Gymcel olmayın!

Biz bu sitede de birçok benzer sitede olduğu gibi erkeklere spor salonunun yolunu tutmalarını ve ağırlık kaldırmalarını tavsiye ediyoruz. Bunun faydalarını belirtiyoruz. İyi bir vücudun cinsel çekicilikte önemini, ağırlık kaldırmanın masküleniteye katkısını biliyorum ve tavsiye ediyorum. Yani buralarda yeniyseniz benim “kadınlar babacık göbüşlü adamları sever” saçmalığını yaymaya çalışan bir embesil olmadığımı bilin ve devam edelim.

Maalesef son yıllarda ecnebilerin gymrat (spor salonu faresi) tabirlerini de aşan bir insan tipi türedi: gymcel.

Gymcel, spor salonu anlamına gelen (gym) kelimesi ile kadınsız olmak anlamına gelen (celibacy) kelimelerinden türemiş bir kelime. Evet, farklı insan tipleri olsalar da inceli çağrıştırıyor.

Ben bu fenomenin farkına son bir iki yıldır, beni arayan ve o kadar kendimi geliştiriyorum ama sonuç yok diye yakınanlarla yaptığım görüşmeler nedeniyle farkına vardım. Bu danışanlarım hafta içi 5 gün spor salonunda ağırlık kaldırıp, sosyal hayat edinin dediğimde, “sen ne diyorsun, iş, spor salonu derken ne ara sosyal hayat” diye karşı çıkan insanlar. Benim tepkim de genelde “haftada 5 gün spor salonunda ne işin var?” oluyor.

Evet, profesyonel sporcu değilseniz, haftanın 5 günü spor salonu size gerekli olmaktan öte zararlı. Bu kadar spor salonuna giden adamların çoğu, en azından bana gelenlerin ezici çoğunluğu, tamamen sosyal olarak izole yaşar hale gelmiş, spor salonu ve iş dışında hemen hemen hiçbir gerçek hayatları olmayan insanlar. İş artı spor salonu ile sahip olabildikleri tek hayat ya da hayatımsı, online olanı.

Gymcel kendiliğinden olan bir fenomen değil. İnternette bir sürü guru, gençlere tüm sorunlarının çözümünü, çok para artı çok iyi vücut gibi satıyor. Sigma erkek videolarında temel tema mesela bu. 1 dakikadan az kısa videolarda formül hep aynı: (1) Cam gibi bir kız müziğin hafif kısmı eşliğinde baştan çıkarıcı hareketler yapıyor, (2) sigma gencimiz “hayır almayayım” hareketi çekip müziğin ağır kısmında spor salonunda hayvani ağırlıklar kaldırıyor ve (3) Christian Bale’in canlandırdığı en gay karakter olan American Sapığı Patrick Bateman gencimize öpücük atıyor (!?!?).

Burada genç erkeklere garip bir Düşler Tarlası masalı da satılıyor. “Siz inşaa edin, onlar gelecekler” masalı. Kripto paraları ezen Yunan Yarıtanrısına dönün, Zeus gökten başınıza am yağdıracak gibi bir inançla, gençler haftanın beş günü (haftaiçi hem de) spor salonuna gidiyorlar, hayvan gibi vücut yapıp aynadan çıplak fotoğraflarını çekip İnstagrama koyuyorlar, kadın gibi vücut güzelliği ile öylece durup kendilerine karşı cinsin yürümesini bekliyorlar. Eminim çok genç çocuklarda arada bu yürüme gerçekleşiyordur ama çoğu erkekte sonuç hüsran oluyor. Birgün (genelde yıllarını bu şekilde geçirdikten sonra) bir sorun olduğunu, izole, yalnız ve kadınsız yaşadıklarını, inşaa etmelerine rağmen gelen gidenin olmadığını fark ediyorlar.

Bu arkadaşlarda enteresan bir feminen narsizm de gözlemliyorum. Instagramlarında üst çıplak fotolarla, güzel vücutla karşı cinsi kendine çekmeye çalışma, sadece süslenip püslenip vücutlarını seksileştirerek oturup karşı cinsin kendilerine yürümesini bekleme ve hatta “ben bunca emek harcamışım şimdi bir de kızlara mı yürüyeceğim” gibi absürt düşünceler! Avcı olan, aktif olarak istediğine yürüyen erkeğin en önemli ilişki avantajı, kadınlara yürüyecek ortama katılma ve orada yürüme avantajı, tamamen çöpe. Ve sonunda da Mahmut Abi ile seans ve “abi ayıptır 185 boyunda yarı Yunan Tanrısı gibi adamım, neden başıma am yağmıyor yahu onu bırak neden 2 senedir yalnızım?” seansı. Ve acı gerçekler.

Bu arada bu yazıyı yazıyorum zira beni haftada 2-3 kişi bu problemle aramaya başladı. Çoğunlukla 24 – 28 yaş aralışında, beyaz yaka çocuklar ama her yaştan ve sosyal statüden gymcel görüyorum.

Neyse, bu adamlara ilk tavsiyem, profesyonel sporcu değillerse, haftada sadece 3 gün spor salonuna gitmeleri ve bu günlerden birini haftasonuna getirmeleri. Fakat işte bu basit tavsiyeyi uygulamak zor zira birçoğu için spor salonu artık bir duygusal kaçış, başa çıkma mekanizması olmuş. Tamam pornoya ya da oyuna kaçmaktan çok daha iyi ve sonuçta da iyi bir vücut yapıyorlar ama sosyal hayatları, duygusal hayatları tamamen çöl. Ve yıllardır çöl ettikleri sosyal ve duygusal hayatları için bir şeyler yapmaya başlamak gerçekten acılı bir süreç. Özellikle de kas yaptım, para yaptım kızlar yağacak diye inanan adamlar için acılı bir süreç.

Gymcel arkadaşlar ilişkilerde önemli bir önkoşul olan gerçek ve doyurucu bir sosyal hayatı, hobileri edinmek yerine spor salonuna gömülen ve bu sayede sosyal hayat ve hobi edinmek zorunda kalmayacağını düşünen insanlar. Konuştuğum çoğu gymcel, incel / blackpill tayfa gibi “it is over” mantığında değiller (her ne kadar gym maxing diye bir incel alt kültürü olsa da) ama spor salonuna gömdükleri saatlerin doğal sonucu olarak sosyal yetenekleri köreldiğinden, pozitif bakış açılarını kaybetmeye başlayan ve incel olma riski taşıyan erkekler.

Maalesef çoğu gymcel, sosyal hayata ve kadınlarla tanışmaya vakit bulamayan ve bu nedenle elleri haricinde silah arkadaşlarına dokunuş olmadan, izole yaşayan erkeklere dönüşüyorlar. Bazı takipçilerim, haftada 5 gün, günde 2 saat spor salonundalar ve sosyal hayatı ve kızları bırak, arkadaşları ile görüşmeyi bile bırakmış oluyorlar. Hayatlarının büyük bir kısmı çöle dönerken de, bununla duygusal olarak başa çıkmak için bazı gymceller diğer insanlara tepeden bakan birer göte dönüşüyorlar. İstesem de sosyalleşecek, anlamlı ilişkiler kuracak yeteneklerim köreldi diyemediklerinden, diğer insanlar bana boş geliyor diye, kendi kıçlarına gökkkuşağı üflüyorlar. Bu şekilde götleşerek de, anlamlı ve doyurucu ilişkiler kurma ihtimalleri daha da azalıyor. Bir süre sonra da çölleşmemiş tek yer olduğundan, spor salonuna mecbur hale geliyorlar.

Gymcel muhtemelen spor salonuna giden erkeklerin çok küçük bir kısmı ve bu yazı sizi spor salonuna gitmekten alıkoymak üzere yazılmadı. Ama eğer siz de bir gymcel iseniz, sosyal izolasyonunuz içinde yalnızlaşacaksınız. İyi bir vücudunuz olacak ama size vaadedilen am yağmuru çoğunuz için gerçekleşmeyecek. Bu nedenle kendinize gelin ve

1) Haftada 5 gün spor salonuna gitmeyi bırakın.

2) Dinlenme günlerini geri getirin. Hafta içi sadece 2 gün spor salonuna gidin.

3) Sosyalleşmeye zaman ayırın. Önce sosyalleşin.

4) Eğer “ben böyle süper über bir şeye döndüm, ben mi yürüyeceğim, onlar bana gelsin” gibi feminen, aslen kırılgan narsizme düştüyseniz, bundan kurtulun. Erkeksiniz, yürüyeceksiniz. Gidip sosyalleşeceksiniz. Bundan kaçamayacaksınız. Spor salonuna da kaçamayacaksınız, işe de kaçamayacaksınız, pornoya da kaçamayacaksınız, sanal dünyada Instagram etkileşimlerine de kaçamayacaksınız. Daha çok yönlü olma gerekliliğinden kaçamayacaksınız.

Yazıyı, bazı gymcel belirtileri ile sona erdireceğim.

– Spor salonunda çok fazla zaman geçirmek

– Aile ve arkadaşlarla kopmaya başlamak

– Incel eğilimleri göstermek

– Kadınlardan, onlarla konuşmaktan korkmak

– Sosyal körelme ve iletişim problemlerine sahip olmak

– Yalnız ve izole olmak

Bu arada kırmızı hapın ana akımının artık erkekleri tam kitabına uygun birer kaçıngan bağlanan yani ilişki konusunda sağlıksız bireylere dönüştürdüğünden bahsettiğim yazıya da bakın.

 

İnceller hakkındaki gerçek

“Rasyonel insanlar olduğumuzu düşünmekten hoşlanıyoruz ama gerçek şu ki, bir ders çıkarma açısından hayatımızdaki en güçlü anlar, duygusal olarak yoğun anlar.”

Bir takipçi yorumu:

“Şimdi atıp tutacaklarım hafif şiddette incellik içeriyor.

Bir süredir görüştüğüm kız bana, benimle değil de gurur duyabileceği, kendisinden daha üstte birini istediğini söyleyerek benimle görüşmeyi kesti.

Öncelikle bu ilk defa olmuyor. Uzun boylu ve kaslı değilim. Etrafa kendine güven sinyalleri yaymıyorum. Klasik olarak en erkeksi şekilde davranmıyorum. Böyle bir erkek değilim, istediğim şey böyle bir erkek olmak da değil.

Ailemle bağlarımı yıllar önce kestim. Hayatım boyunca kaygı ve depresyonla mücadele ettim. Son yıllarda destek ağım oldukça kısıtlı. Birçok çocuğun ailesinden öğrendiği öz sevgi, kendine güven, ilişki kabiliyetleri gibi birçok temel şeyi ben bir yetişkin olarak kendi başıma öğreniyorum.

Bütün bunlara rağmen dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden birinde mühendis olarak çalışıyorum ve doğup büyüdüğüm ülkedeki ortalama gelirin 20 katını kazanıyorum. 40 yaşından önce emekli olma yolundayım.

Müzik ve oyunlar üzerinden kendi kendime İngilizce öğrendim. Geçtiğimiz bir sene içerisinde 22 kilo verdim ve gurur duyduğum bir vücuda sahip olma yolunda emin adımlarla ilerliyorum.

Pandeminin başından beridir ruh sağlığım üzerinde çalışıyorum. Artık kaygı ile mücadele etmiyorum ve bütün bu atıp tutmalarıma rağmen yaşam benim için artık çok daha kolay. Dr.K, size terapi için teşekkür ederim.

Çok fazla arkadaşım yok ama bana ihtiyaçları olduğunda onlara, elimden geldiğince destek oluyorum ve yardım ediyorum. Arkadaşlarım bana değer veriyorlar, ben de onlara değer veriyorum.

Bu arada az önce bahsettiğim kız, bunların hiçbirisine sahip değil.

Bunları yazıyorum zira olduğum kişiden ve başarılarımdan gerçekten gurur duyuyorum. Ama çoğu insan beni öyle görüyormuş gibi görünmüyor. İş ilişkilere geldiğinde, çok çalışma ve istikrar, doğal seçilimi alt edemez gibi görünüyor. Kaydettiğim ilerleme kimsenin umrunda değil. Ne kadar emek harcarsam harcayayım, olumlu olursam olayım yeterli değil.

Bir erkek 10 santim daha uzun doğduysa, tüm dünya ona altın çocukmuş gibi davranıyor. Bir insan kendini sevmeyi ve kendine güveni ailesinden öğrendiyse,  önündeki tüm kapılar kendiliğinden açılıyor. Ben ise görünmezim ve insanların benim varlığımın farkına varmaları için çığlık atmam gerekiyor.

İşin içinde başka insanlar olduğunda her şey çok daha zor. Sahip olduğum herşeyi kazanmam gerekiyor. Harcadığım yoğun emeğin beni daha güçlü, dayanıklı ve zeki yapacağı konusunda olumlu düşünmeye çalışıyorum. Ama kazandığım tüm o faydalı özelliklerin, 1.72 m boyunda ve biraz utangaç olmamın üstüne çıkmamı sağlayacağını düşünmeye çalışıyorum. Ama hala yalnızım.

Belki de yanlış düşünüyorum. Ne kadar çaba harcarsam harcayayım, yeterli olmayacak. Kaderimi aşamayacağıma inanmaya başladım. Kimse benim kendimde gördüğüm potansiyeli ve harikalığı göremeyecek diye düşünmeye başladım. Bu kadar çabalamanın ne faydası var ki?

Dışardan bir gözün tavsiyeleri ve yeni perspektifler işime yarayabilir. Bende yeni fikirler, sabır ve ümit tükendi.

Bu arada bu, benim normal ruh halim değil. Kötü bir hafta geçirdim. Eğer kendini beğenmiş, kıskanç, hak sanrılı ve incel görünüyorsam affola. Umarım burada atıp tutmamın bir mahsuru yoktur. Okuduğunuz için teşekkür ederim.”

Bu harika bir yorum. Yazarına gerçekten empati duyuyorum.

Herkes ilişkilerde başarılı olmak istiyorsan, birlikte olmak istediğin kişiye değil kendine odaklan diyor. İlişkilerde başarılı olmanın formülü, kendini geliştirmek. Mesela fit bir vücuda sahip olmak gibi. Yorumun yazarı 22 kilo vermiş. İş hayatında çok başarılı biri olmuş ve ortalamanın 20 katını kazanıyor. 40 yaşından önce emekli olma yolunda ilerliyor. Kendi kendine İngilizce öğrenmiş, ruh sağlığı üzerinde çalışıyor ve her şeyi doğru yapıyor.

İnsanlar ilişkilerde şunu şunu yaparsan başarılı olacaksın çünkü bunlar senin kontrol edebileceğin değişkenler, şunlar kontrol edemeyeceğin değişkenler diyorlar. Örneğin boyunuzu, etnik kökeninizi ve ailenizi değiştiremiyorsunuz. Ama ne kadar emek harcadığınız sizin kontrolünüzde. Spor yapıp yapmadığınız, terapi alıp almadığınız, koçluk alıp almadığınız sizin kontrolünüzde. Ama her şeyi doğru yaptıktan sonra buluştuğunuz kadının “gurur duyabileceği, kendinden  başka bir erkekle olmak istediği” söyleyip ayrılması inanılmaz derecede sinir bozucu. O zaman insan neden bu kadar çabalıyorum ki diyebiliyor.

Siz her şeyi doğru yapıyorsunuz ve yapmanız gereken şeyi yaptığınıza gerçekten inanmaya çalışıyorsunuz. Pozitif düşünerek harcadığınız ekstra emeğin sizi daha güçlü ve dayanıklı yapacağına inanmaya çalışıyorsunuz. Sizi öldürmeyen şey sizi güçlendirir değil mi?

Ama dünyanın geri kalanına baktığınızda, başka insanların bazı şeyleri sizden çok daha kolay bir şekilde elde ettiklerini görüyorsunuz. Çok ve istikrarlı çalışmanın, doğal seçilimi, doğuştan gelen avantajları asla yenemeyeceğini hissediyorsunuz. Fakir bir aileye doğmuşsanız, istediğiniz kadar çalışın, haftada 80 saat çalışın, milyon dolar mirasa konmuş birinin alım gücüne asla ulaşamayacaksınız.

Dünya bize bazen böyle görünür. Biz burada bu duruma nasıl yaklaşacağınıza ve bu durumla ilgili ne yapabileceğinize bakacağız. İlk konuşacağımız şey ise, duygusal etkinin dünya görüşümüzü nasıl etkilediği olacak. İkinci konuşacağımız şey ise, kendimizi geliştirme ile kadınlarla başarı arasındaki ilişki olacak.

Bu takipçi yorumunu gerçekten iyi. Yorumun yazarı her şeyi kitabına göre yapıyor. Başarılı bir kariyeri var, kilo veriyor, terapiye gidiyor. Ama kendisine güveni yok ve terk edilmiş. Kötü bir hafta geçirmiş ve burada sergilediği ruh haline normalde sahip olmadığını da söylüyor. Bu yorumcu sadece atıp tutmuyor aynı zamanda bir miktar öz farkındalığa sahip birisi.

İlk anlamanız gereken şey, yoğun negatif duygulara sahip olduğunuzda, bunun zihninizin vardığı sonuçlara nasıl etki ettiği. Kendimizi kötü hissettiğimizde, bu duygusal durumumuz zihnimizin öğrenme kabiliyetine, olaylardan çıkardığı sonuçlara oldukça ilginç etkileri olur.

Beynin öğrenen tarafı olan hipokampusa baktığımızda, bu bölgenin limbik sistem ile ve özellikle de amigdala ile çok sıkı bir bağlantıya sahip olduğunu görüyoruz. Amigdala, duyguları, özellikle de negatif duyguları deneyimleyen beyin parçası. Yani öğrenmenin doğası çok ama çok duygusal. Rasyonel varlıklar olduğumuzu düşünmekten hoşlanıyoruz ve öğrenme sürecimizdeki en etkili beyin bölgesi, serebral korteksler.

Serebral korteks, insani düşünme yetimizin çoğunun geldiği, beynin dış katmanını oluşturan bölge. Çoğu hayvan ve her memeli hayvanda amigdala ve limbik sistem var ama serebral korteks bizi diğer hayvanlardan ayıran en önemli anatomik yapı.

Konuya geri dönersek, çoğu öğrenmenin rasyonel düşüncelerimizden geldiğini düşünmek istesek de, hayatta bir şeyler öğrenme açısından en güçlü anların doğası oldukça duygusal. Ve aynı zamanda olayı karmaşıklaştıran şey de şu ki öğrendiklerimizin bir kısmı gerçek ya da doğru değiller.

Hayatınızın belli anlarında “artık yeter, bir daha yapmayacağım / olmayacak” gibi yemin etmişsinizdir. Bu tür anlarda yeni bir davranış veya perspektif kazanırsınız ve bu anlardaki duygusal yoğunluğunuz ne kadar yüksekse, o anlarda oluşturduğunuz perspektif de o kadar güçlü olur.

Filmlerde de kahramanın hayatını dönüştüren deneyimler analitik deneyimler değiller. Bu kahramanların davranışlarının veya perspektiflerinin dönüşmesi bir felsefe sınıfında düşünüerek ya da internette arama yapıp bilgilenerek ya da Wikipedia okuyarak, Nietzsche okuyarak olmuyor.

İnsan dönüşümü ve öğrenmesi duygusal olarak güçlü bir deneyim olduğundan, en güçlü dönüşümü mesela zorbalığa uğradığında ve tüm çocuklar onunla alay ederken yaşıyor. İnsan böyle anlarda bu bir daha asla olmayacak diyor. Böyle anlardan sonra filmdeki kahramanlar ayağa kalkıyorlar, spor salonuna ve dövüş salonuna gidiyorlar ve hayatlarını dönüştürmeye başlıyorlar. Sonrasında da filmin oldukça duygusal olan son sahnelerine, son dövüşe gidiyorlar.

Sorun şu ki duygusal olarak yüklü olduğumuz anlarda öğrenmeniz çok daha kolay ve derin olsa da, öğrendiğimiz şeylerin doğruluğu oldukça şüpheli. Dersler ne kadar duygusal ise o kadar derine işliyorlar ama yanlış olma ihtimalleri de o kadar artıyor.

Şimdi sen her şeyi kitabına göre yaptım, kendimi geliştirmek için çok çalıştım, terapiye gittim, 20 kilo verdim, işimde başarılı oldum diyorsun. Bana kendimi sevmem öğretilmedi, beni seven anne ve babaya sahip değildim ve bu nedenle tüm bu şeylerle uğraşıyorum ve bu çok yorucu diyorsun. Nasıl berbat durumda olmamayım diyorsun. “Yapmam gereken her şeyi yaptım ama hala beklediğim şeylere sahip değilim”! Bu durumda da zihnin “her şey doğal seçilime bağlı”, her şey doğuştan şanslı olup olmamana bağlı diyor.

Şimdi bu çıkarımların arkasındaki duygusal enerjiye bakalım. Bu enerji kızgınlık, hüsran, ve acı. Çünkü sevdiğin ve önemsediği partnerin sana yeterince iyi değilsin diyor. Senden daha iyisini istiyorum diyor. Peki bu kadının söyledikleri senin hakkında, senin tüm o gösterdiği çaba hakkında ne söylüyor? Bu kadar emeğinin bir değeri yok diyor ve sen de bundan “demek ki tüm o çaba boşuna, doğuştan olmazsa olmuyor” dersini çıkarıyorsun. “Eğer tüm bu çaba işe yarasaydı terk edilmezdim” diyorsun.

Şimdi senin zihnin bu dersi çıkarıyor ama biraz dışarıdan baktığında, senin yaptığın hiçbir değer katıcı şeyi yapmayan, senin başarılarının yanından bile geçemeyecek eski kız arkadaşının değer sistemi, çok açık bir şekilde gerçekte olanı yansıtmıyor. Gerçekle alakası yok.

Bu kızın yargılarının gerçek yaşamla zerre alakası olmadığını dışarıdan bakan çoğu erkek görebiliyor ama senin yerinde olsalar onlar için de bu o kadar önemli olmayabilirdi değil mi? Zira sonuçta sen terk edildin ve bu sana çok acı veriyor.

Belki de arkadaşların “birader sen iyi bir avsın ve o kız ruh hastasının teki” diyorlar. “Onu ve ne düşündüğünü zerre önemseme. Dışarıda seninle ilgilenebilecek, senin gibi başarılı, kendine hem fiziksel hem de ruhsal olarak bakan bir erkekle olduğu için kendini şanslı hissedecek bir sürü kız var.”

Ama hepinizin şunu göz önünde tutmasını istiyorum. Çekilen acı ne kadar yüksekse, zihnin olaydan çıkardığı dersler o kadar hiddetli olacaklar. Çünkü şu an erkek, “bu kızla çalışmadı o zaman bunca kendini geliştirmenin hiçbir önemi yok” diyor. Ama her ne kadar kızgınlığı nedeniyle kendisine inanması zor gelse de, bütün bu çabasının bir değeri var.

Burada ne yapabilir? Öncelikle yapması gerekeni yapıyor aslında zira “bu hafta ruh halim çok kötü ondan böyleyim” diyor yani olayın farkında. Hepimiz, geçici ruh hallerinde olduğumuz dönemlerde kalıcı sonuçlar çıkarma konusunda çok ama çok dikkatli olmalıyız.

Çocukken okuduğum ve bugün çocuklarıma da okuduğum güzel bir Rus Peri Masalları kitabı var. Orada çok ilginç bir söz var: “Gündüz geceden daha bilgedir.” Bu son derece doğru bir söz. Bir önceki gece dünyanız yıkılırken, sabah kalktığınızda her şeyin daha farklı göründüğünü deneyimlemişsinizdir. Bunun sebebi, perspektifinizin amigdalanız ve limbik sisteminiz sakinleştikçe değişmesi. Bu nedenle terk edilme gibi zihninizi allak bullak eden, negatif duygulara boğulduğunuz zamanlarda kalıcı sonuçlar ve davranış değişiklikleri geliştirmemek için dikkatli olmalısınız.

Şimdi bazı insanlar maalesef bu deneyimi tekrar tekrar yaşıyorlar ve duyguları geçici olmuyor. Bu insanlar neredeyse kalıcı bir “felaket” durumunda oluyorlar. Bu durumda da kişi bir felaket tellalına ya da incele dönüşebiliyor.

İncel bu tip bir duygusal girdiyi, kendisi gibi incellerin yankı çemberine girerek sürekli olarak besleyip büyütebiliyor. 4chan, reddit ya da onun gibi bir internet alanında bir incel forumuna giriyor ve orada da kendisi gibi birçok insan ona aynı duyguları, kendi öfkelerini, kimlerini besliyor. Kişi herkesin aynı deneyime sahip olduğu bu küçük internet köşesinde, o köşedeki herkes aynı deneyime sahip olduğu için, çıkarımlarının doğru olduğuna inanmaya başlıyor. Kişi artık temelde yanlış bir çıkarımı gerçek kabul ettiği için, hayatta bir sürü problemle karşılaşmaya başlıyor.

Burada yorumun yazarına geri dönelim. Senin yapman gereken ilk şey, duygularını işlemek.

Bu kadının senden ayrılması aslında büyük sorun değil ama ayrılıkta anlaman gereken önemli bir şey daha var: birçok durumda bir insanın senden ayrılmasının seninle pek bir alakası yok ve tamamen o insanla alakalı. Buradaki ironi şu ki ayrılıkların yarısında terk eden “sorun sende değil bende” der ve bu öz farkındalığa sahip bir insandır ve aslında sorun sendedir. Ama terk ederken terk ettiği insanı suçlayan kişiler genellikle sorunlu olan taraftırlar. Asıl bu insanlar “sorun sende değil bende” demeli ama öz farkındalıkları az olan bir insan, kendi problemleri için başkalarını suçlamaya meyillidir.

Sen bunca başarına, çalışmana, kilo vermene, vs. göre hala bu kız için yeterli değil misin? Hiç sorun değil. Bırak kendisine yetecek kadar iyi birini bulsun. Bence senin gibisini bulması zor olacak ama bırak gitsin arasın.

İnsanlar kendilerini terk eden, kendilerini reddeden insanın yargılarını içselleştirmeye meyilliler ama bu insanların yargıları genellikle onların defolu zihinlerinden geliyor. Eğer gerçekten iyi bir fiziğe sahip, başarılı bir erkek arıyorsa, neden kendisini geliştirmek için zerre çaba harcamıyor? Ama maalesef acı içindeyken, kritik düşünme kabiliyetimizi kaybediyoruz. Acı içindeyken duygu devrelerimiz başka devreleri boğuyorlar.

Aslına bakarsanız amigdala aktif olduğunda, serebral korteksi kapatabiliyor. Serebral korteks aktif olduğunda ise, amigdalayı kapamak için elinden geleni yapıyor. Bu iki beyin kısmının birbiri üzerinde baskılayıcı etkileri var.

Yani gerçekten çok duygusal bir hale geldiğinizde, duygusal zihniniz, eleştirel zihninizi bastırabiliyor. Bu arada bu evrimsel olarak çok mantıklı zira ölüm kalım durumlarında eleştirel düşünmek dezavantaj. Tam tersine hemen harekete geçmek ve çıkarımlar yapmak avantaj. Ama bu tür mekanizmalar, karmaşık internet ilişkileri, ortalamanın 20 katı kazanma, vs. gibi günümüz karmaşık durumlarının olmadığı zamanlarda evrimleştiler. Ormanda kaplan görmek gibi duygusal olarak çok yoğun durumlarda herhangi bir nüans gözetmeden saldırsam mı kaçsam tercihi yapmak için gelişmiş olan mekanizmalar bunlar. O tür durumlarda “aslında kaplan arkadaş canlısı olabilir mi, aç mı, vs.” gibi eleştirel düşüncelere girmiyorsunuz. Bir kaplan gördüğünüzde, vücudunuza adrenalin pompalanıyor ve adrenalin de çok ilginç bir şey yapıyor. Geniş, neredeyse 180 derece çevresel görüşünüzü alıp, yaklaşık 30 derecelik bir koni görüşüne sıkıştırıyor. Tek görebildiğiniz önünüzdeki şeyler oluyor.

Duygusal olarak aktive olduğunuzda, zihinsel görüşünüzde de aynı daralma meydana geliyor. Normalde geniş bir çerçevede birçok nüansa eleştirel olarak bakabilen zihniniz, bir anda dar bir çerçeveye hapsoluyor ve dünyayı siyah – beyaz görmeye başlıyor. Eğer politik olarak size zıt biriyle fikir ayrılığına düşüp tartıştıysanız, neyden bahsettiğimi anlayabiliyor olmanız lazım. İkiniz de çevresel görüşe hala sahip olduğunuzu düşünseniz de aslında 30 derecelik zihinsel görüş açısına sıkışırsınız.

Duygusal olarak hareketlendiğinizde çıkaracağınız sonuçlar genellikle hatalı olacaklar. Bu çıkarımlardan bir şeyler öğrenebilirsiniz tabii ki ama öğrenebilecekleriniz muhtemelen ilk çıkardığınız sonuçlar olmayacaklar.

Buradaki durumda çıkarılacak ders şu: Eğer daha fazlasını arıyorsa dert değil ama onun daha fazlasını araması, benim yeterince iyi olmadığım anlamına gelmiyor. Bu spesifik kişi için yeterli olmayabilirsiniz ama bu, binlerce başka insan için yeterli olmadığınız anlamına gelmez. Ben bir psikiyatrist olarak bu arkadaş gibi bir erkek arayan binlerce kadınla seans yaptım.

Şimdi konuşmak istediğim diğer konuya geçelim. Kadın erkek ilişkileri konusunda bize eğer belli şeyleri yaparsak başarılı olacağımız söyleniyor. Sonuçta başka bir insanı sizden hoşlanmaya zorlayamazsınız. Tek yapabileceğiniz şey, kendinizi daha çekici hale getirmek. Kariyerinizi, statünüzü geliştirmek, şekle girmek, yeni şeyler öğrenmek, özgüveninizi geliştirmek, negatif kendi kendine konuşmanızı azaltmak gibi şeyler yapabilirsiniz.

Ama bütün bunlar çok emek ve enerji isteyen şeyler. Çok para kazanmak, 22 kilo kaybetmek, 40 yaşından önce emekli olmak, vs. hiç de kolay şeyler değiller.

Bütün bu çabayı gösterdikten sonra kız arkadaşınız sizi terk ettiğinde, “bütün bunları siktir et, kazanmanın hiçbir yolu yok” diye düşünebiliyorsunuz. Bütün bunları yaptığınızda size mutlu olacağınız söylendiğinde ve bu gerçekleşmediğinde, gerçekten kızgın hissediyorsunuz. Kızgın hissettiğinizde ise bazı sonuçlar çıkarıyorsunuz ama bu çıkarımlar konusunda çok dikkatli olmalısınız. Zira beynimiz, en güçlü çıkarımları acı çekerken ve kızgınken oluşturmaya meyilli. Ama bu ruh halindeyken de zihin görüşümüz, eleştirel düşünce kabiliyetimiz daralıyor.

Burada yapmanız gereken en önemli şey, kızgınlığı, acıyı, ne kadar kötü hissettiğinizi kabul etmek. Bu konuda kendinizi affedin, sonra kızgınlığınızı kabul edin ve sonra da biri sizden ayrıldığında bunun sizin bir eksikliğinizden olduğunu düşünebileceklerini ama bunun gerçekte böyle olmayabileceğini anlayın.

Bazı insanlar bir ilişkiden memnun olmayabiliyorlar ve bu memnuniyetsizliklerini partnerlerinin sırtına yükleyebiliyorlar. Bu ilişki onun yüzünden yürümüyor diyorlar. Ve bu insanlar ne kadar az sorumluluk alırlarsa, karşılarındakini o kadar çok suçluyorlar. Eğer siz de bu sorumluluğu üstünüze alacak kadar aptalsanız, sonunda karşı tarafı doğruluyor ve memnun ediyorsunuz.

Böyle bir partner sonunda ayrıldığında, “o benim için iyi bir alternatif” değildi diyor. Burada da kız adamı suçluyor adam da kızın suçlamasını kabul edip içselleştiriyor. Adam sonra kızgınlığa boğuluyor. Güvensizlikleri olan bir insanın güvensizliği, karşı tarafın da suçlu olabileceğini düşünmeyeceği kadar güçlü olabiliyor.

Hemen hemen hiçbir ilişki, bir kişinin %100 suçlu olduğu bir şekilde bitmez. İlişkilerin %95’inde ilişki, iki tarafın da hataları ile biterler. Ve bir ilişkinin bitiminde bir taraf ne kadar az sorumluluk alıyorsa, ne kadar çok partnerini suçluyorsa, o tarafın hatası o kadar çoktur. Ama eğer güvensizlikleriniz varsa, bu suçlamalar sizin güvensizliklerinizi besleyebilirler.

Siz kendinizi geliştirmek için çalışıyorsunuz, çok çalışıyorsunuz ama birden bire hala çözülmemiş bir güvensizliğinizi azdıran bir şey oluyor (sen yeterince iyi değilsin diye terk edilmek). Ve amigdalanız aktif hale geliyor, kendinizi suçluyorsunuz. İnsanların güvenilmez olduklarını, başarının sizin için imkansız olduğunu düşünüyorsunuz ve pes ediyorsunuz. Zira pes ermek çok daha kolay.

Burada trajedi, sizin değerinizi anlamayan biri tarafından terk edilmeniz değil. Burada trajedi, sizin değerinizi anlamayan biriyle hemfikir olmanız. Bir insanın perspektifini, sizin varolan bir güvensizliğinizi direkt beslediği için kabul etmeniz trajedi.

Sonuçta kendinizi geliştirmek yapabileceğiniz en iyi şeylerden birisi. Ama başarı stratejinizi, amigdalanızı aktif hale getiren, güvensizliğinizi aktif hale getiren tek bir örneğe bakarak belirlemeyin. Siz kendinize daha fazla fırsat yaratmaya ve çalışmaya devam edin. Sonuçta sizin değerinizi görebilecek birileriyle karşılaşacaksınız.

Yayınlarını kitap halinde derlediğimiz sevgili Dr.K’nın yayınlarından birisi.

Kaynak: The Truth about Incels

Modern dünyada stresi nasıl yenebilirsiniz?

Bu bölümde vücudunuza, stresin e-posta bakmak için değil de ölüm kalım meseleleri için tasarlandığını nasıl öğrenebileceğinizi göreceğiz.

Önce stres sisteminizin ne için tasarlandığını anlayarak başlayalım. Bizim de evrimsel olarak içinden geldiğimiz hayvanlar alemine bakarsanız, stres sisteminin kısa vadeli ölüm kalım meseleleri için tasarlandığını görebilirsiniz. Stres sistemimiz, balta girmemiş ormanda yürürken kaplan ile karşılaştığımız durumlar için tasarlanmış. Geyiklerin, farelerin ya da yılanların bile stres sistemleri yakın ve büyük tehdit durumları için var.

Eğer buna problem diyebilirsek problem şu ki, insanlığın zaferlerinden birisinin, bugün ölüm – kalım durumları ile hemen hemen hiç karşılaşmamamız. Oldukça güvende yaşıyoruz. Uyuyacak rahat bir yerimiz, yeterince yiyeceğimiz, vs. var.

Bugün gördüğümüz şey, stres sistemimizin uygun olmayan bir şekilde aktive olması. Bugün karşılaştığımız stres yaratıcılar daha çok uzun vadeliler. Ay başında kiramızı nasıl ödeyeceğiz ya da nasıl iş bulabileceğimiz, nasıl partner bulabileceğimiz, iklim değişikliğinin sonu nereye varacak, enflasyon ne olacak gibi stres kaynakları ile uğraşıyoruz. Bugün karşılaştığımız stres daha kronik ve uzun vadeli.

Sorun şu ki, vücudumuzda sadece bir tane stres sistemi var ve bu da kısa vadeli stres için tasarlanmış bir sistem. Vücudumuz, bugün karşılaştığımız tipte uzun vadeli ve kronik stres yaratıcılarına karşı da bu sistemi harekete geçiriyor ve bu da daha büyük sorunlar yaratıyor.

Bugün stres olduğumuzda şunu düşünmeye meyilliyiz: “tamam şimdi stresliyim ve bu stres beni bunaltıyor. O nedenle bu stresin gitmesi için, stresten kaçmamı sağlayacak davranışlara kaçayım. Dikkatimi dağıtacak şeyler yapacağım.” Ama stresten kaçmak için yaptığımız şeyler, stresin yok olmasını sağlamıyorlar. Ve bu nedenle de problemler birikiyor, birikiyor ve birikiyor.

Sonra da kritik bir eşiği geçiyoruz ve stres artık bunalma hissinizin de üstüne çıkıyor. Son ana kadar, yumurta kapıya dayanana kadar işleri erteliyorsunuz ve son anda stres patlaması gazıyla problemi çözmeye abanıyoruz. Ama bu noktadaki performansımız çok iyi olmuyor. Bir miktar tükenmiş ve stresli oluyoruz ve her şeyi çok kısa bir sürede yapmaya çalışıyoruz, her şeyi acele ile yapmaya çalışıyoruz. Sonuçta da kötü bir iş çıkarıyoruz. Kendimizi kötü hissediyoruz, kendimizi suçluyoruz.

Bugün tüm bu sürece nasıl kısa devre yaptıracağınızı öğreteceğim. Stresin nasıl çalıştığını ve sonra da problemlerinizi en optimal şekilde nasıl çözeceğinizi öğreteceğim.

Önce vücudumuzun stresi nasıl düzenlediğini öğrenelim. Balta girmemiş ormanda yürüyorsunuz ve bir kaplan gördünüz diyelim. Kaçmaya başlıyorsunuz. Bir CRH (corticotropin-releasing hormone – corticotropin salgılayıcı hormon) patlaması oluyor ve sonrasında da kortizol ve adrenalin harekete geçiyor. Koşuyorsunuz, kalbiniz çok hızlı atmaya başlıyor, kan basıncınız tavan yapıyor yani stresin fiziksel bir tarafı var.

Bundan sonra da gerçekten çok ilginç bir şey oluyor. Bütün bunlar aktive olduğunda, kaçmaya başlıyorsunuz. Boynunuzda, tansiyonunuzu ölçen ve karotid reseptörler denilen alıcılar var. Filmlerde elleriyle insanları bayıltan ninjaları görmüşsünüzdür. Burada aslında oksijen akışını kesmiyorlar, bu alıcıları iki taraflı olarak sıkıyorlar. Karotid alıcılar iki taraftan da sıkıldılar mı, vücut kan basıncının çok ama çok fazla olduğunu sanıyor. Bu nedenle de vücut kan atış hızını azaltıyor, tansiyonunuz düşüyor ve filmlerdeki ninja kurbanları kendilerinden geçiyorlar.

Burada biraz düşünürseniz, vücudun çok stresli bir durumu dengeleyecek doğal bir mekanizması olduğunu görürsünüz. Tansiyonunuz arttığında, kalp atış hızınız yavaşlar ve bu da kan basıncını azaltır ve kortizol üretimini keser.

Günümüzde ise stres hissettiğimiz durumlarda fiziksel bir bileşen yok. Kortizol seviyesi artıyor ama kalp atış hızı ve tansiyon artmıyor. Aşırı nefes alıp verme olmuyor zira bir şeyden fiziksel olarak kaçmıyorsunuz. Fiziksel olarak kaçtığınızda, endorfin de salgılıyorsunuz ve endorfin sizin rahatlamanızı, sakinleşmenizi sağlıyor.

Yani vücudunuzda, yüksek strese maruz kaldığınız durumlarda o stresi azaltacak, milyonlarca yılda evrimleşmiş bir mekanizma var. Endorfin salgılıyorsunuz ve parasempatik sinir sisteminiz harekete geçiyor.

Çok yoğun bir antrenman yaptığınızda bunu siz de görebilirsiniz. Çok yoğun bir antrenmandan sonra vücudunuz ne yapmak istiyor? Hiçbir şey. Oturmak, yatmak ve rahatlamak istiyor. Zihinsel olarak streste olmamanıza rağmen, bir şey yapmak istemiyorsunuz.

Günümüzde stres karşısında bu mekanizmalardan hiçbirini kullanmıyoruz. Homeostatik aktivasyonu olmayan, kronik bir stres hissediyoruz. Stres tepkisini dengeleyecek bir mekanizma devreye girmiyor. İlginç olan da şu ki, eğer stresten doğal bir şekilde kurtulmak istiyorsan, bu doğal mekanizmalara aktif hale getirmemiz gerekiyor.

Bir konuda aşırı streslendiğinizde, yapabileceğiniz, sağlığınızın tolere edebileceği en yoğun antrenmanı yapabileceğiniz en kısa süre içerisinde yapın. Günde 20 dakikadan bahsetmiyorum. Eğer süper stresli hissediyorsanız, sizi bir canavar kovalıyormuş gibi koşun. Hayatınız buna bağlıymış gibi koşun. Dakikalarca koşmanıza gerek yok, 90 saniye civarı deliler gibi koşmak yeterli. Eğer 90 saniye sonunda bir saniye daha koşamayacak kadar tükendiyseniz, tavsiye ettiğim şeyi doğru yapıyorsunuz demektir.

Burada spor yapmaktan bahsetmiyorum. Eğer kapasitenizin yüzde ellisini kullanırsanız, stres sisteminizi kapamazsınız. Eğer kapasitenizin yüzde yetmişii kullanırsanız, stres sisteminizi kaparsınız. Eğer kapasitenizin yüzde doksanını, yüzde yüzünü kullanırsanız, stres sisteminizi çok daha sağlam kaparsınız.

Bu yöntemin iyi tarafı, ne kadar antrenmansız ve spordan uzaksanız, fit birine göre o kadar fazla stres düşüşü yaşarsınız.

Stres sisteminizi bu kapadığınızda, artık stres hissetmediğinizde çok güzel bir şey olur.  Kaçış davranışlarını yapmayı bırakırsınız. Çünkü artık CRF üretimini endorfin ile kapatıyorsunuz ve CRF üretimi durdurulduğunda ise, dikkat dağıtma ve kaçınma isteği azalır. Bu da sizi stres eden işi daha kolay yapmanızı sağlar.

Siz de bu durumdaysanız, bir e-postayı açmak, birine mesaj göndermek ya da bir buluşmayı iptal etmek bile sizde stres yaratıyorsa, yapabileceğiniz en ağır egzersizi yapın. Uzun süre yapmanıza gerek yok ama yapabileceğiniz kadar uzun süre yapın. Bunu yaptıktan sonra yavaşladığınızı, bir şeyleri yapmaktan kaçınmayı bıraktığınızı, eldeki işlere gerçekten konsantre olabildiğinizi ve gerçekten bir şeyler yapabildiğinizi göreceksiniz.

Sizi stres eden şeyleri yapıp bitirmeyi başardıkça, toplam stres yükünüz de azalır.

Stres sistemimizin fiziksel olarak hayatta kalmamız için tasarlanmış ama  günümüz dünyasında zihinsel şeylerle uygunsuz şekilde aktif hale geliyor. Stres sistemimizin içinde bir kapama düğmesi var ama günümüzde bu düğmeyi kullanmıyoruz. Aslına bakarsanız, stres yaratan bir işi tamamladığınızda bile tam olarak rahatlayamıyorsunuz. Zira zihinsel bir işi tamamladığınızda, endorfin sisteminizi ve parasempatik sinir sisteminizi işe koşmuyorsunuz. CRF üretimini gerçekten kapamıyorsunuz.

Uyarı: Dr. K’nın bu tavsiyesini uygulamadan önce bir doktora danışınız.

Dr.K yayınlarını çevirdiğimiz Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101 ve 201 kitaplarına da bakabilirsiniz.

Çeviri: You Can Beat Stress In Today’s World – Here’s How

 

Eski sevgilimi unutamıyorum, kimseye bir şey hissedemiyorum – Vaka Çalışması

Eski sevgilimi unutamıyorum diye beni arayanların çoğu, ayrılığın üzerinden çok uzun süre geçmediği için henüz unutmaya başlamamış olan insanlar. Eski sevgiliyi en hızlı şekilde unutmak için de bir şey yaptıklarını söyleyemem ve hatta çoğu unutmamak için yapılan şeyleri bol bol yapıyorlar. İnternette gizlice takip ediyorlar, eski sevgiliye ulaşıp duruyorlar, ondan haber almaya devam ediyorlar, arkadaş kalıyorlar ve hayatlarını donduruyorlar. Fakat bu insanların ezici çoğunluğu, eski sevgiliyi 3-4 ayda ya da en fazla 8-12 ayda unutup yollarına devam ediyorlar.

Eski sevgilimi unutamıyorum diyen insanların azınlık bir kısmı ise yıllarca bu durumda kalıyorlar. Burada böyle vahim durumdaki bir arkadaşın attığı mesaja bakacağız.

Merhaba Mahmut abi.Öncelikle seni Spotify da keşfettim ve en dibe battığım dönemleri bununla geçirdim.

Evet arkadaşlar bilmeyenler için bizim bir spotify kanalımız var ve dinlenme olarak sanırım geçen sene en tepe %3 içindeydik. Spotify kullanıyorsanız ve takip etmiyorsanız, sizi takip etmeye davet ediyorum 🙂

4 senelik bir ilişkim vardı,sonrasında ayrılık ve 1 sene daha aralıklı görüşmeler yükselmeler ile geçti.

Kim terk etti yazmamışsın ama yazdıklarından anlaşılacağı üzere o seni terk etti ya da sen onu terk ettin fakat sonra geri dönmek isteyip dönemedin. Eğer bu durumdaysanız yapabileceğiniz en kötü hareketlerden birisi,

Eski sevgili ile özellikle de terk edildiyseniz ve onu hala istiyorsanız, eski sevgili ile ara ara görüşmeyin. Siz bunu genellikle arkadaş olarak kalırsak buradan yeniden sevgili olmaya evriliriz diye yaparsınız ama pratikte yaptığınız şey, eski sevgilinin sizi unutmasına yardım ederken, sizin ona daha fazla düşmektir. Eski sevgili sizi özlemek, sizi düşünmek, sizden geriye kalan boşluğu yaşamak zorunda kalmadığı için sizi daha kolay unutur. Siz de ondan uzak kalıp iyileşmezsiniz ve daha da yaralanırsınız.

Hem eski sevgiliyi hem de platonik bir aşk hedefini ağır oneitis vakasına çeviren temel şeylerden birisi, oneitis hastasının hayatını durdurmasıdır. Biliyorsunuz iletişimi kes 3 ayaklı ve bu ayaklardan birisi olmazsa iyileşmeniz çok uzun sürer ya da belki yıllarca iyileşemezsiniz. Sen üç ayağını da kurmamışsın. Kıza ulaşıyorsun, ondan bilgi alıyorsun ve hayatına odaklanıp devam etmiyorsun.

Ama sonrasında ortak arkadaşlarım vasıtasıyla hayatında aslında birinin olduğunu vs öğrendim ve o günden sonra en dibi görme sürecine girdim.

Eski sevgilisi ile birgün beraber olabiliriz, arada yükseliyoruz diye iletişimde kalanların ezici çoğunluğunun yaşayacağı şey maalesef bu. Eski sevgilinin yeni sevgilisini görene kadar yörüngesinde arkadaş olarak dönmek. Bu sürede karşılığını görmeden yaptığı duygusal yatırımın bir anda patlaması ile de kişi derin bir bunalıma girebilir.

Her yerden engel yedim.

Sevgilisi olan birinin eski sevgilisini engellemesi normal.

20 günde 11 kilo verdim bu açıdan aslında kötü olmadı diyebilirim.

Kilo vermek için kötü bir yöntem 🙂

Psikolojik olarak darmadağın oldum.

Normal. Eski sevgilinin bir yıl boyunca yörüngesinde dönmene neden olan bir psikolojik düşkünlüğün zaten vardır ama bir sene boyunca umut kırıntıları ile yükselmen ağır bir duygusal yatırıma ve düşkünlüğe neden olmuş. Tüm varlığını bir şirkete yatırmışsın, şirket zaten batmış ama sen yine daha fazlasını yatırmışsın. Şirketin tarihe karıştığı %100 kesinken %10000 kesin olunca yıkılmışsın.

Bu süreci atlatmak için hep dışarda sosyalleştim hiç eve girmedim. Şimdi bunun üzerinden neredeyse 1 seneye yakın geçti ve hayatıma 4-5 kadın daha girdi, buluştuklarımı hesaba katmadan söylüyorum. Ama artık hiç kimseye hiçbir hissiyatım olmuyor ve sadece kendimi düşünüyorum.

Burada yumurta – tavuk olayı var. Hayatın hissiyat açısından berbat bir çöl olduğu için sen bu kıza bu kadar sene yapıştın. Herkes 3-4 yıllık ilişkisi bitince 6-8 ay acı çeker, başka birini görmeyebilir ama 2 sene! 2 sene artık ruh sağlığı problem kategorisine girer. Sen aslında hayatını duygusal olarak çorak bir çöl olarak tuttuğun için bu kızdan kopamıyorsun, ve kızdan kopamadığın için hayatın daha beter bir duygusal çöl. Ama bu kilitlenme, hayatını duygusal bir çöl olmaktan çıkarmakla olur, önce onu kafandan çıkarıp sonra hayatını güzelleştireceğini sanıyorsun.

En ufak şeyde kestirip atıyorum ve arkama bakmıyorum. Arkama tek baktığım yerin ne olduğunu tahmin edebilirsin. En ufak şarkı bile beni o anlara geri götürüyor. Bir türlü bu durumu aşamıyorum. İletişimim hiç olmadı bu kadar süre boyunca.

İletişimin olmaması yeterli değil, hayatın donmuş vaziyette. Kızın seni bıraktığı yerden bir milim bile hareket etmemiş orada zırlayıp duruyorsun. Bir de içinde bulunduğun durumun o kadar büyüklenerek anlatıyorsun ki, insanın sana sempati göstermesi bile zor.

Sen en ufak bir şeyde kestirip atıyorsun çünkü 2 senedir bir kızdan kopamamışlığın, zayıflığın biraz fazla kalsan ortaya çıkacak ve o büyüklenerek arkama bakmıyorum dediğin kişiler senden arkalarına bakmadan kaçacaklar. Her şirketten kovulmadan istifa ediyorsun ve egon o kadar şişkin ve kırılgan ki (özgüvensiz insanların egosu öyle olur), “ben her şirketten ayrıldım birader, hiçbiri sarmadı” diye anlatıyorsun. Kalsan atılacaktın zaten.

Diğer insanların hiçbiri de umrumda olmuyor bana değer versin vermesin. Bir kaç defa görüşüp sonrasında yol vermekten sıkıldım ama hayatımda olmalarını da uzun vaade de istemiyorum.

Dediğim gibi senin sorunun bu. Teşhisin yanlış. Senin kadar ağır kendini kandıranını az gördüm ama bu çok gördüğüm bir olay. Herkesin senden kaçtığını anlayamayacak kadar egonda boğulmuşsun.

Şu kelimelere baksana, tek bir kadının, şu an başkası ile hoplayan bir kadının önündeki mide bulandırıcı ezikliğini, başkaları hakkında “hiçbiri umrumda değil”, “yol veriyorum” gibi büyüklenmeci kelimelerle bastırmaya çalışıyorsun! Tipik narsist aşağılık kompleksi ve onu kapamak için sergilenen büyüklenmeler.

O kızlara karşı hissinin olmama sebebi, senin her yerinden akan oneitis zavallılığı. Onlar da sana o kadar meraklı olmuyorlar zira oldukça itici oluyorsun. Oneitis zavallılığından kaçıngan olan erkeğe anca kendine güven problemi ciddi boyutta olan kız düşer, onu da sen beğenmezsin. Yani hissiyatsızlığını sakın senin hayatına girenleri istememenden ibaret sanma. Hangi normal kadın 2 sene boyunca eski sevgilisini unutamayacak kadar düşmüş bir erkeği çekici bulur ki? Senin doyurucu bir şey bulamamanda, isteyebileceğin kadınlara itici olmanın payı çok daha büyük.

Sizinle seans yapmam daha mı mantıklı olur bana yol gösterebilir misiniz?

Şu yazdıklarımdan sonra benimle seans yapmak isteyeceğini hiç sanmam ama sen muhtemelen beni aşarsın, sana terapi lazım. Ama iyileşmenin yolu, içinde bulunduğun durumu doğru teşhis etmekten geçiyor. Yol veriyorum, umrumda değil dediğin insanlar bile sana çok şu an. Senin duygusal çölün, şu an beğenilmeyecek biri olmandan kaynaklanıyor. Kendini bu duruma düşürmüş bir adam olarak seni umursayan birinin çıkmasına şükredeceğine yol veriyorum diye kendini sıvazlıyorsun. Senin “çok ezik, itici biri oldum, bunu nasıl düzeltirim” sorununa odaklanman lazım, kızları beğenmiyorum, eskiyi unutamıyorum sorununa değil.

Bu yeni kızlarla daha uzun süreli ilişkiye kendini zorla. Terk edilmeyi, beğenilmemeyi göze al. Büyüklenmeden vazgeç. O kadar egona boğulmuşsun ki, şu an eski sevgilinin 10 katı, senin 100 katın iyi bir kız görsen ona da “hacı hissetmiyorum, yol verdim, sevmesin ya” dersin.

Şunu unutmayın. Eğer oneitis durumundaysanız, oneitisi atlatıp hayata devam etmeyeceksiniz, oneitise rağmen hayata devam edeceksiniz ve oneitis öyle geçecek.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Secret Oyunu A’dan Z’ye anlatıyor – Türkçe Podcast

Bu yayında, iki takipçi ile kadın erkek ilişkileri oyunu konusunu konuşuyoruz.

Secret kendini daygame ve kadınlarla ilişkiler konusunda kişisel gelişime adamış bir kişidir. www.centilmenkulubu.com sitesinin sahibi ve kendine bu konuda bir misyon edinerek tüm tecrübeleri ışığında Centilmen Kulübü %3’lük Erkekler Video Eğitim Platformunu ve Centilmen Kulübü Çekici Erkek Eğitim Setini de bu site üzerinden okuyuculara sunmakta.

Kız arkadaş bulmak gerçekleştirilebilir bir hedef değil

Daha iyi bir yaşam için serisine girmeyen Dr.K podcastlarından birini burada yayınlıyoruz.

“Aranızdan biri gerçekten bir kız arkadaş edinebildi mi? Bu topluluk içinde kız arkadaş bulamayan çok fazla sayıda insan var. Dr. K’da bu konuya sık sık değiniyor ve tavsiyeler veriyor. Ama merak ediyorum, aranızdan biri gerçekten bir kız arkadaş edindi mi?”

Şimdi bu yorumu anlamaya çalışalım. Aşk arıyorsunuz. Bunun için internet dediğimiz bu aleme geliyorsunuz ve soruyorsunuz:

“Bir insan kendisine nasıl bir sevgili bulur?”

Bu soruya cevap bol. Youtube tonlarca tavsiye ile dolu. Reddit tonlarca tavsiye dolu. Sayısız forumda tonlarca tavsiye var. İnternette insanların nasıl ilişki bulunabileceğini konuştukları bir sürü yer var.

Bu konuda alfa erkek videoları izliyorsunuz, beta erkek videoları izliyorsunuz, sigma erkek videoları izliyorsunuz. Kendileri ile duygusal olarak bağlantıda olan insanların videolarını izliyorsunuz. Gelişim hakkında videolar izliyorsunuz. Dr.K’yı izliyorsunuz. İzliyorsunuz da izliyorsunuz. Herkes size cevaplar veriyor. O kadar çok çeşit cevap var ki!

İlişki tavsiyeleri subredditine bakalım. En tepedeki yorumlara:

“Kız arkadaşımla ortak arkadaşımız aracılığı ile bir partide tanıştık. Ben ona yürümeyi bile düşünmüyordum, sadece iyi vakit geçiriyordum. Birkaç hafta sonra bir gece ikimiz de sarhoşken birlikte olduk ve ilişki başladı.”

“Benim standartlarım mı çok yüksek yoksa ilişkiler pazarı berbat bir yer mi?”

“’Mükemmel’ bir kız buluşmayı, buluşmaya 20 dakika kala iptal etti. Ben taksi ile buluşmaya gidiyordum.”

Bu konu ile ilgili güçlük şu: Bir ilişki arıyorsanız, siz motive bir insansınız değil mi? Bu konu sizin için önemli ve bu konuya odaklanacağım diyorsunuz. Bu nedenle de gidip bilgi topluyorsunuz, araştırma yapıyorsunuz.

İnsanlar size kendiniz üzerinde çalışın, çok fazla kasmayın, sadece kendiniz olun, olabileceğiniz en iyi versiyonunuz olun gibi tavsiyeler veriyorlar. Siz de tamam diyerek işe koyuluyorsunuz. Kendiniz üzerinde çalışıyorsunuz, kendinizi geliştiriyorsunuz. Çünkü herkes size, “ilişki bulmaya çalışma zira bu senin muhtaç görünmene neden olur” diyor. “Sadece kendini geliştir ve ilişki sana gelir” diyor. “Tek yapman gereken evrene kendini açmak ve ilişki sana gelecek” diyor. “Kendine odaklan. Başkalarının davranışlarını kontrol edemezsin, sadece kendi davranışlarını kontrol edebilirsin.”

Siz de kendinizi geliştirmek için çalışıyorsunuz. 6 ay, bir yıl hiçbir ilişki olmadan kendinizi geliştirmeye odaklanıyorsunuz. Sonra bir miktar şevkiniz kırılıyor ve bu işe bir süre ara veriyorsunuz. Çünkü sigma sürekli çalış çalış çalış işini nereye kadar sürdürebilirsiniz ki?

Birkaç ay geçiyor ve kendinizi yine yalnız hissetmeye başlıyorsunuz. Bu nedenle internete yine dönüyorsunuz. Bu konu hakkında ne yapacağım diye düşünüyorsunuz ve herkes size yine aynı tavsiyeleri veriyor:

“Kendini geliştir, kendin üzerinde çalış.”

Siz de tamam hadi bir daha başlıyoruz diye işe girişiyorsunuz. 6 ay böyle geçiyor. 8 ay böyle geçiyor. Bir yıl böyle geçiyor. İlerleme kaydediyorsunuz. Daha iyi bir vücuda sahip oluyorsunuz. İşte terfi alıyorsunuz ve hem geliriniz hem de statünüz artıyor. Terapiye gidiyorsunuz. Her şeyi doğru yapıyorsunuz.

İkinci senenizi de bu şekilde geçiriyorsunuz. Bir iki buluşmaya gittiniz ama biri az önce gördüğümüz adamın başına geldiği gibi 20 dakika kala buluşmayı iptal etti.  Bir diğeri birden mesajlaşmayı kesti. Siz de yavaş yavaş “bir dakika yahu! Bu şeyler gerçekten işe yarıyor mu?” diye sormaya başlıyorsunuz.

Ama yine de birkaç ay daha, 6 ay daha, kendiniz üzerinde çalışmaya devam ediyorsunuz:

“Başkalarının yaptıklarını kontrol edemem. Sadece kendi yaptıklarımı kontrol edebilirim. Kendimi kontrol etmeliyim ve kendim üzerinde çalışmalıyım. Daha fazla çalışmalıyım. Daha fazla çalışmalıyım. Daha fazla çalışmalıyım!”

Ama bir noktada bunun bir getirisi olmalı değil mi? Bu döngüye birkaç kere girdikten sonra, bir getiri olmayınca, sorular soruyorsunuz. Ama cevap “birader o zaman kendin üzerinde daha fazla çalış” oluyor.

Siz de “tamam” diyorsunuz ve uzun süredir çalışmanıza rağmen sonuç alamamanın hüsranını aşmak için çok fazla miktarda irade gücü kullanarak kendiniz üzerinde çalışmaya devam ediyorsunuz.  Çünkü birkaç yıldır kendi üzerinizde azimle çalışıyorsunuz ama bu kimsenin umrunda değilmiş gibi görünüyor. Ne kadar ilerleme kaydettiğiniz kimsenin umrunda değil gibi görünüyor.

Sonra belki yine de kendi üzerinizde çalışmaya devam ediyorsunuz ama bir yerde boğa sizi sırtında atıyor. Siz de “kendi üzerimde çalışmaktan, kendimi geliştirmekten çok yoruldum” diyorsunuz.

“Ne zaman sonuç alacağım ha ne zaman? Herkes sürekli nasıl yapacağımı söylüyor. Kimse ne zaman sonuç alacağımı söylemiyor. Kimse sonuç var mı, kazanacak mıyım diye konuşmıyor.”

Kendinizden şüphe etmeye başlıyorsunuz. Burada ne olduğu konusunda hiçbir fikriniz yok. Bunu nasıl halledeceksiniz? Halletmeyi bırakın, burada ne olup bittiğini nasıl anlayacaksınız?

Her şeyden önce neden herkes kendine odaklan, kendini geliştir deyip duruyor?

Ve neden bu tavsiye işe yaramıyor gibi görünüyor?

Bu tavsiye işe yarıyor mu ya da neden işe yaradığını düşünüyorlar?

Ya da neden onların işine yarıyor ama benim işime yaramıyor?

Neyi göremiyorum?

Bu sorulara cevap aramaya, inanç yapılarının nasıl oluştuğunu anlamaya çalışarak başlayacağız. Bilginin internette nasıl çok kötü bir şekilde yayıldığı hakkında konuşacağız. “Temel inançlar” hakkında konuşacağız.

Yaşamımızda yol alırken beynimiz sürekli olarak şeyleri anlamlandırmaya çalışıyor, hayatı daha kolay yapacak formüller bulmaya çalışıyor. Beynimiz bunun için bir sürü değişik deneyime bakıyor ve bunlardan bir sonuç elde ediyor.

Eğer çocukken bana çok bağırıldıysa, beynim “ben iyi bir insan değilim” sonucunu çıkarıyor ve bu adaptif (uyumlu) bir şey.

Yetenekli bir çocuğu ele alalım. Bu çocuk gerçekten başarılı ve ebeveynleri çocuğu feci şekilde kıskanıyorlar (bu arada bu gerçekten olan bir şey). Çocuğu kıskandıkları için ne yapıyorlar? Çocuğa bağırıyorlar, çocuğu aşağılıyorlar, dövüyorlar, vs. Çocuğa iyi bir çocuk olmadığını söylüyorlar.

Çocuk bir süre sonra bu inancı içselleştirmeye başlıyor.  Ben ne zaman iyi iş çıkarsam annem babam bana bağırıyor. O zaman ben kötü bir insan olmalıyım diyor.

Kötü bir insansan olduğuna ikna olan çocuk ne yapıyor? İyi iş çıkarmayı bırakıyor. Bunun yerine ebeveynlerinin beklentilerine uymaya çalışıyor. Bu daha az can yakıyor, çocuk oyunu nasıl oynaması gerektiğini anlıyor. Ve böylece çocuğun kendisi ile ilgili kötü biri olduğu düşüncesi temel bir inanç haline geliyor. Temel inançlar, “ben sevilecek biri değilim”, “sonsuza kadar yalnız kalacağım” gibi inançlar.

Temel inançlar daha sonra adaptasyonlar oluşturuyor. Yani insan temel inançlarına göre varsayımlar yapmaya, hayatı bu temel inançlara göre nasıl yaşayacağını belirleyen kurallar koymaya başlıyorlar. Bu kurallar ise otomatik düşünce denilen şeyleri yaratıyorlar. Örneğin bir kadın mesajını hemen cevaplamadı diye, otomatik olarak kadının seni umursamadığını düşünmek gibi. Bu düşünce anında ortaya çıkıyor, oldukça yoğun ve otomatik.

Yogiler sindirilmemiş duygusal deneyimlerinizin dibe çökeceğini ve orada atıl bir şekilde bekleyeceğini söylerler. “Bu duygular daha sonra tetiklenebilirler ve bu duygu ile gelen tüm o düşünceler, şu anki durumunuza uygulanırlar” derler.

Örneğin en son partneriniz mesajlarınıza cevap vermemeye başlıyor ve siz daha sonra aldatıldığınızı öğreniyorsunuz. Bu, insanın yönetebileceğinden çok daha fazla duygusal yük getiriyor. Bu insandan ayrılıyorsunuz ama bu duygusal yük, sırtınızda bir ilişkisel yük olarak duruyor.

Hepimiz, insanların ilişkisel yüklere sahip olduğunu biliyoruz. Bunlar, geçmiş ilişkilerden bugünküne taşınan duygular, kalıplar ve varsayımlar. “İnsanlar güvenilmezdir” varsayımı gibi. Bu varsayımı taşıyorsanız, partneriniz size bir iki saat cevap vermediğinde, otomatik olarak onun sizi aldattığını düşünmeye başlarsınız.

Bu düşünceler nereden geliyorlar? Çünkü bu insan sizin ona güvenmemenizi gerektirecek hiçbir şey yapmadı. Bu güvensizlik aslında sizden kaynaklanıyor.

Eğer ilişkiler havuzuna giriyorsanız, ilk anlamanız gereken şey, bu havuz hakkındaki inançlarınızın neler olduğu.

Birini bulabileceğinize inanıyor musunuz?

Sevilebilir biri olduğunuza inanıyor musunuz?

İyi bir ilişkiyi hak edecek kadar değerli olduğunuza inanıyor musunuz?

Bir ilişkiyi hak edeceğinize inanıyor musunuz?

Bu konuda başka temel inançlarınız da olabilir. Mesela bir ilişkiyi hak ettiğinize ama sizin kontrolünüz dışındaki faktörlerin bir ilişki bulmanıza engel olduklarına inanıyor olabilirsiniz.

Bu tür inançları, cinsel Pazar değeri gibi kavramlarda görebiliyoruz. Bunlar, “yalnız kalmaktan çok korkuyorum” gibi fikirleri yatıştıran adaptif inançlar.

Temel inançların içten gelip dışarı doğru etki ettiğini düşünmeye meyilliyiz. Bir şekilde tetiklendiğinizde, duygusal olarak kötü hissediyorsunuz ve bu da zihninizde düşüncelere neden oluyor ve bunlar da davranışlar üretiyor. Yani sizin düşüncelerinizi belirleyen bir inanç var. Bu düşünceler de duygularınızı şekillendiriyor, davranışlarınızı şekillendiriyor.

Burada insanların kaçırdıkları nokta, temel inançların sadece düşünceleri değil, aynı zamanda büyük ölçüde algıyı da etkilediği. Eğer sevilemez biri olduğunuza inanıyorsanız, size gelen sinyallerin bazılarını yükselteceksiniz ve bazılarını da alçaltacaksınız. Yani örneğin bir kadın size yeniden görüşmek istediğini söylese ama bir başka kadın mesajlarınıza geri dönmese, zihniniz mesajınıza dönmeyene çok daha fazla takılı kalır. Pozitif bilgiyi filtreleyip dışarıya tutmaya ve etkisini azaltmaya, negatif bilgiyi ise filtresiz bir şekilde içeri almaya, etkisini yükseltmeye eğilimli olursunuz.

Bu problem binlerce yıldır var ama günümüzde bir şey çok ciddi bir şekilde değişti. Artık negatif bilgiyi yükselten ve pozitif bilgiyi alçaltan sadece sizin zihniniz değil. İnternetin kendisi de negatif bilgiyi yükseltiyor ve pozitif bilgiyi alçaltıyor.

Bunu biraz düşünmenizi istiyorum. İnternette hangi sitede olursa olsun ilişkiler konusunda bilgi aradığınızda, sağlıklı ilişkiler içindeki insanların ard arda girişler yazdıklarını görüyor musunuz? Harika giden ilişkilerini paylaşan topluluklar var mı?

İlişki tavsiyeleri ile ilgili bir forumda ne kadar harika bir ilişkiniz olduğuna dair bir şeyler yazsanız ne olur? Yazınız hunharca eksilenir ve böbürlenmek ile, kibirli biri olmakla suçlanırsınız. Forum üyeleri size karşı öfke dolarlar.

İnternette nasıl ilişki bulacağınıza dair on binlerce video var ama harika ilişkim için minettarım tadında video sayısı çok daha az. Zaten kim, harika ilişkim için minettarım videosu izlemek ister ki? Ne gereği var?

Yani bireylerin bireysel çarpıtmalarının yanında internet o bireysel çarpıtmaları daha da arttırıyor. Yani hem kişinin kendisi hem de internet pozitif olanı azaltırken, negatif olanı yükseltiyor. Görünen o ki, bu ikisi beraber, negatifi aşırı şekilde abartırken, pozitifi aşırı şekilde düşürüyorlar. Bunun sonucunda da belli bir algıya sahip oluyoruz.

Yorumlarda bir takipçi, “29 yaşındayım ve bugüne kadar bırakın kız arkadaşı, bir kadının yanına bile yaklaşamadım” diye yazmış. Bu, otomatik düşüncelere güzel bir örnek. “Ama ben diğer insanlar gibi değilim, ben ümitsiz bir vakayım”. “İyi olmadığıma, kimsenin hiçbir zaman beni istemeyeceğine inanıyorum” temel inancından kaynaklanıyor.

Bir başka takipçi cevaben “ben de eskiden senin gibi düşünürdüm ama şu an nişanlıyım” demiş. “Yakın bir arkadaşımın ilk defa 30 yaşında bir kızarkadaşı oldu ve bu kızla milli oldu.”

Problem şu ki, çoğu insan kendine odaklan – kendini geliştir tavsiyesinin çalıştığını ve nasıl çalıştığınız anlatıyor. Ama kimse size ne zaman sonuç alacağınızı söylemiyor. Sonra birkaç sene dediklerini yapıp uğraştıktan sonra bir yerde “zittir et ben bunu bırakıyorum” diyorsunuz. “Bana söylenen her şeyi yaptım ama bu çalışmıyor” diyorsunuz.

Bu tohumdan meyve ağacı yetiştirmeye benziyor. Bir meyve ağacı ektiğimizde, hemen önümüzdeki sene meyve beklemeyiz. Bu meyve ağacının birkaç sene içerisinde olgunlaştıktan sonra meyve vereceğini biliriz.

Başka bir benzetme yaparsak, iş bulmak için üniversiteye gitmeye karar verdiniz ama kimse size ne kadar süre üniversiteye söylemiyor. Bir senedir bu üniversitedeyim ama peki iş nerde derseniz bu çok aptalca. Sonra üniversiteyi bir süre bırakıp geliyorsunuz ve ikinci senesinde de iş nerede diye soruyorsunuz. İnsanlar size sürekli olarak üniversiteye git diyorlar ve siz üç senedir üniversitedesiniz. Ama hala iş yok!

İş ilişkilere geldi mi, kimse size bunun ne kadar süreceğini söylemiyor. Bu nedenle de ne beklemeniz gerektiği konusunda hiçbir fikriniz olmuyor. Peki neden kimse bu konu hakkında konuşmuyor? Zira bu işin ne kadar süreceği, ne kadar süre sonra sonuç alabileceğiniz tamamen kişiye bağlı bir şey. Ama biz burada verilere bakıp olayı bir miktar daha iyi anlayabiliriz.

İlişkiler konusunda size verilen ve kendine odaklanma – kendini geliştirme merkezli tavsiyeler işe yarıyorlar mı? Evet işe yarıyorlar ama sonuç getirmeleri çok uzun zaman alıyor. 3, 4, 5 ve bazı insanlar için 7 sene gibi sürelerden bahsediyoruz.

Sizin için ne kadar süreceğini ve şansınızın ne olduğunu bilemem ama eğer hiç sosyal yeteneğiniz yoksa ve hayatınız hiçbir yere gitmiyorsa, en az bir 5 yıl verin derim.

“Ama ben bunu yapamam, 5 sene çok uzun bir süre, bu kadar sürmesi aşırı depresif bir şey” diyebilirsiniz. Ama size başka ne diyebileceğimi bilmiyorum. 5 sene o kadar da uzun bir süre değil. Bu süre boyunca sosyal yeteneklerinizi geliştirin, iş yaşamınızda bağımsız hale gelin, finansal olarak bağımsız hale gelin, iyi bir fizik yapın, fiziksel ve zihinsel sağlığınızı düzeltin, vs.

Ama bir yandan da ben bunun gerçekten 5 sene süreceğini düşünmüyorum. Burada sihirli bir şekilde çalışan şey şu: siz bir hedef belirlediğinizde, mesela 5 sene verdiğinizde, önümüzdeki 2 sene boyunca pek bir şey beklememeye başlarsınız. Bu işin de, en az beklediğiniz zaman olma ihtimali yüksek.

Az önce ilişkiler subredditteki en tepe yorumu hatırlayın:

“Ben ona yürümeyi bile düşünmüyordum, sadece iyi vakit geçiriyordum. Birkaç hafta sonra bir gece ikimiz de sarhoşken birlikte olduk ve ilişki başladı.”

Bu en başarılı yollardan birisi. Karımla tanıştığımızda romantik buluşmalara gittiğimizin farkında bile değildim. Bana “beni buluşmalara götürüyorsun” diyordu ama ben “hayır, öyle yapmıyorum, sadece sana şehri gezdiriyorum” diyordum. “Sen şehirde yenisin ve ben de sana şehri gösteriyorum. Sen Tayland yemeği seviyorsun ve ben de çok iyi bir Tayland yemeği restoranı biliyorum mesela. Hadi oraya gidelim.”

Kendinize kesinlikle odaklanın ve buna 2-5 yıl kadar süre verin. Ama asıl gerekli olan şey olayın farkında olmamak. Bu garip gelebilir ama bir kez kafanızın içinden çıktınız mı, her şey çok daha kolay olur. Çünkü bunun neden bu kadar zor olduğunuzu düşünürseniz, insanlarla buluşurken kendi kafanızın içinde kalırsanız, diğer insana dikkat veremezsiniz. Bu durumda da onunla empatik bağlantı kuramazsınız. Bunun yerine, kaygılı benliğiniz ile empatik bağlantı kurarsınız. Bunu yaptığınızda da, kaygılı birine dönüşürsünüz.

Burada süreç şöyle çalışır: kadına dikkat vermeyi bırakırsınız. Dikkatiniz dağılmıştır, boş bakmaya başlarsınız ve bu, karşınızdakine rahatsız edici, arıza görünmenize neden olur. Karşınızdaki biraz rahatsız olur ve kafanızın içindeki kaygı da “oh hayır, artık zevk almıyor, artık eğlenmiyor” vs. demeye başlar. Şimdi ne yapmalıyım? Onu nasıl eğlendireceğim?” diye sormaya başlar. “Onu eğlendirmek için ne yapmalıyım?” “

Siz bu kaygılı düşüncelerle dolmaya başladığınızda, kadın yüzünüzdeki muhtaçlığı görmeye başlar ve birdenbire ne olduğunu anlamaya çalışır. Bir kadınla buluştuğunuzda ya da genel olarak, kafanızın içinden çıkmanız, kendinizi ve dikkatinizi dışarı vermeniz lazım.

Sonuç olarak bu işe zaman vermeniz gerekiyor. Muhtemelen ilk bir iki sene bir iş çıkaramayacaksınız. İlk bir iki sene olaya hazırlanıyorsunuz, seviyenizi arttırıyorsunuz ve henüz tam anlamıyla cepheye çıkmıyorsunuz. Ama olay birçok insan için seneler gerektirebiliyor.

Bugün bir erkek için ortalama evlenme yaşı 30. Ama ben 33 yaşındayım ve bekarım diyenlere hatırlatayım, ortalama yaş 30. Yani 35 yaşında evlenen bir sürü erkek de var, 35 yaşında evlenen bir sürü erkek de var.

Size son vereceğim tavsiye, tüm bu süreç ile ilgili hissettiğiniz tüm o kızgınlık %100 haklı ve kesinlikle hakkında bir şeyler yapmanız gereken bir kızgınlık. Umutsuz ve öfkeli hissetmeniz normal.

Kızgın olmanız normal ve bu kızgınlığı ilişkiler pazarının dışında yönetmelisiniz. Çünkü kızgınlık ilişkiler pazarına yansıdığında, sizin ayağınıza çok fena sıkmaya başlıyor. Örneğin birine bir mesaj atıyorsunuz ve görüldü yiyorsunuz. Bu durumda kızgın bir mesaj daha attığınızda, kendi kendinizi sabote ediyorsunuz, olayı kendini gerçekleştiren kehanete çeviriyorsunuz. Zira insanların zerre umrunda olmadığınıza dair temel bir inancınız var ve kızgınlık ile hareket edip insanları kendinizden uzaklaştırdığınızda, bu inancınız güçleniyor. İnsanların uzaklaşma nedeni umurlarında olmamasından çok, o kızgınlığı hissedip rahatsız olmaları. Dışarı kızgınlık sinyalleri gönderdiğinizde ne olacağını sanıyorsunuz? Bir kadının size kızgınlık sinyalleri gönderdiğiniz için aşık olacağını mı düşünüyorsunuz?

Bu zor olacak biliyorum ama duygularınızı ilişkilerin dışında yönetin. Bir terapist ya da yaşam koçu ile çalışın mesela. Arkadaşlarınızla konuşun, Discord’da bağırıp çağırın. Bu negatif duyguları yönetmeniz lazım ama bunu ilişkiler alanı dışında yapın.

Çeviri: Getting a Girlfriend is NOT an Achievable Goal

Hayatımı değiştiren 5 alışkanlık

Bugün sizlerle son birkaç yılda geliştirdiğim, hayatımda en az çaba ve yatırım ile kalıcı değişiklikler yapan, verimliliğimi, esenliğimi ve başarımı ciddi ölçüde iyileştiren 5 alışkanlıktan bahsedeceğim. Bu alışkanlıkların sizin için de geçerli olabileceğini düşünüyorum.

Ben alışkanlık geliştirmekte oldukça zorlanan biri olmama rağmen alışkanlık geliştirmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Hergün eksikliklerimin üstesinden gelmek için irade kullanmak zorunda kalmak oldukça verimsiz.

#1 – Uyandıktan sonraki 30-60 dakika boyunca ekranlı teknoloji kullanmayın.

Teknoloji toplumunda yetiştiğimiz için, sürekli olarak teknoloji kullanmak zorunda hissediyoruz ya da teknoloji her zaman parmağımızın ucunda.

Ben artık uyandıktan sonraki yarım saat ila bir saat arasında teknoloji kullanmıyorum. Ama sabah uyanır uyanmaz teknoloji kullanmamak çok zor zira teknoloji bağımlılık yapıcı bir şey.

Sabahları uyandıktan sonraki teknoloji kullanımıma dikkat etmeye başladım. Sabahları yeni uyandığınızda oldukça uykulu oluyorsunuz. Çalışmak istemiyorsunuz ama çalışmak zorundasınız. Yani sabah uyanır uyanmaz telefona ya da bilgisayara bakma sebebimiz, vakit öldürmek ya da eğlenmek bile değil. Gerçekten iş yapmak gibi oldukça savunulabilir bir nedenden teknoloji başına geçiyoruz.

Ben sabah uyandığımda ilk yapmak istediğim şeyler, e-postalarımı kontrol etmek, takvimime bakmak ve bugün ne yapmam gerekiyordu diye hatırlamak oluyor. Örneğin banyo için bir saatim olup olmadığına bakıp ona göre karar verebiliyorum.

Fakat sabah uyanır uyanmaz günlük işlerime baktığım zaman bunun beni nasıl hissettirdiğine dikkat etmeye başladım. Sabah takvimimi açıp şunu yapmam lazım, sonra şu var, şunu yarına alayım, şunu bugüne alayım, bak şu iş de var derken, duygusal olarak eziliyorum. Bütün bu işler bana, tırmanmam gereken koca bir dağ gibi görünmeye başlıyor ve bunların ağırlığı altında duygusal olarak eziliyorum. Zira yanlış bir şey yapıyorum çünkü sabah uyanır uyanmaz henüz zihinsel olarak çalışmaya hazır bir zihin yapısında olmuyorum.

Peki bunun sonucunda ne yapıyorum? Bu duygusal yükü nasıl yönetiyorum? Başka bir uygulamayı açıyorum. Örneğin Reddit’I açıyorum, bir canlı yayında ne olduğuna bakıyorum. Bunu yaptığımda da, oldukça savunulabilir bir işle alakalı teknoloji kullanımından, duygusal olarak uyuşturan, dopaminerjik bir teknoloji kullanımına geçiyorum. Genellikle de bu döngüye hapsoluyorum. Günün başında, bu tür uyuşturucu ekran kullanımına karşı irade gücümü kullanmak ve kendimi işe sürüklemek zorunda kalıyorum.

Teknoloji kullanımını, uyandıktan 30 dakika ya da 1 saat sonrasına ertelediğimde, duş alıyorum, bir bardak çay içiyorum, bir şeyler okuyorum ve biraz dışarı çıkıyorum. Sonrasında işe başladığımda da daha iyi bir zihinsel durumda oluyorum ve irade pilim hala %100 şarj edilmiş olarak duruyor çünkü bağımlılık yapıcı ekranlı teknolojilerle mücadele etmem gerekmiyor.

#2 – Kafein kullanımını azaltın ya da tamamen kesin.

Ben bu dersi garip bir şekilde öğrendim. Birkaç yıl önce gıda zehirlenmesi yaşadım ve bir süre kahve de dahil hiçbir şey yiyip içemedim. Hasta olmama rağmen birkaç gün sonra kendimi normalden biraz daha iyi hissetmeye başladım. Aynı zamanda öğleden sonra ve akşam, zihinsel olarak ne kadar uyanık olduğuma şaşırdım.

Bunun nedenini araştırdıkça, kafeini kesmem nedenli olduğunun farkına vardım. Kafein ile ilgili anlamanız gereken birkaç çok önemli şey var. Bunlardan birincisi, kafeinin aslında size enerji vermediği. Kafeinin nörobiyolojik mekanizması, adenozin alıcılarını bloke etmek şeklinde.

Hücrelerimizdeki temel enerji molekülü ATP. ATP yaktığımızda, ortaya adenozin çıkıyor. Daha fazla adenozin, beynimize yorgun olduğumuzu, çok fazla enerji tükettiğimizi sinyalliyor. Sonra uyuduğunuzda, bu adenozin birikimi temizleniyor ve tüm bu adenozin, ATP üretiminde kullanılıyor.

Kafein size enerji vermiyor. Kafeinin tek yaptığı, sizin yorgunluk sinyallerinizi uyuşturmak. Bunu bilmeniz önemli zira siz daha fazla kafein tükettikçe, vücudunuzda çok daha fazla yorgunluk biriktiriyorsunuz.

Şimdi gelin kafein kullandığımızda ne olduğunu ve kafein kullanmayı bırakmanın neden zor olduğunu anlamaya çalışalım.

Beyinde bağımlılık konusunda çok basit bir prensip var. Bir şeyin fayda etkisi ne kadar hızlı ise, o şey o kadar bağımlılık yapıcıdır. Kafein kullanır kullanmaz, odaklanmamızda artış sağlarız. Hergün yapacak önemli şeylerimiz olduğu için, odaksız olmanın maliyeti yüksektir ve bu nedenle de hemen kafeine yöneliriz. Kafein aldıktan sonraki birkaç saat, gerçekten de bir sürü şey üzerinde çalışabiliriz.

Kafeinin etkisi azldıkça, daha uyuşuk olmaya başlarız ve akşama doğru gerçekten çok yorgun oluruz. Çalışamamaya başlarız ve paniğe kapılırız. Bunun üzerine de daha fazla kafein alırız ve kafeine bağımlı hale geliriz.

Kafein kullandığınızda, gün içinde yüksek seviyede verimli olduğunuz bir zaman dilimini, düşük seviyede verimli olduğunuz bir zaman dilimi izler.  Önce “enerji patlaması” yaşarsınız ve kafein harika dersiniz. Ama sonra da “enerji çöküşü” yaşarsınız ve ne kadar büyük bir çöküş yaşarsanız, beyniniz o kadar çok “daha fazla kafeine ihtiyacım var” şeklinde öğrenir. Sonra da bu yüksek “enerji” – “enerji çöküşü” döngüsüne gireriz ve bu döngü de uzun vadede bizi negatif etkiler.

Peki kafeini nasıl azaltacaksınız ya da keseceksiniz? Öncelikle, kafein alımınızı erteleyin. Birçoğumuz, kafein alana kadar zombi gibi geziyoruz ama uyandıktan sonra ilk 30 dakika boyunca kafein almayın. Kafein almadan sabah duşunuzu alabilirsiniz.

Kafeini kesmek için bundan sonra yapacağınız şey ise bariz: daha iyi ve yeterli uyuyun. Yeterince dinlenmediğiniz zaman kafeini kesmek çok zor.

Ve son olarak da, gün içinde enerjinizin çökeceğini bilerek, mümkünse öğle ya da ikindi zamanı bir süre uzanabilirsiniz. Ben çoğu zaman uykuya dalmıyorum, sadece gözlerimi kapıyorum ama bu bile bana oldukça faydalı oluyor.

Kafeini kesmek ilk 3-4 gün zor olacak ve bunu önceden bilin. Bunun en önemli öğesi, gece iyi ve yeterli uyku almak.

#3 – Volta atın.

Şimdi paylaşacağım alışkanlık, benim hayatımda devrim yaptı ve aynı zamanda yapması çok kolay bir şey. Artık günde birkaç kere ayağa kalkıyorum ve bir o yöne, bir tersine volta atıyorum.

Bu sana nasıl bir fayda sağlıyor ki diye sorabilirsiniz. Bu sorunun cevabı, neden volta attığımızda ve volta atmanın neyin yerine geçtiğinde.

Çalışırken yoruluyoruz ve dikkatimiz dağılıyor. Peki yorulup dikkatimiz dağıldığında ne yapıyoruz? Cep telefonu gibi ekranlı cihazlardan birini açıyoruz ya da bilgisayar ekranında başka bir pencere açıyoruz. Youtube, Twitter, Reddit, vs. açıyoruz ve bilgi bombardımanına maruz kalıyoruz.

Bu uygulamaları kullanırken bilmeniz gereken ilk şey, bu uygulamaların sizin onlarla etkileşiminizin yoğunluğunu arttırmak için tasarlandıkları. Sadece bir Youtube videosu izleseniz bile, size tavsiye edilen videolar hemen yan tarafta, videonun içinde veya sonunda sıralanıyor. Sadece bir dikkat dağıtma, iki dikkat dağıtmaya, üç dikkat dağıtmaya ve dört dikkat dağıtmaya dönüyor. Birçok durumda, 5 dakikalık dikkat dağıtma, bir saatlik dikkat dağıtmaya dönüyor.

Bu uygulamaları kullanırken bilmeniz gereken ikinci şey de, bunların zihninizi daha da yormaya meyilli oldukları. Örneğin Twitter’ı açtığınızda, dünyada kötü giden her şeyi görüyorsunuz. Bu sizce işe geri dönmenize yardımcı mı oluyor? Genel olarak konuşursak, döngüye dikkat ederseniz, Twitter açıp kullandıktan sonra çok yorulduğunuzu göreceksiniz. Sonunda Twitter’dan sıkılıp işe döndüğünüzde, çalışmak için bir seviyede, zihinsel olarak tükenmiş olacaksınız.

Volta atmak iki şekilde faydalı. Bana bir saate patlayacak ya da beni zihinsel olarak tüketecek bir dikkat dağıtıcıya kaçmamı engelliyor. İkincisi, volta atmak sizin zihinsel negatif birikiminizin gazını alıyor.

İnternette çileden çıkarıcı içeriklerle etkileşime girdiğinizde, duygularınız ateşleniyor ve işe konsantre olmanız zorlaşıyor. Volta attığınızda ise zihniniz de bir şekilde oradan oraya dolanıyor. Bunu açıklamak için en uygun kelimeleri bulmakta zorlanıyorum ama internet sizin zihninizde basıncı arttırırken, volta atmak azaltıyor. İnternet ile rahatsız oluyorsunuz, volta atarak rahatlıyorsunuz.

İşe ya da çalışmaya ara verdiğinizde, bilgisayar ekranından ya da herhangi bir ekrandan uzak kalın. Hem kan dolaşımınız düzelsin hem de bir ileri bir geri yürüyerek kaslarınız rahatlasın.

Volta atmak aynı zamanda bir sonraki alışkanlık ile de alakalı ve ona olanak sağlayan bir alışkanlık.

#4 – Kendinize düşünmek için zaman verin.

Bu alışkanlık oldukça ilginç zira ben, insanlık olarak, düşünmek için zaman ayırmayı unuttuk.  10 bin yıl önce, insanların düşünmek için bol bol vakti vardı. Bir çiftçi olsanız bile, tarlada ya da ahılda monoton bir iş yaparken bile düşünmeye vaktiniz oluyordu.

İnsan beyni, düşük zihinsel aktivite sırasında işleme diyebileceğimiz bir fonksiyona sahip olacak şekilde evrim geçirmiş. Birçok uyaran tarafından sürekli bombardıman edildiğimizde, oturup bunları işlemeye zamanımız olmuyor ve bugün toplum olarak sürekli bir şeyler yaparak bu tür bir işlemek için hiç zamanımız olmuyor. Bunun yerine bazı insanlar, yoğunlaştırılmış basınç alma diyebileceğimiz şeyler yapıyorlar. Terapiye gidiyorlar, meditasyon gezisine gidiyorlar ve tüm o zihinsel işlemeyi, küçük bir zaman dilimine sıkıştırmaya çalışıyorlar. Bunlar faydalı şeyler.

Duşta gelen düşünceler diye bir fenomeni duymuşsunuzdur. Birçok insana duşta güzel düşünceler geliyor ve bu insanlar kendilerini iyi hissediyorlar. Duşta kendinize düşünmek için bir zaman veriyorsunuz ve zihninize düşünmesi için zaman vermek, hayatınızda devrim yaratacak bir alışkanlık.

#5 – Tüketimi, üretime çevirin.

Bu son alışkanlık, muhtemelen en önemli alışkanlık.

Artık çok daha fazla oranda tüketici haline geldik. Sesli kitaplar, youtube videoları, sosyal medya, video oyunları, porno, vs. tüketmeye büyük zaman harcıyoruz. Bir şeyler yaparken bile podcast tüketmeye devam ediyoruz.

Birçoğumuz, bu tür tüketimi kutsuyor. Günde bir kitap okumayı, 2 podcast dinlemeyi, vs. çok takdir edilesi bir şey olarak görüyor. Ama ben bunları yaparken sadece tükettiğimi, tükettiğimi ve daha çok tükettiğimi fark ettim. Ve eğer başarılı olmak istiyorsam, yapmam gereken tüketmek değil, üretmek.

Beni yanlış anlamayın. Okumak, öğrenmek gerçekten faydalı olabilir ama dünyaya bir değer vereceksem, gerçekten bir değer kazanacaksam, bu üretimden geliyor, tüketimden değil.

Ben, daha çok üretmek, daha az tüketmek için bir şeyler yazmaya başladım. Ama üretken bir insan olmanın birkaç problemi var. Ama bir numaralı problem, bir ürün üretmek. Eğer yazar olmayacaksanız, yazmanızın bir anlamı yok. Eğer müzisyen olmayacaksanız, müzik üretmenizin bir anlamı yok. Bu nedenle de, üretici süreci bir ürün ile birleştirdim.

Ama yaratıcı süreci bir kez ürün ile birleştirdiğinizde, işler çok zorlaşır. Zira bir kitap üretmek için yazıyorsam, yazmaya başladığım andan itibaren, mükemmeliyetçilik ile problem yaşamaya başlarım. “Bu yeterince iyi değil, bu yeterince iyi değil, …” diye düşünürüm. Bir yandan da bir yayıncı bulmalı mıyım, insanlar bunu sevecek mi gibi soruları düşünürsünüz. Sonra da yazar blokajına toslarsınız. Daha çok öğrenmeli, daha çok araştırmalıyım dersiniz.

Benim tavsiyem, sadece tüketmek yerine, üreten olun. Bugüne kadar tek bir kitap bile yayınlamadım ama bir sürü kitap yazdım. Burada amaç, pasif bir tüketici olmaya son vermek.  Bir kez üretici süreç ile uğraşmaya başladınız mı, birçok sorundan kurtulacaksınız.

Bir şeyler yaratarak tüketimden üretime geçmek neden zor? Zira üretimi bitmiş ürünlerle ilişkilendiriyoruz. Başarılı olmak istiyoruz. Hiç kimse okumayacaksa bir kitap yazmanın hiçbir anlamı yok. Ben bunlara kesinlikle katılmıyorum. Tüketimi tamamen bırakın demiyorum. Tüketim için harcadığınız zamanın %10-%20 kadar üretime dönüşmeli.

Eğer alışkanlık edinmekte zorlanan biriyseniz, bu alışkanlıkları geliştirmeye birinciden başlamanızı tavsiye ederim. Önce uyandıktan sonraki 30-60 dakika boyunca teknolojiden uzak durun. Sonra kafeini kesin. Sonra volta atmayı alışkanlık haline getirin. Volta atmak hem çok kolay, hem de size düşünmeniz için zaman veren bir alışkanlık.

Kendinize düşünmek için zaman verdikçe, o düşüncelerin bazılarını gerçek hayata koyun ve bir şeyler üretmeye başlayın.

Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101 ve 201 kitaplarımıza da bakabilirsiniz.

Kaynak (Youtube): 5 Habits that Changed My Life

Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 201

(150 sayfa – PDF & EPUB)

(Shopier’de sepete 225 TL ve üstü alışverişte %30 indirim var.)

Merhaba,

Bu kitap, son bir iki senedir izlediğim ve bana 40 yaşından sonra bile birçok pratik şey öğreten Dr. K’nın podcastlarından derlediğim serinin ikinci kitabı (birinci kitap burada).

Dr. K, psikiyatrist ve nöron bilimi çalışmalarının yanında zamanında bir süre rahip olarak da yaşamış ilginç birisi. Kendisi Hint kökenli bir Amerikalı ve internette herkese açık kanalında çok pratik ve faydalı paylaşımlar yapıyor. Özellikle günümüz dünyasında teknolojinin yarattığı ortamın, beynimizin evrimleştiği uzun geçmişimizden oldukça farklı olmasından kaynaklanan disiplinsizlik, odaklanamama, sürekli yorgunluk, motivasyon eksikliği, başarısızlık, vs. gibi sorunlar üzerine eğilen ve bu konularda iyileşmeniz için oldukça pratik bilgiler veren bu yayınları İngilizceniz varsa izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Son zamanlarda yaptığımız nöroplastisite serisindeki bölümlerin aksine, bu kitaptaki bölümler çok daha kısa ama yoğun ve oldukça pratik bilgiler içeriyorlar. Birçoğunu ben kendi hayatımda da uyguluyorum ya da uygulamaya başladım ve oldukça dönüştürücü ve iyileştirici pratikler olduklarına şahit olduğum için sizinle paylaşmak istedim.

Şimdiden iyi okumalar,

Mahmut Abi

Kitabı Türkiye’den almak için tıklayınız.
(Not: Sepete ekleyerek %30 indirim alabilirsiniz).
(Alım güvenilir Shopier ödeme sisteminden olup sizin ödeme bilgileriniz bize gelmiyor.)

Kitabı Türkiye dışından almak için tıklayınız.
(Alım güvenilir Payhip ödeme sisteminden olup sizin ödeme bilgileriniz bize gelmiyor.)

Kitabın içindekiler:
Önsöz 8
Mutluluk için Negatif Düşünce Döngüsünden Çıkmak 9
Düşünce Yetisini Kullanarak Mutluluğa Ulaşmak 9
İnsanların mutluluğunu belirleyen şeyler 9
Daha sağlıklı bir şekilde düşünmek 9
Doğru düşünme şeklini kazanmak 11
Bilişsel yeniden çerçevelemeyi nasıl yaparız? 13
Mutluluğumuzun kaynağı olarak düşünceler 15
Günümüz Dünyasında Mutsuzluğun Nedeni ve Çözümü 16
Neden mutsuzsunuz? 16
Mutluluğun değişkenliği 17
Can sıkıntısı 19
Zihnin düşünmesini yavaşlatmak 21
Hayattan aldığımız keyfi yeniden kazanmak 22
Neden ne yaparsanız yapın sürekli yorgun hissediyorsunuz? 25
Giriş 25
Birdenbire tükenmiş hissetmek 26
Evrim 27
Duygular aynı zamanda fizyolojiktir 28
Vücudum neyi yapmamamı istiyor? 29
4 saat Youtube izledikten sonra neden hiçbir şey yapasınız gelmiyor? 32
Giriş 32
Tüketici nörobilimi 33
Bizi daha az farkında yapmanın yollarını arayan şirketler 34
Neden teknolojiye yöneliyoruz? 35
Teknoloji kullanmaya neden devam ediyoruz? 35
İkili (siyah – beyaz) düşünce şekli 37
Fedakarlıklarınızı takdir edin 38
Porno izlemeyi neden bırakamıyorsunuz? 41
Günümüzde bir amaç bulmak neden çok zor? 46
Hayatın amacı ne? 46
Toplum, amaç hissini kaybetti 47
Son 20 yılda ne değişti? 48
Sosyal medya ve etkili kişiler (influencers) 50
Uyuşmuşluktan nasıl kurtulursunuz? 51
Kendini keşfetme yolculuğu 52
Düşüncenin sonuna erişmek 53
Hayatı daha kolay hale getirmek 54
Neden hiçbir şey yapmamakta daha iyi olmalısınız? 56
Hiçbir şey yapmamanın değişik şekilleri 56
Başa çıkma mekanizmaları üzerine araştırma 57
En kötü başa çıkma mekanizması 57
Standart başa çıkma mekanizması 58
En iyi başa çıkma mekanizması 61
Pes eden biri mi olmak istiyorsunuz yoksa zorluklarla başa çıkabilen biri mi? 63
Terapi Erkekler İçin Neden İşe Yaramıyor? 64
Terapi erkekler için neden zor? 64
Erkekler duyguları ile nasıl başa çıkarlar? 65
Erkeklerin evlilik terapisini sevmeme nedeni 66
Erkeklerin iletişim şekli kadınlardan farklıdır 66
Erkekler duygusal sağlıkları konusunda oldukça fizikseldir 67
Erkek ruh sağlığı konusunda ne yapabilir? 68
Duygusal sağlığınız için vücudunuzu çalıştırın 70
Neden hayatı yaşamakta çok kötüsünüz? 72
Giriş 72
Hayatı yaşamayı beceremiyorsunuz 73
Hayatı nasıl yaşayacağımızı nasıl öğreneceğiz? 75
Maneviyat, kişisel psikolojidir 75
Bir parçanızı gömülü tutmak 76
Kendin ile yeniden bağlantıya geçmek 77
Bilişsel yeniden çerçeveleme (cognitive reframing) 79
Kendi içine nasıl bakılır? 79
Geçmişin savaşlarını savaşmak ve güvensizlikler 82
Güvensizliğin yarattığı açlık 82
Güvensizliğin yarattığı açlıktan nasıl kurtulursunuz? 83
Negatif duygulara katlanmayı öğrenmek 85
Disiplin aslında bir duygudur 87
Nasıl daha fazla disiplinli olursunuz? 87
Disiplin yeşertmek neden zordur? 87
Duygunun ne olduğunu tam olarak anlamıyoruz 89
Disiplin zihnin neresinden gelir? 90
Disiplin değil kararlılık kazanın 91
Kararlılık nasıl kazanılır? 93
Uyumsuz (maladaptif) gündüz düşü bozukluğu ve çözüm önerileri 97
Giriş 97
Uyumsuz gündüz düşü hakkındaki hipotezler 97
Uyumsuz gündüz düşü ile eşzamanlı bozukluklar (komorbite) 99
Uyumsuz gündüz düşü ve kişilik özellikleri 100
Uyumsuz gündüz düşü ve ağ teorisi 102
Uyumsuz gündüz düşü neden yaygınlaşıyor? 104
Düşük değerli erkek olmaktan nasıl kurtulursunuz? 106
Düşük değerli erkek kavramı saçmalık değil 106
Kırmızı Hap (Red Pill) – Manosphere neden yaygınlaşıyor? 106
Bir erkeği ne düşük değerli erkek yapar? 108
Bu kadar utanç nereden geliyor? 109
Dating uygulamaları istatistiği 110
Düşük değerli erkek olmaktan kurtulmak 111
Kırmızı hap içerik tüketimini azaltın 113
Dating uygulamalarını bırakın 113
Gerçek dünyadaki gerçek buluşma mekanları 114
Bir kız arkadaş bulamayacak kadar çirkinim 116
Giriş 116
Kendini Kabul Etme 117
Genel Bakış ve Düşünce Yapısı 118
Çözümler Tarafından bunaltılmak 120
Dr.K’nin Kişisel Anektodu 121
Kendinizin En İyi Versiyonu Olmanıza İzin Verin 122
Çözülemez Bir Problem Yaratmak 124
Motivasyon 126
Haklı Olabilirsin 126
Yapabileceğin Şeyler Üzerine Çalışmaya Başlamak 127
Daha az motive olmak neden daha fazla sonuç almanızı sağlar? 128
Yanlış yönde fazlaca motivesin 128
Hedonik mutluluk – eudaimonik mutluluk 130
Yogadan gelen teknik 131
Zevkten kaçınmak 132
Motivasyon kötü bir şeydir 133
İçe dönük insanların sahip olduğu büyük avantaj 136
Giriş 136
Motive olmak 136
Travma için terapi 136
Mantra nedir? 137
Dil eylemin yerini alabilir 139
Bunun sizin için anlamı nedir? 139
Yeniden içselleştirme 140
Beyin sisinden neden kurtulamıyorsunuz ve kurtulmak için ne yapmalısınız? 143
Beyin sisi fizyolojik bir problemdir 143
Merkezi sinir sistemi iltihabı 144
Beyin sisinin potansiyel nedenleri 144
Beyin sisi konusunda neler yapabiliriz? 147
Daha İyi Bir Yaşam İçin Okuyabileceğiniz Diğer Kitaplarımız 150

 

Çocukluktan Yetişkin İlişkilerine Güvenli Bağlanma Stili

Giriş yazısı için Bağlanma Stilleri ve İlişkilerdeki Rolleri
Bir önceki bölüm Dengesiz Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Güvenli Bağlanma nedir?

Güvenli bağlanma şekli batı toplumunda en yaygın şekilde görülen bağlanma şeklidir. Araştırmalara göre Avrupa Birliğinde yaşayan insanların aşağı yukarı yüzde 66sı güvenli bağlanma şekline sahip.

Bu bağlanma şekline sahip insanlar özgüvenli, sosyal, sıcak ve kolay iletişim kurulan insanlardır. Hislerinin farkındadırlar ve hislerini kolayca ifade edebilirler. Ayrıca derin, anlamlı ve uzun süreli ilişkiler kurma eğilimindedirler.

Güvenli bir şekilde bağlanan yetişkinler iş hayatında bile daha çok sevilirler.

Güvenli bağlanan çocuk yetiştirmek isteyen ebeveynlerin konuyu araştırmaları ve varsa kendi bağlanma sorunlarını çözmeleri faydalı olabilir.

Güvenli bağlanmayla alakalı sık sorulan sorulara göz atalım:

  • Bağlanma teorisi nedir?
  • Erken çocukluk döneminde bu bağlanma nasıl oluşur?
  • Çocuklarda güvensiz bağlanmanın gelişmesine ne sebep olur?
  • Çocuklar güvenli bağlanmayı nasıl geliştirir?
  • Güvenli bağlanmayı geliştirmek için gerekli beş koşul nelerdir?
  • Yetişkin bir ilişkide güvenli bağlanmanın on yaygın belirtisi nedir?
  • Güvenli bağlanan bir yetişkini fark ettiren  üç ipucu nedir?
  • Bir yetişkin olarak güvenli bağlanma geliştirebilir misiniz?

Bağlanma Teorisi Nedir?

İnsanlar genelde terapistlerin “çocukluk dönemiyle alakalı” sorular sorması üzerinden espiri yaparlar. Her konuda olmasa da, ilişkiler üzerine bir terapiste giderseniz, kesinlikle “çocukluğunuz” hakkında sorulara maruz kalacaksınız.

Neden? Cevap, tarihi 1950’lere kadar giden Bağlanma teorisinde.  Psikiyatrist ve psikanalist John Bowlby’ye göre ebeveynlerimizle (veya bize bakan kişilerle) erken dönem ilişkilerimiz, hayatımız boyunca ilişkileri algılama ve hareket etme şeklimizi etkiler.

Peki bu nasıl tam olarak nasıl olur? Bebekler/çocuklar olarak ebeveynlerimize veya bize bakan kişilere bağımlıyız. Hayatta kalmak için onlara ihtiyacımız var, bu yüzden onlara bağlanmaktan ve bize iyi bakacaklarına güvenmekten başka seçeneğimiz yok.

Çoğu durumda, ebeveynler yapabileceklerinin en iyisini yaparak bizim tüm taleplerimizi karşılamaya ve bize sıcak ve doğal bir ortam yaratmaya çalışırlar.

Eğer onlar bizim ihtiyaçlarımıza uyum sağlar ve cevap verirlerse, onlarla güvenli ve istikrarlı bir ilişki ve dolayısıyla güvenli bir bağlanma şekli inşa edebiliriz.

Ancak eğer ihtiyaçlarımız karşılanmıyorsa ya da ihtiyaçlarımızın karşılanmadığı algısına kapılıyorsak, büyük olasılıkla güvensiz olarak sınıflandırılan üç bağlanma şeklinden birini geliştiririz.

Güvensiz Bağlanmaya Ne Sebep Olur?

Güvensiz bağlanma şekilleri genellikle yanlış ebeveynlik, çocukluk travması veya istismardan kaynaklanır.

Güvensiz bağlanmak bireyin zihinsel sağlığı, sosyal davranışları ve yetişkinlikte istikrarlı ve uzun süreli yakın ilişkiler kurma yeteneği üzerinde güçlü bir olumsuz etkiye sebep olabilir.

Mükemmel ebeveyn diye bir şeyin olmadığını unutmayın.

Bize bakan insanlar büyük olasılıkla bizi büyütürken hatalar yaptı ve biz de bazen ebeveyn olarak işleri batırırız (batıracağız). Bu mutlaka bağlanma sorunları yaşadığımız veya bu sorunlarla çocuk yetiştireceğimiz anlamına gelmez. Çocukların yaklaşık üçte ikisinin güvenli bağlanma şekli geliştirdiğini unutmayın.

Çocuklarda güvenli bağlanma şekli nasıl geliştirilir?

Bir çocuk dünyaya geldiğinde kendiliğinden ebeveynlerinin ihtiyaçlarını karşılamasını bekler.

Bebek, ebeveynlerine bir şeylerin ters gittiğini bildirmek için sorunlarını fiziksel şekilde dışa vurur (ağlamak gibi) ve onların sorunu çözeceğine güven duyar.

Çocuklarını güvenli bağlanma şekliyle yetiştirmeyi başaran ebeveynler, bu güveni asla kırmazlar. Ancak bu her zaman göründüğü kadar basit değildir.

Güvenli bağlanma şekline sahip bir çocuk yetiştirmeye kararlıysanız, ebeveyn olarak dikkate almanız gereken beş temel şart vardır.

  1. Çocuğa Kendini Güvende Hissettir

Her şeyden önce, bir ebeveyn olarak çocuğunuzun kendini güvende hissetmesini istersiniz. Çocuğunuz korunduğunu hissederse kendini güvende hisseder.

Bebek ve yeni yürümeye başlayan çocuk için güvenlik, anneye yakınlık anlamına gelir; anne besinin, sıcaklığın ve korumanın kaynağıdır.

. Tehlike, anneden ayrılma; konfor alanından kopma anlamına gelir.

Uyumlu bir anne son derece koruyucudur ancak bunaltıcı, müdahaleci veya dikkate almayan bir anne değildir. Çocuğuna dünyayı keşfetmesi için alan ve özgürlük verir, ancak çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlayacak kadar yakınında olur

Bebek çok uzağa gittiğinde ve korktuğunda, ona koşabileceklerini ve onu sıcak, koruyucu bir kucaklamayla, dünyaya karşı güvende olacak şekilde sarabileceklerini bilirler

Bu şu mesajı verir: “Güvendesin. Seviliyorsun. Sevimlisin.”

  1. Çocuğa görüldüğünü ve bilindiğini hissettir

Uyumlu ebeveynler bebeklerinin verdiği ipuçlarını doğru bir şekilde okuyabilir ve onların ihtiyaçlarına doğru bir şekilde yanıt verebilirler.

Uyumlu yanıtlar, bebeklere davranışlarının etkileri hakkında bilgi verir.

Çocuklar bir ihtiyacın sinyalini verdiklerinde hızlı, öngörülebilir ve doğru bir yanıt bekleyebileceklerini öğrenirler.

Bebeğin vardığı sonuç, erkenden başlayan hayatının üstünde kontrole sahip olduğu hissidir.

Acıktığımı sinyallediğimde, karnım doyuyor

Yorgun olduğumun sinyalini verirsem, ebeveynim beni sallıyor ve uyutuyor.

Üzgün olduğumu sinyallediğim zaman, ebeveynim beni rahatlatıyor.

  1. Çocuğa rahat, sakin ve güvende hissettir

Uyumlu ebeveynin kolları açık ve davetkardır.

Çocuk sıkıntılı olduğunda, ebeveyn çocuğu teskin eder ve rahatlatarak yeniden sakinleştirir.

Çocuğun sıkıntılarını ve hayal kırıklıklarını yönetmesine yardımcı olmak, onun içsel bir sakinleşme ve rahatlama modeli geliştirmesine yardımcı olacaktır.

Zamanla çocuk kendi sıkıntısını yönetme ve kendini sakinleştirme yeteneğini geliştirecektir.

  1. Çocuğuna Değerli Hissettir

Değerli hissetmek bebeklik döneminde başlar ve sağlıklı özsaygı gelişiminin temelidir.

Çocuklarını sağlıklı bir özsaygıya sahip yetiştiren ebeveynler, çocuğun ne yaptığından çok, kim olduğundan duydukları memnuniyeti defalarca dile getirirler.

Yapılandan ziyade olana odaklanırlar.

Bu tür ebeveynler, çocuğa ve çocuğun yaptığı hemen hemen her şeye “memnuniyetlerini ifade eder”

5.Çocuğa keşfetme konusunda desteklendiğini hissettir

Son olarak çocukların dünyalarını sevinçle ve güvenli bir şekilde keşfedebilmeleri için desteklendiklerini hissetmeleri gerekir.

Buna destek olan ebeveynler çocuklarına derin bir güven duyar ve ona her zaman bir güvenlik ağı sağlar. Çocuklarının hayatına derinlemesine dahil olan ebeveynler, çocuğa alan tanır ve onu özerkliğe ve bağımsızlığa doğru iter.

Bu güvenlik duygusu çocuğun keşfetmesine, anlamasına, başarılı olmasına ve başarısız olmasına olanak tanır; ve böyle bir keşif yoluyla çocuk iyi, özerk, güçlü ve benzersiz bir benlik duygusu geliştirir.

Çocukla beraberken mümkün olduğunca öngörülebilir olun

Şimdi çocuğun size olan güvenini kırmama konusuna dönelim. Buradaki anahtar ayrıntılarda değil, ebeveynliğe yönelik genel yaklaşımınızda yatmaktadır. Tek tük yapacağınız küçük hatalar, çocuğunuzun size güvensiz bir şekilde bağlanmasına neden olmayacaktır.

Ancak hedeflemek isteyebileceğiniz birkaç şey var. Ebeveynlerdeki Tutarsızlık Çocuklarda güvensiz bağlanma şekillerinin gelişimi için ana risk faktörlerinden biridir.

Stratejinizi çok sık değiştirmeyin. Ne bekleyeceğini bilmek çocuğa istikrar ve sakinlik duygusu sağlar. Çocuğunuzun her zaman gergin olmasını istemezsiniz.

Çocuğunuzla güvensiz bir bağ kurmanın bir diğer ana risk faktörü de kendi duygularınızın ve duygusal ihtiyaçlarınızın farkında olmamanızdır. Eğer siz de güvensiz bir bağlanma şekline sahipseniz, bunu bir sonraki nesle aktarmanız muhtemeldir.

Dolayısıyla, bağlanma sorunlarınız olabileceğinden şüpheleniyorsanız, yakınınızdaki biriyle, bir terapistle veya kişisel gelişim kitapları ve çevrimiçi kurslar aracılığıyla bunları anlamak iyi bir fikir olabilir.

Burada son bir not: sakin olun. Ebeveynliğinizin veya çocuğunuzla olan ilişkinizin her ayrıntısı üzerinde stres yapmanıza gerek yok: güvenli bağlanma tamamen çocuğun size ve sizin sevginize olan güveniyle ilgilidir.

Yetişkin ilişkilerinde güvenli bağlanmanın 10 işareti

  • Bir ilişkideki duygu ve hisleri ayarlayabilme
  • Yalnızken amaca yönelik güçlü davranışlar
  • Başkalarıyla bağ kurma, onlara açılma ve onlara güvenme konusunda iyi olma
  • Hayatta neyle ilgili olduğunuzu ve hangi amacı gerçekleştirmek istediğinizi bilmek
  • İhtiyaçlarınızı etkili bir şekilde iletebilme
  • Çevrenizdeki dünya üzerinde bir etkiniz olduğunu hissetmek
  • Yakınlık ve karşılıklı bağımlılık konusunda rahat olma
  • Partnerinizden aktif olarak duygusal destek isteyin ve aynı zamanda partnerinize duygusal destek de verin
  • Yalnız kalmanın rahatlığı ve bu zamanı keşfetmek için kullanma
  • Bir ilişkide nasıl olduğunuzu yansıtma konusunda güçlü kapasite

Yetişkinlerde güvenli bağlanmayı bulmak için 3 ipucu

Güvenli bağlanma şekline sahip yetişkinler, sosyal temaslar, bağ kurma ve yakın ilişkiler söz konusu olduğunda daha kolay olma eğilimindedir. Duygularının ve duygusal ihtiyaçlarının farkındadırlar ve bunları hem deneyimleyebilir hem de ifade edebilirler. Açık ve basittirler ve aşırıya kaçmazlar.

  1. Kendine olumlu bakmak

Güvenli bağlanan yetişkinler kendileri hakkında olumlu bir görüşe sahiptirler. Değerli olduklarını veya sevgiye layık olduklarını hissetmek için güvenceye ihtiyaçları yoktur. Ancak bu onların yakınlığı veya duygusal yakınlığı reddettikleri veya istemedikleri anlamına gelmez. İlişkilerde olduğu gibi kendi başlarına da kendilerini iyi hissederler.2. Başkalarına Olumlu Bakmak

Bu bireyler aynı zamanda başkalarına karşı da olumlu görüşe sahiptirler. Partnerlerine güvenme eğilimindedirler ve kıskanç olma ihtiyacı hissetmezler ya da sevdiklerinin niyetlerinden şüphe etmezler. Sevgi gösterilerini korkmadan veya kafa karışıklığı yaşamadan kabul edebilirler. Güvenli bağlanma şekline sahip kişiler genellikle sıcakkanlı, sevgi dolu ve sevecen kişilerdir. Anlamlı ve uzun süreli romantik ilişkiler kurmayı ve sürdürmeyi hedefler ve bu becerilere sahiptirler. Yakınlık konusunda rahattırlar ve başkalarıyla kolayca bağ kurarlar.

  1. Çocukluğa Olumlu Bakmak

Güvenli bağlanan yetişkinler çocukluklarına ilişkin olumlu bir bakış açısına sahip olma eğilimindedirler. Çocuklukları mükemmel geçmemiş olsa bile geçmiş deneyimleri üzerinde düşünebilir ve bunları anlamlandırabilirler. İyiyi takdir edip kötüyü anlayıp yoluna devam ederler.

Yetişkinlikte güvenli bağlanma şekli geliştirebilir misiniz?

Yukarıda açıklanan profille eşleşiyorsanız, muhtemelen biraz zaman ayırıp buna minnettar olmalısınız.

Anne babana teşekkür et. Bağlanma şeklinizin tamamen güvenli olmadığından şüpheleniyorsanız, onu değiştirip güvenli hale getirip getiremeyeceğinizi merak ediyor olabilirsiniz.

İyi haber şu ki, bir yetişkin olarak güvenli bağlanma geliştirebilirsiniz.

Öncelikle güvensiz bağlanmanın üç türünü tanımak iyi bir fikir olabilir.

Bazı makaleleri okumak, resmin neresinde durduğunuza dair size daha iyi bir fikir verebilir. Belirli bir profille tam olarak eşleşmeniz gerekmediğini unutmayın. Siz eşsizsiniz ve eşsiz bir yaşam geçmişiniz var.

(150 sayfa – PDF & EPUB)
(Shopier sepetinde 138 TL ve üzerinde %30 indirim var.)

Dengesiz Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Giriş yazısı için Bağlanma Stilleri ve İlişkilerdeki Rolleri
Bir önceki bölüm Kaçıngan Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Dengesiz Bağlanma Stiliyle Alakalı Bilmeniz Gereken Her Şey

En zorlu güvensiz bağlanma stili dengesiz bağlanma stilidir. Genelde çocukluklarında fiziksel, sözlü yahut cinsel istismara maruz kalmış kişilerde meydana gelir.

Dengesiz / korkak-kaçıngan bağlanma stili çocukların koruyucusu olan ebeveynlerin korku kaynağı haline gelmesiyle meydana gelir.

Yetişkinlikte bu bağlanma stiline sahip insanlar son derece tutarsız olurlar ve insanlara güvenmekte zorluk çekerler.

Bu kimseler madde bağımlılığı depresyon veya borderline kişilik bozukluğu gibi diğer mental hastalıklardan da mustarip olabilirler. Süreç zorlayıcı olsa da bu bağlanma stili uygun tedavi ile değiştirilebilir.

Dengesiz bağlanma stiline dair sık sorulan sorulara göz atalım:

  • Bu bağlanma stili erken çocukluk döneminde nasıl oluşur?
  • Çocuklar güvensiz bağlanma stillerini nasıl geliştirirler?
  • Çocuklarda dengesiz bağlanmanın spesifik sebebi nedir?
  • Dengesiz bağlanma sorunu olan çocuklar ona bakan kişilere nasıl tepki veriyor?
  • Dengesiz yetişkinlerle ilişkiler nasıldır?
  • Dengesiz bağlanma stilini değiştirebilir misiniz?
  • Dengesiz bağlanma nasıl tedavi edilir?

Yeni başlayanlar için, erken çocukluk döneminde bağlanma nasıl oluşur?

Bebek dünyaya gelir gelmez sorumlularıyla – genelde aile bireyleri – ilişki kurmaya başlar. İlk birkaç yılda bebek onlara tamimiyle bağımlıdır.

Diğer yandan çocuğa bakan kişiler çocuğun temel fizyolojik (Yiyecek, barınma vs) ve duygusal (Rahatlık, sevgi, şefkat) ihtiyaçlarından sorumludurlar.

Bu ihtiyaçlara karşı duyarlı ve uyumlu olmaları durumunda çocuk, varlığı güven ile özdeşleşen sorumlularla güvenli bir bağ kurar.

Çocuk dolaylı olarak diğer insanlara bağlanabileceğini ve dolayısıyla güvenebileceğini öğrenir. Çocukta Güvenli ve istikrarlı bir bağlanma oluşur.

Ancak bazı durumlarda çocuk, ihtiyaçlarının karşılanmadığını ve sorumluların ilgisini, şefkatini veya desteğini aradığında sorumluların duygusal olarak ulaşılabilir veya duyarlı olmadığını algılar. Sonuç olarak çocuk güvenli bir bağ kuramaz.

Çocukluk dönemindeki güvensiz bağlanma sorunu çoğu zaman geride bırakılamaz Büyüdükçe zamanla ortadan kaybolmaz.

Erken bağlanma deneyimleri bağlanma şekillerini şekillendirir. Dolayısıyla bakıcılarla ilk sosyal bağlarımızı deneyimleme stilimiz, gelecekte ilişkilere bakış açımızı ve davranışlarımızı belirleyecektir.

Erken çocukluk döneminde güvensiz bağlanma şekilleri nasıl gelişir?

Güvensiz bağlanma şekilleri tipik olarak uyumsuz ebeveynliğe bir tepki ve bir adaptasyon biçimi olarak gelişir.

Kaygılı Bağlanma Stili

Örneğin, bir çocuk ebeveynlerini ne yapacağı belli olmayan veya ihmalkâr insanlar olarak algılıyorsa aşırı derecede yapışkan ve muhtaç hale gelebilir. Yani çocuk dikkat eksikliği yaşar ve bunu elde etmek için daha çok çalışmaya başlar.

Bu çocuk (artık bir ergen veya yetişkin) hayatının ilerleyen dönemlerinde yeterince iyi, sevimli veya değerli olup olmadığını sorgulamaya devam eder. Bu tür bireyler düşük bir özgüven geliştirebilir ve partnerlerinden sürekli güvenceye ihtiyaç duyabilirler. Bu, güçlü bir terk edilme ve reddedilme korkusuyla karakterize edilen kaygılı bağlanma stili olarak bilinir.

Kaçıngan Bağlanma Stili

Çocuk, duygusal ihtiyaçlarının ebeveynleri tarafından reddedildiğini algılarsa, ebeveynlerinden herhangi bir yanıt beklemekten vazgeçer. Böylece çocuk, duygularını açıkça ifade etmemesi veya destek aramaması gerektiğini, çünkü böyle bir şey alamayacağını öğrenir.

Zaman geçtikçe bu tür çocuklar (artık büyümüşlerdir) kendi kendine yeterli ve bağımsız hale gelirler. Diğer insanlar zaten duygularını reddedeceklerdir, öyleyse neden onları ifade etmeye çalışınlar ki? Kaçıngan bağlanma stilinin ardındaki ‘strateji’ budur.

Dengesiz Bağlanma Stili

Yukarıda anlatılan iki bağlanma stilinin her birinde bir çeşit süreklilik ve tutarlılık olduğunu görüyoruz.

Dengesiz/korkak-kaçıngan bağlanma stilini farklı kılan adından anlaşılacağı gibi bireyin sosyal davranışlarında tutarlılık eksikliğine işaret etmesidir.

Bağlanma uzmanlarının çoğu, dengesiz bağlanma stilinin hem kaygılı hem de kaçıngan şekilleri içermesi nedeniyle üç güvensiz bağlanma stili arasında tedavi edilmesi en zor olanı olduğuna inanmaktadır.

Çocuklarda dengesiz bağlanmanın nedeni nedir?

Dengesiz bağlanma stilinin çocukluk çağı travması veya istismarının bir sonucu olduğuna inanılmaktadır. Algılanan korku, gelişiminin ana noktasıdır.

Bebeğin/çocuğun hayatta kalması sorumlulara bağlıdır. Çocuk bunu bilinçaltında bilir ve bakıcılarda güven arar. Güven kaynağı korku kaynağı haline geldiğinde sorun ortaya çıkar.

Eğer sorumlular, oldukça zıt, tutarsız ve öngörülemeyen davranışlar sergilerlerse, çocuk kendi güvenliğinden korkmaya başlayabilir.

Çocuk ne bekleyeceğini bilemez. Ayrıca sorumlunun ihtiyaçlarını ne zaman karşılayacağını da bilemez.

Korkunun bir başka nedeni de bağlanma figürünün dahil olduğu travmatik bir deneyime sahip olmak veya buna tanık olmaktır.

Örneğin, Sorumlunun çocuğu istismar etmesi (sözlü, fiziksel veya cinsel) veya çocuğun sorumlunun birini istismar etmesine tanık olması.

İki türlü de çocuk ebeveynine güvenini kaybeder. Çocuk, ebeveynine fiziksel ve duygusal anlamda güvenemeyeceğini fark eder.

Bir güven kaynağı olması gereken ebeveynler sadece güvenilmez olmakla kalmaz, aynı zamanda korkuya da neden olurlar.

Dengesiz bağlanma stiline sahip çocuklar, sonrasında ne olacağını asla bilemedikleri için bakıcılarının davranışlarına gerçek anlamda uyum sağlayamazlar. Bu tür çocuklar, bakıcılara karşı davranışlarında tutarlılıktan yoksundurlar: yakınlık isteyebilirler, ancak aynı zamanda korku nedeniyle bakıcıların yakınlığını reddederler ve kendilerine mesafe koyarlar.

Dengesiz Yetişkinlerin İlişkileri Nasıldır?

İlişkilerde dengesiz bağlanma stiline sahip yetişkinler istikrarlı bir yaklaşım gösteremezler. Bir yandan ait olmak, Sevmek ve sevilmek istiyorlarken

Öte yandan gardlarını indirmekten de korkarlar. En yakınındaki kişilerin kendilerine zarar vereceğine dair güçlü bir korku taşırlar.

Dengesiz bağlanma stiline sahip yetişkinler, kaçıngan bağlanma stiline sahip bireylere benzer şekilde yakınlıktan korkar ve yakınlıktan kaçınırlar. Dengesiz yetişkinlerin temel farkı, onların ilişki istemesidir.

Bu yetişkinler reddedilmenin, hayal kırıklığının ve acının muhakkak geleceğini düşünürler ve gelmesini beklerler. Onların algısına göre bu kaçınılmazdır.

Duygusal yakınlığı redetmez, ondan korkarlar. Dengesiz bağlanma stiline sahip yetişkinler bağlanılan kişiyi (Eskiden ebeveynler şimdi partnerler) öngörülemez olarak görmeye devam ederler.

Partnerlerinin onları olduğu gibi seveceğine ve destekleyeceğine inanmakta güçlük çekerler. Bu yetişkinler reddedilmenin, hayal kırıklığının ve acının muhakkak geleceğini düşünürler ve gelmesini beklerler. Onların algısına göre bu kaçınılmazdır.

Bu düşünce yapısı kendine zarar verme halini alabilir ve Dengesiz kişinin ilişkiyi erkenden bitirmesiyle sonuçlanabilir.

Bu aynı zamanda “kendini gerçekleştiren kehanet” halini de alabilir. Yani Dengesiz yetişkin, partneri tarafından reddedileceğini bekler ve tahmin eder. Böyle belirtiler olmasa bile beklentilerin karşılanmasına (ilişkinin sona ermesine) yol açacak şekilde davranmaya başlar.

Dengesiz bağlanma stiline sahip bir bireyin korku uyandıran partnerleri seçmesi de kendini gerçekleştiren bir kehanettir. Böylece her halükârda diğer insanlara (duygusal veya fiziksel olarak) güvenemeyeceklerine dair algılarını doğrulamış olurlar.

Dengesiz yetişkinler hem kendilerine hem de başkalarına karşı olumsuz bir bakış açısına sahip olma eğilimindedir.

Bu insanların madde bağımlılığı, suça eğilimli/saldırgan davranışlar ve kendi çocuklarına yönelik istismar gibi zihinsel sağlık sorunları geliştirme riski daha yüksektir.

Araştırmalar ayrıca yetişkinlerdeki Dengesiz bağlanma şekili ile borderline kişilik bozukluğu arasında bir bağlantı olduğunu da gösteriyor.

Dengesiz Bağlanma Stili Değiştirilebilir mi?

Dengesiz bağlanma stiliyle yaşamak kolay değildir.

Kurallarını anlamadığınız bir oyunu oynamaya çalıştığınızı düşünün. Başkalarıyla oynamak istiyorsunuz ama kimse size nasıl yapılacağını öğretmemiş. Sıra size geldiğinde hamlenizi yaparsınız ama sonrasında ne bekleyeceğinizi asla bilemezsiniz. Nedenini bilmeden kaybetmeye devam edersiniz.

Neyse ki iyileşmenin bazı yolları var. Bunu kendiniz için, sevdikleriniz için ve en sonunda çocuklarınız için yapmanız gerek.

Dengesiz bir bağlanma stili, sosyal etkileşimler ve yakınlık söz konusu olduğunda çok fazla sıkıntıya ve kafa karışıklığına neden olabilir. İlişkilerinize zarar verebilir ve hayatınızda gerçekten istediğiniz birini kaybetmenize yol açabilir.

Bu bağlanma stiline sahip birinin etrafında veyahut yanında olmak zordur. Bu kişinin öngörülemezliği, şüphesi ve güven eksikliği kırıcı ve korkutucu olabilir.

Dengesiz bağlanma stiline sahip bir ebeveynin çocuk yetiştirmesi, çocuğun duygusal gelişiminin temel belirleyicilerinden biridir.

Dolayısıyla, eğer bir ebeveyn olarak çözümlenmemiş bir travmanız veya kaybınız varsa, muhtemelen Dengesiz bağlanma stiline sahip bir çocuk yetiştiriyorsunuz.

Yetişkinlerde Dengesiz bağlanma şekili nasıl tedavi edilir?

Bu bağlanma stiline sahip kişilerin en önemli sorunlarından biri güvendikleri birinin kendilerine zarar vermesinden korkmalarıdır. En kolay çözüm? Kimseye güvenme. Ancak bu çok yaratıcı ve verimli bir çözüm değildir.

Sadece yakınlıktan kaçınmak travmayı veya acı veren çocukluk deneyimlerini iyileştirmez. Güvenli ilişkiler kurmayı öğrenmek için önce insanlara güvenmeyi öğrenmelisiniz.

Bu kulağa kolay geliyor ancak dengesiz bağlanma stiline sahip yetişkinler için bu oldukça zorlayıcı olabilir. Bu nedenle, Kendinizi zorlamadan, kolaydan zora doğru ilermek en doğrusudur..

İyileşmeye başlamanın bir yolu bir psikoterapistle çalışmaktır. Terapist güvenebileceğiniz bir kişidir çünkü size açılmanız için yargılamayan, kabul eden, sakin ve öngörülebilir bir alan sunar.

Deneyimlerinizi, duygularınızı ve ihtiyaçlarınızı güvenli bir ortamda ifade edebilir ve anlamlandırabilirsiniz.

Göz önünde bulundurabileceğiniz başka bir seçenek de kendi başınıza iyileşmeye çalışmaktır. Bu da umut verici bir yaklaşım olabilir çünkü sınırlarınızı çok fazla zorlamaz. Bir yabancıya hemen güvenmeyi gerektirmez.

(150 sayfa – PDF & EPUB)
(Shopier sepetinde 138 TL ve üzerinde %30 indirim var.)