Kaçıngan Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Giriş yazısı için Bağlanma Stilleri ve İlişkilerdeki Rolleri
Bir önceki bölüm Kaygılı Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Çocukluk döneminde kaygılı-kaçıngan olarak adlandırılan kaçıngan-ilgisiz bağlanma şekli, psikoloji literatüründe tanımlanan üç güvensiz yetişkin bağlanma şeklinden biridir. Katı ve duygusal açıdan mesafeli, duyguların ifade edilmesine tahammülü olmayan, çocuğunun bağımsız ve dayanıklı olmasını bekleyen ebeveynler, çocuklarını kaçıngan bağlanma şekline sahip olmasına sebep olabilirler.

Yetişkin hallerinde bu çocuklar kendinden emin ve kendi kendine yeterli görünürler. Duygusal veya fiziksel yakınlığa tolerans göstermezler ve sağlıklı ilişkiler kuramayabilirler. Ayrıca, iş hayatında genellikle bağımsız, ‘yalnız kurt’ olarak etiketlenirler. Ancak bu bireylerin değişerek güvenli bağlanma şekli geliştirmeleri mümkündür.

Kaçıngan bağlanma şekline dair sık sorulan sorulara göz atalım:

  • Erken çocukluk döneminde bu bağlanma şekli nasıl oluşur?
  • Çocuklar bu güvensiz bağlanma şekillerini nasıl geliştirirler?
  • Çocuklarda kaçıngan bağlanmaya özellikle ne sebep olur?
  • Yetişkinlerde kaçıngan bağlanmanın belirtileri nelerdir?
  • Kaçıngan yetişkinlerle ilişkiler nasıldır?
  • Kaçıngan bağlanma şeklini değiştirebilir misiniz?
  • Kaçıngan bağlılıktan nasıl kurtuluruz?

Yetişkinlikte İlişkileri Kurma Şekliniz Çocukluğunuza Bağlıdır.

Bazı insanların bir ilişki içindeyken bile neden kimseye güvenmek ya da gerçekten bağlanmak istemediklerini hiç merak ettiniz mi? Çoğumuz hayatımız boyunca güçlü ilişkiler kurmayı amaçlıyoruz.

Sevgiye ve şefkate ‘açız’. Neden? Çünkü duygusal yakınlığın birçok avantajı vardır. Yani düşüncelerimizi ve duygularımızı açıkça paylaşabiliyoruz, destek ve güvence alıyoruz, dinlendiğimizi, takdir edildiğimizi, değer gördüğümüzü hissediyoruz ve bunun sonucunda kendimizi sakin ve güvende hissediyoruz.

Duygusal yakınlık bize bir istikrar duygusu sağlayabilir; hayatı yalnız yaşamıyoruz, güvenebileceğimiz biri var. Eğer kendimizi güvende hissedersek ve başkalarından değer görürsek daha yüksek bir özgüvene sahip olabilir ve hayata karşı olumlu bir bakış açısına sahip olabiliriz.

Yakın ilişkiler kurması gereken ve başkalarına güvenmek isteyen (ve başkalarının da kendisine güvenmesini sağlamak isteyen) biriyseniz, muhtemelen bazı insanların bu temel insan arzularından neden yoksun olduğunu merak etmişsinizdir. Bunu nasıl yapabiliyorlar?

Gerçek şu ki, bu çoğunlukla bilinçli bir seçim değildir. Yetişkinler olarak ilişki kurma şeklimiz, çocukluğumuzda ebeveynlerimizle ilk sosyal bağlarımızı kurma şeklimizle büyük ölçüde bağlantılıdır. Bu teoriye göre dört yetişkin bağlanma şekli vardır:

1: Kaygılı (endişeli olarak da tanımlanır)

2: kaçıngan (İlgisiz olarak da tanımlanır)

3: Dengesiz (korkak-kaçıngan olarak da tanımlanır)

4: Güvenli.

Çocuklar erken çocukluk döneminde güvenli bağlanmayı nasıl oluştururlar?

Bağlanma teorisi der ki: bizi büyüten kişilerle çocukken kurduğumuz ilişkiler yetişkinlikte nasıl ilişkiler kuracağımıza bir zemin hazırlar.

Ebeveynlerimizin davranışları, Karşılaştığımız ilk sosyal etkileşimdir. Bundan dolayı, ilişkilerin nasıl işlediğine dair bize bir izlenim verirler.

Başkaları benimle ilgilenecek mi? Onlara güvenebilir miyim? Onlara bağlanabilir miyim?

Ebeveynlerin duygusal olarak ulaşılabilir olduğu ve bebeğin ihtiyaçlarına duyarlı olduğu güvenli bir ortamda bebek büyütürken, bu (bilinçaltındaki) soruların cevapları muhtemelen evet olacaktır. Buna güvenli bağlanma diyoruz.

Çocuklukta güvensiz bağlanma nasıl gelişir?

Ancak çocuk temel ve duygusal ihtiyaçlarının karşılanmadığını algıladığında insanlara güvenmekte zorlanacaktır. Bu tür çocuklar tarafından sosyal bağlar güvenli veya istikrarlı bir şey olarak algılanmayabilir.  Çocuk bu şekilde güvensiz bir bağ oluşturur.

Kendi kendine yeten ve başkalarına güvenmeyen (güvenmek istemeyen) tanıdığınız o kişiye geri dönelim. Bağlanma teorisine dayanarak, söz konusu kişinin bağlanma şeklini güvensiz bağlanma şekli olarak sınıflandırabiliriz. Daha spesifik şekilde, kaçıngan/ilgisiz olarak bilinir.

Nasıl olur da Çocuklar kaygılı-kaçıngan bir bağlanma stili geliştirirler?

Bir çocukta Kaygılı/Kaçıngan bağlanma şeklinin gelişimi, ebeveynlerin duygusal açıdan ulaşılabilirliğiyle büyük ölçüde bağlantılıdır. Ebeveynler genel olarak çocuğu tamamen ihmal etmezler. Hatta onun yanındadırlar. Bununla birlikte, duyguların ve yakınlığın sergilenmesinden kaçınma eğilimindedirler ve çoğu zaman çocuğun duygusal ihtiyaçlarına yanlış ayak uydururlar. Bu tür ebeveynler çekingen davranır ve çocuk destek, güvence ve şefkat istediğinde geri adım atar gibi görünür. Durumun duygusal yoğunluğu arttıkça ebeveynlerin daha da uzaklaşması muhtemeldir. Bunalabilir ve dışarı çıkmak isteyebilirler. Bu, onların ulaşılmazlığının en belirgin olacağı zamandır. Çocuk yakınlık ihtiyacını dile getirir, ancak yakınlık görmek yerine kapının yüzüne kapandığını fark eder. Çocukları çekingen hale gelen ebeveynler, yalnızca kendi duygularını ifade etmekten kaçınmakla kalmayabilirler. Ayrıca, ister olumsuz (üzüntü/korku) ister olumlu (heyecan/sevinç) olsun, çocuklarının herhangi bir belirgin duygu gösterisini onaylamayabilir ve tolere etmeyebilirler. Bu tür duygular ortaya çıktığında ebeveynler sinirlenebilir ve çocuğa sert olmasını söyleyerek çocuğun davranışını bozmaya çalışabilirler. Ebeveyn, çocuğundan bağımsız, ciddi ve içine kapanık davranmasını bekler. Böyle bir ortamda yetişmek, büyük olasılıkla kaçıngan bağlanma şekline neden olacaktır. Çoğu zaman aile bireylerinin kendisi de bu bağlanma şekline sahiptir. Ebeveynler bu şekilde büyüdüğü için bunu istemeden bir sonraki nesile aktarırlar.

Yetişkinlerde kaçınmacı bağlanma stilinin belirtileri

Kaçıngan/İlgisiz bağlanma şekline sahip yetişkinler, dışarıdan bakıldığında olduğu kişiden ve bulunduğu yerden oldukça memnun gibi gözükürler.

Çok sosyal, uyumlu ve beraber vakit geçirmesi eğlenceli kişiler olabilirler. Ayrıca bu bireylerin çok sayıda arkadaşı ve/veya cinsel partneri olabilir.  Yani genelde, yalnız ya da kimsesiz değillerdir.

Kaçıngan yetişkinler bağımsız olma eğilimindedirler. Benlik saygıları yüksektir ve güvence veya duygusal destek için başkalarına güvenmezler.

Bu tür bireyler mesleki gelişimlerine yatırım yapabilir ve muhtemelen her kişisel başarıyla kendilerine olan güvenleri de artar. Daima her şey kontrolleri altındaymış gibi gözükür.

Kaçıngan bir yetişkin ilişkilerde nasıl davranır?

Kaçıngan yetişkinler için sosyal etkileşimler ve bağlar yüzeyseldir. Bir ilişkinin anlamlı ve tatmin edici olabilmesi için derinleşmesi gerekir. İşte o zaman kaçıngan bağlanma tarzı bir kişiyle beraberseniz   ‘duvara çarparsınız’. Bu kişiler etraflarında olmanıza izin verir, ancak içeri girmenize izin vermezler. Güçlü yakınlık ve samimiyet gösterilerinden kaçınma eğilimindedirler. İşler ciddileştiğinde ilgisiz/kaçıngan bireylerin kendilerini kapatmaları muhtemeldir. Bu noktada bu kişiler ilişkiyi bitirmek için bir neden bulmaya çalışabilirler. Eşlerinin davranışlarından, alışkanlıklarından ve hatta fiziksel görünümlerinden son derece rahatsız olabilirler. Sonuç olarak tutarsız davranıp partnerlerini kendilerinden uzaklaştırırlar. Bu bağlanma şekline sahip yetişkinler, hayatlarında duygusal yakınlığa ihtiyaç duymadıklarına inanırlar. Bu onların yetiştirilme tarzının doğrudan bir sonucudur. Ebeveynleri onlara insanlara güvenilemeyeceğini öğretmiştir. Geçmişte duygusal destek aradıklarında bu sağlanmamıştı. Bunu başkalarından aramayı veya beklemeyi bıraktılar. Sanki ‘kontak kapatmış’ gibidiydiler.

Kaçınan yetişkin için duygusal yakınlık ve Samimiyet genellikle söz konusu bile değildir.

Dışarıdan bakıldığında kaçıngan bağlanma şekline sahip bir yetişkin kendinden emin, güçlü ve aklı başında görünebilir. Ancak bu, kişinin acı çekmediği, çevresindekilere acı çektirmediği anlamına gelmez.

Kaçınan yetişkin için duygusal yakınlık ve mahremiyet genellikle söz konusu değildir. Fayda elde edemeyeceklerinden değil, nasıl yapılacağını bilmediklerinden.

Her halükârda derin, anlamlı ve uzun süreli bir ilişki kuramama bu bağlanma şekline sahip kişiler için acı verici olabilir. Onları sevenler için de yürek parçalayıcı olabilir.

Ayrıca ebeveyn olarak kaçıngan bağlanma şekline sahip olmak çocuğunuzun bağlanma şeklini de etkileyebilir. Eğer sizde varsa muhtemelen sonraki nesle aktaracaksınız.

Kaçıngan bağlılanıyor olabilirim… şimdi ne olacak?

Kayıtsız/kaçıngan bağlanma şeklini kendinize uyduğunu fark ettiyseniz veya kaçıngan bağlanma şekline sahip biriyle birlikte olduğunuzu fark ederseniz ne yapabilirsiniz?

Önemli olan, duygusal yakınlık ‘kontağının’ açılması gerektiğini anlamak ve kabul etmektir. Bu zor olabilir ve çok çaba gerektirebilir.

Ne hissediyorum? Kaçıngan yetişkinin duygusal yakınlık anında ortaya çıkan duygusal ve fiziksel hislere dikkat etmeye başlaması gerekir. Öz düşünüm, kişinin mevcut kalıpları anlamasına ve analiz etmesine yardımcı olabilir.

Neye ihtiyacım var? Bir diğer önemli adım ise duygusal ihtiyaçları keşfetmek, anlamak ve nihayetinde ifade etmektir.

Ne yapmalıyım? Bir noktada kaçıngan yetişkinler, insanlarla daha yakın ilişkiler kurmaya başlayabilir. Başkalarını içeri alma ve yakınlarının duygusal ihtiyaçlarına yanıt verme konusunda kademeli bir yaklaşım izleyebilirler.

Kaçıngan Yetişkinlerin Bağlanma Şekillerini Değiştirmesi mümkün müdür?

Açıkçası, bu model üzerinde bir terapistle çalışmak, güvenli bağlanma kazanma yolunda ilerlemenin muhtemelen en faydalı yolu olacaktır. Bu sizin için bir seçenek değilse, kendi üzerinizde çalışmanız gerekecek. Her iki durumda da bağlanma şeklinizi değiştirmek istiyorsanız bunun için çaba harcamanız gerekir. İster yakın bir arkadaşınızla, ister bir terapistle, ister bir kitapla bu sorun üzerinde çalışıyor olun, tutarlılık ve çaba esastır.

Sonraki bölüm: Dengesiz Bağlanma Stili

(150 sayfa – PDF & EPUB)
(Shopier sepetinde 138 TL ve üzerinde %30 indirim var.)

Kaygılı Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Giriş yazısı için Bağlanma Stilleri ve İlişkilerdeki Rolleri

Kaygılı bağlanma, 3 güvensiz bağlanma şeklinden biridir. Çocuklarda kaygılı-değişken bağlanma olarak adlandırılan bu bağlanma şekli, erken çocukluk döneminde gelişir. En yaygın sebebi uyumsuz ve tutarsız ebeveynlerdir.

Düşük özsaygı, şiddetli reddedilme veya terk edilme korkusu ve ilişkilerde yapışkanlık, bu bağlanma şeklinin yaygın belirtileridir. Her ne kadar çaba gerektirse de bu tür bağlanma sorunları yaşayan insanlar zamanla güvenli bir bağlanma şekli geliştirebilirler.

Kaygılı bağlanmayla alakalı sık sorulan soruları ele alalım:

● Erken çocukluk döneminde bu bağlanma nasıl oluşur?
● Çocuklar bu güvensiz bağlanma şeklini nasıl geliştirir?
● Çocuklarda kaygılı bağlanmaya özellikle ne sebep olur?
● Hangi çocukların kaygılı bağlanma geliştirme riski daha yüksektir?
● Kaygılı yetişkinlerle ilişkiler nasıldır?
● Kaygılı bağlanma şeklinden kurtulabilir misiniz?
● Kaygılı bağlılıktan nasıl kurtulurum?

Kaygılı Bağlanma ile Alakalı Bilmeniz Gereken Her Şey

Birçoğumuz takdir, dikkat ve destek istiyoruz. Sevilmek, güvende hissetmek, değer görmek, takdir edilmek istiyoruz. Hiç kimse soğuk havada yapayalnız kalmak istemez. Onay aramak normaldir, Ailenizden, arkadaşlarınızdan ve partnerlerinizden onay aramak ve duygusal duyarlılık beklemek normaldir.

Birinin sevgisini kaybetmekten korkmak da normaldir. Ancak ya bu istek ve korku haddinden şiddetli hale gelirse?

Güvenlik ihtiyacı ve terk edilme korkusu ilişkilerinizi kontrol altına alacak kadar güçlü olabilir ve yetişkinlerde güvensiz bağlanma şeklini fark etmek her zaman kolay olmayabilir.

İlk olarak bağlanma teorisine kısa bir giriş

Tarihi 1950’lere kadar dayanan “bağlanma teorisine” bir göz atalım,

Psikiyatrist ve psikanalist John Bowlby’e göre, bir kişinin kendisine çocukken bakan kişiyle ilişkisi, çocuğun tüm hayatı boyunca sosyal etkileşim ve ilişkilere nasıl yaklaşacağını etkiliyor

Konsepti kavramak oldukça kolay. Bir bebek dünyaya geldiğinde ona bakan kişiyle kurduğu sosyal bağ (genelde ebeveynler) kurduğu ilk sosyal bağdır ve çocuğun kafasında sosyal bağlara dair algılar ilk olarak bu zamanda oluşur.

Çocuk, ona bakan kişilerin çocuğun duygusal ihtiyaçlarına duyarlı olduğu, sıcak ve koruyucu bir ortamda büyürse, güvenli bir bağ (güvenli bağlanma olarak adlandırılır) oluşur.

Çocuğa dolaylı yoldan duygularının ve ihtiyaçlarının tanınacağı, destekleneceği ve sevileceği ayrıca genel olarak insanlara güvenilebileceği öğretilir.

Buna karşılık, çocuk; ihtiyaçlarının karşılanmadığını algılarsa, ona bakanlarla güvenli ve istikrarlı bir bağ kuramaz.

Bu ilişkilerin nasıl ilerlediğine dair çarpık bir perspektife neden olur.

Yetişkinlerde görülen 3 tip güvensiz bağlanma çeşidi vardır:

  • Kaygılı (Endişeli olarak da bilinir.)
  • Kaçıngan (İlgisiz olarak da bilinir)
  • Dengesiz (Korkak-kaçıngan olarak da bilinir.)

Çocukluk çağında kaygılı bağlanma stiline ne neden olur?

Kaygılı/Endişeli bağlanma silinin (çocuklarda kaygılı kararsız olarak adlandırılır) oluşumu genelde tutarsız ebeveynlik modeliyle ilişkilidir. Bazı zamanlar ebeveynler çocuğun ihtiyaçlarına destekleyici ve duyarlı, bazı zamanlar da uyumsuz olurlar.

Bu tutarsızlık çocuğun ebeveynlerinin davranışlarının anlamının ne olduğunu ve gelecekte onlardan ne beklemesi gerektiğini kavramasını zorlaştırır. Çocuğun, ona karışık sinyaller gönderen ebeveynleriyle olan ilişkisi konusunda kafası karışabilir

Çocuklarda kaygılı, kararsız bağlanma şeklinin gelişmesiyle bağlantılı bir diğer faktör de çocukla ilgilenen kişilerin “duygusal açlığıdır”. Bu durumda çocuğu büyüten kişiler, çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamaktan ziyade kendi ihtiyaçlarını karşılamak için çocuklarla duygusal/fiziksel yakınlık arayışına gireceklerdir. Bu tür ebeveynler müdahaleci veya aşırı koruyucu olabilirler. Çocuğu, kendi sevgi ‘açlıklarını’ kapatmak için veya kendilerini belirli bir şekilde göstermek (örneğin mükemmel ebeveyn olarak) için kullanabilirler. Çocuğun bu şekilde yetiştirilmesinde, yetiştiren yetişkinlerde de doğuştan gelen ve istemsiz bir kalıp olabileceğini unutmamak gerekir. Çocuğu kaygılı bağlanma şekli geliştiren bakıcıların kendilerinin de kaygılı bağlanma şekline sahip olmaları muhtemeldir. Ve bu genetik bir durum değil, davranış kalıplarının nesilden nesile aktarılmasıyla ilgili bir durumdur.

Hangi çocukların kaygılı (kararsız) bağlanma geliştirme riski daha yüksektir?

Önceki paragraf, çocuğa bakan kişinin hangi davranışlarının çocuğun güvenli bağlanma yeteneğini tehdit edebileceğine dair bir özet sunmuştu.

Çocuğun duygusal ihtiyaçlarına tutarsız tepki verme, uyumsuzluk ve duygusal mesafenin yanı sıra çocuğun yaşamına aşırı ilgi ve müdahalecilik, çocuklarda kaygılı bağlanma şeklinin gelişimi için risk faktörlerinden bazılarıdır.

Buna ek olarak, nadir bazı risk faktörleriyse şunlardır:

  • Fiziksel veya psikolojik istismar
  • Ebeveynden erken ayrılma

Bu arada, güvensiz bağlanma stiline sahip olmanın ruhsal bir hastalık ya da bozukluk olmadığını unutmamak gerekir. Güvensiz bağlanma stilleri, yetişkinler arasında yaygındır ve çoğu durumda endişelenecek bir durum yoktur. Yine de dengesiz/güvensiz bir bağlanma stiline sahip olmak, sıkıntıya neden olabilir veya ilişkilere zarar verebilir.

Yetişkinlikte kaygılı bağlanma şekline sahip olmanın belirtileri

Kaygılı bağlanmaya sahip birisi nasıl fark edilir? Kaygılı/endişeli bağlanma şekline sahip yetişkinler, başkaları hakkında olumlu düşüncelere sahip olabilir ancak genellikle düşük öz saygıdan mustariptirler.

Bu kişiler hassastır ve partnerlerinin ihtiyaçlarına duyarlıdır, ancak genellikle güvensizdirler ve bir ilişkide kendi değerleri konusunda endişelidirler.

Eğer sevdiği kişi onu reddederse ya da ihtiyaçlarına cevap vermezse, kendisini suçlayabilir ya da kendisini sevgiye layık biri olarak görmeyebilir.

Genel olarak kaygılı bağlanan yetişkinler, sevildiklerine, değerli olduklarına ve yeterince iyi olduklarına dair sürekli güvenceye ihtiyaç duyarlar.

Güçlü terk edilme korkusu çoğu zaman kaygılı yetişkinlerin partnerlerini yoğun bir şekilde kıskanmasına veya şüphelenmesine neden olabilir.

Bu korku aynı zamanda umutsuzluğa kapılmalarına, takıntılı olmalarına ve ilişkilerini kafalarına takmalarına da yol açabilir. Kaygılı bağlanma şekline sahip yetişkinler genellikle yalnız kalmaktan korkar, hatta yalnız kalmayı beceremezler.

Samimiyet ve yakınlık ararlar, son derece duygusaldırlar ve başkalarına bağımlıdırlar. Sevgilinin varlığı onlara, onların güçlü duygusal ihtiyaçları için bir ilaç gibi gelmektedir.

İlişkilerde Kaygılı Bağlanma Şekli

Güvensiz bir bağlanma şekline sahip olmak yorucu olabilir. Her zaman duygusal bir hız trenindeymişsiniz gibi hissedebilirsiniz.

Kaygıya, strese, mutsuzluğa ve hayattan keyif almamaya neden olabilir. Kaygılı bağlanma stiline sahip yetişkinler söz konusu olduğunda ilişkiler hem ‘hayat kurtaran’ hem de ‘hayat için bir tehdit’ konumunda olabilir.

Bir yandan, yalnız kalma ya da reddedilme korkusu zehirdir; sürekli şüphe ve endişeye yol açan rahatsız edici bir duygudur. Diğer yandan, sevilen kişinin varlığı ve daha da önemlisi sevgi göstermesi ilaçtır.

Dahası, kaygılı bir kişi ilişkide hangi konumda durduğu ve partnerinin onu kendisi kadar sevip sevmediği konusunda güvensiz olabilir. Sonuç olarak, partnerin en ufak bir hayal kırıklığı ya da reddedilme belirtisi, zaten düşük olan özgüvenine zarar verebilir.

Bağlanma Stilinizi değiştirebilir misiniz?

Şanslıyız ki, bağlanma stilleri değişebilirler. Bazen değişim kendiliğinden gerçekleşir: Güvenli bir şekilde bağlanan bir kişiyle ilişki, duygusal yakınlığı, sakinlik ve istikrar duygusuna erişmeyi kolaylaştırabilir.

Bu yeni deneyim, algıda bir değişime, yeni alışkanlıklara ve kalıplara yol açabilir. Diğer türlüsünde, bağlanma şekliniz üzerinde daha çok çalışmanız gerekebilir. Geçmişinizi değiştiremezsiniz ama bugünü değiştirebilirsiniz.

Güvensiz bağlanma şeklini iyileştirmenin anahtarlarından biri, sevdiklerinizle, özellikle de partnerinizle olan etkileşim şeklinizi anlamaktır. İlişkilerdeki davranış kalıplarınızı tanımak ve bunlara dikkat etmek sorunun çözülmesini kolaylaştıracaktır. Kendi üzerinize düşünmek önemlidir. Çocukluk deneyimlerinizi analiz etmek ve anlamlandırmak da önemli bir adımdır.

Geçmiş deneyimlerin bugünü etkilemesinin ve belirlemesinin bir zorunluluk ya da kader olmadığını fark etmek, yerleşik davranış kalıplarından ve alışkanlıklardan kurtulmayı kolaylaştıracaktır.

Açıkçası, bu model üzerinde bir terapistle çalışmak, güvenli bağlanma kazanma yolunda ilerlemenin muhtemelen en faydalı yolu olacaktır.

Her iki durumda da bağlanma şeklinizi değiştirmek istiyorsanız bunun için çaba harcamanız gerekir. İster yakın bir arkadaşınızla, ister bir terapistle, ister bir kitapla bu sorun üzerinde çalışıyor olun, süreklilik ve çaba gerek şarttır.

Bir sonraki : Kaçıngan Bağlanma: Sebepleri ve Belirtileri
Giriş yazısı için Bağlanma Stilleri ve İlişkilerdeki Rolleri

 

(150 sayfa – PDF & EPUB)
(Shopier sepetinde 138 TL ve üzerinde %30 indirim var.)

Bağlanma Stilleri ve İlişkilerdeki Rolleri

Bağlanma stilleri ve ilişkilerde oynadıkları roller hem araştırmalarda hem de insanların düşünce ve davranış kalıplarını anlamaya yönelik dürtülerinde geniş kapsamda ilgi uyandıran bir konu. Bağlanma stillerindeki farklılıkların insan ilişkilerini emsali olmayan şekillerde etkileyebileceğinden, bu ilgi de gayet olağan.

Bağlanma stilleri genelde çocukluk çağlarında oluşur ve sonraki dönemlerde durağan kalır. Ancak bu, onların daha sağlam bağlanma stilleri ile değiştirilemeyeceği anlamına gelmez. Bu sadece bağlanmayla alakalı sorunlarınızı çözerek öz farkındalığınızı geliştirmeniz gerekeceği anlamını taşır. Sorunu çözmenin ilk adımı, “güvensiz” bağlanmanın nasıl geliştiğinin ve ilişkileriniz içindeki düşünce ve hareketlerinizi nasıl etkilediğinin farkına varmaktır.

Güvensiz Bağlanma stilleri ilişkilerimizde nasıl negatif davranış kalıpları oluşturuyor?

Hiç ilişkilerinizin partner fark etmeksizin neden aynı uyumsuz durumlarda kaldığını merak ettiniz mi? Belki kıskançlık ve yapışkanlık sizin için sık görülen davranışlardır? Ya da belki de bir ilişki duygusal açıdan ciddileştiğinde kaçma eğilimindesinizdir? Eğer aşk hayatınızda olumsuz ve duygusal açıdan uğraştırıcı bir davranış kalıbı fark ettiyseniz, derinlere inmenin ve yakınınızdaki insanlara nasıl bağlandığınızı keşfetmenin faydası olabilir. Bağlanma stillerinin ne olduğunu ve bağlanma teorisinin temellerini anlamak, bu süreçte önemli bir faktördür.

Bağlanma stilleri nedir ve ilişkilerimizi nasıl etkiler?

Psikiyatrist ve psikanalist John Bowlby’e göre,bir kişinin kendisine çocukken bakan kişiyle kurduğu bağın kişinin gelecekteki sosyal, samimi ve hatta iş ilişkileri üstünde ciddi bir etkisi vardır. Başka bir deyişle, bebekken kurulan bu bağ, bir yetişkin olarak nasıl ilişkiler kuracağınıza ve değerlendireceğinize dair bir kalıp yahut esaslar meydana getirir.

Bowlby’in çalışmaları 1950’li yıllara dayanmaktadır ve konuya dair sürekli araştırmalar yapıldığı için, teori gelişmeye devam etmektedir.

Bağlanma teorisine göre, 4 bağlanma şekli tanımlanmıştır;

1: Kaygılı (endişeli olarak da tanımlanır)

2: kaçıngan (İlgisiz olarak da tanımlanır)

3: Dengesiz (korkak-kaçıngan olarak da tanımlanır)

4: Güvenli

Evrimsel açıdan, güçlü ilişkiler kurmak ve sürdürmek hem hayatta kalma hem de üreme açısından avantajlara sahip. Bu nedenle Bowlby’nin çalışması, insanın başkalarında iletişim, sevgi destek ve rahatlık arama arzusuna, yani doğuştan gelen “ait olma ihtiyacına” ve bu ihtiyacın bireylerin eylemlerinin ardındaki başlıca itici güçlerden biri olmasına odaklanıyor.  Ait olma ihtiyacımıza rağmen, aşk ve ilişkiler nadiren olmasını istediğimiz kadar mükemmel ve sorunsuz olur ve insanların aralarındaki sorunların çoğunun kökeni, bağlanma stillerimizdeki sorunlara kadar dayanıyor olabilir. Dört bağlanma stilinin ayırt edici özelliklerine geçmeden önce, çocuklarda bağlanma şekillerinin nasıl geliştiğini anlamak faydalı olacaktır.

Bağlanma şekilleri Çocuklukta Nasıl Gelişir?

Esasen, çocuğa büyüten kişinin (genellikle ebeveynler) çocuğun ihtiyaçlarına yönelik nasıl davrandığı ve bu ihtiyaçları nasıl karşıladığı çocuğun yakın ilişkilerde nasıl algıladığı ve davrandığının temelini oluşturur.

Bunun nedeni çocuğun onu büyüten kişiye bağımlı olması ve onlardan şefkat, rahatlama ve destek istemesidir. Çocuğu yetiştiren bu kişiler, sıcak ve şefkatli bir ortam sunarsa ve çocuğun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarına uyum sağlarsa – bu ihtiyaçlar açıkça ifade edilmese bile – çocuk güvenli bağlanma şekline sahip olur.

Diğer yandan, büyüten kişilerin çocukların ihtiyaç ve isteklerine olan uyumsuzluğu, güvensiz bağlanma şekline önayak olur.

Çocuğu yetiştiren kişinin uyumsuzluğu kasıtlı olmayabilir. Buna rağmen çocuk, kendi ihtiyaçlarının karşılanmadığı algısına sahip olabilir.

Dört bağlanma şekli yetişkinlerde nasıl kendini gösterir?

1. Kaygılı Bağlanma / Endişeli Bağlanma

Kaygılı bağlanma stiline sahip yetişkinler, kendilerine olumsuz, başkalarına olumlu bir perspektiften bakma eğilimindedirler. Bu, partnerlerine kendilerinden daha iyi olan yarıları gözüyle bakabilecekleri anlamına gelir. Bu bağlanma stiline sahip kimse kendisini diğer insanlara nispetle sevgiye daha az layık gördüğü için, partneri olmadan yaşama (ya da genel olarak yalnız kalma) düşüncesi ciddi miktarda kaygıya neden olur. Diğer bir deyişle, terk edilmekten derinden korkar.

Bu terk edilme korkusunu hafifletmek için kaygılı bağlanma şekline sahip kişiler ilişkilerinde ciddi bir “güvenlik” istenci duyarlar ve partnerlerinden gelen ilgi, dikkat ve hevesin onların kaygılarına “çare” olacağını düşünme eğilimindedirler.

Diğer yandan, kaygılı bağlanma stiline sahip birisinin algıladığı ya da korktuğu destek ve yakınlık eksikliği, daha yapışkan ve daha talepkâr hale gelmesine, ilişkiyi takıntı haline getirmesine ve sevildiğine dair muhtaç bir şekilde güvence aramasına neden olabilir.

Ezcümle, bu bağlanma stiline sahip kimseler ilişkilerine yüksek değer atfederler ama genellikle güvenliklerine dair tehditlere karşı aşırı tetiktedirler ve sürekli olarak, partnerlerinin ilişkiye kendileri kadar bağlı olup olmadığına dair kaygılı ve endişelidirler.

2: Kaçıngan Bağlanma / İlgisiz Bağlanma

Kaçından/İlgilisiz bağlanma şekline sahip insanlar, kendilerine karşı olumlu, başkalarına olumsuz bir perspektiften bakma eğilimindedirler. Haliyle, özellikle duygusal düzeyde, yüksek bir bağımsızlık ve kimseye muhtaç olmama duygusu geliştirmiştirler.

Kaçıngan bağlanma şekline sahip insanlar, tamamlanmış hissetmek için bir ilişkiye ihtiyaçları olmadığını düşünme eğilimindedir. Başkalarına bağımlı olmak veya başkalarının kendilerine bağımlı olmasını istemezler yahut sosyal bağlarda destek ve onay aramazlar.

Bu bağlanma şekline sahip yetişkinler, genelde cinsel ve duygusal yakınlıktan sakınırlar dolayısıyla eğer partnerlerinin kendilerine bağımlı hale geldiğini hissederlerse, ilişkiden uzaklaşabilirler. Ayrıca anlaşmazlık gibi potansiyel olarak duygusal anlamda yoğun bir durumla karşı karşıya kaldıklarında duygularını gizleme ve bastırmaya meyillidirler.

3. Dengesiz Bağlanma / Korkak-Kaçıngan Bağlanma

Dengesiz bağlanma şekline sahip insanlar ruh hallerine ve koşullara bağlı olarak hem kaygılı hem de kaçıngan bağlanma özellikleri arasında gidip gelme eğilimindedir. Bu nedenle bu bağlanma şekline sahip kişi, sosyal ilişkilerinde kafa karıştırıcı ve muğlak davranışlar sergileme eğilimindedir.
Dengesiz bağlılığa sahip yetişkinler için partner ve ilişkinin kendisi genellikle hem arzunun hem de korkunun kaynağıdır. Korkak-kaçınan kişiler bir yandan samimiyet ve yakınlık isterken diğer yandan başkalarına güvenme ve bağlı olma konusunda sıkıntı yaşarlar.

Bu bağlanma şekline sahip kişiler genellikle duygularını tanımlama ve ayarlama konusunda zorluk çekerler ve acı çekmekten çok korktukları için güçlü duygusal bağlanmadan kaçınma eğilimindedirler.

4. Güvenli Bağlanma

Şu ana kadar ele alınan üç bağlanma şekli, (kaygılı, kaçıngan ve dengesiz) güvensiz bağlanma şekilleridir, Dolayısıyla sağlıklı ilişkiler geliştirme ve sürdürmedeki zorluklarıyla karakterize edilirler. Bilakis, güvenli bağlanma şekli, adı üstünde, kişinin duygularını açıkça ifade etmede rahat olması anlamını taşır. Dolayısıyla güvenli bağlanma şekline sahip yetişkinler partnerlerine güvenebilir ve partnerlerinin de kendilerine güvenmesine izin verebilirler. Güvenli bağlanma şekline sahip biriyle kurulan ilişkiler dürüstlüğe, hoşgörüye ve duygusal yakınlığa dayanır. Bu bağlanma şekline sahip biri ilişkilerinde sıklıkla başarılı olsa da yalnız kalmaktan da korkmaz. Güvenli bağlananlar kendileri ve başkaları hakkında olumlu bir görüşe sahip olma eğilimindedirler, bu nedenle aşırı derecede dış onay veya tasdik aramazlar; duygularını başarılı bir şekilde tanımlayıp düzenleyebilirler ve hatta bir partnerin kendi duygularıyla bunu yapmasına yardımcı olabilirler.

Sizin Bağlanma şekliniz ne?

Artık yetişkinlerin dört bağlanma şekline aşina olduğunuza göre, muhtemelen eylemlerinizin ve inançlarınızın hangisine yakın olduğu hakkında bir fikriniz vardır.

Romantik ilişkilere dair geçmişinizde bir veya birden çok bağlanma şeklinin varlığını tespit etmeniz oldukça normal. Bağlanma şekillerinin hayattaki önemli dönüm noktalarından sonra, hatta partnerlere göre değişebileceğini söylemek gerekir. Mesela, güvensiz bağlanan bir kişi, güvenli bir şekilde bağlanan bir partnere sahip olduğunda güvenli bir bağ kurabilir. Diğer yandan, güvenli bağlanan bir kişinin tramvaya bağlı olarak ya da sevdiği birini kaybettikten sonra sağlıksız ilişki davranışları göstermesi mümkündür. Yani pek çok insan tek bir profilin özelliklerini “tam olarak” karşılamıyor.

Bağlanma Şekliniz Hakkında endişelenmeye ne zaman başlamalısınız?

Muhtemelen çoğumuz “tam olarak” güvenli bağlanmıyoruz. Sağlıklı ilişkilere sahip olduğumuzu düşünsek bile, davranışlarımızda bizi sürekli rahatsız eden, strese sokan veya mutsuz eden örüntüler olabilir.
Maalesef ki, bazılarımız kendinde üç güvensiz bağlanma türünden birinin özelliklerini görecek.

İlişkilerde güvensiz bağlanma şekillerinden biriyle kendinizi özdeşleştiriyorsanız, öz farkındalığınızı artırarak, kişisel gelişim üzerinde çalışarak ve gerekirse psikolojik yardım alarak konuyu aktif şekilde ele almanızı şiddetle tavsiye ediyoruz. Güçlü bir şekilde kendini gösteren güvensiz ve dengesiz bağlanma şekilleri, şayet ele alınmazsa, kaygıya, depresyona ve diğer zihinsel sağlık sorunlarına neden olabilir.

Kaygılı Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Kaçıngan Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Dengesiz Bağlanma Stili: Sebepleri ve Belirtileri

Çocukluktan Yetişkin İlişkilerine Güvenli Bağlanma (Yakında)

Kaynak: Attachment Project (attachmentproject.com)

(150 sayfa – PDF & EPUB)
(Shopier sepetinde 138 TL ve üzerinde %30 indirim var.)

Yeni tanıştığı kıza askıntı olan adam – Vaka Çalışması

Ghosting üzerine benimde bir tecrübem var, paylaşayım ve başına gelen, sürecin içinde olan dostlarımız varsa kafalarında bir ışık yakmalarına vesile olsun. Anlatacağım olay buralarla tanışmadan evveli, yaklaşık 4 sene önce.

İş için şehir dışına çıktım, çok sık seyahat ediyorum ve gittiğim yerlerde 2-3 hafta kaldığım için genellikle ufakta olsa bir çevrem oluyor. Bu seyahatim daha önce gitmediğim bir yerdi ve hiç arkadaşım yoktu. Şehri beğendiğim için otelde kalmak yerine 1+1 ev kiralamak istedim. İlk hafta dışarı çıktım, belli mekanlara gittim ve üye olduğum kulübün şubesine uğrayıp insanlarla tanıştım. Fakat farklı bir arayış içindeydim ve bunu fark etmem çok uzun sürmedi. Bir kadınla sohbet etme ihtiyacında olduğumu anladım. Konunun cinsel boyutu olduğu gibi sosyal boyutu da vardı.

Tinder üzerinden biriyle tanıştım, birkaç gün konuştuk ve kendisini evime davet ettim. Gayet güzel zaman geçirdik, benim için iyi bir geceydi. Ertesi gün ne bir mesaj ne de bir arama geldi.

Bir kadınla buluştuktan hatta yattıktan sonra yeniden görüşmek istiyorsanız, ertesi gün arayacak kişi sizsiniz. Seni aramasını beklemek saçma.

Bu durum benim içimde bir boşluk oluşturdu ve akşamüstü kendisini aradım. Telefonu açtı, biraz konuştuk sonrasında dışarıda kahve içmek için bir teklifte bulundum. Kabul etti ve buluştuk. 

Olması gereken bu.

Güzel bir sohbetimiz oldu lakin gecenin sonuna doğru bir şey fark ettim. Kız kendisiyle alakalı çok az detay verirken genelde sürekli konuşan taraf ve bir şeylerden bahseden bendim.

Kadın için genellikle soğutucu bir şeydir. Kadın evli ya da ilişki içinde de olabilir.

Kızın bana karşı tepkilerinde bir soğuma yoktu, temasları devam ediyordu ama konuşmaktan çekiniyor gibiydi. Bu durum beni çok suçlu hissettirdi ve daha fazla üstüne gitmeye, duygusal olarak büyük bir yatırım yapmaya başladım.

Hadi duygularına engel olmak zordur da, şu cümledeki mantıksızlık devasa boyutta. Yani ben illa duygusal yatırım yapıp kendimi rezil etmek zorundayım, sebep bulamazsam sebep uydururum gibi. Çenemi kapayamadım, sessizlik olursa dayanamam, konuşması ve karşı tarafa yaranması gereken benmişim gibi hissederim demiyorsun da suçlu hissettirdi diyorsun.

Kendisi benimle yaşıttı ve o şehirde çalışıyordu. Ailesinden ayrı yaşıyordu. Ben o dönem yurt dışı menşeili bir firmada çalışıp Türkiye’de yaşıyordum ve yurt dışına yerleşme planım vardı. Birden tamamen bu suçluluk duygusuyla ona benimle gelip gelemeyeceğini sordum.

Ortada suçluluk duygusu yok. Onay arayışı var.

Kendisi şaşırdı ve bu konuya da tepkisiz kaldı. Düşünmek istediğini söyledi, anlayışla karşıladım.

Bir dakika WHAT? Seninle odaya gelir misin dedin sandım, kibar çocuk diyecektim. Hem kendinle ilgili yurt dışı planlarına kadar öttün hem de kızı seninle yurt dışına mı çağırdın?!?! Bu ne muhtaçlık. Kız da demiştir “bu adama kimse vermiyor demek ki, kırk yılda bir kız verdi (bir daha kaç sene sonra kız bulurum diye) hemen o kızı kapamaya çalışıyor!”

Üçüncü gün, sabah günaydın mesajı attım.

İlişkinin kadını olmazsan olmazdı zaten. Efendi erkeklerin fabrika ayarı.

Saatler geçtikten sonra hiçbir mesaj atmadan beni aradı. Bu akşam buluşmak istediğini söyledi. Sesi çok canlı geliyordu. Saat 8 de seni alırım dedikten sonra hayır 7 de buluşalım seni görmek istiyorum dedi.

Sen ise bu kızın sana yüksek ilgisini birkaç günde düşürmek için elinden ne geliyorsa yapacaksın. Güvensizliklerine azıcık karşı koymayı bile denemeyeceksin.

Bu durum beni heyecanlandırmaya yetti.

😀Disney masallarının tersine prensine döndün. Masallardaki prensler en azından öpülünce kurbağadan prense dönüyorlar. Sen prens başladın ve bir öpücük, iki feminen heyecanla kurbağaya dönüşüyorsun.

İşten erken çıkıp hazırlanıp evine gittim. O gün farklı bir enerjiye sahipti ve inanılmaz canlı davranıyordu. Teklifime olumlu baktığını ve zaman ihtiyacı olduğunu söyledi. Kabul edebileceğini sadece aklında bazı soru işaretleri olduğundan bahsediyordu.

Allah Allah, neden acaba? Onca saattir tanışıyorsunuz halbuki.

Yıllarca yalnız olduğunu ve böyle bir şeye karşı kendini hazırlaması gerektiğini anlattı. Tekrar anlayış gösterdim.

Hocam sen neden böyle aşk böcüğüsün? Çok mu yalnızsın?

Kafalarımızda uyuştuğu için dünyanın kralı gibi hissediyordum kendimi.

Kral değil prens. Kurbağaya dönüşen prens.

Yüksek libidosu, canlı tavırları ve ilgili birazda kıskanç davranışları beni inanılmaz yükseltiyordu. Gecenin sonunda evine bıraktım, sabaha kadar mesajlaştık ve uyuduk.

Bu sitede hep söylüyorum. Kadınların duyguları çok dalgalanır. Bir heyecanla tepeye çıkarlar, bazen dibe inerler. Siz de erkek gibi sağlam kaya değil, feminen bir yumuşakça gibi davranırsanız, kızla yukarı çıkarsınız, kızın yükselmesi bitince yere çakılırsınız. Yavaş yahu, bu ne sevgi ve yakınlık açlığı!

Dördüncü gün, kendisi ne bir mesaj attı ne de aradı. Akşama kadar hiçbir şey yapmayıp belki geç uyuduk hala uyuyordur diyerek bekledim. En sonunda dayanamayıp mesaj attım, cevap vermedi. Aradım, açmadı. Saatlerce ulaşmaya çalıştım, kendimi inanılmaz kötü hissediyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Evine gittim ziline bastım yine ulaşamadım.

Oha, evine mi gittin? Çok arıza, çok korkutucu! Bekle belki 1-2 güne arayacaktı ama şimdi bu kadar arama, mesaj ve evine gitmekten sonra şüpheleri doğru çıktı. Senin gibi efendi erkekler sadece zayıf değil aynı zamanda korkutucudur. En yapışkan, kurtulması en zor adamlar böyle erkeklerden çıkarlar.

Binanın önünde araba da otururken bir mesaj geldi; “Mehmet ben yapamayacağım”. Dünya başıma yıkıldı. 

Kaç aydır görüşüyorsunuz gibi?

O mesajdan sonra bir daha konuşamadık.

Önce çok zayıf ve muhtaç, sonra çok korkutucu ve arıza davrandın.

Pekala deyip sırtımı dönüp gitmem gerekirdi lakin büyük bir duygusal yatırım yaptığım için gidemiyor, öfkeleniyor ve üzgün hissediyordum. Günlerce hatta haftalarca uğraştım, işimi uzatıp biraz daha o şehirde kaldım ama hiçbir şey değişmedi.

Birader senin o zaman psikoloğa ihtiyacın varmış. Ağır vakaymışsın. Kendinizi bu kadar aç bırakmayın yahu. Normalde masanın üstündeki varlığını fark etmeyeceği su için, çölde 5 gün susuz kaldıktan sonra canını verecek hale gelen adamlar gibi olmayın. Hayatınızı çöl olmaktan çıkarın.

1 hafta sonra tek bir mesaj attım ; “her şey için teşekkürler, hoşçakal” diye.

Normal. Bu aşamada arıza ve tehlikeli davranıyorsun. Dua et polis falan çağırmadı.

İki saat sonra aradı beni ve hayatının farklı olduğunu böyle bir şey yapamayacağını söyledi. Tamamen kopup kendimi iyileştirmeye başlamışken cevap almak beni sürecin en başına sürükledi.

Merak etme, sen o kafayla 2 saatte pek iyileşmemişsindir.

Ulaşma çabalarım devam etti ama hiçbir hayrı olmadı.

Aradan 2 ay geçti. Ben o dönem kırmızı hapla tanışmıştım ve kendimi gerek iletişim, kariyer ve sosyal anlamda geliştirmeye başlamıştım. Tekrar ulaşmaya çalıştı, hiçbir şekilde cevap vermedim hayatımdan tamamen çıkardım.

Sözün özü şu kardeşlerim, ben 32 yaşında bir abiniz, yaşıtınız veyahut kardeşiniz olarak eğer bir kadın gitmek istiyorsa, hayatınızdan çıkmasına müsaade edin diyorum. Hiçbir zaman, sizinle iletişim kurmak istemeyen bir insana karşı hevesli olmayın. Bu ghosting gibi birden de olabilir, yüz yüze de olabilir. Maruz kalmayın, sırtınızı dönün ve yaşanmamış kabul edin. Ne kadar zorlanırsanız zorlanın eğer geri dönerseniz zaten yenilirsiniz.

Ben de senin büyüğün olarak söylüyorum, yaşadığın olayı zerre doğru anlamamışsın. Burada ghosting falan yok. Burada yüzüne iki gülününce salya sümük aşık olan, bir iki gün ulaşamadı mı arıza bir stalkera dönüşen bir zavallı ve ondan korkup kaçan bir kız var. Kendini sana kapamayıp ne yapacaktı? Bunun ghosting ile alakası yok. Ghosting olayında biri tamamen ortadan kaybolur. Bu kız sana beni bırak diyor, sen sülük gibi yapıştığından cevap vermiyor.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Kendisine ilgisi olmayan kızın yörüngesinde dönen azimli uydu – vaka çalışması

Vakaya geçmeden önce belirtmem gerekli ben ilişkilere kaygılı bağlanan biriymişim bunuda videolarını izleyerek öğrendim. Vaka incelemesi de yapabilirsin istersen dilediğin gibi.

Bundan yaklaşık bir ay önce bir kızla tanıştım. Bir kahve içmeye davet ettim kabul etti ve kahvemizi içtik tatlımızı yedik. Daha sonra ertesi gün ertesi gün derken hergün görüşmeye (bu görüşmeler hep benim davetim üzerine gerçekleşti) devam ettik.

Bir kadınla başlangıçta tüm görüşmelerin sizin davetinizle gerçekleşmesinde bir problem yok. Problem, hergün görüşmen. Kadınların bir erkekten hoşlanıp aşık olmaları için, acaba ne zaman arayacak gibi bir belirsizliğe, gizeme ihtiyaçları var. Sen hergün buluşarak kızı arkadaşa çeviriyorsun.

Herşey keyifli geçiyordu ta ki ilk haftadan ben bu kızı karşıma alıp bir konuşma yapana kadar.

Eyvah. Açılmak pişmanlıktır. Genelde bir yere gitmiyor, lafla kurtarıyım şeklinde yapılan bir hamledir. Genelde geri teper.

Kendisiyle arkadaş olmak istemediğimi, kendisine olan ilgimin sebebinin bir ilişki olabilir mi düşüncesi olduğunu belirtmemdi.

Yani, aranızdaki etkileşimin bir yere gitmediğini görünce, ilişkinin kadını olarak bir yere götürebileceğim fikrine kapıldın. Kadından daha fazla ilişki öncelikli olman, hadi oldun bunu belirtmen, genelde ters teper. Şimdi kızın ilgisi yüksekse bu aptalca açılmaya rağmen de olur ama eğer kızın ilgisi henüz düşükse, pişmemiş yemeği ocaktan çıkarıp masaya koyman gibi olabilecek işi de mahvedersin.

Neyse ben bu konuşmayı yaptım. Kendisi ”Bir haftada bir insanın bir insandan hoşlanamayacağı anca beğenebileceğini söyledi ve arkadaş olarak kalıp kalamayacağımızı sordu”.

Söylediklerinde doğruluk payı var ama olan oldu. Bundan sonra evet haklısın, hoşlanmanı bekleyeceğim diye kızla görüşmeye devam etme.

ben tekrar niyetimin bu yönde olduğunu belirttim ve sonra ben bu kızı evine bıraktım. Akşam eve gidince loser gibi kendimi açıklama hissi duydum ve ilk haftadan kimsenin kimseyi birinci haftadan sevemeyeceğini benimde bildiğimi sadece ilgimin sebebinin kendisiyle ciddi bir ilişki kurmak istediğimi belirten bir text yazdım.

Zıçmak yetmez, zıvamak da lazım. Bu iş burada bitti mi, olmayacak mı, çok büyük hata mı yaptım kaygısına karşı durmanız, bu tür kaygılardan güçlü olmanız lazım. Aslında hayatınız sosyal açıdan, kızlar açısından, iş açısından az çok doyumlu olursa bu kaygılar şiddetli olmaz. Şiddetli olsa bile sizin bunlarla başbaşa kalıp, bu kaygıları rahatlatmaya yönelik ve hemen her zaman uzun vadede zararlı davranışlardan kaçmanız lazım.

Daha sonraları ben hergün bu kızın iş yerine gitmeye kendisiyle görüşmeye çalışmaya devam ettim.(Ama hergün gidiyorum gitmediğim günler yazıyorum falan) Kız her çıkma teklifimi kabul ediyor ve geziyor eğleniyorduk.

Kızın istediği oldu. Sen kızla daha fazlası isteğini çöpe attın ve kızın friendzone alanında birgün yüzüme bakar diye beklemeye başladın.

Birbirimizi tanımaya çalışıyorduk. Ben o aralarda kızın ailevi sıkıntılar yaşadığını falan öğrendim.
Daha sonra yine bir buluşmamızda yemek yerken ben buna eski ilişkileriyle ilgili bir soru sordum.

Çok kız kıza muhabbet.

Kız önce anlatmak istemedi daha sonra anlattı ben yorumsuz dinledim ve sonra anlattığına pişman oldu keşke sana anlatmasaydım vs. dedi.(Kızın erkeklere karşı güvensizliği mevcut ve pesimist bir ruh haline sahip bundan sonra bir ilişki yaşarsa yine aynı şeyleri yaşamaktan korkuyor).

Bu da senin gibi efendi erkekler için istenmediğini kabul etmeme bahanesine dönmeye yatkın bir hikaye. “Onun yanında olursam, en efendi, en iyi erkek ben olursam, onun erkeklere güvenmesini yeniden sağlarsam, beni ister. Aslında bana arzusu yok değil, erkeklere karşı güvensiz. Erkeklere karşı güveni gelince, beni de erkek olarak görecek”. Bu hikaye genellikle, kız erkeklere yeniden güvensin diye saçını süpürge eden oğlumuzun, kızın ilişkiye hazır olduğunda başka bir erkeğe gitmesi ile biter.

Daha sonraları yine buluşmalarımızda konuşmaya eğlenmeye devam ettik bu buluşmalarda yine eski ilişkilerinden bahsetmeye devam etti(bu durum bende kuşkular yaratmaya başladı acaba eski ilişkisini mi unutamıyor gibi).

Kızlar kendi aralarında böyle kız kıza konuşurlar. Sana eski ilişkisini anlatıp durması, seni istediği bir erkek olarak değil de, kız arkadaş olarak gördüğüne işaret.

Bu arada sen de bol bol duygusal yatırım yaparak kendini içinden çıkmanın aylar alacağı bir deliğe gömüyorsun.

Şunu da belirtmem gerek ki yani biz 30-35 gün bi flört süreci geçirdiysek rahat bi 25-26 gün dışarda buluştuk(hepsi benim gayretimle).

Friendzone neydi? Friendzone iyilikti, dostluktu, friendzone emekti.

Daha önceki videolarında belirttiğin gibi ben çok duygusal yatırım yapıyordum kendisinden bir karşılık göremiyordum ve bu durum canımı çok sıkıyordu.

Senin gibi duygusal yatırım yapan adam sonra gelip neden acım hemen geçmiyor diye soruyor. Kendine ne kadar derin kuyu kazarsan, çıkman o kadar zaman alır.

Bunu kendisine de belirtiyordum sürekli ben sana yazıyorum ben seni arayıp buluşalım diyorum diye, kendisi ise bu duruma karşılık bunun benimle bir ilgisi olmadığını kendisinin bütün arkadaşlarına karşı böyle davrandığından bahsediyordu.

Bütün arkadaşlarıyla aynı statüde bir arkadaşsın. Kızın bu noktada sana erkek olarak hiçbir ilgisi kalmamış. Seninle ilgisi var, sana karşı bir ilgisinin olmaması ile ilgisi var.

Anlayacağın bu ilişki için sadece kendimin yatırım yapmasından sıkılmıştım. İlişkinin üçüncü haftasında Yine bir gün ben kafamda bir konuşma kurdum.

Birincisi aranızda bir ilişki yok. İkincisi, arzunun pazarlığını yapmaya çalışacaksın. Hüsran is loading.

kızla buluştuk eğlendik eve dönüş yolunda kendisine eski ilişkisini unutup unutmadığını sordum. Kendisi işte unuttuğumu düşünüyorum falan dedi. Daha sonra eve dönüş yolunda benim artık bu ilişkiyi bu şekilde sürdürmeye hem duygusal hem de mental açıdan takaatimin kalmadığını bütün yatırımın benim tarafımdan yapıldığını kendisinin bana bir ilgisinin olup olmadığını sordum.

Bu sorunun cevabını biliyorsun. Niye soruyorsun?

Kendisi bana şu an için bir ilgisinin olmadığını söyledi

Bana sorsan ben sana söylerdim.

ve ben bunun üzerine madem ilgin yok benimde senin için yapabileceğim birşey kalmıyor dedim ve artık kendisine artık seni ne arayacağım nede yazmayacağım dedim.

Bunun arkasında durmaya niyetin yoksa, “bak ben gidiyorum ha, gidiyorum bak, durdurmazsan giderim” blöfü.

Eğer ki sende birgün bana karşı bir ilgin olduğunu hissedersen yaz yoksa hiç ümit verme yazma dedim.

Ümit verme çok ezik olmuş ve aynı zamanda çok çok aptalca. Düşünsene. Diyelim sen erkek gibi bıraktın gittin ve kız istemeye başladı. Diyelim bu oldu. Tam arayacakken “ya şimdi zavallı ümit verme yıkma beni dedi, ben de emin değilim adamı arayıp üzmeyeyim” diye seni aramayacak.

Tam bir ayrılık konuşmasıydı

Af buyur aranızda ne var ki ayrıldınız? Arkadaşınla küstün sadece.

yani daha sonra ayrılık vakti geldi el sıkıştık ve ayrıldık. Ben evime dönerken bir baktım arabada kendisinin oturduğu yerde telefon kabını unutmuş.(Kabını unutmamış bilerek bırakmış kendisi daha sonra söyledi.) Ben kendisini aradım telefon kabını unuttuğunu söyledim ve evet dedi ve bende kendisine daha sonra vereceğimi söyledim. Ayrılık konuşmasının üzerinden bir saat geçmişti ki

Ayrılık yok birader. Sen hayal dünyasındasın.

bana instagramdan reels göndermeye başladı eski sevgilim kahrolsun yeni sevgilim var olsun gibisinden göndermeli.

Sana mı? Eski sevgilisine olmasın. Seninle ne alaka? Açlıktan rüya görüyorsun. Ha sana özel gönderiyorsa o zaman o da seni yörüngede fıldır fıldır çevirmek için ama asıl sen sözünün eri bir erkek misin yoksa ilk ekmek kırıntısında sözünü çöpe atacak bir zavallı mısın diye shit test atıyor.

bende kısa kısa cevaplar vermeyi sürdürdüm ertesi günlerde yine kendisi bana kendi selfielerini kendi videolarını atmaya başladı.

İlk ekmek kırıntısında sözünü çöpe atan insansın. Şaşırtıcı değil.

Yine ben bunu birgün buluşmaya çağırdım buluştuk eğlenceli zaman geçirdik ama benim kafamda hala oturmayan taşlar var bu kız acaba eski sevgilisini unutamıyor mu acaba diye? dönüş yolunda yine kendisine bu soruyu sordum. Kendisi bunu cevapladığını söyledi ben unuttuğunu mu düşünüyorsun? yoksa gerçekten unuttun mu? ikisi farklı şeyler dedim. unuttum dedi ben de tamam dedim evine bıraktım. Ama ben kıza hergün mesajlar atıyorum hergün görmeye gidiyorum. Tam bir takıntılı adam portresi çiziyorum anlayacağın.

İki ekmek kırıntısına, yine birgün sıram gelir diye friendzone diyarındaki pozisyonuna geçen bir adamsın.

Bu ikinci eski ilişki sorgusu sonrası kız bana soğuk davranmaya başladı. İyi olmadığından bu kadar sorgunun kendisini yorduğundan falan bahsetti iki üç gün böyle soğuk devam etti hala ilk mesajları ben atıyorum falan derken.

Sana niye ilk mesajı atsın ki? Yüzüne tükürse yarabbi şükür, hem belki bu french kiss tükürük alışverişinin ön adımıdır diye umutlanıp yörüngede beklemeye devam edeceksin.

Birgün yine ben buna bu şekilde devam etmek istemediğimi belirttim bu sefer sen bilirsin dedi ve kesti attı.

Sen bu şekilde devam etmek istemediğini daha önce belirttin hatırlarsan. İlk kuyruk sallamaya ağzından salyalar akarak dönmeden az önce.

Ben ertesi gün buluşmak istediğimi söyledim. Kendisi bir arkadaşıyla buluşacağını vaktinin olmadığını ama çok önemliyse bi yarım saat ayırabileceğini söyledi ve buluştuk.

Lütfetmiş prenses. Bu yarım saati iyi değerlendir 😀

Kendisi bu konuşmada belli bir üslup içerisinde ilgimin onu boğduğunu, benimkinin bir takıntı olduğunu(Büyük ihtimalle kız benden korktu acaba bu sapık mı takıntılı mı diye) söyledi. Sorgulamalarının onu irite ettiğinden bahsetti oysa ki önceleri ne kadar eğlendiğimizden falan bahsetti.

Ne biçim arkadaşsın sen, sürekli soru soru.

Bende toparlamak ve ilişkiyi kurtarabilmek için resmen yalvaran bir pozisyona girdim

There is no ilişki Neo. Yuh yahu, hala kendini ilişkide sanıyorsun.

ben artık senin eski ilişkini unuttuğunu düşünüyorum benim için herşeyin netleştiğinden falan bahsettim.

Senden zerre hoşlanmadığı kısmına bir türlü kafan basmıyor.

O da artık bilmiyorum senin yanında artık eğlenebileceğimi düşünmüyorum.

Pipini görmek istemiyorum. Pipisiz arkadaş olarak iyiydin ama işte ne biliim artık olmasan da olur.

Bu sorgular beni gerçekten rahatsız etti vs dedi. bende bu durumu düzeltebilmek için gerekirse kendimi ve ilgimi çekebileceğimi söyledim

Utanç verici.

ve ne yapabileceğimi sordum ve o da dediğini yap yani kendini geri çek dedi ben de tamam dedim ve ayrıldık.

Hahaha. Kız sana git başımdan demiş ama sen şimdi tabii 2 gün kendini çekip sonra yine kızın peşine düşeceksin.

Ben yaklaşık beş gündür kıza yazmadım.

Zavallısın ama ben 2 gün dayanırsın diye tahmin etmiştim 😀 Bu kız sana ulaşana kadar ona ulaşmaman lazım ama zaten senin bu kızı artık tamamen bırakman lazım.

Daha sonra benim bu kızın yöneticisiyle(kadın) bir öğlen yemeği planım vardı ve yemeğe çıktık. Kadın bana kızın bizim her yaşadığımız olayı, yazışmaları kendisine anlattığını söyledi. Ben şok oldum. Sizin yaşadıklarınızı bütün işyeri biliyor dedi. Kız yöneticisine bana yol verdiğini söylemiş. daha sonra yemeğimizi yerken yine kadın laf arasında bana kızın işyerinden başka bir çocukla görüşmeye başladığını ve galiba çocuktan hoşlandığını söyledi.

Kıza hiç kızma. Kız sana seni istemediğini 50 kere belli etti. Sen ise kendini bedava peşkeş çektin, arkadaş olarak kullan belki birgün verirsin diye kapına ayak paspası olurum dedin!

Gerçi kızda da karakter problemi var. Flört ayağına birini bulana kadar senin ilgini yiyor. Ama sen kendini korumayı, böyle durumlara düşmemeyi bileceksin, kızların insafına kalmayacaksın.

Ben bi afalladım iyice acaba diyorum ki bunlar gerçekler mi yoksa ikisi bir olup bana shit test mi uyguluyorlar anlamlandıramadım düşüncelerini merak ediyorum.

Oha! Ben de hatanı anlamışsındır diye okuyorum. Birader kız senden hoşlanmıyor, bu kadar uyduluk sonrası bir daha senden hoşlanamaz. Azıcık erkek ol, onurlu ol ve kızı tamamen bırak git. Bu kızın arkadaş alanında sırasını bekleyen yedek lastiksin ve çoğu yedek lastik gibi sıra mıra gelmeyecekti zaten. Bir daha bu kızla asla görüşme. Bir daha o sana ulaşsa bile kızla görüşme. Bu iş olmaz.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Sosyal kaygıyı, sosyal ortamda garip ve uyumsuz olmayı nasıl engellersiniz?

Yayınlarından kitap derlediğimiz Dr.K’nın iki güzel yayınını yazıda topladık.

Konuşarak garip ve uyumsuz olmak mı, konuşmayarak mı?

Bu bölümde bir ortamda abuk sabuk (awkward kelimesinin yaklaşık karşılığı) ya da garip ve uyumsuz olmamak için ne yapmanız gerektiğini konuşacağız.

Dikkatiniz kafanızın içinde olduğunda garip ve uyumsuz biri olursunuz. Dikkatiniz kafanızın dışında olduğunda ise rahat biri olursunuz:

Bu konuda yapabileceğiniz çok basit bir deney var: yürürken nasıl yürüdüğünüzü düşünmek. Şimdi sağ ayağımı ileri koyacağım, şimdi dizimi kaldıracağım, şimdi şunu yapacağım, ayağımın ön tabanını yere koyacağım, şimdi topuğum yere değecek, vs. Tüm bu adımları düşünmeye başlayın ve şimdiye kadarki en garip ve uyumsuz yürüyüşünüzü yapın.

Bu oldukça zor bir problem. Garip görünmemeye çalıştığınızda, dikkatiniz nerede? Zihninizin içinde. Garip görünmemeye çalışıyorsunuz. O zaman da orada yaptığınız şeyi yapmıyorsunuz, şeyleri nasıl yapacağınızı düşünüyorsunuz. Orada garip davranıyorum ve bunu düşündükçe daha da garip davranıyorum. Garip olmanın tuzak olma sebebi de bu. Ne kadar az garip ve uyumsuz olmaya çalışırsanız, o kadar zihninizin içine düşersiniz ve çok daha garip ve uyumsuz olursunuz. Aman Allah’ım burada bir yangın var, çabuk biri benzin bulsun ve yangının üzerine dökelim çünkü sıvı yangını söndürür” gibi bir mantık yürütüyorsunuz. Daha az garip ve uyumsuz olmak için, sizi garip ve uyumsuz şeyi daha fazla yapıyorsunuz.

Peki bu kaybet-kaybet durumununa nasıl son verebilirsiniz? “Sessiz durursam garip davranmam” ya da “konuşursam garip görünmem” diyebilirsiniz ama hayır. Gariplik sizin içinizde ve ne yaparsanız yapın garip davranacaksınız. Ama aynı zamanda bunun sizin içinizde olması iyi bir şey zira bunu değiştirebilirsiniz.

Garip davranmanız durumunda olay davranışınız ya da ne dediğiniz değil. Olay ne demediğiniz veya sessizliğiniz de değil. Şimdi konuşmalı mıyım ya da susmalı mıyım değil.

Sizi garip yapan şey, bunları düşünmeniz ve dikkatinizin zihninizin içinde olması. Sorun, örneğin dikkatinizin konuşmada olmaması. Bu nedenle de eğer garip ve uyumsuz olmak istemiyorsanız, dikkatinizi ne demeniz ya da dememeniz gerektiğine değil, çevrenize verin. Diğer insan ne diyor ona verin. Diğer insanları dinleyin, çevrenizi dinleyin. Dikkatinizi dışarı verin. Bunu yaparsanız, garip ve uyumsuz olmayı bırakacaksınız.

Bunu tersinden düşünürseniz de dikkatinizi dışarıya verdiğinizde garip hissetmeyeceğinizi ispatlayabilirsiniz. Zira bir şeyin dikkatinizi tamamen emdiği zamanlar, en az garip ve uyumsuz olduğunuz zamanlardır. Mesela gece yatarken yeni ve çok rahat bir yastık denedim diyelim. Yastık harika hissettiriyor ve çok rahat. Bu anlarda daha rahat nasıl hissederim, bu yastık yeterince rahat mı diye düşünmüyorum. Dikkatim yastıkta ve yatakta olduğu için rahat ve iyi hissediyorum.

İnsanların garip ve uyumsuz hissetmeye devam etmelerinin nedeni de bu. Ne yapacağım diye düşünüyorlar ama olay ne yaptığınız değil dikkatinizin nerede olduğu. Buna bir çözüm arıyorsunuz ama tüm çözümler zihnin “şunu yapmalıyım, şunu yapmalıyım, şunu yapmalıyım” diye düşünmesini içeriyor. Zihniniz yanlış yöne gidiyor ve siz de garip görünen biri oluyorsunuz. Sonrasında da ümitsiz hissediyorsunuz zira şunu denedim olmadı, bunu denedim olmadı, onu denedim olmadı diyorsunuz: “Şu videoyu izledim, şu kursa katıldım, şu PUA’nın bana dediklerini yaptım olmadı”. Bunların hiçbiri çalışmıyor zira tüm bunları yapmanıza rağmen zihniniz hala dışarıya değil içeriye odaklanıyor.

Ama kendim hakkında düşünmesem bile hiç sosyal becerim yok!

Bu bir yere kadar doğru olabilir ama bence biraz da olsa sosyal becerin var.

Devam eden konuşmaya nasıl girerim?

Bu konuda birkaç pratik tavsiye daha vereyim. Bir konuşmayı dikkatle dinliyorsunuz ve konuşmaya nasıl dahil olurum diye soruyorsunuz. Bu konuda vücut dilini kullanmalısınız. Bunu biraz pratik edene kadar size garip gelecek, başından uyarayım. Elinizi yukarı doğru (sınıfta söz ister gibi başınızın üzerine değil de yaklaşık olarak çene hizasına kadar) kalsırın ve “kısa bir şey ekleyebilir miyim?” deyin. Yani konuşmaya daldığınızı diğerlerine vücut dili ile sinyalleyin ve konuşmaya girin. Bu şekilde girdiğinizde çoğu insan durup size bakacaktır. Bu ilginç bir Jedi zihin oyunu gibi bir şey.

Birinin sözünü de kesebilirsiniz ama birinin sözünü kesmekten korkuyor olabilirsiniz. Burada konuşan kişi biraz duraksar ama bu çok uzun süreli değildir. Siz burada kesip atlarsanız siz konuşmaya başladığınızda, önceden konuşan kişi de konuşmaya devam eder ve siz de içinizden “kahretsin” der kalırsınız. Burada yapabileceğiniz en iyi hareket “hey, bu bana şunu hatırlattı” ya da “hey şunu da paylaşmak istiyorum” demek ve karşınızdaki durduğunda devam etmek. Karşınızdakini, onun konuştuğunu kabul ederek durduruyorsunuz, pat diye sözünü kesmiyorsunuz. Burada karşınızdakine el işareti (elinizi kaldırıp yukarı doğru açın) yapıp “pardon devam etmek ister misin” ya da “devam et” deyip sonra söze de girebilirsiniz.

Ne diyeceğimi bilmiyorum

Sosyal kaygısı çok yüksek insanların bir diğer problemi de ne diyeceklerini bilememeleri. “Aman Tanrım, ne diyeceğimi bilmiyorum, ne zaman konuşmaya başlayacağımı bilmiyorum, bu kişi çok konuşuyor!”

Sosyal kaygısı olan insanlar sürekli olarak sosyal umursamazlığı olan insanlarla mücadele edip duruyorlar. Problemin kaynağı da bu. Sosyal olarak kaygılı kişi süper sosyal farkındalığa sahipken sosyal olarak umursamaz kişi hemen hiç sosyal farkındalığa sahip değil.

Bir insan sosyal olarak farkında ise bir noktada konuşmayı bitirmesi gerektiğini, bir noktada diğer kişiye söz hakkı vermesi gerektiğini bilir. Sosyal kaygısı yüksek insan işi batırdıklarını düşünürler ama bunun sebebi, karşısındakine söz hakkı vermesini, konuşmayı nerede bitireceğini bilmeyen, sosyal olarak umursamaz insanlarla konuşmaları. Yani eğer konuşmasını bilmeyen biriyle konuşuyorsanız, kendinizi yiyip bitirmeyin.

Günümüzde bunu sosyal umursamazlığı hiç konuşmuyoruz. Sosyal kaygı konusunda çok düşünüyoruz ve konuşuyoruz, bunun çözülmesi gereken bir problem olduğunu düşünüyoruz. Ama her sosyal etkileşim en az iki insanı içeriyor ve sosyal kaygıya sahip insanlar genellikle umursamaz bir şekilde iletişim kuran insanlarla büyümüşlerdir. Eğer sosyal kaygınızı azaltmak istiyorsanız, sizinle daha uyumlu insanlar bulun ve onlarla iletişime geçin.

Bu bazen gerçekten çok güç. Zira çok fazla sosyal kaygıya sahip insanlar bir araya gelirse, bu insanlar birbirleri ile aşırı uyumlu iseler, genellikle “hayır azizim sen konuş”, “hayır rica ederim önce sen”, “valla olmaz önce sen” durumuna düşebilirler. Ama sonund biri konuşur ve diğeri de “Şükürler olsun, konuşmaya başladı. Sonra ben de konuşabilirim” der.

Düşünce Sarmalında Boğulmak

Şu düşünce sarmalından nasıl kurtulabilirim:

Sessiz durduğumda acaba sıkıcı mıyım?

Konuştuğumda rahatsız edici miyim?

Bu soruyu cevaplamak için, bu sorunun kökeninin ne olduğuna bakmamız gerek.”Sıkıcı mıyım?” düşüncesi, insanların sizden hoşlanmadığı ya da sizin bir değer katmadığınız varsayımından gelir. Konuşurken rahatsız edici olur muyum düşüncesi de sizin bir değer katmadığınız ve insanların sizden hoşlanmadığı varsayımlarından gelir. Yani birbirinin zıddı bu iki düşüncenin de kökeni aynı.

Bu önemli zira çoğu zaman kaygınızın belli bir düşünceye dayandığını düşünürsünüz. Yani zihnim “konuşmazsan sıkıcı olur muyum?” ya da “konuşursam rahatsız edici olur muyum” düşüncelerini üretir. Biz de kaygının içeriğine odaklanırız. Bu ikisi de zihnin içerikleri ve biraz düşünürseniz tamamen mantıksızlar. Zira sessiz kalarak sıkıcı olduğunuzdan endişeleniyorsanız, çözüm konuşmaya başlamanızdır ve konuşmaya başladığınızda bu sorun teorik olarak çözülmelidir. Ama konuşmaya başladığınızda da zihniniz size “şimdi de rahatsız edici olmayalım, daha sessiz olmalıyız” diyor. Yani mantık çerçevesinden bakarsanız, kaybet – kaybet durumu içindesiniz ve kazanmanızın bir yolu yok.

Peki böyle bir zihin oyunu ile nasıl başa çıkarsınız? Bunun cevabı, bu düşüncelerin üzerinde yeşerdiği köklere inmek. İçsel ve duygusal olarak hoşlanılmayacağınızı, hoşlanılacak bir insan olmadığınızı hissettiğiniz, masaya koyduğunuz değer konusunda güvensiz olduğunuz sürece bu inançlar, durum ne olursa olsun, kaybet – kaybet düşünceleri üretecekler.

Çoğu insan, sosyal kaygısını çözmek istediğinde, tek tek problemlerini çözmeye çalışır. Ama bölümün başındaki iki sorunun çok güzel bir şekilde gösterdiği gibi, sosyal kaygınız orada olduğu sürece zihniniz problem üretmeyi bırakmayacak.

Zihin: “Sessiz çok sıkıcı oluyorsun.”

Benlik: “Tamam o zaman konuşayım.”

Zihin: “Sus, insanları rahatsız ediyorsun.”

Benlik: “Tamam susayım.”

Zihin: “Sessiz çok sıkıcı oluyorsun.”

….

Bu masa tenisi maçını istediğiniz kadar oynayın, yine de kazanamayacaksınız.

Peki o zaman bu konuda ne yapabilirsiniz?

İlk yapmanız gereken şey, zihninizde geçen sürecin ve zihninizin ne olursa olsun size böyle düşünceler vereceğinin farkına varmanız. Siz düşünce seviyesinde mücadele verdiğiniz sürece, sorunu çözemeyeceksiniz.İnsanların bu düşünce döngüsünde takılı kalmalarının nedeni bu.

Burada yapmanız gereken şey, sorunun kökenine inmek. Öncelikle “bak zihnim bunu yine yapıyor” diyerek sürecin farkına varın ve zihniniz sanki entelektüel seviyede davranıyor görünse de, zihnin bu entelektüel içeriğinin yakıtının bir duygu olduğunu bilin. Spesifik entelektüel problemi çözmek yerine, kendinize “şu an nasıl hissediyorum?” diye sorun. “Şu an kaygımı ateşleyen duygusal enerji ne?”.

Bir kez bu seviyede çalışmaya başladınız mı, örneğin insanların sizden hoşlanmamasından korktuğunuzu keşfedebilirsiniz. Ya da örneğin bir yıldır münzevi gibi yaşadığınız için kendinize güvenmediğinizi, sosyal olarak paslanmış gibi hissettiğinizi keşfedersiniz.

Temel sorunu keşfettiğinizde de, bu sorunun “sessiz kalırsam sıkıcı görünürüm düşüncesi” gibi spesifik ortaya çıkışının önemli olmadığını anlarsınız. Bu nedenle de burada bir terapist ya da yaşam koçu ile çalışmanız oldukça faydalı olabilir. Eğer teşhisli bir sosyal kaygınız varsa, bir klinik psikoloğa görünmenizi tavsiye ederim.

Bu kök duygu üzerinde çalışmaya başladığınızda, o duygu boşalmaya, basıncını kaybetmeye başlar. Bu olduğunda da, bu basınçtan güç alan düşünceler de çökmeye başlar.

Bu hem ilginç hem de zor bir şey. Biz “bu düşünce döngüsü ile nasıl baş ederim zira sürekli bir döngü içindeyim” diyoruz ama cevap, bu düşünce döngüsünün içinde dönmeyi bırak şeklinde. Bunu da, döngünün yakıtını boşaltarak yapabilirsiniz. Fakat alttan yakıt gelmeye devam ettikçe, kaygılı düşünce döngüsünden kurtulamazsınız.

Kaygı ile başa çıkmamızın birkaç yolu var ve bunlardan biri de rasyonel bir problemi çözer gibi çözmeye çalışmak. “Sessiz kaldığımda sıkıcı oluyorum ve konuştuğumda sinir bozucu oluyorum” problemini, kaygınızın size oynadığı oyun içinde çözmeye çalışırsanız, kasaya karşı oynarsınız ve biliyorsunuz kumarhanede kasa her zaman kazanır. Çünkü bu entelektüel bir problem değil ve bu nedenle de istediğiniz kadar çok entelektüel çözüm ile gelin, bir işinize yaramayacak. Çünkü bu şekilde bulduğunuz çözümlerle, enerjinizi hastalığın kendisi üzerinde değil de belirtiler üzerinde harcıyorsunuz.

Kaygının oynadığı oyunu oynamak yerine güvensizliğinizin ya da kendine güvensizliğinizin temeline inin. O an ne hissettiğinize dikkat edin ve bu güvensizlik nereden geliyor diye sorun. Bütün bu düşünceleri kendinizin değil de kaygınızın yarattığını farketmeye başlayacaksınız.

Bir başka yararlı teknik de, kaygınız ile kendiniz arasındaki farkın farkına varmak. “Bu düşünceler benim kaygımdan geliyorlar, çok mühim değil” deyin. “Kaygımın bana bu oyunu oynayacağını biliyordum” deyin. Bir dahaki sefere sosyal bir ortama gitmeden önce, “kaygım bana böyle oyunlar oynayacak ve böyle düşünceler yaratacak” deyin. Bu size garip gelebilir ama kaygınızın bu tür düşünceler yaratacağını önceden tahmin edin ve kaygı geldiğinde onunla savaşmayın. Çoğu zaman bu döngüyü besleyen şeyin, kaygı ile savaşmaya çalışmak olduğunu, kaygı ile savaşmaya çalışmanın döngüye enerji verdiğini hatırlayın. Bunun yerine geriye yaslanın ve “evet, bunun geleceğini biliyorduk, vay be, bu kaygı bugün çok güçlü” deyin. “Buradan gitmek yerine, kendime eğlenmeye başlamak için 30 dakika daha vereceğim” deyin.

Kaygı ile bu şekilde başa çıkmaya başladığınızda, kaygının enerjisi tükenmeye başlar. Kaygı sakinleştikçe, kaygılı düşünceler de durmaya başlarlar.

Kaynak: How To Not Be Awkward ve How to Stop Ruminating and Overcome Social Anxiety

 

Geçmişin savaşlarını savaşmak ve güvensizlikler

Bu bölüm aslında Doktor K’nın en etkili yayınlarını derlediğim Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101 kitabına yetişmedi ve sitede yayınlamaya karar verdim. Kitaba da linkte bakabilirsiniz.

Burada sizinle geçmişin savaşlarını savaşmayı ve güvensizlikleri konuşmak istiyorum.

İlk anlaşılması gereken şey, sizi neyin iyi hissettirdiği ve neyin kötü hissettirdiği konusunda dikkatli olmanız gerektiği. Çünkü çoğu zaman bir açlığa sahibiz ve bu açlık 10 yıl öncesinden ya da 20 yıl öncesinden kalma olabilir. Bu, biz küçük yaşlardayken doğmuş bir güvensizlik ve çoğu zaman bunu yanımızda taşıyoruz. Kendimizle ilgili belli bir şekilde hissediyoruz. “Ben çekici değilim”, “sevilmeye layık değilim”, “aptalım” ya da hatta “zekiyim” (bu da bir güvensizlik olabilir) gibi. Sonra da bu güvensizliğin yanlış olduğunu konusunda kendimizi rahatlatmak için yapabileceğimiz her şeyi yapmak istiyoruz.

Örneğin zeki olduğunuzu düşünüyorsanız ve zekanız konusuda bir güvensizliğiniz varsa, bir sınava iyi hazırlanmıyorsunuz. Çünkü yarım yamalak hazırlanıp D almayı (çalışsam A alırdım diye düşünmeyi), en iyi şekilde hazırlanıp B almaya tercih ediyorsunuz.

Eğer ilişki içindeyseniz, partnerinize sürekli olarak “beni gerçekten seviyor musun?” diye soruyorsunuz. Bu şekilde rahatlama arıyorsunuz. Bu sizin açlığınız. Partnerinizin size sizin beraber olmaya değecek biri olduğunuzu, harika olduğunuzu, yakışıklı olduğunuzu söylemesini istiyorsunuz.

Ya da internette geziniyorsunuz ve ne kadar zeki olduğunuz hakkında konuşuyorsunuz. Teorik fizik alanında çalıştığınızı söylüyorsunuz zira insanların sizin zekanızı takdir etmesini istiyorsunuz. Bu takdire ihtiyacınız var.

Güvensizliğin aldatıcı tarafı, içinizde bulunan ve dışarıdan doyurulması gereken bir açlık gibi olması. Dışarı çıkıp “bu açlığı burada doyuracağım”, “bu açlığı şurada doyuracağım” diyorsunuz. “Şu adamlara böbürleneceğim” ya da “şu çaylakları ezeceğim” diyorsunuz. “Herkese göstereceğim” diyorsunuz.

Ama herkese gösterme ihtiyacı hissettiğiniz şeyler, sizin kendinizle ilgili inanmadığınız şeyler. Bu güvensizlikleri dışarıda çözmeye çalışıyorsunuz. Kendi güvensizliğinizin aslında yalan olduğunu kendinize göstermek için, başkalarının tepkileri peşinde koşuyorsunuz. Çünkü bu güvensizliğe inanıyorsunuz ama bunun gerçek olmasından da korkuyorsunuz.

Sorun şu ki bu çeşit bir açlık, başkalarının güvencesi ile sadece belli bir süre doyurulabilecek bir açlık. Başkalarının tepkilerinden aldığınız rahatlama, bir yara bandı gibi zira güvensizlik sizin içinizden gelen bir şey. Yani dışarıdan yaptığınız şeyler bu güvensizliği çözmeyecekler.

Bu nedenle de ilişkisinde sevildiği ya da sevilmeye layık olduğu konusunda partneri tarafından rahatlatılan kişi, ertesi gün yine rahatlamaya ihtiyaç duyuyor. Zekası konusunda rahatlatılmak için çaylakları ezen kişi, yarın ezmek için yeni bir çaylak bulmaya ihtiyaç duyuyor.

İnternette karşınıza çıkan egoist insanlar sadece o gün egoist değiller. Egolarını bugün tatmin edip ortadan kaybolmuyorlar. Hayatlarını internette yaşıyorlar ve güvensizliklerini rahatlatmak için sataşabilecekleri kadar çok insana sataşmaya çalışıyorlar. Çünkü kendileri ile ilgili, doğru olmasını istemedikleri bir şeye inanıyorlar.

Peki bununla nasıl başa çıkarsınız?

Yapmanız gereken ilk şey, güvensizliğinizin açlığını dışarıdan bir şeyler arayıp bularak doyurmayı bırakmak. Bir güvensizliğiniz var ve siz bunu dışsal “besinlerle” doyuruyorsunuz. Peki sürekli olarak doyurup beslediğiniz şeye ne olur? Evet, o şey daha da büyür! Her dışsal rahatlama bulup güvensizliğinizi doyurduğunuzda, onu büyütüyorsunuz ve bu nedenle de yarın onu doyurmak için daha fazla rahatlamaya ihtiyacınız oluyor. Ve yine doyurduğunuzda, bir sonraki sefere daha fazlasına ihtiyacınız oluyor ve daha çok dışsal rahatlamaya ihtiyaç duyuyorsunuz.

Kendinizi iyi hissetmek için dışsal şeylere, dışsal sinyallere daha fazla bağımlı olduğunuzda, birgün harika ve ertesi gün bok gibi hissettiğiniz bir döngüye giriyorsunuz. Mutluluğunuz size nasıl davranıldığına, başkalarına bağlı hale geliyor. Böylece de hayatınızın kontrolünü tamamen dış dünyaya bırakıyorsunuz. Hayat sizi nereye götürmek isterse oraya götürüyor. Kendinizi güçsüz hissediyorsunuz. Başkaları, başkalarının duygularının, geçici heveslerinin kurbanı oluyorsunuz.

Bunu nasıl çözersiniz? Bunu çözmek zor ama güvensizliğin kaynağına inip güven eksikliğini giderecek güvenin, rahatlamanın sizin içinizden geleceğinin farkına varmanız. Eğer siz tipiniz hakkında güvensizliğe sahipseniz, dışarıdan ne kadar çok güvence alırsanız alın, bu güvensizliğiniz ortadan kalkmayacak. Yetkinliğiniz veya  değeriniz hakkında güvensizliğe sahipseniz, dışarıdan ne kadar çok güvence alırsanız alın, bu güvensizlikleriniz ortadan kalkmayacak.

Yapmanız gereken şey, bu güvensizliğinizle başbaşa kalmak. Bir aynada kendinize bakın ve “bu çirkinlik nerede?” diye kendinize sorun. Belki çirkin taraflarınızı hemen göreceksiniz. Belki aynada kendinize bakıp, “aman Allah’ım ben çok çirkinim” diyeceksiniz. Burada nasıl hissettiğinize dikkat edin ve oturup o hisse katlanın. Açlığa katlanın, orada oturun ve katlanın.

Bunu yaparsanız büyülü bir şey olmaya başlayacak. Bu bir bekle ilk kim pes edecek oyunu. Açlığınız zihninize düşünceler doldurmaya çalışacak. Dikkatli olun ve bu düşüncelere yenilmeyin. Bunun yerine, dikkatinizi başka bir şeye odaklayın. Mesela bir mum bulun ve aynanın önüne koyun. Bu düşüncelerle dolmaya başladığınızda, dikkatinizi tamamen muma vermeye gayret edin. Dikkatinizi muma verdikçe, içinizdeki açlığın, kendinizi yargılayan düşüncelerin azalmaya, yatışmaya başladığına dikkat edin.

Sonra kendi yansımıza yeniden bakın. Tüm o düşüncelerin yeniden geldiğinin farkına varın ve sonra dikkatinizi yeniden muma odaklayın. Tüm bu süreçte açlık azalmaya ve eriyip gitmeye başlayacak çünkü siz onu beslemiyorsunuz. Bunu yeterince uzun süre yaptığınızda, güvensizliğiniz çözülmeye başlayacak.

Yapmanız gereken şey, güvensizliğinizi beslemeyi bırakmak, onu yüzeye çıkarmak, açlığınızla yüzleşmek ve onu beslemeyi bırakmak. Bunu yemek konusunda da uygulayabilirsiniz. Eğer yemek yemeye ya da spesifik bir şeyi yemeye karşı koyamıyorsanız, zorluk kaynağınız olan yiyeceği ya da yiyeceklerden birini önünüze koyun. Arzunuzun yükseldiğinin farkına varın ve sonra dikkatinizi başka bir şeye verin. Sonra bu şeye bir daha bakın ve arzu yukarı çıktığında dikkatinizi yeniden başka bir şeye verin.

Bu alıştırmaların sonucunda, negatif duygulara katlanmayı öğreneceksiniz. Onlarla başbaşa oturup onları kabul ettikçe, onlara katlanmayı öğreneceksiniz.Bunun sonucunda da bu negatif duygular çözülmeye başlayacak ve bunların yanında bu duyguların kaynağı olan güvensizlikleriniz de çözülmeye başlayacak.

Geçmişin savaşlarını savaşmaya bugün de devam etmeyi bırakın. İlkokulda herkes sizinle dalga geçti ve bugün hala dünyaya ne kadar harika bir insan olduğunuzu göstermek zorunda hissediyorsunuz. Bu geçmişin savaşı, şimdinin değil. Geçmişin savaşlarını bugün de savaşmaya devam etmeniz, hayatınızda bir sürü garip probleme neden oluyor zira insanlara tuhaf bir şekilde davranıyorsunuz. Bu tuhaf davranışlarınız da geçmişte nasıl hissettiğinize bağlı. Geçmişin savaşlarını savaşmaya bugün de devam etmeyi bırakın.

İçsel savaşlarınızı dış dünyada savaşmayı bırakın. Eğer güvensizliğiniz varsa, dış dünyadaki hiçbir şey o güvensizliği ortadan kaldıramayacak. O güvensizlikle burada, kendi başınıza savaşmanız gerekecek.

Bu savaşı, bir meditasyon pratiği olarak kendi başınıza nasıl yapacağınızı anlattım. Olduğunuz kişiyle başbaşa kalıp oturun. Çünkü siz kötü bir insan değilsiniz. Ama kendinizle başbaşa kalmayı reddedip, alkolle, bilgisayar oyunları ile, vs. kendinizden kaçtığınızda, kötü bir versiyonunuza dönüşmeye başlıyorsunuz.

Kendinizle başbaşa kalmayı, güvensizliklerinizin açlığını beslemeden, ondan kaçmadan güvensizliklerinizin negatif duygu ve düşüncelerine tolerans göstermeyi öğrenin. Size garanti ederim ki bu sizin sandığınız kadar kötü olmayacak.

Kaynak: Psychiatrist Explains How Insecure People Use the Internet

Bakir Erkekler Gerçekte Nihai Alfa Erkeklerdir

Bu bölüm aslında Doktor K’nın en etkili yayınlarını derlediğim Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101 kitabına yetişmedi ve sitede yayınlamaya karar verdim. Kitaba da linkte bakabilirsiniz.

Bugün bakir erkeklerin aslında gerçek sterotip alfa erkekler (çad – chad) oldukları konusunda konuşacağız.

Ruhani Doğu geleneklerinde Brahmacharya denilen bir kavram var. Sanskrit dilindeki bu kelime kabaca İngilizce’deki celibacy (evlilikten ve seksten uzak durmak) kelimesine çevrilebilir ama direkt kelime anlamı Brahman’a dalmak demek. Brahman da kozmik bilinç demek. Yani bu kelimeyi ilahi olana odaklanmak olarak çevirebiliriz. Bu da şehvetsiz olmak diye daha direkt bir çeviriye sahip.

Doğu geleneklerinin rahipleri, brahmacharyanın muazzam gücünden bahsederler. Doğru şekilde brahmacharya pratiği yapmanın, aydınlanma ve bağlardan kurtulma ile sonuçlanacak en güçlü ruhani enerjiyi yeşertmenizi sağlayacağına inanırlar. Yani kısacası, eğer şehvetten arınabilirseniz, alemin kralı olursunuz derler.

Doğu’daki rahipler seks ve arzudan uzak olmaya odaklanmışken, biz Batı’da ya da gelişmiş dünyada tam tersi yönde gidiyoruz. Çünkü günümüz toplumunda seks satar değil mi? Baktığımız her şey bir şekilde cinsellik içeriyor. Herhangi bir ünlü ya da filme baktığımızda, filmdeki insanların cinselliği provoke edecek şeklide giyindiklerini görüyoruz.

Günümüz toplumunda seks bir takıntı haline geldi ve insanlara da cinsel aktiviteleri üzerinden değer biçiyoruz. Bir erkek çok fazla seks yapabiliyorsa süper insan, alfa üstün bir insan olarak görülüyor. Öbür yanda da betalar var. Ben çok fazla seks yapamıyorum ya da hiç seks yapmadım o nedenle yararlı bir insan değilim diyorlar. Ben hiç seks yapmadığı için intihara meyilli, daha sadece 21 yaşında olan birçok hasta ile çalıştım!

Bir diğer yanda da kadınlar var. Ne kadar çok seks yaparlarsa kadın olarak değerleri o kadar azalır diye görülüyor. Yani toplumumuzda, insanlara cinsel aktivitelerine göre değer biçtiğimiz çok garip bir şeyler oluyor. Bu konuda biyolojik temeller olduğuna dair bir argüman var ama bunu öne süren insanların birçoğu sahte bilim yapıyorlar. Bu insanlar, insanların amacının üremek olduğunu ve bu nedenle de seksin çok önemli olduğunu söylüyorlar. Bu kültürel ve sosyal bir yapı değil, biyolojimiz böyle diyorlar. Biyolojimiz hepimizin seks yapmamızı istiyor diyorlar.

Ama biraz düşünürseniz, haftada bir sperm bankasına giden bakir bir erkek üreme konusunda, sürekli seks yapan ama baba olmak istemediği için sürekli korunan ya da kürtaj talep eden bir erkekten çok daha başarılı. Biraz düşünürseniz, doğum kontrolü olmayan üçüncü dünya ülkelerinde alfa ya da beta olmayan ama her biri 8 çocuk sahibi birçok sıradan erkek var. Yani ben bu “biyolojimizin dayatması” argümanını satın almıyorum. Bunda bir miktar gerçeklik var tabii ki yani türümüzü devam ettirme isteğimiz olduğunu biliyoruz. Ama ben burada yine de bir sürü psikolojik şeyin biyoloji diye yutturulduğunu düşünüyorum.

Doğu’daki cinsel arzudan arınmanın süper alfa olduğunu söyleyen bir bakış açısı ile Batı’daki tüm yaşamı seks yapmak etrafında şekillendirmenin süper alfa olduğunu söyleyen iki bakış açışı arasında sıkışıp kalmıştım. Eğer Doğu’daki bu insanlar haklıysa bunun bilimsel bir temeli olmalı, bir süre seks yapmamanın ve cinsel arzudan arınmış olmanın  iyi bir şey olduğuna dair bilimsel kanıtlar olmalı diye düşünmeye başladım.

Bilim, cinsel arzudan arınmış insanlarla ilgili ne diyor diye araştırmaya başladım. Seks yapmaktan uzak duran insanların beyinlerinde ne tür değişiklikler oluyor diye araştırdım. Ama bu konuda bir cevap bulamadım. Ama sonra aslında bu konuda gerçekten çok ilginç bir cevap olduğunun farkına vardım.

Seksin bilimine ve seks yaptığımızda ya da yapmadığımızda hangi beyin bölgelerinin etkilendiklerine bakıyordum. Görünen o seks konusunda beynin neredeyse her bölgesi işin içine giriyor. Bu gerçekten de ilginç bir fenomen. Diğer insan fonksiyonlarına baktığımızda, dil, matematik problemleri çözme ve hatta açlık veya susuzluk, ilişkiler oluşturma, görsel bilgiyi işleme, duyguları nerede hissettiğimiz, iradenin geldiği yer, vs., beynin bazı parçalarına indirgendiklerini görüyoruz. Ama seks konusunda beynin neredeyse her bölgesi işin içine giriyor.

Şimdi gelin bu konudaki harika bir incelemeye bakalım. İncelemenin ismi İnsan Cinsel Davranışının Nöroanatomisi ve Fonksiyonu (Neuroanatomy and function of human sexual behavior: A neglected or unknown issue?). Bu incelemede, beynin hangi bölgelerinin işin içinde yer aldığına bakıyorlar ve incelemeye bakarsak ödül sisteminin, talamusun, hipotalamusun, amigdalanın, sepal bölgesinin, prefrontal korteksin, singular korteksin, insulanun, vs. işin içine girdiğini görüyoruz. Tüm duyusal beyin bölgeleri işin içine giriyor. Yani neredeyse tüm beyin ve beynin tüm önemli bölgeleri, seks sırasında işin içinde yer alıyorlar. Bazı kortikal alanlar işin içine giriyor ki serebral korteks bizi insan yapan beyin bölgesi.

Nörotransmiterler konusuna bakarsak, zevkin kimyasalı dopamin, iyi hissetmemize yardımcı olan serotonin, norepinefrin yani adrenalin gibi birçok değişik nörotransmiter de işin içinde. Aslında görünen o ki hemen hepsi işin içinde.

Benim bulmaya çalıştığım ve akılalmaz olan şey de bu. Bir insan bir süre cinsellikten ve şehvetten uzak durduğunda, hangi beyin bölgeleri özgür kalıyor diye araştırıyordum. Görünen o ki hepsi bundan etkileniyor.

O zaman “hey, bu rahiplerin bir bildiği olabilir” demeye başladım. Bu insanların seks ve şehvetten uzak durmanın Süper Güç olduğunu söyleme sebepleri, bunun beynin tüm bölgelerini ve tüm nörotransmiterleri etkileyen tek aksis olması. Bu konuyu biraz daha araştırınca, gerçekten ilginç birkaç araştırma daha buldum.

Seks işinde rol alan birçok beyin bölgesinden üç tanesine değineceğim. İlk bölge amigdala. Amigdala, temel negatif duygularımızı deneyimleyen beyin bölgesi ve aynı zamanda beynin hayatta kalma merkezi. Korku merkezi örneğin. Ormanda bir ayı gördüğümüzde korku tepkisi vermemiz ve kaçmamız amigdala sayesinde oluyor.

Amigdala hayatta kalmak için hayati bir beyin bölgesi ama aynı zamanda çektiğimiz birçok acıdan da amigdala sorumlu. Depresyonda, kaygılı, sınırda kişilik bozukluğu ya da narsist kişilik bozukluğu ve hatta Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) ya da otizm spektrumu gibi rahatsızlıklara sahip insanlara bakarsanız, hepsinde amigdalada bir çeşit bozukluk, düzensizlik olduğunu görürsünüz.

Örneğin DEHB hastalarında duygusal bozukluk vardır. Duygularını çok daha güçlü hissederler ve onları kontrol altına almaları zordur. Bu, amigdalalarındaki bozuklukla ya da amigalalarının iyi şekilde çalışmaması ile ilgilidir.

Örneğin işin nörobilimine ya da nöropatalojisine bakarsanız, örneğin amigdala bölgeleri zarar görmüş insanların aşırı cinsellik peşinde düştüklerini görürsünüz. Örneğin Kluver-Bucy sendromunda gerçekten aşırı cinsellik peşinde koşma görürsünüz. Bu insanlar gördükleri her şeyi becermeye çalışırlar, her şeye karşı mastürbasyon yaparlar, vs. Şimdi internette herkes aşırı azgın, uçan kuşa bile yürüyorlar, ben de öyleyim falan diyorsanız, bu internetteki sapıklıktan bile beter bir şey.Bu insanlar diğer insanlara sürekli olarak cinsel saldırı gerçekleştirdikleri için hastaneye kapatılan insanlar.

Beyinde gerçekten ilginç bir prensip de karşılıklılık. Yani amigdalayı kısıtladığınızda da cinselliğimiz azalır. Hatta bazı insanlar, manevi deneyimler için amigdalada belli tipte aktiviteler olması gerektiği hipotezini ortaya atıyorlar. Mistikler, azizler ve hatta Dostoyevski gibi çok dindar insanlar, görünen o ki amigalalarında belli aktivitelere sahipler ve bu aktiviteler manevi veya tanrısal deneyimlerle alakalı.

Yani amigdala zarar gördüğünde karşı konulmaz bir cinsellik ile doluyoruz ama amigalamıza ince ayar çektiğimizde (bunun bilimsel bir terim olmadığını biliyorum) ise manevi ve dini deneyimler yaşıyoruz.

Gerçekten ilginç olan bir başka zihin özelliği de, cinsel aktivitenin bastırılmasının, irade tükenmesinin bir numaralı sebebi olması. Kendimizi düzenleme kabiliyetimize bakarsak, bunun bir sınırı olduğunu görürüz. Örneğin gerçekten yoğun bir iş gününden sonra eve geldiğimizde gerçekten yorgun oluruz ve hiçbir şey yapmak istemeyiz. Bir pizza ısmarlarız zira salata yiyecek irademiz kalmamıştır. Duygusal ya da zihinsel olarak tükenmiş hissettiğimizde, irademiz kalmaz.

İşin bilimine baktığınızda, irade tükenmesinin en güçlü nedenlerinden birinin, cinsel düşünceleri ve cinsel aktiviteleri bastırmak olduğunu görürsünüz. NOFAP yapmanın çok zor olmasının nedenlerinden biri de bana göre, tüm bu cinsel düşünce, arzu ve aktivitelerimizi düzenlememizi gerektirmesi. Tüm irademizle NOFAP yapacağız ama altta yatan arzular ve hormonlar hakkında bir şey yapmadığınızdan irade gücü bulamayız. Yani cinsel düşünce ve arzularınızı sürekli düzenlemek zorunda kalırsınız ve bu da iradenizi tüketir.

Klinik çalışmamda gördüğüm bir şey var. İnsanlar sürekli seks yapıyorlar anlamında değil, düşüncelerinin çoğunun azgınlık, şehvet hakkında olması, sürekli seks düşünmeleri anlamında cinsel takıntıya kapıldıklarında, hayatları donuyor. Daha çok araştırma yaptıkça, bu adamların hastalıklı ya da beta olduklarından değil de, beyinlerinin cinsel dürtülerini düzenlemeye çok fazla zaman ve enerji harcamasından ötürü böyle olduklarını anladım. Beyinleri bu işe o kadar çok zaman ve enerji harcıyor ki, hayatlarının başka alanlarında başka şeyler inşaa etmeye yakıt kalmıyor.

İşin ilginci kırmızı hapçılar (Red Pillers) bile bu sorunla karşılaştılar ve “seks ya da cinsellik hakkında endişelenmeyi bırak, kendine odaklan” diyorlar. “Seks hakkında düşünmeyi bırak ve spor salonuna git” diyorlar. “Kariyerine odaklan vs.” diyorlar. “Bunlara odaklan ve çekicilik kendiliğinden gelecek” diyorlar.

Cinsel aktivite ve cinsel düşünceler, çok fazla bastırma gerektiriyorlar ve bu da çok fazla miktarda irade tüketiyor.

Bir sonra odaklanacağımız şey ise serotonin. Serotonin birçok şeyden sorumlu bir nörotransmiter ama beyindeki önemli görevlerinde birisi, memnuniyet, rahatlama ve huzur hissi yaratmak.

Beyinde insanların hissedebileceği iki çeşit zevk ya da pozitif deneyim var. Birincisi dopamin tarafından kontrol ediliyor ve bize heyecan, neşe, adrenalin eğlencesi, vs. veriyor. İkincisi ise serotonin tarafından yönetiliyor ve bize memnuniyet, hoşnutluk veriyor. Huzur içindeyken, rahatlamışken, “mutluyum, eğlenceli hiçbir şey yapmaya ihtiyacım yok çünkü burada su kenarında oturup kitap okuyorum ve hayattan zevk alıyorum” dediğiniz anı serotonin yönetiyor.

Bilimsel olarak bildiğimiz şeylerden biri de, ruh hastalıklarında serotonin sisteminin bir şekilde bozulduğu. Bu teori hala tartışma konusu ama beyinde serotonin iletimini arttıran ilaçların depresyon ve kaygı belirtilerini azalttığını biliyoruz.

Yüksek serotonin seviyelerinin genel olarak sağlıklı olduğunu biliyoruz ama bir insana depresyona ya da kaygıya karşı ilaç verdiğinizde, serotonin iletiminde artışla beraber en çok rastlanan yan etkilerden birinin, anorgazmiya ya da cinsel dürtüde azalma olduğunu biliyoruz. Anorgazmiya, orgazm olamamak demek. Bunun anlamı, SSRIS (serotonin sistemi üzerinde çalışan antidepresan ilaçlar) kullanan insanların  erekte olabilirler ya da cinsel olarak uyarılabilirler ama orgazm olamazlar. Bunun yanında cinsel olarak uyarılmalarında da azalma olur.

Burada da çok ilginç bir şey görüyoruz. İnsanların serotonin seviyelerini arttırdığınızda, teorik olarak daha fazla memnuniyet ve huzur içinde oluyorlar ama seks yapmaları zorlaşıyor. Bu ilginç zira hayatta seks ile zıt istikamette ilişki içinde olan birçok sağlıklı ve optimal fonksiyon var. Ne kadar şehvet içinde olursanız, cinsel dürtülerinizi o kadar çok bastırmanız gerekir ve o kadar daha az iradeniz olur ve o kadar az üretken olursunuz.Ne kadar çok memnuniyet içinde olursanız, daha az şehvetli olursunuz. Kendi ruhani deneyimime bakarak bunun doğru olduğunu söyleyebilirim.

Son olarak da, kendi duygusal düzenlememiz ve aşırı şehvet arasında bir ilişki var. Duygusal düzenlemeniz ne kadar bozuksa, o kadar şehvetli olursunuz. Duygusal düzenlemeniz ne kadar iyi olursa, o kadar maneviyata yatkın olursunuz.

Peki Dr. K, bu konuda ne yapabiliriz? Şehvetten arınmamız mı gerekiyor?

Bu konuda size bir hikaye anlatacağım. Bir zamanlar bir rahip varmış. Bu rahip meditasyon yaparken odada bir fare olduğunu fark etmiş. Rahip meditasyon yaparken, rahip uyuyor varsayıp odada dolanıp duruyormuş.

Rahip bir arkadaşına danışmış. Arkadaşı “merak etme, bir kedi al ve problemin çözülsün” demiş. Rahip bu çok iyi bir fikir demiş ve bir kedi almış. Ama sonra bu kediyi beslemesi gerektiğini anlamış ve arkadaşına gidip kediyi nasıl besleyeceğini sormuş. Arkadaşı “bir inek al, sütünü sağ,  kediyi beslersin” demiş. “Hem senin de içecek sütün olur” diye eklemiş.

Rahip bu çok iyi fikir demiş ve bir inek almış. Ama kısa süre sonra ineği de beslemesi gerektiğini anlamış. Arkadaşına sormuş ve arkadaşı da “merak etme, sen ulvi birisin ve ben sana inek için ot ekebileceğin bir tarla vereceğim” demiş.

Rahip tarlaya ot ekmiş ve inek tarlada otlamaya başlamış. Ama rahip ot ekip bakmanın çok fazla emek gerektirdiğini görünce arkadaşına gitmiş ve şimdi ne yapacağım diye sormuş. Arkadaşı da “merak etme çözüm basit demiş. Evlen, çocuk yap ve çocukların tarlayı eker biçer”. Rahip de iyi fikir diyerek evlenmiş.

Bu hikayeyi seviyorum zira seks konusunda yaptığımız şeye benziyor. İnsanlar ortalama 3-7 dakika arası seks yapıyorlar. Buna ön sevişmeyi de ekle 10-30 dakika. Eğer hiç seks yapmayan bakir bir erkekseniz, tek yaptığınız bir buçuk saat porno izlemek ise bu size garip gelebilir ama seks yapan insanlar bu rakamları anlayacaklardır.

Aynı zamanda çoğu insan haftada bir iki kere seks yapıyor. Toplumumuzdaki sorun da şu. Sayıları arttıralım ve haftada 3 kere seks yapıldığını ve seksin ortalamada 21 dakika sürdüğünü varsayalım. Bu haftada 1 saat eder. Haftada bir saatlik zevk için inşaa ettiğimiz şeye bakar mısınız? Haftada sadece bir saatlik şeye özdeğerimizi  bağlıyoruz, o şeye göre kariyerimizi, saç şeklimizi, giyim tarzımızı şekillendiriyoruz. Rahip ve fare hikayesindeki gibi haftada 63 dakikalık bir aktivite etrafında tüm hayatımızı inşaa ediyoruz. Bu şeyi takıntı yapıyoruz. Bazı hastalarım seks yapamadıkları için intihare meyilliydiler.

Peki bunun sizin için anlamı ne? Sizinle çok ilginç bir bakış açısı paylaşmak istiyorum. Seks ile kafayı bozmuş insanlar 6 haneli rakamlarda para kazanacağım, 185 boyum olmalı, 20 santim şeyim olmalı, kaslarım çok iyi olmalı, vs. ki istediğim kadar seks yapabileyim gibi şeyler söylüyorlar. Hayatınızın geri kalanını bu hedef için harcıyorsunuz ki bence buna değmez. Tamam belki biyolojik zorunluluk açısından değer diyorsunuz ama ben sizinle Doğu kaynaklı ilginç bir perspektif paylaşacağım. Bu da şehvetsizlik.

Özgürlük ve güç ister misiniz? Bunu sorduğum birçok insanın cevabı evet. Peki neden? Neden özgürlük istiyorsun? “Çünkü dışsal kısıtlamalar altında olmak istemiyorum”. “İşe gitmek istemiyorum”. “Sonsuz para istiyorum”. Peki bunu neden istiyorsun diye devam ettiğimizde, eninde sonunda “içsel arzularımı tatmin edebilmek için” noktasına geliyoruz. “Eğer dışsal kısıtlarım olmasa, içsel arzularımı istediğim kadar tatmin edebilirim, istediğim şeyi yapabilirim”.

Ama ne hissediyorsanız onu yapmaya kapılırsanız, başka tip bir zincire bağlanıyorsunuz ve bu da özgürlük değil. Sonsuz miktarda param varsa ama tek yaptığım gün boyu uyuşturucu çekmek, sağlıksız yemekler yemek, fahişeler kiralamak ya da fahişe bile kiralamasam, kadınlarla seks için onları birinci sınıfta uçursam ne olacak? Kadınlarla yatmak için birinci sınıf uçak bileti almak destansı bir şey ve bunu yapan danışanlarım oldu. Büyük finans kuruluşunda çalışanlar ki hayatları tam bir dağınıklık içinde oluyor. Ünlüler ve ayrıcalıklı insanlara bakabilirsiniz, birçoğunun hayatı darmadağın.

Rahiplerin farkına vardıkları şey, tüm dışsal kısıtlamalardan özgür olsanız bile, tüm içsel dürtülerinizin kölesi olursunuz. 5000 Dolarlık Espresso makinem olsa ve sürekli olarak bundan kahve içtiğimi söyleyip dursam? Bu tip şeyler sizi mutluluğa götürmez.

Böyle şeylerin peşinde koşmayın demiyorum. Böyle lükslerin peşinde koşmanın doğru olduğunu düşünüyorum. Eğer yapabiliyorsanız 5000 Dolarlık Espresso makinesi alın ve hatta tek fincanı 5000 Dolar olan kahve de alın için. Sonra 2 Dolarlık kahve de alın için ve aradaki farkı görün. Evet doğru tahmin ettiniz, ben bu ikisini de yaptım.

Rahipler, içsel benliğimizin zincirlerinin, acı çekmemizin kaynağı olduğunu fark ettiler. Eğer gerçekten özgür olmak istiyorsanız, gerçekten özgür olmamız gereken şeyler dışsal şeyler değil, içsel şeyler.

Daha pratik açıdan bakarsak, eğer seks konusunda takıntı yapmayı bırakırsak, beynimizin başka birçok şeyi yapabileceği beyin kaynaklarını serbest bırakıyoruz. Hepiniz rahip olun demiyorum. Seksten ve evlilikten elinizi ayağınızı çekin demiyorum. Ama paradoksal olarak, bunu yapmak bana uzun süreli partnerimi bulmam konusunda çok yardımcı oldu. Birgün seksten elimi ayağımı çekiyorum dedim ve çok güzel bir şey oldu. Bunu yaptığımda, ben ruhani bir alfa olacağım, artık rahip oldum dediğimde, tüm etkileşimlerim değişti. Kadınlarla ya da genel olarak insanlarla etkileşime girdiğimde, bu insan benden hoşlanacak mı yoksa hoşlanmayacak mı derdi ortadan kalktı. Herhangi bir şehvet hissi olmadan bu insanla oturduğumda, “burada sadece oturacağım ve bu kadınla oturmanın keyfini çıkaracağım” dedim. Ya da “bu insan benden daha yakışıklı, o daha alfa ben daha betayım” gibi düşüncelerden arındım. Bir erkekle muhabbet ettiğimde artık bir rekabet hissi kalmadı, sadece muhabbetin keyfine vardım. Mesela bir arkadaş ile oturuyoruz ve güzel bir kız geliyor diyelim. Birden gizli veya açık bir rekabete giriyoruz. Tüm bu saçmalıklardan kurtuldum.

Tüm bu şeyler hakkında sürekli olarak endişelenmeyi bırakın. Seks hakkında düşünmediğiniz, bu insan benim hakkında ne düşünüyor diye düşünmediğiniz zaman hayatınızın nasıl olacağını hayal edin. Neler başarabileceğinizi hayal edin? Bunun yerine tüm hayatımızı, tüm kimlik hissimizi bunlara göre şekillendiriyoruz. Birçok insan çok para kazanayım, çok kadınla yatayım derken kalp krizi geçirip ölüyor. Hayatınızın çok büyük bir kısmını, haftada 1 saat için harcıyorsunuz.

Bu konuda bir düşünün. Seks yapmayı bırakın demiyorum. Konu bu değil. Sadece toplumun sizi nasıl koşullandırdığını, hayatınızın nasıl olmasını istediğinizi düşünün. Ve eğer tüm o saçmalıklardan özgür olmak istiyorsanız, potansiyelinize ulaşmak istiyorsanız, brahmacharya* tarafına doğru bir adım atın diyorum.

(*) Brahmacharya Türkçe’ye “ilahi olana, kutsal olana götüren davranış, yol” olarak çevrilebilir. Ama buradaki anlamını dini değil de ‘enerjinin doğru kullanımı’ olarak görmelisiniz. Enerjimizi gerçekte nasıl kullandığımızı ve yönlendirdiğimizi düşünmemiz ve bu konuda daha bilinçli olmamız anlamında.

Çeviri: Virgins are actually the ultimate Chads

Erken Boşalma

 Psikolojik ve Duygusal Açıdan

Erkeklerin çoğunda erken boşalma gözlenebiliyor, ilişkilerde bu kadını tatmin edemeyle de kalmıyor. Bir süre sonra cinsel hayatla çözülebilecek sorunlar çözülemediğinden, rastgele şekilde her şey için kavga edebiliyor veya İlişkilerde ayrılıklara, aldatılmalar yol açabiliyor.

Seks ilişkide ciddi bir konu.

Bu yüzden çoğu erkeğin üzerinde ciddi baskı oluşturuyor;

“acaba zevk alıyor mu?”

“tatmin edebiliyor muyum?”

“erken bosaldim hay a*ina k*yayım!”

Daha niceleri…

Erken boşalmanın bir çok sebebi olabilir ben Psikolojik ve Duygusal tarafından bahsetmek istiyorum.

Erken boşalmanın bence en büyük sebebi, duygusal olarak iyi olmamanızdır.

Emin olun her erkek bir döneminde erken boşalmıştır;

Ya kötü bir zaman geçiriyordur, iyi bir dönemde değildir, İlk deneyimleridir, çok heyecanlıdır ya da karşısında ki insanı çok seksi buluyordur.

Erken boşalmanın üstesinden gelmek için kegel ve yoga benzeri hareketler öneriyorlar, şahsen geçmişte bunları çok uzun yapmama rağmen bunlarla çözemedim.

Öncelikle şunun bilincinde olunması gerekiyor;

Erken boşalma erkekliğinizi zedelemez.

Karşınızda ki insan “nasıl boşalırsın a*ına k*duuum” diye üstünüze atlamaz.

İlk yıllarımda birlikte olduğum çoğu kadınlarda erken boşaldım. Ve hepsine aynı şeyi söyledim, kullanabilirsiniz.

o kadar seksisin ki dayanamıyorum. 

Genelde kadının tepki vermesine veya bir şey söylemesine fırsat vermeden – ki vermeyecek muhtemelen-

“anam anamm vııyy” ağıtları yakar erkekler, sonrasında kadınlar bu erkekleri sakinleştirmeye çalışır.

Neyse bu konu çok uzar.

1- Seksin güzel bir şey olduğunu ve erken boşalmanın normal olduğunu kabul edin.

çoğu insan nadiren cinselliğe ulaştığı için kafalarında bunu çok büyütüyor. Emin olun büyütüldüğü gibi değil ve erken boşalmak o kadar sorun değil.

Farkında olun.

2-Nefesinizi kontrol edin.

Vücudumuzda bizi etkileyen, iyi hissettiren, kötü hissettiren olaylar nefesten geçer.

Yanlış nefes alırsanız heyecanlanabilir ya da rahatlayabilirsiniz.

Nefesle vücudunuzu kontrol eder, kalbinizi hızlandırmazsınız.

Kalbin hızlanması — erken boşalma

3- Sorunlarınızı kabul edin ve karşınızda ki kişiye odaklanın.

O an orada onun için ve kendin için var olman gerekirken aklın farklı yerlerde, farklı şeylerle uğraşıyor.

Problemler yaşıyor olabilirsin, aldatılmışsındır, işin batmıştır ama bunları unut , onunla orada birlikte ol.

4- Güzelliği kafanda büyütme

Dışarıda milyonlarca güzel, seksi kadın var ilk defa güzel kadınla beraber olmuş olabilirsin ama bu hiç bir şeyi değiştirmez.

Güzellik kafanda büyüttüğün bir algı.

5- Aklına takılan bir durum varsa onunla paylaş.

eğer kafanızı kemiren bir detay varsa onu onunla konuşun işinize yarayabilir.

Konuşmak insanları birbirine yakınlaştırır, eğer iyi iletişim kurarsanız hem siz onu hemde o sizi anlar bu sayede daha rahat hissedersiniz.

6- Ön sevişmeyi uzun tutun.

7- Acele etmeyin.

8- Süreç sonuçtan daha zevkli.

9- Yavaş başlayın.

10- Anın tadını çıkarın.

Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 101

(150 sayfa – PDF & EPUB)

(Shopier’de sepete 225 TL ve üstü alışverişte %30 indirim var.)

Merhaba,

Bu kitap, son bir iki senedir izlediğim ve bana 40 yaşından sonra bile birçok pratik şey öğreten Dr. K’nın podcastlarından derlendi. Dr. K, psikiyatrist ve nöron bilimi çalışmalarının yanında zamanında bir süre rahip olarak da yaşamış ilginç birisi. Kendisi Hint kökenli bir Amerikalı ve internette herkese açık kanalında çok pratik ve faydalı paylaşımlar yapıyor. Özellikle günümüz dünyasında teknolojinin yarattığı ortamın, beynimizin evrimleştiği uzun geçmişimizden oldukça farklı olmasından kaynaklanan disiplinsizlik, odaklanamama, sürekli yorgunluk, motivasyon eksikliği, başarısızlık, vs. gibi sorunlar üzerine eğilen ve bu konularda iyileşmeniz için oldukça pratik bilgiler veren bu yayınları İngilizceniz varsa izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Son zamanlarda yaptığımız nöroplastisite serisindeki bölümlerin aksine, bu kitaptaki bölümler çok daha kısa ama yoğun ve oldukça pratik bilgiler içeriyorlar. Birçoğunu ben kendi hayatımda da uyguluyorum ya da uygulamaya başladım ve oldukça dönüştürücü ve iyileştirici pratikler olduklarına şahit olduğum için sizinle paylaşmak istedim. Bu kitap, bundan sonra yapmayı planladığım bir serinin ilk kitabı.

İkinci kitap Daha İyi Bir Yaşam İçin Psikoloji ve Nöron Bilimi Temelli Pratik İpuçları – 201.

Şimdiden iyi okumalar,

Mahmut Abi

Kitabı Türkiye’den almak için tıklayınız.
(Not: Sepete ekleyerek %30 indirim alabilirsiniz).
(Alım güvenilir Shopier ödeme sisteminden olup sizin ödeme bilgileriniz bize gelmiyor.)

Kitabı Türkiye dışından almak için tıklayınız.
(Alım güvenilir Payhip ödeme sisteminden olup sizin ödeme bilgileriniz bize gelmiyor.)

Kitabın içindekiler:

Önsöz 8
Sabahları Tükenmiş Bir Şekilde Kalkmaktan Nasıl Kurtulursunuz? 9
Giriş 9
Duygular 9
Negatif duygular ne zaman hissedilir? 10
Günümüzde çoğu insanın tükenmiş olarak uyanmasının sebebi 11
Uyku ve rüyalar 12
Günümüz toplumundaki rüya yetersizliği 14
Yorgun ya da tükenmiş uyanmamak için neler yapabiliriz? 14
Yatmadan önce duygularınızı işleyin 15
Teknoloji duygularınızı bastırır 16
Daha fazla rüya görün 16
Duygusal Güç ve Dayanıklılık için Duyguları İşleme 17
Hayat her geçen gün daha mı zorlaşıyor? 17
Dünya değişiyor 18
Dopaminerjik dikkat dağıtma 20
Sürekli dopaminerjik dikkat dağıtmanın sonucu 22
Duygularımızı işleyip hayat yolunda hasarsız ilerlemek için ne yapabiliriz? 24
Duygusal Gücünüzü Geliştirmek için Günlük Tutmak 27
Giriş 27
Günlük tutarak problemlerimizden kaçmayı bırakmak 27
Günlük ile anlatı yaratmak 29
Nasıl günlük tutulur? 31
Farkında olmadığınız zihinsel yorgunluk kaynağı ve bundan kurtulmanın yolu 33
Giriş 33
Odaklanarak çalışma ve Ultradiyen Ritim 33
Çalışma Aralarındaki Dinlenmeme Molaları 35
Çalışma Esnasındaki Ekran Alışkanlıkları 38
Evde Ekran Alışkanlıkları 40
Öz kontrol nedir? Nasıl kazanılır? Bilimsel yaklaşım 42
Giriş – Kendinizi dinleyemiyorsunuz 42
Öz kontrolün gerçekte ne olduğunu anlamak 43
Öz kontrolü tüketen şeyler 43
İçsel çatışmanın gözlemlenmesi, öz kontroldür 45
Öz kontrol, irade sağlamanın yolu 47
Beyin Çürümesi Nedir? Beyin Çürümesinden Nasıl Kurtulursunuz? 49
Beyin sisi ve beyin çürümesi 49
Enfeksiyon, işgal ve adaptasyon 50
Gerçeklikle ilgili algılarınızı süzmek 51
Beyin çürümesine adaptasyon 54
Kim olduğunuz davranışlarınız tarafından belirleniyor 55
Beyin çürümesi yaşayanların hayatları üzerinde bir kontrolleri yoktur 57
Peki bunu nasıl düzeltebilirsiniz? 57
Neden disiplinli olamıyorum? 59
Giriş 59
Neden değişeyim ki? 59
Beyindeki Maliyet Yarar Devresi 60
Rekabetçi İlgi 61
Disiplinin bedelini ödemeye hazır olmamak 61
Neyi gerçekten önemsediğimizi nasıl buluruz? 62
Yapabileceğiniz en küçük şeylerden başlayın 64
Neden Odaklanamıyorsunuz? Odaklanmak için Ne Yapmalısınız? 67
Giriş 67
İnsan Performansı Doğru Ruh Haline de Bağlı 68
Zihniniz ve Benliğiniz Aynı Şeyler Değiller 69
Zihin Odaklanmak İstemiyorken Zihni Odaklanmaya Nasıl Zorlarız? 70
Can Sıkıntısı Değil Hüsran 72
Kendini Sevmek Neden Yeterli Değil? 75
Kendini sev tavsiyesinin problemi 75
Kendini sev tavsiyesine odaklanılmasının sebebi 76
Duygularla başa çıkmanın 2 yolu 77
Acemi Birliği mantığı 80
Erkekler için çalışır mantık: Pozitif sevginin negatif ifadesi 81
Azim 81
Kişiliğinizi Nasıl Değiştirebilirsiniz? 83
Kişiliğinizi Değiştirme Dersi – 101 89
Kişiliğimizi nasıl şekillendirebiliriz? 90
Konu Özeti 93
Zihindeki Programlar 95
Hatalarından öğrenmek 96
Kişiliğinizi Değiştirmenin Adımları 97
Utanç Daha İyi Bir Yaşamın Anahtarıdır 103
Utancın Değerini Unutmamız 103
Utancın işlevini anlamak 104
Utanç kişisel gelişimimizi şekillendirir 104
Acı veren duygular gelişimimiz için önemli 106
Bir Şeyler Kaçırıyormuşum Hissinin Hayatınızı Yönetmesine İzin Vermeyin 110
Bir şeyleri Kaçırma Korkusu ile ilgili temel problem 110
Bir şeyleri kaçırma korkusu ilkel beyni tetikliyor 111
Teknolojinin neden olduğu problem 112
Bir şeyleri kaçırma korkusunun çözümü 113
Çekim Yasası Değil Görselleştirme 116
Çekim Yasası Saçmalığı 116
Kuantum Mistisizmi 116
Görselleştirmenin Gücü 118
Plasebo ve Nosebo Etkileri 119
Görselleştirme Hayal Kurma Farkı 122
Görselleştirmenin Temelleri 123
Imposter Sendromu 128
İmposter sendromu nedir? 128
Imposter sendromunun en yaygın ortak özelliği 129
İmposter sendromu ile nasıl yaşanır? 132
Hayatı Keşkeler Olmadan Yaşamanın Nöron Bilimi 136
Giriş 136
Şimdiki zamanda eylemsizlik 136
Pişmanlık korkusu nereden geliyor? 137
Hayatı pişmanlıklar olmadan yaşamak için ne yapmalı? 137
Ego “Ölümü” 139
Ahamkara 141
Mech pilotu meditasyonu 142
Yeni Bir Yetenek Geliştirmek İçin Stoacı Yaklaşım 146
Giriş 146
Pratik Bilgeliği Geliştirmek için Felsefi Günlük Tutma 148