spor, sanat, genel kültür ne bileyim sikindirik siyaset falan bile “ıyghh öff püff” şeyler bunlar için. statü denen şeyi follower sayısıyla eşdeğer görürler. örneğin bir tanesiyle bile açıp cosmos belgeseli izleyemedim, biriyle bile hayata dair ya da özel niş alanlara dair bir sohbetim olmadı. daha doğrusu olamadı. çünkü çok denedim. bu arada bu arkadaşlar bildiğin yüksek fakültelerden mezunlar ve çalışan insanlar. ama birinden bile bir konuda etkilenmedim. beni açacak, merak ettirecek, hayret ettirecek hiçbir anım olmadı.

damızlık adam gibiydim. kamış istediklerinde hazır bir şekilde görevimi yapmam gerekir. ben 2 saat atıyorum satranç oynadığımda oooo “beni unuttun yine”. araban varsa o haftasonu hanfendiyi istediği yere götürceksin. bak senin istediğin de değil. araban var olum sonuçta. hatta sen hastasın köpek gibi evde yatıyosun, hanfendi yazıyor paydosa doğru “alcak mısın beni çıkışta aşkooo”. sen hastaysan banane amk servise mi bindirceksin beni yaa ıyghh.

nişan yapıp evimi açtığım insan her gün beni birinden kıskanıyodu. her allahın günü. ayrılık ultimatomları veriyodu. evli çoçuklu insanlara yürümedigimin hesabını verirken buluyodum kendimi. bi süre sonra ben de ruh hastası oldum tabi. iş yerinden ayrılan bir arkadaşın fotoğraf karesinde olduğum icin birilerine yürümekle suçlanıyodum. ve ben bu psikopatlara her seye ragmen saygılı davranıyordum. bildiğin açıklama falan yapıyodum.

o kadar çok ruh hastası tanıdım ki artık bu genellemeyi yapacak seviyeye geldim. türk kızı %90 ı ilgi budalası, bencil, hayata dair hiçbir merakı, ilgisi ya da dert edindiği bir uğraşı olmayan boş bir topluluktur. nokta

Şimdi de sazı ben elime alayım.

biri nişanlılık olmak üzere son 5 sevgilimde de illallah etmiştim artık.

Bir, iki kadında aynı şeyi yaşasan,  bunlar ruh hastası dersin. 5 kadında da aynısını yaşayınca “acaba bütün bu ilişkilerin ortak paydasında – bende – bir yanlış var mı” diye düşünmen lazım. “Kadınlar bana niye böyle davranıyor, benden neden sürekli ödemem, itaat etmem, alttan almam bekleniyor?” dersin. Arkadaş kendisini bir kez bile suçlamış mı? Hayır. Bu şekilde de tabii ki egosunu sıvazlayıp duruyor ama bu tür kaybeden narsizmi maalesef %90 kendisine zararlı.

Bu adam kendi arızaları nedeniyle, normal kızlar tarafından sürekli reddedilip, sadece ruh hastası kızlarla birlikte olabiliyor olabilir. Bu tür bir “tüm kadınlar / erkekler şöyle böyle” ağlamasında çoğu zaman durum bu. Örneğin “tüm erkekler sikip atan, aldatan götlerdir” diye ağlayan kadın size saçma geliyor zira muhtemelen kendinizi ve birçok erkeği biliyorsunuz ve bu tür erkeklerin azınlıkta olduğunu da biliyorsunuz. Ama bu kız için gerçeklik bu. Neden? Zira normal erkekler onun için görünmez (itici, heyecan verici değil) ve sürekli bu tip adamları buluyor. Sonra da tabii onun için “tüm erkekler” kötü, göt, piç. Burada da aynı durum olabilir. Sen mazoşistsen, seni sadece sadistler çekici bulur ve sonra da tüm kadınları sadist sanarsın mesela. Oysa gerçekte sorun, senin normal kadınlar tarafından tercih edilmemendir.

Örneğin ben burada çok görüyorum. Kız arkadaşım çok kıskanç, sürekli bir şey istiyor, kavga çıkarıyor, vs. diyen adamlarla biraz konuşunca şu çok bariz. Adam kendine güvenmeyen, öz değer yoksunu biri ve kendine hep böyle kızları çekiyor. Sonra da tüm kızlar bu şekilde kendine güvensiz, drama sanıyor.

Fakat burada başka bir mekanizmanın olma ihtimali daha yüksek. Kadınlar omurgasız, kendi çizgilerini savunamayan, bu çizgiler ihlal edildiğinde çekip gidemeyecek kadar muhtaç ve korkak erkeklere çok acımasız davranırlar. Aynı kadın böyle bir erkeğe arkadaşın yazdığı gibi eziyet ederken, omurgalı, eğer çizgilerini fazla ihlal ederse elinden kaçırabileceğini bildiği bir erkeğe feminen, sevgi dolu ve gayet iyi davranabilir.

Bu arkadaşın temel probleminin omurgasızlık olabileceğini nereden anlıyoruz? Şu iki örneği verelim:

“araban varsa o haftasonu hanfendiyi istediği yere götürceksin. bak senin istediğin de değil. araban var olum sonuçta. hatta sen hastasın köpek gibi evde yatıyosun, hanfendi yazıyor paydosa doğru “alcak mısın beni çıkışta aşkooo”. sen hastaysan banane amk servise mi bindirceksin beni yaa ıyghh.”

ve ben bu psikopatlara her seye ragmen saygılı davranıyordum

Sen, kadın seni şoför olarak kullanmak istediğinde, gıkını çıkarmadan itaat ediyorsun, hasta olsan bile. Ya da belki gıkın çıkıyor ama ben senin şoförün değilim diye yerini bildirecek cesaretin olmadığı için, kıza yerini bildiremiyorsun.

Dikkat edin, kız ağzıma sıçsa da korkumdan (kızı kaybederim, yalnız kalırım, kimse beni sevmez korkusu muhtemelen) gıkımı çıkaramıyorum demek, kırılgan narsist egosunun kaldırabileceği bir gerçek değil. Bunun yerine “ve ben bu psikopatlara her seye ragmen saygılı davranıyordum” diyor. Buna da muhtemelen inanıyor. Ben “zayıfım”, “muhtaç davranıyorum” demek yerine, “büyüklük bende kalıyor”, “ben yine de çok efendiyim” diye zayıflığına güzelleme düzüyor.

Arkadaşlar, kadınlar bu noktaya birgünde gelmezler. Bu sitede defalarca belirttiğimiz gibi, bir kadın sizin erkek adam mı yoksa bir sünepe mi olduğunuzu size bakarak tam olarak göremez. Arada sizin sünepe iseniz ona göre davranacağınız küçük testler yaparlar. Bu testler başında çok küçüktür ama siz muhtaçlık, kaybederim ve beni kimse sevmez korkularının esiri bir erkekseniz, bu testlere hafif bir omurga bile gösteremeyebilirsiniz. Bu durumda da kadın acaba ne kadar sünepesiniz diye testlerin şiddetini arttırır ve bir de bakarsınız hasta yatağınızdan kalkıp ona şoförlük yapmıyorsunuz diye size telefonda bağırıp çağırdığı bir noktaya gelmişsiniz.

o kadar çok ruh hastası tanıdım ki artık bu genellemeyi yapacak seviyeye geldim. türk kızı %90 ı ilgi budalası, bencil, hayata dair hiçbir merakı, ilgisi ya da dert edindiği bir uğraşı olmayan boş bir topluluktur. nokta

Sen de bu kadın çöplüğünün kıymetini bilmediği bir pırlantasın değil mi? Yersen. Maalesef kendi yiyordur. Muhtemelen bunu okusa direkt savunmaya geçer. Şişkin ama aşırı kırılgan egosu bu gerçekleri kaldıramaz. Ama sorun şu ki, egomu koruyacağım diye ilişki hayatını cehenneme çeviren, üstelik düzeltme olanağı kendi elinde olan hatalarını düzeltemiyor. Bunun yerine sorunu kadınlara atıyor ve egosunu rahatlatıyor ama bu sefer de sorunu çözmesi mümkün değil. Zira “tüm Türk kadınları ruh hastası” ve bu konuda yapabileceği ne var ki?

Bakın beraber olduğunuz kadın gerçekten ruh hastası olabilir. Ama durum buysa sizin bu kadını bırakmanız lazım. Fakat şimdi bu çocuğu düşünün. Kız arkadaşı gerçekten ruh hastası olsa bile nasıl bıraksın? Zira ona göre ruh hastası olmayan bir kız yok ki?

Oysa azıcık alçak gönüllü olsa, 5 kızda da aynı şeyi yaşadım o zaman bendeki problem ne olabilir diye kafa yorsa, kendi zayıflıklarını bulup giderse, hem böyle kızları kendine çekmeyi bırakacak, hem daha nitelikli kızları kendine çekecek hem de omurgasızlığı yüzünden normal kızları bile ruh hastası canavarlara çevirmeyecek! Evet, yeterince uzun süre böyle omurgasız davranırsanız, en iyi kızı bile çıldırtabilirsiniz. Gerçi normalin üstünde niteliğe sahip kızlar sizi ilk aylarda terk edeceği için, onlarla tecrübeniz çok olmayabilir.

Bu arada, iyi çocuk sendromu olan adamlar normal kadınları iterken, narsist kadınları kendilerine çekerler. Bu konuda iyi çocuklar narsist kadınları kendilerine çekerler yazımıza da bakabilirsiniz.

Bu konu, Modern iyi kocalar ve erkeğe psikolojik şiddet uygulayan kadınlar cehennemi podcastında da işlenmişti.

Sorularınız varsa site yorumlarında sorabilirsiniz ya da bana özel olarak ulaşabilirsiniz. İlişkiler konusundaki ilişkiler setimizi de tavsiye ederim.

Birer bilinçaltı programlama olarak inançlar

Bilinç ve Bilinçaltı Nedir?

Eğer daha önce, öz farkındalığı yüksek ve bilgili insanlarla sohbet ettiyseniz “Bilinç” ve “Bilinçaltı” gibi terimleri eminim ki duymuşsunuzdur. Bu bölümde, bu terimlerin ne anlama geldiğini ele alacağız.

Şöyle bir durum düşünün:

Araba sürmeyi ilk öğrendiğiniz zamanlar son derece odaklanmış, uyaranlara tepki vermeye hazır bir haldesinizdir. Zihniniz bir işle meşguldür ve %100 kapasite ile o işi yapıyordur.

Bir süre sonra, şoförlüğünüz ilerledikçe, Zihninizin hepsini bu iş için kullanmanıza gerek kalmadığını fark edersiniz. Uzuvlarınızı koordinasyonlu bir şekilde kullanarak aracı sürerken bir yandan da müzik dinlemek ya da başkasıyla sohbet etmek gibi şeyler de yapabilirsiniz.

Bu seviyeye ulaştığınızda, araba sürme eylemini gerçekleştiren kısım beyninizin neresidir? Başka şeyler ile uğraşırken araba sürme işini beyninizin hangi kısmına emanet ettiniz?

Yüzünüze doğru aniden bir nesne fırlatılsa, daha ne olduğunu anlamadan gözlerinizi kırparsınız. Bilinçsizce yapılan bu eylemi gerçekleştiren şey nedir?

Yanan bir ocağa ya da bir elektrik teline dokunduğunuzda, daha ne olduğunu bile tam anlamadan, elinizi aniden geri çektiren içinizdeki o gizemli güç nedir?

Son olarak, bazı davranışları ve alışkanlıkları değiştirmek, bilinçli bir şekilde bu değişimi istiyor olsanız bile neden zordur? Bu huya dönüşmüş hareketleri gerçekleştiren şey nedir?

Bu soruların hepsinin cevabı “bilinçaltı” denen olguda saklıdır.

Bilinçaltı

Zihniniz kabaca iki kategoriye ayrılabilir: Bilinç ve bilinçaltı. Karakterinizin ve davranışlarınızın büyük bir kısmı bilinçaltınızın programlanma şeklinin bir sonucudur.

Bir eylem gerçekleştiriyorsanız ve bu eylemi gerçekleştirdiğiniz farkındaysanız, bilincinizle bu işi yaparsınız.

Örneğin, size bir kitabı masaya koymanızı söylersem, bu hareketi gerçekleştirmeniz bilinçli bir eylem olacaktır. Bilinciniz (Yani siz) verdiğim sözlü komutu algılayacak, anlamlandıracak, sonra da eylemi gerçekleştirecektir.

Tam tersi şekilde, bir şey yapıyorsanız ve bunu yaptığınızın farkında değilseniz, otomatik pilota bağlamış gibi davranıyorsanız, o zaman da bilinçaltınız direksiyona oturmuştur.

Bilinçaltı Bir Metafordur

Bilinçaltı tabiri, aslında beyninizin (prefrontal korteks gibi) daha yeni olan bölgelerine oranla çok daha eskiden evrimleşmiş kısımları tarif etmek için kullanılan bir metafordur.

(Prefrontal korteks frontal lobun (beynin ön tarafında yerleşimli, bilinçli düşünmeden sorumlu olan beyin bölgesi) korteksi ve altında bulunan beyaz cevher en üst düzeydeki davranışların bütün bileşenlerinin bağlantılarını yapan ve onları bütünleştiren, önemli duyu ve motor sistemlerinin arasındaki geri bildirim döngülerinin ve bağlantılarının yer aldığı alandır. Varsayılan durum şebekesine dahildir.)

Bilinçaltının görevi olan eylemlerin bazıları -nefes almak gibi – bilinçli olarak da kontrol edilebilirlerken, bazıları üzerinde de – refleks hareketler gibi – hiçbir kontrolümüz yoktur.

Sadece bilinçaltının algıladığı uyaranların farklı nöro-fizyolojik etkilerde bulunup, bilinciniz ile algıladığınız dünyada verdiğimiz kararları etkilediğine dair birçok veri mevcuttur.

Ayrıca, daha eski olan korteks altı yapıların duygusal uyaranları yorumlama işleminde, bilincimiz bunu algılamasa bile, önemli bir role sahip olduğunu gösteren araştırmalar da yapılmıştır.

“Duygusal Zekâ” kitabında David Goleman da bu konuyu vurgulamıştır. Çevreden gelen uyaranlar, daha henüz bilincimiz algılayamadan, daha ilkel ve eski olan korteks altı beyin yapılarımız tarafından yorumlanabilir.

Nörogörüntüleme çalışmaları her ne kadar bilincin ve bilinçaltının kullandığı sinirsel yolların rahatça birbirinden ayırt edilebildiğini tespit etse de, bilinçaltından doğan düşüncelerin kendine özgü bir işleme yolu yok gibi gözüküyor. Anlaşılan, hem bilincimiz hem de bilinçaltımız aynı ortak veri işleme yollarını kullanıyor.

Muhtemelen bu sebepten dolayı bulunduğumuz ortamdaki sürekli değişen uyaran seline karşı savunmasız robotlar değiliz, bilinçli olarak bilinçaltımızdan doğan davranışlara müdahale edip değiştirebiliyoruz.

Dikkat Süresinin Önemi

İnsanların çok kısıtlı bir dikkat süresi vardır. Bilincimiz tekrar tekrar yapılması gereken bir işin ne olduğunu öğrendikten sonra görevini bilinçaltına teslim eder. Böylelikle daha çok dikkat veya ivedilik isteyen bir iş çıktığında, ona odaklanmak için müsait olur.

Örneğin gece dişlerinizi fırçalarken bilinciniz düşüncelere dalabilir, o gün yaşadığınız önemli olayları anımsayıp üzerinde düşünebilir. Bu sırada da bilinçaltınız, fırçalama eylemini gerçekleştirmenizi sağlar.

Filtreleme ve Kaydetme

Bilinciniz dış dünyadan gelen bilgileri filtreleme ve mantıklı bir şekilde işlemeye yarar. Bu bilgilerden hareketle, bazı kanaatlere varır ve bu kanaatleri bilinçaltınıza depolar. Böylelikle bu kanaatleriniz ile tutarlı eylemleri, üzerinde fazla düşünmeden otomatikman gerçekleştirebilirsiniz.

Size dünyanın düz olduğunu söylersem öncelikle bilinciniz bu veriyi işleyecek, doğru olmadığını fark edecek (Hâlihazırda dünyanın yuvarlak olduğuna dair elinizdeki bilgiyle çeliştiği için, eğer düz dünyacı değilseniz) ve bu yüzden bu veriyi filtreleyip bir kanaate/inanca dönüşmesini engelleyecektir.

Bilinciniz bilgiyi işlemek için her zaman süreye ihtiyaç duyarken (genelde yavaş bir işlemdir), bilinçaltınız her zaman hızlı ve otomatiktir. Çevrenizi sürekli tarar, gelen verileri kayıt altına alır, güncel ve gelecekteki davranışlarınız için işe yarayan programlara dönüştürür.

Bilinçaltınızı ömrünüzdeki şu ana kadar maruz kaldığınız her türlü veriyi kaydeden bir kamera olarak düşünebilirsiniz, bütün hatıralarınız, hayat tecrübeleriniz ve becerileriniz bu kameranın hafızasındadır.

İnsanın binlerce yıllık evrimsel geçmişiyle şekillenmiş davranışsal programlar da bu hafızadadır.

İnsan davranışı denen olgu, bilinç ile bilinçaltının, iç (psikolojik) ve dış (çevresel) faktörlerin etkisinde daimi etkileşiminin bir ürünüdür.

Bilinçaltı Programları Olarak İnanç Sistemleri

Kanaatlerinizle oluşturduğunuz, düşünce ve hareketleriniz üzerinde büyük etkisi olan inanç sistemleriniz, aslında bilinçaltında çalışan programlar gibidirler. Farkındalığınız yüksek seviyede değilse bırakın bu programların etkilerini, muhtemelen varlıklarından bile haberiniz olmaz. 

Psikoloji veya insan davranışları hakkında hiçbir şey bilmiyor olsanız bile, inanç sistemi denen kavramı bilmeniz zihnin çalışma mekanizmasının özünü kavramınızı mümkün kılar.

İnanç sistemi, bilinçaltımızda depolanmış kanaatler topluluğudur. İnançlarımız, davranışlarımızı en çok etkileyen faktörlerdir.

Bilinçaltınızı veri depolama merkezi olarak, hayatınız boyunca maruz kaldığınız her bilginin bulunduğu bir yer olarak düşünün. Bu bilgilere bütün geçmiş anılarınız, tecrübeleriniz ve fikirleriniz de dahildir. Şimdi, bilinçaltı bu kadar veri ile ne yapabilir? Bunun bir amacı olmalı.

Bilinçaltınız bütün bu bilgilerden hareketle belli inançlar oluşturur ve bunları kaydeder. Bu kanaatleri bilgisayara nasıl çalışması gerektiğini söyleyen yazılımlara benzetebiliriz.

Benzer şekilde, bilinçaltınıza kaydedilmiş inanışlar hayatta belli şartlarda nasıl davranacağınızı büyük ölçüde belirler. Peki, bu kanaatler tam olarak nedir?

İnançlar Bilinçaltı Programlarıdır

İnançlar, benimsediğimiz fikirlerdir ve temel olarak davranışlarımızı etkileyen inançlar, kendimiz hakkında doğru olduklarına inandıklarımızdır.

Örneğin, bir insan özgüvenli biri olduğuna inanırsa, bu kişinin bilinçaltında bir yerlerde “ben özgüvenli biriyim” inancının bulunduğunu söyleyebiliriz. Sizce bu insan nasıl davranır? Elbette özgüvenli biri olarak.

Hemen her zaman, kendi inanç sistemlerimiz ile tutarlı olacak şekilde davranırız. İnandıklarımız davranışlarımızı şekillendirmede bu kadar güçlüdürler ve bu nedenle de,  bunları nasıl oluşturduğumuzu anlamaya çalışmak önemlidir.

İnançların Oluşma Şekli

İnançların nasıl oluştuğunu anlamak için bilinçaltınızı bir bahçe, inançlarınızı da o bahçede yetişen bir bitki olarak düşünün. İnançların bilinçaltında oluşumu, bir bahçede yetişen bir bitkiye benzer.

Bir bitkinin yetişmesi için ilk olarak toprağa tohumu ekeriz. Bunu yapmak için toprağı kazmanız gerekir ki tohumu ekebilelim. Bu tohum fikirdir, maruz kaldığınız herhangi bir fikir olabilir.

Örneğin, öğretmeniniz size “Sen bir aptalsın!” demiş olsun, bu mesela bir tohumdur. Toprak ise bilincinizdir, gelen bilgileri filtreler, neyi kabul edip neyi reddedeceğinize karar verir. Bilinçaltına hangi fikirlerin geçip hangisinin kalacağına karar verir. Bir nevi bekçilik vazifesi görür.

Eğer bilinç filtreleri devre dışı kalırsa ya da kapatılırsa (Toprağı kazmak), Fikir (Tohum) bilinçaltına giriş yapar (Toprağın kendisi). Orada, bir inanç olarak depolanır.

Bilinç filtreleri aşağıdakiler tarafından kapatılabilir veya devre dışı bırakılabilir:

  1. Güvenilir Kaynaklar/Otorite Figürleri

Ebeveynler, arkadaşlar veya öğretmenler gibi güvenilir kaynaklardan veya otorite figürlerinden gelen bilgiler, bilinç filtrelerinizi kapattırıp gelen mesajların bilinçaltınıza sızmasını sağlayabilir. Bu mesajlar daha sonra inançlara dönüşür.

Şöyle düşünün: Zihniniz her zaman enerjiden tasarruf etmek ister. Bir bilgiyi işlemek gibi karmaşık bir işe enerji harcamaktan kaçınmak için, güvenilir bir kaynaktan gelen bilgiyi, sadece kaynağa güvendiği için depolayabilir. Yani zihnin tutumu “Niye analiz edip filtrelemeye uğraşayım ki?” şeklindedir.

  1. Bol Tekrar

Bir fikre tekrar tekrar maruz kalırsanız bilinciniz aynı bilgiyi tekrar tekrar filtrelemekten yorulur. Eninde sonunda bu fikrin belki de filtrelenmeye ihtiyaç duymadığına karar verebilir. Bunun sonucu olarak mevzubahis fikre, yeteri defa maruz bırakılırsanız bilinçaltınıza yerleşebilir, böylelikle bir inanca dönüşür.

Yukarıdaki örneğe devam edersek, eğer öğretmeniniz (güvenilir bir kaynağınız / otorite figürü) size aptal olduğunuzu söylüyorsa (fikir) ve bunu tekrar tekrar yapıyorsa (bol tekrar), sounda aptal olduğunuz kanaatine varırsınız. Buna inanmaya başlarsınız. Çok saçma geliyor değil mi? Buradan sonrası daha da kötü.

Tohum ekildikten sonra baş verir, henüz ufak bir fidandır. Eğer su vermeye devam ederseniz büyüdükçe büyür. Bir inanç bilinçaltında oluştuktan sonra, elinden geldiğince orada kalmaya çalışır.

Bu da inancı destekleyen delilleri bularak olur, Bir bitkinin sulandıkça büyümesi gibi, deliller inancı sürekli güçlendirir. Peki, bilinçaltı inançlarını nasıl sular?

Kendi Kendini Güçlendiren Döngü

İnsanlar hemen her zaman, inanç sistemlerine uygun olacak şekilde hareket ederler. Bu nedenle aptal olduğuna inanan bir insan, gitgide artan oranda aptal bir insan gibi davranmaya başlar.

Bilinçaltınız hayat tecrübelerinizi kaydetmeye devam ettikçe, yaptığınız aptallıkları aptal olduğunuza bir “delil” olarak kabul edip, zaten var olan inancınızı desteklemek için kullanacaktır ve kalan her şeyi de görmezden gelecektir.

Yani zekice bir hareket yapsanız bile, daha güçlü ve yaşanan olayla çelişen bir inancın (aptal olduğunuz inancı) varlığı yüzünden, bilinçaltınız bunu görmezden gelecektir. Doğru ya da yanlış birçok delil toplayacak, içinizdeki inancı sürekli daha da çok besleyip, yıkıcı ve kendi kendini doğrulayan bir döngü kuracaktır.

Döngüyü Kırmak: İnançlarınızı Nasıl Değiştirebilirsiniz?

Bu enkazdan çıkmanın yolu, kendi inanç sisteminize meydan okuyup:

“Ben gerçekten bir aptal mıyım?”

“Hiç mi akıllıca bir şey yapmadım?”

Gibi soruları kendinize sormaktır.

İnançlarınızı sorguladıktan sonra sarsılmaya başlarlar. Bir sonraki adım da bilinçaltınıza, vardığı kanaatin yanlış olduğunu hareketlerinizle kanıtlamaktır.

Bilinçaltınızı yeniden programlamanın en iyi yolu eylemlerinizdir. Daha iyi bir yöntem yoktur.

Bilinçaltınıza zeki biri olduğunuza dair yeteri kadar delil verirseniz, zeki biri olmadığınıza dair inancını çöpe atmaktan başka çaresi kalmayacaktır.

Tamam, şimdi aslında zeki biri olduğunuza inanmaya başladınız. Bu yeni inancınızı destekleyecek deliller topladıkça (yeşeren tohumu sulamak), bunun zıttı olan fikir gitgide zayıflayacak, en sonunda da yok olacaktır.

Bir inancın ne kadar kolay değiştirilebileceği, bilinçaltında o inancın ne kadar uzun süredir bulunduğuna bağlıdır. Çocukluğumuzdan itibaren sıkıca sarıldığımız inançları değiştirmek sonradan edindiklerimize göre daha zordur. Ot yolmak, bir ağacı sökmekten çok daha kolaydır.

Zihninizin bahçesinde hangi bitkiler yetişiyor?

Onları kim ekti? Orada olmalarından memnun musunuz?

Eğer değilseniz, kendi istediklerinizi ekmeye başlayın.

Geçmiş Tecrübelerimiz Kişiliğimizi Nasıl Şekillendirir?

Burada, temel inançlar kavramından ve geçmiş tecrübelerimizin kişiliğimizi nasıl etkilediğinden bahsedeceğiz.

İnançlarımız ve ihtiyaçlarımız, davranışlarımızı etkileyen en önemli faktörlerdir. Fakat en nihayetinde, tüm olay inançlarımızdadır. Çünkü ihtiyaç duygusu da bir inançtır, bir şeye ihtiyacımız olduğuna dair beslediğimiz inançtır.

Doğduğumuzda beynimiz henüz tam gelişmemiştir, fakat çevremizden bilgi toplamaya ve bu bilgilerden yola çıkarak belli inançlar oluşturmaya hazırızdır. Hayatımızın geri kalanında bize rehberlik edecek o nöron bağlarını kurmaya hazır bir beynimiz vardır.

Bir çocuğu büyürken çok dikkatli gözlemlediyseniz neyden bahsettiğimi anlarsınız. Çocuklar çevreden gelen o kadar fazla veriyi o kadar hızlı emer ki 6 yaşına geldiğinde kafasında binlerce kanaat oluşur, bu kanaatler de dünyanın geri kalanıyla iletişime geçmesini sağlar. 

Temel İnançlar, Kişiliğimizin Özü

Çocukluğumuzda ve erken ergenlik döneminde oluşturduğumuz inançlar “temel inançlarımızı” oluşturur. Kişiliğimize etki eden en önemli faktörler, bu temel inançlarımızdır, fakat bu onlar ile sonsuza kadar ayrılmayacağımız anlamına gelmez.

Temel inançların değiştirilmeleri zordur fakat imkânsız değildir. Hayatımızın daha sonraki aşamalarında oluşturduğumuz inançlar, bunlara oranla daha esnektir ve çok çaba sarf etmeden değiştirilebilir.

Kişiliği Değiştirmek İçin İnançları Değiştirmek

Peki, inançlarımızı nasıl değiştireceğiz? İlk aşama, kişiliğimizi şekillendiren inançların bilincine varmaktır. Bunları teşhis ettikten sonra, geçmişinizi eşeleyip bu inançları neden oluşturduğunuzu anlamanız gerekir ki burası işin zor kısmıdır.

İnançların inşası bilinçaltındadır. Bu yüzden de inançlarımızla yüzleşirken, kendimizi güçsüz hissederiz. Fakat bilinçaltımızı bilince döktükten sonra bu savaşta güçlenmeye başlarız.

Değiştirmek istediğiniz inançları tespit edip bunları nasıl oluşturduğunuzu anlamak, bu inançların pençesinden kurtulup sizin davranışlarınızı etkilemelerine izin vermemek için yeterlidir. Farkındalık etrafındaki her şeyi eriten bir ateş gibidir.

Şöyle bir örnek ile açıklayalım: Örneğin bu ay işyerindeki performansınız çok kötüydü ve patronunuzu hayal kırıklığına uğrattınız. Patronunuz bir sonraki ay bu durumu telafi etmenizi bekliyor.

Fakat size bir performans raporu vermedi ve neyin düzeltilmesi gerektiği konusunda tek bir şey söylemedi. Yanlış giden şeyin ne olduğunu bilmeden bir şeyi düzeltebilir misiniz?

Kesinlikle düzeltemezsiniz! Bir şeyi düzeltmek için önce neyin yanlış olduğunu bilmek gerekir. Sadece bu da yetmez, nasıl ve neden yanlış olduğunu da bilmeniz gerekir. İnsan davranışlarında da durum aynıdır, davranışlarınızın altında yatan mekanizmayı çözemezseniz, onları değiştiremezsiniz.

Bazı Örnekler

Geçmiş tecrübelerimizin (özellikle çocukluk dönemi) davranışlarımızı etkileyen güçlü inançları nasıl oluşturduğunu göstermek için size birkaç örnek vereyim:

Çocuklukta istismara uğramış bir kadın yaşadığı olaylar yüzünden başkalarından daha değersiz olduğunu düşünür. Bu yüzden hayatı boyunca utanç ve düşük seviyede özsaygı ile boğuşması ihtimali çok yüksektir. Bu yüzden, muhtemelen utangaç ve içine kapanık biri olacaktır.

Ailenin en küçük çocuğu çevresindekiler tarafından sürekli ilgiye maruz kaldığı için sürekli ilgi odağı olma ihtiyacı besler.

Büyüdüğünde sırf ilgi odağı olmaya devam etmek için ilgi budalası, başarılı veya çok ünlü biri olabilir.

Kendisini ve annesini terk edip giden bir babaya sahip bir kız çocuğu, erkeklerin güvenilmez olduğuna dair bir inanç oluşturabilir. Yetişkin bir birey olduğunda erkeklere güvenmekte zorlanabilir, bir erkekle duygusal bir birliktelik kurmakta zorlanabilir. Sebebini bilmeden, girdiği bütün ilişkileri sabote edecek davranışlarda bulunabilir.

Ailesinin sürekli maddi kaygılara sahip olması yüzünden çocukken eline pek para geçmeyen çocuklar büyüyünce zengin olmayı takıntı haline getirebilir. Çok hırslı ve rekabetçi bir insan olabilir, finansal hedeflerine ulaşmayı başaramazsa depresyona girebilir.

Okulda zorbalığa maruz kalmış bir çocuk, güçlü olma ihtiyacı hissedebilir ve dövüş sporlarına veya vücut geliştirmeye çok ilgili olabilir. Salona bağımlılık derecesine giden insanlarla konuştuysanız, çoğunun küçükken zorbalığa maruz kaldığını veya kavgaya bulaştığını fark etmişsinizdir. Sadece görsellik için bu işi yapanlar azınlıktadır. İnsanlar hayat tecrübelerinden dolayı bazı güçlü inançlar, ihtiyaçlar ve düşünce sistemleri geliştirirler.

Bu örneklerin hepsi ihtiyaçlarını karşılamak için belli kişilik özellikleri geliştirmiştir, bu kişilik özelliklerine neden sahip olduklarını bilemeyebilirler, fakat zihinleri arka planda sürekli çalışarak ihtiyaçlarını karşılamaya uğraşır.

Bilinenin aksine, istediğimiz kişilik özelliğini geliştirmek için kendimizi eğitmemiz mümkündür. Geçmişinizin size bahşettiği bazı kişilik özelliklerini seviyor olabilirsiniz, fakat hoşunuza gitmeyenlerden de bunlarla bağlantılı olan inanç sistemlerinizi değiştirerek kurtulabilirsiniz.

Pınar Gültekin cinayetinde haksız tahrik indiriminin gerekçesi ne?

Dün Pınar Gültekin cinayetinde daha önce verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, haksız tahrik ile 23 yıla indirildi:

Muğla’da, üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’i boğduktan sonra varile koyup, yakan Cemal Metin Avcı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ceza ‘haksız tahrik’le 23 yıla indirildi.

Tabii #PınarGultekinİcinAdalet tagı ile sosyal medyada trend olan kararı görünce, çoğunluğun aksine linç sürüsüne katılmadan önce gerekçeli kararın ne olabileceği hakkında bir haber var mı diye baktım.

Öncelikle katil salınmadı, 23 sene aldı ve salınsın ya da cezası çok diyen yok. Yani şimdi bu yazacaklarımı okuyunca “katili savunuyorsun”, “adam yakmış yakmış” gibi şeylerle gelmeyin. Bu topa da girmezdim ama yasak aşığının kafasını kesip köy kahvesine fırlatan Nevin Yıldırım için “tecavüzcüsünü öldürdü, aslında sevgi pıtırcığı idi, salın” diye böğüren tayfa, “adalet öldü”, “kadın düşmanı ataerkil yargı”, “o hakim kim?” diye linç böğürtüsüne girince yazmadan edemedim (Nevin Yıldırım ne alaka diyorsanız, okumaya devam edin). Sadece yargıya saldırmaları da değil, Pınar Gültekin gibi karanlık bir zatı, Özgecan Aslan gibi masum bir kızın ismiyle yan yana anan mide bulandırıcı itler çizmeyi iyice aştılar. Kimsenin gerekçeli kararın ne olabileceğini konuştuğu yok (Bu yazıdan sonra Pınar Gültekin davasının gerekçeli kararı açıklandı). Ne alaka diyorsanız muhtemelen olaydan sizin de haberiniz yok.

Sahi birini boğup sonra da yakmış bir insana nasıl bir gerekçeli karar olabilir? Tweeter linç sürüsünde havlayanların dediği gibi katile ceza indirimi uygulanmasının sebebi “kadın düşmanı ataerkiliz, biraderimize kıyak yapalım” ya da “adam zengin ve güçlü” mü?

Pınar Gültekin ile ilgili, adamı ilaç ile bayıltıp 3 erkeğe tecavüz ettirdiği ve sonra da şantajla milyonlar kopardığı söyleniyordu (gerçekten tecavüz, öyle yatakta erkeklerle çıplak fotoğraf falan değil). 27 yaşında üniversiteyi sürekli uzatan ve bir barda asgari ücretle çalışan biri olmasına rağmen villada yaşayan bu zatın, bu şantajı sadece katile yapmadığı, içlerinde bir savcının da olduğu başka erkeklere de yaptığı söyleniyordu:

öncelikle zanlı bir katildir, bir cinayet işlemiştir ve hak ettiği cezayı almalıdır. bunda hepimiz hem fikiriz.

fakat bu olayın bir kadın cinayeti olarak adlandırılıp cinsiyetçi bir noktaya çekilmesi ne kadar doğru bilemiyorum. şu ana kadar ki durumda gözüken bir taciz, tecavüz, reddedilmeyi kabullenmeme ya da terkedilmeyi yedirememe durumu yok gibi.. yani özgecan ile pınar cinayetini aynı kefeye koymamak lazım. eğer zanlının ifadeleri doğru ise ortada bir şantaj var ve pınar kadın olduğu için değil şantaj sebebiyle öldürülmüş olur. tabii ki iddialar doğruysa, bu yüzden beklemek de fayda var.

muğla’da uzun zamandır konuşulan konular da bu gibi şeylerdi zaten. dedikodu mahiyetinde olduğu için herhangi bir başlıkta yazmamıştım ama resmi kayıtlara da girdiğine göre yazabilirim diye düşünüyorum. sanığın uzun süre tehdit edildiği ve tek tehdit edilen kişi olmadığı dillendiriyordu.

bu yazdıklarım katil özelinde değil yanlış anlaşılmasın çünkü ne olursa olsun hukuka inanıyorsak kimse ceza kesemez, cezayı hukuk keser. o yüzden dedikleri doğruysa bile cezalandırılmalı. ama bu ifadeler doğruysa bir suç örgütünden de bahsetmemiz gerektiği ve üzerine gidilmesi gerektiği unutulmamalı.

bu toplumda kadın cinayetlerinin, kadına şiddetin üzerine sert bir şekilde gidilmelidir. kanayan yaramız ne yazık ki. ama bu hassasiyetimiz gözlerimizi karartmasın. şöyle düşünün, bir kadın bir erkeği öldürse ve mahkemede beni bayıltıp arkadaşlarına tecavüz ettirdi, sonra da tehditle elimde ne var ne yok aldı dese bakışınız nasıl olurdu??

zanlının ifadeleri kurmacaysa zaten çok kısa zamanda ortaya çıkacaktır. o yüzden sabırla ve akıllıca beklemek de fayda var. bir yandan süreci takip etmek bir yandan da bu cinayetin unutturulmaması için gündemde tutmak lazım. ama önyargılarımızdan da arınarak..

Savunma muhtemelen bu konuda deliller sunmuş (şimdi bulamadım ama cinayetten sonra kızın abisi sanırım adamı arayıp sana şantaj yaptığını biliyorduk demişti ve bu da delil olmuştu diye hatırlıyorum). Mahkeme de belli ki ikna olmuş. Peki bu iddia doğru mu? Pınar Gültekin davasının gerekçeli kararı açıklandı. Okuyun. Ama dün kafa kesen katil kadın diye, tüm deliller aksini gösterse de “tecavüzcüsünü öldürdü, salınsın ne canavarlığı?” diye böğürürken, bugün tecavüze uğramış olması muhtemel katil erkek diye “asın” diye böğüren sürü gibi olmamak lazım.

Cemre bunu güzel bir şekilde yazmış aslında:

Kesin bilgiye sahip olmadığınız çok ciddi mevzularda ana akım ideolojilerinizden aldığınız yetkiye dayanarak ağır hükümler veriyorsunuz. Nasıl şu tecavüzcüdür, şu müebbet yemelidir gibi insanın hayatını yok edebilme gücüne sahip kararları şak diye alabiliyorsunuz?

Kadın da kötü olabilir. Öldürülen de kötü olabilir. Fakirler de kötü olabilir. Hastalar da kötü olabilir. Hayatın yarraklığı kafanızdaki düşük iq ürünü şablonlardakinden daha da komplike. “Daima kadını savunursam doğru olurum” diye adalete ulaştıran dümdüz bir formül yok.

Tekrar diyorum, belki de iftira, belki de herif yarın öbür gün tekrar müebbet alacak. Bilmediğim şeyi savunmuyorum. Sadece bu son dediğimi sizden de bekliyorum. Çünkü buradaki vicdan mastürbasyonu ürünü linçleriniz gerçekten de yargıyı etkiliyor.

Tekrar ediyorum, “canlı canlı insan yakmaktan bahsediyoruz, ciddi misin” diye embesil bir şey yazmayın. Adam salınsın demiyorum. ve 23 yıl ceza aldı zaten. Ben kuduz feminist miyim ki katil salınsın diyeyim. Onu feminist sürü ve onların kıçını yalayan erkekler yapar.  Aslına bakarsanız bu yazıyı adama sempati duyduğumdan da yazmadım. Dediğim gibi olaya ne olursa olsun kadın cinayeti diye atlayan sürü, bu kadının adını Özgecan Aslan gibi masum bir çocukla yan yana anınca, yargıya “ataerkil yargı tüüüüü” diye saldırınca ve üstelik utanmadan “kim o hakim?” diye linç ima edince, yazmadan edemedim. Şimdi vicdan mastürbasyonu yapan bu sürü zamanında, aksi kanıtlansa da “tecavüzcüsünün kafasını kesti, ilahi adalet, salın Nevini” diye böğürüyordu yahu.

Vaka çalışması – İlgisi yetersiz kızın peşinde koşmak

Selam. Konumuzun esas kızı ile geçen sene Ağustos’ta görüşmeye başladım. İlk aylarda her şey çok güzeldi ama başlarda oldukça sıcak olan kız, sonra hızlıca soğudu ve sene bitmeden ayrıldık.

Yani ilk başta her şey çok güzeldi sanıyordun ama değilmiş.

Benimle konuşmaya ve mesajlaşmaya can atan kıza ulaşmak ve buluşma ayarlamak zorlaştı.

Yani, kızın ilgisi azalmaya başlamış. Bunu söylemek için uzman olmaya gerek yok ama bahse girerim sen de kendini geri çekeceğine peşinden koştun. Aslına bakarsan peşinden koşmana da gerek yok. Onun sana olan ilgisi azalırken senin aynı seviyede kalman bile yeterli ama erkeklerin %90’ı bu durumda tam tersi ilgisini arttırıyor.

Aralık sonu bana hayatında ilişkiden daha öncelikli işleri olduğunu, beni kırmak istemediğini ama kendisinin zaten ilişki yürütmekte pek başarılı olmadığını söyledi.

Şimdi buradan çıkardığım birkaç sorun var. Birincisi bir kadın bunu genellikle bir erkek fazla ilişki öncelikli oldu mu söyler. Ortalama bir erkek bir kadını ilişki ile “kafeslemeye” fazlaca heveslidir zira kendini ödül olarak görmediğinden eğer ekstra bir çaba ve ilgi göstermezse, bir kadının kendisi ile uzun süre durmak istemeyeceğine inanır. Maalesef bu inanç, erkeğin tüm davranış ve mimiklerinden akar : “Seni hak etmiyorum, senin için yeterince iyi değilim”. Ve bu “eksiğini” kapatmak için daha fazla araması, daha fazla peşinden koşması, daha fazla ilişki öncelikli olması gerektiğini düşünür. Kadınla arasındaki ilişkide omurga göstermekten korkar. Kötüsü, kadın bunu sezmeye başlar ve adamı ufak ufak test ederek, adamın omurgasız davrandığı birçok durumun ortaya çıkmasına neden olur.

Fakat bu erkeği çok kolay ve cepte yapar ayrıca bu zayıflıktır ve zayıflık özellikle bir kadın için iticidir. Yeterince uzun bir süre “seni hak etmiyorum, senin için yeterince iyi değilim” inancı ile davranın, bir yerde kadına “evet beni hak etmiyor, benim için yeterli değil” dedirtirsiniz.

İkincisi, “seni kırmak istemiyorum” bana kadının senin kırılgan bir erkek olduğunu düşündüğünü ima ediyor.  Ya da bundan şüpheleniyor. Eğer bu aşamada, “senden hoşlanıyorum ve seninle görüşmeye devam etmek istiyorum ama kararın buysa yapabileceğim bir şey yok. Fikrin değişirse beni ara” deyip gerçekten gitsen senin o kadar da kırılgan olmadığını görür. Ama tahminim sen, peşinde koşmaya yani kırılgan bir erkek olduğunu ispatlamaya çalıştın.

O günden sonra aramızdaki şey görüşmeden mektup arkadaşlığına döndü 🙂 Ben aslında o konuşmadan sonra iletişimi kes kuralı uygulamaya başlamıştım.

Doğru yapmışsın.

Ama o bana sıklıkla mesaj atıp havadan sudan mesajlaşıyordu.

Erkek olarak istemiyorum ilgin de şimdi bedavaysa neden kullanmayayım 🙂 Seni aradığında buluşmak istediğini varsayıp buluşmaya çağıracaktın ama 2 buluşma teklifini reddederse ya da buluşmalardan iş çıkmazsa, mesajlarına geç dönerek ve gerekirse dönmeyerek başından savacaktın.

Nisan’a kadar bu şekilde devam etti.

Bir umuttur betalaştıran insanı, aldım elime whatsapp’ı.

Sonunda Nisan ayında buluştuk.

2 kere çağırıp gelmezse başından atmak yerine, birgün kabul eder umuduyla buluşmaya çağırıp durdun değil mi?

“Göz göze durup bakınca
Göreceğiz,
Neyiz ve nerelerdeyiz,
Bilemiyoruz
Şimdi”

Ne olduğunuz belli ama illa kafana vurulması gerekiyor demek ki 🙁

Aslında her şey çok iyi gelişti. Bana aşkım demeye başladı ve sık sık buluşuyorduk.

Hadi Mahmutlar bunu da açıklayın! Ne oldu 🙂 Belki de mesajlaşmaya devam etme hatana rağmen, 2 kereden fazla buluşmaya çağırma hatasını yapmadın, hep o aradı. Sonuçta en azından no contact ne biliyorsun. Bu durumda uzaktayken çok beyaz görünebilirsin ama işte kızı başından atacak kadar gücünün olmaması seni sonra fena ısırır. Ama bakalım ne olacak?

Çok negatifsin demeyin, bundan sonra boka sarmasa bana soru döşemezdi. Bir de erkeklerin %90’ı bu şekilde yarım yamalak no contact ile kız geri geldiğinde, 3-5 buluşmaya kalmaz ayrılığa götüren hallerine dönerler ve kadını hayatlarından çıkmaya iterler. Kadın eskiden verdiği kararın doğruluğuna inanır ve bu sefer daha kesin gider.

Ama aramış ve buluşmak istemiş demeyin. Eğer 2 buluşmada kızı başından savsaydı (götlük yapmadan, öfkelenmeden), bu kız %99 Nisan’a kalmadan buluşmak isterdi.

Ama sorun şu: 9 aydır görüşüyoruz fakat hala bana hayatında öncelikli biriyim gibi davranmıyor. Yani nasıl anlatsam, öylesine takılıyor gibi. Sevgili olamadık.

9 aydır görüşmüyorsunuz. 5 ay görüştünüz, 3 ay mektup arkadaşlığı yaptınız ve 1 aydır görüşüyorsunuz. O 5 ay zaten çöpe gitti.

Sen hala sevgili olmaya odaklısın. Seninle sevgili olmaya “ıyy bilmem ki” diyen bir kadınla. Oysa bir kadının sevgili olmaya değer bulup bu amaçla peşinden koştuğu erkekler, sevgili olmaya bir tık dirençlidir ya da en azından kadına göre daha az isteklidir. Kadından daha çok sevgili olma, evlenme hevesindeki erkekler genellikle tercih edilmeyen, bir kadını ilişkiyle bağlamak için sürekli emek harcaması gereken yoksa yalnız kalacaklarından korkan erkeklerdir.

Bu nedenle biraz özgür erkek adam ruhu edinin ama şu an ona sahip değilseniz, en azından öyleymiş gibi davranın. İlişkiye kızdan daha hevesli olmayın, ilişki kızın fikriymiş ve kız istemezse aslında ne güzel takılıyorduk modundaymışsınız gibi davranın. Bakın bunu da yanlış anlarsınız diye söyleyeyim: Kıza skor gibi davranın, gözüne başka kızlar sokun, hafife alın demiyorum, sadece hani ne güzel özgürdük modunda olun.

Arkadaşlar, bir erkeğin bir kadını ilişki ile “kafesleme” isteğinin temelinde, kendi içinden gelmeyen özdeğeri, romantik ilgi odağının onayından (aramaları, sevmesi, ilgi göstermesi) devşirmek istemesi yatar. Bu nedenle mesela burada birçok erkeğin “ama kız beni seviyor, bana ilgi gösteriyor” kriterine aşırı derecede önem verdiğini görüyoruz.

Aslında kızın işi çok yoğun ama boş zamanlarında başka bir sürü şey yapıyor ve bana ayırdığı zaman çok kısıtlı. Sonuçta sürekli olarak onun boş zamanını bulmaya çalışıyorum.

Bu kızın fazlaca peşinden koştuğunu, kendini prensesin zaman lütfetmesini bekleyen sıradan insan pozisyonuna soktuğunu söylüyorsun. Ağzından çıkanı kulağın duyuyor değil mi? Benim kendime değer verdiğim yok, kendime saygım yok, kendimi öncelik yaptığım yok ama o neden bana yeterince değer vermiyor, saygı duymuyor ve beni önceliği yapmıyor? Sence neden? Davranışlarınla ben beklerim, senin boş zamanının peşinde koşarım ve gıkımı çıkarmam diyor olabilir misin? Yani seni hak etmiyorum zaten, tabii ki bana verdiğin her anın peşinde koşacağım diyor olabilir misin?

Bu kadın seni terk etti. Muhtemelen aynen böyle sana attığı kırıntılara minettar davranman yüzünden. Senin yapman gereken aynı senaryoyu yeniden oynamak değil, bu kadının seni aramasını, seninle buluşmak için zamanın olup olmadığına bakması lazım. Ama sen kimsin ki, ondan bunu talep edeceksin değil mi? (Talep edeceksin derken söyleyerek değil davranışlarınla, o aramadan onu aramayarak mesela).

Bu kız ne kadar güzel olursa olsun alt tarafı bir kız. Ama sen muhtemelen çok yalnız kaldığın ve tercih edilmediğin için bir kadının peşinde koşman, bulursan yapışıp bulaşmaman gerektiğine inanıyorsun. Fakat maalesef sen böyle davrandığın için yalnız ve tercih edilmezsin. Bu döngüyü bir yerde kırman lazım.

Senin için ne kadar zor olursa olsun, eğer buluşmak için zamanı yoksa, sürekli arayıp ne zaman buluşabileceğinizi sormak yerine, “tamam, zamanın olduğunda bana haber ver, buluşalım” deyip kapatman ve bir daha o seni arayıp buluşma teklif edene kadar asla buluşma teklif etmemen lazım. Yatağında cenin pozisyonuna geçip ağlar mısın, spor salonunda kendine işkence mi edersin bilemem ama dişini sıkacaksın. Ve duruşun, “aramazsa, buluşmazsak bir daha buluşmuyoruz”. Böyle yaparsan döngüyü kırarsın. Bu kız olmaz belki ama sen bambaşka biri olursun.

Ama eğer senin arar ve buluşmak isterse, sanki arada başka kızlarla görüşmüşsün ve “ha Merve’de vardı” diye hatırlamışsın gibi gayet normal bir şekilde buluşursun. Çoğu erkeğin sandığının aksine burada sinirlenmek, trip atmak zoru oynamak değil (o artık her neyse) “telefon başında seni bekliyorum, kaç gündür ağlıyorum” demektir.

Sonuçta neyin çalışıp çalışmadığını gözlemleyebiliyorsun ama bir kadını ya da bu kadını hak etmediğine olan inancın ağır basıyor ve peşinden koşuyorsun. 3 ay görüşme talep etmeden durmuşsun, kız konuşsanız bile peşinden koşmaman nedeniyle senin değiştiğini, artık değerli biri olduğunu düşünüp, oldukça ilgili bir şekilde gelmiş. Sen ise hemen peşinden koşmaya başlamışsın.

Sen eğer bir kadının önceliği olmaya değer, bunu hak eden bir erkek olmadığına inanırsan, bu inancına göre davranırsan, karşındaki kadını da zorla buna inandırırsın.

Şimdi bu aşamada ne yapabilirim? Onun önceliği olmak istiyorum.

Dediğim gibi spesifik olarak onun önceliği olmak istemen, kendi içinden gelmeyen değeri ve saygıyı, spesifik olarak bu kadının onayından devşirebileceğini sanman. Sonuçta içinden gelmiyorsa dışarıdan gelecek. İyi çocuklar bunu bir kadın bulup kendilerini zorla da olsa ona adayarak bir kadında ararlar, piç çocuklar skorda ararlar (bkz. dildo vatandaşlar).

Böyle hissetmesen bile, özdeğerin kendinden geliyor gibi davranman ve bu kadından devşirmeye çalışmayı bırakman gerekiyor. İlk aramaların çoğunu bu kız yapacak, buluşma isteklerinin çoğu ondan gelecek. O peşinde koşacak ya da sen kendine seni önceliği yapacak başka birini bulacaksın. Gidip bunları söyleyerek kızı tehdit etmeyeceksin tabii. Davranışlarınla bunu gösterip, tek kelime etmeden yapacaksın. Böylece belki hayatın boyunca içinde olduğun “değersizim – bu nedenle peşinde koşmam gerek – değersiz erkek – değersizim” döngüsüne darbe vurabilirsin. Sonuçta zihinsel değişim, oturduğun yerde kendinle ilgili hislerini değiştirmekle değil, davranışlarını değiştirmekle olur.

NOT: Ben psikolog değilim ama çoğu erkekte bu döngü öğrenilmiş davranıştır ve davranışlarını acı çeke çeke de olsa değiştirerek kırılabilir. Ama özdeğer ve özsaygı yoksunu olmanın daha derin sebepleri varsa, terapi alman iyi bir yatırım olacaktır.

Vaka çalışması – Başka erkekle kıskandırmaya çalışan kadın

2 aydır bir kızla çıkıyorum. Bana ilgisi her geçen gün artıyordu ve telefonda “beni özledin mi?” diye soruyordu. Bu süreçte tabak çeviriyordum ama bunu asla onun gözüne sokmadım. Buna rağmen ne yaptığımı hissettiğinden olacak, “ben birden fazla kızla flört eden bir erkekle çıkmam” gibisinden bir laf etti. Aslına bakarsan, ben bu kızla tek eşli ilişkiye geçmeye hazırım ama bana bunu istediğine dair bir söz söylemedi ya da ima etmedi. Yine de ben, bunu söylemese de buraya gittiğimizi düşünmeye başlamıştım.

Evet, kadınlar genellikle “biz neyiz?” diye sorarak (direkt bu şekilde olmayabilir) erkeğe seninle sevgili olmak istiyorum derler ama bu her zaman olmayabilir. Sevgili gibi davrandığında da biz neyizi sormuş kabul edebilirsin. Ama bu sevgili gibi davranma, arkadaş gibi fizikselden uzak takılan ama kendini sevgili zanneden uydu erkeğin “sevgili gibiyiz” demesi gibi değil. Aranızda fiziksel var, buluşmalar var, yani duygusal ve fiziksel olarak birliktesiniz. O zaman düşünebilirsin.

Fakat bir haftadır konuşmuyoruz ve senin bu konuda fikrini merak ediyorum.

Ondan önce şu “beni özledin mi?” sorusuna gelelim. Burada erkeklere tabak çevirmelerini tavsiye ediyorum ama bugüne kadar kimseye FWB, Fuck Buddy ya da tek gecelik ilişki önermediğimi belki fark etmemişsinizdir. Aynı zamanda eğer bir kadınla tek eşli ilişki yaşamak istemiyorsanız, bunu ona dolaylı olarak belirtmenizi söylüyorum. “Şu an ilişkiye hazır değilim” gibi. Şimdi biliyorsunuz, ilk 3 ay seni seviyorum da yok. Fakat birçok erkek bu kuralı kafasına göre genişletiyor.

Tabak çeviriyor olsanız da, tek kadınla görüşüyor olsanız da, bir kadının onunlayken sizin için özel olduğunu hissetmesi önemli. Birden fazla kadını görüyor olsanız bile bir kadınla birlikteyken, dikkatiniz onda olsun. Kendisini skor tahtanızda bir skor olarak görmesin ya da ona öyle davranmayın.

“Beni özledin mi?” sorusu genellikle seni görmek istiyorum, beni gör demektir. Henüz tek eşli ilişkide olsanız da olmasanız da kız bu soruyu sorduğunda “tabii ki, yarın buluşalım mı? Ne kadar özlediğimi uygulamalı göstereyim :)” gibi bir şey söyleyebilirsiniz.

Birçok ilişki, iki insanın birbiriyle henüz bir söz vermeden buluşup “kaynaşması” ile başlar. Kadınlar, birçok opsiyonu olan erkekleri, kendilerinden başka opsiyonları olmayan erkeklere göre daha çekici bulurlar ama kadının artan ilgisinin devam etmesi için, kadının sizin yanınızda kendisini sizin için diğer kadınlara göre daha özel hissetmesi gerekirlidir. Kadınlar kendilerini istese aldatabilecek ama aldatmayan erkekleri çekici bulurlar, istese bile aldatamayacak erkekleri değil. Ama bu, kadınlar aldatılmak isterler, sadece skor olmak isterler ya da  başka kadınların suratlarına vurulmasını isterler anlamına gelmez. Sizin alternatiflerinizin olduğu davranışlarınızdan akar zaten. Başka kadınları bir kadının gözüne sokmaya çalışan erkek, genelde alternatifi olmayan erkektir. Alternatifi olan çapkın erkekler, suda yürüyüp iz bırakmamaya meyillidirler.

Çoğu kadın, onu sadece seks için kullanıyorsanız, kendisi de sizi sadece seks için kullanma niyetinde değilse, size karşı ilgisini kaybeder.

Her neyse, kadının “beni özledin mi” gibi sorular sorması aslında kendi artan ilgisinin belirtisidir.

Şimdi ben 35 yaşındayım, kız ise 29 yaşında. Ben eli yüzü düzgün bir adamım. Kız ise oldukça güzel. Bir organizasyonda gözüme kestirdim ve gidip muhabbet ettikten sonra telefonunu istedim. Telefonunu alıp benimkini kaydetsin diye mesaj attım. Ertesi sabah ben henüz mesaj atmadan bana mesaj attı.

Yürümen gayet cesur. Kendini orada gösteriş şeklin sonucu da kızın sana ilgisi yüksek.

Hemen buluşma ayarladım. İlk buluşmamız çok iyi geçti.

Güzel, hemen buluşma ayarlanışsın. Bir kadının telefonunu henüz onunla hiç görüşmeden alıyorsanız (örneğin Tinder tanışması), bir iki gün ısınma mesajlaşması iyidir ama zaten yüzyüze tanıştıysanız, hemen buluşma ayarlayabilirsin.

Bana şimdiye kadar kimsenin kendisine bu şekilde yaklaşmadığını ve cesaretimden etkilendiğini söyledi.

Evet, bu konuda dışarıda pek rekabet yok.

Arkadaşlarım da bana olan ilgisinin yüksek olduğunu görüp bana söylüyordu.

Yanlış! Henüz yeni tanıştığın kızı hemen arkadaş ortamına sokup grup buluşması yapma! Burada hata yapmışsın. Bir kız, kız arkadaşın değilse, arkadaşlarınla tanıştırma.

3. buluşmada başlayan seks cinsel uyumumuz harikaydı.

Tanıştığımızın 4. haftası sanırım, bana başkalarıyla flört ediyorsam bırakmamı, başkalarıyla flört eden bir erkekle görüşmeye devam edemeyeceğini söyledi.

Biraz çatışmacı girmiş ama biz neyiz sorusu gelmiş aslında.

Ben de merak etmemesini, onun açık ara bir numara olduğunu söyledim.

Espri olarak iyi aslında, bakalım espriden anlıyor mu? Bunu demen fena değil ama aslında burada biz neyiz sorusu var. Eğer kızla tek eşli ilişkiye geçmiyorsan, böyle devam edebilirdin. İstiyorsan, espriyi yapsan bile, onun ilişki konusunda ne düşündüğünü sorarsın ve ilişki istediğini söylerse sen de aynı şekilde düşündüğünü söylersin ve devam edersiniz. Bu aşamada varsa diğer kızları bırakırsın.

Buna güldü ama sonra neden ona çok sık mesaj atmadığımı sordu. Özellikle sabahları günaydın mesajının kendisini çok mutlu edeceğini söyledi.

Burada iki espri koymana gerek yok, sulu görünürsün. Yine gülümseyerek “robot gibi belli saatlerde mesajlaşmak zorlama olur, ben her şeyi heyecanlı ve süpriz olacak şekilde yapmayı seviyorum” diyebilirsin.

“Mesajlaşmayı çizelgeye bağlamayalım, daha spontane olsa çok daha iyi. Ama beni ne zaman özlersen, bana mesaj atabilirsin, seninle konuşmak çok hoşuma gidiyor” dedim.

Bu da iyi.

Burada bu talebe boyun eğmemen iyi. Bu kadın muhtemelen erkeklerin kendisini mesaja boğmasına alışmıştır. Bu talebe boyun eğmemen eğer bu bir test ise testi geçmeni sağlayacak. Eğer test değil de kız arıza ise, kızın arızalığı ortaya çıkacak. Kız arıza ya da fazla maliyetli ise, ne kadar erken görsen o kadar iyi.

Ondan sonra her haftasonu beraberdik. Sanırım bu biraz fazla oldu.

Hergün görüşmediğiniz ve iyi vakit geçirdiğiniz sürece değil. Bir kadının size karşı ilgi seviyesi arttıkça sizin ilginizin ve zamanınızın daha fazlasını isteyecek. Kendi normal hayat fonksiyonalitenizi engellemediği ve hergün görüşür hale gelmediğiniz sürece buna artan zaman ve ilgi ile karşılık verebilirsiniz.

Sonra birgün yatakta yine eğer başka kızlarla görüşüyorsam bırakmamı istediğini söyledi. Aslında onunla sevgili olmayı istiyordum fakat buna cevap vermedim. Ogün biraz soğuk davranınca da bir süre kendi haline bırakmak üzere onu 3 gün aramadım.

Şimdi bir kızla sevgili olmayacaksanız yalan söylemeyin. Yani kıza evet kimse yok deyip gidip başkasıyla yatmaya devam etmeyin. Ama bu durumda çoğu kızın sizi bırakmasına da hazır olun. Hem o olsun, hem de bu olsun diye bir şey yok. Fakat sen şimdi hem sevgili olmak istiyorsun, hem de çoğu kızın bırakıp gideceği bir gerilime giriyorsun. Dediğim gibi, eğer ilişki istemiyorsan, gitmen gereken yer orası. Ama senin durumun bu değil.

Neyse, 3 gün o da aramadı. Sonra aradım ve buluşma ayarlamak istedim. Fakat akşam ailesi ile buluşacağını, beni ertesi gün arayacağını söyledi. Ertesi gün gerçekten de aradı ve 2 gün sonra akşam buluşmayı kararlaştırdık.

Ok, sorun yok.

Bu süreçte bana mesaj atıyordu ve güzel şeyler yazıyordu ama bu mesajlaşmanın öncesine göre daha soğuk olduğu barizdi.

Bu en son soğukluk yüzünden olabilir. Ya da gerçekten hayatında olan bir şeyden dolayı dikkati dağılmıştır. Fakat sebep ne olursa olsun, bir kadın soğudu mu “aman kız kaçıyor” diye kaygıya kapılıp üstüne gitmemek, daha fazla mesaj atma isteğine karşı koymak lazım.

Bu arada beni aradı ve onu özleyip özlemediğimi sordu. Ben de belki diye cevap verdim.

Ses tonun nasıldı bilemem belki ciddi olmadığını belli ettin, belki ciddi bir şekilde söyledin. Ama burada bu doğru bir davranış değil. Kadın sana ulaşıp beni özledin mi diyor. Seni özlediğini var sayıp, “evet tabii ki” demen daha doğru.

Ertesi gün sabah biraz mesajlaştık ve mesajlaşmayı akşam görüşürüz diye kapadım. Bana o akşam bir başka plan yaptığını söyledi ve ben sormadan X ile (bir erkek ismi) buluşacağını söyledi.

Ups!

Siz buluşma ayarladınız ama sana söylemeden onu iptal edip başka bir erkekle buluşma ayarlıyor. Burada kız seni bariz bir şekilde kıskandırmaya çalışıyor, hem de manipülasyon seviyesinde. Bu yaptığı bir kere saygısızlık.

Ama bizim planımız vardı dedim fakat başka bir şey demedim. Üzgünüm dedi ama sonra buluşabileceğimizi söyledi.

Burada böyle kapaman çok pasif. Bunun saygısız bir hareket olduğunu söylemen daha iyi olurdu. Bir kadın sana bu şekilde ikinci sınıf vatandaş gibi davranırsa, sakin ama kesin bir şekilde ona yerini bildirmen lazım. Yani sadece bu şekilde buluşma iptal etmesi bile kötü ama ailesiyle buluşmuyor. Başka bir erkekle buluşuyor.

Ne zaman müsait olduğunu sordum. Salı günü müsait olacağını söyledi ve Salı görüşmek üzere anlaştık.

Ne? Burada sıçmışsın. Bana bunu yapabilirsin diyorsun. Sakin bir şekilde yaptığının saygısızca olduğunu söyleyecektin ve görüşme falan ayarlamadan kapatacaktın.

Yaptığımın aptalca olduğunu anlayınca ona Salı bir işim olduğunu sonra söyledim ve sonra görüşelim dedim. Sadece Tamam diye cevap verdi. Bu 5 gün önceydi. Bu süreçte no contact uyguladım ve aslında başka bir kızla buluştum. Fakat bu kızı daha fazla istiyorum ve no contact gerçekten zor oldu. Sanırım başka kızlarla görüşmeye devam etmem ve onu istediği kadar aramamam temel problem. Ama ben diğer kızı asla onun suratına çarpmadım.

Şimdi kız senin başkasıyla görüşmemeni istemiş ve bu konuda düzgün bir yanıt alamayınca, normal bir kızın yapacağı gibi seni bırakmak yerine, seni cezalandırmak için suratına başka bir erkeği çarpmış. Bir kadının bu şekilde başka bir erkeği suratına çarpması, tolerans gösterilecek bir hareket değil. Aslına bakarsanız tabak çevirirken siz de bir kızı başka kızın suratına çarpıyorsanız, kızlar buna da tolerans göstermemeli. Bu çok kaba ve saygısızca bir davranış.

Burada senin hatan, biz neyiz sorularına soğuk bir şekilde cevap vermen. Biz bir şey değiliz ama takılıyoruz diyorsun. Bu durumda bir kız seni bırakabilir hatta seni tabak yapsa ona bile tamam diyeceğim. Ama suratına başka bir erkek çarpmak? Hayır. Kızın karakteri de kötüymüş.

Sen anladığım kadarıyla sevgili olmak istiyordun. Bir kızla sevgili olmak istiyorsan, onun dolaylı dolaysız biz neyiz sorusunu havada bırakma. Çoğu kız bu davranış üzerine gider. Özellikle de böyle bir buçuk aydır haftada 3 gün görüştüğün ve yattığın bir kız ise. Bazı kızlar buna tamam der ve onlarla tabak çevirirsin. Ama dediğim gibi burada olay başka bir boyuta geçti.

Aslına bakarsan sen, “şu an ilişki istemiyorum” da demedin. Yani çok büyük bir faülün yok. Burada olay kızın karakter sorununa döndü.  Bir olay hatırlıyorum, adam kız arkadaşına iş stresi yüzünden gerçekten götlük ediyor ve iki üç gün konuşmuyorlar. Hata adamda olduğu için adam kızı arıyor. Bu arada 1.5 senedir beraberler.

Kız buna görüşmedikleri süre içinde bir erkek arkadaşıyla buluştuğunu söylüyor. Bu adam aslında kızla olmak isteyen bir uydu erkek. Kız aslında erkek arkadaş yapınca bu adamla teke tek görüşmeyi kesmiş. Kız adama “buluştuk, aramızda olanı duyunca bana destek oldu ve seninle ayrılmamı söyledi” diyor (çakala bak).

Adamda kıza “iki gün konuşmadık diye hemen bu küçük yılana gidiyorsun ve ikimiz arasındaki özel şeyleri anlatıyorsun” diye çıkışıyor. “Eğer bana kızgınsan bunu bana söylemelisin, imkanı olsa donunun içine girmek için sıra bekleyen o zavallıya değil” diyor.

Kız bunun üzerine hata yaptığını anlayıp özür diliyor ve ağlıyor. Tamam adam götlük etmiş olabilir ama kızın başka bir adamla buluşması, içmesi ve ilişki dertleri anlatması ve üstüne bu uyduyu sevgilisinin suratına çarpması başka bir şey.

Sonuç : Orada ayrılık. Olması gereken de bu.

Tamam sen ilişkiye evet demiyorsun ama hem hayır demiyorsun hem de başka bir kızı saygısızca bu kızın suratına çarpmıyorsun.  O ise intikam alır gibi hem sana söylemeden buluşmanızı iptal ediyor hem de bunu başka bir erkekle buluşmak için yapıyor. Hem de bunu senin suratına çarpıyor.

Bu adam belki kuzeni bilemezsin ama burada bariz ve bilinçli bir kıskandırma manipülasyonu var. Birçok zavallı, senin aslında az daha yapacağın gibi, kıskanıp kız kaçıyor korkusu ile kızın peşinde koşmaya başlar. Kızın da amacı bu.

Şimdi bu durumda nasıl bir yol izlemeliyim. Bu iş sence ne olur?

Bu kız bu davranışı ile artık senin sevgilin olamaz. Kendi kendisini eledi.

Bakın bu arada burayı kadınlar da okuyorlar ve bazı kadınlar (yorumlarda var), bu tür bir manipülasyonun iyi bir fikir olduğunu sanıyorlar. Sonra da adam kendisini tamamen bırakınca ağlıyorlar ama iş işten geçiyor. Bu kadınların birçoğu aslında başkası ile görüşmüyor. Sırf ders vermek, kıskandırmak için aslen aralarında bir şey olmayan birini kullanıyorlar. Daha aptalları, eski sevgilileri ile konuşuyorlar. Bunun çoğu durumda karşılarındaki erkek için bitmelerine neden olacağını düşünemiyorlar.

Partnerinin ya da partner adayının yüzüne başkasını çarpan insan (kadın ya da erkek), aşırı özgüvensiz ve manipülatif bir insandır. Bu tip bir insan ile sevgili olmak kötü bir fikir.

Bu kızı bir daha arayıp sorma. Eğer sana ulaşırsa ve kızla resmi olmayan bir şekilde görüşmek istersen buluş. Ama bundan sonra bu kızı sevgilin yapma.

Erkek Adam Türkçe Podcast – Bekir Şükrü Kılınç ve Mahmut Abi ile gündem

Bekir Şükrü Kılınç ile Ocak 2022’de konuşmuştuk. Bu sefer de gündemdeki başıboş köpek problemini ve mülteci sorununu konuştuk.

Yayınları Odysee ve Spotify kanallarından da izleyebilirsiniz.

Aşağıda Youtube linki var. Youtube kanalımıza henüz üye değilseniz, kayıt olmayı ve uyarıları (çan işareti) açmayı unutmayın.

Türkçe Podcast – Toksik kadınlardan korunma

Bu bölümde, toksik ve ruh hastası kadınlardan nasıl korunacağınızı tartışıyoruz.

Konuyla alakalı videolar:
Sınırda kişilik bozukluğu
Modern, iyi kocalar ve psikolojik şiddet uygulayan kadınlar cehennemi
Gaslighting nedir? Bu psikolojik şiddet nasıl anlaşılır?
Aşk bombardımanı (love bombing) nedir?

Yayınları Odysee ve Spotify kanallarından da izleyebilirsiniz.

Aşağıda Youtube linki var. Youtube kanalımıza henüz üye değilseniz, kayıt olmayı ve uyarıları (çan işareti) açmayı unutmayın.

Önceliğin kadının değil, kendi misyonun olmalı

III. Önceliğin kadının değil, kendi misyonun olmalı

Esas oğlanın kendisini tamamlayan kadına ilanı aşk ettiği tüm o romantik klişeleri unutun. Bunun her fırsatta aksini iddia etmelerine rağmen kadınlar bir erkeğin “her şeyi” ya da varlığının merkezi olmayı istemezler. Tam tersine değerli bir erkeğin hayat amacına destek olmayı arzularlar, o erkeğin amacını gerçekleştirmesine yardım eden dişil güç olmak ve o erkeğin gösterdiği yolu takip etmek isterler. Bir kadının bütünlüğüne saygı gösterin ve ona “benim her şeyimsin” diye yalan söylemeyin. O sizin “her şeyiniz” değil, ve eğer öyle ise, yakında öyle olmayacak merak etmeyin.

Amcığın 16 Buyruğu yazısından.

Bu da Ekşi itiraftan (silerse diye buraya aktarıyorum):

benim bir evliliğim vardı; aslında dünya tatlısı bir kadının birlikteliğimizin uzun bir döneminde beni gerçekten çok sevdiği, gözümün içine aşkla baktığı tutku dolu bir şeydi. nasıl bu kadar şanslı olabildiğime inanamazdım.

birbirimizin bedeninde yaşardık biz. sabaha kadar hiç ayrılmadan sarılarak uyuyan insanlardık. aslında hep kolum ağrır ve uyuşurdu ama ben çekmezdim hiç, çekmek aklıma bile gelmezdi. keyif alırdım bundan. televizyon izlerken bile neredeyse benim üstümde yatardı mesela, bana sarılmadan film izlemeyi reddederdi. tek başına yatağa gitmezdi hiç, hatta ne zaman uykum yok desem gerekirse kavga çıkarır bir şekilde beni o yatağa getirirdi, uyuyamazdı bensiz. uyumadan önce kafa kafaya verirdik, benim verdiğim nefesi o alırdı, onun verdiği nefesi ben alırdım. birbirimizin nefesi olurduk.

benim bir evliliğim vardı; sabahları işe hep geç kalırdık. tüm gece sarılıp uyuduktan sonra çıkamazdık yataktan bir türlü, öyle tatlı gelirdi ki ayrılamazdık. sonra işe geç kalacağız diye panikler kavga etmeye başlardık. ben kavgadan dolayı gergin görünürdüm ama içten içe hep gülümserdim bu yüzden, fark etmezdi. panikti zaten hep, hemen heyecanlanır ve acele edeceğim diye daha fazla vakit kaybederdi.

benim bir evliliğim vardı; eşim olmadan bir şey yaptığımda veya bir yere gittiğimde eksik hissederdim. o yanımda olmadığında geri kalan her şey eksik kalırdı, tat vermezdi. mutlu olabilmenin ön şartıydı benim için; dünyanın en eğlenceli şeyi bile onsuz yetersiz kalırdı. tamamlayıcı parçam, diğer yarımdı benim.

benim bir evliliğim vardı; öyle güvenirdim ki ona. ne sevgisi ne de sadakati için o uzun yıllar boyunca bir an bile şüphelenmedim. o da bilirdi beni, gözümüz arkada kalmazdı hiç. zaten benim için dünyanın en güzel kadınıydı, fiziksel kusurları o kadar tatlı gelirdi ki bana, kepçe kulaklarına aşıktım mesela anlamazdı.

benim bir evliliğim vardı; sorumluluk paylaşabildiğimizde birlikte bir şeyler yapmaktan çok zevk alırdık. kavgalı olmadığımız zamanlarda mutfağa birlikte girer harikalar yaratırdık mesela. temizlik konusunda çok kavga ederdik ama; beğenemezdi bir türlü.

benim bir evliliğim vardı; şu hayattaki en büyük zevkim onun neşeli olduğunu görmekti. “ceylan gibi sektiğinde..” derdim ona, işte o zaman dünyalar benim oluyor. o neşeli olduğunda yaşadığımı hissederdim, onun neşesi kadar mutlu edemedi hiçbir şey beni tüm hayatım boyunca.

benim bir evliliğim vardı; babamı kaybettiğimde limanım olmuştu benim eşim. bu kadar zaman geçti, hala sadece onun yanında ağlayabildim mesela. artık babam için ağlayamıyorum tek başıma.. “büyük adam” olmak zorunda hissetmediğim tek yerdi onun kolları. benimle birlikte ağladığında hafiflerdi acım. güvenirdim ona.

bunlar sadece bir kısmı, daha binlerce güzel şey anlatabilirim. biz bir zamanlar birbirimizi gerçekten çok sevdik. iki değil, bir kişiydik. birbirimizin nefesiydik.

ama benim evliliğim yukarıdakiler gibi mükemmel şeylerden ibaret değildi. bir zaman sonra çok kötülük ettik birbirimize. kavga ettiğimizde çok kırdık birbirimizi, utanılacak şeyler yaptık ve söyledik. egolarımız ve intikamlarımız önüne geçti sevgimizin. en sonunda kötülüğün sevgiden bile güçlü olduğunu öğrendik. güzel şeyler önemsizleşti, elimizde kin kaldı sadece. faturalar kesmeye başladık birbirimize.

en temiz duygularla seven, gerçekten birbirine aşık iki insandık bir zamanlar ve ne yapıp edip bunu mahvetmeyi başardık. artık sebepler, gerekçeler ve bahaneler önemli değil. acı gerçek şu ki; her şeye rağmen kaybettik. artık “eş” değiliz, birbirimize nefes değiliz, yabancılaşmaya başladık. sonunda anladım ki artık beni sevmekten vazgeçmiş. canı sağ olsun; insan isteyerek aşık olmuyor ki isteyerek bundan vazgeçsin, kimsenin elinde değil.

itiraf kısmı ise şu; ben öyle sevmişim ve öyle güvenmişim ki onun beni sevmekten vazgeçtiği, nefeslerimizin birbirimize ait olmadığı bir senaryoyu aklımın ucuna bile getirmemişim hayatım boyunca. şu anda hiç tecrübe etmediğim, daha önce aklımdan hiç geçmeyen bir şeyi yaşıyorum. çocukluğumuzdan beri, insanın aşık olabileceği ilk yaşından beri seviyorduk biz birbirimizi, var mı ötesi?

ama işte sonunda anladım ki öyle veya böyle, şu veya bu sebeple; uzun uzun anlattığım bu kadın artık bana ait değil. benim bildiğim, özlediğim ve sevdiğim kadın; şu anda aynı isimle tek başına nefes alabilen kadınla aynı kişi değil. benim eşim, bana ait olan nefesim ölmüş.

boşanmaya karar verdiğimizde değil; boşanmamızın onun için üzücü değil bilakis heyecan verici bir şey olduğunu hissettiğimde anladım. benim düşündüğümden çok daha önce benden vazgeçtiğini, son zamanlarımızda birlikteyken bile aslında benden ayrılmış olduğunu, gözünün artık bana değil dışarıya baktığını, beni nefesi olarak değil de sadece aşılması gereken bir engel olarak gördüğünü, kendini başka insanların yanında hayal ettiğini ve yeni insanlar, yeni heyecanlar için heveslendiğini görünce anladım.

kabullendim, bitti.

Erkek Adam Türkçe Podcast – Evlilik, boşanma ve hukuk (2)

Avukat Cem Gonceli ile evlilik, boşanma, aldatma, nafaka, evlilik sözleşmesi gibi konuları ve bu konulardaki güncel hukuku konuşmuştuk. Bu ikinci bölümde buradan devam ettik, sonra nasıl girdiysek Asyalı kızlardan konuştuk 🙂

Yayınları Odysee ve Spotify kanallarından da izleyebilirsiniz.

Aşağıda Youtube linki var. Youtube kanalımıza henüz üye değilseniz, kayıt olmayı ve uyarıları (çan işareti) açmayı unutmayın.

Genel mesajlaşma prensipleri – bir kızla nasıl mesajlaşılır

Oyun – Kadınlarla Tanışma kitabındaki genel mesajlaşma prensipleri (toplam 13 prensip) alınmıştır. Bir kızla nasıl mesajlaşılır diye merak ediyorsanız, okumaya devam edin.

Öncelikle şunu belirteyim ki mesajlaşmak kişisel bir şeydir ve herkesin kendisine ait bir stili ve kendisi için çalışan bir mesajlaşma şekli vardır. Fakat yine de bu, bazı genel mesajlaşma prensipleri olmayacağı anlamına gelmez.

Mesajlaşmak artık kadın erkek ilişkilerinin önemli ve kaçınılmaz bir parçası. Buluşmak ve yüzyüze konuşmak her zaman birinci iletişim şekliniz olsa bile, artık mesajlaşmadan kaçmanız çok zor. Tanıştığınız kadınlar sizinle mesajlaşmak isteyecekler ve sizin normal biri olup olmadığınızı, kendi hayat çerçevenize ne kadar bağlı olduğunuzu anlamaya çalışacaklar.

Mesajlaşma prensibi 1 : Her şey çok güzel

İşinizden zevk alıyorsunuz ve stresli falan değil. Hayatınız güzel. Hiçbir şikayetiniz yok ya da siz hiçbir zaman şikayet etmiyorsunuz. Nokta. Bir de hayatınızın ince detaylarına çok girmeyin ve gizemi koruyun.

Örnek:

Kız: Selam, ne haber? Günün nasıl geçti?

Siz: Biraz stresliydi, senin nasıl geçti?

Sıkıcı ve negatif. Ne dedik, her şey çok güzel.

Bir de şuna bakın:

Kız: Selam, ne haber? Günün nasıl geçti?

Siz: Öğlen yemeğinde baklava yedim. Dişçim üzülecek ama harikaydı!

Ne dedik, her şey çok güzel. Eğer kötü bir gün geçirdiyseniz, yakın arkadaşlarınızla konuşun, yürüdüğünüz kadınlarla değil. Yürüdüğünüz kadın sizin anneniz değil, sizin dertleriniz de onun problemi değil. Yürüdüğünüz kadın söz konusu olduğunda sizin hayatta bir sorununuz yok.

Bu size fazla katı gelebilir ama bir erkek güçlü olmak ve dertleri ile kendi başına mücadele etmek zorundadır. Bir erkek, dertlerini kadına yansıtmaz, kendisi halleder. Bütün o modern duyarlı, duygularını ve dertlerini kadınıyla paylaşan erkek saçmalıklarını unutun. Siz bir kayasınız, size hiçbir rüzgar ya da dalga işlemez.

Siz kadının anaç duygularına ne kadar oynarsanız, dertlerinizi onunla ne kadar çok paylaşırsanız, kadın sizi o kadar oğlan çocuğu olarak görür. Sizin için üzülebilir, size acıyabilir ama sizi bir erkek olarak göremez ve size saygı duyamaz.

Bakın bunun istisnaları var tabii, çok ciddi bir problemle karşı karşıya kaldığınızda mutlu mesut davranın demiyorum. Ama derdinizi olabildiğince kendinize saklayın. Kadının üzerine kusmayın. Çok ciddi bir probleminiz varsa ve canınız sıkkın ise ona şunu diyebilirsiniz:

 Kız: Selam, ne haber? Günün nasıl geçti?

Siz: Eh işte.

Kız: Ne oldu?

Siz: Çok önemli değil. Birkaç biranın halledemeyeceği bir şey değil.

Mesajlaşma prensibi 2 : Cevap gerektirmeyen ifadeler kullanın

Kadınlarla mesajlaşmalarınıza dikkatli bakarsanız, çok az soru sorduklarını görürsünüz. Bu, yüksek değerli ve sizin de baz almanız gereken bir davranıştır.

Soru, hemen her zaman ilgi göstergesidir. Bir kadın size soru soruyorsa, sizinle ilgileniyordur. Sizin ona soru sormanız da sizin ilginizi gösterir. Her ne kadar hiç soru sormamanız mümkün olmasa da, özellikle mesajlaşmada soru yerine ifadeler kullanmanız daha iyi.

Örnek:

Kız tatilde.

“Tatil nasıl gidiyor?” diye sormak yerine, “Bahse girerim güneş altında fazla yandın.” deyin. 

Örnek:

Sabah “Günaydın, ne haber?” diye sormak yerine, “Eminim benim kahvaltım senin kahvaltını döver” deyin (ve belki de bir kahvaltı fotoğrafı atın.

Örnek:

“İyiyim, sen, ne yapıyorsun?” diye cevaplamak yerine, “Şu an benden daha eğlenceli bir şey yapıyor olamazsın :)” deyin.

Mesajlaşma prensibi 3 : Yoklama mesajları kullanın

Aslında yukarıda bu konuya biraz girdik. Kadınla mesajlaşma başlatmak için soru sormak yerine, onunla aranızdaki iletişim ile alakalı bir yoklama mesajı ya da fotoğrafı gönderebilirsiniz.

Yoklama mesajları genellikle sizin ile ilgili gündelik hayatta olan şeylerle alakalıdır. Daha önce konuştuğunuz bir konuda olabilir. Örneğin işe giderken kullandığınız bir yoldaki yoğun trafikten konuştuysanız, ertesi gün ona trafiğin fotoğrafını gönderip, “budur” yazabilirsiniz. Kahvaltıdan ya da herhangi bir yemekten, ya da bir mağazada satılan ilginç bir şeyden konuştuysanız, bunlara rastladığınızda çekeceğiniz fotoğrafı gönderebilirsiniz.

Yoklama mesajı özellikle aranızdaki mesaj iletişimi birkaç gün durduysa oldukça etkilidir. Böyle bir durumda mesajlaşmayı yeniden başlatmak için (ideal olarak öğleden sonra 1 – 2 gibi) bir yoklama mesajı gönderebilirsiniz. Göndereceğiniz fotoğraf bu stock image denilen hazır fotoğraflardan olmasın ve mümkün olduğunca sizin çektiğiniz fotoğraflar olsun. Fotoğraf yoklaması sonrası karşılıklı mesajlaşmak en iyisi. Eğer mesajlaşma yine ölürse, 2-3 gün bekleyip yine yoklama fotoğrafı gönderebilirsiniz ama eğer mesajlaşma uzun süre duruyorsa, haftada 2-3 kereden fazla yoklama yapmayın.

Fotoğraf yoklamaları çok daha etkilidirler ama yoklama mesajı metin şeklinde de olabilir. Mesela “bugün beyaz bir güvercin gördüm, bilet alsam iyi olur” ya da “bu bahsettikleri kuru baklavadan aldım” gibi ( daha önceden konuştuğunuz konularla alakalı olursa çok etkili olur).

Yoklama mesajlarından sonra cevap gelmiyorsa ASLA ama ASLA kadının size cevap vermediğini onaylayan saçma sapan bir mesaj atmayın. Şu gibi mesajlardan bahsediyorum:

  • “?”
  • “Orda mısın?”
  • “Uzaylılar mı kaçırdı?”
  • “Alooo”
  • “Niye cevaplamıyorsun?” (Feci!)

Bunun yerine dediğim gibi 2-3 gün bekleyin ve yine bir yoklama mesajı gönderin. FAKAT mesajlarınız 2 kere arka arkaya cevapsız kalıyorsa, o kadını hemen orada bırakın. Bir daha o size ulaşmadan siz ona asla ulaşmayın. Diğer kadınlara zaman harcayın.

 Mesajlaşma prensibi 4 : Ne kadar az, o kadar iyi.

Genel kural olarak uzun mesajlardan kaçının. Her bir mesajınız genellikle 2 satır, maksimum 3-4 satır olsun. Evet arada bir bundan daha fazlasına ihtiyacınız var. Ama o zaman ara sıra gerektiğinde mesajı tek mesaj olarak gönderin, 2 veya 3 parçaya bölüp göndermeyin zira kadının telefon notifikasyonlarında birden fazla arka arkaya mesaj sizi fazla aç gösterebilir.

Mesajlarınızı kısaltmak için göndermeden önce üzerinden geçmeniz gerekiyorsa geçin ve anlatmak istediğiniz şeyi daha kısa bir metin ile anlatmayı öğrenin.

Mesajlaşma prensibi 5 : Cevap aralığı önemlidir.

Mesaj aralığı önemlidir. Bir kadın size ne kadar hızlı cevap veriyorsa, genellikle size olan ilgisi o kadar çoktur. Aynı zamanda siz bir kadına ne kadar hızlı cevap veriyorsanız, o kadar çok ilgili olduğunuz görünür.

Bunun bir matematiği yok ama cevap verme aralığınızı şöyle ayarlamaya çalışın:

Eğer karşılıklı mesajlaşıyorsanız ve işiniz de yoksa, 10 dakika içinde cevap yazın. 

Kız size 5 dakika sonra cevap yazıyorsa, siz ona 5-20 dakika içinde cevap yazın.

Kız size 1 saat sonra cevap yazıyorsa, siz ona 30 dakika – 1 saat içinde cevap yazın.

Kız size 5 saat sonra cevap yazıyorsa, siz ona 1 saat sonra cevap yazın.

Kız size 1 gün sonra cevap yazıyorsa, 2-3 saat sonra cevap yazın.

Neden? Her ne kadar kadından çok daha fazla ilgili davranmanız sizin aleyhinize olsa da, mesajlaşmada onun çerçevesine de girmek istemezsiniz. Yani siz ona yürüyorsunuz ve işi soğutup uzatmasına da izin vermemeniz gerekli.

Şunu unutmayın, özellikle başlangıçta birçok kadın size özellikle geç cevap verecektir. Bunun temel nedeni, sizi test etmesidir. Çoğu erkek, kadının cevap yazmadığı bu uzun aralıkta duygularına yenilir ve “neden bana cevap yazmıyorsun?” diye ağlamaya başlar. Bunu ne kadar karizma yapmaya çalışırsanız çalışın, bir kadının neden size yazmadığını sorduğunuzu ima etmeniz, testi geçememeniz anlamına gelir. Kadınlar neden bu oyunu oynuyorlar diye sorarsanız, sizin duygusal olarak ne kadar güçlü ve ne kadar tercih edilen bir erkek olduğunuzu test ediyorlar. Zira tercih edilen ve duygusal olarak güçlü bir erkek, tek bir kadının kendisine neden cevap yazmadığı ile ilgili endişelenip, neden yazmadığını soran mesajlar atmaz.

İkinci bölüm burada.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.