Aşağıdaki yorumu bir hatun yeni sevgilisi ile ilgili yazmış. Hatunun ağzından kırmızı hap gerçeklerinin doğrulanması (siz kadına saydırmadan önce belirteyim olanlar adamın suçu ve nedenini anlatacağım).
Başlık : Sonunda götün teki olmayan biri ile birlikteyim ve çok sıkılıyorum.
Mesaj : Götün teki heriflere uzun süre dayanabilme konusunda bir geçmişim var (en sonuncusu 9 sene sürmüştü). Sonunda iyi, zeki, hoş ve çekici bir erkekle çıkmaya başladım ve seks harika.
Ondan daha fazla hoşlanıyor olmayı çok isterdim. Ama maalesef. Duygusal olarak ulaşılabilir bir erkek ve benden samimi olarak hoşlanıyor. Ortak hobilerimiz var. Onun sevgisini kazanmak için çalışmam gerekmiyor. Onun ne düşündüğünü veya neye ihtiyaç duyduğunu anlamak için tahmin oyunları oynamam gerekmiyor. Ve bu çok SIKICI.
Bundan nefret ediyorum ama ondan neredeyse ayrılacak durumdayım ama ayrılmıyorum zira bu ilişki yürürse harika olacağını düşünüyorum. Ama kalıcı olarak arızalı olduğumu, götün teki heriflerin ya da sıkıntıdan ölmenin kaderim olduğunu düşünmeye başladım.
Ne yazık ki sıkıntıdan öleceğime acı çekmeyi tercih ederim.
Yukarıdaki mesajda hatunun SIKICI olarak tanımladığı ve hissettiği şey aslında sıkıntı değil. Bunu tek tek analiz ettiğimizde aslen ne olduğunu göreceksiniz.
Ama önce şu önemli tavsiyeyi vereyim : Eğer oyunu zayıf bir beta sağlayıcı iseniz, geçmişinde kötü çocukların acısı olan ve artık evinin kadını olma safhasına gelmiş kadınlardan uzak durun. Bu kadınlar söz konusu olduğunda SİZ KOCA DEĞİL AVSINIZ!
Evet kızımız alfa dul. Eldeki betanın veremediği dramanın açlığı ile acı çekiyor. Bu adamın tek şansı kadının dayanamayıp adamı terk etmesi yoksa bir iki sene içinde aldatma da başlayacaktır.
Sonunda iyi, zeki, hoş ve çekici bir erkekle çıkmaya başladım ve seks harika … AMA … Duygusal olarak ulaşılabilir bir erkek
Duygusal olarak ulaşılabilir bir erkek = Kadın gibi bir erkek.
ve benden samimi olarak hoşlanıyor.
ve benden samimi olarak hoşlanıyor
ve benden samimi olarak hoşlanıyor = O kadar uzun zaman pompalandım – bırakıldım ki benim uzun süreli partner olarak bir değerim olmadığımı anlayamayan erkekler midemi kaldırıyor.
Ortak hobilerimiz var.
Ortak hobilerimiz var = Bu adamla birlikte olmaya devam etmek için rasyonel sebepler bulmaya kasıyorum.
Onun ne düşündüğünü veya neye ihtiyaç duyduğunu anlamak için tahmin oyunları oynamam gerekmiyor.
Elimin altında bir fino köpeği, zaten anlasam da anlamasam da, ihtiyaçlarını karşılasam da karşılamasam da alternatifi olmayan bir aç.
Bundan nefret ediyorum,
Bundan nefret ediyorum = kendimi tutmazsam bir götün kollarına atlayacağım.
Ama kalıcı olarak arızalı olduğumu, götün teki heriflerin ya da sıkıntıdan ölmenin kaderim olduğunu düşünmeye başladım.
Ama kalıcı olarak arızalı olduğumu … düşünmeye başladım = bu adam gibi bir adamı sevmem gerektiğini düşünüyorum ama kadın ruhum bu kadınsı, alternatifsiz, ilgisi değersiz adama değil o götlere meylediyor.
Bizler ilkel dürtülerin gaza bastığı bir arabanın şoför koltuğundayız. Direksiyonu ne yöne çevirmek istersek isteyelim, doğal dürtülerimize ne kadar ters yönlere gitmeye kalkarsak, motoru yakmaya o kadar yaklaşırız.
Bir erkek iyi bir kadına sadakat yemini edebilir ama kadının vücudu, yüzü, kıvrımları adamı heyecanlandırmıyorsa adam bu sözünü yerine getirmek için ilkel dürtülerini sürekli kontrol altına almak zorunda kalacaktır.
Bir kadın iyi bir erkeğe sadakat yemini edebilir, ama erkeğin kişiliği, duruşu, mizacı ve maskülenitesi kadını heyecanlandırmıyorsa, kadın bu sözünü yerine getirmek için ilkel dürtüleri ile sürekli savaşmak zorunda kalacaktır.
Kadın çekici bir gizeme sahip ve Korku Oyununun Vajina Gıdıklama Sanatında usta bir “piçe” olan doğal arzusu ile ne kadar savaşırsa, ilişkisinin bitmesi o kadar hızlanır. Bunu bir süre devam ettirebilir ama beraber olduğu kadınsı adamın varlığında hipergamisi içinde patlamaya hazır bir yanardağ gibi azdıkça azacaktır.
Bitirmeden, Alfa siker beta öder mantığındaki bir hipergaminin kadının haince planları sonucu olmadığını bilinç altında gerçekleşen bir olay olduğunu hatırlatayım. Aşağıdaki bölüm öğrenen adamla henüz yayınlanmayan bir konuşmadan :
Zaten genelde olay şöyle. Hatunlar 20lerinde bu adamlardan (efendi çocuk) uzak duruyorlar, sonra bu adamlar olmasa çocuk yapamayacakları ortaya çıkınca evleniyorlar ve sonra çocuk olunca boşuyorlar. FAKAT … Burada kadın hin planlar yapmıyor. Birçok kadın 32 yaşında bekleyen beta ile evlenirken içten olarak o adamı istiyor ya da istemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Kadının güvenlik ve çocuk ihtiyacı gözünü boyuyor. Ama çocuk olur olmaz, devletin nafaka artı iştirak nafakası hizmetinin de yardımıyla ihtiyaç bitince kadındaki perde kalkıyor. Yani “lan evde kaldın bir salak beta bulup seviyormuş gibi yapayım sonrasına bakarız” diye bir plan değil bu.
Kıssadan hisse : Bu kadına saydırmakla vaktinizi boşa harcamayın, bu adam gibi kadınsı, ilgisi değersiz, alternatifsiz veya aç olmamaya bakın.
Youtube’tan ibretlik bir evlilik hikayesi geliyor. Biraz uzun bir video ama vakti olan sonuna kadar izlesin, yalnızlığına şükretsin, bu siteyi kuran Mahmut Abi adına bir türbe kurup çaput bağlasın, adaklar adasın.
Kadının yüzü zaten “benimle evlenme” diye bağırıyor da, evliliğin erkek için nasıl bir ızdırap olduğunu aşağıdaki cümleler özetliyor resmen. Parantez içleri benim yorumlar.
“Rock barda tanıştık, Mustafa benim sevgilimle olan fotolarımı çekti.” (Meriç detected)
Sunucu: “Hala aşığım diyebiliyor musunuz?” Mustafa: “Evet” Tuğçe: “Hayır” (Tabii devamında gülüyor ama kesin şakaya vurmak için demiştir, kesiiiin)
“Evlenmeden önce 5 sene aynı evde yaşadık” (Tomassi’nin 4 Numaralı Demirden Kanunu: Evli olmadığın ya da 6 ay içinde evlenmeyi planlamadığın bir kadınla ASLA aynı evde yaşama).
“Biz sürekli boşanıyoruz, canım boşanmak istiyor bazen. Birden soğuyorum. Sevgiliyken de kendi kendime ayrılıyordum çoğunlukla.”
Sunucu: “Bu ilişkinin aşık olunan tarafı sen misin?” Tuğçe: “Evet.” (Hadi canım çok şaşırdım!)
“Mustafa yapmak istediği bir şeyi ben de yapmak istersem olur, ben istemezsem burnundan getiririm o yaptığım aktiviteyi.” Sunucu: “Sence de biraz bencil değil misin?” Tuğçe: “Ama ben mutlu olunca o da mutlu oluyor.” (Ya da tartışma çıkmasın diye mutluymuş gibi yapıyor.)
Sunucudan ibretlik tespit: “Ben soruları hep “siz” diye soruyorum ama cevaplar Tuğçe’den ben diye geliyor.” (Hımm niye acaba?)
“Mustafa bu hafta sonu evde temizlik yaptı, yerleri sildi. Silerken de söylendi, ben yere kahve dökmüştüm. Ama olabilir tabii.” Sunucudan bomba yorum: “Mustafa bak kölelik bitti biliyorsun değil mi?” Sunucu: “Peki döktüğün kahveyi sen niye temizlemedin?” Tuğçe: “Çünkü o temizleyecekti nasılsa.” (Aahahahaha)
“Mustafa’nın benimle konsere gelecek parası yoktu, ben de onun arkadaşıyla gittim. İlişkimiz daha yeni başlamıştı, niye bilet alayım? Kendi alsın.” (Tam tersi durumda Mustafa cimri öküzün teki olmayacaksa alma tabii.)
En bomba kısım geliyor:
“Mustafa ile ilk tanıştığımızda buna kim bakar ya dedim? Sonra yazışmaya başladık, birbirimize yürüyoruz. Bir ara Mustafa sessiz kaldı. Bu kim oluyor da bana sessiz kalıyor bana aşık olması lazım dedim. Böyle olunca sinirlendim, dikkatimi çekti.” (Mustafa hayatında ilk ve muhtemelen son kez kırmızı hapı kullanma hakkını orada bitirmiş.)
Sunucu: “Mustafa ile öpüşürken de dominant mısın? Yani şimdi öp, şimdi dur vs diyor musun?” Tuğçe: “Evet.” (Tuvalete de izinle gitmiyordur inşallah)
Mustafa: “Tuğçe’nin sevmediğim pek bir huyu yok. Sadece bazen zorla çamaşır katlatıyor.” (Ya da burada söylersem eve gidince can güvenliğim tehlikede olur.)
“Bazen ben Mustafa’nın ağzına vuruyorum, o da bana vuruyor.” Sunucu: “Bu normal bir tepki değil mi?” Tuğçe: “Olmaz ki ama kadına vurulmaz.” (Ama kadın ağzımıza sıçabilir çünkü o bir kadın.)
Sunucu: “Birbirinizi arzular mısınız?” Tuğçe: “Ne konu bakımından?” (Cevap soruda gizli.) “Ben kimseyi arzulayamıyorum, fotoğraflarda kaslı bir erkek görürsem belki.” (Meali: Adam o kadar beta ki maskülen erkek nedir unuttum amk.)
“Mustafa’ya sırtımı kaşı diyorum ama o arada başka bir şey de yapmaya çalışıyor. Terbiyesizlik.” (Devamında gülerek olayı yumuşatma çabası. Tabi lan insan karısına öyle şeyler düşünür mü terbiyesiz?!!)
Sunucudan son noktayı koyan tespit: “Yalnızlık şu durumdan daha kötü değil.”
Aşağıdaki hikayeyi ekşi’de gördüm. Yazan muhtemelen sempati puanı toplayım diye yazıp da şamar oğlanına dönünce kaçmış ama şu arkadaş kopyasını almış. Ben de buraya yapıştırıyorum. İlişki diyor ama 6 senesi ilişki 2 senesi evlilik :
2011 yılından önce herkesin imrendiği bir hayatım vardı. yaşıtlarıma nazaran varlıklıydım. yakışıklı ve güzeldim. onlarca sevgilim olmuştu. fakat çok erken yaşta sıkıldım bunlardan. daha sakin bir hayat için hayatımın aşkını bulmaya odaklamıştım kendimi. how i met your mother’daki ted misali..
onunla 2011 yılının sonlarına doğru tanışmıştık. ilk gözlerini gördüğüm anda evleneceğim kadın bu demiştim. gerçekten de öyle oldu. keşke görmeseymişim dediğim anlar olmuyor değil. ama hayat dediğimiz şey kazandığımız anı ve tecrübelerden ibaret değil mi zaten. birlikteliğin ilk gününden itibaren ben bir romeo’ya dönüşmüştüm. yıllardan beri içimde biriken sevme güdüsü patlama yaşıyordu resmen. ilk sene her ay dönümü ufak süprizler yapıyordum. romantik anlar yaratıyordum. gecenin 12’sinde puding yapıp evine götürüp sürpriz yapmışlığım bile vardı benim. evcil hayvanını bile ben almıştım. bir sıkıntısı, sorunu oluyordu ben kendimden vazgeçip ona adıyordum kendimi. o nefes alsın ben bir şekilde hallederim kendimi diyordum. yaşadığımız hayatın stabil devam etmesi için sürekli borçlanıyorum. en büyük hatam buydu belki de. arkadaşlarım azalıyordu gün geçtikçe farkındaydım fakat bana o yeter diyordum geleceğin hayalini kuruyordum. gözüm başka kimseyi görmüyordu. tanımadığım kızın saçları elime değse suçlu hissediyordum kendimi. evlilik teklifim bile muhteşemdi. yoktan var ederek yapmıştım.. yeni yeni dizilerde, filmlerde rastlıyorum bizim 7 yıl önce yaşadığımız sahneyi.. ben mecnundum, romeoydum, tristandım, ben aşktım.
ilk yıllar bu şekilde sürdü. ama içimde bir burukluk vardı. tam değildi her şey. yavaş yavaş içimde ki sıkıntıların nedenini fark etmeye başlamıştım. ben 10 adım atıyorsam o 1 adım atıyordu. belli bir zaman sonra bu koymaya başlamıştı. ama hep teselli ediyordum kendimi ilerde düzelecek. düzelecek. düzelecek.. (düzelmedi..) ben onu yüceltirken, o beni aşalıyordu resmen.. içimde ki romantik çocuk ölmeye başlamıştı artık. her eylemim hayal kırıklığına dönüşüyordu. herkesin imrenerek baktığı o ilişki sıradan bir hal almaya başlamıştı. müdahale etmeye çalışsam da içimde ki güç tükeniyordu. ama güçlü, dayanıklı bir çocuktum. tatillere gidiyorduk. arkadaşlarımla gitmişim gibi geliyordu hep. sadece el ele tutuşan bir çift. geceleri iyi geceler seni seviyorum diyen ve sırtını dönüp uyuyan birisi vardı karşımda. beni seviyordu ama hissettiremiyordu. hayallerimden çok uzaklaşmıştım bu süreçte.
6. yılımızda evlilik olayına start verdik. belki diyeceksiniz malsın durumlar böyleyken neden evlendin. evet hem maldım hem aşık hem umutlu. evlilik zamanında herkesin yaşadığı sıkıntıları yaşadık. ama atlattık. çünkü sevgi vardı içimde. umut vardı.. ışık vardı.. balayımızı çok güzel planlamıştım. romantik aşk filmlerinde ki sahneler mevcuttu. ama bulunduğumuz şehirlerde mevcuttu onda gene yoktu. eve girdikten sonra cicim ayı dedikleri olayı hiç yaşamadım. ama huzur vardı. saygı vardı. belli bir zaman geçtikten sonra yalnız hissetmeye başladım kendimi. sanki bir babaydım.. anneydim.. ama sevgilim yoktu. sürekli kollaman gereken, bakman gereken bir çocuk..hiçbir zaman maço erkek olmadım. erkek temizlik yapmaz, ütü yapmaz, yemek yapmaz demedim. hepsini elimden geldiğince yaptım. ama tek başıma yaptığımın farkına vardım belli bir süre sonra. çünkü ben yorgun argın ütülerimi yaparken o netflix’te birşeyler izliyordu. ben evi sildikten sonra ayakkabı ile eve giriyordu. benim sigara alacak param olmazken, bankalar peşime düşmüşken, evin tüm maddi sorumlulukları omuzlarımdayken o çılgınlar gibi alışveriş yapıyordu. bunlar artık koymaya başlamıştı. kendime dinlenecek alan bulamıyordum. aile bağları hiç yoktu. iki tarafın da ailesi yemeğe bile gelmemişti. cinsel hayat çürümeye başlamıştı. yakınlaşmalar 1 hafta arayla oluyordu sonra o süre 2 haftaya çıktı. yorgunluklar bahane ediliyordu. bunu tartışmaya açtığımda ise ‘beni tahrik etmiyorsun’ gibi söylenmeyecek sözler söylüyordu. yaralanıyordum kendimi iyileştirmeye çalışıyordum.
bu şekilde sürdü gitti. belli bir süre daha. düzelmesini umuyordum. derken netflix’te you adlı diziyi izledim. ve içime bir şüphe düştü. teline vs bakmamıştım yıllardır. ona almış olduğum apple watch salonda şarjda duruyordu. aldım kurcalamaya başladım. mesajlarda tanımadığım bir isim dikkatimi çekti. mesajı açtım ve bammmm.. karşımda “toplantıdayım aşkım çıkınca arayacağım seni. ve bir öpücük”. cevap ise “tamam minik unuttum ben toplantıyı sorry.” çok açık ve net whatsapptan konuşuyorlardı. mesajın orda unutulmasının ve tek 2 mesajın olmasının nedeni aradığı zaman meşgule atmış ve mesaj ile yanıtla yapmıştı. hemen fotoğrafladım elimde kanıt olmalıydı. ne yazık ki numaranın son 2 rakamı gözükmüyordu. bir hafta araştırma yaptım. yediremedim. çünkü çok güveniyordum. ilk baş inkar etti ama çocuğu bulmuştum. o inkar etti ben konuşma sürelerini buldum. o inkar etti ben çoçuğun köyünü, adresini tc’sini buldum. işyerini anasını babasını tespit etmiştim artık. ortada aldatma söz konusuydu. ve istemeye istemeye gidip mahkemeye dilekçe verdim. duruşma günü geldiğinde istersen boşver gitmeyelim geri çekeyim dedim. sarıl bana dedi öp beni dedi o an içimde bir ışık belirdi. birşey hissettin mi diye sordu. dedim evet. o ise ben hissedemiyorum dedi sevmiyorum artık dedi. yıkıldım. ve ayaklarım yüreğim ağzımda o duruşma salonuna girdik. 8 yıl boyunca koyduğum tüm tuğlalar 2 dakika içerisinde yıkıldı.
sonuç olarak bana aşık olmayan birisine aşık oldum. kızamıyorum da. ama şuan içimde ölmeyen bir öfke var ve delirmekten korkuyorum belki de delirdim bilmiyorum. içimden o çocuğun karşısına çıkmak geliyor. büyük ihtimalle de çıkacağım. öfkem azalacak mı peki ? sonuç olarak duygusal olarak çöküş, güven problemi, ekonomik iflas, 50k borç, hayal kırıklıkları, kaybolup giden 8 sene.. geçecek biliyorum ama ne kadar yara kalacak, ne zaman geçer muamma.
Tek tek ele alalım :
2011 yılından önce herkesin imrendiği bir hayatım vardı. yaşıtlarıma nazaran varlıklıydım. yakışıklı ve güzeldim. onlarca sevgilim olmuştu. fakat çok erken yaşta sıkıldım bunlardan.
Bunda kendi başına bir problem yok ama işte şu kafa (oneitis + aşkitis) adamı yakar :
Insan bir kere masala inanmasın, karşısına oneitisi çıkıyor (daha doğrusu karşısına çıkan ve kendisine ilk ilgi gösteren (ya da tahammül edebilen) hatuna fantezisini yansıtıyor.
onunla 2011 yılının sonlarına doğru tanışmıştık. ilk gözlerini gördüğüm anda evleneceğim kadın bu demiştim. gerçekten de öyle oldu.
Mavi hap tam güç devreye giriyor ve yarış atından (en azından kendi iddiası) at gözlüklü, çuvala sıçan yük beygiri yaratma süreci başlıyor. İlk gözlerini gördüğünde evleneceğim kadın bu dediğin an bittin zaten.
bir sıkıntısı, sorunu oluyordu ben kendimden vazgeçip ona adıyordum kendimi.
Bir erkeğin, bir kadının saygısını kaybetmesinin en kestirme yollarından biri bu. Nankörlük falan demeyin, bu adam kendinden iyi bir insan olduğu için değil, kadın için sonuna kadar çabalamazsa kaybederim korkusu yüzünden vazgeçiyor. Bu zayıflığı her kadın fark eder. Bir de üstüne kadının bu adam omurgalı mı, omurgasız mı diye yaptığı testlere bile böyle atlıyorsa sıçar.
Gözünün dışarıda olmamasında sorun yok. Ama şu aşırı duygu yüklü “saçları elime değse suçlu hissediyordum” duygusallığı çok sakat. Bu aşamada eleman tanrıçasına layık olmayan bir ölümlü olduğunun farkında olarak kendisinin ona yetmeyeceğini düşünüyor ve açığı sürekli ödeyerek, çabalayarak ve böyle romantik kelimelerle yaltaklanarak kapamaya çalışıyor. Tabii ki bunu rasyonelleştirecek ve şöyle diyecek :
evlilik teklifim bile muhteşemdi. yoktan var ederek yapmıştım.. yeni yeni dizilerde, filmlerde rastlıyorum bizim 7 yıl önce yaşadığımız sahneyi.. ben mecnundum, romeoydum, tristandım, ben aşktım.
Şimdi dönüp bakınca sen neymişsin görüyorsundur umarım diyeceğim de görse bunu yazmaz.
Bu aşamada yıllardır çiğnediği önemli kurallardan birini etkisini ağır şekilde görmeye başlıyor.
yavaş yavaş içimde ki sıkıntıların nedenini fark etmeye başlamıştım. ben 10 adım atıyorsam o 1 adım atıyordu.
Onun sadece bir adım atmasının en büyük nedeni zaten senin her halta 10 adım atman.
belli bir zaman sonra bu koymaya başlamıştı. ama hep teselli ediyordum kendimi ilerde düzelecek. düzelecek. düzelecek.. (düzelmedi..)
Sen davranışını düzeltmezsen yani kendini geri çekmezsen nasıl düzelsin, neden düzelsin? Azıcık soğukluk yapsa, o 10 adımı 20 adım yapacak kadar bu kadına muhtaç olmuşsun.
ben onu yüceltirken, o beni aşalıyordu resmen..
Bir kadını bu kadar yükseklere çıkarırsan, sana tepeden bakmaktan başka çaresi kalmaz ki! Seni aşağılar zira senin onlarca adımı kendini aşırı değersiz, onu işe aşırı değerli bulduğun için yaptığını biliyor. Kendini sen aşağılıyorsun yani, o da sadece senin ona gösterdiğin şeyi görüyor.
Esas oğlanın kendisini tamamlayan kadına ilanı aşk ettiği tüm o romantik klişeleri unutun. Bunun her fırsatta aksini iddia etmelerine rağmen kadınlar bir erkeğin “herşeyi” ya da varlığının merkezi olmayı istemezler. Tam tersine değerli bir erkeğin hayat amacına itaat etmeyi arzularlar, o erkeğin amacını gerçekleştirmesine yardım eden dişil güç olmak ve o erkeğin gösterdiği yolu takip etmek isterler. Bir kadının bütünlüğüne saygı gösterin ve ona “benim herşeyimsin” diye yalan söylemeyin. O sizin “herşeyiniz” değil, ve eğer öyle ise, yakında öyle olmayacak merak etmeyin.
Bir erkeğin bu aşamaya gelmesi, kadının evlendikten sonra 200 kilo alıp salmasına denktir. Kadıncağız nasıl iğreniyordur anlamak için bunu gözünüzde canlandırın.
6. yılımızda evlilik olayına start verdik. belki diyeceksiniz malsın durumlar böyleyken neden evlendin.
Malsın evet. Bundan daha malı da bu tip bir evliliği kurtarmak için çocuk yapan ama bu da mal.
evet hem maldım hem aşık hem umutlu. evlilik zamanında herkesin yaşadığı sıkıntıları yaşadık. ama atlattık. çünkü sevgi vardı içimde. umut vardı.. ışık vardı..
İnsan zayıflıklarını erdem sayıp yüceltmeye meyilli. Çünkü muhtaçtım, alternatifsizdim, zayıftım demek yerine aşıktım demek daha kolay. Herkes arkandan seninle alay etse de en azından sırtını sıvazlıyor.
hiçbir zaman maço erkek olmadım. erkek temizlik yapmaz, ütü yapmaz, yemek yapmaz demedim. hepsini elimden geldiğince yaptım. ama tek başıma yaptığımın farkına vardım belli bir süre sonra. çünkü ben yorgun argın ütülerimi yaparken o netflix’te birşeyler izliyordu. ben evi sildikten sonra ayakkabı ile eve giriyordu.
benim sigara alacak param olmazken, bankalar peşime düşmüşken, evin tüm maddi sorumlulukları omuzlarımdayken o çılgınlar gibi alışveriş yapıyordu.
Sen de gıkını çıkarmadan ödüyordun. Sen ödüyorsun neden yapmayacak? Kadının karaktersizliğini savunmuyorum ama kadınlar erkeklerinden aileye yön vermesini beklerler ve böyle bir “lider”in bozup azdıramayacağı kadın zor bulunur. Bu adama en anne eliyle seçilmiş, bakire ve iffet timsali kadını ver, aynı şekilde hipergamisine kısa devre yaptırır.
cinsel hayat çürümeye başlamıştı. yakınlaşmalar 1 hafta arayla oluyordu sonra o süre 2 haftaya çıktı. yorgunluklar bahane ediliyordu. bunu tartışmaya açtığımda ise ‘beni tahrik etmiyorsun’ gibi söylenmeyecek sözler söylüyordu. yaralanıyordum kendimi iyileştirmeye çalışıyordum.
içime bir şüphe düştü. teline vs bakmamıştım yıllardır. ona almış olduğum apple watch salonda şarjda duruyordu. aldım kurcalamaya başladım. mesajlarda tanımadığım bir isim dikkatimi çekti. mesajı açtım ve bammmm.. karşımda “toplantıdayım aşkım çıkınca arayacağım seni. ve bir öpücük”. cevap ise “tamam minik unuttum ben toplantıyı sorry.” çok açık ve net whatsapptan konuşuyorlardı.
ve istemeye istemeye gidip mahkemeye dilekçe verdim. duruşma günü geldiğinde istersen boşver gitmeyelim geri çekeyim dedim. sarıl bana dedi öp beni dedi o an içimde bir ışık belirdi. birşey hissettin mi diye sordu. dedim evet. o ise ben hissedemiyorum dedi sevmiyorum artık dedi. yıkıldım.
wtf mavi ?!?!?
kızamıyorum da.
Kızamazsın tabii. Hepsi senin suçun. Evin reisi olman gerekirken hizmetçisi ve ATMsi olursan olacak budur. Reissiz ev, kaptansız gemi gibi alabora olmuş. Kadın da karaktersiz bu arada.
“sonuç olarak duygusal olarak çöküş, güven problemi, ekonomik iflas, 50k borç, hayal kırıklıkları, kaybolup giden 8 sene.. içimden o çocuğun karşısına çıkmak geliyor. büyük ihtimalle de çıkacağım. öfkem azalacak mı peki ?
Ne öfkesi abiciğim, git eskimo biraderine bir bira al. Adam seni kurtarmış resmen. Tamam bu işin şakası bira falan alma da harbiden ucuz kurtulmuşsun (50 bin lira ömür boyu nafaka ve çocuklarını yarım yamalak görmenin acısı yanında hiçbir şey), hayatının tadını çıkar şimdi.
Sen yat kalk bu kafayla ve bu hatunla çocuk yapmadığına dua et. O zaman bir de senin sponsporluğunda sevgilisinin kucağında hoplardı. Kadınla da hayat boyu bağın olurdu. İçindeki betayı öldür, o seni öldürmeden. Zira bu oneitis ile önüne çıkan her hatunla olay böyle olur. Uzun süreli ilişkiler nasıl yönetilir onu da öğrenmen lazım.
Azerbaijan rumuzlu okur sormuş (kendisinin neredeyse 1.5 yıl önce bize yazan ve unutamadığı unicorn kızı elde etmek için soru soran Azerbeycanlı kardeşimiz olmadığını umuyorum):
Mahmut abi eskiden beta gibi seni taniyan (kirmizi hapdan once) ve bu yuzden ayrilan kıza uzun zaman sonra alfa oldugunu göstermek mümkün mü? Ve ustelik bu şansı vermiyorsa …
Kırmızı hapı, mavi hap fantazilerini gerçekleştirmek için öğrenmeye çalışanları, türlü türlü hayal kırıklıkları bekler. Oneitis eski sevgili prensesinin hareketlerini “şans vermiyor” diye tanımlayan erkek, kendini alfa sanan betadır.
Alfa diye tanımladığınız şeyin olması için içinizde beta diye tanımladığı zihin yapısının ölmesi gerekir. Eğer o zihin yapısı ölürse, eski sevgiliye duyulan muhtaç arzu da (ya da daha sonra başka bir oneitise yansıtılmış hali) ölür. Eski sevgiliye duyulan muhtaç arzuyu kırmızı hapsız da öldürebilirsiniz ama bu durumda genelde muhtaç arzuya yeni bir oneitis bulunur ve sizin zavallılığınız devam eder.
Şimdi yazacaklarımı daha önce değişik şekillerde çokça yazdım ama sitenin başına uyarı olarak koymak lazım. Kırmızı hapı bir kere öğrenince kafanızdan atamazsınız o nedenle neyin içine girdiğinizi bilin ve bu hoşunuza gitmiyorsa hiç girmeyin.
Kırmızı hap sizin oneitisinizi “kazanmanızı” bırakın, AFC kafanızın tabiri ile “kaybetmenize” bile neden olabilir.
Belki 1 – 2 seneye dışarda hevesini alıp ya da daha iyisini bulamadığı için size dönecek / evet diyecek (ama sonra muhtemelen kendi hayalkırıklığının acısını sizden çıkararak size hayatı dar edecek) hatunu kırmızı hap yüzünden “kaybedebilirsiniz”.
Bazılarınız ciddi ciddi alfayı hiçbir kadının hayır demeyeceği bir yarıtanrı sanıyorlar. Komik olmayın, dünya ve kadın – erkek ilişkilerininden bahsediyoruz sizin kafanızda, içinde süper kahraman olan Marvel çizgiromanı var.Hani bunu daha sadece 6 sene önce 10 yaşında bir oğlan çocuğu olan ergen yapıyorsa tamam da, 26 yaşında bir adamsanız büyüme vaktiniz gelmiş de geçmiş bile (16 yaşındaki kardeşimize de hemen büyümesini tavsiye ederim).
Gerçi alfayı süper kahraman sananların derdi hiçbir kadının hayır dememesi de değil. O an oneitisleri kimse onun kendilerine 100% evet demesi. Doyurmaya çalıştıkları işte bu muhtaçlıkları. O yüzden zaten alfa / maskülen bile olamıyorlar.
Sınıfınızın / okulunuzun / iş yerinizin / sosyal çevrenizin en alfası siz olun (artık o ne demekse), yine de spesifik bir kadının size evet deme ihtimali, hayır deme ihtimalini geçmez. Amacınız bu bir tanesini avlamak ise, bütün çabanız sonucunda hayal kırıklığına uğrayacaksınız. Hatta sizi daha da üzeyim. Belki o kız sizin şimdiki halinizi, olacağınız şeyden daha fazla sevecek ve keşke değişmese idi diyecek! Hatta o kız belki sizden daha betasına evet diyecek (özellikle de yaşı ne kadar büyük ise). Alfanın seçeceği kadın havuzu büyüktür ve bir kadının ona evet deme şansı, havuzu olmayan betaya göre çok yüksektir ama istatistik ilminin azizliği işte. Belli bir kadın konusunda (hayatı boyunca 2 3 hatundan fazlasını göremeyecek olan) beta, alfayı geçebilir. Bir ilçede belediye başkanı adaylarından birinin çok çalışıp oyların 80%sini alması ama belli bir seçmenin oyunu alamaması gibi. Bir beta oğlanın belli bir kızın seçimi olmasına şaşırmak, örnek seçimde birinin diğer güçsüz adaya oy vermesine şaşırmak kadar gülünç bir tepki.
Aynı şekilde evliliğinde kırmızı hapı uygulayan erkeğin karısı, maskülenleşen kocasını daha çok sevebileceği gibi ondan daha da tiksinebilir (özellikle erkeklerle sorunu olan bir kadınsa).
Kırmızı hap evliliğinizi kurtarsa çok iyi tabii ama asıl amacı önce sizi ve sonra varsa çocuklarınızı kurtarmaktır.
Evet, kırmızı hapın amacı sizi kurtarmaktır! Bunu unutmayın. Sizin iyiliğinize olan şey hoşunuza gitmeyebilir ama kırmızı hapta maalesef mavi haplı beyin yıkanmışlığınızın toz pembeye çevirdiği ama aslında kapkara ve mide bulandırıcı zayıflıklar olan aşk, bitanesi, çok peşinde koştum ama sonunda benim oldu, vs … masallarınızı gerçekleştirecek araçlar bulamayacaksınız.
Eğer eski kız arkadaşınızı geri kazanmak, bir kızın size bir “şans vermesi”, vs … amaçları ile okuyorsanız, kırmızı hapa bulaşmamanızı tavsiye ederim.
Lois Lane Süpermen ile tanıştığında, Süpermen suçlularla savaşıyor, elleri ile çeliği bükebiliyor, lokomotifleri durdurabiliyor, tek sıçrayışta gökdelenden gökdelene atlayabiliyor ve uçabiliyordu! Ve Süpermen Lois Lane ile tanıştığında onun aklını başından aldı, dünyasını sarstı ve o da Lois’e aşık oldu zira Süper-MEN dediğin böyle yapardı. Bir yıllık birlikteliğin ardından Lois, Süpermen ile ilişkisinde bir şeylerin eksik olduğunu fark etmeye başladı.
“Neden suçlularla savaşmak için sürekli dışarda olmak zorunda ki?”
“Maço olduğunu neden sürekli kanıtlamak zorunda? Bu egosunu mu sarsıyor.”
“Feminen tarafı ile bağ kurmalı.”
“Ya benim ihtiyaçlarım?”
“Neden o da olgunlaşıp düzgün bir işe girmiyor?”
“Günüm geçiyor, üstüne alması gereken bazı sorumlulukları var. Ne zaman bir yüzük göreceğim?”
Sonunda bu dırdır Süpermen’i pes ettirir ve Süpermen Lois’in isteklerine (zorlamalarına?) boyun eğer. Zaten eninde sonunda “büyümesi” gerekli değil midir? Zaten doğru olan budur. Ve Süpermen ismini Klark Kent olarak değiştirir (Süper-MEN çok fazla erkek böbürlenmesi bir isim zaten) ve büyük şehirde gazeteci olarak iş bulur. Klark X-Ray görüşe ve lazer yayabilen gözlere sahip olmasına rağmen gözlük takmaya başlar zira Lois gözlüklerin onu kalburüstü, entellektüel gösterdiğini düşünür. Ayrıca Lois Klark’ın gözlüklü halini sevmektedir.
Zaman su akıp gider ve Lois ile Klark evlenirler. Evliliklerinin 5. yılında Lois sıkılmaya başlar. Klark çok sıkıcı ve sıradandır. Onun uçabildiği günleri, çıktıkları zaman yaptığı o komik çelik sütun bükme gösterilerini özlemeye başlar. Klark bunları uzun süredir yapmamıştır. Yapamayacağından değil ama Lois kızacak ve ukala davranırsa o akşam yanına yanaşmayacak diye korktuğundan. Aslına bakarsanız Lois zaten eskiye göre Klark ile cinselliği yarı yarıya azaltmış durumdadır.
Bir hayır gecesinde Lois, zengin ve yakışıklı Bruce Wayne ile tanışır. Bruce karanlık, gizemli ve oldukça fittir! Bruce uçamaz ama birçok başka yetenek ve güce sahiptir. Suçlularla savaşmaktadır! Maske giyio kısa ve anlamlı kelimelerle konuşmaktadır ve kelimelerini boşa harcamaz. Bruce gözlük takmaz Lois’in istediği değil kendi kafasına esen zamanda gidip gelmektedir. Bruce, her karşılaştıklarında Lois’in omurlarından aşağı (ve uzun süredir gıdıklanma yaşamayan yerlerinde) titreşim yaratır.
Haftalar birbirini kovalar. Birgün Daily Planet gazetesinde haftada 60 saatlik haftalar sonunda (o lüks apartman dairesi kirası ucuz değildir) Klark metro ile evine döner (uzun süredir uçmak söz konusu olmadığı için). Yolda Lois’e süpriz yapmak için bir demet gül alır (Lois’e kendi feminen yanını gösterdiğinde Lois’in kendisinden uzaklaştığını düşünür) . Dairesine girdiğinde amacı Lois’e süpriz yapmaktır ama asıl süprize uğrayan zavallı Klark olur. İçeri girdiğinde Bruce Wayne Lois’i mutfak masasında domaltmaktadır. Bruce pantolonunu yukarı çekmeye çalışırken Klark, ağzı bir karış açık ve dili tutulmuş vaziyette kalakalır.
“Bunu bana nasıl yapabildin? Birbirimiz için bu kadar çok şey ifade ederken! Bruce kendini ortamdan çıkarmaya çalışırken Klark ağlamaya başlar. Klark duyarlı yanını göstermek adına bugünlerde çokça ağlamaktadır.
“Böyle bir adamda ne buldun?” der Klark, ilköğretim öğrencisi kız çocuğu gibi hıçkırırken.
“Ben … ben kendime hakim olamadım” der Lois umursamadan. “Batman bir süper kahraman.”
Ve tehlike de budur, nerede sen bitersin ve o başlar? 5 yıl kadar önce Identity Crisis yazısını yazma sebebim buydu:erkekler kendilerini, kadının yakınlığına sürekli layık olmaya çalışacakları bir pozisyona koyuyorlar ve kadınlarda anlaşılabilir bir şekilde, kadın çerçevesinin kontrolü eline almasını sağladığı ve cinsel seçilim açısından kendilerine yardımcı olduğu için bu pozisyonu teşvik ediyorlar. Çoğu erkek bunun kendilerine daha fazla kadın yakınlığı olarak döneceğini düşünürlerse kendi hayatlarında temel değişiklikler yapmaya meyilliler. Gerçekten motiveler mi yoksa bunun kendilerine seks olarak döneceğine mi inanıyorlar – A + B = Seks?
İşin en sinsi yanı da şu : erkek kadın yakınlığından ne kadar yoksunsa, kadın için yaptığı değişikliklerin aslında gerçekten istediği şeyler olduğuna o kadar fazla inanır. Ne zaman bir erkeğin ya da kadının “ilişkimiz için çaba harcıyoruz” ya da “ilişkiler çok fazla emek ve fedakarlık ister” dediğini duysam, bunun hemen her zaman erkeğin kadın idealine göre değişmesi ve taviz vermesi anlamına geldiğini görürüm. Erkek “yontulmuştur”, bozuktur ve değişime ihtiyacı vardır. Bu erkeğin kendisinde gerçekten bir sorun olduğuna inanması aşırılığına kadar gidebilir. O, kadının gerçekliğine uymalıdır zira feminen gerçeklik, doğru gerçekliktir. Acı uyanış ise kadının “yonttuğu” kocasının, başlangıçta arzu duyduğu adamın tamamen zıttı olduğunu keşfetmesi ile gelir.
Geçenlerde okur Haydar, kız arkadaşının kendisini aldattığından şüphelendiğini belirtip aldatan kadın belirtileri nelerdir diye sormuştu:
Aldatan kadının verebileceği sinyaller nelerdir ?
İlişkilerimde ki en büyük sorunlardan bir tanesidir. Ya bir paranoyağım, ya da hapı hazmedemedim. Ancak, şüphe ile devam ediyorum. Ne gibi durumlara göre karar vereceğimi bilemiyorum.
” Bitir / Devam et ” Bunun kararına nasıl ulaşabilirim ?
Bunun hakkında bir yorum veya bir yazı alırsam çok memnun kalırım, Teşekkür ediyorum.
Bu konuda yazacağımı söylemiştim. Haydar’ın sonradan yazdığına göre şüpheleri gerçek çıkmış ve kız aldatıyormuş. Orada bahsettiği aldatılma korkusu ve paranoyası hakkında daha sonra bir yazı daha lazım. Şimdilik kısaca şunu söyleyeyim, bir kadın yüzünden asla ama asla kafa patlatıyor ya da uykunuzu kaçıracak kadar stresleniyor olmamanız lazım.
Aldatılma korkusu, erkeğin kadından daha güçlü yaşadığı bir korku. Bunun nedeni aldatılmanın erkeğe maliyetinin kadına olan maliyetinden çok yüksek olması. Erkek 100 kere aldatsa da kadının doğurduğu çocuğun kadından olduğu kesindir. Erkeğin ise babalık testinin yaygınlaştığı son 15 yıla kadar çocuğun kendinden olduğuna emin olabilmesi mümkün değildi. Bu nedenle zaten aldatılmayı kadınlar erkeklere göre daha kolay (göreceli olarak) affederler.
Bu ciddi üreme maliyeti, erkeğe aynı zamanda güçlü bir içgüdü getirmiştir. Erkek doğal ve içgüdüsel olarak bunu hisseder çoğu kez ama mavi haplının gözünü oneitis bürür en bariz işareti es geçer. Öbür uçta kırmızı hapı sindirememiş erkek en ufak tatsızlıkta paranoyaya vurup hayatı kendine de kıza da zehir eder (ve hatta aldatılma paranoyası erkeğin kadını negatif de olsa zihin merkezine oturtacağından kadını erkekten soğutup sonunda erkeğin gerçekten aldatılmasına bile neden olabilir) ama genellikle bu içgüdüyü dikkate almak gerekir.
Kadının aldattığını gösterebilecek işaretleri sıralamadan şunu da belirteyim ki bu işaretler kadının erkeği 100% aldattığını göstermez ama erkeğin bu konuda araştırma yapması gerektiğini gösterir. Şunu da söyleyeyim, bu yazı evli veya uzun süreli ilişki içindeki erkeklere hitap ediyor. Tabak çeviriyorsanız, yani kadına bağlılık sözü vermiyorsanız, kadının da size bağlılık sözü vermemiş olması ya da bir bağlılık varmış gibi davranması bonustur, beklentisinde olmanız gereken bir şey değil.
– Seksin birden azalması veya tamamen yok olması.
– Kadının ilgisinin birden azalması veya tamamen yok olması.
– Kadının iletişim araçları ile ilişkisinde ani değişim. Telefonuna birden şifre koyması, eskiden öyle değilken birden bire telefonu ile sizi asla yanlız bırakmaması, telefonu ile odaya kapanıp birileri ile mesajlaşması, telefonunun ekranını aşağı gelecek şekilde koymaya başlaması, telefondaki whatsapp gibi uygulamaların notifikasyonlarını kapaması, vs …
– Artan dırdır ve birden bire yaptığınız herşeyin kadına batmaya başlaması
– Kadının birden bire sizi aldatmayla suçlamaya başlaması ya da genel olarak size utandırma taktikleri uygulamaya başlaması
– Kadının birden bire geceleri geç gelmeye başlaması, “arkadaşları” ile dışarda fazlaca takılmaya başlaması. Kadının yakın arkadaşları, hatunun sizi aldattığını bilse de ona yalancı şahitlik yapabilir. Şimdi nerede okuduğumu bulamadım ama bir elemanın karısınının arkadaşı, kadın diğer erkek ile dışarıda iken ikisinin daha önceden beraber çekilmiş fotoğraflarını instagramda yayınlayıp “Mervişim ile kahve keyfi” falan diye Mervişi tagliyormuş mesela. Adam Mervişi kendisi ile sansın diye.
Gelelim aldatan kadın belirtilerine :
– Normalde aldatılma paranoyası olan biri değilseniz, içgüdüleriniz sağlam belirtidir.
– Hatunu Tinder‘da veya başka dating uygulamalarında görmeniz 😀
– Bazen de hatunun birden ilgiye ve sekse doyması ile size normalde olduğundan iyi davranması.
– Hatunun sizi biriyle karşılaştırıyormuş gibi konuşmaya başlaması
Yukarıdaki gibi işaretlere yaklaşımınız, ciddi bir hastalık belirtilerine yaklaşımınız gibi olmalı. Birden kilo kaybetmeye başlamanız, aynı yerde haftalarca geçmeyen ağrı, lenf bezlerinizin şişmesi sizin 100% kanser olduğunuzu göstermez ama bu konuda aktif olarak doktor kontrolü aramanızı gerektirir. Aldatılma işaretleri de böyle. Yukarıdaki bazı maddeler hariç çoğu belirti daha ciddi araştırmayı gerektirir, illa aldatıldığınızı göstermez.
Fakat bence asıl ilgi çekici konu Haydar’ın bahsettiği aldatılma paranoyası. Eğer aldatılmayı paranoya yaparsanız kendi kendini gerçekleştiren kehanet moduna girersiniz :
– Duygusal olarak zayıflarsınız ve kadının aldatıp aldatmadığını kafanıza takmanız onu zihin merkezinize almanıza neden olur.
– Kadını bir kez zihin merkezinize koydunuz mu kadın bunu hemen algılar ve sizden soğumaya başlar.
– Terk edilirsiniz ya da aldatılırsınız.
Aldatılma ihtimalinin sıfır olduğu bir ilişki yok maalesef. Siz daha maskülen olursanız ve kadınınız hipergamisine dizgin vurabilen biriyse ihtimali azalır ama sıfır olmaz. Aldatan kadını silebildiğiniz sürece aldatılmanın kendisini o kadar takmayın. Bu lafım özellikle evli olmayan erkeklere. Evli erkekler aldatan kadını öyle kolay silemez (duygusal olarak kolay silebilir belki ama boşanmasıdır, nafakasıdır, çocuklardır silmek öyle ha deyince olan bir şey değil). Ama uzun süreli ilişkide iseniz ve aldatılma paranoyası geliştirdi iseniz, o kızın artık yoldaşınızdan ziyade zihin merkezinizi işgal eden bir tanrıça, sizin de oneitis hastası olmanız muhtemel. Bakın bu aldatılmaktan kötüdür.
Son olarak şunu unutmayın : aldatma olayında aldatan taraf suçludur. NOKTA. Erkek aldatıyorsa erkek suçludur, kadın aldatıyorsa kadın. Toplum gerçi aldatma olayında erkeği suçlamaya hazır ama kadın aldattığında birçok kadın ve ruhu kadın erkek çıkıp erkeği “kim bilir ne yaptın da seni aldattı” diye suçlayacak ya da “eğer tatmin olsa idi neden aldatsın, demek ki sen onu tatmin edemedin” diye goy goy yapacaktır. Bu farelerin hepsine siktir çekin.
Hatun 3.5 sene iki tane adamı aynı anda idare etmiş. Eskimo biraderlerin birbirlerinden haberleri yok. Daha doğrusu daha kabadayı olanı yarım yamalak biliyor (kızın babası zorla verdi sanıyor ama hatun evlenmeden bildiğin uzunca bir süre görüşmüş). Cemil cezaevine girince Mesut ile evlenmiş. Sonra Mesut’u bırakmış Cemil’e kaçıp onunla dini nikah kıymış.
Hatun çocuk Mesut’un değil Cemil’in diye o kendinden emin. Ya da yanındaki kadının kendisiyle paralel hala koca Mesutla da vuruştuğunu bilmeyen Cemil yüzünden öyle davranıyor. Cemil de pek bir kendinden emin.
Böyle bir yaratığı sünepe ama en azından artık Cemil gibi hatunu yanında tutup rezil olmayan Mesut’la bir olup itin götüne sokması gereken Cemil, sonunda cezasını çekti. Çocuk Mesut’un çıktı. Bir köşesinde dürtü kontrolü sıfır ve halk arasında orospu olarak bilinen hatun türü olan bu saçma sapan üçgende olabilecek en iyi sonuç. Pek bir kibirli hatun çocuğunun kendi algısına göre sevdiğinden değil beta kocadan olduğu gerçeği ile yaşayacak. O Cemil de kendisi ile paralel kocası ile korunmasız seks yapan bu hatunu azıcık kendine saygısı varsa terk eder. Kendisi de başkasının karısını “sevgilim lan istediğim gibi alırım” diye efelenmenin cezasını, kadınının başkasından çocuk yapması ile tüm memlekete rezil olarak çekti.
Mesut fena mavi haplı. Hatunu kendisini aldatırken yakalamış olmasına rağmen evlenmiş! Açlık tavanda, hatun güzel, kafa masmavi. O hatun muhtemelen ikisinin de spermlerini aynı anda taşıdı. Şansına çocuk kendinin çıktı. Ama çocuğunun anası bu o… Ne gereği vardı. Hayat boyu yük.
Ama burası aç betalar diyarı. Bakarsın Cemil Gülcan’ı affeder (bu toplumda nasıl olacak benim aklım almıyor ama) ve mahkeme de çocuğu anneye verir (bak bizim mahkemeler yapabilir bunu).
"Madalyonun bir yüzünde feminist lezbiyen aktivist Sally Miller Gearhart, diğer yüzünde incel Elliot Rodger.
Erkek nefreti (misandri) ve kadın nefretinin (mizojini), mental rahatsızlık bakımından birbirine ne kadar benzediği üzerine düşündürücü bir karşılaştırma olacağını umuyorum." -Yin
Sistem içerisinde yıllardır uygulanageldiği üzere, hepimiz halen şu veya bu derecede erkek odaklı kimliklendirme tarafından köleleştirilmiş vaziyetteyiz. Bu durumda varsayım şu olmalıdır ki, günümüz monopolcü kapitalist ve ataerkil sistem değiştirilmeli ve erkek odaklı bakış açısıyla tanımlanmayan kadınlar bu yeni sistemin sorumluluğunu almalıdırlar.
Daha az vahşi bir dünya yaratacak ve onu koruyacaksak, çevrecilerin/yeşillerin stratejilerini en azından üç adet şart desteklemelidir:
I)Bütün kültürler kadıncı bir geleceği tasdik etmelidir. II)Bütün kültürlerde insan ırkının sorumluluğu kadınlara devredilmelidir. III)Erkek nüfusunun insan ırkına oranı yaklaşık %10’a indirilmeli ve bu oranda tutulmalıdır.
İnsan ırkının sorumluluğunun kadınlara verilmesi pratik olarak şu anlama gelir: Erotik ve üreme ile ilgili inisiyatif dünyanın her yerinde kadınlara geri verilmelidir. Eğer seçimi bu olacaksa nasıl ve ne sıklıkla hamile kalacağı, bunun heteroseksüel ilişki ile mi, yoksa yapay döllenme veya ovüler birleşme ile mi olacağı tamamen kadının tercihine bırakılmalıdır. Döllenmiş bir yumurtanın neye dönüşeceği ve vücudundan doğmasını dilediği çocukların sayısını tamamen kontrol etme üzerinde söz sahibi olma hakkı, geri alınamaz biçimde kadınlara verilmelidir.
Üreme sürecinde erkeğin söyleyeceği herhangi bir söz yok hükmünde olmalıdır. Çocukların taşıyıcısı ve yetiştiricisi olan, erkeğe bağlı olmayan, bağımsız kadınlar için alternatif ekonomik ve psikolojik destek yapıları oluşturulmalı ve korunmalıdır.
Kadınlar, sadece kendi sosyal grupları bakımından değil, ekolojik sistem bakımından da sürdürülebilir olduğunu bildikleri sayıda çocuk doğurmalıdır. Adamın biri sadece kendi ismini ya da mülkiyetini soybağı aracılığıyla devam ettirmek istiyor diye kadınlar çocuk doğurmayacaklardır. Tek rolü itaatkar bir eş ve anne olmak olduğu için doğurmaya mecbur olduğuna kendini inandırdığı çocukları doğurmayacaktır. Kadınlar, erkeklerin bir kabilenin, bir dinin veya belli bir kültürün devamlılığı için şart olarak gördükleri çocukları doğurmayacaklardır. Bunun yerine, yalnız kendi istedikleri ve kendilerinin bakabilecekleri, belirli bir grup veya tüm insanlık için kıymetini kendilerinin takdir edecekleri çocukları doğuracaklardır.
Bütün kültürlerde değişimin sorumluluğu kadınlara ait olmalıdır, kadınlar tarafından kimliklendirilen kadınlara. Erkeklerin kuklaları olan, kendi hayatlarını veya çocuklarını kaybetme korkusuyla yaşayan, tehlikeli ataerkil kültürün güvenlik anlayışına bağımlı olan kadınlara değil, fakat baskıdan tamamen kurtulmuş, erkek etkisinden muaf, herhangi bir erkeğin imtiyazına muhtaç olmayan, insan ırkının regülasyonunun kendilerine ait bir sorumluluk olduğu fikrine kendilerini adamış kadınlara. Lezbiyenlerin ve diğer bağımsız kadınların hali hazırda bu yolda ilerlediklerini belirtmek isterim.
Kadıncıl değerlerin ve kadın özgürlüğünün hakim olduğu bir dünyayı güvenceye almak için, gelecekteki yapılanmaya bir unsurun daha eklenmesi gerektiğine inanıyorum: Erkeklerin kadınlara oranı radikal şekilde azaltılmalı ve erkek nüfusu toplam nüfusun sadece yüzde onunu oluşturmalıdır.
Şimdi kritik bir noktaya geliyoruz: Erkek nüfusundaki bu azaltım nasıl sağlanacaktır? Seçeneklerden birisi, erkek bebeklerin öldürülmesi. 20.yy’a kadar bazı kültürler tarafından devam ettirilen kız bebeklerin öldürülmesi uygulamasından pek bir farkı yok. Ne var ki, bu alternatifin tatsız olduğu ve yaratıcı bir sosyal dönüşüm kurmaya elverişli olmadığı aşikâr.
Eğer kadınlara kendi bedenleri üzerinde özgürlük hakkı verilirse, sadece dişi embriyoların türemesine olanak veren deneysel “ovüler birleşme” teknolojisini kullanabilirler, böylece kadınların erkeklere oranında kayda değer bir fark yaratabilirler. Eğer nüfusun yarısı heteroseksüel, yarısı ovüler birleşme ile ürerse, tek jenerasyonda %75 kadın %25 erkek oranına ulaşmak başarılabilir.
Hiçbir ölçüdeki sevginin ve şefkatin veya seksist olmayan yetiştirme tarzının, oğullarını erkek şiddetinin kurumsallaştırıldığı ve yüceltildiği bir kültürden kurtaramayacağını hisseden kadınlar için bu olasılık çekici olacaktır. Bu kadınlar şöyle diyecekler: “Artık erkek çocuk yok! Hayatımızın yirmi yılını potansiyel bir tecavüzcü, potansiyel bir dayakçı yetiştirmek için harcamayacağız!”
Cinselliğin arkasındaki nihai kötülük insanın dişisidir. Kadınlar seksin asıl kışkırtıcılarıdır. Hangi erkeklerin sekse ulaşıp hangilerinin ulaşamayacağını kontrol ederler. Kadınlar kusurlu yaratıklardır ve onlar tarafından gördüğüm yanlış muamele bu üzücü gerçeği anlamamı sağladı. Beyinlerinin işleyiş biçiminde çok çarpık ve yanlış olan bir şey var. Adeta canavarlar gibi düşünüyorlar, hakikaten de birer canavarlar. Kadınlar erdemli ve rasyonel düşünce yetisinden yoksunlar. Tamamıyla yoz duygularının ve rezil cinsel dürtülerinin kontrolü altındalar. Bu yüzden, kadınların çekici bulduğu erkekler, seksin zevklerini tecrübe edebilen ve üreyebilme ayrıcalığı olan erkeklerdir…aptal, yoz, tiksinç erkekler. Bunu tüm hayatım boyunca gözlemledim. En güzel kadınlar, benim gibi muhteşem beyefendilerin yerine, en vahşi erkeklerle üremeyi seçiyor.
Kadınlar, kiminle eşleşecekleri ve kiminle üreyeceklerini seçme hakkına sahip olmamalı. Bu seçim onların yerine akıl sahibi rasyonel erkekler tarafından yapılmalı. Eğer kadınlar bu hakka sahip olmaya devam ederse, yoz erkeklerle çiftleşip aptal, yoz döller yaratarak insan ırkının gelişimine engel olacaklar. Bu durum insanlığın her jenerasyonda biraz daha yozlaşmasına sebep olacak. Sırf seks yüzünden, kadınların toplum üzerinde hak ettiklerinden daha çok güçleri var. İnsan dişisinden daha şeytani ve daha yoz hiçbir yaratık yoktur.
Kadınlar vebaya benzer. Herhangi bir hakka sahip olmayı hak etmiyorlar. Gelecek kuşakların yozlaşmasını önlemek için kadınların şeytani doğaları bastırılmalıdır. Kadınlar habis, şeytani, barbar hayvanlardır ve buna göre davranılmayı hak ediyorlar.
Dünyanın bu gerçeklerini tamamen kavramamla birlikte, adil ve temiz bir dünyanın nasıl işleyeceğine dair nihai ve kusursuz bir ideoloji oluşturdum. İdeal bir dünyada, cinsellik var olmayacak. Kanunen yasaklanmalı. Seksin olmadığı bir dünyada insanlık iffetli ve medeni olacaktır. Erkekler, böyle barbarca bir eylem hakkında endişelenmeye gerek duymadan, sağlıklı bir biçimde yetişecekler. Bazılarının bu hazdan mahrum bırakılması yerine hiçbir erkeğin cinsel hazzı deneyimleme imkanı olmadığı bir dünyada, bütün erkekler adil ve eşit şartlarda büyüyecekler. İnsan ırkı, bugün var olan ahlaksızlık ve yozluktan muaf bir halde, tamamen yeni bir medeniyet seviyesine evrilecek.
Seksi tamamen lağvetmek için, kadınların kendisi tamamen lağvedilmelidir. Bütün kadınlar vebalılar gibi karantinaya alınmalıdır, böylece gerçekten toplumun yararına olacak şekilde kullanılabilirler. Bunu uygulamak için, yeni ve güçlü bir yönetim sistemi var olmalı, bu sistem benim gibi tanrısal bir yöneticinin kontrolünde olmalıdır. Bu yeni düzeni kuracak olan hükümdar, toplumu iyi ve ahlaklı bir yöne sokmak için onun her tarafında kontrol sahibi olmalıdır. Şimdiki yönetimi bertaraf etmek ve böylesine devrimci kanunları cebren uygulamak için, çok iyi eğitilmiş ve fanatik derecede sadık askeri birliklere ihtiyaç vardır.
Kadınlara karşı yapılacak ilk hamle, onları toplama kamplarında karantina altına almak olacaktır. Bu kamplarda, kadın nüfusunun büyük çoğunluğu kasten açlıktan ölmeye terk edilecektir. Bu onları yok etmek için etkin ve uygun bir yöntem olacaktır. Yeryüzündeki her bir kadını açlıktan ölmeye mahkum etmek benim için şahsen büyük bir zevk ve tatmin kaynağı olacaktır.
Bütün kampı gözlemleyebileceğim ve hepsinin ölümünü neşe içinde seyredebileceğim, kendime ait devasa bir gözetleme kulesi yaptıracağım. Eğer bana ait olmazlarsa, kimseye ait olamazlar; onları seyrederken aynen böyle düşüneceğim. Kadınlar bu dünyada adil olmayan her şeyi temsil ediyorlar ve dünyayı yeniden adil bir yer haline getirmek için hepsi imha edilmelidir.
Sırf üremek için kadınların az bir kısmı bağışlanacaktır. Bu kadınlar gizli laboratuvarlarda saklanacak ve çiftleştirilecektir. Orada neslin devamı için sperm örnekleriyle yapay olarak dölleneceklerdir. Orada zamanla yoz doğaları genetik olarak ayrıştırılacaktır. Gelecek kuşağın erkekleri bu kadınların varlığından bihaber olacaklardır, bu onlar için en iyisi. Eğer bir erkek kadınların varlığından haberi olmadan büyürse, seks arzusu da var olmayacaktır. Cinsellik tamamen yok olacaktır. Aşk tamamen yok olacaktır. İnsan psikolojisinde bu konseptlerin herhangi bir izi artık kalmayacaktır.
Dünyayı temizlemek için tek yol bu. Böylesine saf bir dünyada, erkeğin zihni daha önce hiç erişemediği mertebelere yükselecektir. Gelecek kuşaklar kadınların ve cinselliğin vahşiliğine kafa yormadan özgür şekilde yetişecekler, bu sayede zekalarını geliştirebilecek ve insan ırkı kusursuz medeniyete ulaşacaktır.
Fazla fark yok değil mi? Bir madalyonun iki yüzü gibiler.
Birkaç kere soruldu, yeri gelmişken değinelim: Black Pill (Siyah Hap), temel olarak, fişten çekilmenin aşamalarından olan öfke ile depresyon aşamaları arasında sürekli gidip gelmeye sıkışma durumudur. Rollo Tomassi buna "Abyys / mental uçurum" adını veriyor. Erkekler mavi haplı şartlandırılmış yaşamlarından kendilerini koparırken nihilist veya en azından uzun bir şüpheci dönemden zorunlu olarak geçerler; fakat fişten çekilmeye hazır olmayan, mental olarak zayıf erkekler bu bataklık çukuruna haddinden uzun bir süre saplanıp kalabilirler.
Elliot Rodger, mental olarak zayıf olmasının yanı sıra, açıkça görüldüğü üzere mental olarak da ciddi şekilde rahatsızdı (çocukluğunda asperger teşhisi konmuştu). Mental rahatsızlığının yanı sıra, kırmızı hap farkındalığıyla ONEITIS gibi mavi hap ideallerini gerçekleştiremeyeceğini kabullenememesi ve kırmızı hapın acı tadıyla başa çıkacak kapasiteye ulaşamaması, belki de olmayan kırmızı hap mucizesinden medet umması, onun siyah hapta sıkışıp kalmasına neden oldu.
Kadınları zihinsel odak noktası yapmak yerine, kendini kendisinin zihinsel odak noktası yapabilmeyi, hayatının tüm sorumluluğunu üzerine alabilmeyi, aşağılık duygusuyla savaşabilmeyi, gücün doğasını anlayabilmeyi öğrenseydi, "benim olmayan kimsenin olamaz" kafasıyla 2014 yılında söz konusu katliamı gerçekleştirmezdi. Önemli bir not olarak belirtelim ki, kadınlara olan tüm nefretine rağmen, Elliot Rodger, La Vista katliamında 2 kadına karşılık 4 erkek öldürmüş, 3 kadına karşılık 11 erkek yaralamıştır. -Yin
Geçen hafta çoğu erkeğin hayatlarının bir noktasında karşılaşmayı bekleyebilecekleri yeni bir kavramdan bahsettim. “Sıfırlanmak” kavramı, bir erkeğin hayatı boyunca elde ettiği statünün, finansal varlığının, itibarının, profesyonel ve kişisel gelişiminin, duygusal yatırımının ve diğer şeylerin silinmesidir. Bu kavramı bu yazıda biraz daha ayrıntılandırmak istiyorum zira birçok erkeğin bu kavramı yanlış anladığını düşünüyorum.
Kırmızı hap farkındalığına sahip bir erkeğin bu farkındalığının bir parçası olarak, hayatının birden fazla noktasında kendisini yeniden inşaa etme işi ile başbaşa kalacağının bilincinde olması gerektiğini düşünüyorum. Yenilgi, reddedilmek ve hayal kırıklığı başınıza gelecek ve bunlar erkeğin hayatının birer parçası. Ve bunlar başınıza geldiğinde yeniden ayağa kalkmanın erkek olmanın bir ölçüsü olduğunu söylemekten övünüyoruz. Ama benim bahsettiğim, bazı zamanlarda hayatınızı sil baştan yeniden inşaa etmek zorunda kalacağınız.
Eninde sonunda sıfırlanacaksınız, ve bununla nasıl başa çıkacağınız, geçici yenilgilerle başa çıkmanızdan çok daha farklı bir şey. Bu sıfırlanma ile başa çıkmayı daha da zorlaştıran şey, size o zamana kadar yaptığınız yatırımın başkaları tarafından da takdir gören ve gerçekten değer verilen bir yatırım olduğunu söyleyen mavi hap koşullanmanız. Hayatınızın o anında anlamanız gereken şey, en zor yollardan öğrendiğiniz gerçekler ile kendinizi yeniden ve çok daha iyi bir şekilde inşaa etme umudunuz olduğudur.
Geçen hafta belirttiğim gibi, bunu bir çeşit erkek mağduriyeti ya da bir erkeğin hayatından fazlaca şikayet etmesi olarak görmek çok kolay. Empati, özellikle erkekler arasında, her zaman az bulunan bir şey olmuştur. Ne kadar hasta olduğum, işimin ne kadar kötü gittiği ya da ne kadar az uyku uyuyabildiğim gibi konularda 3 ya da daha fazla erkeğin olduğu bir grupta ağzımı açmamam gerektiğini zor yolda öğrendim. Zira size garanti ederim diğerlerinden birinin kesin kanser hastalığı, lağım çukurunda çalışmaktan hallice bir işi ya da amansız bir uykusuzluk hastalığı vardır. Erkek olarak maskülenitemizin ölçüsü her zaman hayatın ters giden alanlarını nasıl kabul edip ona adapte olmamız olmuştur. Bu nedenle bir adamın hayatının bir anında tamamen sıfırlanacağımı söylemem, erkeklerin hayatlarının ne kadar zor olduğundan yakınmam olarak algılanır. Bizden beklenen yumruğu çenemize yedikten sonra ağlayıp sızlamadan daha fazla yumruk için ayağa kalkmaktır.
Erkekler hayatın kendileri için ne kadar zor olduğu ve bunun nasıl da iyi üstesinden geldikleri konusunda birbirleri ile rekabete bile gireceklerdir. Diğerleri ise zaten erkeğin hayatının zorluklarını duymak bile istemeyeceklerdir. Bazıları ise erkeklerin benlik algılarını başkalarının – özellikle kadınların – fikirlerine bakarak inşaa etmekle yanlış yaptıklarını söyleyip geçeceklerdir.
İlk ikisini halletmek kolay. Erkekler genellikle birbirleri ile rekabet halindedir, bu sadece sosyal arka planda devam eden bir şey olarak algılansa bile. Bu kıran kırana bir rekabet olmak zorunda değildir, arkadaşça rekabet bile eninde sonunda rekabettir.
Erkekler duruma göre elbette birbirlerine sempati göstereceklerdir ama erkeklerin bu rekabetçi doğası yine de hem kazananlar hem de kaybedenler tarafından iögüdüsel seviyede farkında olunan bir şeydir. Grup dışındaki erkekler bunun grup içindeki erkeklere göre daha farkında olacaktır (kan bağı birlikteliği evrimleşmiş bir adaptasyondur) ama grup içinde bile erkek egemenlik hiyerarşisi olacaktır. Bu hiyerarşilerin nasıl kurulduğu sosyal ve çevresel etkilere bağlıdır ama bu hiyerarşilerin varolduğunun kabulu bile feminen – öncelikli toplum düzeninin erkeklerden kendi kendilerine saklamalarını istediği bir şeydir.
Değeri Nitelendirmek
Rekabet varolan bir şey ama erkeğin hayat beklentilerini, kendi başarı ve başarısızlık kriterlerini dışsal bazı değerlendiricilere bağlama fikri üzerine yazmak istiyorum. Sosyal etkiler, ailesel etkiler ve bir erkeğin kadınların kendisinden beklediğini düşündüğü şeylere göre bir kadınla yakınlaşmayı ve üremeyi başarıyla gerçekleştirme hakkında (çoğunlukla koşullanmış) bilinçaltı anlayışı çok ateşli bir tartışma konusudur. Bir erkek eğer hayatının belli aşamalarında sıfırlanmış ise, bu “sıfırlanma” sadece erkeğin kişisel bütünlüğünü ve yatırımını mavi hapın kumdan zemini üzerine inşaa etmesinin sonucu mudur?
MGTOWcular yanlışım varsa düzeltebilirler ama benim anladığım kadarıyla bu, erkeklerin kendi yoluna gitmelerinin temel prensiplerinden biridir – kadınların hipergami standartlarına göre erkeğin değerini belirlemelerini reddetmek. Bunu anlamakla birlikle birlikte erkeğin kendi kişisel değerini belirlemesinde kadın milletinin ona verdiği değerlendirmelerden daha fazlasının olduğunu düşünüyorum.
Kırmızı Hap farkındalığına sahip bir erkeğin bir parçası oldukları Oyunu anlama ve kendi kişisel değerlerini önceki mavi hap yanılgılarından koparak bu oyuna göre yeniden hesaplamaları zorunluluğu gizli saklı bir şey değil. Bu nedenle ben kendisini eski ideallerinin fişinden çeken her erkeğin çeşitli derecelerde de olsa kendi yoluna gittiğini (men goes their own way – MGTOW) ama meselenin bu yeni farkındalıkla nereye gittiği ve kendi içinde nasıl bir değer yarattığı olduğuna inanıyorum. Yeni bir özdeğer algısı yaratıp inşaa ederken bile bir erkeğin bu değeri kaybetme ihtimali vardır – o değeri nasıl ölçtüğünden bağımsız olarak.
Boşanmış bir erkek için “kırmızı hapın farkında” olup olmamasından ve kendi kuralları ile yaşayıp yaşamamasından bağımsız olarak, çocuklarının velayetini ve hayatları üzerindeki etkisini kaybetmesi, sıfırlanmak anlamına gelebilir. Kendi kişisel değerimizin, biz onu nasıl ölçersek ölçelim ve nasıl değerlendirilmesi gerektiğini düşünürsek düşünelim sıfırlanabilecek yanları vardır. Her zaman söylediğim gibi, bir kadın erkeğin hayatına yoldaş olmalıdır ve asla onun hayatının odağı olmamalıdır. Fakat bu tür bir ilişkide bile hala silinebilecek bir dürtüsel değer vardır ve kadınların, ailenin, iş arkadaşlarının, bundan etkilenmesi bunu değiştirmez.
“Sırf sen bir şeyin kıymetinin başkaları tarafından bilineceğini düşünüyorsun diye başkaları onun kıymetini bilecek diye bir şey yok ve sen böyle düşündüğün için, o şeyi kaybettiğinde her şeyi kaybedebilirsin” demek kolay.
III. Önceliğin kendi misyonun olmalı, kadının değil
Esas oğlanın kendisini tamamlayan kadına ilanı aşk ettiği tüm o romantik klişeleri unutun. Bunun her fırsatta aksini iddia etmelerine rağmen kadınlar bir erkeğin “herşeyi” ya da varlığının merkezi olmayı istemezler. Tam tersine değerli bir erkeğin hayat amacına itaat etmeyi arzularlar, o erkeğin amacını gerçekleştirmesine yardım eden dişil güç olmak ve o erkeğin gösterdiği yolu takip etmek isterler. Bir kadının bütünlüğüne saygı gösterin ve ona “benim herşeyimsin” diye yalan söylemeyin. O sizin “herşeyiniz” değil, ve eğer öyle ise, yakında öyle olmayacak merak etmeyin.
Yukarıdaki, Roissy’nin Amcığın 16 Buyruğu eserindeki üçüncü buyruk. Bu yazı ile alakalı zira erkeklerin çoğunluğunun kendi kişisel yatırımlarını değerlendirirken hangi ölçüleri önceliklendirdiklerini gösteriyor. Kırmızı hap farkındalığı olan bir erkeğin mavi hapın fişine takılı ve en basit kırmızı hap prensiplerinden bile bihaber bir erkeğe sinirlenmesi çok kolaydır. Çoğu erkeğin hala boğazına kadar mavi haplı olduğu ve içinde yaşadıkları gerçeklikle ilgili hatalı olduklarını söylediğinizde sizinle sonuna kadar savaşacakları gerçeğini unutmak da kolay. Mavi haplı erkeklerin, mavi hap sonunda kendilerini mahvedecek olsa bile, mavi hapın sağladığı güven duygusuna ihtiyaçları vardır.
Daha da önemlisi, geçen haftaki yazıda belirttiğim intihar oranları, hayat boyunca ruhlarına işlenmiş mavi hap koşullanmasına göre kendi değerlerini inşaa etmiş erkeklere dayanıyor. Karşı karşıya oldukları durum bu ve daha fazla erkek fişten çekilene kadar da bu acı gerçek hüküm sürmeye devam edecek. Kırmızı haplı erkekler diğerlerini fişten çekmeye çalışırken bize direnen çekim gücü budur. Olay bir erkeğin daha iyi sikiş sayısı elde etmesi değil, olay erkeğin hayatını kurtarmak ile alakalı.
Son yazıda dediğim gibi, kayın biraderim hayat boyu her hırsını kurban edip doğru olanı yaparak takdir göreceğini düşündüğü için sonunda intihar etti. Mavi hap kelime anlamıyla ölümü oldu. Hayatının merkezi yaptığıOneitisi olmadan yaşayamayacağına o kadar inandırılmıştı ki, o merkezi kaybettiğinde, gerçekten yaşamaya devam edemedi. Trajik olan ise onun hikayesi, aynı nedenlerle ölen binlerce erkeğin hikayesinden biri. Erkekler için tehlikeli bir çağda yaşıyoruz. Mavi hap eskisine göre çok daha büyük bir yük zira günümüzde erkeklere varlarını yoklarını bu bu koşullanmaya yatırmaları öğretiliyor.
Erkekler hayatlarında birden fazla kere sıfırlanacaklar ama eğer erkek mavi hapın değer sistemine göre kendi değerini ölçen biri ise intihar istatistiklerinde bir rakam olacaktır. Trajik olan ise bu erkekler başka söyleyecek bir şey bulamadıklarından “sen aşarsın bunları aslanım” ve pozitif düşünce mantraları söyleyen kalabalığın içinde, bu yanlış değerlendirme ile sonlarına yürüyecek olmaları.
Ekşisözlük’te an itibarıyla 11 sayfa olan (sayfa başı 100 entry) böyle bir başlık var. Ve başlıktaki sadece son sayfadan birkaç alıntı:
— hâlâ aynı bataklıktasın hani hayallerim.
— artık bataklıktan yüzünü çevirip yıldızlara bakmalısın.
— bu ne amk.
— mk senin ben.
— oha kimi yedin?
— şu haline bir bak çok şişmansın, kaç kilosun sen?
— daha ölemedin mi sen?
— ben senin amk.
— öl, geber daha iyi.
— hişşşııykrt (bilek kesilme sesi)
— amına koduğum şişmanı
İnsanların kendine öfke kustuğu, hatta yaşamamış olmayı dilediği, bu derece birbirine benzer, bir yığın pişmanlık ifadesi neden var?
Farklı başlangıç noktalarından başlanıp ilerlenen farklı istikametlerin sonunda gelinen konumdan duyulan tiksinti, neden birbiriyle bu derece örtüşen, bu derece tahmin edilebilir bir model halini almıştır?
Arthur Schopenhauer şöyle der:
“Hayatımız, her daim peşinde koşup durduğumuz dinginliği hiçbir zaman bulma ihtimaline sahip olmayan bir devinim biçimine bürünmüştür: tıpkı bir tepeden aşağıya koşan adam gibi, eğer durmaya çalışırsa kaçınılmaz olarak düşecektir; ve ancak sürekli koşması halinde ayaklarının üzerinde durabilecektir. Yahut bir parmağın ucunda dengede duran çubuk, ya da yörüngesinde hızla ilerlemezse güneşi tarafından yutulacak olan bir gezegen gibi. Devingenlik varoluşun temel ayırt edici özelliğidir.”
Bu devingenliğin kritik önemini kavrayamayıp “Ne olacaksa olsun, sal rölantide gitsin” moduna girdiğin anda, o rölantideyken yıllar sandığından çok çabuk geçer ve soldaki saf mavi haplı çocuk sağdaki adama evrilir, hayata ve kendine dair bütün mavi düşleri suya düşmüş, hayata küsüp bunun öfkesiyle ve umutsuzluğuyla boğuşan biri. İyi bak:
Bunu söyleme lüksünü hak ettiğini düşünüyorsan, sonuçlarını en baştan kabul edebilecek kadar ermiş olman gerek. Ermiş falan da değilsin, ee?
Namludaki 1 derecelik minik sapma 100 metre ilerideki bir hedefi 1.7 metre (2πr/360) ıskalamanıza, yani karavana atmanıza sebep olur. Bunun gibi, şu anki tercihlerinizde yaptığınız küçük bir ince ayar, bugün baktığınız istikametin 10 yıl ilerisinde tamamen farklı bir noktaya sizi götürür. Hatta “kelebek etkisi” yaratıp tahmin edemeyeceğiniz sonuçlar doğurur.
Konu, kontrolün dışında olan değil kontrol edebileceğin şeylerse, yaptığın ve yapmadığın tercihlerin, aldığın ve almadığın risklerin ve sorumlulukların toplamısın.