Bizi sevabımızla – günahımızla sevecek, değer verecek biri çıkmaz mı?

Ekşi çöplükte uzun süredir sitemizi takip ettiği anlaşılan bir takipçimiz, erkekadam.org başlığına aşağıdaki yorumu yazmış.

Modern zaman kadın erkek ilişkilerine gerçekçi bir perspektif sunan site. Sitenin 40’lık ve görmüş geçirmiş admini Mahmut Abi sağ olsun baya şey öğrendim ilişkilere yönelik.

Teşekkür ederim.

Ama canımı sıkan şu ki, ilişkilerde neden sürekli bir taktik yapmak durumundayız?

Benim de canımı bu yorum sıktı, daha doğrusu bu yorum oldukça üzücü. Bir takipçi var ve iyi niyetle bir şey yazmış ama uzun süredir takip etmesine rağmen “neden taktik yapmak durumundayız” diye soruyor ☹

Klişe olacak ama siz doğal olmayan taktikler yapmak durumunda değilsiniz. Siz, asıl doğal olmayan ama yıllarca tekrarlaya tekrarlaya düşünmeden, otomatikman yaptığınız hareketlerden kurtulup, doğal olanı öğrenmek durumundasınız. Bu geçiş sürecinde ise tabii ki bir süre her adımınıza dikkat etmeniz gerekecek.

Şöyle düşünün. Piyano çalmayı yanlış öğrenmişsiniz. Yani iki parmak çalmayı öğrenmişsiniz ve yıllarca iyi kötü iki parmak çalmışsınız ama tabii ki pek bir başarınız yok. Sonra biri gelip size 10 parmak çalmanız gerektiğini ve böyle çalmazsanız bu işte iyi olamayacağınızı söylüyor. Siz de, yıllardır iki parmak ile başarısızlıktan başarısızlığa koştuğunuz için 10 parmak çalmayı istiyorsunuz.

Sorun şu ki, iki parmak çalmak her ne kadar işin doğası olmasa da, sizin için otomatik. 10 parmak çalmaya geçmek ise zor. Sürekli hata yapıyorsunuz, sürekli parmaklarınıza dikkat etmeniz gerekiyor ve 10 parmak çalmak hiç de doğal gelmiyor. Ama eğer bu konuda ısrarla çalışırsanız, 10 parmak çalmak doğal olacak zira otomatikleşecek.

Neden modern zaman ilişkileri saf duygu ile ilerlemiyor da şunu yaparsam karşılığı şu olur diye taktik kasmaya yönelik?

Çünkü çocukluktan çıkıp yetişkin olduğunuzda, yetişkin hiçbir aktivite saf duygu ile ilerlemez, ilerleyemez. Sonuçta ilişkiler size ana kucağı olup içinde dünyadan kaçtığınız cennet bahçesi olmak için değil de bir yuva kurma, çocuk yetiştirme ile alakalı ve bunun gerektirdiği görevler, beklentiler, kaynaklar, vs. var.

Bizi sevabımızla – günahımızla sevecek, değer verecek biri çıkmaz mı?

Yetişkin bir erkeğin karşısına ona geri kalan hayatında annelik yapan bir kadın çıkmaz mı? Muhtemelen çıkmaz. İlişkiye girdiğiniz kadın sizin kopamadığınız ya da çocukluğunuzda kaygı ile bağlandığınız anneniz olmayacak. Senin “günahım – sevabım” dediğin tabii ki ciddi zayıflıkların. Bunlar üzerinde çalışıp güçlenmek yerine, zayıflıkların ile sevilmek istiyorsun. Belki yüzbinlerce yıl önce öyle kadınlar vardı ama yetişkin, az çok güçlü bir erkek olmak yerine duygusal olarak çocuk kalmayı isteyen erkekleri ile beraber hayatın altında, evrimsel olarak ezilip gittiler.

Andrew Huberman bir podcastında çocukluk bağlanma stillerinin yetişkin bağlanma stilleri haline gelmesinin altındaki oldukça ilginç mekanizmayı açıklıyor. Size garip ve hatta rahatsız edici gelecek ama çocuklukta ebeveynleriniz ile aranızdaki bağı yöneten sinir devreleri, yetişkinliğinizde romantik ve cinsel bağlarınızı yöneten sinir devreleri ile aynı! Ve ebeveynleriniz ile yaşadığınız çarpık bağlanmalar (örneğin kaygılı bağlanma) romantik ilişkilerinize miras kalıyor.

Zaten bana öyle geliyor ki “beni olduğum gibi sevebilecek kadın yok mu” diye yakınanların çoğu, çocukluğunda bir şekilde, olduğu gibi sevilme konusunda ebeveynleri tarafından tatmin edilmemiş insanlar. Ebeveynlerinden alamadıklarını partnerlerinden almaya çalışıyorlar ve muhtaç çocuk gibi davrandıklarından genelde hüsrana uğruyorlar.

Konuyu dağıtmadan sadede gelecek olursam, senin “bizi günahımızla – sevabımızla sevecek, değer verecek biri çıkmaz mı” diye şirin şirin söylediğin şeyin aslı, “benim çocuklukta tatmin olmamış ihtiyaçlarımı ben çocukmuşum gibi tatmin edecek biri çıkmaz mı” oluyor. Benim bildiğim, yetişkin bir kadın yetişkin bir erkeği alıp oğlu gibi yetiştirmek istemez. O nedenle işin zor. Kadınlar kısa süre içerisinde koca bebekleri evlat edinme konusunda arzulu olmayacaklarına göre, senin “günahım – sevabım” dediğin çarpık bağlanma stilini iyileştirip yetişkin ve güvenli bir bağlanma stiline çevirmen gerekecek maalesef.

Ben bu zaruri taktiklerin sebebini sosyal medya ve insanların oturduğu yerden anlık birbirlerine ulaşabilmelerine bağlıyorum.

Senin zaruri taktik dediklerinin çoğu birkaç nesil öncesine kadar erkeklerin otomatik olarak yaptıkları şeylerdi. Asıl senin “taktik değil doğal” dediğin şey yeni dünyanın, teknolojinin eseri.

Sonsuz seçenek olan bir yerde kimse bir tane seçenek ile yetinmek istemez.

Eğer seçeneğin yeterince iyiyse isteyebilir. Eğer bu seçeneği kaybedince, aynısını bulmak zor olursa gayet de isteyebilir. Eğer bıraksan da bir kaybın olmayacak bir seçenek olursan, evet yetmezsin, seninle yetinemezler.

Bu tabii ki dışarda iyi bir seçenek olsanız da sizinle yetinemeyecek, ilgiye aç kadınların olmadığı anlamına gelmiyor ama onları da bir zahmet tanımayı ve hızlıca bırakmayı öğrenin.

Hep daha iyisini ister.

Ne kadar iyisini alabildiği de kendi kapasitesi ile sınırlıdır. Karşısına kendisini isteyen daha iyisi çıksa bile, eldekinden olma yeterince yüksek maliyetli ise o atlamayı yapmak zordur. Kaçınız iyi maaşlı işinizi bırakıp bunun 10 katını kazanma potansiyeliniz olan ama riskli bir yeni kariyere geçebilirsiniz?

Tabii bir de eş bağı var, karşılıklı yatırım var, bir yatırım bağı var. İnsanlar, çocuk yetiştirmek için 10 yıllarca eş bağı kurabilen canlılar. Ayrıca öyle sürekli daha iyisini isteyecek kadar uzun da yaşamıyoruz. Bir eşten diğerine kaç kere atlayabileceksiniz, zamanla piyasanız düştükçe keşke 10 senede 10 tane insanla olacağıma, 10 senede bir eş bağı kursaydım demeyecek misiniz? Bazılarınız eminim demeyecek ama çoğunuz bunu diyeceksiniz.

Bu da insanı taktik yapmaya, ilişki ve ilgiyi diri tutmaya iter.

Umarım bu şeyleri yeterince tekrarlayıp otomatikleştirdikçe, bunun taktik değil doğal olan olduğunu, yazdıklarından akan efendi erkek zihin yapısının çocukluktan beri oynadığın taktik olduğunu, o taktik kümesinin tek artısının, yıllarca yaptığın için otomatikleşmesi olduğunu anlayabilirsin.

Beni ben olduğum için kabul eden biri ile karşılaşmayı isterdim.

Peki olduğun sen itici ise. Mesela sen, kıllarını bile almayan, 200 kiloya çıkmış, yıkanmayan bir kadını sırf onu o olduğu için kabul eder miydin? Ne alaka demeyin. Erkekler görsele daha çok bakar, kadınlar davranışa. Eğer bir erkek, yetişkin bir erkek gibi değil de, yetişkin bir kadına muhtaç (duygusal olarak muhtaç) bir çocuk gibi davranıyorsa, bir kadına öyle itici görünebiliyor. İstediğin kadar yakışıklı ol, paran olsun, vs. Bunlar en fazla sena tolerans gösterilmesini sağlar, kabul edilmeni değil.

Modern zamanlarda çok büyük bir istek sanırım.

Bir erkeğin kişiliği zayıf ve itici ise, olduğu gibi sevildiği hiçbir çağ olmadı. Biriyle evlendirildiği ve kadının mecburiyetten katlandığı çağlar oldu.

Bu arada geçenlerde, kaygılı bağlanma stiline (olduğu gibi sevilme hayaliyle yaşayan efendi erkekler bu kategoride) sahip insan oranının 90’larda yaklaşık %25 civarında olmasına rağmen, günümüzde %50’nin üstünde olduğunu gösteren araştırmalar olduğunu izledim. Bu 80’lerde olgunlaşan bir kavram yani elde veri yok ama kim bilir 50’lerde ne kadar azdı. Yani eskiden olduğu gibi sevilme ihtiyacı olan yetişkin erkek oranı da çok azdı, onu da unutmayalım.

Takipçimizin de birgün bunların taktik değil doğal olan olduğunu anlayabilmesini umarım.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Çok başarılı insanların yaptıkları ama sizin yapmadığınız şeyler

Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101 ve 201 kitaplarında derlediğimiz Dr.K’nın oldukça faydalı bir yayınından çeviri.

Bugün başarı konusunda en tepe %10 içinde olanları, daha altta olan %75’ten ayıran şeyler hakkında konuşacağız.

Başarılı CEO’lara ya da finans dünyasının tepesindekilere baktığınızda, bu insanların bir miktar sosyopat, narsist ve ben merkezci olduğunu düşünürsünüz ki bu insanlar gerçekten de böyleler. Ve bu özellikleri de başarılarının önemli birer parçası.

Ben (Dr. K.) bir psikiyatrist olarak her çeşit insanla çalıştım. 10 yıl kadar Boston’da MIT ve Harvard startuplarının CEO’ları ile çalıştım. Bu insanlar çok parlak fikirlere sahip ve yüzlerce milyon dolarlık şirketler inşaa eden insanlar. Tıp alanında yüksek kazançlar elde eden cerrahlarla, Goldman Sachs gibi şirketlerde çalışan finansçılarla çalıştım. Bunların yanında oldukça yozlaşmış oyun bağımlıları ile, mahkumlarla, madde bağımlıları ile de çalıştım.  Bugün sizinle en tepedeki başarılı insanlarla, en dipteki başarısız insanlar arasındaki farkı paylaşacağım. Bunu da çok spesifik bir şekilde yapacağım.

Sorun şu ki, çok başarılı insanlara baktığımızda, bu insanlar çok disiplinli, zamanlarını ve kaynaklarını çok iyi yönetebilen insanlar deriz ama böyle disiplinli olmayı, kaynakları en iyi şekilde yönetmeyi nasıl başardıklarını tam olarak bilmeyiz. “Ben kaynaklarımı yönetme konusunda iyi değilim ve bu adamlar bu konuda iyiler” diyebiliriz ama bu konuda nasıl daha iyi olabileceğimizi bilmeyiz.

Ben bugün size, beraber çalıştığım yüksek performansa sahip insanların çoğunda gözlemlediğim üç bilişsel özelliği öğreteceğim.  Bunlar narsizm, sosyopati ve nevrotizm ile alakalı özellikler. Bu özellikleri negatif olarak düşünüyoruz ama bu özelliklerin insan türünün özellikleri yani hepimiz bunlara çeşitli derecelerde sahibiz. Narsist kişilik bozukluğu ya da sosyopati dediğimiz antisosyal kişilik bozukluğu, aslında hepimizde bir dereceye kadar olan bu özelliklerin uç noktalarda olmasından ve bu nedenle de problem haline gelmesinden kaynaklanıyor. Burada size bu özellikleri pozitif ve iyi bir şekilde nasıl edinebileceğinizi göstereceğim.

Sosyopatiden başlayalım. Psikiyatristler ve cerrahlar, sosyopati skalasında, ortalama nüfusa göre yüksek derecelere sahipler. Bu, bizim kötü insanlar olduğumuz anlamına gelmiyor ama empatimizi kısıtlayabildiğimiz anlamına geliyor.

Ben psikiyatrist olarak hergün şiddetli depresyona sahip insanlarla çalışıyorum. Hergün 8 saat bu insanların sorunlarını dinliyorum. Bu nedenle de bütün bu dinlediklerim tarafından depresyona sürüklenmemek için, empati kalkanları geliştirmiş olmam gerekiyor. Bu özellik, başarılı insanlarda, oldukça spesifik bir şekilde ortaya çıkıyor. Başarılı insanlar, kısa vadeli merhametin içine çekilmeme ve uzun vadeli merhamete eğilim konusunda oldukça iyiler.

17-18 yaşındayken ebeveynlerinden birisi evi terk etmiş, hemen hemen aynı durumdaki iki kişiyi ele alalım. Bu iki insanın kendilerinden küçük iki kardeşleri olsun. Bu insanlardan biri, kısa vadeli merhamet tarafına eğilimli olsun yani ailesi için kendini feda ederek “doğru şeyi” yapsın. Üniversiteye gitmesin, “annem ya da babam bu işi tek başına yapamaz, tek seçeneğim bu” diyerek, genç kardeşlerini yetiştirmek için çok da nitelikli olmayan işlerde çalışıp para kazansın. 10 yıl sonra bu ailedeki çocuklar genellikle çok daha başarılı olmazlar zira ailedeki kültür başarı değil de hayatta kalma üzerine kurulu.

Diğer genç ise “evet durum çok kötü ama onlara daha iyi bir gelecek sunmak için onları geçici bir süreliğine geride bırakmam ve üniversiteye gitmem şart” desin. Bu kişi üniversitede çok çalışsın, fakir büyümesine rağmen iyi bir iş edinsin ve çok yüksek maaşlar kazansın. 10 yıl sonra bu kişi artık kardeşleri için pozitif bir rol modeli ve kardeşleri de çok başarılı olma yolundalar. Bu genç yılda 250 Bin Dolar kazanarak ailesine çok iyi bir hayat sunarken, birinci genç yılda 35 Bin Dolar kazanarak çok da faydalı olamıyor.  İkinci gencin ailesi 3-4 yıl çok zor bir dönem geçirseler de daha sonra rahata eriyor.

(Uç bir örnek oldu ama) burada esas konu şu: başarılı insanlar, merhamet duygusu ile kum torbasına dönmeye dirençliler. Sizden yapmanızı istediğim, kendi hayatınızı gözden geçirip, kısa vadeli merhametin, nazik ve bonkör olmak, başkalarına destek vermek için yaptığınız fedakarlıkların maliyetine bakmanız. Çünkü başarı konusunda alttaki %50 içinde olan insanlarda gördüğüm, bu insanların birçoğunun kısa vadeli merhametin, saçma suçluluk duygusu tuzaklarının içine çekilmiş oldukları ve sürekli olarak kendi ayaklarına sıktıkları. Bu insanlar çok fazla fedakarlık yapıyorlar ve hayatlarındaki insanlar bu fedakarlıkları faydalarını görseler de, fedakarlığı yapanların yıllar sonra da ellerinde hiçbir şey kalmıyor.

Hayatta bir miktar daha sosyopat olmaya, bir miktar daha kendinize odaklanmaya ihtiyacınız var. Kısa vadeli merhametin içine hapsolmaya karşı koymalısınız.

İkinci olarak da narsizm hakkında konuşacağız. Narsizm başarılı insanların zihninde sadece kendini düşünmek olarak çıkmıyor. Oldukça spesifik bir şekilde ortaya çıkıyor. Beraber çalıştığım olağanüstü başarılı insanlarda, narsizmin spesifik bir özelliğini gözlemliyorum. Bu insanların hayır deme konusunda çok yetenekliler. Yalnız kullandığım kelimelere dikkat edin. Hayır deme konusunda yetenekli olmak, ortalama bir insandan daha fazla ya da azhayır demek anlamına gelmiyor. Bu insanlar, hayır kavramı konusunda ustalar yani ne zaman hayır demeleri gerektiğini, ne zaman hayır dememeleri gerektiğini çok iyi biliyorlar. Örneğin arkadaşları, iş arkadaşları ve hatta patronları ufak tefek şeyler için yardım istediklerinde, hayır demesini biliyorlar.

Eğer çevrenizdeki insanlara hayır deme konusunda sıkıntı yaşarsanız, çevrenizdeki insanlar size daha fazla yardım talebi ile gelirler. Özellikle de düşük özdeğere sahipseniz, bu sizin için oldukça yıpratıcı olabilir çünkü özdeğerinizin bir kısmı insanların size minnettar olmasından geliyor. Ama iyi bir arkadaş olarak sürekli borç verdiğinizde, sürekli yardım ettiğinizde, takdir edilmeyen bir kum torbasına dönüyorsunuz. Kendinize yatırmanız gereken şeyleri başkalarına veriyorsunuz.

Burada mümkün olduğunca, ileride size fayda getirecek şeylere evet deyin. Eğer şu anki durumu korumak için evet diyorsanız, bu konuda çok dikkatli olun. Başarılı insanlarda gözlemlediğim, bu insanların çevrelerindeki insanlara dördüncü, beşinci kez yardım etmek yerine, yeni insanlara yardım etmeyi tercih ettikleri. Eğer bir insan sürekli kendilerinden yardım istiyorsa, o insana hayır deyip, yeni bir insana yardım etmeyi tercih ediyorlar. Örneğin patronları birkaç kere haftasonu çalışmalarını istediğinde patronlarına hayır diyorlar ama örneğin yeni bir proje üzerinde danışmanlık isteyen ya da başka bir şirketten yardım isteyen birine evet diyorlar.

İşinizde çok çalışmamalısınız ya da patronlar kötü insanlar demiyorum. Ama benim gözlemlediğim, çok başarılı insanlar yeni fırsatlara ve yeni insanlara evet demeyi, aynı insanlara sürekli evet demeye tercih ediyorlar.

Üçüncü konuşacağımız konu ise nevrotizm. Başarılı insanlar, daha çok B tipi başa çıkma tekniklerini kullanmaya meyilliler.

Psikolojide ve psikiyatride, temel olarak 3 seviye başa çıkma mekanizması var. En tepede, bilişsel yeniden çerçeveleme var.  Alt seviyesinde aksiyona meyilli başa çıkma mekanizmaları var. Ve en alt seviyede de duygu odaklı başa çıkma mekanizmaları var.

Çok başarılı insanların, bu orta seviye başa çıkma mekanizmalarını daha çok kullandıklarını gözlemliyorum. Bu insanlar mutsuz olduklarında, negatif bir deneyim yaşadıklarında, bu deneyimi düzeltmek için çevrelerini düzeltiyorlar. Bu insanlar aynaya baktıklarında gördükleri vücutlarından utanç duyduklarında, bu utancı düzeltmek için spor salonuna yazılıp şekle girmeye başlıyorlar. Bu insanlar acı çekmeyi, başarı ile değiştirmeye çalışıyorlar. Bu tür bir başa çıkma mekanizması kullandığınızda, içsel bir ferahlama elde etmiyorsunuz ve bunu anlamak çok önemli. İçsel duygularını düzeltmek için, dışsal çevrelerini yeniden şekillendiriyorlar.

Başarılı insanlar örneğin patronları kendilerinden memnun değillerse, daha fazla çalışıyorlar. Şimdi burası biraz hassas bir konu zira ya patronu narsist ve mantıksız beklentileri olan biriyse? Yani aslında patron hiçbir şekilde memnun olmayacak biriyse? Bu durumda ne kadar çalışırsanız çalışın, patron sizden memnun olmayacaktır. Bu oldukça ilginç bir durum zira bir yandan patron hiçbir zaman memnun olmadığı için kişi acı çekmeye devam eder ama sürekli çok çalıştığı için daha başarılı bir insan olur. Yani bu durum “toksik yakıt” dediğimiz bir şey yaratır.

Tıp öğrencilerinde çok yüksek nevrotizm görüyoruz. Yani içsel kaygıya daha yatkınlar ve sürekli tedirginler. Ama bu, onların Cuma akşamları partiye gitmek yerinde kütüphanede çalışmalarına neden oluyor. Normal bir insan bütün hafta çalıştım şimdi rahatlama vakti derken, bu öğrenciler için tüm hafta çalışmak yeterli olmuyor. Sürekli bir “ya derslerden kalırsam, ya başarısız olursam ya istediğim gibi kazanamazsam” kaygısına sahipler.

Bu strateji kısa vadede oldukça adaptif ama ben bu insanlarla çalıştığımda, onların bu başa çıkma mekanizması seviyesinden çıkmalarına yardım etmeye çalışıyorum. Zira daha iyi hissetmek için sürekli olarak çevreyi yeniden şekillendirme ihtiyacının da yan etkileri var. Örneğin aynada gördüğünüz kişi size utanç veriyorsa, spor salonuna gidip çalışmak oldukça sağlıklı bir şey. Ama bundan sonra bile hala memnun olamazsanız, biraz botoks yapayım, biraz estetik yaptırayım, biraz şuraları dolduralım diye gidebiliyorsunuz. Bu durumda hiçbir şey sizi tatmin etmiyor. Kız arkadaşı ya da patronu bir türlü tatmin olmayan birisi, çok kolay kontrolden çıkabiliyor. Bu strateji başarı getirse de, büyük ızdıraba neden olabiliyor.

Kısacası benim başarı konusunda tepe %10 içinde olanlarda gördüğüm bilişsel özellikler bunlar. Bu insanlar biraz daha sosyopat, biraz daha narsist ve biraz daha nevrotikler. Eğer başarı konusunda alttaki %50 içindeyseniz ve mutlu değilseniz, bu üç bilişsel özelliği kullanmanızı tavsiye ederim.

Kendinize kısa vadeli merhametin kurbanı olup olmadığınızı sorun. Bugün başkalarına yardım etme çabanızın sadece kendi kapasitenizi değil, başkalarına yardım etme kapasitenizi de sabote edip etmediğini kendinize sorun. Eğer bu soruların cevabı evet ise, kısa vadeli merhametinizi sınırlandırmanız gerekli.

Hayır deme konusunda biraz daha iyi olmaya bakın. Ne zaman hayır demeniz gerektiği, ne zaman hayır dememeniz gerektiği konusunda ustalaşmaya bakın.  Yardım ettiğiniz kişiler sizden sürekli yardım istiyorlar mı diye bakın. Bu tür insanlara yardım etmeyin demiyorum ama bunu sınırlandırmazsanız, bu insanlar sizi aşağı çekerler.

Başarı konusunda dipteki %50 içinde olanlar negatif duyguları ile, duygu odaklı başa çıkma mekanizmalarını kullanarak başa çıkmaya çalışırlar. Negatif duygu hissettiklerinde, dışsal bir şeyleri değiştirmeye çalışmak yerine, gidip kendilerini madde kullanarak, bilgisayar oyunu oynayarak, porno izleyerek ya da sürekli şikayet ederek uyuşturmayı seçerler.

Başarılı olmak istiyorsanız duygu odaklı başa çıkma mekanizmalarına kaçmamanızı, “toksik yakıt” kullanmanızı tavsiye ederim. Aksiyon merkezli başa çıkma mekanizmaları kullanın. Daha iyisi bilişsel yeniden çerçeveleme ama o mekanizma bugünün konusu değil.

Çeviri: What high performers do that you don’t

 

Narsist erkeğe aşk bombardımanı, duygusal olarak güçlü erkeğe olandan farklı mı?

Mahmut abi selamlar. Borderline ve toksik kadınlarla alakalı podcastinde  lovebombingle alakalı harika bilgiler verdin. Oradan da yola çıkarak iki farklı erkeğe karşı duruşu hakkında sorularım var.

Bu tarz kişilik bozukluğu olan ve nesne süreksizliği olan bolca da kırmızı bayrak bulunduran kadınlar kendisi gibi narsist bir erkeğe ona inanılmaz aşık olduğunu anlatırken ,daha dengeli ve stabil bir ruh halindeki adama lovebombing yerine daha farklı teknikler deneyebilir mi? (Soru 1) .

Tecrübeli bir borderline kadının daha 1 ay olmadan narsist bir adama gösterdiği lovebombing gerçekten bir aşk olma olasılığı mıdır yoksa hızlı yanıp sönen ilişkilerden mi ? (Soru2)

Şimdi bu konularda çok kolay etiket yapıştırılıp borderline ya da narsist deniyor (çoğunda da kadın aslında adamın pısırıklığından asabileşip giden biri) ama öyle var sayalım.

Toksik bir kadın, özü aşağılık kompeksi içinde olan narsisti idealize etmeye başladığında, narsist buna mal gibi atlayıp, aşırı yükselip borderline’ın aşk bombardımanı gazını arttırmasına neden olabilir. Narsist erkekler love bombing ile tuzağa çekilmeye daha müsaitler zira love bombing ile kendilerine mükemmel erkek gibi davranıldıkça tam istedikleri, kan emecekleri, yakıt ihmali kurbanını bulduklarını düşünerek bağlanırlar. Tabii sonra kim kimin kanını emiyormuş görürler 🙂

Dengeli stabil bir erkeğin bu tür bir içsel aşağılık kompleksi, dışsal büyüklenmeciliği olmadığından kendini çok yerene de çok övene de “ne diyor bu mal?” diye bakar. Yani biri “sen berbatsın” dediğinde kendisine “yoo berbat falan değilim” der, biri “sen mükemmelsin” dediğinde “yoo mükemmel değilim” der. Bu nedenle de borderline aşk bombardımanı yaptığında “ben böyle mükemmel değilim, iyiyim ama bu kadar da değil. Bu kadında bir gariplik var” diyebilir. Narsist ise “tabii ki ben mükemmelim” diye gaza gelebilir.

Tecrübeli bir borderline kadının daha 1 ay olmadan narsist bir adama gösterdiği lovebombing, aşktan ziyade idealizasyondur. Buldum gaza gelen malı vereyim gazı olayıdır.

Tek bir kısmı anlayamadım sadece . Bu tarz bir kadın karşısında Dengeli stabil bir erkek olduğunu anladığında aşk bombardımanın işe yaramayacağını düşünüp lovebombingten daha farklı ve yavaş süreçli tekniklere girişir mi ? Çünkü kırmızı hap camiasında karşısındaki erkeğin tipi fark etmeksizin , lovebombing yapmak toksik ve borderline kadınların olmazsa olmazı gibi anlatılıyor sanki.

Böyle bir kadın hemen her erkekte, aşk bombardımanı (idealizasyon) aşamasından düğmeye basılır gibi bok bombardımanı (değersizleştirme) aşamasına geçer. Ve en geç bu geçişi yaptığında, dengeli ve stabil bir erkek tarafından hızlıca terk edilir. Narsist ya da başka şekillerde stabil olmayan, zayıf bir erkek ise aşk bombardımanı aşamasında kadına çok düştüğünden, bu geçişten sonra da bırakamaz.

Ben kitapta yazmıştım, her toksik kadın her erkeğe aşk bombardımanı yapmaz. Örneğin adam o kadar betadır ki ne idealize edebilir ne de idealize etmesine gerek kalır. Başından tepesine binebilir.

Teori mi kasıyorsun yoksa bir durum mu var?

Abi aslında teori kasmıyorum ama hayatıma giren bi borderline kadın bana bildiklerimi unutturmadı ama karıştırmama sebep oldu diyebilirim. Çünkü gitmem gereken mesafenin fazlasını katettim ve bu durum yaşadığım “her şeyi bir mantığa oturtma” gibi bir çabaya sokuyor beni. Bir de twitterda ingilizce bi yazı okumuştum. Türkçesi ; bazı kadınların sizi daha fazla manipüle edemeyeceklerini anladıkları anda onlar için iyi bir tercih olmayacağınızı da bilin diyordu. Mesela bu sözü de aşamıyorum .

Ama şu anlamda aşamıyorum; Kırmızı hapta genel olarak kadın sizi manipüle edemedikçe gözünde güçlenirsiniz ve sizi asla bırakamaz gibi bir düşünce de hakim. Ama pratiğe baktığında gerçekten de sorunlu kadınlar güçlü erkeklerle değil de manipülasyonlarına boyun eğen erkekleri tercih ediyorlar. Yani güçlü bir duruşla her kadından saygı göremiyorsunuz. Yani teori bulmaktan ziyade sen fikirlerine güvendiğim biri olarak biraz işin detayının nasıl işlediğini öğrenmek istiyorum sadece bu konuda.

“Kırmızı hapta genel olarak kadın sizi manipüle edemedikçe gözünde güçlenirsiniz ve sizi asla bırakamaz gibi bir düşünce de hakim.”

Burada, kırmızı hapta, manosphere’in her yerinde öğrendiğiniz şeyler az çok sağlıklı kadınlarda çalışır, sağlıksız ya da erkeklerle sorunlu kadınlarda çalışmaz. Erkeklere düşman olmuş kadına ne kadar maskülensen seni o kadar sevmez, o kadar saldırganlaşır. Ergen kafasından kurtulamadığınızdan mı nedir, bu işlerden bir çizgiroman kahramanı yaratmaya çalışıyorsunuz. Burada bin kere yazdım, o kadın dünyanın en özdeğerli ve özgüvenli erkeğine de öyle davranır. Bir zavallı ile özdeğerli bir erkeği ayıran, o kadını dize getirebilmesi değil, özgüvemli erkeğin böyle bir kadını hayatından hızlıca atarken, zavallının “bu kadını adam edeceğim, dize getireceğim” fantezileri ile, zayıflığının altında ezilmesidir.

Bir erkek zehirli bir kadını “ben bu kadını gücümle itaatkar kadın” yaparım diyorsa eskiden güçlü bile olsa artık zayıf, zavallı bir erkek olduğunu anlamalı. Güçlü erkekler böyle şeylerle uğraşmazlar.

“Yani güçlü bir duruşla her kadından saygı göremiyorsunuz.”

Hayır. Şimdi geçenlerde bir yerlerde yazmadığımi fark ettiğim, bariz olduğunu düşündüğüm ama birçok olgunlaşmamış erkeğin şaşırdığı bir şey söyleyeyim. Spesifik bir alfa erkeği sağlıklı kadınların birçoğu sevmez. Böyle “aslında çok istiyor, ıslanıyorlar ama istemiyor gibi davranıyor” değil, gerçekten istemeden, hoşlanmadan itici bulur.

Sadece efendi erkekler her kadın tarafından sevilir ama kadınlar onlarla da yatmazlar.

Bazen bir kadın “ay Çad çok itici” dedi mi manosphere’de aslında ıslanıyor, kıvranıyor ama yine de böyle diyor gibi bir yanılgı var. O kadın o gayet çekici olan adamı gerçekten itici buluyor olabilir. Aslında hayatın her alanında geçerli bir olay bu. Ne kadar omurgalı ve güçlü olursan, o kadar sevmeyenin olur, kadınlarda da bu geçerli.

Yani alfa erkeğin her kadın beni çekici bulur diye bir şey yok, havuzunuz artar ama sevmeyeniniz, sizi itici bulan da artar. O yüzden o kadar özgüvenli, özdeğerli, omurgalı adam oldum bu kız beni neden çekici bulmuyor diye düşünmenin anlamı yok.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

İyi bir kadın huzur, kötü bir kadın size kaos getirir – Vaka Çalışması

Bu bölümde ele alacağımız vaka çalışmasında, oldukça özgüvensiz ve kıskanç bir kadınla birlikte olan bir erkeğin dramını ele alacağız. Kadın, erkeğin arkadaşlarıyla dışarı çıkmasından ya da adamın tüm zamanı üzerinde tekel kurmasını engelleyen her şeyden nefret ediyor. Arkadaş bu kadının gönlünü hoş tutmak, kızdırmamak için bir sürü takla atıyor ama sonunda bunlara dayanamadığı için bu toksik kadını terk ediyor. Bunun üzerine kadın, o zaman sadece buluşup seks yapalım diyor ve adam da “neden olmasın?” diyerek bu ayarlamaya balıklama atlıyor. Kadın adamın ipini yavaş yavaş yeniden ilişkiye çekiyor tabii. Bu arada aynı davranışlara da devam ediyor.

Sonunda adam bir gezideyken sarhoş olup bir kızla yiyişiyor. Yani kız arkadaşının sürekli korktuğu ve adamı yapmakla suçladığı şeyi sonunda yapıyor. Kötüsü, bu yiyişme YouTube’dan canlı yayınlanıyor ve kız da bunu izliyor. Arkadaş şimdi ne yapacağım diye soruyor.

Sorun şu ki bu erkek bu kadını onarmaya çalışıyor. Başka bir insanı onarmak ya da kurtarmak sizin göreviniz değil. Sizin göreviniz, kendinizi onarmak ve kurtarmak. Jim Rohn’un zamanında dediği gibi “ben senin için kendime bakacağım, sen de benim için kendine bakacaksın”. Bu ilişkide ise bu olmuyor ve ilişki adam için zararlı.

Sonuçta neye tolerans gösterirsen, o şeyin daha fazlasını davet edersin. Erkek ilişkideki istismardan ve toksiklikten şikayetçi ama hala ilişkide kalıyor. Yani davranışları ile “hey, bana böyle bok gibi davranmanda bir sorun yok, ben buna katlanırım” diyor.

Problem şu ki günümüz toplumundaki zayıf erkekler çok aç ve muhtaçlar. Ne kadınlardan ne de çekiciliğin mekanizmasından anlıyorlar. Bu tür davranışları kabul ediyorlar. Bu tür davranışlara toplumdaki zayıf erkekler yol açıyorlar. Oysa liderlik etmesi, standartlar koyması ve kadınları da davranışlarının hesabını vermelerini sağlaması gerekenler erkekler. Bir erkek, bir kadın kırmızı çizgilerini ihlal ettiğinde, o sınırları korumakla yükümlü. Ama bu vaka çalışmasındaki erkeğin bunu yapmadığını görüyoruz. Kadının kendisini ayak paspasına çevirip üstünde tepinmesine, istismar etmesine izin veriyor. Bu şekilde de bir kadına, erkeklere kötü davranmayı öğretiyor.

Televizyonda ve filmlerde sürekli gördüğümüz bir şey var. Toplum böyle, kadınlar erkeklere kötü davranabilirler propagandası var. Aslına bakarsanız çoğu insanın, kadınların toksik davranışlarının kabul edilebilir normal davranışlar olduğu düşünmesi, bu beyin yıkamayı göz önüne alırsak şaşırtıcı değil. Ama bu tür toksik kadın davranışları, kesinlikle normal değiller.

Şimdi vaka çalışmasına geçelim:

“Ben sizin yeni bir takipçinizim. Kitabınızı bir kez okudum.

Bundan 2 sene önce bir kadınla beraberliğe başladım. Bu kadınla bir arkadaşımın aracılığı ile bir partide tanıştım. Ortak arkadaşımızdan numaramı o aldı. Ben 34 yaşındayım, o ise 32 yaşında.

Birkaç buluşmaya çıktık ve bazı kırmızı alarmlar ortaya çıkana kadar her şey çok güzel gidiyordu.”

Kırmızı alarmların mantığı şu: Eğer fazla kırmızı alarm varsa, bırakıp gitmen gerek. Bu benim için uygun değil demen gerek. Kötü üzümden iyi şarap yapamazsın. Ama maalesef bir erkek muhtaç olduğunda, çekici olmayı ve bir kadını yanında tutmayı beceremeyen biri olduğunda, %90 ihtimalle tüm kırmızı alarmları sineye çeker. Zira böyle bir erkek “daha iyisini bulamayacağını” hisseder ve bu hissi de onun gerçekliği olur.

Ortalama bir erkek kadınların mekaniğini, neye çekim duyup neyin neyi itici bulduklarını öğrenene kadar, bu tür şeylere yol açmaya ve sonra da kadınların biyolojileri ve gerçek doğaları gibi şeylerden yakınmaya devam eder. Biyolojiyi ve doğayı düzeltemeyeceksiniz, düzeltilmesi gereken erkekler. Erkekler kendilerini düzeltmeliler.

Toplumda bu tür problemleri zayıf erkekler yaratıyorlar. Kadınları bu yönde eğiten, bunun kabul edilebilir ve standart olduğunu öğreten bu zayıf erkekler. Şimdi bu adam bu kızdan ayrılsa ve geri almasa bile, bir sonraki erkek de bu tür kırmızı alarmlara sonuna kadar tolerans gösterecek çünkü kız güzel, adam aç ve muhtaç. Kız da tüm bu saçmasapan davranışlarına devam edecek zira bunların hesabını vermek zorunda kalmayacağı gibi, hayatına giren erkekler bu davranışlara katlanarak bu davranışları onaylayacaklar.

“Bana eski erkek arkadaşı ile tanıştıktan sadece bir hafta sonra nişanlandığını söyledi.”

Bazı insanlar ilk karşılaşmalarından itibaren tamamen uyumlu olabilirler ama bu insanlar istisnalar. Bir insanla tanıştıktan sadece bir hafta sonra nişanlanmak, kişinin çok toy ve dürtü ve duygularının kontrolünde biri olduğunu, rasyonel düşünemediğini gösterir.

Bu kadar erken nişanlanma ve evlenmeler genellikle kadının aşırı özgüvensiz olduğunu gösterir ki vakayı dinledikçe, bunun gerçekten de böyle olduğunu göreceğiz.

“Asıl can sıkan şey, bunun normal ve kabul edilebilir bir şey olduğunu düşünmesiydi. 

İkinci karşılaştığım kırmızı alarm ise, prezervatif kullanmaktan hoşlanmamasıydı. İlkin prezervatifin alerji yarattığını ve kendisini çok rahatsız ettiğini söyledi. Başka alternatifler önerdim ama kabul etmedi. Bunlar yerine geri çekme yöntemini önerdi. Bana şu an çocuk sahibi olmayı düşünmesek de, hamile kalmanın kendisini korkutmadığını söyledi.”

Eğer bir süredir birlikte ve ciddi bir ilişki içindeyseniz belki ama bu kadar yeniyken olmaz. Öncelikle kızı, sonra da çocukların büyükannesi ve büyükbabası olacak ailesini, akrabalarını değerlendirmen lazım. Bu kadının ve bu insanların çocuğunu yetiştirmesini ister misin, istemez misin? Soru bu. Sonuçta ailesi kaotik ise, drama doluysa, yalan ve aldatma ile doluysa, çocuklarını bu tür bir ortamın ve ortamın ürününün yetiştirmesini ister misin?

“Zaman içerisinde daha fazla kırmızı alarm gösterdi. Örneğin aşırı kıskanç olmak gibi. En yakın arkadaşlarımla haftada bir iki kere dışarı çıkmam bile büyük problemdi.

Ben DJ olarak da çalışıyorum ve sıklıkla online yayın yapıyorum. Bu da onun için büyük problemdi.”

Kadının sürekli olarak güvenceye ve rahatlatılmaya ihtiyacı var. Çünkü muhtemelen çocukken, annesi ve babasından yeterince güvence ve rahatlama alamadı. Bu nedenle de inanılmaz derecede özgüvensiz ve asla sevilmeyeceğine, sevilemeyeceğine inanıyor. Bu temel inancı da gerçekliğinin filtresi olmuş. Bir şey olduğunda her zaman en kötü senaryoyu düşünüyor zira duygusal olarak en kötü duygulara demir atmış.

“Beni sürekli olarak garson kızlara fazla kibar davranmakla, onu gizli gizli başka kadınlarla aldatmakla suçluyordu.”

 

Bu tür davranışlara tolerans gösterdiğin zaman, aylarca sürmesine ses çıkarmadığın zaman, kadına bunların normal davranışlar olduğunu öğretiyorsun. İlişkinin başında, seni aldatma veya başkalarıyla flört ile suçladığında karşına alıp, “ben ilişkide sadık bir adamın ama sen beni sürekli aldatmakla suçluyorsun” demeliydin ve devam etmeliydin: “Ortada birşey yokken bu kadar çok suçlama yapman, bana senin yanlış şeyler yaptığın izlenimini veriyor. Çünkü insanlar kendi içlerindekini başkalarına yansıtırlar. Eğer özgüven problemlerin varsa, bunlarla bana yansıtmadan başa çıkman gerekecek. Ben böyle saçmalıklarla uğraşmam.”

Bu konuşmaya rağmen davranışları hala devam ediyorsa, o kadını bırakman lazım. Ama toksik davranışları konusunda hiçbir şey söylemiyorsan, ona bunların normal şeyler olduklarını öğretiyorsun. İnsanlar sana ancak senin izin verdiğin şeyleri söyleyip yapabilirler.

“Onu arkadaşlarımla beraber dışarı çıkmaya çağırdım. O Cuma canlı müzik olan bir bara gittik ve o günden sonra benim her dışarı çıktığımda bara ya da gece kulübüne gittiğimi var saymaya başladı.”

Bunlara sadece 3 ay dayanabildim ve sonunda ilişkiyi bitirdim. Ama kısa süre içerisinde hayatıma yeniden girdi. Benimle ilişki istedi ve ben buna hayır deyince aylarca peşimi bırakmadı. Sonunda ilişki lafını ağzına almamaya başladı ve sadece seks yapmayı teklif etti.”

Kadın senin kutuya ulaşmayı istediğini biliyor ve sonunda “tamam ben bu adama kutusunu vereceğim ve sonra da istediğim şeyi yapmasını sağlayacağım” diyor.

“Sonunda kötü bir hata yaptım.”

Açlık gerçekten var. Çoğu erkek o kadar muhtaç, çaresiz ve başka birini bulamayacağı konusunda kaygılı ki, her türlü boka tolerans gösteriyorlar.

Çünkü önce sadece seks yaparken, kısa süre içerisinde tek eşli ama ilişki olmayan bir birlikteliğe döndük. Aslına bakarsan bunun ne demek olduğunu bilmiyorum.”

Seni cinsel olarak kilitlerken kendisi potansiyel olarak daldan dala atlayabilir demek. Genellikle sen birileriyle yatamazsın ama ben yatabilirim demek. En azından başkasıyla yatana kadar kimseyle yatmam demek.

“Aylarca böyle devam ettik. Sonra bir tekne partisine DJ olarak kiralandım. Benimle gelmesini ve bana destek olmasını söyledim ama buna hayır dedi. Ağzına kadar orospu ile dolu bir tekneye gelemezmiş.”

Kız senin misyon ve amacını desteklemiyorsa yapabileceğin bir şey yok. Beraber olmamalısınız. 

“Benim hobilerimi ve tutkularımı hiçbir zaman desteklemediği için çok kızgındım. Çok fazla içtim ve bir kadınla yiyiştim. Teknede bir iki tane YouTuber vardı ve bu adamlar canlı yayın yaparken benim kız da bunları evden izliyormuş. Beni kızla yiyişirken görmüş.”

“Bundan sonra da ben aldatan erkek oldum ve bunu kabullenemedi.”

Aslında bunca zamandır yapmaktan korktuğu şeyi sonunda yapmış oldun. Bir seviyede senin %100 sadık olmadığının kokusunu almış ve bunun da özgüvensiz olmasına katkıda bulunduğuna eminim. Fakat bunlar kadının muhtaç ve arıza davranışlarını haklı çıkarmazlar.

“Ne yapacağımı, kendimi neyin içine soktuğumu bilmiyorum.”

Bir çukura düştüysen, çıkmak için önce çukuru daha derine kazmayı bırakman lazım.

Bu kızı sen onaramayacaksın. Bu kızı değiştiremeyeceksin. Oturup standartlarını, çizgilerini çekmen ve bunlara uyulmuyorsa kesin olarak gitmen gerekli. Bu kıza bir şans daha verebilirsin ama ben bu kadının değişeceğini düşünmüyorum. Yapman gereken şey, bu kızla görüşmeyi sonlandırmak.

İyi bir ilişki iki insanın tamlıklarını paylaşmak için bir araya gelmesi ile olur, birbirlerinin eksiklerini tamamlamak için bir araya gelmeleri ile değil. İyi bir ilişki bir insanı onarmaya, düzeltmeye ya da kurtarmaya çalışmakla olmaz.

Kaynak: A Good Woman Brings You Peace. A Toxic Woman Brings Chaos. Choose Wisely!

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Eğer asosyal ve yalnız biriyseniz … bunları yapın.

Bu yazıda, çevirilerini Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101 ve 201 kitaplarında derlediğimiz Dr.K’nın oldukça faydalı bir yayınını ele alıyoruz.

Asosyal birisiniz ve başka insanlarla etkileşime girmekten hoşlanmıyorsunuz. Bu aslında bir problem olmayabilirdi ama aynı zamanda yalnız hissediyorsunuz. Hem asosyal hem de yalnızlıkla mücadele eden daha fazla sayıda insanla karşılaşıyorum. Bu insanlar yalnızlar ama sosyalleşmekten de gerçekten hoşlanmıyorlar. Peki o zaman bu insanlar yalnızlık problemlerini nasıl çözecekler? Bu bölümde hem asosyal hem de yalnızsanız yani insan etkileşimi konusunda açlık çeken ama insanların içindeyken bunu çok rahatsız edici bulan, “bu insanlarla olmak benim için vakit kaybı” diyen biriyseniz, bu sorunu çözmek için neler yapabileceğinizi konuşacağız.

Öncelikle sosyal etkileşimlerin neden acı verici olduğuna bakalım. Bunun birinci nedeni, insanların berbat olmaları. Bunu dümdüz söyleyeceğim, insanlar her geçen gün daha kötü hale geliyorlar. 2014 yılından beridir psikiyatri işindeyim ve profesyonel gözlemlerime dayanarak, bu 9 yıl içerisinde insanların eskiye göre daha kötüye gittiğini söyleyebilirim. Bunu söylemekten nefret ediyorum ama durum maalesef bu.

İnsanların daha da kötüleşmesinin birinci nedeni, hoşgörü seviyelerinin giderek azalması. İnternete dayanarak insanların daha fazla teknoloji kullandıkça, duygusal düzenleme kapasitelerinin azaldığını görüyoruz. İnsanlar duygularını düzenleme kapasiteleri azaldıkça, daha da kolay tetiklenebilir ve sinirlenebilir oluyorlar. Ruhsal olarak daha düzensiz olduklarında da, insanlarla etkileşime girmek daha da zorlaşıyor.

İkinci neden ise, insanların internet ve özellikle sosyal medya nedeniyle daha radikalize olmaları. Twitter, Youtube, Tik Tok, Instagram ve Reddit gibi uygulamaların algoritmaları, insanları yankı odaların (echo chamber, kapalı bir grupta görüş bildirilmesi ve bilgilerin sürekli aynı fikirlere sahip kişilerle konuşulmasından dolayı, bir yerden sonra fikirlerin ekstremleşmesi ve karşıt görüşlere sağırlaşılması durumu) itiyorlar. İnsanlar buralarda daha radikalleşiyorlar ve daha az empatik oluyorlar.

Yani teknoloji kullanımı nedeniyle insanlar duygusal olarak daha kontrolsüz, daha kolay tetiklenir, sinirlenebilir oluyorlar ve aynı zamanda daha radikalleşiyorlar. “Eğer böyle düşünüyorsan kahrolasın, senden nefret ediyorum” diye düşünmeye yatkınlaşıyorlar. Bu nedenle toplum daha kutuplaşmış, daha polemik merkezli bir hale geliyor. İnsanlar başkalarına daha az empati gösteriyorlar.

Aynı zamanda insanlar sorunlarla boğuşurken tükeniyorlar ve tükenmişliğin ilk belirtilerinden biri de empati yoksunluğu ya da empati kapasitesinin kaybı. İnsan kendi mücadelesine boğulmuşken, tüm zamanını kendi sorunları alırken, başkalarına çok fazla zaman ayıramıyor.

Şimdi yanlış anlamayın, ben ve biz hariç herkes kötüleşiyor demiyorum. Hepimiz kötüleşiyoruz. Bu bana da oluyor, size de oluyor, başkasına da oluyor. İyi bir insan olmak gittikçe zorlaşıyor.

Tamam, herkes kötü ve daha da kötüleşiyor, yapacak bir şey yok o zaman diyebilirsiniz. Ben zaten bu nedenle asosyalim, bu bölümü burada bitirip işimize bakalım diyebilirsiniz. Ama hayır. Bir şeyin gerçekten zorlaştığını nesnel bir şekilde kabul etmeniz, sizin bu şeylere daha fazla tolerans gösterebilmek, sosyal etkileşimlerden zevk alma kapasitenizi geliştirmek için yapabileceğiniz çok şey olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Şimdi en büyük etkiye sahip olanı ile başlayalım. Sosyal etkileşimleri baltalayan şeylerden birisi ego ve karşılaştırma yapmak. İnsanlarla muhabbet ettiğiniz, örneğin politika konusunda konuştuğunuz, etkileşime canlı bir şekilde katıldığınız bir durumu düşünün. Bu etkileşim esnasında zihniniz karşılaştırmalar yapmaya başladığı an, sosyal etkileşimden daha az zevk almaya başlarsınız. “Bu kişi çok güzel noktalara değiniyor, düşüncelerini çok daha iyi bir şekilde dile getiriyor, onun yanında benim konuşmam bir mandanın konuşmasından hallice” diye düşünmeye başlıyorsunuz. Zihniniz karşılaştırma yapmaya başladığı için de, bu noktaya kadar zevk aldığınız konuşma, bu noktadan sonra da sizin için kötüleşmeye başlıyor.

Sosyal etkileşim esnasında yaptığınız her karşılaştırma, sizin o etkileşimden aldığınız zevki tahrip eder. “Arkadaşım ve ben bu iki kızla konuşuyoruz ama arkadaşım benden daha uzun boylu, daha yakışıklı!” diye düşünmeye başladığınızda, bu iki kızla konuşmaktan zevk almak yerine, kendi kafanızın içine sıkışırsınız. Bu nedenle de sosyalleşirken yaptığınız karşılaştırmalar konusunda tetikte olmalısınız. Birincisi bu karşılaştırmaların hiçbir faydası yok. Yani tam o anda karşılaştırma yapmanızın ne anlamı var ki? Karşılaştırmaların tek başarabileceği şey, sizin kendinizi aşağı hissetmenizi sağlamak.

Sosyal etkileşimlerinizi sabote etmenizin bir diğer yolu da, sosyal etkileşime katılmak yerine kendi kafanızın içinde olmanız. Kendi kafanızın içinde olduğunuz zaman sosyal etkileşimlerden zevk alamazsınız.

Bu konuda yapabileceğiniz en önemli şey, sosyal etkileşime katılmak yerine kendi kafanızın içinde dönmeye başladığınızı yakalamak. Daha önce irade konusunda değinmiştim, bir şeyin farkında olmak ile o şeyi kontrol edip bastırmak beraber çalışan şeyler. Kelime anlamı ile, beyninizde şeylerin farkında olan bölüm aynı zamanda onları kontrol eden bölüm. Yani bir şeyin farkında olduğunuzda, o şeyin gücü ciddi oranda azalıyor. Yani karşılaştırma yapmaya başladığınızın farkına vardığınızda, karşılaştırma yapma seviyeniz otomatik olarak azalmaya başlar. Bu belki ilk farkına vardığınızda olmaz ve biraz zaman alabilir ama zamanla kesinlikle olur. İşin güzel tarafı, karşılaştırma yapmayı bıraktığınızda, sosyal etkileşimden biraz daha fazla zevk almaya başlarsınız. Etkileşime daha çok katıldığınız ve dikkatinizi verdiğiniz için, daha çok pozitif geri bildirim alırsınız. Bu da sizin daha az asosyal hissetmenizi sağlar.

İnsanların karşılaştırma yapmaları tarihin çok eski zamanlarından beridir var ama şimdi bahsedeceğim şey oldukça yeni bir fenomen. Bugün sosyalleştiğimiz ana kadar genellikle dikkatimiz ekranlı bir cihazın içinde oluyor. Problem şu ki, bir süre ekranlı cihaz kullandıktan sonra içsel, duygusal durumunuz daha kötüye gidiyor.

Çocuğu olanlar bilirler. Çocuğun elinden telefonu ya da tableti aldığınızda, bir süre oldukça ters ve huysuz oluyorlar. Bunu kendinizde ya da partnerinizde de gözlemleyebilirsiniz. Bilgisayar oyunu oynamayı bitirdiğinizde ya da birisi sizi durdurduğunda, duygusal olarak çok da iyi hissetmiyorsunuz. 8 saat oyun oynadıktan sonra harika hissetmiyorsunuz. Gidip biraz daha eğleneyim demiyorsunuz. Genellikle teknoloji kullanımı sonrası daha kötü hissediyorsunuz.

Bunun nedeni, insanı içine çeken ekranlı teknolojinin amigdalanızı ve duygusal devreleriniz olan limpik sisteminizi bastırması. Kötü bir gün geçirdikten sonra Tik Tok içinde saatler geçirdiğinizde, Tik Tok sizi kötü güne karşı hissizleştiriyor. 15 dakika, 1 saat dopaminerjik bir şeyin içinde kayboluyorsunuz. Süper dopaminerjik olmasa bile en azından negatif duygularınız ortadan kayboluyor.

Beyinde gerçekten ilginç bir prensip var. Beyninizin bir parçası bir şey tarafından bastırılıyorsa, o şey ortadan kalktığında nörobilimsel bir geri tepme yaşarsınız. Bir çocuğun tabletini elinden aldığınızda, çocuk hiç tablet kullanmamış olsa olacağından daha asabi olur. Bir süre bilgisayar oyunu oynadıktan sonra daha az motive, daha ters, daha çok negatif duygularla dolu oluruz.

Peki bunun sosyalleşme ile alakası ne? İnsanlarla sosyalleşmeden hemen öncesine kadar telefonunuzla uğraşırsanız, sosyalleşmek için telefonu bıraktığınız andan itibaren negatif duygularla dolarsınız. Bu duygusal asabiyet nedeniyle de, sosyalleşmenin ilk bir saat kadarında ise etkileşimden o kadar da zevk alamaz halde olursunuz. Teknoloji kullanımı sonrası ortaya çıkan nörolojik asabiyet de sizin insanlarla etkileşimin ne kadar zevkli olduğuyla ilgili değerlendirmenizi mahveder.

Bir partiye gittiğinizi ve ne yapacağınızı pek bilemediğinizi düşünün. İlk başta kimse sizinle konuşmadığı için ne yaparsınız? Bir içecek alır ve telefonunuza bakmaya başlarsınız ve bu da sizin birdenbire iyi hissetmenizi sağlar (orada öyle durmanın verdiği negatif duyguları bastırır). Belki orada olmaktan hoşlanmadığınızı, köşede öylece duran bir kaybeden olduğunuzu düşünüyorsunuz ama elinizdeki telefona gömülmek bildiğiniz ve yapabildiğiniz bir şey. Bu ayrıca sizin daha az kaygılı hissetmenizi de sağlıyor. Evet bu bir başa çıkma mekanizması zira en azından orada öylece sap gibi durup bir şey yapmıyor gibi de görünmüyorsunuz.

Kısacası, sosyal etkileşimlerden zevk almamanız kısmen de olsa, insanlarla etkileşmeden hemen öncesine kadar ekrana bakıyor olmanızdan kaynaklanıyor. Bu, sizin sosyal etkileşimden zevk alabilmenizi sabote ediyor. Bunun birkaç kere tekrarlanması ise beyninize, sosyal etkileşimlerin zevk vermediğini öğretiyor ve sosyalleşme motivasyonunuzu düşürüyor.

Bunu çözmenin bence en iyi yolu, sosyal aktivitelere girmeden önce bir saat kadar (telefona bakmadan, kulaklıkla bir şey dinlemeden) yürümek. Yürümek en iyisi ama insanlarla etkileşmeye başlamadan en az bir saat öncesinde, telefona bakmayı, bir şeyler dinlemeyi bırakın. Podcast ya da müzik de dinlemeyin. Yürümek için uygun bir ortamınız yoksa bile en azından bir saat kadar ekrandan, müzikten veya podcast dinlemekten uzak durun. Bu beyninizin daha sakin olmasını sağlar ve etkileşime girmeden hemen öncesinde yaşadığınız negatif duygu geri tepmesini yaşamazsınız. Bu şekilde sosyal etkileşimden daha fazla zevk alabilirsiniz.

Şimdi son olarak size, sosyal etkileşimden zevk almanızı sağlayacak bazı ipuçları vereceğim. Asosyal birçok insanın sosyal etkileşimlerde arka sıralarda oturduğunu görüyorum. Yani “burada dışa dönük insanlar var ve şovu onlar yönetiyorlar” gibi düşünüyorlar. “Ben burada pasif bir dinleyici olsam daha iyi zaten ben gruba ait değilim, konuşmayı yönetemem ve kim beni dinler ki?” diye düşünüyorlar. Bu çok büyük bir hata. Zira şovu yönetmeyi dışa dönük insanlara bırakırsanız, bu insanlar sizin kendinizi rahatsız hissedeceğiniz şeyler söylemeye ve yapmaya başlarlar. Yani bu size paradoksal gelebilir ama eğer sosyal aktivitelerden zevk almak istiyorsanız, etkileşimin doğru yöne yönelmesi konusunda aktif olmalısınız. Şimdi size benim bu gibi durumlarda sorduğum bazı soruları listeleyeceğim.

İnsanlara ilk sorduğum şeyler, “önümüzdeki bir sene içerisinde yapmaktan heyecan duyacağın bir şeyler var mı” ya da “son aylarda yapmaktan heyecan duyduğun şeyler oldu mu” gibi sorular. “Ne iş yapıyorsun?”, “kaç yaşındasın?”, “nerelisin?” gibi standart sorular sormuyorum. Bu sorular etkileşimi mülakata çevirdikleri için bu soruları sormuyorum.

  • “Nerede yaşıyorsun?”
  • “Üsküdar.” Nokta.
  • “Ne iş yapıyorsun?”
  • “Yazılım mühendisi.” Nokta.
  • “Futbol izler misin?”

Bu sorular aynı zamanda insanları sosyal olarak derecelendirdiğimiz çağlardan kalma. Ben bu soruları Hindistan’lı amcalardan ve teyzelerden sürekli duyuyorum.

  • “Ne iş yapıyorsun?”
  • “Doktorum.”
  • Ne güzel. (“Doktorsun demek, sana puanım 9 kanka.”)

Şimdi sana daha fazla saygı duyuyorum zira bir mesleğin var.

  • “Ne iş yapıyorsun?”
  • “Ressamım.”
  • Ne güzel. (“Ressam ne ya, bastım eksi 20 puanı.”)
  • “Doktor sen nereden mezunsun?”
  • “Harvard.”
  • Çok güzel (“10 puan 10 puan 10 puan!”)

Bu aptal soruları bu zihin yapısıyla soruyoruz ve insanlar bu soruları cevaplarken utanıyorlar ya da gururlandırıyorlar. Bu tür soruları sormayın. İnsanlara nelerle ilgilendiklerini sorun. Ama insanlara bu aralar neler yaptıklarını sormayın zira bazen insanlar evde oturup aylarca bilgisayar oyunu oynamaktan başka bir şey yapmıyorlar. Bunun yerine “bu aralar yapmayı istediğin ve planladığın bir şeyler var mı” gibi açık uçlu sorular sorun. Sonra da cevaplara göre sorular sorun. Bu arada siz de konuşulana dikkatinizi verin ve size de sorular sorulmasına izin verin.

Burada yapabileceğiniz başka bir şey de kendi perspektifinizi vermek. Örneğin sorunuzu sordunuz ve “önümüzdeki dönemde stabil bir iş bulmak istiyorum” cevabı aldınız. “Ne dediğini çok iyi anlıyorum, bir işte dikiş tutturamadığım 2 yıllık bir süreç yaşamıştım ama sonra stabil bir iş bulunca çok rahatlamıştım. Umarım sen de kısa sürede stabil bir iş bulursun” gibi bir şey söyleyin.

Son vereceğim tavsiye de en acılısı. Size sosyal kelebek (sosyal etkinliklere sıklıkla gitmeyi seven ve giden birisi) olmanızı tavsiye edeceğim. (İngilizce’de “social butterfly” bir topluluk içinde bir kişiden diğerine kolaylıkla iletişim kurabilen insanlar için de kullanılır. Tıpkı bir çiçekten diğerine uçan kelebek gibi). Eğer içe kapanık ve asosyal biriyseniz, 6 ay boyunca sosyal kelebek olmalısınız. Neden? Çünkü asosyal ve içine kapanık biriyseniz, kiminle sosyalleştiğiniz konusunda aşırı seçicisinizdir. Asosyal olmanızın sebebi zaten ortalama insanlarla etkileşime girmeyi sevmemeniz.

Ortalama insanlarla sosyalleşmeyi sevmiyor ve kendinizi sadece 3-4 kişiyle sosyalleşmeye zorluyorsanız ve bundan da çok zevk almıyorsanız, zihniniz size “bak denedik ama hiç de hoş zaman geçirmedik, bu nedenle de sosyalleşme konusunda motivasyonunuzu arttırmayacağız” diyor. Zira denediniz, sıkıntı duydunuz ve bir daha yapmayacaksınız. Bu olduğunda da, birkaç ay, sonunda yalnızlığınız daha fazla sıkıntı verene kadar hiç sosyalleşmiyorsunuz. Ama o zaman sosyalleşmeye başlamadan bile beyniniz “Aman Allah’ım bunu yeniden yapmak zorunda olduğuma inanamıyorum” diyor.

Bunun yerine yapmanız gereken şey, sosyal kelebek olmak. 100 tane arkadaş yapmaya çalışmayacaksınız, 100 kişiyle sosyal etkileşime girmeye çalışacaksınız. Böylece de beraber sosyalleşmeye daha fazla toleransınız olan, sosyalleşmekten zevk aldığınız 3-5 insan bulabileceksiniz.

6 ay boyunca sosyal kelebek olmanın bir yararı da, zihninize “tamam kötü hissettiğini biliyorum ama bunu 6 ay boyunca deneyeceğiz” diyebilmeniz. Daha fazla insanla karşılaşmak için, çekirdek grubunuzla buluşurken, onların daha fazla arkadaşını çağırmasını istemeyebilirsiniz. Birileriyle plan yaparken onlara “hey, çağırmak istediğin başka biri olursa çağırabilirsin” diyebilirsiniz. Zira siz 5 kişi biliyorsanız, bu insanlardan her biri sizin bilmediğiniz 5 kişi biliyorlar. Yani siz birbirine bile pek tahammülü olmayan 5 adet içe kapanık eleman topluluğu olsanız bile, bu teknik ile daha fazla insanla tanışabilirsiniz.

Burada sonsuza kadar sosyal kelebek olmayacaksınız. Bu oldukça tüketici bir şey. Yapacağınız şey, iletişime geçebileceğiniz kadar çok kişiyle iletişime geçip, bunların en çok hoşunuza giden %5’ini seçmek. Ama bu, sosyal aktivitenizi büyük ölçüde arttırdığınız, 6 gibi bir dönem içinde olmalı.

Burada bir miktar yumurta – tavuk olayı var. “Spor salonuna gitmekten nefret ediyorum zira çok şişmanım” gibi bir şey var. Ama spor salonuna gitmekten zevk almanızın yolu, şekle girmeye başlamanız (önce şekle girip spor salonuna gitmekten zevk almayacaksınız). Evet başlangıç çok acılı olacak ama her zaman çok acılı olmayacak. Siz şekle girdikçe acısı azalacak. Ama başlangıçta acı çektiğiniz, yaralandığınızı hissettiğiniz bir dönem olması gerekiyor.

Evet, günümüzün gerçek trajedisi, herkesin daha fazla yalnızlaşması ve kötüleşmesi. Bunun sonucunda da sosyalleşmek o kadar da eğlenceli olmayabiliyor. Bu problemi çözmek istiyorsanız “çok yalnızım ne yapıp edip sosyalleşmem lazım – sosyalleşmek çok kötü hissettiriyor, yalnız kalayım – çok yalnız kaldım ne yapıp edip sosyalleşmem lazım” döngüsünü kırmanız gerekiyor. Bu döngüyü kırmak için de sosyal etkileşimlerden daha fazla zevk almanız lazım. Ama bunu “daha fazla zevk almalıyım” diye kendinizi telkin ederek yapamazsınız. Öncelikle sosyal etklileşimlerden neden zevk almadığınızı anlayıp bu problemleri çözmelisiniz. Bunu yaparsanız ve sosyal etkileşimlerden daha fazla zevk alırsanız, sosyalleşmeniz daha kolay bir hal alır.

Kaynak: If You’re Antisocial AND Lonely… Do THIS

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Yalnızlıktan nasıl kurtulursunuz?

Bu yazıda, çevirilerini Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101 ve 201 kitaplarında derlediğimiz Dr.K’nın oldukça faydalı bir yayınını ele alıyoruz.

Bu bölümde, şu an dünyada gördüğüm en büyük problemlerden biri hakkında, yalnızlık hakkında konuşacağız. Bu problem bence her geçen yıl daha da kötüye gidiyor ve neredeyse sessiz bir salgın halini alıyor.

Yalnız birçok insan Youtube videoları izleyerek, kurslara katılarak ya da dışarı çıkıp insanlarla tanışmaya çalışarak yalnızlıktan kurtulmak için büyük çaba gösteriyorlar. Yalnız insanlarla daha çok karşılaştıkça, bu insanların yalnızlıktan kurtulmak için büyük çaba harcadığını ama bu çabanın bir çözüm üretmediğini öğreniyoruz. Birçok insan “dışarı çık ve başkaları ile karşılaş”, “şunu yap, “bunu yap” diye birçok tavsiye veriyor. Yalnız insanların bunları yaparak daha az yalnız olacaklarını söylüyor.Yalnızlığı çözme yükünü bireylerin sırtına yüklüyoruz zira çoğu zaman kullandığımız problem çözme yaklaşımı bu. Mesela kişinin kilolu olması gibi bir problem varsa kişiye spor salonuna git gibi bir tavsiye veriyoruz. Bunu sen çözmelisin diyoruz. Ama yalnızlık, bireyin tek başına çözebileceği bir problem değil ve başka insanların da çaba göstermesini gerektiriyor. Problemin en önemli noktası da bu.

Şimdi önce, yalnızlık salgınını besleyen makro seviyede, dünyada olan değişiklikleri anlayalım. Birincisi toplum olarak her geçen gün, daha fazla bağımsızlık bağımlısı oluyoruz. İnsanlar artık insan topluluklarına bel bağlayamıyorlar. Toplum bize bağımsız olmayı öğretiyor ve bağımsız olmayı çok daha kolay hale getiriyor. Bu olurken de diğer insanlarla beraber nasıl hareket edeceğimizi öğrenmemeye başlıyoruz. Aslında başka insanlarla bağlantı kurmak da her geçen gün zorlaşıyor.

İkinci problem de, dünyanın her geçen gün daha stresli bir yer haline gelmesi. Ben bunun bir problem olarak kabul edildiğini göremiyorum. Şimdi dünya daha kötü bir yer olmaya başladı demiyorum, sonuçta bugün market alışverişini evimizden yapıp kargo ile evimize alabiliyoruz. Ama insanların, dünyanın nesnel bir şekilde daha stresli olduğunu görebildiklerini sanmıyorum. 30 yıl önce en büyük insani ızdırap ve ölüm sebepleri kalp damar hastalıkları ve kanserdi. Bugün bir numarayı ruh sağlığı almaya başladı.

Bunun neden olduğunu görebiliyoruz. Daha çok şeyi evimizden yapabilir hale geldikçe, insanlar evimizden daha çok şeyi yapmamızı talep ediyorlar. Peki insanlar strese nasıl adapte oluyorlar? İnsanlar güvenli alanlara (safe space) sığınıyorlar.

Aynı zamanda internetin toksikliği teşvik ettiğini de görüyoruz. İnternet duygusal etkileşime bağımlı ve internette tıkladığınız içeriğin büyük bir kısmı sizi duygusal olarak daha kötü yapıyor. Bu platformlar insanları duygusal olarak daha fazla etkileşime çektikçe ve daha stresli hale getirdikçe, insanlar güvenli alanlara kaçıyorlar.

İnternet, sizinle %100 aynı fikirde olan binlerce insanı bulmanıza olanak sağlıyor. 3 yıl boyunca her gün değişik bir kişiyle konuşsanız bile, sadece zaten inandığınız şeyleri duyabiliyorsunuz. Bunlara yankı odası (echo Chamber) deniyor. Yankı odası, kapalı bir grupta görüş bildirilmesi ve bilgilerin sürekli aynı fikirlere sahip kişilerle konuşulmasından dolayı, bir yerden sonra fikirlerin ekstremleşmesi ve karşıt görüşlere sağırlaşılması durumunu tanımlıyor.

Yankı odaları illa kötü şeyler olmayabilirler ama bunlar toplumda artan tahammülsüzlüğü besliyorlar. Güvenli alanların amacı, belli davranışlara tolerans gösterirken ve başka davranışlara tolerans göstermemek.

Yalnız birçok insan var ama insan toplumu bu insanlara “senin problemini kabul ediyoruz ama bunu düzeltmek benim değil başkasının sorunu” diyor. “Ben başka bir insandan sorumlu değilim” diyor ki bu da aslında doğru. Ama yalnızlık, kişinin tek başına çözemeyeceği bir problem ve bu konuda sorumluluk herkesin üstüne düşüyor. Toplumda bir problem olduğunda bunun çözümünü bireye yüklüyoruz ve başka kimsenin sorumluluk almamasını sağlıyoruz. Bu, birçok sorun konusunda mükemmel çalışıyor. İnsanlar evlerinden sadece internete bakarak lastik değiştirmeyi, sağlıklı beslenmeyi, ekmek pişirmeyi, vs. öğreniyorlar. Ama yalnızlık, internetten kendi başınıza çözebileceğiniz bir şey değil. Bu yönde gitmeye devam ettiğimiz sürece de yalnızlık konusu daha da kötüye gidecek. İnsan toplumundaki temel değişimlerden birisi, artık birbirimize karşı sorumluluğumuzun kalmamaya başlaması. Ama bir insanın yalnızlığını çözmesi için birçok insan gerekiyor.

Peki o zaman yalnızlık konusunda ne yapabiliriz? Toplum olarak gittiğimiz yönün iyi olup olmadığına karar vermemiz gerekiyor. Bence bu konuda gerçekten yapabileceğimiz birkaç şey var ama bunları yapmak istemiyoruz.

İlk yapmamız gerekn şey daha fazla hoşgörülü olmak. İnternet hoşgörüsüzlüğü körüklüyor. İnternette tartışmalı bir şey söylediğinizde, sizin gibi düşünenlerin alanları hariç her alandan engel yiyorsunuz. Bu da tahammülsüzlüğü hızla arttırıyor. Oysa bir insan sizinle aynı fikirde değil diye onu dışlamanız gerekmiyor. Başka insanları da dinlemeye çalışmalısınız.

Bundan sonra da bir insanın yalnızlığını tek başına çözemeyeceğinin farkına varmalıyız. Problem çözme stratejimiz tamamen bağımsız olmak üzerine kurulu olduğu sürece yalnızlık sorununu çözemeyeceğiz.

Peki bunun sizin için anlamı ne? Bazı toplantılara aslında davet etmeyi düşünmeyeceğiniz ve hatta istemediğiniz insanları da çağırın. Tabii ki kimi çağırıp kimi çağırmayacağınız sizin kararınız ama ben kendinizi birini davet etmeye zorlamanızdan bahsetmiyorum. Sadece canınızın istediği, hakkınız olduğunu düşündüğünüz şeyleri yapmanın sonuçlarını düşünmenizden bahsediyorum. Biraz daha şevkat, sevecenlik çerçevesi kazanmanızdan bahsediyorum. Çünkü almaya hakkımız olanı alma perspektifi genellikle bencil bir perspektif ve bencilleşmemizin sebebi de artan oranda bağımsız hale gelmemiz. Kimse bize yardım etmeyeceği için kendimize yardım etmemiz gerekiyor ve bu da uzun vadede bir felaket reçetesi özellikle yalnızlık konusunda.

Yani kendi yalnızlık probleminizi çözemeyebilirsiniz ama başka birine yalnızlık problemini çözmesi için yardım edebilirsiniz. Size yapmanızı tavsiye edeceğim şey, eğer yalnız hissediyorsanız, temel bir değişiklik yapın ve başka birine kendiniz için değil onun için ulaşın.

Yalnızlığın psikolojisine baktığımızda, yalnız kişinin içinde büyük bir savaşın olduğunu görüyoruz. Kişi bir yandan “yalnızım ve yalnız olmak istemiyorum. Bu nedenle de birilerine ulaşacağım” diyor, bir yandan da birilerine ulaştığında bir sürü duygusal direnç ile karşılaşıyor. Bazen insanların yaptıklarını, düşündüklerini ve söylediklerini aşırı analiz ediyor ki yalnız olmasının sebeplerinden biri de bu.

Yalnızken bile başkalarına kendi faydanız için ulaşmaya çalışıyorsunuz ve yalnız olmayan insanların yaptığı hatayı yapıyorsunuz: kendinizi, kendi faydanızı düşünüyorsunuz. Kendi faydanızı düşündüğünüzde de kaygı gerçek bir probleme dönüşüyor. Çünkü kendi faydanızı düşünerek başkalarına ulaştığınızda, sizden hoşlanmayacaklarından korkuyorsunuz ve kaygıya kapılıyorsunuz. Ve kaygı konusunda da en kolay şeyi yapıyorsunuz yani yalnız kalmaya devam ediyorsunuz.

Yalnız kişinin içsel halat çekme mücadelesi şu: birgün yalnızlık tavan yapıyor ve artık tolere edilmez oluyor. Bunun üzerine dışarda insanlara ulaşmaya başlıyor ama bu sefer de sosyal kaygısı, yalnızlığının üstüne çıkıyor. Bu nedenle de yalnızlığına geri çekiliyor.

Eğer dışarıda insanlara ulaşma amacınız kendinizi iyi hissetmekse, sonuçta kontrolü kaybedeceksiniz. Zira yalnızlık azaldıkça kaygı artacak yeniden yalnızlığa kaçacaksınız. Yalnızlığa kaçtığınızda da kaygınız sıfıra inecek ve bu sefer yalnızlık sizi yine rahatsız etmeye başlayacak. Yalnızlığı kendiniz için çözmeye odaklandığınız sürece de bu döngüye devam edeceksiniz.

Peki bu döngüyü nasıl kıracaksınız? Bir dahaki sefere yalnız olduğunuz için biri ile etkileşime girdiğinizde, kendi yalnızlığınızı gidermek yerine, karşınızdakinin yalnızlığını gidermeye çalışın. Karşınızdakinin hayatına katacağınız şeyleri düşünün. İşin güzel tarafı, içinde yığınla negatif duygu olan insanlar başkaları için bir şeyler yaptıklarında, bu eylemleri aslında kendi duygularını fethetmelerine yardımcı olur.

Bunun çok garip geldiğini biliyorum ama kendinizi düşünmeyi bırakın. Bu çok zor zira tüm toplum, sadece kendinizi düşünmenizi, bağımsız olmanızı dikte ediyor. Kendi problemlerimizin sorumluluğuna batıyoruz ve daha da önemlisi, kendinizi başkalarının problemlerinden soyutluyoruz. Ama yalnızlık sadece başkalarının yardımı ile çözülebiliyor.

Eğer yalnızlık çekiyorsanız, yalnızlık çekiyor olsun ya da olmasın üç kişiyle etkileşime geçin. Bu insanlarla muhabbet edin ve onları bir şeyler yapmaya çağırın. Burada zihniniz size “ya benden hoşlanmazlarsa” gibi şeyler söyleyecek. Bu sorun değil. Zaten size bulabileceğiniz en kötü insanları seçin demiyorum. Gri alandan insanlar seçin. “Bu aralar nasılsın?” ve “bir şeyler yapalım” gibi şeyler söyleyin. Bu arada zihninizde akan negatif düşüncelere kapılmayın. Zihniniz “ama bu insanla uzun süredir konuşmuyosun ki” diyebilir. Ama şöyle düşünün. Eğer yalnızsanız ve uzun süredir görmediğiniz biri, sizi bir şeyler yapmaya çağırırsa ne hissedersiniz? Bu size iyi hissettirir değil mi? 3 kişiye ulaşın ve kendi yalnızlığınızdan çok onların hayatına ne katabileceğinizi düşünerek konuşun.

Kaynak: Loneliness – The Silent Struggle We All Feel

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Porno bağımlılığını kurtulması zor yapan şey ne?

Bu yazıda, çevirilerini Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101 ve 201 kitaplarında derlediğimiz Dr.K’nın oldukça faydalı bir yayınını ele alıyoruz.

Porno bağımlılığını yenmek ne kadar sürer? Yanıtı belirsiz bir soru olduğunu biliyorum ama özellikle porno bağımlılığını yenmiş olan arkadaşların cevaplarını bekliyorum. Bana bu konuda tavsiyeler verirseniz çok sevinirim.

Bu konuda ilk anlamanız gereken şey, bağımlılığın yenebileceğiniz bir şey olmadığı. Bu terminoloji bir düşmanınızın olduğunu ve bu düşmanınız mağlup edildiğinde o düşmanın sonsuza kadar yok edildiğini ima ediyor. Savaşı kazanıyorsunuz ve bağımlılık bitiyor gibi düşünüyorsunuz. Ama bağımlılığın dinamiği bu şekilde çalışmıyor.

Bağımlılık sürekli olarak sizinle beraber olan bir şey. Bağımlılığa karşı asla nihai zafer kazanmıyorsunuz sadece bugünün muharebesini kazanıyorsunuz. Savaşı gerçekten kazanabiliyorsunuz ve bu konuya daha sonra geleceğim ama önce anlamanız gereken önemli bir şey var.

İnsanların porno bağımlılığı konusunda yaptıkları en büyük hata, porno bağımlılığını yenmeye çalışmak. İnsanlar porno bağımlılığını yenmek istiyorlar zira onunla hergün mücadele etmekten yoruluyorlar. Yani yenme arzusu porno bağımlılığı ile hergün savaşmak istememe fantezisinden geliyor.

Bağımlılık psikiyatristi olarak çalıştığım yıllarda hastalarımın yaptığı en kötü hatanın, bağımlılıklarını yendiklerini düşünmek olduğunu gördüm. Çünkü bağımlılıkları, onu tamamen yendiklerini düşündüklerinde ayaklarını kaydırıyor. Oysa belli nörobilimsel değişiklikler meydana gelmeden, sürekli uyanık olmak gerekiyor zira ancak bu nörobilimsel değişiklikler gerçekleştiğinde bağımlılıklarını tamamen fethetmiş oluyorlar. Bu olana kadar da bağımlılığınızı yenmeye çalışmayın, sadece ona karşı koyun.

Peki o zaman porno bağımlılığından kurtulmak ne kadar sürer? Bu, kişiyi porno bağımlılığına iten ve ondan uzaklaştıran ne kadar çok etken olduğuna bağlı. Örneğin pornoyu can sıkıntısının panzehiri olarak kullanıyorsanız, can sıkıntısı çektiğiniz sürece pornoya bir ilginiz olacak. Pornoyu bir duygusal düzenleme tekniği olarak kullandığınız sürece, duygularınız dengesizleştiğinde pornoya eğiliminiz olacak.

Yani bir yanda dopaminerjik tetikleme var, bir yanda duygusal tetikleme var ve bir yanda da duygusal bastırma tetiklemesi var. Bunların yanında bir de beynin “bugün bir şey yapmıyorsak en azından biraz dopamin alayım” bileşeni var.

Porno bağımlılığından kurtulmak için bağımlılıktan direkt uzak durmak işin sadece bir kısmı. Bunun yanında porno bağımlılığına katkıda bulunan risk faktörlerinin ne olduğunu anlamak da gerekiyor. Bağımlılık psikiyatrisinde de bunu yapıyoruz. Alkol bağımlılığını örnek vereceğim.

Alkol bağımlılığının tedavisinde alkolden uzak durmaya çalışmak işin sadece bir kısmı. Ama bunun yanında kişinin neden bu kadar içmeye başladığını, alkol içmeyi tetikleyen şeyleri anlamak üzere psikoterapi yapmak da var.

Porno bağımlılığında ise maalesef konu hakkında uzmanlaşmış fazla sayıda klinik psikiyatrist yok. Çoğu psikiyatrist porno bağımlılığının nasıl çalıştığını pek anlamıyor. İkincisi, porno bağımlılığının tedavisinde tüm çevreyi değiştirmeye yönelmiyorlar. Bu mesela alkol bağımlılığı tedavisinin büyük bir parçası. Alkol bağımlısının iyileşmesinde bağımlının, tüm “topluluğunu” değiştirmesi gerekiyor. Yani örneğin zaten fazlaca içme alışkanlığı olan arkadaş çevresini değiştirmesi gerekiyor.

Ama pornonun “topluluğu” yok ki diyebilirsiniz. Aslında var. Pornonun topluluğu genellikle yalnızlık. İşi zorlaştıran da bu. Alkolik birine bara gitme diyebilirsiniz ama porno bağımlısına artık yalnız olma demek çok daha zor. Porno bağımlılığının hızla artmasının nedeni de bu. Evet pornoda çok daha fazla normal üstü uyaran var asıl sorun yalnızlık. Porno bağımlılığını iyileştiren insanların genellikle daha anlamlı yaşamlara sahip olduğunu, daha fazla sosyal topluluk içinde olduklarını görebiliyoruz.

Alkolizm konusunda bar fiziksel bir lokasyon ve oraya gidip içmek gerekiyor. Porno ise insanın evde yalnızken tükettiği bir bağımlılık. Bağımlıyı evden nasıl uzak tutacaksınız ki? Zaten bu nedenle de porno bağımlılığından kurtulmak zor. Duygusal düzenlemesini yapamayan devasa bir nüfus ve bu nüfus için ulaşması çok kolay olan normal üstü (ışıklar, açılar ve seçme aktörler ile gerçek seksten çok daha uyarıcı olan) bir uyaranla karşı karşıyayız. İnsanlar her geçen yıl, duygusal düzenleme konusunda daha kötüye gidiyorlar. Bunu internete üzerindeki Karen’lerde ya da sosyal medyada toksik şeyler yazan insanlarda görebiliyoruz. İnternetin her köşesi, ağzına kadar negatif duygularla dolu. Sosyal medya gibi “güvenli” alanlar, insanların negatif duygularını sürekli olarak kusabileceği yerlere dönüştü. Dünya her geçen yıl daha da duygusal olarak düzensiz hale geliyor. Bütün bu duygusal düzensizlik konusunda beynin gümüş kurşunu ise pornografi. Porno hiçbir yasal düzenlemeye tabii değil, ulaşmak için karanlık torbacılarla muhatap olmanız gerekmiyor ve OnlyFans gibi yerleri saymazsak hemen hemen tamamen bedava. Bağımlılık yapıcı bir maddenin internetten bedava olarak ulaşılır olduğunu düşünün. Bunu kullanmak için evde, cebinizde tüm gerekli ekipman var.

Bağımlılık yapıcı şeylerin hepsinin ortak noktası acıyı yok edip zevk vermeleri. Bunu porno da yapıyor. Ayrıca porno beynin sadece bir bölgesine değil hemen her bölgesine ulaşabiliyor. Cinsel aktivite hem hipotalamus, beyin kökü ve omurilik gibi korteks altı bölgeler hem de bazı korteks bölgeleri tarafından düzenleniyor. Çoğu nörotransmitter cinsel davranışı düzenlemede rol alıyor.

Alkol konusunda elimizde bazı haplar bile var. Bu haplar beyinde alkolün bağlandığı alıcıları bloke ediyorlar. Yani alkolün etkilerini engelleyecek haplar var. Bunun yanında, alkol metabolizmasında toksik ara maddelerin toksik olmayan nihai maddelere dönüşmesini engelleyen ve bu sayede de alkol alındığında kişiyi aşırı derecede hasta eden ilaçlar var. Bu hapları alanlar alkol içerlerse o kadar kötü oluyorlar ki, alkolden uzak durmak zorunda kalıyorlar.

Porno ise tüm beyni ve nörotransmitterleri etkiliyor, herhangi bir ilacı da yok. Porno tüm beyni ve nörotransmitterleri etkilediği için de, tedavisinin oldukça kapsamlı olması gerekiyor. Duygusal düzenleme üzerinde iyileştirme yapılması gerekiyor, hayatta bir anlam bulunması gerekiyor, idealinde sağlıklı ve cinsellik içeren bir ilişki kurmak gerekiyor.

Sağlıklı cinsel ilişki derken pornonun aslında seks ile pek alakalı olmadığını anlamamız gerekiyor. Porno seks ile, ilişkilerle ya da cinsel arzu ile çok alakalı değil. Benim porno bağımlılığı konusunda çalıştığım birçok insan, pornoya ergenlik öncesinde başlamış insanlar. Yani beyin daha cinsellik ile uyarılmadan önce bile pornoya bağımlı olabiliyorlar. Aslında pornoya ergenlik öncesi başlayanların gelişen beyinleri, pornoya eğilimli olacak şekilde gelişiyorlar.

Bazı uyuşturuculara geçit uyuşturucular denir. Bunlar beynin bazı bölgelerini, örneğin ödül devrelerini, başka uyuşturuculara bağımlılığa eğilim duyacak şekilde değiştirirler. Porno da beynin bazı bölgelerini, örneğin ödül devrelerini, pornoya bağımlılığa eğilim duyacak şekilde değiştiriyor. Elimde bu konuda bir veri yok ama benim klinik gözlemim, porno ile ne kadar erken yaşta tanışılırsa, bunun bağımlılığa dönme ihtimali o kadar artıyor.

Bunu duyan bir takipçi “o zaman ben umutsuz bir vakayım” yazmış. Hayır, umutsuz bir vaka değilsin. Ama pornodan kurtulmak için hayatınızı onarmanız gerekiyor. Porno çözülebilir bir problem ama bazı insanlar ondan kurtulmak için tüm hayatlarını onarmaları gerektiğini duyunca sinirleniyorlar. Ama olaya tersinden bakarsanız, pornoyu düzeltmek için zaten yapmanız gereken şeyleri yapmaya mecbur kalıyorsunuz: hayatınıza anlam katma, bir amaç bulma, fiziksel olarak sağlıklı olma, kariyer inşa etme, ilişki hayatınızı düzeltme, vs. zorunlu ve acil hale geliyor.

İşin bir de karma açısı var. Bazı hastalarım bana “porno bağımlılığı evrenin bana hayatımı doğru yaşamadığımı göstermek için gönderdiği bir sinyal” diyorlar. “Bu işe tüm enerjimi vermezsem bu beladan kurtulamayacağım” diyorlar. Bazıları “porno bağımlılığı hayatımda başıma gelen en iyi şeydi” bile diyorlar. Bu sonuca nasıl vardıklarını sorduğumda ise “porno belası bana hayatıma değer vermeyi öğretti, hayatımdaki şeylerin önemini ve nasıl bir hayat yaşamak istediğimi gösterdi” diyorlar. “Tüm o dopaminerjik duygusal düzenleme üzerine (zevk veren şeylere dalarak duyguları düzenlemeye çalışma) kurulu yaşam, boş ve sahte bir yaşam tarzı” diyorlar. “Bundan kurtulmak için ise ilişkiler inşa etmeliyim, kendi bedenim ile barışık olmalıyım ve buna benzer bir sürü faydalı şey yapmalıyım” diyorlar.

Kaynak: “What Makes P*rn Addiction So Dangerous?”

Kadınların yanında çok utangaç olmaktan nasıl kurtulurum?

“Kadınların yanında çok utangaç olmaktan nasıl kurtulurum?”

Eğer utangaçlık gibi bir derdiniz varsa ilk anlamanız gereken şey, utangaçlık kelimesinin ne anlama geldiği. Bu konuda ikinci anlamanız gereken şey de, bir kişilik özelliği olarak utangaçlık, insanın içe dönük ya da dışa dönük olması ile bağlantılı değil. Bu çok ilginç. Utangaçlık kaygı ile de alakalı olmak zorunda değil.

Birçok insan eğer ”utangaç biriysem aynı zamanda içe dönük biriyimdir” diye düşünür ama bu doğru değil. Yani oldukça dışa dönük ve utangaç biri olabilirsiniz. Düşünsenize, insanlarla bir arada olmayı çok seviyorsunuz ama utangaçsınız! Bu gerçekten oldukça acı verici bir durum.

Ama bazı kişilik özellikleriniz, yapmayı istediğiniz şeyleri negatif yönde etkilediği için değiştirmek istersiniz. Şimdi ben hem çok utangaç hem de çok içe dönük biriyim. “Dr. K., internette yayın yapıyorsun nasıl utangaç ve içe dönük olabilirsin?” diye sorabilirsiniz. Ama ben burada hafta içi tek başıma bir odada oturuyorum ve kimseyi görmem gerekmiyor. Hepiniz sanalsınız ve benim zihnimdeki hayali insanlar gibisiniz.

Bazı kişilik özelliklerinizi değiştirmek istemezsiniz zira bunlar sizi siz yapan şeyler. Kızlar utangaçlığı tatlı bile bulabilirler o nedenle bu konuda ne yapabileceğinize bakalım. Çoğu zaman utangaç olmakta problem utangaçlık değil,  özgüven eksikliği. Yapmanız gereken şey utangaçlığınızı düzeltmek değil özgüvensizlikten kurtulmak. Yani daha az utangaç olmaya değil, insanlarla etkileşime girmeniz gereken durumlarda kendiniz üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmaya çalışmalısınız. Böyle durumlarda utangaçlığınızın kontrolüne girmemeyi öğrenmelisiniz. Bu da daha fazla kendinize güvenmenizi gerektirir.

Kendinize daha fazla güvenmeniz için kullanabileceğiniz birkaç teknikten bahsedeceğim. Birincisi, biriyle etkileşime girecekseniz ya da girerken, bu insanın sizin için ne kadar önemli olduğunu düşünmeye bir miktar zaman ayırın. Çoğu zaman bu insanın sizin için o kadar da önemli olmadığını fark edeceksiniz.

Bu insan önemsiz demeye çalışmıyorum, götün teki olmanızdan bahsetmiyorum. Ama kendine güvenmeyen biriyseniz çoğu zaman “bu insanla konuşmamı mahvedersem bu benim için çok kötü olacak” diye düşünürsünüz. Ama neden olsun ki? Muhtemelen bu insanla bir daha asla konuşmayacaksınız, bu konuşma ve bu kişi sizin için gerçekten de pek önemli değil. Dünyada 8 milyar insan var ve büyük ihtimalle spesifik bir insanın sizden hoşlanmasına hiç ihtiyacınız yok.

İnsanlar iş görüşmesi olsun, romantik buluşmalar olsun hep bu tuzağa düşüyorlar. Denizde çok balık var ve siz bu spesifik insanı etkilemek zorunda değilsiniz. Bu konuşmayı, buluşmayı elinize yüzünüze bulaştırsanız ne olur? Ben de zamanında birçok sosyal etkileşimi elime yüzüme bulaştırdım. Sonra ne oldu? İnsanlar böyle şeyleri unutup gidiyorlar.

İkincisi, kendi davranışlarınızı, dışarıdaki insanlardan çok daha acımasız bir şekilde eleştirdiğinizi unutmayın. İnsanlar sizi sadece dışarıdan görüyorlar ama siz kendinizi hem dışarının hem de içinizin sisi içinde görüyorsunuz. Örneğin orada bir köşede otururken, içinizde duygusal fırtınalar kopuyor. “Bir şey söylemem lazım, atlayıp bir şey mi söylesem?”, “Konuşuyorlar ama ben bu köşede tek kelime etmiyorum”, vs. Ama bu arada 1-2 dakika geçiyor ve insanlar artık başka bir konuda konuşuyorlar. Siz de “kahretsin, aslında konuşmaya girmek için harika bir şey aklıma gelmişti ama şimdi konu değişti” diyorsunuz. “Bunu söyleyip o konuya dönsem garip görünür müyüm?” Bu şekilde bir yandan da sustuğunuz için garip görünüyorsunuz diye kendinize işkence ediyorsunuz. Bu arada da bu insanlar sizin varlığınıza gerçekten dikkat vermeden konuşmaya devam ediyorlar.

Kendine güvensizlik çoğu zaman karşılaştırmalardan doğuyor. Kendimizi başka biriyle karşılaştırırken sahip olduğumuz 10 özelliği, başka birinin aynı 10 özelliği ile karşılaştırmıyoruz. Genellikle en zayıf özelliklerimizi alıp bunları bu özellikler konusunda en güçlü insanla karşılaştırıyoruz. Birinin yüzüyle karşılaştırıyoruz, başka birinin parasıyla, başka birinin kariyeri ile, başka birinin karizması ile ve başka birinin ilişkilerde başarısı ile. Genellikle bir sürü insana bakıyoruz ve birebir karşılaştırma yapmıyoruz. Bizden daha fazla kazanan birine bakıp “iyi de bu adamın ilişki hayatı darmadağın” demiyoruz.

Yani kendine güvensiz biriyseniz, karşılaştırma yapma konusunda çok dikkatli olmalısınız. İdealinde de kendinizi kimseyle karşılaştırmamalısınız. Başka insanların sizi ne olduğunuza göre reddedip kabul etmelerine izin vermelisiniz.

Son olarak da eğer bir konuda yetersizseniz, o konuda kendinizi geliştirin. Ama daha iyi olabileceğinizi görmeniz için kendinizi başkaları ile karşılaştırmaya ihtiyacınız yok. Her zaman daha iyisi olabilirsiniz ve bu yönde ilerlemelisiniz.

Sonuçta özgüveniniz arttıkça, genellikle utangaç olsanız bile bir probleminiz kalmaz. Çünkü hala utangaç olmanıza rağmen ihtiyacınız olduğunda gidip diğer insanlarla iletişim kurabilirsiniz.

“I’m a 30 Year Old Virgin Going On My First Date” yayınından.

Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101 ve 102 kitaplarımıza da göz atabilirsiniz.

Eski sevgilimi aramak istiyorum – Vaka Çalışması

Terk edildiyseniz ya da herhangi bir şekilde reddedildiyseniz ve iletişimi kes kuralı (no contact rule) uyguluyorsanız, iletişimi kes kuralını bozmamalısınız. Maalesef birçok durumda kişi bir şeyler yapmalıyım yanılgısına kapılıyor ve özellikle bir erkek doğal bir “engelleri aşmalısın, sorunu çözmelisin” dürtüsüne sahip olduğu için, bir şeyler yapmalıyım yanılgısına yeniliyor. Ama bu özel durumda özellikle de çekicilik söz konusu olduğunda, sizi elinde tutmak istemeyen birini elinizde tutmaya çalışmamalısınız.

Karşınızdaki işleri yoluna koyma konusunda çaba harcamıyorsa ve sizi itiyorsa, fikrini değiştiririm umuduyla ne kadar ararsanız arayın, ne kadar peşinde koşarsanız koşun, ikna etmeye çalışırsanız çalışın işe yaramaz. Bir kişi sizi terk ettikten ya da reddettikten sonra o kişi ile yeniden olma ya da olma ihtimalini en çok arttıracak şey, iletişimi kes kuralı uygulamaktır yani o kişi size ulaşana kadar ona ulaşmamak, onu gizlice takip etmemek ve kendi hayatınıza odaklanarak kendinizi daha çekici biri haline getirmektir.

Eski sevgiliniz size ulaşırsa da, hemen yeniden ilişkiye atlama ve ona bir şans daha verme konusunda aceleci olmamalısınız. Çünkü aslına bakarsanız siz kendinizi geliştirdiniz ya da geliştiriyorsunuz ve daha fazla sayıda ve daha iyi kadınları kendinize çekebilecek durumdasınız ya da o yoldasınız. Temiz bir sayfa açabileceğiniz birden fazla alternatifinizin olması, elinizde koz olan bir pozisyonda olmanız çok daha iyi. Çünkü bir kadın sizden ayrıldıktan sonra iletişimi kes kuralını birkaç aydır uygulamanıza rağmen kimseyle konuşmuyorsanız, kimseyle buluşmuyorsanız, kendinize odaklanıp kendinizi daha çekici yapmak için çalışmıyorsanız yani kadının bıraktığı yerde yerinizde sayıyorsanız, o zaman sizi itici yapan her şey yerli yerinde duruyor olacak ve eski sevgilinizi yeniden itecek.

Bu nedenle ilk yapmanız gereken şeylerden birisi, sizi itici yapan, sadece eski sevgilinizi değil diğer kadınları da iten şeylerin ne olduklarının farkında olmanız ve bunları düzeltme yolunda olmanız. Siz iletişimi kes kuralına başladığınızda sizin istediğiniz şey (devam etmek, cinsel ve romantik ilişki) ve onun istediği şey (bitirmek ya da arkadaşlık) birbirlerine en uç noktada olan isteklerdir ve bu nedenle de bir anlaşma imkanı yoktur. Bu nedenle onun teklifi ile ilgilenmediğinizi belirtirsiniz, senin gay erkek kız arkadaşın, duygusal tamponun, terapistin ya da uydu erkeğin olmayacağım, evine gelip musluğunu tamir etmeyeceğim, lastiğini değiştirmeyeceğim diyerek (davranışlarınızla tabii ki, sözlerinizle değil) masadan kalkarsınız. Eski sevgiliniz sizinle bir ilişki istemiyor ve bitirip ileri doğru siz olmadan devam etmek istiyor. Bu önemli değil. Siz de bir süre sonra başkasını bulursunuz belki de daha çekici, daha iyi, daha iyi huylu ve daha genç birini bulursunuz. Eski sevgiliniz görünen o ki sizin sunduklarınızı istemiyor ve sizin de orada ona bu sunduklarınızı istemesi için ikna çalışmasına girmenizin bir anlamı yok.

Tam tersi, onun sizinle yeniden bir şansı elde etmek için, sizin ona sunduklarınızı yeniden hak etmeye çalışması gerekiyor. Terk edildikten sonra zihin yapınız bu olmalı.

Şimdi ele alacağımız vaka çalışmasını yazan takipçinin bir yıl ilişki yaşadığı kız arkadaşı kendisinden 4 ay önce ayrılmış. Takipçi terk edildikten sonra kıza birkaç kere ulaşıp yeniden bir araya gelmeye çalışmış ama kız onunla buluşmak bile istememiş.

Birkaç ay geçtikten sonra spor salonunda birbirlerine rastlamışlar. Takipçi bu konuda kitap okudum o nedenle de şimdi aramızdaki şeyleri onarabilirim diye düşünüyor ve yeniden kızın peşinde koşmak istiyor. Çünkü “hey bak, ben değiştim, daha çekici bir erkek oldum” diye göstererek kendini ona kanıtlamaya çalışıyor. Fakat zihin yapınız bu olmamalı. Zihin yapınız, sizinle olmak için çaba göstermeyen biriyle olmak için çaba göstermemek olmalı. Sizin sunduklarınızı isteyen birini tercih etmek olmalı. Eski sevgilinizle yeniden beraber olmanızın tek yolu, onun sizin peşinizden gelmesi, sizi istediğini ve sizinle ilişki için emek harcayacağını size göstermesi olmalı. Eğer daha önce sizi rahatsız eden davranışları varsa bunları değiştireceğine sizi ikna etmeli. Çünkü ilişkiyi tek taraflı olarak o bitirdi, o çöpe attı. Çöpe girip ilişkiyi oradan çıkaracak ve ilişkiyi onarmak, yeniden başlatmak için ilk adımları atacak kişi o olmalı. Burada takipçi eski sevgilisinin peşinden koşmuş ve karşılığında da soğuk bir red yemiş. Bu olduktan sonra artık o masada durmaması gerekli.

Bir araba almaya gittiğinizde satıcı sizden 25 Bin Dolar istiyorsa ve siz arabaya 10 Bin Dolar teklif ediyorsanız, satıcı size “hayır bu mümkün değil ama eğer fikriniz değişirse beni arayın” der. Siz çok geç olmadan aramazsanız da sizi beklemeden arabayı satar. En güçlü pazarlık pozisyonu, blöf yapmadan masadan kalkabilmektir.

Vaka çalışmasına geçelim:

“Eski sevgilim, bir yıllık ilişkiden sonra 4 ay önce benden ayrıldı. İlk hafta ona iki kere ulaştım ve buluşma teklif ettim. İki teklifimi de reddetti.”

Böyle bir durumda bir kadının eski sevgilisine olan ilgisi, 10 üzerinden 5’in altındadır. Artık yeterince sevmiyordur, yeterince umrunda değildir. Böyle birinin sonsuza kadar gitmesine izin verin ve onu yeniden “kazanmaya” çalışmayın. İletişimi kes, iletişimi kes demektir. İletişimi kes ama istisnalar var demek değildir.

“Ona en son attığım mesajda, fikrin değişirse bana ulaş” yazdım. Bana anlayışım için teşekkür etti ve bu da onunla son mesajlaşmamız oldu. 

Evet aynı zamanda bu senin ona, o sana ulaşmadığı sürece son ulaşman olmalı.

“Ama işte ve spor salonunda birkaç kez karşılaştık. Son birkaç karşılaşmamız spor salonundaydı ve biraz muhabbet ettik. 

Bu sadece o sana gelip konuşursa olmalı. Sen onu görürsen sadece göz teması kurup başınla selam verirsin ve işine bakarsın. O gelip seninle konuşabilir ama sen gidip konuşuyorsan bu ciddi hata ve iletişimi kes kuralını bozar.

Unutma, bu kız seni terk etti. Sen devam etmek için bir şeyler yapmayı teklif ettin o ise bunu reddetti. Bu noktadan sonra o sana gelmeden senin ona vereceğin ekstra dikkatin ya da zamanın yok. Senin dikkatin ve zamanın sadece bunların değerini bilecek bir kadına verilebilir.

“En son konuşmamızı gelip o başlattı ve oldukça gülümsemeli ve gülmeli bir konuşma oldu. Ben gülümsememi korudum.”

Burada sen evli ya da ilişki içinde ya da birçok kızla ilişkide bir adam olsan zaten mutlu ve gülümseyen biri olurdun. Eğer evli veya ilişki içinde olsan ve spor salonunda güzel bir kadın seninle konuşsa, sadece gülümseyerek karşılık verebilirsin ama daha ileriye gitmezsin. Kadın bunu istediğini belirtir hareketler yapsa bile şeyler içmeye davet etmezsin ya da telefon numarasını almazsın. Burada da duruşun bu şekilde olmalı. Aç olmadığını sinyaller şekilde davranmalısın.

İlişki içindeki erkekler bunu yaşamışlardır. İlişkideyken kızlar kendilerine ilgi gösterirler ama yalnız kaldıklarında kadın ilgisi bir anda kurur. Bunun sebebi bu erkeklerin ilişki içindeyken verdikleri sinyallerin, yalnızken verdikleri sinyallerden farklı olmasıdır.

Burada sanki onun ilgisinden sıkılmış ama kibar, centilmen olmaya çalışan biri gibi de davranabilirsin. Sanki o seni istiyor, sanki o seninle yeniden beraber olmak istiyor, senden bir şans daha istiyor da sen ondan daha iyisini bulabileceğinin bilinciyle ama kibirlenmeden bunu istemeyen birisi gibi.

“Konuşmaları hep kısa tuttum ve sonrasında kendi işime baktım.” 

Çok iyi. Aynen böyle davranmalısın (konuşmaları sen başlatmadan). Bu stratejiden Eski Sevgiliyi Geri Döndürme : 7 Prensip yazımda bahsettim.

“Kız bana karşı sıcaktı ve konuşurken mutlu görünüyordu. Ayrılık sonrası işte karşılaştığımızda oldukça soğuktu.”

Normal. Sen başkaları ile oluyorsan, iyi vakit geçiriyorsan, kibar ve arkadaşça davranıyorsun ama onunla bir şey yapmaya, buluşmaya çalışmıyorsun. Onu arayıp, ona mesaj atıp peşinde koşmuyorsun. Sana sıcak olmasının sebebi senin ona yönelik bir şey yapmaman. Eğer aranızda bir şey olma ihtimali varsa, bu ihtimal küçük bile olsa, o sana ulaşacaktır. Ama eğer onun peşinde koşmaya başlarsan, kendi hayatında ve dışarıda yaşadığın gelişmeleri çöpe atarsın, zihin yapın dağılır ve kadın sana soğuk davranmaya başlar. Belki yeniden beraber olacağız yönünde adım atmaya başlarsan, başkaları ile görüşme isteğin birden söner zira artık önemli olan eski sevgilini geri döndürmek olur.

Sana karşı duruşu değişmeden, sana “bir hata yaptım, çok katı davrandım, bencilce davrandım, sonradan düşündün özür dilerim” gibi bir şey söylemeden, sana adım atmadan aranızda bir şey olmayacak.

“Onun sosyal medyasına bakarken, ayrılık, öz sevgi ve iletişimi kes kuralı konularında içerikler yayınlayan bir kadının postaladığı şeyleri beğendiğini fark ettim.”

Eski sevgilini stalkladığın sürece no contact yapmıyorsun.

En çok sorulan sorulardan biri de, “ya o da bana iletişimi kes uyguluyorsa, o zaman ne yapacağım?” sorusu. Birader, kadın sana iletişimi kes uygulamıyor. Kadın seni terk etti ve istemiyor!

Ayrıca sen zaten işleri yoluna koymak istedin ama o istemedi. Şu bilimsel bir gerçek ki, kadınlar duyguları belirsiz olan erkeklere daha fazla çekim duyarlar. Eğer sen onunla karşılaştığında ona yürümezsen, peşinde koşmazsan, buluşmak istemezsen ne düşünecek? “Eskiden beni istiyordu ama şimdi umrunda değil gibi. Ayrıca oldukça kibar ve neşeli. Belki de şu an başka bir kadınla birlikte.” Siz diğer kadınların istediği bir erkekseniz, bir kadın sizi daha fazla ister, özellikle de sizi daha güzel bir kadınla olduğunuzu düşünürse. Az bulunurluk değer yaratır.

Eski kız arkadaşın sana daha sıcak davranıyor, belki sosyal medyana bakmaya ve bazı postalarını beğenmeye başladı. Ama sen ona ulaşmıyorsun, hiçbir şey yapmıyorsun.

Belki de sosyal medyanda yorum bırakmaya başladı. Bunu yaptıysa ya da yaparsa, o yorumları sadece beğen. Bunu yaparsan, konuşmayı bir yere götürmek için daha fazla adım atması gerekir. Eğer orada bir ışık varsa, bu aşamada sana direkt mesaj göndererek sana ulaşır. Ancak sana direkt ulaştığında, onun seninle buluşmak istediğini varsayabilirsin ve ancak o zaman buluşma teklif edebilirsin. Ama bu olana kadar sessizliğini koruman gerekiyor.

Sen arkadaşça, kibar ve mutlu davrandığında ama onunla konuşmak için ekstra bir şeyler yapmadığında, senin değiştiğini, bambaşka biri olduğunu düşünecek. Bir kadın seni başka hiçbir kadın istemiyor diye düşünürse, seni itici görecektir. Ama ortalama tipte bir adam olsan bile, bir kadın senin güzel kadınlar tarafından istendiğini düşünürse, o kadına daha çekici görünürsün. Bu sana hoş gelmeyebilir ama işler böyle yürüyor, kuralları ben koymadım.

“Onunla spor salonunda karşılaşmadan önceki üç ay onunla ne konuştum ne de mesajlaştım. Ona hala mesaj atmadım.”

Güzel. Böyle devam. İletişimi kes, iletişimi kes demektir. Doğum günü kutlaması yok, Kabotaj Bayramı kutlaması yok, herhangi bir bayram kutlaması yok.

“Ona ulaşsam mı diye düşünmeye başladım. Ama o benden ayrıldı ve ben ona fikrin değişirse bana ulaş demiştim.”

Hayır. Ona ulaşmamalı. Sen her şeyi zaten yaptın. Sonrasında iletişimi kes kuralı konusunda fena iş çıkarmadın. Kendini tebrik et. Bunu yapmanın zor olduğunu biliyorum zira reddedilme ya da terk edilme, takıntıyı besler.

“Bu karşılaşmalardan önce onun geri dönme şansının çok az olduğunu düşünüp işime ve spora odaklanmıştım. Ama onun bana geri dönmesi için bir şans daha istiyorum.”

Hop hop dur orada! “onun bana geri dönmesi için bir şans daha istiyorum” çok ama çok yanlış bir zihin yapısı. O sana geri dönmek için bir şans isteyecek. Kızın bu şansı kazanması gerekiyor, senin değil. Bu, şu an olman gereken zihin yapısının tam tersi. Sen, “onun bana ilgi göstermesini nasıl sağlarım?”, “onun benden hoşlanmasını nasıl sağlarım?” diye düşünüyorsun. O ödül sen de onu hak etmeyen biri gibi düşünüyorsun. Ama sen kendini, onun aptallık edip gitmesine izin verdiği ödül olarak görmelisin. Bu durumu da düzeltmek için o adım atmalı.

Eski kız arkadaşın seni terk etti. Sen ona hiç ulaşmamalıydın ama ulaştın. Ama o, “seni istemiyorum” diye daha da itti ve daha da kötüsü onun kafasında seni istemediği, doğru kararı verdiği fikrini daha da güçlendirdi. Bu nedenle, iletişimi kes kuralını hemen uygulamanız lazım ama sen kendi bildiğin yolu denedin ve sonuçta bu çalışmadı.

Şimdi kız sana çok daha sıcak olduğu için bir adım atmanın mantıklı olduğunu düşünüyorsun. Ama bunun sebebi senin umduğun şey bile olmayabilir. Aslına bakarsan evet, sana ısınıyor da olabilir ama şu an biriyle olduğu için daha mutlu ve sıcak olabilir.

Şu an sen onun peşinde koşmadığın, dışarıda karşılaştığınızda medeni bir şekilde davranacak gücü gösterdiğin, sanki başka bir limana demir atmış gibi sıcak ve kibar olduğun için, sana ısınıyor olabilir.

“İlişki içinde onu cepte görüyordum. Şimdi onun sosyal medyamda yaptığı beğeniler ve ayrılık ile ilgili şeyler izlemesi nedeniyle, sence ona ulaşmalı mıyım yoksa iletişimi kes devam mı?”

Senin ona ulaşmadığın süre boyunca sana karşı duruşu daha iyiye gitti. Peki sen ona ulaşırken sana nasıl davranıyordu?

Kızın sana karşı sıcak olması iyiye işaret ama bu, şu an seni istediği ve sana geri döneceği anlamına gelmiyor. Bu nedenle de iletişimi kes kuralına, başka limanlara doğru açılmaya ve kendine odaklanmaya devam etmelisin. Başka alternatifler yaratmaya devam edersen ve ilerde sana ulaşırsa, buluşmadan fiziksele, fizikselden birlikteliğe gitmeni sağlayacak doğru zihin yapısında olabilirsin.

Eğer başka kadınlara yürümeye ve görüşmeye devam edersen bir yerde, “bu kızı istemiyorum sanırım, şu an yaşadığım deneyimler, yeni kadınlar daha iyi” diyebilirsin. “Ona bir şans daha vermeye çok sıcak değilim ama bunun için emek harcarsa, pişman olduğunu ve beni yeniden istediğini açıkça gösterirse, belki fikrim değişir” diyecek hale gelebilirsin. Ama şu ana kadar bunu gösterir bir davranışı yok.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

She Dumped Me. Should I Break No Contact? yayınından çevrilmiştir.

Gymcel olmayın!

Biz bu sitede de birçok benzer sitede olduğu gibi erkeklere spor salonunun yolunu tutmalarını ve ağırlık kaldırmalarını tavsiye ediyoruz. Bunun faydalarını belirtiyoruz. İyi bir vücudun cinsel çekicilikte önemini, ağırlık kaldırmanın masküleniteye katkısını biliyorum ve tavsiye ediyorum. Yani buralarda yeniyseniz benim “kadınlar babacık göbüşlü adamları sever” saçmalığını yaymaya çalışan bir embesil olmadığımı bilin ve devam edelim.

Maalesef son yıllarda ecnebilerin gymrat (spor salonu faresi) tabirlerini de aşan bir insan tipi türedi: gymcel.

Gymcel, spor salonu anlamına gelen (gym) kelimesi ile kadınsız olmak anlamına gelen (celibacy) kelimelerinden türemiş bir kelime. Evet, farklı insan tipleri olsalar da inceli çağrıştırıyor.

Ben bu fenomenin farkına son bir iki yıldır, beni arayan ve o kadar kendimi geliştiriyorum ama sonuç yok diye yakınanlarla yaptığım görüşmeler nedeniyle farkına vardım. Bu danışanlarım hafta içi 5 gün spor salonunda ağırlık kaldırıp, sosyal hayat edinin dediğimde, “sen ne diyorsun, iş, spor salonu derken ne ara sosyal hayat” diye karşı çıkan insanlar. Benim tepkim de genelde “haftada 5 gün spor salonunda ne işin var?” oluyor.

Evet, profesyonel sporcu değilseniz, haftanın 5 günü spor salonu size gerekli olmaktan öte zararlı. Bu kadar spor salonuna giden adamların çoğu, en azından bana gelenlerin ezici çoğunluğu, tamamen sosyal olarak izole yaşar hale gelmiş, spor salonu ve iş dışında hemen hemen hiçbir gerçek hayatları olmayan insanlar. İş artı spor salonu ile sahip olabildikleri tek hayat ya da hayatımsı, online olanı.

Gymcel kendiliğinden olan bir fenomen değil. İnternette bir sürü guru, gençlere tüm sorunlarının çözümünü, çok para artı çok iyi vücut gibi satıyor. Sigma erkek videolarında temel tema mesela bu. 1 dakikadan az kısa videolarda formül hep aynı: (1) Cam gibi bir kız müziğin hafif kısmı eşliğinde baştan çıkarıcı hareketler yapıyor, (2) sigma gencimiz “hayır almayayım” hareketi çekip müziğin ağır kısmında spor salonunda hayvani ağırlıklar kaldırıyor ve (3) Christian Bale’in canlandırdığı en gay karakter olan American Sapığı Patrick Bateman gencimize öpücük atıyor (!?!?).

Burada genç erkeklere garip bir Düşler Tarlası masalı da satılıyor. “Siz inşaa edin, onlar gelecekler” masalı. Kripto paraları ezen Yunan Yarıtanrısına dönün, Zeus gökten başınıza am yağdıracak gibi bir inançla, gençler haftanın beş günü (haftaiçi hem de) spor salonuna gidiyorlar, hayvan gibi vücut yapıp aynadan çıplak fotoğraflarını çekip İnstagrama koyuyorlar, kadın gibi vücut güzelliği ile öylece durup kendilerine karşı cinsin yürümesini bekliyorlar. Eminim çok genç çocuklarda arada bu yürüme gerçekleşiyordur ama çoğu erkekte sonuç hüsran oluyor. Birgün (genelde yıllarını bu şekilde geçirdikten sonra) bir sorun olduğunu, izole, yalnız ve kadınsız yaşadıklarını, inşaa etmelerine rağmen gelen gidenin olmadığını fark ediyorlar.

Bu arkadaşlarda enteresan bir feminen narsizm de gözlemliyorum. Instagramlarında üst çıplak fotolarla, güzel vücutla karşı cinsi kendine çekmeye çalışma, sadece süslenip püslenip vücutlarını seksileştirerek oturup karşı cinsin kendilerine yürümesini bekleme ve hatta “ben bunca emek harcamışım şimdi bir de kızlara mı yürüyeceğim” gibi absürt düşünceler! Avcı olan, aktif olarak istediğine yürüyen erkeğin en önemli ilişki avantajı, kadınlara yürüyecek ortama katılma ve orada yürüme avantajı, tamamen çöpe. Ve sonunda da Mahmut Abi ile seans ve “abi ayıptır 185 boyunda yarı Yunan Tanrısı gibi adamım, neden başıma am yağmıyor yahu onu bırak neden 2 senedir yalnızım?” seansı. Ve acı gerçekler.

Bu arada bu yazıyı yazıyorum zira beni haftada 2-3 kişi bu problemle aramaya başladı. Çoğunlukla 24 – 28 yaş aralışında, beyaz yaka çocuklar ama her yaştan ve sosyal statüden gymcel görüyorum.

Neyse, bu adamlara ilk tavsiyem, profesyonel sporcu değillerse, haftada sadece 3 gün spor salonuna gitmeleri ve bu günlerden birini haftasonuna getirmeleri. Fakat işte bu basit tavsiyeyi uygulamak zor zira birçoğu için spor salonu artık bir duygusal kaçış, başa çıkma mekanizması olmuş. Tamam pornoya ya da oyuna kaçmaktan çok daha iyi ve sonuçta da iyi bir vücut yapıyorlar ama sosyal hayatları, duygusal hayatları tamamen çöl. Ve yıllardır çöl ettikleri sosyal ve duygusal hayatları için bir şeyler yapmaya başlamak gerçekten acılı bir süreç. Özellikle de kas yaptım, para yaptım kızlar yağacak diye inanan adamlar için acılı bir süreç.

Gymcel arkadaşlar ilişkilerde önemli bir önkoşul olan gerçek ve doyurucu bir sosyal hayatı, hobileri edinmek yerine spor salonuna gömülen ve bu sayede sosyal hayat ve hobi edinmek zorunda kalmayacağını düşünen insanlar. Konuştuğum çoğu gymcel, incel / blackpill tayfa gibi “it is over” mantığında değiller (her ne kadar gym maxing diye bir incel alt kültürü olsa da) ama spor salonuna gömdükleri saatlerin doğal sonucu olarak sosyal yetenekleri köreldiğinden, pozitif bakış açılarını kaybetmeye başlayan ve incel olma riski taşıyan erkekler.

Maalesef çoğu gymcel, sosyal hayata ve kadınlarla tanışmaya vakit bulamayan ve bu nedenle elleri haricinde silah arkadaşlarına dokunuş olmadan, izole yaşayan erkeklere dönüşüyorlar. Bazı takipçilerim, haftada 5 gün, günde 2 saat spor salonundalar ve sosyal hayatı ve kızları bırak, arkadaşları ile görüşmeyi bile bırakmış oluyorlar. Hayatlarının büyük bir kısmı çöle dönerken de, bununla duygusal olarak başa çıkmak için bazı gymceller diğer insanlara tepeden bakan birer göte dönüşüyorlar. İstesem de sosyalleşecek, anlamlı ilişkiler kuracak yeteneklerim köreldi diyemediklerinden, diğer insanlar bana boş geliyor diye, kendi kıçlarına gökkkuşağı üflüyorlar. Bu şekilde götleşerek de, anlamlı ve doyurucu ilişkiler kurma ihtimalleri daha da azalıyor. Bir süre sonra da çölleşmemiş tek yer olduğundan, spor salonuna mecbur hale geliyorlar.

Gymcel muhtemelen spor salonuna giden erkeklerin çok küçük bir kısmı ve bu yazı sizi spor salonuna gitmekten alıkoymak üzere yazılmadı. Ama eğer siz de bir gymcel iseniz, sosyal izolasyonunuz içinde yalnızlaşacaksınız. İyi bir vücudunuz olacak ama size vaadedilen am yağmuru çoğunuz için gerçekleşmeyecek. Bu nedenle kendinize gelin ve

1) Haftada 5 gün spor salonuna gitmeyi bırakın.

2) Dinlenme günlerini geri getirin. Hafta içi sadece 2 gün spor salonuna gidin.

3) Sosyalleşmeye zaman ayırın. Önce sosyalleşin.

4) Eğer “ben böyle süper über bir şeye döndüm, ben mi yürüyeceğim, onlar bana gelsin” gibi feminen, aslen kırılgan narsizme düştüyseniz, bundan kurtulun. Erkeksiniz, yürüyeceksiniz. Gidip sosyalleşeceksiniz. Bundan kaçamayacaksınız. Spor salonuna da kaçamayacaksınız, işe de kaçamayacaksınız, pornoya da kaçamayacaksınız, sanal dünyada Instagram etkileşimlerine de kaçamayacaksınız. Daha çok yönlü olma gerekliliğinden kaçamayacaksınız.

Yazıyı, bazı gymcel belirtileri ile sona erdireceğim.

– Spor salonunda çok fazla zaman geçirmek

– Aile ve arkadaşlarla kopmaya başlamak

– Incel eğilimleri göstermek

– Kadınlardan, onlarla konuşmaktan korkmak

– Sosyal körelme ve iletişim problemlerine sahip olmak

– Yalnız ve izole olmak

Bu arada kırmızı hapın ana akımının artık erkekleri tam kitabına uygun birer kaçıngan bağlanan yani ilişki konusunda sağlıksız bireylere dönüştürdüğünden bahsettiğim yazıya da bakın.