Kafein uykunuzu ve verimliliğinizi öldürür – Matthew Walker

Andrew Huberman Notları kitabındaki aynı adlı bölümdem alıntıdır.

Kafein konusunda Hübermann’ın röportaj yaptığı, dünyaca ünlü uyku uzmanı Matthew Walker’ın görüşlerine de yer vermek istiyorum. Çok satan Neden Uyuruz? (‘Why We Sleep’) kitabının yazarı Nöron Bilimi ve Psikoloji profesörü Walker’ın kafein konusundaki görüşleri çok sert. Walker şöyle söylüyor:

Her akşam içeceğiniz bir doz kafein, derin uykunuzu yüzde 20 azaltacaktır. Derin uykuda böyle bir azalma için normalde 15 yaş yaşlanmanız lazım ama siz bunu her akşam bir fincan kahve içerek de “başarabilirsiniz”. 

Kafeinin insanı uyanık tutacağını herkes bilir. Kafein bazı kaynaklara göre petrolden sonra en çok ticareti yapılan madde ki bu da bize şu anki uyku yoksunu durumumuz hakkında çok şey söylüyor. Çoğu insanın bilmediği şey, vücudumuza giren kimyasalların birer yarı ömrü olduğu. Bir kimyasalın vücuttaki yarı ömrü, bu kimyasalın yarısının sistemimizden atılması için gereken süredir. Kafeinin yarı ömrü 6-7 saat ve bu da insanların genetik yapısına göre değişen bir şey.

Kafeinin çeyrek ömrü ise 12 saat (kimyasalın %75’inin vücuttan atılması için gerekli süre). Yani eğer öğle saatlerinde kafein aldıysanız, bu kafeinin dörtte biri gece yarısı hala beyninizin etrafında dolaşımda oluyor. Yani bu tam yatmadan önce bir fincanın dörtte biri kadar kahve içmek gibi bir şey. Bu durumda iyi bir uyku bekleyemezsiniz. Hele de akşama doğru kahve içiyorsanız, artık bunun neye eşdeğer olduğunu biliyorsunuz. Bu bence toplumda bilinmeyen büyük bir problem. Verilere bakarsanız son 30 yılda Starbucks gibi kahve satan yerlerin sayısı astronomik oranda arttı. Bence kahve, bizim gelişmiş ülkelerdeki kitlesel uyku yetersizliği problemimize karşı kendi kendimize kullanmaya çalıştığımız bir ilaç haline geldi. Evet, kafein psikoaktif bir madde ve bu nedenle ilaç diyorum. Hiç düşünmeden kullandığımız ve çocuklarımıza da kullandırdığımız bir ilaç. Hastalarımın çoğu kafeini kestiklerinde, uyku kalitelerinde artış görüyorlar. Belki birkaç gün baş ağrısı çekiyorlar ama uyku kaliteleri artıyor ve gün içinde daha çok enerjik ve üretken oluyorlar.

Kafein, bizim çocuklarımıza verdiğimiz tek psikoaktif uyaran. Ebeveynleri suçlamıyorum zira kafeinin etkilerini bilmiyorlar. Oldukça endişe verici bir araştırmada, insanlara bir fincan kahve dozunda kafein veriyorlar (200 milligram) ve sonra da derin uyku kalitelerini ölçmek için bu insanların derin uykuda ürettikleri, vücutlarının onarılmasına da yardımcı olan beyin dalgalarını kaydediyorlar ve akşama doğru içilen sadece bir doz kafeinin bile derin uykuda geçirilen zamanı %20 azalttığını buluyorlar. Derin uykuda böyle  bir azalmanın olması için 15 yıl yaşlanmanız lazım ama siz bunu her akşam sadece bir fincan kahve içerek de “başarabilirsiniz”. Bunu yapan insanlar ertesi gün kalktıklarında, derin uykularının kalitesi düşük olduğu için yenilenmemiş ve tazelenmemiş hissederler ve daha fazla kahve içmeleri gerektiğini düşünürler. Normalde bir fincan kahve içecek iken 2 fincan kahve içerler ve böylece bir bağımlılık döngüsü yaratırlar.

İnsanlar kafeinin üzerlerinde nasıl bir etkisi olduğunun ve sistemlerinde ne kadar uzun süre kaldığının farkında değiller. Kafeinin üzerinizde böyle bir etkisi olmasına karşı bağışıklılığınız olduğunu düşünüyor olabilirsiniz ama bilinç düzeyinde farkında olmasanız bile etkisi sandığınızdan çok olabilir. Bu nedenle kahve (ve çay ya da kola) içmeyi seviyor olsanız bile, bunu öğleden önce yapın ve öğleden sonra içmeyin.

Kitabım piyasaya çıktıktan sonra biri bana bir tweet yazdı ve şöyle dedi:

“Kafeinin problem olduğunu hiç düşünmemiştim ama kitabınızı okuduktan sonra, öğleden sonra içmemek kaydıyla günde sadece 2 fincan kahve içmeye başladım. 30 yıldır böyle iyi uyku çekmiyordum. İnsanların düşünmeden yaptığı, sıradan bir şey bile uyku üzerine böyle büyük etki edebiliyormuş.”

Kafein, kendi kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşüyor. Ne kadar çok kafein alırsanız, o kadar daha çok almanız gerekiyor ve o kadar bağımlı hale geliyorsunuz. Aynı şey sadece kahve için değil, çay için de geçerli. İnsanların kahve veya çayın yerine koyduğu yeşil çayda da oldukça yüksek miktarda kafein var.

Kahve sabah içildiğinde insanın ayıkmasına yardımcı olabilir ama kafein almak üzere de evrimleştiğimizi düşünmüyorum. Sirkadiyen döngüsünde en ayık olduğumuz zaman sabah 11. Bu saatte uyumanız imkansız olmalı ama uçakla seyahat ederken etrafıma baktığımda, uçaktakilerin yarısının saat 11 civarında uyuduğunu görüyorum. Eğer saat 11 gibi kendinizi kafein ilacı ile ayık tutmaya çalışıyorsanız, muhtemelen gece iyi uyuyamıyorsunuzdur. Kahveyi ve çayı bırakmanız ya da öğleden önce çok az içmeniz, üretkenliğinizi oldukça fazla oranda artırabilir.

Anahtar kelimeler: kafeinin zararları nelerdir, kafeinin etkileri, kafeinin vücuda etkileri,  kafeinin etki süresi, uykusuzluk, uyku problemi

Jordan Peterson – Sosyal medya toksik feminen patolojiyi devasa boyutlara taşıdı

Korkarım ki sanallaşma psikopatinin dominant bir güç olmasına olanak sağlıyor ve bu da sosyal olarak ölümcül bir problem. Daha sanal bir dünyaya doğru giderken, Makyavellistleri, psikopatik, narsist ve sadistleri kontrol altında tutmak zorlaşıyor.

Bu insanlar toplumun çok küçük bir kısmını oluşturuyorlar ama bu insanlar için her şey onlarla, onların kısa vadeli ihtiyaçları ile ilgili ve bunları en önemli şey yapmak için her şeyi yapıyorlar. Bana öyle görünüyor ki, dünyamız sanallaştıkça, bu insanların üstündeki kısıtlamaları da kaldırıyoruz ve bu hiç de iyi bir şey değil.

Mesela sosyal medya tüm gücü suçlayanın eline veriyor. Bu çok kötü bir şey.

“Tüm kadınlara inanın” (believe all woman).

Tamam güzel de o çoğu kadına inanın olacak. Tüm kadınlara inanın dediğinizde mesela  psikopat kadınlara da mı inanacağız?

“Psikopat kadın diye bir şey yok ki?”

Hem de öyle bir varlar ki inanamazsın! Eğer bir tanesi ile karşılaştıysan böyle yok ki diyemezsin. Eğer tüm kötü insanların sadece kurban olduklarını düşünürseniz, çok saf ve (şimdiye kadar) şanslısınız fakat bir an önce uyansanız iyi olur çünkü birgün öyle biri gelip kapını çaldığında, oldukça sersefil olursun.

Nüfusun bu 5%lik dilimini kontrol altında tutmak zordur zira bu insanlarda zerre içsel kontrol olmadığı için üzerlerindeki tüm kontrol dışsaldır. Ve ben bu insanları online olarak kontrol altında tutabileceğimizi öngörmüyorum. Tam tersi sanal dünya bu özellikleri ödüllendiriyor ve hatta para ile ödüllendiriyor.(*)

Şu an gördüğümüz kutuplaşmanın itici gücü bu olabilir. Bir açıdan kutuplaşmanın gerçek olduğunu düşünmüyorum zira bence burada itici güç, karanlık dörtlüye (dark tetrat), Makyavellizm, narsisizm, psikopati artı sadizm, verilen aşırı dikkat. Bu her şeyi kirletiyor zira bu insanlar sanal dünyada hiçbir kısıt gözetmeden konuşabiliyorlar. Dünya böyle sanıyoruz ama dünya böyle değil. Sadece böyleymiş gibi reaksiyon gösteriyoruz.

Her özellik, insanı yoldan çıkaracak kötülükleri ile beraber gelecektir. Dışa dönük ve çatışmacı kişilik özellikleri insanı narsizme eğilimli yaparlar. Bunu kontrol altında tutmanın yolları vardır. Örneğin insan iyi bir sosyal ağın içindedir, kötü özelliklerini kontrol altında tutan bir eşi, ailesi ve arkadaşları vardır, kişi sorumluluk sahibidir, vs.  Ama dediğim gibi her kişilik özelliğinin yanında o özelliğe ait kötülükler de gelir.

Sosyal medya aşırı çatışmacı ve dışa dönük insanları ödüllendiriyor ve aynı zamanda bu insanların kötülükleri üzerindeki tüm kısıtlamaları ortadan kaldırıyor.

Bu konu üzerindeki araştırmalar giderek daha açık hale geliyor. Örneğin Instagramı aşırı kullanan kadınların aynı zamanda sadist, Makyavellist, psikolat ve narsist oldukları görülüyor. Aynı zamanda kısa vadeli çiftleşme stratejilerini optimize ediyorlar yani genellikle oldukça fazla sayıda kişiyle birlikte oluyorlar. Bu bir anti sosyal davranış özelliği ve anti sosyal insanlar genel olarak daha fazla cinsel partnere sahiptirler ve erken yaşlarda seks yapmaya başlarlar.

Bu toksik dişilik (toxic femininity). Anti sosyal davranışın feminen versiyonu itibara vahşice saldırıdır. Dedikodu, taşlama, sırtından bıçaklama, vs. ve bazı kadınlar bu konuda çok usta olabiliyorlar.  Bunu erkeklerde yapabilirler özellikle de sosyal medyada. Ama sosyal medyanın dişil anti sosyal tip davranışa olanak verdiği ve büyük ölçeklere taşıdığı çok açık. Feminen değer sisteminin ölçeklenemediğinden bahsetmiştik, feminen patoloji sosyal medyada devasa boyutlara çıkıyor ve bunun sonuçlarının ne olacağını Tanrı bilir.

Biliyorsun mesela iptal kültürü (cancel culture). “Senin karşına çıkamayız ama senin arkandan iş yapıp seni işinden gücünden edebiliriz.” Herkesin bildiği gibi liseli ergen kızlar kültürü bu.(**)

(*) Mahmut Abi’nin notu: Buradan çıkaracağınız bir sonuç da, sosyal medyada baskın olan toksik feminen gürültünün, normal toplumun bastırdığı %5-%10 dilimden geldiği ve sağlıklı bir ilişki istiyorsanız bu tip insanların dışında kalan %90-%95’e yönelmeniz. Örneğin Instagramda sürekli olarak güzellik ve mutluluk sergilemeye çalışandan uzak duracaksınız. Ve tüm kızlar böyle sanıyorsanız, sosyal medya dışında bir hayatınız kalmamaya başlamış ya da kadınlarla sanal dışında dişe dokunur bir iletişiminiz kalmamış demektir.

(**) Bir diğer problem de kızların saldırganlık / kavga şeklinin sosyal medya platformları tarafından aşırılaştırılması. Yapılan araştırmalar hem kızların hem de oğlanların eşit ölçüde saldırganlık gösterdiğini ortaya koyuyor. Oğlanlar aralarındaki anlaşmazlıkları fiziksel kavga (ya da çoğunlukla fiziksel kavga tehditi) ile çözerken, kızlar bunu birbirlerinin itibarlarına saldırarak yapıyorlar. Bu nedenle sosyal medya erkeklerin kavga etme şeklini değiştirmez iken, kızlarınkini, linç potansiyeli yüksek bir topluluğun gözünün önüne çıkarıyor.

Facebook 1995 ve sonrası doğanlar için sosyal bir felaket