Jordan Peterson – Bir yaşam rehberliği – Bölüm 3

Jordan Peterson’un konuşma ve derslerinden derlenen A Guide to Life videosunun Türkçe’ye çeviriminin üçüncü ve son bölümü. Birinci ve ikinci bölüm.

Bölüm 6 – Kendine iyi davran.

Kendine inan ve kendin için pazarlık yap.
Başarını sahiplen.
Sheryl Sandberg

Sevdiğin, iyi davrandığın birini kafanda canlandır ve kendine de öyle davranmaya çalış. Kendini kendinden biraz soyutla ve şöyle düşün : “Ben diğer insanların arasında bir insanım ve en az diğerleri gibi saygıyı hakediyorum. Kalan zamanımda kendimi hor görmek ve kendime zarar vermek yerine potansiyel olarak değerli bir insanmışım gibi kendime yardım edeceğim.

Bu zor bir şey. İnsanlar kendilerine gerektiği gibi özen göstermezler. Bunu ahlaki açıdan söylemiyorum. Demeye çalıştığım, aslında değerli biri olabileceğiniz konusunda kendinize bir şans verin. Odanızı toplayın, işlerinizi halledin ve kendinize biraz saygınız olsun. Sizin bir sürü potansiyeliniz var ve yapabileceğiniz bir sürü şey var. Siz gereklisiniz … evet düşündüğünüzden daha gereklisiniz. Eğer ard arda kötü tercihler yaparsanız, işler kötüye gider. Sadece sizin için değil. İşler kötüye gider. Bu nedenle de ne yaptığınız önemli. Yapmanız gereken şeylerden biri de kendinize, yaptığı şeyler önemli biri gibi gibi davranmanız. Bu nedenle de kendinize biraz saygınız olmalı.

Son Bölüm – Kendini geçmişten kurtar.

Hayat budur : bireylerin sürekli birbiri ile kesiştiği ve diğerlerinin hayatını farkında olmadan etkiledikleri zincirleme reaksiyonlar.

Sizin için çok önemsiz görünen bir karar, dünyanın kaderi için anıtsal olabilir.
J.D.Stroube

Genç insanlar, dünyayı değiştirmenin yollarını düşünmeyi severler. Ve bu aslında onların gelişiminin pozitif bir tarafı. Bu, gelişimsel psikolog Jean Piaget’in mesih aşaması dediği gelişimsel dönemdir ve Piaget bu dönemi geç ergenlik dönemi ile ilişkilendirir. Genç insanlar dünyayı değiştirmek isterler ama burada problem şu ki bu enerji başkalarını değiştirmeye çalışmaya kanalize olur.

Ama yapmanız gereken şey bu değil. Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsanız önce kendinizi değiştirmelisiniz. Aleksandr Solzhenitsyn’ın Sovyetler Birliğini analiz ettikten sonra söylediği gibi : “İyi ile kötüyü ayıran sınır çizgisinin politik görüşler, ülkeler arasında uzandığını düşünmeyin. Bu sınır ruhunuzun tam ortasından geçer. Ve dünyayı düzene koymak istiyorsanız yapmanız gereken şey kendinizi düzene koymaktır. Bu ciddi bir iş. Derler ki kendinizi yönetmek bir şehri yönetmekten daha zordur. Zira siz karmaşıksınız ve güçlü ve yararlı biri olmadan önce içinizde evcilleştirilmesi, hizaya gelmesi ve boyun eğmesi gereken canavarlar var.

Dışarı çıkıp dünyayı değiştirmek için başka kötü insanları değiştirmeye çalışmak yerine, insanlar önce içlerine bakıp kendi içlerini doğru şekilde düzene sokmalılar.

Eğer 18 aydan daha eski bir anınız varsa ve o anıyı hatırladığınızda hala duygusal tepki veriyorsanız, bu o anıyı açık seçik söze dökememişsiniz demektir. O anıyı neden – sonuç ilişkisinde yeterince analiz edememişsiniz ve kendinizi o anının pençesinden kurtaramamışsınız demektir.

Ve siz o anıyı sanki ağırlıkmışçasına taşıyorsunuz. Bu tip ağırlıklardan ne kadar çok taşıyorsanız o kadar fazla kortizol (stres hormonu) salgılarsınız. Kortizol sizi yaşlandırır.

Hayatınızı 6 devire ayırın. Doğumdan anaokulu sonuna, anaokulu sonundan ilkokul sonuna, vs … Nasıl yapmak isterseniz öyle ayırın. Sonra her devrin içindeki önemli duygusal olayları yazın. Ve sonra da onların sizin üzerinizdeki etkilerini yazın. Sonra da o durumda nasıl tepkiler verdiğinizi, neleri farklı yapabileceğinizi ve gelecekte neleri daha değişik yapabileceğinizi yazın. Geçmişinizi düzeltmek için.

Eğer geçmişi düşünüyorsanız bu neden – sonuç zincirini analiz etmediğinizi gösterir. Söyle düşünün, neden geçmişi hatırlıyorsunuz? Örneğin bu soruya geçmişin nesnel bir kaydını tutmak için cevabı verebilirsiniz. Ama bununla alakası yok. Geçmişi hatırlamanızın tek bir nedeni var : geleceğe hazır olmak. Geçmişi bu nedenle hatırlıyorsunuz.

Yapmanız gereken şey, geçmişi almak ve ondan bilgelik çıkarmak. Bilgelik ise körlemesine tümseklere takılmama yeteneğidir. “Şu, geçmişimde korkunç bir tümseğe körlemesine ve kafadan daldığım bir olay … bunun sonucunda bana korkunç şeyler oldu … ” O olayı parçalarına ayırmak ve olayın meydana gelişinde sizin işbirliğiniz oldu mu, oldu ise nasıl oldu anlamanız lazım. Gönüllü ya da gönülsüz işbirliği. Bu korkunç sonuç sizin katılımınızla nasıl ortaya çıktı? O şey neden oldu ve o şey olurken siz daha farklı nasıl tepki verebilirdiniz?

Bunu yaptığınız zaman beyniniz bu anıyı bırakacak ve anı takıntı olmaktan çıkacaktır. Zira beyninizin stres / endişe üreten bölgeleri size nerelerde engeller olduğunu söylemeye çalışıyor. “Oraya gitme, orada ateş var!” Belki, ama belki ateşin yöneticisi olacaksınız. Böylece ateşin efendisi olacaksınız, kurbanı değil. Birçok durumda tehlike, o durum üzerindeki ustalığınıza bağlı olarak aslında tehlike değildir. Hayat böyledir.

Sonuç olarak bir anıya bağlı negatif duygu, sizin o konuda ustalaşmanız için bağırmaktadır. Ve yazmak bu konuda size çok yardımcı olacaktır. Otobiyografik şekilde yazı yazarken beyninizi yeniden düzenliyorsunuz.

Duyguları düşünün. Anılar beyninizin değişik seviyelerinde depolanabilirler. Beynin ilkel, sürüngenler çağından kalma, fotografik ve oldukça duygusal derinliklerinden en tepeden söze dökülmüş gelecek planlarına kadar seviyelerde depolanabilirler. Negatif ve duygusal olan her şeyi alıp bunları geleceğiniz için açıkça dile dökülmüş bir vizyona çevirmek istersiniz.  Bu sizi geçmişten kurtaracaktır. Geçmişi düşünmüyor olmanız lazımdı.  80 yaşında iyi yaşanmış bir hayata dönüp bakıyorsanız tamam, o başka bir şey. Ama eğer 35, 30 hatta 25 yaşında iseniz ve zamanınızın çoğu geçmişi düşünmekle geçiyor ise bu sanki ruhunuz orda geçmişte tutsak kalmış gibi bir şey.Ruhunuzu araştırma ile kurtarmanız lazım. Burada metafizik dil kullanmak da uygun. Bir anlamda yaptığınız bu, geçmişe hapsolmak. Tüm kaynaklarınızı geleceğe yürümek adına kullanmak için bu durumdan kurtulmanız lazım.

Sıklıkla düşünürüm, insanlar kendilerini diğer insanlara kıyasla çok fazla sevmelerine rağmen, nasıl olurda kendi düşüncelerine diğerlerinin düşüncelerinden daha az değer verirler.

– Bitti –

Jordan Peterson Türkçe Kitap

Red Man Group Episode 27 Notları – Alfa / beta genetik midir yoksa öğrenilmiş midir?

Red Man Group Episode 27 – The Curse of The Thirsty Beta podcastına telefonla bağlanan birinin sorduğu “alfa / beta genetik midir yoksa sonradan öğrenilmiş midir?” sorusuna panelin verdiği cevap şöyle oldu :

Rollo Tomassi : Bence her ikisi. Erkekler ya da oğlan çocukları daha çok alfa karakterli doğarlar ve daha sonra KÖY (*) bu alfa özellikleri bastırır ve onları betaya çevirir. Bence küçük oğlan çocukları doğal olarak daha maceracı ve risk alabilen insanlar. Eğer bir oğlunuz ya da küçük bir erkek yeğeniniz varsa kızlar ve erkekler arasında küçüklüklerinde birçok fark olduğunu gözlemlemişsinizdir. Çoğu küçük çocukta alfa doğası vardır. Alfa doğası derken hepsi futbol oynamak, gidip silah talimi yapmak ya da birbirlerine taş fırlatmak ister demek istemiyorum. Bu alfalık küçük çocuklarda daha farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Ama biz bunu bir şekilde bastırıyoruz. Çocuk 5 yaşına geldiğinde bir çeşit endoktrinasyon yani çocukları 30una gelince daha önce konuştuğumuz yedek lastik olmak üzere kadına dilenen beta kalıbına dökme işi başlıyor.

Alfa / beta karakterinde kesinlikle biyolojik bir yan var. Ama sosyolojik bir yan da var. Zira birçok erkek “alfa tamamen  biyolojik, eğer alfa doğmadı isen siki tuttun” diyor. Hayır, öyle olmak zorunda değil. Şunu da çok duyuyorum : “sen doğal alfasın“. Doğal (alfa) miti diye bir şey var. Böyle doğduğuna dair. Evet eğer daha yakışıklı ve makülen özelliklere yatkın doğdu isen, kendine bakıyorsan, bu özellikler sayesinde ödüllendiriliyorsun. Evet biyolojik özelliklerin sayesinde ödüllendiriliyorsun ama o durumdaki erkekler bile hala (alfa özellikleri) öğreniyorlar. Doğal alfa olduğunu düşündüğünüz adam sadece sizden bir adım önde / daha erken başlamış. Bu adamın önceden başlamasının nedeni muhtemelen daha yakışıklı, daha masküleniteye meyilli olması ya da daha değişik bir kişiliğe sahip olması. Bir erkeği alfa ya da beta yapan çorbanın içine giren birçok malzeme var.

Bakın asıl soru şu : “bir erkeği ona öğreterek ya da zorla belleterek betalaştırabilir misin?” Kimse bu sorunun cevabını sorgulamaz. Herkes, “tabii ki” der zira bütün bu millenial gençliğe veya saç topuzlu erkeğe bakın. Bunlar böyle mi doğdular? Hayır. Böyle olacak şekilde beyinleri yıkandı. “(bir erkekten) beta yaratabilir misin” sorusunu hiç sormayız, ama “alfa yaratabilir misin?” sorusunu tartışıyoruz.  Bu tartışmalı zira Carl’ın (Black Label Logic) daha önce gösterdiği gibi istatistiklerin ortaya koyduğu gibi Pareto prensibine göre çoğu erkek beta kategorisine girecek.  Çoğu erkek, kendi cinsel pazar değerlerinin gerçek değerinden daha düşük olduğuna inanacak şekilde büyüyecek. Bir erkeği alıp kullanışlı saban öküzüne, kadın stepnesine çevirmek üzere örgütlenmiş koca bir sistemin olduğu yerde “evet tabii ki betalaşabilirsin” deriz, bu dönüşümü sorgulamayız. Tersini görmeyiz ama tersi de gayet olabilir bir şey. Alfa karakteri doğal olan erkek gibi öğrenmiş bir erkek de olabilirsiniz.

Ryan Stone : Bence alfa öğrenilmiştir. Genetik olup olmadığı umrumda değil, bence öğrenilmiştir. Bu argüman hiçbir zaman bir işe yaramaz. Bu insellerin kullandığı “looks max” (tip maksimizasyonu) kavramını duymuşsunuzdur.

Geçenlerde biri benim Instagram fotoğraflarımı almış, sanki yazan benmişim gibi bir insel subredditine koymuş ve “tipim hakkında yorum yapın” demiş. Ve elemanlar “çene geliştirici estetik cerrahi” gibi abuk subuk şeyler yazmışlar.

Bakın, bir genetik lotoyu kazanmak sayesinde çekici olma düşüncesinden size gelecek hiçbir fayda yoktur. Kimseyi genetik olarak gym üyeliğine ya da belli bir hırsa programlayamazsın.

Bunun yanında Carl’ın bahsettiği “yineleme krizini” ekleyin. Sosyal bilimler deneylerinin yüzde 40ı tekrar edilemiyor (tekrar edildiklerinde aynı sonucu vermiyor). Sizin ne kadar başarılı olacağınız hakkındaki tahminlerinizi, tahmin konusunda hava durumu sunucusu kadar başarılı olan bir yumurta kafanın çalışmalarına göre mi belirleyeceksiniz? … Yapmayın.

Bence öğrenilmiştir.

Carl (Black Label Logic) : Ben Ryan ile aynı fikirdeyim. Bence çoğunlukla öğrenilmiştir. Evet bazı erkekler doğuştan gelen yakışıklılıkları ve masküleniteye yatkın özellikleri ile hayata önde başlarlar ama bana bir adamı verseniz ben onu 10 – 12 günde alfa yaparım. Benim CTWC metodu dediğim ve daha önce hiç kimseyle paylaşmadığım yöntemim ile. Adama yüksek miktarda tren (**), kokain, 4 bardak viski ve cialis veriririm ve Las Vegas’ın ortasına bırakırım (***) … Testosteron seviyesini 1400 seviyesine çıkarırım ve biraz da viski ile çoğu erkek alfa olur.

Olay şu ki çoğu erkek kendi siklerine basma konusunda çok iyiler. Bunu az önce chat penceresinde tartıştım ama Beş Faktörlü Kişilik Kuramı açısından alfa ile beta arasındaki en temel fark şu : beta nevrotiktir, alfa değildir ve beta uzlaşmacıdır ama alfa ile uzlaşması zordur. Dışa dönüklük ve içe dönüklük her ikisinde de olabilir. Erkeğin cinsel partner sayısı ile doğru orantılı olan dark triad özellikleri de uzlaşmacı olmamak ve narsisist olmaktır. Eğer ukala, uzlaşması zor bir piç iseniz muhtemelen daha çok kadınla yatıyorsunuzdur.

Rollo Tomassi : İnsanlar alfa – beta terminolojisinden nefret ediyor. Twitter’da bu eleştiriyi çok görüyorum. “Alfa – beta kavramlarını kinaye yapmadan kullanabildiğinize inanamıyorum”. Ben de diyorum ki “inanamıyorsun zira bizim bunları soyut kavramlar olarak kullandığımızı anlayamayacak kadar salaksın”.  “Ohhh hepimiz gümüş sırtlı goriliz” diye göğsümüzü yumruklaya yumruklaya ortalıkta gezinmiyoruz. “Adam Ruins Everything” geçenlerde “alfa erkek diye bir şey yoktur” diyordu. Evet, senin baktığın etimolojik perspektife göre alfa erkek diye bir şey yok gerçekten. Kırmızı hap camiasında erkekler “biz hepimiz kurduz” diye gezinmiyor ya da belgesellerle kendilerini karşılaştırmıyorlar. Bunlar yer imi olarak kullandığımız kavramlar. Biz bunları daha büyük dinamikleri adlandırmak kavramak üzere kullanıyoruz. Daha büyük bir fenomeni açıklamak için bu kavramlara ihtiyaç var.

İnsanlar bu kavramları silmek ya da yeniden tanımlamak istiyorlar zira bunu yaparlarsa uykularını dönebilirler.

Donovan Sharpe : Bence hem genetik hem de öğrenilmiş şeyler. Örnek olarak ben hep yakışıklı bir erkektim. Üniversitenin ilk yılında 68 kiloydum ve sadece ilk dönemde 12 kilo kas yapmıştım. Kaslı, Adonis (Afroditin ölümlü erkek aşkı) gibi bir adamdım ama iliklerine kadar betalık işlemiş bir betaydım. Bence “gyme gidersen ve bol paran varsa alfasın” demek tembellik.

Biz alfa erkekler miyiz, bilmiyorum. Ben alfa mıyım bilmiyorum. Çıkıp da “eğer dikkatini çekmediyse bebeğim ben bir alfa erkeğim” demem. Hayır. Ben ortalamanın üstünde fit, ortalamanın üstünde tipe sahip ve kadınlar hakkında ortalama erkekten daha fazla şey bilen bir erkeğim. Hepsi bu. Beni alfa yapan şey bu. Alfa davranışlar öğrenilmeli. Rollo’nun dediği gibi bazıları önde başlıyor. Tipleri iyi ya da alfa erkek bir babaları var. Evet bu nedenle de insanlar bu erkeklerin doğal alfalar olduğunu düşünüyorlar. Alfa davranışlar yine de sonradan öğreniliyor. Bekar anneler tarafından yetiştirilen erkekler alfa olmuyorlar. Tamam birbirlerini vuruyorlar, hapishaneye düşüyorlar veya profesyonel sporcu oluyorlar ama hala alfa olamıyorlar. Hala dışarda konuşuyorlar ama adamım senin ananı hamile bırakan elemanın genetik özellikleri sayesinde iyi bir sporcusun ama alfa değilsin. Anan seni 14 – 15 yaşında doğurdu, o nedenle biyolojik sağlığın ve gücün çok iyi. Alfa özellikler yine de öğrenilmesi gereken şeyler ve bunun için de erkekliğe geçiş ritüelin olmalı. Bu da en iyi bir kadının elinde acı çekmekle olur.

Richard Cooper : 3 – 4 yaşına kadar hepimiz az – çok alfayız. Bir anaokulundaki 4 yaşındaki erkek çocukları izle. Doğal alfalar. Ama sonra okul sistemi, TV, Disney masalları derken o alfa davranışlarımız köreliyor. Bu davranışları yeniden öğrenmemiz gerekiyor. Olay bu.

(*) – Burada köy, bir Afrika atasözü olan “bir çocuğu bütün köyün yetiştirir (it takes a village to raise a kid)” cümlesindeki köy. Çocuğun sadece anne babası tarafından yetiştirilmediği, sonradan yetişkin olarak gireceği kalıbın sadece anne ve babanın elinde olmadığı, köyün (yani toplumun) güçlü bir etki yaptığını anlatır.

(**) – Trenbolone enanthate, bir çeşit steroit.

(***) – Kinaye yaptığını anlayacak zekaya sahip olmayanlar için yasal uyarı : dalga geçiyor. Bunları bir arada alan adam muhtemelen kalpten gider.

Red Man Group Episode 27 Notları – Bin tavizle betalaşmak

Red Man Group Episode 27 – The Curse of The Thirsty Beta podcastında Black Label Logic Carl, bin tavizle betalaşmak kavramını (betatization by 1000 concessions) anlatıyor :

Carl : “Bununla anlatmak istediğim, çoğu erkeğin olaya bir beta olarak başlamadığı. Eğer küçük erkek çocuklarına bakarsanız, neredeyse alfa olduklarını gözlemlersiniz. Eğer 3, 4 veya 5 yaşlarında iken bakarsanız. Ama zamanla bu alfalık tüm sistem, ilaçlar, vs … ile bu çocuklardan sopalanarak atılır.

Ama “bin tavizle betalaşmak” ile spesifik olarak anlatmak istediğim, bir erkeğin alfa iken bir ilişkiye girmesi ile beraber huzur için küçük, önemsiz ama sürekli tavizler vermesi. Örneğin kadını drama yaratıyorsa, başından savmak için bir şeye evet demesi, …

Evet bunu herkes yapar ama olay kaynayan kurbağa deneyi gibi bir şey. Bu “hey, gym’e gitmek yerine neden bugün benimle evde kalıp televizyon izlemiyorsun?” daveti üzerine gymi birgün atlama ile başlayabilir. “Neden dışarı çıkıp bir şeyler yapacağımıza, eve yemek ısmarlamıyoruz” ile devam eder. Sonra bir bakmışsın ki şişkonun teki olmuşsun, kadının senden tiksiniyor, kadın şişko ve o nedenle sen de onu sikmek istemiyorsun, vs …

Kadınlar içgüdüsel olarak kendilerini yıkıcı yaratıklar ve alfa bir erkeği alıp onu betaya çevirdikten sonra bu erkeğin kendisini değiştirmesine izin verdiği için erkekten tiksinerek adamın kıçına tekmeyi basacaktır. ”

Rollo Tomassi : “Bu Güzel ve Çirkin hikayesinin çirkin tarafının çirkin bir uzantısı. Kadınlar süpermen, tarzan tarzı alfa bir adamın peşinden koşarlar ve … bu birçok romantik romanın formülüdür. Kadın bu dizginlenemez alfa erkeği bulur ve her ne sihirli yöntemle olursa olsun bu kadın o dizginlenemez erkeği evcilleştirebilecek tek kadındır. Eleman ele avuca gelmez barbar ve vahşi adamdır ama kadının feminen ruhu sayesinde ya da bir şekilde evcilleşir. (Jordan) Peterson ara ara bu konuya değiniyor ama bu çok yaygın bir hikaye formülü. Ama Carl’ın demeye çalıştığı özellikle bu çağda her şey sosyal medya ya da globalizasyon ile aşırı abartılmış vaziyette.

Bu hikayenin çirkin bir yanı da var. Süpermen bir kere Klark Kent olmaya doğru bastırıldığında, oradan nereye gidiyor? Daha da kötüye : tembelleşiyor, şişmanlıyor, vs …

Bir erkek bu çizgiyi kırmadığı ve kendi kimliğini koruma konusunda ısrar etmediği sürece gideceği yer orası (şişman Klark Kent).

Stanford marshmallow deneyi

Stanford marshmallow deneyi, 1060 ve 70lerde o zaman Stanford Üniversitesinde profesör olan psikolog Walter Mischel tarafından tatminin ertelenmesi (delayed gratification) üzerine yapılan deney serisinin adıdır. Bu deneylerde, çocuklar bir odaya alınıyorlar ve önlerine küçük bir şekerleme konuluyor. Deneyi yapan yetişkin, çocuğa şimdi çıkıp kısa süre sonra geri geleceğini, eğer kendisi geri gelene kadar o şekerlemeyi yememiş olursa kendisine 2 şekerleme vereceğini söylüyor. Daha sonra da çocuğu odada şekerleme ile yalnız bırakıp 15 dakikalığına gidiyor. Ödül bazı deneylerde marshmallow (lokuma benzeyen ama daha yumuşak bir şekerleme)  bazen de kurabiye oluyor.

Bu çocuklar daha sonra 1980’lerin sonu ve 1990’ların başında takip ediliyorlar ve bir çocuğun o şekerlemeyi yemeden bekleme süresi ile hayatta başarısı arasında direkt bağlantı bulunuyor (SAT sonuçları, eğitimde çıktıkları seviyeler, BMI (şişmanlık ölçüsü) gibi değerler dikkate alınıyor).

Deney aslında Trinidad adasında daha önce yine Walter Mischel tarafından yapılan bir başka deneyden esinlenmiş. Dr. Mischel burada farklı etnik grupların pervasızlık, öz kontrol ve hayattan zevk alma gibi alanlarda birbiri ile çelişen sterotiplere sahip olduğunu gözlemlemiş. Sonra da Trinidad taşrasında yaşları 7 ile 9 arasında değişen, etnik olarak Afrika kökenli ve Doğu Hindistan kökenli kız ve erkek çocuklar arasında bir deney yapmış. Çocuklara bugün 1 sentlik küçük bir şekerleme almak ile bir hafta sonra 10 sentlik şekerleme alma arasında tercih yapmaları istenmiş. Mischel, deney sonucunda Doğu Hindistanlı çocukların Afrika kökenli çocuklara göre çok çok daha fazla oranda tatmini erteleyebildiklerini gözlemlemiş. Yaş da önemli bir etken iken deneyi yüksek sosyal statülü ya da düşük sosyal statülü çocuklar arasında yapmanın sonuçları değiştirmediğini görmüş. Bakın işte sıkı durun burası önemli (Warren Farrell’ın kulakları çınlasın) : Afrikalı çocukların önemli bir kısmının babasız büyüdüğünü (Doğu Hindistanlı çocuklardan sadece birinin evinde babası yokmuş) ve evde babanın olmasının tatmini erteleyebilme ile çok sağlam bir ilişkisi olduğunu gözlemlemiş. Babalı ailelerden gelen çocuklar daha üstün tatmin erteleme kabiliyeti gösteriyorlarmış.

Mischel ABD’de deneyleri 4 – 6 yaş arası çocuklar üzerinde yapmış. Hazzı erteleyebilen çocukların bunun için kendileri ile savaşını gözlemlemiş. Bazı çocuklar şekeri görmemek için gözlerini kapamak, oyalanmak için sıraya ayağıyla vurmak, saçları ile oynamak vs… gibi şeyler yaparak kendileri ile savaşırken bazı çocuklar ise deneyi yapan kişi odayı terk eder etmez şekerlemeyi mideye indiriyormuş.

600 adet çocuktan çok az bir kısmı şekerlemeyi hemen mideye indirmiş. Çocukların üçte biri ikinci şekerlemeyi alabilecek şekilde şekere dokunmamış. Yaş, hazzın ertelenmesini belirleyen önemli bir faktör olarak bulunmuş.

İlk deneyin amacı sadece haz kontrolünün hangi yaşta ortaya çıktığını bulmak. Fakat 80’lerin sonunda Michiel bu çocuklar acaba şimdi ne yapıyorlar diye bakmaya başlamış ve artık birer yetişkin olan çocukların hayat başarıları ile deney sonuçları arasında hiç beklemediği bir bağlantı olduğunu görmüş!

Sonuçlar çok şaşırtıcı değil. Jordan Peterson – Başarı, fedakarlık, çalışmak ve hazzın ertelenmesi yazısında belirtildiği gibi “başarılı olanlarımız hazzı / ödülü erteleyebilenlerimizdir”. Bir insanın hayatta başarılı olabilmesi için yapması gereken her şey, o an haz veren bir şeyin ertelenmesini gerektirir :

  • Sabah düzenli olarak 8’de işte olabilmek için saat 6’da uykunun hazzının bırakılması gereklidir.
  • Oturup ders çalışmak, gym’e gitmek, gelecek haftaki toplantıya hazırlanmak vs … için, TV izlemek, oyun oynamak, chatleşmek, vs … gibi hemen elinin altında olan hazların bırakılması gerekmektedir.
  • Kilolu birinin kilo vermesi için, hemen bir pastaneden alabileceği pastayı almayıp, pastanın hazzını ne zaman olacağı belirsiz bir zamana ertelemesi gerekir.

Jordan Peterson – Başarı, fedakarlık, çalışmak ve hazzın ertelenmesi

Fedakarlık ve çalışmak arasında bir fark yoktur. İkisi de sadece insanlara özgüdür. Bazen hayvanlar da sanki çalışıyorlarmış gibi davranırlar ama yaptıkları sadece doğalarının dikte ettiği hareketleri yapmalarıdır. Su samurları barajlar inşaa ederler. Su samurları, su samuru oldukları için barajlar yaparlar. Barajı yaparken akıllarından “şu an kız arkadaşımla bir sahilde olmak isterdim” diye düşünmezler.

Fedakarlık, çalışmak, basitçe hazzın ertelenmesidir ama bu fedakarlığın ruhu paramparça edebilecek ciddiyetini anlatmaya yeterli olmayan bir tanımlamadır. İnsanlık için hazzın / ödülün ertelenebileceğinin keşfi, zamanın ve sebep – sonuç ilişkisinin keşfi ile beraber oldu. Ya da en azından bilinçli insan davranışlarının nedensel gücünün keşfi ile.

Çok çok geride kalan geçmişte, gerçekliğin sanki kendisi ile pazarlık edebileceğimiz bir şeymiş gibi kurulu olduğunu farkettik. Şimdi doğru davranarak, dürtülerimizi kontrol ederek, başkalarının durumunu da göz önüne alarak gelecekte, henüz daha varolmayan bir zaman – mekanda, ödüllendirilebileceğimizi keşfettik. Anlık zevklerimizi kontrol altına almaya ve organize etmeye başladık ki diğer insanlarla ve gelecekteki kendimizle çatışmayalım.

Bunu yapmak, toplumu organize etmekten ayrıştırılamayacak bir davranıştır. Bugünkü çabalarımızla geleceğin kalitesi arasındaki neden – sonuç ilişkisinin farkına varmamız, sosyal sözleşmeyi motive etti. Bugünün emeğinin çoğunlukla başkalarının verdiği “söz / vaat” olarak güvenilir bir şekilde stoklanmasını sağlayan organizasyonu oluşturdu.

Bir şeyi anlamak, çoğunlukla onu söze dökebildiğimizden çok önce anladığımız şeye göre davranmak şeklinde ifade edilir. Bir çocuğun anne veya baba rollerinin ne olduğunu anlatabilecek kelimeleri kazanmasından çok önce anne – baba taklidi yapabilmesi gibi. Tanrıya kurban vermek, ertelemenin yararlılığını göstermek için ilk zamanlarda oluşturulan karmaşık bir ritueldi.

Avı öldürünce dibine kadar lapur lupur yemekle etin bir kısmını ateşte buhulayıp akşama yemek ya da orada olmayan birine vermek üzere kenara ayırmak arasında çok uzun bir zaman dilimi vardır.

***

İnsanın bir şeyi kendi kullanımın ya da başkası ile paylaşmak için kenara ayırmayı öğrenmesi çok uzun zaman aldı. Aslına bakarsanız bu ikisi aynı şey zira kendi kullanımınız için saklamanız aslında başka biri olan gelecekteki kendiniz ile paylaşmak için kenara ayırmanız demektir. Elinin altına gelen her şeyi bencilce hemen mideye indirmek çok daha kolay ve daha büyük ihtimalle yapılacak şeydir.

Ödülün ertelenmesi ve bunun bir konsept haline getirilmesinin her adımı arasında uzun bir zaman dilimi vardır. Kısa dönemli paylaşım, gelecek için stoklamak, o stoğun kayıt olarak temsili, gelecekte para olarak temsili en sonunda da bunun bankada para biriktirmek şeklini alması adımları arasında uzun yüzyıllar vardır.

Atalarımız kaderi tayin eden gücü, sanki başka bir insanmış gibi kendisiyle pazarlık yapılabilecek, takas yapılabilecek bir ruh olarak kişiselleştirdiler. Ve inanılmaz olan şu ki bu işe yaradı. Bunun nedenlerinden biri, geleceğin genellikle sizin geçmiş davranışlarınızın her ayrıntısını izleyen insanlardan oluşmasıdır. Buradan yükseklerde oturan ve insanın her hareketini takip edip sonradan başvurmak üzere kaydeden tanrıya ulaşmak zor olmadı.

Peki neyi feda edeceğiz? Küçük fedakarlıklar, küçük ve tekil problemleri çözmek için yeterli olabilir. Ama daha büyük fedakarlıklar, daha büyük ve karmaşık bir dizi problemi aynı anda çözebilirler. Bu tür fedakarlıklar daha zordur ama daha yararlı olabilirler.

Tıp okulunun gerektirdiği disipline adapte olmak, üniversiteli genç parti hayvanının zevk dolu hayat stili ile çok ciddi bir şekilde çatışabilir. Gençliğinin tadını çıkarmak yerine disiplinli bir şekilde çalışmak, genç üniversiteli için büyük bir fedakarlıktır ama bir doktor gerçekten de ilerde evine yemek götürebilir. Uzman bir doktor olmak için yapılan fedakarlık, uzun süreli ve büyük bir fedakarlıktır.

Evet, fedakarlıklar, geleceği daha iyi yapmak için gereklidirler. Ve daha büyük fedakarlıklar daha iyi olabilirler.

***

Hazzın ertelenmesinin faydalı olacağının bilsek de, bu erteleme en antik ve temel hayvani dürtülerimizle çatıştığı için uygulamada büyük güçlükler yaşarız. Hayvani dürtülerimiz bizi her zaman anında ve zaman kaybetmeden tatmin olmaya zorlarlar. Özellikle de uzun süreli olarak bir şeyden mahrum kaldığımız zamanlarda. İşi daha da karmaşıklaştıran bir şey de, bu tür bir haz ertelemenin, ilerdeki ödülü garanti edecek bir sosyal stabilizasyona ihtiyaç duymasıdır. Kenara attığınız herşey ilerde yok olacak ya da çalınacak ise, tasarruf etmenin bir manası yoktur.  İşte bu nedenledir ki bir kurt, tek seferinde 9 kilo eti mideye indirecektir. Kurt, “böyle hayvan gibi yediğim için kendimden nefret ediyorum, birazını gelecek hafta için saklamalıydım” demez.

Peki bu kadar imkansız görünen iki başarı, ödülün ertelenmesi ve toplumun stabilizasyonu, nasıl oldu da aynı anda meydana geldi. Hayvandan insana doğru gelişimsel ilerlemeyi yazalım. Yazacaklarımız detaylarda yanlış olabilir ama buradaki temayı açıklamak için doğru bir yaklaşımdır.

Birincisi, elde fazladan yiyecek olması gereklidir. Mamutların ve diğer büyük otçulların etleri bunu sağlayabilir. Zamanında çok mamut yedik. Muhtemelen hepsini yeyip tükettik.

Büyük bir hayvanın avlanmasından sonra elde fazladan et kalır. Bu başlangıçta kazara olabilir ama zamanla “daha sonrası için”in yararı takdir edilmeye başlar. Bununla paralel belli bir fedakarlık fikri de oluşmaya başlar. “Eğer bir kısmını sonra yemek için bırakırsam, şu an canım hepsini yemek istese bile, ilerde aç gezmek zorunda kalmam”.

Bu fikir sonraki aşamaya evrilir. Eğer bir kısmını sonraya saklarsam, aç gezmem gerekmeyecek. Yakınımdakiler de aç kalmayacak. Buradan da şuna evrilir : “bütün bu mamutu tek başına yiyemem ama hepsini saklayamam da. Belki bir kısmını başkaları ile paylaşabilirim. Belki bu başkaları, onlarla mamutu paylaştığımı hatırlayacaklardır ve kendilerinde fazla mamut olduğunda ve bende mamut eti olmadığında benimle paylaşacaklardır. Böylece şimdi de yemek yerim, sonra avlanamasam bile yemek yiyebilirim. Hiç fena alışveriş değil.”

“Belki bu şekilde paylaştığım insanlar bana güvenmeye başlayacaklar. Belki sürekli olarak alışveriş yapabileceğiz. Böylece mamut gelecekte mamut olur. Gelecekteki mamut ise kişinin itibarı olur.” Bu sosyal sözleşmenin ortaya çıkışıdır.

Paylaşmak, değer verdiğin bir şeyi verip karşılığında hiçbir şey almamak değildir. Aslında paylaşmayı reddeden her çocuk, bunun olacağından korktuğu için paylaşmayı reddeder. Paylaşmak, doğru şekilde yapıldığında, ticareti ateşler. Paylaşamayan, alış veriş yapamayan çocuk, arkadaş edinemez. Zira arkadaş sahibi olmak bir çeşit alışveriştir.

***

İnsanlık başarılı insanların başarılarını ve başarısız insanların yenilgilerini binlerce yıl boyunca gözlemledi. Bu gözlemlerimizden şu sonucu çıkardık :

  • Başarılı olanlarımız hazzı / ödülü erteleyebilenlerimizdir.
  • Başarılı olanlarımız gelecekle pazarlık yapanlarımızdır.

Başarılı olanla başarısız olan arasındaki fark nedir? Gelecekte daha iyi bir ödül için, hemen şimdi duyabileceğin hazdan ve ödülden fedakarlık edebilmektir.

Jordan Peterson Türkçe Kitap

Zorba

Ortaokul (eskiden ortaokul vardı) yıllarında sınıfımızda  Mert diye bir zorba (bully) vardı. Bu eleman hepimizden daha iri ve daha güçlü idi. En büyük zevklerinden biri de çevresinde topladığı ufak çetesi ile bizleri fiziksel olarak sık sık ezmekti. Dayak değil ama sudan sebeplerle kol bükmek, itip kakmak, acıtacak şekilde el sıkmak, ayaklarından ters çevirip sallandırmak (yaratıcı velet) vs … Kötüsü bunu kızların önünde de yapardı, rezil olurduk.

15 yaş civarında iken bir kızdan hoşlanıyordum. Çıkma teklif ettim ama kabul etmedi. Ben de o konuda canım sıkkın iken bu eleman kızın önünde (kızın önünde olması özel değil tesadüftü) çetesi ile benim kolumu büküp duvara yapıştırınca benim için bardak taştı. Zaten dolmuştum ama bu konuda bir şeyler yapmaya karar verdim.

Sınıfta gym’e giden bir arkadaşım var. Kaslı ve güçlü olursam Mert ile başedebileceğime karar verip ona danıştım. Ondan biraz tavsiye aldıktan sonra gym’e başladım. O zaman gyme gitmeme sebebim çöp gibi olmam ve dalga geçilmekten korkmamdı. Gerçekten de okuldan birkaç eleman da orada olduğu için başında ciddi de dalga geçildim. Ama 4 – 5 ay düzenli gym bile çok etkili bir şekilde beni kaslandırmıştı.

Sonra birgün televizyonda Van Damme’ın dövüşçü filmini izledim. Thai box radarıma girmişti. Tamamen sportif amaçlarla. Mert’i okul bahçesinde Tong Po gibi topuk manyağı yapma hayalleri kurmaya başladım (meğersem Van Damme orada Tekvando ve bale karışımı bir şey yapıyormuş ama onu yıllar sonra Wikipedia’dan öğrenecektim).

Aradım, taradım ama şehirde tek bir salon bulamadım.Benim peder bey gençliğinde boks yapmış. Kafaya bak, dedim ki tekvandoya gideyim, peder de bana boks öğretsin. İkisi beraber kick box olsun.

Amca o zaman 40 – 41 yaşlarında götü göbeği bırakmış ama hala kelebek gibi uçup arı gibi sokacak kondisyonda. “Baba bana boks öğret” deyince istekle işe koyuldu fakat adamda ciddi sabır problemi olduğu için 2 – 3 dersten sonra sinir harbimizin yumruklaşmaya gideceğine karar verdik ve ben de peder beyi resimden çıkardım.

Sonra öğrendim ki yakın bir şehirde bir adet thai boks salonu var. Yaz tatilinin başında oraya yazıldım ve haftada 3 – 4 gün otobüsle antrenmana gitmeye başladım. O yaz aynı zamanda üniversiteye çalışmaya başladığım yaz olduğundan inanılmaz bir tempoyla çalışmak zorunda kaldım. 10:00 – 12:00 ve sonra 12:30 – 15:30 arası 4 saat ders çalışıyor, 16:00’da evden çıkıp 17:30 antrenmanına gidiyor, eve 19:30’da geri varıp yemek yedikten hemen sonra 20:00 – 10:00 arası 2 saat daha çalışıp yatıyordum.  Yaz sonunda Van Damme split yapabilir hale gelmiştim 😀

O ilk yazın bitiminde okula geldiğimde duruşumdan konuşmama herşey değişmişti. Kafamda bunlar bana sataşacak ve ben de kızlarla Van Damme dansı yaparaktan hepsini yere sereceğim hayali var ama 3 – 4 aylık antrenmanla nereye kadar. Ha Mert bir yumruk vursa savururdum belki ama yerim Van Damme splitini, ben Van Damme olsam ne yazar. Adam Chuck Norris.

Fakat ilginç bir şekilde elemanlar bir türlü bana bulaşmıyorlar. Fiziksel olarak gelişmemden muhtemelen. Sonunda birgün çetenin tıfıllarından biri öne çıkıp koridorda beni sıkıştırıp itip kalkmaya kalktığında elemanı duvara çarpan tek bir yumruk attım ve ondan sonra da bir daha hiçbir şey yapmam gerekmedi. Hepsi çetenin önünde olmuştu ama diğerleri hiçbir şey yapmadılar. Mert bana bir daha hiç bulaşmadı. Diğer elemanları sıkıştırmaya devam etti.

Dediğim gibi herif istese yine beni çok rahat iter kakardı. Bunu yapmama sebebi muhtemelen muay thai hocamın anlattığı bir hikayedeki ana fikirle alakalı.

Safariye çıkan 2 eleman grubu kaybetmişler, savana da ellerinde silah da olmadan yürüyorlar. Birden uzaktan bir aslan bunlara koşmaya başlamış. Elemanlardan biri hemen çantasından spor ayakkabısını çıkarıp bağlamaya başlamış. Diğeri “aslandan hızlı koşabileceğini mi sanıyorsun” diye sorunca da “senden hızlı koşayım yeter” demiş (Gerçekçi adamdı. Muay Thai’nin en yararlı tarafı kondisyon çalışmalarıdır zira sokakta size saldırırlarsa o kondisyonla öyle bir kaçabilirsiniz ki elemanların hiçbiri sizi yakalayamaz derdi).

Yani eleman daha kolay hedefler varken muhtemelen benimle uğraşmanın riskine değmeyeceğine karar verdi. Her ne kadar olay hiç beklemediğim şekilde çok kolay çözülse de bu sonuca gelene kadar neredeyse 1 yıl deli gibi ter dökmüştüm.

Bully (zorba) konusunda görüşüm tamamen tukaka değil. Çocukluk yaşlarında yaşıtlarınca alaya alınmak, ezilmek her ne kadar çok rahatsız edici olsa da, bildiğim çoğu arkadaş bu kötü durumdan aile veya öğretmen müdahalesi olmadan kendi başlarına kurtuldular. Bully berbat biri ve bazıları gerçekten müdahale gerektirse de bugün zorbalık karşıtı kampanyalarda hepsi bir kefeye konularak büyükler tarafından engelleniyor. Oysa çocukluk yıllarında karşılaşılan ve aşılan zorbaların çoğu çocuk için, özellikle de erkek çocuk için, önemli bir güçlenme fırsatı.

Bugün maalesef ideal çocuk tipi kız çocuğu olduğundan ve erkekler de defolu kız gibi yetiştirildiğinden, çoğu erkek çocuğundan bu tür zorbalıklar karşısında hemen duygusal davranmaları, kendini bu durumdan kurtaracak stratejiler geliştirmek ve çaba harcamak yerine de ebeveynleri müdahaleye çağırmaları bekleniyor. Tekrar ediyorum bazı zorbalık durumları bu tür müdahale gerektirebilir ama çoğu durum aslında standart erkek grubu zorluklarıdır.

Zorbalar, hayatın her alanında karşımıza çıkabilecek insanlar. Özellikle okul ve iş gibi bu zorbalarla sürekli aynı mekanda bulunmamız gereken ortamlarda oldukça çekilmez insanlar. Bu tür insanların minyatür versiyonları olan okul zorbaları örneğin insana ilerde daha ciddi zorbalarla başa çıkmayı öğretebilir.

Bir zorba ile karşı karşıya kalan kişinin ilk öğrenmesi gereken şey, ne kadar öyle görünmese de “olayın kişisel olmadığı ve olayı kişisel algılamamak” gerekliğidir. Olayı kişisel algılamamak demek aslında olaydan kendinizi duygusal olarak koparmak demektir. Bu önemli. Zorba siz onu kişisel algılamıyorsunuz diye daha az can sıkıcı olmayacak ama zorbaya zihin enerjisi tüketmeyeceksiniz.

Bundan sonra ise zorbanın çoğu duygusal olan saldırılarını etkisizleştirmek için ne yapacağınızı düşünmek ve bir plana göre soğukkanlı bir şekilde çalışmak gerekli. Bu çalışma olayı çok çok emek ister ama zaten tam da bu nedenle insan gelişip zorbayı aşabilir.

Bence duygusal zorbalar konusunda bunun en sağlam yolu zorbanın duygusal manipülasyonlarından etkilenmemek veya en azından etkilendiğini ona belli etmemektir. Ya da alaya karşı alay ile cevap vermek. Kısacası coolunu kaybetmemek en önemli karşı saldırı. Hatta bazı durumlarda kişi aslında zorbayı tahrik eden şeyin kendi duygusal zayıflığı olduğunun farkına varacaktır. Örneğin erkek shit testi yazısından bahsettiğimiz erkek takımlarının birbirlerini itip kakmasını zorbalık sayıp olayı gerçekten kendi eliyle zorbalığa çeviren zayıf erkekler gibi.

Günümüzde özellikle bu tür duygusal zayıflığa meyilli erkek sayısı oldukça arttı. Erkek shit testi denilen itip kakmayı anlamadıkları gibi, zaten okul sistemi de bu tür erkek takımı dinamiklerini kaka hareketler kategorisine sokuyorlar. Zira günümüzde okul sisteminin altın standardı kız öğrenci davranışlarıdır.

Tekrar ediyorum bazı zorbalıklar çizgiyi aşacak olsa da çoğu zorbalık aslında kişinin kendisini zorlayarak geliştirmesi için bir fırsattır. Özellikle ergen yıllarında karşılaşılanlarla kendiniz baş edemeyeceğinize karar vermeden, ya da duygusal tepkiler vermeden önce bunun aşılınca bir gelişim fırsatı olabileceğini en azından göz önüne alın. Mert olmazsa ben şimdi bile  yararını gördüğüm gym ve muay thai’ye başlamazdım bile. Hatta sonradan üniversite hazırlıkta kullandığım disiplini de bu tempolu yıldan aldığımı düşünüyorum.

Saha raporu – Tinder acemi şansı

Erkek Adam kitapları serisinden Erkekler İçin Tinder Rehberi kitabı için tıklayınız.

Tinder’ı ilk kullanmaya başladığımın ertesi günü tamamen acemi şansı denebilecek bir şekilde s – kapanışı yapmıştım. Hatta Tinder’da bu başıma gelmese idi muhtemelen kullanmaya devam etmezdim.

Uygulamayı yurt dışında iş seyahatinde iken bir Cuma akşamı otelde kurdum. Yeni boşanmışım ve daha taze bekarlığımı sadece bir iki kez özgürce kullanmışım. Beraber çalıştığım genç çocuklar muhabbetini ederken bana da gösterdiler ben de neden olmasın diye kurdum. Sağa – sola ata ata belki bir 100 hatuna baktım ve uygulamayı kapatıp yattım. Tinder alarmları ancak Cumartesi öğleden sonra gördüm. 5 hatunla eşleşmiştim. Sonra biraz sağa sola kaydırınca bu sayı 10’a çıktı. Hayırdır inşallah diyerekten iki üç tanesi ile mesajlaşmaya başladım.

Hatunlardan biri 30lu yaşlarının başında, isminden ve üniversitesinden bariz Filipinli bir hatundu. Efsane vücut, daha efsane ve gayet güzel bir fotosu olan bir popo ile yarışmaya benden 3 km öteden katılıyordu. Sanırım sadece 5 – 6 mesaj yazmıştım ki pat diye “Tinder kullanmaktaki amacın ne?” diye sordu. Yılların emektarı shit test dedektörü anında devreye girdi. “En taze BFF’imi bulmak tabii ki” gibi bir cevap verince de “daha iyisi friends with benefits hahaha” dedi. Ben de içimden “Mahmut bu hatun yollu” diyerekten “yeni yetme gibi chatleşecek miyiz, gel bir kahve içelim” diye otelin dibinde bir Starbuck’a çağırdım.

Hatun fotoğraflarındaki gibi bir şeydi. Fakat çok resmi giyinmişti. Meğersem benim otele yakın bir yerde fotoğraf çekilmeye gelmiş. Yaş 32, 13 yaşında bir kızı olan (hiç evlenmemiş) bir bekar anne. Kanada’ya göçmenlik başvurusu yapmış ve Hong Kong’da 15 gün o işlerle uğraşıyormuş. AirBnb bir odada kalıyormuş falan.

Starbucks’tan sonra açız deyip hemen yan tarafta yemek yedik ve sonra bir şeyler içelim diye güzel manzaralı ve sarılma bahaneli bir çatı katı barına doğru yola çıktık. Fakat hatun lokantanın kapısından çıkarken kolumu kavradı. Erkekliğin unutulmuş kitabı der ki “hatun kolu böyle kavrıyorsa bu penisi kavramanın sembolik bir göstergesidir”. Hatunun bilinçaltından gelen vites topuzunu kavrama işareti üzerine ben de vites arttırdım. “Çok erken daha, bende şarap var, manzaranın kralı var, gel otelde içelim biraz” diyerek odama çağırdım.  Bende şarap falan yok aslında yani var da otelin şarabı. Hamburgerin 30 USD olduğu otelde o şarabı açarsam mantarını çıkışta götüme sokarlar. Neyse hatun kısık bir sesle “ok” dedi sadece. Kendisini aslında otelin hemen dibine çağırdığımı fark ettiğinde biraz affalladı ama asansörde de kolumdaydı. Odaya girdiğimizde pencereden biraz manzaraya baktı, sonra arkasında durmakta olan bana döndü. Tek kelime etmemiştik ve bundan sonra öpüşmeye başladık. Beni üstüne çekerek yatağa uzandı ve sonra olaylar gelişti …

Tinder kurduktan sonra daha 24 saat geçmeden s – kapanış yapmıştım. Üstelik ilk buluştuğum hatunla. Tamam, klasik hatunu seks eşiğinden aşırma modunda gittim ama acemi şansım şuydu ki hatun zaten o gün uygun ise bir erkeği yatağa atma modundaydı. Shit test olmadan, fazla konuşmadan yatakta idi. Pazara kadar bende kaldı ve Pazar’dan sonra bir daha hatunu hiç görmedim. 3 gün sonra iki satır mesajlaştık o kadar.

Yurt dışında Tinder gerçekten de böyle nokta atışı olabiliyor. Daha önce Asyalı Kızlar yazısının sonunda Filipinli başka bir kızdan bahsetmiştim :

Tinder çıktığından beridir o işe bulaşmıyorum zira gerek yok. Bu akşam, 200 metre ötedeki otelde kalan ve tatil için Bangkokta olan 29 yaşında bir Filipinli ile buluşacağım, bakalım ne çıkacak.

O da mesela hemen hemen aynı şekilde sonuçlandı. Onu da belki saha raporu olarak yazarım.  Tinder’ı gereksiz küçümsemeyin. Zira gündüz oyunundan daha verimli olabiliyor ve her ne kadar mesajlaşmanın yüz yüze konuşmaktan daha kolay olacağı düşünülse de, kızla buluştuğunuz andan sonrası bildiğin fiziksel oyun.

NOT : Şarabı açmadım tabii. Şarap hatunun aklına bile gelmedi. İnip bira aldım onu içtik. Fiyatını sonradan sordum 300 USD imiş zaten!

Tinder Rehberi

Beta vücut dili – Instagram erkek arkadaşları ve anasının kuzusu oğluşlar

Instagram, bir erkeğin dikkatle ve kırmızı hap farkındalığı ile bulunması gereken bir ortam. Kim ne derse desin bu uygulamanın ana kullanım amacı kadınların ilgi çekme ihtiyacını karşılamak. Bu ortamda selfie ya da bir erkekle fotoğraf koyan kadın o erkeği, erkek sevgilisi bile olsa, fotoğraf aksesuarı olarak kullanıyor. Uydu erkeklerin de instagramda “Melis benimle fotoğrafını koymuş, bana önem veriyor …” dedikleri fotoğrafların amacının ne olduğunu daha önce yazmıştık.

Bu yazıda çiftlerin vücut dilindeki beta alametleri konusuna tekrar gireceğim. Rollo Tomassi son aylarda bu konuda birçok örnek fotoğraf ve video paylaştı ve geçen gün Man Effect’te Timothy Wegner ile bu konuda bir podcast yaptı.

Yukarıdaki foto, Rollo Tomassi’nin Beta Tells (beta alametleri) yazısından. Erkek kadına doğrı eğilmiş ve kadın ondan demir korkuluğun fiziksel olarak izin verdiği son noktaya kadar geriye kaçmış. Vücut dili erkeğe oldukça kapalı.

Kadınlar söz konusu olduğunda söylenen değil yapılan mesajdır. Bunu bir kez öğrenen erkeğin taktığı kırmızı hap gözlükleri ile hayata baktığınızda, birçok çiftin ilişkisindeki statüsünü vücut dilinden anlayabilirsiniz. Kadınlar erkeklere göre çok daha fazla oranda vücut dili ve hareketlerle “konuşurlar” ve bir erkek kadının bu “konuşmasını” duymuyor ise kadın bilinç altında o erkeği tecrübesiz = kadınlar tarafından tercih edilmeyen diye yaftalar.

Instagram erkek arkadaşları

“Eğer kız arkadaşınız size sıklıkla fotoğrafını çektirip Instagram’a koyuyor ise o durumda bir aksesuar olduğunuzu unutmayın.  Kadınlar neden Instagram’a fotoğraflarını koyuyorlar : ilgi çekmek için. Bir kadın Instagram için fotoğraf / selfie çekiyorsa ve siz de o fotoğrafın içinde iseniz siz o fotoğrafta aksesuarsınız. Giydiği bir kolye kadar aksesuarsınız.”

Aşağıdaki foto bir ara çok moda olan ve bir erkeğin en kepaze şekilde aksesuar olduğu instagram foto akımından.

“Kadın erkeğin önünde giderken onu elinden tutup sürüklüyor. Kadınlar bunu neden yapıyorlar? Kendilerinin reklamını yapmak için.  Bu fotoğraflarla ilgili yorumumu eleştiren erkekler “abartma ama sadece öylesine sıradan bir fotoydu” diyorlar.  Evet işte tam da sıradan olması problem. ”

 

Aşağıdaki foto, “instagram aksesuarı erkek arkadaşa” bir başka güzel örnek. Hatunun duruşuna dikkat edin. Eleman orda yokmuş gibi. Fotoğraf “çift fotoğrafı” diye etiketlenmiş ama hatun eleman orda yokmuş gibi poz veriyor. Gerçekten de elemanı bu fotoğraftan çıkarsanız, hatunun verdiği poz hiç garip kaçmaz. Ama eleman hatunun içine düşmüş, fotodan hatunu çıkaramazsınız. Aksesuar derken Rollo bunu kastediyor.

“Bu tür erkek kızın içine düşmüş ama kız erkek yokmuş gibi başka yöne bakıyor fotoğraflarındaki mesaj nedir? Mesaj şu : ‘ben hala uygunum ve mümkünse başkasını arıyorum. Bu elemanın beta olduğunun farkındayım ve bu elemandan uzaklaşmak istiyorum'”.

“Aşağıdaki foto sahiplenici eş korumacı bir pozisyon. ‘Bu piliç benim’ diyor. Bunun kendi başına hatalı bir şey olduğunu söylemiyorum. Kadının elinin erkeğin saran kolunda olması ise kadının bundan hoşlandığına işaret ediyor. Hatuna eğilmesi ve fazla duygusal pozu faüllü ama hadi tamam diyelim.

Antonie Bordain‘in böyle birçok fotosu var ve orada Bordain hatunu sarmalamış ve hatuna eğilmişken Asia Argento ise adamdan uzağa eğilmiş ve ‘yardım edin, beni alın buradan’ duruşunda.”

Anneciğimi çok seviyorum pozu

Aşağıdaki son zamanlarda klasikleşen bir poz.

“Adını hatırlayamıyorum ama bu adam ünlü biri. Elemanın parası var ve her şeye sahip. Bu foto bir fotoğraf serisinden. Hepsinde eleman böyle hatuna eğilmiş ve öpmeye çalışıyor. Ve hatunun suratına bakın. Hatun elemanın karısı. Sanırım eleman şarkıcı. Her neyse.

Elemanın sarışın güzeli bir karısı var. Elemandan genç gibi duruyor. Kadın kesinlikle henüz parti yıllarını geride bırakmamış bir kadın gibi duruyor. Fakat oldukça zengin olan bu adama yamanmış. Fakat kadının eline bakın. Bu fotoğraf yukarıda kadını kolları arasına almış adamın fotoğrafından çok farklı.  Orada eş koruma (mate guarding) var ama buradaki eleman tamamen “anneciğimi çok seviyorum” pozunda.

“Ben bu poza “anneciğimi çok seviyorum” pozu diyorum. Eleman öpücüğe abanmışken kadının nasıl giyindiğine, dışarıya (kameraya) nasıl baktığına ve gülüşüne dikkat edin. Kocasına değil ‘sana’ bakıyor. Bu bir reklam pozisyonu.”

“Bu tür fotoğraflar hep gündelik instagram fotolarında ortaya çıkıyor. Biliyoruz ki instagram fotoları kadınların dışarıdan ilgi toplama aracı. İlgi, kadınların dünyasının akçesidir.  Kadın bir erkekle beraber olduğunda, o erkek ya kadının arkadaşlarının kıskandığı ve kadının gözünün içine baktığı bir adam olur ya da aksesuar. Bu fotoğraftaki eleman kesinlikle aksesuar. Bu kadın böyle bir elemanla ünlü veya zengin olmasa idi asla beraber olmazdı.”

Fotoğrafta kadının elinin adamı nasıl kendisinden uzak tutmaya çalıştığına dikkat edin.

Aşağıda çiftin bir başka fotoğrafı var.

“Sanki adamı o fotoğrafa fotoşop ile koymuşlar. Sanki dalga geçmek için fotoğrafa fotoşop ile eklenmiş. Fakat maalesef fotoğraf gerçek. Elemanın bu kadınla her fotoğrafı böyle.

Kadının dışarı anons ettiği şey şu : ‘Ben sırf pratik olduğu için bu adamlayım’. Hatun eleman yokmuş gibi dışarı bakarak ‘umarım birileri bu fotoğrafı görür zira ben hala uygunum’ diyor. Kadın ‘ben hala uygunum’ bakışı atarken eleman ‘anneciğim seni çok çok seviyorum’ pozunda.

Çok trajik ama bugünlerde bu pozu çok görüyorum. Eleman muhtemelen beta kafa yapısını taşıma lüksü olacak kadar zengin.”

Aşağıdaki fotoğrafta ise dünyanın en soylu mavi haplısı Prens Herry var. Herry tipik bir mavi haplı.  Alfa mı beta mı tartışılır. Çocukken acayip ana kuzusu idi, babası dünyanın en beta soylularından biri ama kendisi 20lerinde gayet alfa takılan bir abi idi. Her neyse.

Yukarıdaki gibi berbat olmasa da Prens Harry’nin buradaki pozundaki hatuna eğilişi onu da neredeyse “anneciğimi çok seviyorum” pozuna sokmuş.  Kötü çocukların kucağında hopladıktan ve duvara tosladıktan sonra kendinden genç bir prensi kafalayan feminist ablanın yüzüğü dünyaya gösterişi de dikkate değer. Kendi hayatını yaşamış çoğunluk gibi sıradan bir bekleyen beta ya da kedilerle dolu bir evde sonlanmadım sevinci.

Aşağıdaki oğlan ise “anneciğim seni çok seviyorum” pozunu anahtarlık yapıp kıza hediye vermiş.  Trajik.

“Hatun dışarı bakıyor ve ‘bu elemanın beta olduğunu biliyorum ve bundan daha iyisini arıyorum. Bu elemanla birlikteyim ama hala uygunum’ sinyali gönderiyor. Eleman bunu kıza hediye yapıp vermiş. Kız ne zaman kız arkadaşlarıyla dışarı çıksa elemanı hatırlamak zorunda. Trajik olan şu ki eleman bunun tatlı bir şey olduğunu düşünüyor. Ama değil. Bu kıza sürekli yapışkan, duygusal ve fazlaca bağlı bir erkekle olduğunu hatırlatıyor.”

“Eleman bunu kıza bir çeşit bölgesini işaretleme jesti olarak vermiş. Kız dışardayken ona evde erkek arkadaşı olduğunu hatırlatacağı kadar diğer erkeklere bu kadının bir erkek arkadaşı olduğunu gösteriyor. Burada büyük bir kendine güvensizlik ve süper beta bir davranış var. ”

Ama trajedi istiyorsanız, olay bu aşağıdakidir. Fotoda yazan şu :

“Ben kelime anlamıyla bu adamı yıllarca peşimde koşturdum … ve nihayet kaçmaktan yorgunum. Hayatıma yeniden hep olması gerektiği gibi başlamaya hazırım. Seni seviyorum.”

Elimizde yine “anneciğim seni çok seviyorum” fotosu var. Yine adamı fotoğraftan at, kızın pozu zerre sırıtmaz zira adam orada yok gibi poz vermiş. Suratında yine yukarıdaki kadınların suratındaki ifade var.

Burada yakında duvara çarpacağını anlamış, Rollo’nun uyanış aşaması dediği aşamaya gelmiş bir kadın var. Bekleyen betasını kullanmak üzere yörüngeden indirmiş. Eleman hatunun kucakta hoplamalı parti yılları bitene kadar bekleyecek kadar aptal.  Hatunun suratında Prens Herry’nin gelini Megan gibi “parti yıllarımda hayatımı yaşadım ama sonunda da cezasını çekmeyeceğim” mutluluğu var.

Erkeğin eş kollama sarılışı yukarıdaki oğlandan farklı. Orada kız vücut dili ile bunu onaylıyordu (elini erkeğin koluna koyarak) ama burada erkek 100% aksesuar. Fotoşopla at kimse farketmez.

Bir erkeğin fedakarlığının değerini ancak başka bir erkek bilir

Er Ryan’ı kurtarmak filminin final sahnesini izlediniz mi? Eğer izlemediyseniz filmi izleyin. Az çok maskülen pespektifte yapılmış güzel bir filmdir ve sonunda ise çok ilginç bir kırmızı hap dersi vardır. Steven Spielberg Abi kırmızı hap dersi verme amacında değildir ama olay kadınların erkeklerin yaptıkları fedakarlıkları hiçbir zaman anlayamayacak olmasına çok güzel bir örnek.

Önce videoyu izleyin.

Hikayede Ryan’ı kurtarmak için ölen tek adam Yüzbaşı Miller değildir ama ölenler onun temsilciliğinde Ryan’a “bunu hak et” derler. Filmin sonunda artık yaşlanmış olan Ryan’ın Miller’ın mezarı başında hayatını gözden geçirmesine ve onu gerçekten hak edip etmediğini sorguladığına şahit oluyoruz.

Klasik Eski Kitap formatında bunu dönüp karısına soruyor : “Bana iyi bir hayatım olduğunu söyle … bana iyi bir erkek olduğumu söyle.”

İşte burası bombadır. Adam 2. Dünya Savaşında savaşmış, bir sürü fedakarlıkta bulunmuş ve en büyük fedakarlıkta bulunarak savaşta hayatını kaybeden birinin mezarı başında cidden duygulanarak bir soru soruyor. Adamın gözleri dolu dolu ve çok ciddi bir soru sorduğu her halinden belli. Hatunun olayın önemini zerre kadar kavrayamadan ve kavramaya da yeltenmeden verdiği tepki ders niteliğinde. Sempatik görünmeye çalışan ama her halinden “ne diyor lan bu ihtiyar” ifadesiyle adamın yanağını okşuyor.

Kadınlar erkeklerin realiteyi çalışır halde tutmak ve sürdürmek için yaptıkları fedakarlıkları asla takdir edemezler. Bir erkeğin yaptığı fedakarlıkları ancak başka erkekler takdir edebilirler.

O nedenle dertlerinizi kadınlarla paylaşmayın diyoruz. Herşeyden önce neden dert olduğunu anlamayacaklardır. O nedenle ilişki yatırımı diye birşey yoktur diyoruz. Düşmüş bir erkeğe tanımadığı bir erkeğin yardım etme ihtimali tanıdığı bir kadının yardım etme / edebilme ihtimalinden daha fazladır. Az ama öz sayıda biraderler edinin. Dertlerinizi ve tasalarınızı onlarla paylaşın. Bir kadının sizin yaptığınız fedakarlıkları anlamasını ve takdir etmesini asla beklemeyin, planlarınızı buna göre yapmayın. Ve tabii bir kadın için gereginden fazla yatırımı yapmayin (böyle devam edersem coşup en büyük MGTOW başka büyük yok diye sokağa fırlayacağım :D)

Bill Burr – Annelik dünyanın en zor mesleği (!)

Kadınların birbirlerine sürekli söyledikleri ve kimsenin de düzeltmediği bir yalandır anneliğin dünyanın en zor mesleği olması. Üstad Bill Burr üzerinden pijamalarını çıkarmadan yapılabilecek bu işin neden dünyanın en zor mesleği olmadığını kendi üslubu ile çok güzel anlatıyor.