Unherd’de çıkan ilginç bir yazıyı sizinle paylaşıyoruz. Her ne kadar Unherd gibi ana akımdan uzak bir yayında editör olmasına rağmen, kırmızı hap ile ilgili bilgisi ana akım feminist cehaleti seviyesinde olan bir kadın tarafından yazılmış olsa da (insellere alternatif sağ, kırmızı haplılar diyor), insellerin bugüne kadar yaptıkları seri cinayetleri abartsa ve insel grubunun politik ve etnik durumundan bihaber olsa da (insellerin %45’i kendilerini solcu olarak tanımlıyor ve bu yazarın değindiği ABD’de insellerin temel şikayeti beyaz erkeklerin daha çok tercih edilmesi – %30 kadarı başka ırklardan – fakat abla insellere sağcı, ırkçı vs diyor) enteresan bir makale.
3. Dünya savaşı neredeyse geçen hafta Ladakh’ta başlayacaktı. (Bir süredir askeriyenin ve tansiyonun yükseldiği kuru, yüksek rakımlı Himalaya ve Çin sınırında yer alan Hint Keşmiri.) 15 Ocak’ta Çin ve Hint askeri gücünün 45 yılın ardından en az 20 Hintli ve en az 45 Çinli askerin öldürülmesiyle ilk somut çatışma patlak verdi. Dünyanın en kalabalık iki ülkesi arasındaki tansiyona sebep olan bir çok jeopolitik sebep var, ancak iki ülkeyi birbirine düşürecek zamandan münezzeh ve köklü bir sebep daha var – kadınlar. Ya da kadın kıtlığı.
Takriben 1015 yılında yazdığı Normandiya’nın Tarihi adlı kitabında Dudon (bkz. Dudo of St. Quentin~History Of Normans) Vikinglerin yaptığı yağmalamaların sebebinin kendilerine kadın bulamaması olduğunu savunmuştu. Bu görüş aynı zamanda antikacı William Camdem’in 1610 yılında yazdığı Britanya kitabında da yankılanmıştı: Camden “Vikingler; herkese yetecek kadın olmaması sonucunda aşırı sayıda genç erkeğin, güzel bir kadın bulup yuva kurma umudu olmadan maço bir şekilde etrafta takılmalarıdır.” şeklinde bir görüş ileri sürmüştü. (Yağmalamak, kelimenin tam anlamıyla Viking demektir).
Yani, ne zaman ki bu artık genç erkekler kendilerini yük olan bir topluluğa çevirsin; Camden’in deyimiyle, bir bölge bunları sürü ile kendine çeker. Aralarında “yaramaz” olan genç erkekler baş belası olma yolunda denizaşırı ülkelere gemilerle gönderilir. Ki gönderildiler de.
Evrimsel biyolojide belirli bir türün üreme amacı güden dişi ve erkeklerinin birbirine oranına işaret eden ‘işlevsel cinsiyet oranı’ (operational sex ratio) adında bir terim vardır. Bu oran 50:50’den saptığı an, kalabalık olan cinsiyet, daha kıt olan karşı cinsten kendisine eş seçmek için rekabete girecektir.
Bu terimden habersiz olsalar da Dudo ve Camden tam olarak bu fenomeni ortaya atmışlardır. Olası bir eşin kıtlığı ve “külfetli artık erkeklerin” çoğalması sonucu vahşet ve şiddet artar. 2019’daki bir araştırma göstermiştir ki; yüksek statülü erkeklerin sosyal bir norm olarak çok eşli olması (buradaki anlamıyla; bir erkek için bir çok kadın) sınır komşusu ülkelere saldırıda bulunması tavana çıkar. Bir avuç azınlık erkeğin uygun durumdaki kadınları tekeline almış olması, geriye kalan erkekleri statü ve kaynaklara sahip olmak için diğer ülkelere saldırmak zorunluluğunda bırakmıştır.
Hindistan ve Çin aşırı miktarda “külfetli artık erkek” popülasyonuna sahip. Yenidoğan erkek ve kız bebeklerin birbirine oranı normalde 105:100’dür. Ancak Mara Hvistendahl ‘Doğal Olmayan Seçilim’ (Unnatural Selection) kitabında gösteriyor ki, prenatal ultrasonografi ve cinsiyet öncelikli kürtaj sayesinde(!) Çin 118:100 ve Hindistan 108:100 oranına sahip. Bu oran Hindistan’ın bazı bölgelerinde 150:100’e kadar uzanıyor. Cinsiyet öncelikli kürtaj artık Hindistan’da yasaklanmış olsa da bu oranlar hala yaygınlıkta ve Hindistan’da erkek sayısı kadın sayısından 37 milyon daha fazla. Araştırmalara göre Çin’de ise erkek sayısı kadınlara göre 30 milyon daha fazla.
‘Üreme rekabeti’nin kadınların yararına olduğunun düşünülmesi elbette çok naif bir tahmin olurdu. Cinsel olarak dimorf(*) türlerin dişileri, rastgele birini değil de yavrularına avantaj sağlayacak olan erkeği seçerler. Kuşlar aleminde bunu, en iyi kuluçkayı kuran erkek kuşu seçmek olarak tercüme edebiliriz. İnsanlar için ise bu hipergami olarak karşımıza çıkar; erkek ne kadar fazla zenginse o kadar fazla kadın onu çekici görür.
Elbette bazı kadınlar bundan faydalanıyorlar: hipergami Çin’de acımasızdır. Çin’deki bazı genç erkekler kadınla çıkmak için bile olsa ailesine bir ödenekte bulunur, eşleşme yoksa geri ödeme de olmaz. Kadınlar, arabası, evi ve on binlerce dolarlık başlık parası olmayan hiçbir erkeği kabul etmiyor.
Ancak hesap diğer kadınlara patlıyor. İnsan hakları organizasyonları ‘kadın kıtlığı’nın çirkin yan etkilerinden bazılarının kadın kaçakçılığı ve cinsel istismar olduğunu bildirdi. Kadınlar Kamboçya ya da Vietnam’a göç edeceklerine inandırılıp hamile kalıncaya kadar bir odaya kilitlenip defalarca tecavüze uğruyorlar. Bazen bu kadınlardan bazılarına kaçmaları için izin veriliyor ancak bebeklerini geride bırakmak şartıyla.
Çin tarihi gösteriyor ki evlilik umudu kalmamış olan erkeklerin varlığı, zorbalık, şiddet ve hatta iç savaşa ortam hazırlıyor. 1863’de yaşanan Nian İsyanı evliliğe karşı umudunu yitirmiş erkekler tarafından yürütülmüştü. Toplum bilimci Prem Choudhry ise, Hindistan’daki kadın kıtlığının getirdiği, aile sahibi olmayan erkeklerin değersiz olduğu ve bir şekilde kendilerini kanıtlamaları gerekiyor olduğu görüşünün filizleniyor olmasının üzerine siyasetin aşırı uçlara kayacağını ön görüyor: “Eğer bekar kalmaya devam ederlerse, erkek bile olamadıkları ilan edilecek.”
“Yapraksız dalların” yerelde sorun çıkartmalarını engellemek için yayılmacı savaş alanlarına kanalize edilmesi tarihsel bir çözüm olarak karşımıza çıkar. Britanya’daki Viking yağmaları bunun bir sonucu idi, Septe’nin fethi de aynı şekilde. Portekiz Kral l. Peter’in piçi l. Jaoa, 1385’te tahta ‘yapraksız dalların’ destekleriyle geçmişti. Ancak ‘bekar erkeklerin’ haydutluğunun ve gaspçılığının kendi hükmüne karşı risk taşıdığını fark ettiğinde onları statü ve kaynak sahibi olabilmeleri için Afrika’nın kuzeyine, Avrupa’nın çirkin ve bitmek bilmeyen kolonileştirme tarihine ilk düdüğü çalmak üzere istilaya gönderdi. Etkileri bugün dahi
sürmekte.
Hindistan ve Çin arasındaki bütün tansiyonun faturası ‘bekar erkekler’e kesilsin demiyorum. Ladakh, Ganj nehrinin kaynağının yakınında; Hindistan’ın, Çin’in kontrolü altında olmasını istemeyeceği bir bölge. Modern uluslar ‘bekar erkekler’i yayılmacı bir politikayla Orta Çağ’daki İskandinavya veya barbar Portekiz gibi savaşlara gönderemez, ancak Çin’in, Vikinglerin ele geçirdiği Sakson kadınları gibi, Uygur kadınlarını kullandıkları rapor edildi.
Bir aileye sağlayıcı olarak maskülen değerini gösteremeyen erkekler ise kendilerini kanıtlamak için başka fırsatlara yöneleceklerdir.
Nükleer silahlı iki süper gücün politik iklimde öfkeli genç erkekler ile git gide sıkışıyor olması bizi endişelendirmelidir. Kendi ülkemizde yaşayan yılgın inseller de endişelendirmelidir. Her ne kadar batıdaki ilericiliğin cinsiyet içi ve cinsiyetler arasındaki rekabeti ortadan kaldırdığını düşünsek de ortaya dökülen bulgular bu yönde değil.
Bireyselleşmiş Batı’daki cinsiyet oranı 105:100 olsa da, günümüzde bunun direkt olarak aile yapısına bir yararı olduğu gözlemlenmiyor. Araştırmacılar kadınların eğitim seviyeleri ve ekonomik bağımsızlıkları arttıkça hipergaminin söneceğini umuyorlardı, “kadınlar aşağı yöne doğru da evlenecekler!” idi. Teoride, arzı yüksek bir alanda çalışan kadının, hayat şartlarında yükseliş olmasıyla beraber, boş zamanları sayesinde çocukları okuldan alıp bırakabilecek ve veli toplantısına gidebilecek bir sıvacıyla evlenmesi mantıklıydı.
Yüz binlerce yıldır kaynak ve statü sahibi olan erkeği seçmesine yönelik evrimleşmiş kadın canlısı, görünen o ki bugün de potansiyel olarak ‘en iyi’ partneri aramakta. ABD’de yakın zamanda yapılan bir araştırma da gösteriyor ki; eğitim seviyesi partnerinden daha yüksek olan kadınlar yine de kendisinden daha çok kazanan erkekleri öncelik alıyor. Bunu, yüksekten uçan kadının sıvacıyı es geçip kendisi gibi yüksek kazanca sahip bir erkeği araması, diye açabiliriz.
Probleme daha da eğilecek olursak, monogamik ilişkinin lehindeki sosyal normlar 1960’lardan bu yana gevşeme gösterdi – ancak bu, kadınları daha az müşkülpesent yapmış değil. 30 yaşına kadar bakir kalmış Amerikan erkeklerinin sayısı 2008 ve 2018 arası 3 kat arttı, ancak Amerikan kadınları için bu kadar keskin bir yükseliş söz konusu değil. Akla yatan tek açıklama, kadınların halen seks yapıyor olması; ancak çok küçük bir grup erkek için rekabet edip geri kalan erkekleri rafa kaldırıyor olmalarıdır.
Bunun yürürlülükteki karşılığını görmek istiyorsanız tek yapmanız gereken şey Amerikan erkeklerine verilen online-dating tavsiyelerine göz gezdirmeniz; “ona, oyun oynayan, ucuz bira içen, götünü göbeğini karıştırıp ağzına süren patates bir herif olmadığını göster.” (‘Alfa erkek’i tanımlamaya çalışan bir makaleden…)
Yani normal bir cinsiyet oranına sahip olsa bile kültürümüz, cinsel olarak umutsuz, artık erkekler yaratıyor. Angela Nagle ‘Kill All Normies’ (Vasatları Öldürün) kitabında, bu cinsel alt sınıfın ızdırabının politikaya da sızdığını iddia ediyor: “Monogaminin düşüşe geçmesiyle patlak veren cinsel modelde, elit düzeydeki erkeklerin çok daha fazla seçeneğe sahip olduğunu ve hiyerarşinin tabanındaki erkeklerde yoğun bir inselliğin yükselişe geçtiğini görüyoruz. Bu erkeklerin hiyerarşinin dibinde oluşlarının yarattığı kaygıları ve öfkeleri aslında, kadınları ve beyaz-olmayanları sert bir şekilde eleştirdikleri retoriklerinin kaynağıdır.”
Bunun bir takım zararsız kaybedenlerin paylaştığı kadın düşmanı meme’lerden ileri gitmeyeceğini düşünenler varsa, hatırlasınlar ki inseller bildiğiniz seri cinayet işliyorlar. “Kırmızı haplı” cinsel olarak yılgın anti feministler ve aşırı-sağcılar arasında dikkate değer genel bir kesişim var. Nien isyanında olduğı gibi ‘bekar erkekler’den kötü birer politikacı oluyor.
‘Bekar erkekler’den aynı zamanda coşkulu birer terörist de oluyor. IŞİD, cinsel köleliği, ‘yabancı’ terörizm adayları toplamak için “kurtarıcı” bir ortam olarak kullandı. Vikingler gibi, evinde umudu olmayan erkekler sevişebileceklerini düşünüyorlarsa dikkate değer nitelikteki riskleri alacaklardır, ve (yine bildiğiniz Vikingler gibi) sevişecekleri kadınların bunu isteyip istemediklerine bakmaksızın. Tersine, evlilik, deradikalize(**) ediyor: Aile Araştırmaları Enstitüsü’nün (Institute of Family Studies) araştırmasına göre, çocukları olan insanların beyaz-kimliği(***) ile örtüşen siyasi görüşler savunması ihtimali daha azdır. Aynı şekilde, Suudi Arabistan deradikalizasyon programı ekstrem uçlarda yer alanları evlendirmek ile ilgiliydi, çok da etkili oldu.
Bu durumu ‘kırmızı hapçı’ ya da ‘erkek hakları aktivisti’ damgası yemeden çözmeye kalkmak çok zor. Ancak politik ve sosyal bir problem olan ‘bekar erkekler’ durumunu, kadınları zorla bu
erkeklerden çocuk sahibi olmalarının bir çözüm olmadığına inanmak gayet tabi mümkün.
Bu probleme parmak basmanın kesinlikle bir feminist projesi olarak görülmesi gerekir. Umutsuz, alt tabaka bekarlığıyla savrulunulan bir hayata hapsolmak, erkekleri daha vahşi, cinsel açıdan tehlikeli ve siyasi olarak yıkıcı bir hale büründürüyor. Bu tabi ki de bir bahane değil, ancak bu bir gerçek. Veba gibi yayılan bu yükün hafifletilmesi direkt olarak kadınların da yararına olacaktır.
(*) Bir tür içinde iki farklı forma sahip olma durumu. (**) Deradikalizasyon, bireyin inanç sistemini değiştirme, aşırı ideolojiyi reddetme ve normal değerleri kucaklama sürecidir
(***)Kısaca beyaz ırktan olmanın bir marifet olduğunu düşünmek, bu yüzden beyaz olmasa da olduğunu idda etmek.
Kaynak: Incels could be new vikings
Yazıyla alakasız veya 500 kelimeyi geçen yorumlar cevaplanmıyorlar. "Yazıyla alakasız ama ..." ya da "en son yazı bu olduğundan buraya yazdım" diye başlamanız kurtarmıyor. Mahmut Abi ile özel görüşme yapmak isterseniz Erkek Adam Sanal Görüşme sayfasından sanal görüşme ayarlayabilirsiniz. Not: Burada soru sırası çok yüksek, Patreon destekçilerini, Patreon'da cevaplamaya öncelik veriyorum.
22 yaşında inselim her şey var hayatımda ama bir kız yok o yüzden tam bir çölde yaşıyorum