Odaklanarak çalışma ve Ultradiyen Ritim

Ne kadar süreyle odaklanmaya çalışmalıyım sorunu çok sık alıyorum. Bu konudaki araştırma literatürü, ultradiyen ritimlerin anahtar önemde olduğunu gösteriyor.

24 saatlik sirkadiyen ritmi duymuşsunuzdur. Beynimiz ve vücudumuz, bu 24 saatlik döngüde, 90 dakikalik ultradiyen döngülere göre çalışır.

Odaklanma ve yoğunluk gerektiren şeylerin süresini 90 dakikada civarında tutun. İki belki üç saat aralıksız odaklanma ve yoğunlaşma mümkün olsa da, biyoloji hakkında bildiklerimize ters. Uyku aşamaları da, uyanıklık aşamaları da, 90 dakikalık dilimler şeklinde oluyor.

Ben 90 dakikalık bir zaman sayım sayacı kuruyorum. Çok kısa sürede bitirmem gereken acil bir şey olmadığında ya da optimal oranda kafein almadıysam, bu 90 dakikanın ilk 5-10 dakikasının odaklanmaya geçiş, ısınma süresi olduğunu kabul ediyorum ama bu 5-10 dakikayı da 90 dakikaya dahil ediyorum.

Bu ısınmadan sonra kalan zamanda, zihinsel işe ya da öğrenmeye odaklanmaya çalışıyorum. Bu süre boyunca dikkatimin ve odaklanmamın dağılıp yeniden toparlanacağını kabul ediyorum. Odaklanma kabiliyetinin büyük parçalarından biri de, odaklanma dağıldığında odaklanmaya geri dönmek.

Ben bunu kafamda, okun başının birden çok genişlemesi, birçok şeye odaklanması ya da odada başka bir yere odaklanması şeklinde canlandırıyorum. Burada anahtar, oku alıp yeniden olmasını istediğimiz yerin üzerine koyup daraltmak. Bu oldukça aktif ve çokça metabolik enerji gerektiren bir şey. Beyniniz, metabolik enerjinizi en çok yiyen organ. Bazal metabolik enerjinizin çoğunu hareket etmeye, kalp atışına ya da nefes alıp vermeye değil, beynin çalışmasına gidiyor.

Odaklanma ve odağı koruma süreci, yüksek oranda metabolik enerji tüketen bir aktivite olduğu için, 90 dakika sonunda ve hatta 45 dakika sonunda yorgun veya bitkin hissetmeniz mümkün. Bu nedenle 90 dakikalık odaklanma seansı sonrasında, en az 10 dakika ama idealinde 30 dakika, benim kasti odak dağıtma dediğim şeyi yapın. Bu süre boyunca yoğunlaşmanızı gerektirmeyen, adi işler yapın. Biraz oraya buraya yürüyün ama mesela tuvalete giderken telefonunuza bakmayın ve tabii ki tuvalette de telefonunuza bakmayın. Kendinize gevşeyeceğiniz, zihninizi rölantide tutacağınız ve bir şeye odaklanmayacağınız bu süreyi tanıyın. Bu şekilde zihinsel olarak boş durma süreleri, ağırlık kaldırırken set aralarında vermeniz gereken kısa molalar gibi, odaklanma kabiliyetiniz için çok önemli.

Evet biliyorum bu zor zira cep telefonlarımızın ya da başka cihazların ekranlarından yayılan, inanılmaz derecede zengin duyusal bilgi bombardımanına çekilip duruyoruz. Ama şunu sürekli vurgulamak istiyorum ki, odaklanma kabiliyetimiz sadece odaklanma devresine girerken ve devrenin içindeyken ne olduğuna değil, o odaklanma devrelerinden sonra ne olduğuna da bağlı. Odaklanma kabiliyetinizi korumak ve arttırmak istiyorsanız, kasıtlı olarak odaklanmamanız gereken bir dinlenme devresine girmelisiniz. Ve tabii ki bu odaklanmadan geçirilen dinlenme devrelerinin en büyüğü de, uyku. Zihnimizin nerede olduğunu kontrol etmediğimiz bu derin ve uzun sürenin, en yoğun rüyalar görürken bile beyin için en iyi restorasyon evresi olması da oldukça mantıklı.

Yani 90 dakika ya da daha az bir odaklanma devresinden sonra, yaptığınız şeyi bırakın ve en az 10 dakika, idealinde 30 dakika boyunca otomatik ve refleksif olan, fazla zihinsel enerji gerektirmeyen işler yapın. Bu dinlenme devresinde ortada daireler çizerek yürümeniz ve gökyüzüne boş boş bakmanız gerekmiyor ama eğer bunu yapabiliyorsanız yapın. Bu dinlenme devresinde odaklanarak bir şeyler okumaktan ve görsel dikkatinizi dar bir alana vermekten yani cep telefonu ekranından uzak durun. Bu şekilde dinlenmek, sizin bir sonraki odaklanma devresine daha kolay girip bu devreyi daha kolay tamamlamanıza ve gün içinde bu tür odaklanma devrelerini defalarca yapmanıza yardımcı olacaktır.

Günde kaç ultradiyen döngü yapabiliriz? Bu sizin ne kadar iyi uyuduğunuza, beslendiğinize ve odaklanma kapasitenizi ne kadar iyi eğittiğinize bağlı.
Şimdi paradoks şu ki, siz odaklanma konusunda ne kadar çok alıştırma yapar ve odaklanmaya geçişte ve odaklanmış olarak kalmakta ne kadar iyileşirseniz, o kadar çok odaklanmasız bir şekilde dinlenmeye ihtiyacınız olur. Benim size tavsiyem, günde iki belki de üç tane derin bir şekilde odaklandığınız, 90 dakikalık çalışma devresi yapın.

Yani 90 dakika odaklanmış bir şekilde çalış ve sonra 30 dakika dinlen ve yine 90 dakika çalış ve dinlen diye arka arkaya değil de sabah 90 dakikalık bir derin çalışma ve sonra belki öğleden sonra bir 90 dakikalık derin çalışma daha şeklinde çalışmanızı lazım.

Yalnız bunu söylediğimde birçok insan şaşırıyor ve “bekle bir dakika! Kaç kişi günde sadece 3 saat çalışarak yaşayabilir?” diyorlar. Ama ben günde sadece 3 saat çalışın demiyorum. Zor, zihinsel işlerden bahsediyorum.

Ne kadar çok, ne kadar derin yoğunlaşırsanız, bu 90 dakikalık derin çalışma devrelerinden o kadar az yapabilirsiniz. Fiziksel aktiviteleri düşünürseniz, 100 km ultra maraton koştuğunuzda, yeniden kendinize gelmek için ihtiyacınız olan süre, 10 kilometre koşan birine göre çok daha uzun olacaktır. Yoğun çalışmadan sonraki dinlenme devrenizin uzunluğu da, çalışmanızın ne kadar yoğun olduğu ile doğru orantılıdır.

Ben hayatımın bu aşamasında, telefonumu uzağa koyarak ya da kapatarak, günde 3 tane yoğun, 90 dakikalık çalışma devresini yapabiliyorum. Ama çok acil ve stresli bir şey yoksa, bundan fazlası olmuyor. Bu üç 90 dakikalık derin çalışmanın arasında da, daha az odaklanmamı gerektiren işler yapıyorum.

Bazılarınız günde 4 tane 90 dakikalık yoğun çalışma devresi yapabilir. Benim tavsiyem, günde en az bir tane yapmaya çalışın. Bu arada hafta sonları da dahil günde bir tane. Ben hafta sonları telefonumdan uzakta gerçek bir kitap okuyorum ya da yürürken sesli kitap dinliyorum. Ama öğrenmek istediğim şeye gerçekten konsantre oluyorum.

Eğer bunu hiç yapmıyorsanız, 4 hafta boyunca hergün bir tane 90 dakikalık yoğun çalışma devresi yapın. Yoğunlaşmış şekilde kalmaya ve hissedeceğiniz rahatsızlığa yenilmemeye çalışın. Sonra da günde yaptığınız devre sayısını arttırın.

Şimdi gidip öğretmeninize ya da doktora danışmanınıza “hiçbir şeye 90 dakikadan fazla odaklananam” deyin demiyorum. Derin odaklanma devrelerinden bahsediyorum. Bunlar gerçekten kendinizi odaklanmaya ve yeniden odaklanmaya zorladığınız, okun başını keskinleştirdiğiniz, yoğunlaşmak istediğiniz şeye yönelttiğimiz, gerçekten zor şeyler. Fiziksel olarak spor salonunda ağırlık kaldırdığınız devre gibiler.

Kafein uykunuzu ve verimliliğinizi öldürür – Matthew Walker

Andrew Huberman Notları kitabındaki aynı adlı bölümdem alıntıdır.

Kafein konusunda Hübermann’ın röportaj yaptığı, dünyaca ünlü uyku uzmanı Matthew Walker’ın görüşlerine de yer vermek istiyorum. Çok satan Neden Uyuruz? (‘Why We Sleep’) kitabının yazarı Nöron Bilimi ve Psikoloji profesörü Walker’ın kafein konusundaki görüşleri çok sert. Walker şöyle söylüyor:

Her akşam içeceğiniz bir doz kafein, derin uykunuzu yüzde 20 azaltacaktır. Derin uykuda böyle bir azalma için normalde 15 yaş yaşlanmanız lazım ama siz bunu her akşam bir fincan kahve içerek de “başarabilirsiniz”. 

Kafeinin insanı uyanık tutacağını herkes bilir. Kafein bazı kaynaklara göre petrolden sonra en çok ticareti yapılan madde ki bu da bize şu anki uyku yoksunu durumumuz hakkında çok şey söylüyor. Çoğu insanın bilmediği şey, vücudumuza giren kimyasalların birer yarı ömrü olduğu. Bir kimyasalın vücuttaki yarı ömrü, bu kimyasalın yarısının sistemimizden atılması için gereken süredir. Kafeinin yarı ömrü 6-7 saat ve bu da insanların genetik yapısına göre değişen bir şey.

Kafeinin çeyrek ömrü ise 12 saat (kimyasalın %75’inin vücuttan atılması için gerekli süre). Yani eğer öğle saatlerinde kafein aldıysanız, bu kafeinin dörtte biri gece yarısı hala beyninizin etrafında dolaşımda oluyor. Yani bu tam yatmadan önce bir fincanın dörtte biri kadar kahve içmek gibi bir şey. Bu durumda iyi bir uyku bekleyemezsiniz. Hele de akşama doğru kahve içiyorsanız, artık bunun neye eşdeğer olduğunu biliyorsunuz. Bu bence toplumda bilinmeyen büyük bir problem. Verilere bakarsanız son 30 yılda Starbucks gibi kahve satan yerlerin sayısı astronomik oranda arttı. Bence kahve, bizim gelişmiş ülkelerdeki kitlesel uyku yetersizliği problemimize karşı kendi kendimize kullanmaya çalıştığımız bir ilaç haline geldi. Evet, kafein psikoaktif bir madde ve bu nedenle ilaç diyorum. Hiç düşünmeden kullandığımız ve çocuklarımıza da kullandırdığımız bir ilaç. Hastalarımın çoğu kafeini kestiklerinde, uyku kalitelerinde artış görüyorlar. Belki birkaç gün baş ağrısı çekiyorlar ama uyku kaliteleri artıyor ve gün içinde daha çok enerjik ve üretken oluyorlar.

Kafein, bizim çocuklarımıza verdiğimiz tek psikoaktif uyaran. Ebeveynleri suçlamıyorum zira kafeinin etkilerini bilmiyorlar. Oldukça endişe verici bir araştırmada, insanlara bir fincan kahve dozunda kafein veriyorlar (200 milligram) ve sonra da derin uyku kalitelerini ölçmek için bu insanların derin uykuda ürettikleri, vücutlarının onarılmasına da yardımcı olan beyin dalgalarını kaydediyorlar ve akşama doğru içilen sadece bir doz kafeinin bile derin uykuda geçirilen zamanı %20 azalttığını buluyorlar. Derin uykuda böyle  bir azalmanın olması için 15 yıl yaşlanmanız lazım ama siz bunu her akşam sadece bir fincan kahve içerek de “başarabilirsiniz”. Bunu yapan insanlar ertesi gün kalktıklarında, derin uykularının kalitesi düşük olduğu için yenilenmemiş ve tazelenmemiş hissederler ve daha fazla kahve içmeleri gerektiğini düşünürler. Normalde bir fincan kahve içecek iken 2 fincan kahve içerler ve böylece bir bağımlılık döngüsü yaratırlar.

İnsanlar kafeinin üzerlerinde nasıl bir etkisi olduğunun ve sistemlerinde ne kadar uzun süre kaldığının farkında değiller. Kafeinin üzerinizde böyle bir etkisi olmasına karşı bağışıklılığınız olduğunu düşünüyor olabilirsiniz ama bilinç düzeyinde farkında olmasanız bile etkisi sandığınızdan çok olabilir. Bu nedenle kahve (ve çay ya da kola) içmeyi seviyor olsanız bile, bunu öğleden önce yapın ve öğleden sonra içmeyin.

Kitabım piyasaya çıktıktan sonra biri bana bir tweet yazdı ve şöyle dedi:

“Kafeinin problem olduğunu hiç düşünmemiştim ama kitabınızı okuduktan sonra, öğleden sonra içmemek kaydıyla günde sadece 2 fincan kahve içmeye başladım. 30 yıldır böyle iyi uyku çekmiyordum. İnsanların düşünmeden yaptığı, sıradan bir şey bile uyku üzerine böyle büyük etki edebiliyormuş.”

Kafein, kendi kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşüyor. Ne kadar çok kafein alırsanız, o kadar daha çok almanız gerekiyor ve o kadar bağımlı hale geliyorsunuz. Aynı şey sadece kahve için değil, çay için de geçerli. İnsanların kahve veya çayın yerine koyduğu yeşil çayda da oldukça yüksek miktarda kafein var.

Kahve sabah içildiğinde insanın ayıkmasına yardımcı olabilir ama kafein almak üzere de evrimleştiğimizi düşünmüyorum. Sirkadiyen döngüsünde en ayık olduğumuz zaman sabah 11. Bu saatte uyumanız imkansız olmalı ama uçakla seyahat ederken etrafıma baktığımda, uçaktakilerin yarısının saat 11 civarında uyuduğunu görüyorum. Eğer saat 11 gibi kendinizi kafein ilacı ile ayık tutmaya çalışıyorsanız, muhtemelen gece iyi uyuyamıyorsunuzdur. Kahveyi ve çayı bırakmanız ya da öğleden önce çok az içmeniz, üretkenliğinizi oldukça fazla oranda artırabilir.

Anahtar kelimeler: kafeinin zararları nelerdir, kafeinin etkileri, kafeinin vücuda etkileri,  kafeinin etki süresi, uykusuzluk, uyku problemi