Feminizm ve sosyal medya linç sürüsü

Sosyal medyada ve ana akım basında çok güçlü bir linç feminizmi kültürü türedi. Son dönemde feministlerin, sol gericilerin ve botlarının (cepleri de dolu bu heriflerin, ciddi miktarda bot da kullanıyorlar) saldırısı ile, olayların iç yüzünü bilmeden atlayan dangalaklar, insanları hunharca linç ediyorlar. Buna, kendi mahallesinde duyar kasıp prim yapmak için her fırsatı değerlendiren ünlü “sanatçılar” ve televizyonda ağlak bir şekilde haber sunan kadın spikerler de katılıyorlar.

Gelin son yıllarda gündem olan ve utanmaz bir gerçeklik çarpıtması ile piyasaya sürülen bazı olayları, Erlik’in bu konudaki videoları ile hatırlayalım.

Ahmet Kural ve Sıla olayı, Ahmet Kural’ın linç edilmesi.

Kadir Şeker olayı ve sosyal medya yargıçları

Kadın cinayetleri ve kadın faşizmi

Sosyal medya yargıçları ve Musa Orhan olayı

Bir de tabii “eril düzene” saldırmak için psikopat katilden kahraman yaratmaya çalıştıkları, Nevin Yıldırım olayı var.

Sevgilim / flörtüm mesajlarıma geç cevap veriyor ne yapmalıyım

Bugün modern teknoloji kurbanı gençlerini üzüp duran geç mesaj atma davranışını konuşacağız. Mesajlarıma geç cevap veriyor? Neden? Ne yapmalıyım?

Bunları sorular üzerinden tartılacağım:

Sevgilim mesajlarıma geç cevap veriyor çok sinirleniyorum ne yapabilirim?

Arkadaşlar sevgilimle mesajlaşıyoruz ama mesajlarıma geç cevap veriyor 3 dk 5 dk 15 dk 25 dk bile oluyor kaç kez söyledim etki etmiyor ne yapmam gerekiyor siz olsanız ne yapardınız kendimi önemsiz ve ciddiye alınmamış hissediyorum haksızmıyım siz ne düşünüyorsunuz ne yapmalıyım cevaplarınız için teşekkürler

Bunu yazan kişinin sorusu sevgilisinin geç cevap vermesi değil zira sevgilisi geç cevap vermiyor. 25 dakikayı bırak bazen bir iki saat sonra cevap verir, neresi geç bunun? Bu şekilde sevgilim geç cevap veriyor diye soranlar, kendilerine güven problem yaşayan, terk edilme korkuları olan ve negatif duygulara aşırı yatkın insanlardır. Bu insanlar için küçük ve genellikle bir problem olmayan şeyler bile onların terk edilme, yalnız bırakılma korkularını tetikler.

Bunu yazan erkeğin yapması gereken, kendisine böyle saçma şeyler sorduran zayıflıklarını düzeltmeye çalışmaktır. İzolasyon korkusunun temeli geçmişte terk edilmek ya da bunun korkusunu yaşamak olabilir. Terapi işe yarayacaktır ama terapisiz de ilk yapması gereken, burada mesajın geç gelmediğini anlamak.

Tekrar edeyim, burada olduğu gibi, sevgilim geç mesaj atıyor sorularının önemli bir kısmında sevgili geç mesaj atmıyor, soruyu soran en ufak tetikleyicide korkularına kapılan biri.

Aslında bunu yazan erkek ama bu kadınlarda daha yaygın olan bir problem. Muhtemelen sebebi de kadınların Beş büyük kişilik özelliğinden biri olan negative duygulara yatkınlık boyutunda erkeklere göre daha negative duygulara yatkın olmaları. Bir insan negative duygulara ne kadar yatkınsa, ufak tetikleyicilerden felaket senaryoları yaratmaya da o kadar yatkındır.

Kadınlar neden negatif duygulara daha yatkınlar? Tam sebebi bilinmese de en mantıklı açıklaması, kadınların hamilelik ve bebek bakımı sorumlulukları nedeniyle, her şeyin en negatif sonucunu düşünmeye ve böylece en çok güvenlik önlemi almaya yatkın olmaları. Fakat işte türümüzün devamı için faydalı olan bu özellik, kadınların kişisel hayatlarında negatif sonuçlara neden olabiliyor.

Kadınları neden anlattım? Sadece kadın okuyucular için değil, erkek okuyucular için de önemli olduğu için. Zira siz aslında geç cevap vermiyorsanız fakat sevgiliniz geç cevap veriyorsunuz diye trip atıyorsa, kızın kendine güven, özdeğer problemleri ile uğraşıyorsunuz. Gerçekten mesaj ve ilgi problemi ile değil.

Her neyse. Negatif duygulara daha az yatkın olan insanlar, sevgilisi bir saat mesaj atmazsa işi var herhalde der ve işlerine bakarlar. Bu olayda genellikle pozitif nedenler ilk akıllarına gelen nedenlerdir. Negatif duygulara çok daha yatkın olan insanlar ise 10 dk geç cevap aldıklarında, “artık beni sevmiyor mu”, “ben yeterince sevilmiyor muyum” gibi şeyler düşünürler. Özellikle de geçmişte terk edilme, aldatılma travmaları varsa, negatif duygulara daha yatkın hale gelirler.

Yukarıdaki durumdaki arkadaşlara vereceğim önemli tavsiyelerden biri de, bu negatif duygulara kapılarak hareket etmemeleri. Birçok kadın ve erkek, ilişkilerini ya da flörtlerini bu tür bir “geç mesaj yazıyorsun” çıkışması ile başlayan süreç sonucunda kaybediyorlar. Karşı taraf açısından baksanıza.

Diyelim adam toplantıda ve mesaja cevap vermedi. Hatta toplantıda mesaja baktı yani görüldü attı. Duygusal olarak güçlü birinin, hayat boyu uzun süre birlikte olduğu insanların hepsi, ben mesaja bir saat, iki saat geç cevap veriyorsa bunun iş, arkadaşlarla buluşma, vs. nedeniyle olduğunu bilen ve hır çıkarmayan insanlardır. Neden? Zira bu olaydan kavga çıkaran insanların uzun süreli ilişkide karın ağrısı olduklarını bilirler ve bu insanları elerler. Siz de bu nedenle elenen insanlardan olmayın.

Şimdi bir de şu örneğe bakalım:

Merhaba. Şu an flört ettiğim adamla bir arkadaş etkinliğinde tanıştık ama o hemen sonrasında uzak bir şehre yerleştiği için iletişimimiz uzak mesafeden oldu. 3 aydır görüşüyoruz ve ayda 1 kere buraya geldiğinde de buluştuk. Buluşmalar güzeldi ama benim sorunum şu: Mesajlarıma çok geç cevap veriyor. Bazen birkaç saat sonra ve bazen ertesi gün cevap veriyor. Bir de çoğu zaman ben mesaj atıyorum. 

Bu iki insan sevgili değil ve tanıştıktan sonra 3 ay geçmesine ragmen hala sevgili değiller. Bu ayrı bir problem ama mesaj kısmına gelelim. Yeni tanıştığınız ve flört etmeye başladığınız kişi, size birkaç saat sonra cevap verebilir. Bu onun size karşı ilgisiz olduğunu göstermez. Sadece, hemen cevap veren kadar ilgili ya da boş değildir (işi gücü olmaması anlamında).

Fakat burada sıklıkla ertesi gün cevap alıyorsa, ilgi azlığı var demektir. Bu durumda yapmasi gereken şey, hatasından dönmek zira yaptığı hata ilginin daha da azalmasına neden oluyor. Nedir hatası? Aslında 2 hatası var ama mesajlaşma ile ilgili olandan başlayalım.

Çoğu zaman ben mesaj atıyorum diyor. Aynı zamanda söylemese de, karşısındaki kendi mesajlarına geç dönerken, kendisi muhtemelen çok daha hızlı dönüyor. Kadınların bir tık daha fazla mesaj yazması normaldir ama sürekli mesajlaşmayı o başlatıyorsa, bunun nedeni bir önceki örnekte olduğu gibi korkudur, zayıflıktır. Karşısındaki bunu hisseder ve kimse korkularına yenilen, zayıf biri ile birlikte olmak istemez.

Yapması gereken, onun her mesajına karşılık, maksimum 2 kere mesaj başlatmak. Eğer bir veya iki kere mesaj başlattı mı, karşısındaki başlatmadan mesaj atmamak. 2 taraf da yaklaşık olarak aynı oranda birbirinin peşinde koşmalı. Bir taraf diğerinin daha fazla peşinde koşuyorsa, bunun sebebi ya karşı tarafın o kadar da ilgili olmamasıdır ya da peşte daha fazla koşan tarafın karşı tarafa mesaj atma fırsatı vermeyecek şekilde aceleci olmasıdır ki bu da genellikle peşinde koşanı soğutur. Özellikle de peşinde koşulan taraf az çok tercih edilen biriyse.

Mesajlaşmada eğer peşinden koştuğunu fark ediyorsanız, karşı tarafın daha çok mesajlaşma ihtimalini en çok arttıracak şey, karşı taraf ile aynı hızda, aynı aralıkta ve aynı uzunlukta mesajlaşmaktır. Burada yapması gereken, karşısındaki 1 gün sonra mesaj atıyorsa, ona 1 gün sonra cevap vermektir. Karşı taraf bir kere mesajlaşma başlatıyorsa, 2 kere mesaj başlatmaktır. Karşı taraf ne uzunlukta yazıyorsa o uzunlukta yazmaktır. Böylece hem ilgisi olan insanı az mesajla ilgisiz bırakmaz, hem ilginin yeşermesine izin verir hem de ilgisi zaten yeşermeyecek adama fazla duygusal yatırım yapmaz. Bu önemli zira siz birinin peşinde fazla koşarsanız, bu sizin fazlaca duygusal yatırım yapmanıza neden olur.

İlişkilerin Temel Kuralı şudur:

Bir ilişkide daha güçlü olan taraf, diğerine daha az ihtiyaç duyan taraftır.

Sorun şu ki peşinde koşmanızın nedeni daha fazla ihtiyaç duymak gibi dursa da aslında peşinde koşarak daha fazla ihtiyaç duyarsınız.

Konumuzla alakalı olarak burada yaptığı ikinci hata, uzak mesafe ilişkisi. Günümüz teknolojisi maalesef bizi çevremizden, şehrimizden koparırken, uzakta insanlarla bağlantıyı arttırıyor. Çok küçük bir yerde, gerçekten karşı cins açısından çok fırsat olmayan bir yerde yaşamıyorsanız, uzak mesafe ilişkisi başlatmak kötü bir fikir. Yani eğer zaten bir ilişkiniz varsa ve bu bir nedenle uzak mesafe ilişkisine evrilmişse o anlaşılır ama henüz ilişki yok ve uzaktan ilişki başlatmak istiyor sanız o tür ilişkiler iyi ilişkiler değiller. Buluşmalar ve fiziksel bir bağ yerine, mesajlaşma / arama gibi daha az etkileşim olan ortamlarda yürüyorlar ve aranızda bir bağ kurulması ve bunun korunması çok zor.

Şimdi bu konuştuklarımızdan sonra şunu yorumlayalım.:

Akşam mesaj yazdım instagramdan. Son seyehatinin nasıl geçtiğini sordum. Müthişti falan yazmış. Gülücük falan koymuş. Ben de sohbeti uzatmaya çalıştım sorular sordum. Mesajlarıma hep geç cevap verdi. 15 dk 20 dk 30 dk falan. Son mesajımı ise nerdeyse 10 saattir görmedi ya da görüldü olmadı cevap da yok.

Benimle ilgilenmiyor değil mi?

Şimdi daha önce konuştuğumuz gibi, 15 – 30 dk aralıklı mesaj burada normal. Aralarında bir ilişki yok. Ama, mesajını 10 saattir görmemesi mesela normal değil.

Bu tür sorularda hemen hiç yazmasalar da, tüm mesajlaşmaları muhtemelen yazan başlatıyor.

Sorusunun yani “benimle ilgilenmiyor değil mi” sorusunun cevabını ise şöyle bulabilir. O mesaj atmadan ona mesaj atmaz. Eğer mesaj atmazsa ilgilenmediğini anlar.

Bir başka soru ki, mesaj konusunda çok sorulan bir soru:

Bir aydır ilişkiye doğru giden bir flörtüm var. Bir kere buluştuk çok ilgiliydi. Fakat mesajlarıma geç cevap veriyor. Yazıyorum 15 dk sonra cevap veriyor, geçenlerde bir iş için yardım ettim. Nasıl gitti dedim: 5 saat sonra cevap verdi. Aradım mesela görüntülü konuşalım dedim, şu an işim var dedi. Sonra mesaj attı özür diledi. Bu tür saygısızlıklara gelemem dedim, kavga ettik.

Şimdi bu ilişkiye doğru giden bir flörtüm var lafını her duyduğumda içimden “onun ilişkiye giden bir flörtün olduğundan haberi var mı” acep diyorum. 1 ayda sadece bir kere buluşulan flört ile nasıl ilişkiye gidiliyorsa. Bu laf “sevgili gibiyiz” lafına benziyor. Sevgili gibiyiz genellikle söyleyenin kendisini “sevgili gibi sandığı ama friendzone diyarında olduğu flörtlerdir. Birçok durumda flört bile değildir aslında.

Neyse burada bir flört olduğunu varsayıyorum. Şimdi 15 – 30 dk mesaj normal dedik. 5 saat biraz geç olmuş ama sürekli değilse o da normal ki daha önce 15 dk yazdığına göre sürekli değil. Fakat daha önemlisi burada kız saygısız değil, erkek fazla alıngan ve kendi zayıflıklarına, korkularına kapılmaya başlamış.

Arkadaşlar. Bir kişinin sizinle, sizin istediğiniz kadar ilgilenmemesi, saygısızlık değildir, ilgisizliktir. Kimsenin size ilgi borcu yok.

Sonuçta erkeğin burada yaptığı muhtemel hata, mesajlaşmayı buluşmalar ayarlamak için kullanacağına, ilişki yürütme ortamı olarak kullanması. “Ama uzak mesafe” ise az önce dedim, o ilişkiyi başlatmasa daha iyi. Fakat yakın mesafe is eve ilişkiye gitmek istiyorsa, buluşma ayarlayacak.

Erkek mesajlaşmayı ilişki yürütmek için kullanırsa ve buluşmaları ihmal ederse, o ilişkiler pek gelişemezler. Erkek genellikle mektup arkadaşına döner. Aynı zamanda eğer kızın başka alternatifleri varsa, buluşmaya odaklanan bu erkekleri çok kolay geçerler. Haftada bir veya 2 kere  buluşmanız, hergün 1 saat mesajlaşmanızdan iyidir.

Özetlersek, flörtüm / sevgilim mesajlarıma geç cevap veriyor diyorsanız ilk önce sorgulamanız gereken şey, kendinizin bir hata yapıyor olup olmadığınız:

Acaba mesajlarınıza gerçekten geç mi cevap veriyor yoksa siz negatif duygulara fazla hızlı kapılıp geç mi sanıyorsunuz?

Acaba buluşma yerine, mesajla ilişkiye mi odaklandınız?

Acaba sürekli siz mi mesaj başlatıyorsunuz?

Eğer bunlar yoksa, karşınızda ilgisiz biri var demektir. Ya da yeterince ilgisi olmayan biri. Bu durumda bu kişiye mesajlarına daha sık cevap ver diyerek mesajlarınıza daha sık cevap verdiremezsiniz. Gerçekten işi gücü olan adama söylerseniz tamam ama ilgisi az ise bir işe yaramaz hatta ters teper. Yapabileceğiniz en iyi şey, onun mesaj başlatma sıklığını – mesaja cevap verme hızını, mesaj uzunluğunu geçmemektir.

Biliyorum (gerçi siz biliyor musunuz bilmiyorum), sürekli mesaj atma sebebiniz, mesaj atmazsanız kaçacağı, uzaklaşacağı korkusu. Ama gerçekte, bu korku ile sürekli mesaj atmanız, ilk mesajları hep sizin atmanız gibi hareketler, kendi kendini gerçekleştiren kehanet olarak korktuğunuz şeyin olmasını hızlandırır.

Yapabileceğiniz en iyi şey, sizin de karşınızdaki için bir ödül olduğunun farkına varıp, sizin peşinizden en az sizin onun peşinden koştuğunuz kadar koşmayan insanlara kendinizi bir değeriniz yokmuş gibi yamamaya çalışmamaktır.

2 mesaj başlattınız ama o 3 gündür başlatmıyor mu? Düşünmeniz gereken şey, “benim peşimden koşmazsa, benim için çaba göstermezse, ben ona kendimi çabasız, uğraşsız vermem. Ben, benim için emek harcayan birine layığım, değersiz ve tercih edilmeyen bir insan gibi kendimi emek harcayarak yamaman gereken birine değil.”

Bu konuda genel mesajlaşma prensipleri yazısına da bakabilirsiniz.

Bu yazıyı dinlemek isterseniz:

Bilim eski sevgilinizi Facebook’ta gizlice takip etmeyi neden bırakamadığınızı gösteriyor

Ayrıldıktan haftalar hatta aylar sonra eski sevgilinizin Facebook fotoğraflarına ve statüsüne gizlice baktıysanız, bunun tamamen sizin suçunuz olmadığı gerçeği sizi rahatlatabilir.

Bu yapmanızın bilimsel bir nedeni var.

İlişkilerimize “bağımlıyız”.

Yıllardır yapılan nörolojik araştırmalar, beyninizde aşık olmayla alakalı mekanizmaların, madde bağımlılığı ile alakalı mekanizmalar ile aynı olduklarını gösteriyor. Bilimadamlarına göre bunun nedeni, romantik aşkın bir duygu olmaktan çok motivaston ve ödül ile oluşan bir alışkanlık olması. Aşk hissi ile dopamin seli ortaya çıkıyor. Dopamin, beyne ödül geribeslemesi sinyalleyen bir nörotransmitter (sinir hücrelerindeki bilgi akışını sağlayan küçük kimyasal iletken). Daha çok dopamin salgılandıkça, hedefimizin peşinde koşmak için daha çok motive oluyoruz.

Concordia Üniversitesinde psikoloji profesörü olan Jim Pfaus şöyle açıklıyor: “Aşk aslında cinsel arzu tarafından oluşturulan bir alışkanlık ve bu arzuyu ödüllendiriyor. Beyinde çalışma mekanizması, insanların madde bağımlısı haline gelmeleri ile aynı.” Aşka madde bağımlılığı gibi fiziksel bir bağımlılığımız olmasa da, aşk ve madde gibi arzularımızı motive edip ödüllendiren sinir sistemi mekanizmaları birbirlerine çok benziyorlar.

“Bağımlılık”, ayrılık ile sona ermiyor.

Journal of Neurophsiology’de 2010 yılında yayınlanan bir araştırma, bu benzerliği bir ileri seviyeye taşıyor: Ayrılık sonrasında beynimizde olanlar, “bağımlılık” özellikleri gösteriyorlar. Araştırmacılar, zor bir ayrılık sürecinden geçen küçük bir üniversite öğrencisi grubunu gözlemlemişler. Tüm denekler, zamanlarının %85’ini hala eski sevgililerini ya da flörtlerini düşünerek geçirdiklerini itiraf etmişler. Araştırmacılar deneklere eski sevgililerinin fotoğraflarını gösterdikten sonra deneklerin beyin MR’larını çekmişler. Bu beyin MR’ları, deneklerin şiddetli arzu ve bağımlılık ile ilgili korteks altı alanlarında sinirsel aktiviteler olduğunu göstermiş.

Araştırmacılardan biri, öğrencilerin “ödülleri” olan sevgilileri çoktan hayatlarından çıkmış olsa da, “orta beyindeki ödül sistemleri açısından, bu insanlar hala aşıklar” sonucuna varmış. İlişkimizin artık bittiğini anlasak da, ödül sistemimiz hala eski sevgilimizin dönmesini ve bizi yeniden mutlu etmesini bekliyor.

Yardımların için teşekkürler Mark Zuckerberg

Eski sevgilimizin kişisel hayatları birkaç tıklama uzağımızdayken, onları unutmak hiç de kolay değil. Sosyal medya, şiddetli isteklerimizi tatmin etmek için kolay bir ulaşım aracı sağlıyorlar. Western Ontario Üniversitesinde hazırlanan bir master tezi, Facebook’un ayrılıklar üzerindeki etkisini araştırıyor ve hiç de şaşırtıcı olmayan bir sonuca varıyor: Sosyal medya platformları, eski sevgililerimizin hayatlarını gözlemlemek ve izlemek için popüler bir araç sağlıyor.

Ama şöyle bir problem var: Şiddetli isteklerinizi sürekli tatmin etmeniz, onlardan kurtulmanızı neredeyse imkansız hale getiriyor. Growing Self Counseling and Life Coaching’in klinik direktörü Lisa Bobby, New York dergisine bunun kısmen biyolojik olduğunu söylüyor: “Eski sevgilinizle herhangi bir bağlantınızın olması, örneğin bir fotoğrafını görmeniz ya da bir mesajını okumanız, sizde endorphin (kişinin daha mutlu olmasına ve yaşadığı hayattan daha fazla keyif almasına yardımcı olan ve beyinde salgılanan bir hormon) seli yaratıyor”.

Londra Burnel Üniversitesi’nden psikolog Tara Marshall, araştırmasında benzer bir sonuca ulaşıyor. Mic’e verdiği röportajda Marshall şöyle diyor: “eski sevgiliyi sürekli olarak Facebook’ta izlemek, kişiyi bir bataklığa saplıyor ve kişinin eski sevgilisini kafasından atamamasına neden oluyor”. Eski sevgilinize odaklanarak, onu unutma kabiliyetinizi bastırıyorsunuz.

Bağımlılık aşırı uca kaydığında, insanlar bazen “ekskolik” (eskikolik) olabiliyorlar. Bobby New York’a şöyle diyor: “Ekskolik acı çekmiyor, takıntılı özlemin arafında hapsoluyor. Bu nedenle de ayrılık sonrası bir ekskolik konsantre olmakta sorun yaşıyor, depresif bir ruh halinde oluyor, aktivitelere ilgisini kaybediyor, iş üretkenliğini kaybediyor ve arkadaşlıkları geriliyor.” Kişi sadece ilişkisini kaybetmenin arkasından yas tutmuyor, acı ve takıntının kişisel ve sosyal hayatını ele geçirmesine de izin veriyor.

Bağımlılıktan kurtulma zamanı

Hepimiz ekskolik değiliz, ama eski sevgilimizi stalklamayı (gizlice takip etmeyi) sınırlandırmak hepimiz için faydalı olacaktır. Eski sevgilinizi Facebook’ta arkadaşlıktan çıkarmak bir çözüm. Ya da kendinizi tutamayarak eski sevgilinizi ne sıklıkta takip ettiğiniz konusunda bir ekskolik günlüğü tutup, eskiyi takip etmeme hedefinizin takibini yapabilirsiniz. Ya da kendinize daha başka bir sosyal medya hedefi bulun: Muhtemelen takıntılı bir şekilde yemek p*rno (bir dizi ismi) izlemek, eski sevgilinizi takıntılı olarak takip etmekten duygusal olarak daha az yıkıcı olacaktır.

Sonuçta bir tanenizin artık hayatınızda olmadığını, bir gecede kabul edemeyeceksiniz ve onu gizlice takip etme isteğini bir gecede bitiremeyeceksiniz. Aile, arkadaşlar, Ben and Jerry’s ve Netflix gibi destek sistemleri zaten bunun için var.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Çeviri: Science Shows Why You Can’t Stop Facebook Stalking Your Ex

Zayıflığı güç olarak tanımlamak

Amerikalı altın madalyalı sporcu Simone Biles, müsabakada bir hareketi yanlış yaptıktan sonra hemen toparlanıp elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmak yerine, oracıkta havlu attı ve takımı da Rusya’ya yenildi. Önce sağlık sorunu dediler ama sonra kendisi çıkıp “ruhsal problemlerin var, sadece yapasım gelmedi” gibi bir şeyler zırvaladı ve şunları ekledi:

“Kendime eskisi kadar güvenmiyorum. Belki de yaşlanma. Bazı günler herkes hakkınızda tweet atıyor ve dünyanın tüm ağırlığı üstünüze çöküyor. Biz sadece sporcu değil insanız ve bazen geri adım atmanız gerekir.”

Olimpiyatlara çıkan elit bir sporcu olarak profesyonel olarak işin, baskı altında en iyi performansı göstermek, sonuna kadar mücadele etmek ama sen sosyal medyadaki 99%u saçma sapan insanların tweetleri ile sarsılabiliyorsun? Bravo. Biles sanki birden bire altın madalya kazanmaktan sıkılmış da sosyal medyada sempati toplayıp dopamin kazanmaya çalışıyor gibi.

Bu olayın hemen ardından medya ve sosyal medya, Biles’a destek mesajları ile doldu. Aman çok üstüne gitmeyin gibi hadi bir dereceye kadar anlaşılır mesajlar tamam da, bu yaptığını “cesaret” olarak kutlayan mesajlar dolmaya başladı. İçinden gelmediği için takım arkadaşlarını yarı yolda bırakıp Rus ekibin altına atmak cesur ve saygı duyulası bir hareketmiş. İlham verici bir hareketmiş!

Arkadaşlarını yarı yolda bırakıp sonra içimden gelmedi tadında açıklamalar yapmaya cesaret denmez, korkaklık denir. Bu insanların profesyonel olarak eğitimini aldıkları ve sorumlulukları olan tek şey orada baskı altında bile olsa eğilip bükülmeden mücadele etmek ve onu yapamadıklarında ise cesur ve ilham verici oluyorlar!

Yeni dünyanın yeni normallerinden biri de sanırım pes etmeyi cesaret olarak tanımlamak. Kişisel sorumluluğu, “ama duygular” duyarı ile reddetmek.

Öyle bir sosyal mühendislik çağında yaşıyoruz ki, her şey tersi ile tanımlanmaya başladı. Korkaklık cesaret, duygusal zayıflık güç, fikirler gerçek, gerçekler nefret, gericilik ilericilik, erkekler kadın, kadınlar erkek, vs. En ufak zorluk gördüğümüzde etrafa duygusal zayıflık kusmak cesaret olarak tanımlanıyor. Zorluk karşısında duygusal gücünü ve soğukkanlılığını korumak ise biliyorsunuz muhtemelen toksik maskülenite 🙂

Cesaret, zorluk karşısında, baskı karşısında pes etmeyi reddetmektir. Bir kere yanlış yaptın diye ağlayarak havlu atmak cesaret değildir. Hayat zor, hayat mücadele gerektiriyor ve kolay değil. İnsanları hayata hazırlamanın yolu onlara gerçekten cesur olmaları konusunda yol göstermek, zayıflığı cesaret ve ilham verici bir şey olarak satmak değil.

Ruhsal bozuklukların olmadığını iddia etmiyorum. Sorun birçok insanın ruhsal bozukluğu, kendi zayıf hayatta kalma mekanizmalarına, dürtülerini kontrol edecek güçte olmamalarına kılıf olarak kullanmaya başlamaları. Daha doğrusu bu konularda güçlenmek yerine, ruhsal bir problemim var diye herhangi bir klinik tanı almadan havlu atmaları. Ama asıl sorun, bunun teşvik edilmesi.

 

 

Öfke yemi (outrage bait)

Erkek adam sosyal medya hesaplarına birçok takipçi mesaj atıyor ve bu mesajların önemli bir kısmı öfke yemi (outrage bait) sayılabilecek paylaşımlarla ilgili:

“1.90 olmayan, 20 bin kazanmayan, ateş osurmayan kendine erkek demesin bir zahmet.”

Hamile kalıp terk edilirseniz size direkt nikah basıp çocuğunuza kendisi babasıymış gibi babalık yapacak bir en yakın arkadaş edinmiş olun.”

“Bu dünyaya bir toksik maskülen birey daha getirmek istemiyorum. O nedenle ya kız olur ya da kürtaj.”

“İlim Adamı Cermet Meyhan, cavid19 hastalarını toplama kamplarına atalım dedi.”

vs … vs …

Arkadaşlar, bunlar öfke yemi. Öfke yemi, sosyal medya şirketlerinin, reklamcıların, geleneksel basının ve giderek artan oranda bireylerin sosyal medya hesaplarında aksiyon yaratmak için kullandıkları bir strateji. Bu insanlar ve şirketler, öfke çekeceğini bildikleri sosyal medya materyalleri yaratıyorlar ve bunlar ile tıklama, paylaşım ve hesap etkileşimi çekmeye çalışıyorlar.

Sosyal medya tamamen tıklama, yorum, paylaşım ve beğeni ile ilgili. Sosyal medyada girilen bir postanın görünürlüğü, bunların artışı ile doğru orantılı. Zira sosyal medya algoritmaları, insanları sosyal medya platformuna çekmek, orada tutmak ve böylece mümkün olduğu kadar çok reklam göstermek için, çok etkileşimli entarileri öne çıkarıyor.

Fakat insanlar tıklama yemi (click bait) stratejilerine karşı bağışıklık geliştiriyorlar ya da sosyal medya belli bir stratejiyi takip eden girişlerle o kadar kirleniyor ki, bu strateji firmalara zarar vermeye başlıyor zira kullanıcılar bunlardan bıktığı için sosyal medya sitelerinden soğuyabiliyorlar. Örneğin yakın zamana kadar “Bob bokunda boncuk buldu ama sonra olanları asla tahmin edemezsiniz …” tadında yemlerle doluydu. Bunlar merak yemi (curiosity bait)  idi ve ortamı o kadar kirlettiler ki 2016 yılı civarında Facebook’un bunlara karşı savaş açması ile ortadan kaybolmaya başladılar.

Bu tarihten sonra ise firmaların geliştirdiği yeni yöntem öfke yemi oldu.  Öfke yemi de “bak sen şu utanmazlara, ne saçmalıyorlar”, “abi çok öfkelendim, bunlar iyice azıttı” diye binlerce kez paylaşılıyor ve daha çok reaksiyon = daha fazla etkileşim = daha fazla tıklama = daha fazla reklam geliri. Bu yöntemi bireyler de hesaplarına ilgi çekmek için kullanmaya başladılar. Yukarıdaki örneklerin çoğu da zaten bireylerin yaptığı şeyler.

Bizim hesaplara hergün “Eüzibillah Din elden gitti ağam, kızlar azdı” tandanslı mesajlar atan arkadaşların çoğunun sinirlendiğini görüyorum. Mesela hatunların en çok öfke yemi yarattığı giriş olan “1.90 olmayan, 20 bin kazanmayan, ateş osurmayan kendine erkek demesin bir zahmet.” gibi bir şeyi gönderip, “abi şuna bak ya, çıldıracağım” gibi şeyler söylüyorlar. Halbuki, bu hatun öfke yemi atıyor. Maalesef birçok erkek de yiyor.

Şimdi ben de twitter’da öfke yemi kassam “Sport Illustrated modeli gibi olmayan, erkeği eve geldiğinde çayını hazır tutmayan, eğilip ayaklarını yıkamayan kendine kadınım demesin”, “Erkeğinin getirdiği ikinci sevgili ile arkadaş olamayan sevgiliyi terk edin” yazabilirim. Bununla iyi etkileşim de çekebilirim ama sizce burada aradığım kadın ile ilgili kriterleri mi yazıyorum? Tabii ki hayır ve hemen hepiniz bunun farkına varabilirsiniz. Peki birçok arkadaş, BMW ile gezen 1.90, atletik erkek nüfusunun %50 değil %0.5 bile olmadığı barizken kızların bunları yazmasına “ha tabii güzelim, hayaller Beverly Hills, gerçekler Seyrantepe” diyemiyorlar? Bunun nedeni kısmen kadınları ve kapasitelerini kafalarında büyütmekten olabilir. Yani kadınları saf, duru kraliçeler olarak büyütmekten, şeytani kraliçeler olarak büyütmeye evriliyorlar ama ikisinde de kadınları kapasitelerinin çok üstünde büyütüyorlar.

Yanlış anlamayın, böyle şeyleri bizimle paylaşmaya devam edin. Zira biz bunların altına bir iki şey yazıp gelen etkileşimden nemalanıyoruz. Ama bu tip girişleri zerre ciddiye almıyoruz. Siz de ciddiye almayın, öfkelenmeyin, çıldırmayın. Ben bireysel olarak sosyal medya kullanmıyorum ama kullansam da bunların altına öfke ile bir şeyler yazmazdım. Size de aynı şeyi tavsiye ederim.

Sosyal medya ve özellikle Twitter, algoritma olarak negatif duyguları körükleme üzerine kurulu. 1980’lerde Twitter olsaydı muhtemelen Sovyetler yarın kafamızda nükleer bomba patlatacak korkusu ile yaşardık ve bu korku o günlerde vardı ama herhalde sosyal medya olsaydı insanların hayatını 1000 kat etkilerdi. Korkarım 2020’ye kadar çöküşte olan geleneksel medya da korku yemini keşfetti ve bunun büyük bir yığın üzerinde çok iyi çalıştığını gördü. Bundan sonra her şeyi olduğunun 100 katı yoğunlukta yaşayacağız gibi görünüyor. Fakat siz kendiniz için bir iyilik yapın. Ya sosyal medyadan uzak durun ya da sosyal medyada durduğunuz süreyi azaltın. Ama sizde korku, öfke, kaygı, vs. oluşturan girişlerin tuzak olduğunun, yem olduğunun ve sizi manipüle etmek için yaratıldıklarının bilincinde olun.

Karantina için Öneriler | Disiplinli Olmak

Merhaba millet. Ben Mr. Deer. Bu sefer konumuz karantina da disiplin. Pandemi sürecinde evde çok fazla vakit geçiriyoruz ve sosyal enerjimiz bir hayli düştü. Yalnız hissediyoruz, kayıplar veriyoruz, partnerlerimizden ve arkadaşlarımızdan uzağız. Bu süreçte disiplinli olmanın ne kadar zor olduğunun farkındayım ve sizlere disiplininizi koruyabilmeniz için bazı önerilerden bulunacağım. Bunlar uygulaması nispeten kolay ama hayatınızı yüksek ölçüde olumlu etkileyecek öneriler. Umarım bu süreci bir gün geride bırakıp Sokakta, AVM de, Gece kulüplerinde,  Barlarda yeni insanlarla tanışmaya devam edebiliriz. Sağlıklı ve disiplinli günler diliyorum dostlarım hepimize, İYİ SEYİRLER!

Diğer postlarım ve yazılarım için tıklayınız.

Bahanelerden ve Kısıtlı İnançlardan Kurtulma. İmkanları Doğru Kullanma

  1. Merhaba Mahmut Abi ve Değerli Blog sakinleri, Ben Mr. Deer. Yeni bir psikoloji konusu ile karşınızdayım. Başarıya giden yolda kendi kendimizi engellediğimiz iki düşünce ögesinden bahsettim ”Bahaneler ve Kısıtlı İnançlar”. Sonrasında potansiyel imkanlarımızı kullanmaktan söz ettim.

Bahaneler, Konfor alanından çıkmadığımız zamanlarda kendimizi rahatlatmak için ortaya koyduğumuz sahte nedenler/sebepler dir. Eğer başarıya ulaşmak istiyorsak bahaneleri bir kenara koymalı ve kendimizi zorlamalıyız. Ama bu noktada seçimlerimizi yanlış yaptıysak eğer kendimizi boş yere yıpratmış oluruz. Kendimize bir makine gibi bakarak kör bir şekilde zorlamamalıyız kendimize karşı merhametli olmalıyız. Sorunun kaynağına inmeli ve nerede yanlış olduğunu tahlil etmeliyiz.

Kısıtlı İnançlar, bahanelerin ikiz kardeşi gibidir. Çoğu zaman bahaneler ve kısıtlı inançlar tanımsal olarak karıştırılırlar. Kısıtlı inançlar, bizim mevcut potansiyellerimizi kullanmamızı kendi kendimize engellememizi sağlayan düşüncelerdir. Daha anlaşılır olması için sizlere şöyle bir soru yönelteyim; hayatınız boyunca hiç daha önce tecrübe etmediğiniz bir işe başlamadan önce sonun olumsuz sonuçlanacağının tahmininde bulunup, o işten vazgeçtiğiniz oldu mu. Sorun şu ki daha önce tecrübe etmediğimiz bir işe başlamadan sonun nasıl sonuçlanacağını tahmin edebilmemiz zordur ve çoğu zaman fırsatları kaçırmamıza sebebiyet verirler. Örneğin çok kez duyduğum şeylerden bir kaç tanesi; ”benim boyum kısa, zengin değilim, yakışıklı değilim bu yüzden kadınlarla başarılı olamam” ya da ”tanımadığım bir kadına yaklaşmam beni sapık olarak  gösterebilir”. Bu vermiş olduğum örnekler size tanıdık gelmiştir.  Daha önce hiç önce hiç kadınlara yaklaşmamışsan ne tepki alacağını nereden bilebilirsin ki. Daha fazla örnekten videoda bahsettim.

Kendimize şunu soralım ”elimizdeki kaynakları doğru kullanabiliyor muyuz”. Aslında hayatımızdaki bir çok problemi basitçe çözebilecekken çoğu zaman o kadar fazla mükemmel yapmaya odaklanıyoruz ki en basit temelleri bile atma fırsatlarını kaçırabiliyoruz. Bununla alakalı örnekleri videoda detaylıca inceledim.

Üst tarafta ufak bir bilgilendirme yapmaya çalıştım konu ile alakalı, umarım videoyu beğenirsiniz. İyi seyirler.

Evli ve mavi haplı – 2

Youtube’tan ibretlik bir evlilik hikayesi geliyor. Biraz uzun bir video ama vakti olan sonuna kadar izlesin, yalnızlığına şükretsin, bu siteyi kuran Mahmut Abi adına bir türbe kurup çaput bağlasın, adaklar adasın.

Kadının yüzü zaten “benimle evlenme” diye bağırıyor da, evliliğin erkek için nasıl bir ızdırap olduğunu aşağıdaki cümleler özetliyor resmen. Parantez içleri benim yorumlar.

“Rock barda tanıştık, Mustafa  benim sevgilimle olan fotolarımı çekti.” (Meriç detected)

Sunucu: “Hala aşığım diyebiliyor musunuz?” Mustafa: “Evet” Tuğçe: “Hayır” (Tabii devamında gülüyor ama kesin şakaya vurmak için demiştir, kesiiiin)

“Evlenmeden önce 5 sene aynı evde yaşadık” (Tomassi’nin 4 Numaralı Demirden Kanunu: Evli olmadığın ya da 6 ay içinde evlenmeyi planlamadığın bir kadınla ASLA aynı evde yaşama).

“Biz sürekli boşanıyoruz, canım boşanmak istiyor bazen. Birden soğuyorum. Sevgiliyken de kendi kendime ayrılıyordum çoğunlukla.”

Sunucu: “Bu ilişkinin aşık olunan tarafı sen misin?” Tuğçe: “Evet.” (Hadi canım çok şaşırdım!)

“Mustafa yapmak istediği bir şeyi ben de yapmak istersem olur, ben istemezsem burnundan getiririm o yaptığım aktiviteyi.” Sunucu: “Sence de biraz bencil değil misin?” Tuğçe: “Ama ben mutlu olunca o da mutlu oluyor.” (Ya da tartışma çıkmasın diye mutluymuş gibi yapıyor.)

Sunucudan ibretlik tespit: “Ben soruları hep “siz” diye soruyorum ama cevaplar Tuğçe’den ben diye geliyor.” (Hımm niye acaba?)

“Mustafa bu hafta sonu evde temizlik yaptı, yerleri sildi. Silerken de söylendi, ben yere kahve dökmüştüm. Ama olabilir tabii.” Sunucudan bomba yorum: “Mustafa bak kölelik bitti biliyorsun değil mi?” Sunucu: “Peki döktüğün kahveyi sen niye temizlemedin?” Tuğçe: “Çünkü o temizleyecekti nasılsa.” (Aahahahaha)

“Mustafa’nın benimle konsere gelecek parası yoktu, ben de onun arkadaşıyla gittim. İlişkimiz daha yeni başlamıştı, niye bilet alayım? Kendi alsın.” (Tam tersi durumda Mustafa cimri öküzün teki olmayacaksa alma tabii.)

En bomba kısım geliyor:

“Mustafa ile ilk tanıştığımızda buna kim bakar ya dedim? Sonra yazışmaya başladık, birbirimize yürüyoruz. Bir ara Mustafa sessiz kaldı. Bu kim oluyor da bana sessiz kalıyor bana aşık olması lazım dedim. Böyle olunca sinirlendim, dikkatimi çekti.” (Mustafa hayatında ilk ve muhtemelen son kez kırmızı hapı kullanma hakkını orada bitirmiş.)

Sunucu: “Mustafa ile öpüşürken de dominant mısın? Yani şimdi öp, şimdi dur vs diyor musun?” Tuğçe: “Evet.” (Tuvalete de izinle gitmiyordur inşallah)

Mustafa: “Tuğçe’nin sevmediğim pek bir huyu yok. Sadece bazen zorla çamaşır katlatıyor.” (Ya da burada söylersem eve gidince can güvenliğim tehlikede olur.)

“Bazen ben Mustafa’nın ağzına vuruyorum, o da bana vuruyor.” Sunucu: “Bu normal bir tepki değil mi?” Tuğçe: “Olmaz ki ama kadına vurulmaz.” (Ama kadın ağzımıza sıçabilir çünkü o bir kadın.)

Sunucu: “Birbirinizi arzular mısınız?” Tuğçe: “Ne konu bakımından?” (Cevap soruda gizli.) “Ben kimseyi arzulayamıyorum, fotoğraflarda kaslı bir erkek görürsem belki.” (Meali: Adam o kadar beta ki maskülen erkek nedir unuttum amk.)

“Mustafa’ya sırtımı kaşı diyorum ama o arada başka bir şey de yapmaya çalışıyor. Terbiyesizlik.” (Devamında gülerek olayı yumuşatma çabası. Tabi lan insan karısına öyle şeyler düşünür mü terbiyesiz?!!)

Sunucudan son noktayı koyan tespit: “Yalnızlık şu durumdan daha kötü değil.”

İlgi Yönetimi 2

Bir önceki yazıda ilgi yönetimi konusuna girdim ve ilginin ne zaman verilip ne zaman verilmeyeceğini ayarlama konusuna değindim. Bugün ise yönettiğiniz bu ilgiyi nasıl değerli kılacağınıza, ilgi yönetimi konusundaki modern zaman problemlerine ve bunları nasıl aşabileceğinize değineceğim.

Fakat şu da var. Bir şeyin çokluğu onu değersiz yapar. Günümüzde bu hem bir problem hem de bir nimet.

Bir erkek ilgisini çok fazla miktarda kadınına verirse, ilgisinin değeri düşer. Fazla basılan paranın değerinin düşmesi gibi. Aynı şekilde erkeğin ilgisi her zaman ve her koşulda fazla fazla ulaşılır ise, o erkeğin ilgisinin değeri düşer. İlginizin değerli olması için, ilişkinizin hayatınızın merkezi değil, bir alanı olması lazım. Dikkatinizin ve ilginizin işiniz, arkadaşlarınız, ilgi alanlarınız, ilişkiniz, vs. arasında dağılması lazım. Eşit miktarda olmak zorunda değil ama toplam ilginizin çoğu hiçbir zaman partnerinizde olmamalı.

Yalnız ilginizin kısıtlı olmasının onun değerini arttırmasının da bir sınırı var. Bir seviyenin altına düşerseniz ve orada çok kalırsanız, yani partnerinizi sürekli ihmal eder ya da ona mesafeli olursanız, ilginizinin değeri azalmaya başlar. Yani bu konuda belli bir denge noktasında durmanız çok önemli.

Bu denge noktasını bulmak aslında erkeğin doğal olarak yapabileceği bir şey ama birçok erkek maalesef “o denge noktasını nasıl bulacağım” diyor. Genel kural ilginizin kadının bir iki tık altında olması yani bu bir iki tık altında seviyesi ile onun ilgisi yüksekse yükselir, düşükse düşer. Örneğin kadının ilgisi genelde hormonal dalgalanmaları ile azalır ve artar. Azaldığı yerde kendi işinize daha çok bakarsınız yani siz de azaltırsınız. Arttığı yerde kendi işinize daha az bakarsınız. Fakat bu bir tık altı olayının istisnaları var mesela kadın hastayken 3-4 gün onunla çok fazla ilgilenmeniz gerekir, bazen işiniz çok yoğundur 3-4 gün hiç ilgi göstermezsiniz.  Belli bir süre içinde ortalamadan bahsediyoruz.

Yalnız kadınlar arzu duydukları erkeğin tüm ilgisini ve zamanını isteyebilirler. Buna da karşı koymanız önemli zira bu kadının içgüdüsel ve bilinç altında yaptığı bir testtir. Erkeğin bunu ayarlaması aslında çok zor değil. İşinizden, sporunuzdan, sosyal hayatınızdan çok geri kalmaya başladınız mı anlayın ki fazla ilgi veriyorsunuz. Temel ölçüt bu.

Sizin ilginizi değerli yapan en önemli şeylerden biri de, sizin dikkatinizle ne yaptığınız. Bütün gün oyun oynayan, porno izleyen, aylaklık yapan adamın ilgisi değersizdir zira o ilgisini zaten değerli bir şeyden arttırmaz ve ikincisi kendisi değersizdir.

İlginizi değerli yapmak istiyorsanız öncelikle zamanınızı, emeğinizi ve dikkatinizi değerli bir amaca yöneltin. Kendi zamanınıza ve dikkatinize önce siz değer verin. Henüz yüksek değerli bir erkek olmasanız bile o yolda yürüyen ve potansiyeli olan bir erkek olun. Kendi kafanızda en azından. Disiplinli bir şekilde yaptığınız şeyler olsun.

Dikkat edin bunların kadınlarla ya da kadınların sizin ilginize olan tepkisi ile zerre alakası yok. Tamamen sizin kendinize bağlı ve kırmızı hapta sık sık söylediğimiz gibi buraya kadınlar yüzünden gelseniz de temelde probleminiz emeğinize ve zamanınıza saygısızlığınız, kendi zamanınızı ve emeğinizi değersiz görmeniz ve sonuc olarak da kendinizi değersiz görmeniz.

Vereceği ilginin ve ilişkinin kadınların gözünde değeri olmayan adamlara bakın. Hemen hepsi zaten kendi zamanına ve dikkatine değer vermeyen, disiplinsiz, tembel ve zamanlarını boşa harcayan adamlar. Buraya kendi zaman ve emeklerine yani kendilerine değer vermemeye devam ederek kadınların kendilerine değer vermesini sağlayacak mucizeler aramaya geliyorlar.

Kadınları suçlamak kolay, “ben kendime değer vermiyorum ama olsun asıl mesele bu orospuların bana değer vermemesi “ gibi aptalca bir anlamı olmasına rağmen. “Birader kadınlar sana ve dikkatine değer vermiyor tamam da bunun nedeni senin kendine ve dikkatine değer vermemen olabilir mi” diyor. Bu mesajı kabul etmek ciddi anlamda kişisel sorumluluk ister, sonrasında harekete geçmek ise disiplin, sabır ve çalışkanlık. Keşke mucize hap olsaydı gençler. Satar milyarder olurdum.

Neyse, konuya donelim. İlginizi bir kez bu şekilde değerli kıldıktan sonra zaten otomatik olarak kısıtlayacaksınız ama ek olarak da kısıtlamanızı, her durumda ve sürekli kadına yöneltmemenizi tavsiye edeceğim. Öncelikle amacınız ve hedefiniz için çalışmaktan arta kalan ilginin odağında kadın olmamalı. Bu kalan ilginizi arkadaşlarınız, hobileriniz ve kadınınız paylaşmalı. Haftada bir kere de olsa erkek arkadaşlarınız ile çıkıp erkek erkeğe yaptığınız aktiviteler olmalı. Bilgisayar başında olmayan bir hobiniz olmalı.

Dikkat edin, kadına ilgisizlik kasın demiyorum. Öncelikle siz ilgisiz imajı çizmek için ilginizi piyasadan kasarak çekebilirsiniz ama eğer ilginizi değerli yapacak bir misyonunuz yoksa hem bu ilgi çekme esnasında kendi kendinizi yersiniz hem de zaten değerli olmayan bir ilginin kadının gözünde de değeri yoktur. Ha çekmişsiniz, ha vermişsiniz.

İlgi kısıtlamaya kasmak  yerine ilginizi hedefiniz, hobileriniz, arkadaşlarınız ve kadınınız arasında paylaştırırsanız, hedefiniz harici ilginin çoğunu kadınınız bile alsa o ilgi kısıtlıdır ve değerlidir. Bu şekilde kasmadan ilginiz kısıtlanmış ve değerlenmiş olur.

Ve son olarak da ilginize para gibi davranın. Biriktirin, boşa harcamayın. Sağlam bir amaca, hobilere, arkadaşlara vs … harcadığınızdan artanı da bilinçli harcayın. Instagram popolarına like, bir yere gitmeyecek ve nextlemeniz gereken hatunlara zaman olarak harcamayın. Kavgalara, karşılıklı mesajlaşmalara harcamayın. Hoşunuza giden davranışları ödüllendirmeye, sizin zamanınıza değer veren kadınlar, vs … için harcayın.

 

Saha Raporu – Instagram’da Mesaj Oyunu

Merhabalar, saha raporuna başlamadan önce sonuçta başarısız olduğumu belirteyim gerisini okuyup okumamak size kalmış. Şimdiden teşekkür ederim.

19 yaşındayım ve üniversiteye başlayana kadar kızlarla konuşamıyordum bile. Bir kız bana selam verdiğinde hatta gülümsediginde bile heyecanlanıp orayı terk ediyordum. Ki üniversiteye başlayana kadar markette kasiyer bayan olduğunda bile elim ayağım dolanırdı. Dışarıya tek başıma çıkmaya korkuyordum bu arada, yani o marketlere de hep ailemle gidiyordum. Bunları durumum hakkında bilgi vermek için söylüyorum.

1 yıldır hem bu siteyi okuyorum hem de youtube da bu konuyla ilgili bulduğum birkaç yabancı kanalı takip ediyorum. Ve utangaçlıgımı yenmede en etkili olan şey bir abimle dansa başlamamız oldu. Bir yıl içinde bir kıza yürümedim ama utangaçlığımı büyük ölçüde yendim. Kızlara normal bir insana nasıl davranıyorsam öyle davranmaya başladım ve dans bu konuda çok etkili oldu. Aynı şekilde artık dışarıya çıkmaktan çekinmemeye başladığımı da söyleyeyim, çünkü insanları takmamaya başladım. Ancak bir yılın sonunda hayatımda ilk kez bir kıza yürüdüm ve sonunda başarısız olsa da bana çok şey katan bir oyun çıkardığımı düşünüyorum. Başlarda kızın çerçevesine giriyordum ancak yine de işi sonradan toparladığımı düşünüyorum.

Kızı instagram da buldum ancak hiçbir ortak arkadaşımız yoktu, sadece kızın biosundaki lise Ankara’da idi ve şuan Antalya’da üniversite okuyordu. Ben de şu an Ankara’dayım. Son olarak başlamadan belirteyim,kızın profili gizliydi, 1000+ takipçisi vardı ama takip ettiklerinin sayısı çok daha düşüktü. Yani ilgi orospusu mu bilmiyorum, sizin takdiriniz. Kıza takip isteği yolladım, o da kabul edip beni takip etti. Ardından ilk gün bir şey yazmadım sadece o hikaye paylaşınca ona bakıyordum ve ben de onun da benimle ilgilenip ilgilenmediğinden emin olmak için hikaye paylaşıyordum. 3 hikayemin de hepsine paylaştıktan sonra 1 saat geçmeden baktı. Ben de 2. Günün akşamı bir kitap fotoğrafı ve kitapla ilgili bir yazı paylaştığını görünce mesaj attım. E : Erkek, K :Kız

E : geçen hafta bitirmiştim bunu 😀
O bölümü bulana kadar da canım çıktı, “beni dinlemekten yorulma, çünkü ben yorulmadım hiç” hoş.
K : Eveet öyle gerçekten 🙂
(Burada yazacak bir şey bulamadım ben de “muhabbet etmek için kendini kasma” diye düşünüp mesajını beğenip bıraktım. Hemen ardından da kız benim mesajımı beğendi)
E: Ahaha karşılıklı beğeni mi yapıyoruz mesajlara 😀
K: Hayır içimden geldi. Onun için yaptım 😀
(Kızın profiline girip en yukarıda duran fotoğrafını beğendim sonra da beklemeden yazdım)
E: Fotoğraflara yok yani 😀 geri alıyorum o zaman 😀
(Kız benim de son paylaştığım gönderiyi beğenir)
E: Tenkss, çok naziksiniz 😀
K: You’re welcome. Siz de öylesiniz efendim 😀
E: bir beyefendi olmak bunu gerektirir 😀 özellikle ingilizcen varsa ve edebiyat seviyorsan 😀
K: :D:D
(burada kız sadece gülücük atınca yazacak bir şey bulamayıp konuşmayı bırakmayı düşündüm ama hayatımda ilk defa bir kıza yürüyorum. Hem de daha önce tanımadığım birine. O yüzden şansımı denemek istedim.)
E: Like atınca kalp gönderiyordu normalde, gitmiş ama o inanamıyorum 🙁
K: Çok mu seviyordun ki
E: Haliyle ankara’da barzolar hep. çok yok öyle kalp atacağım kişi. Antalya’da birilerini bulursam yolluyorum 😀
K: Antalya’dan mı gittin Ankara’ya 😀
E:Yok 😀 çok alakasız bir yerden geldim hatta.
K: neresi 😀
(Kızda ilgi uyandırmak için direk cevap vermek istemedim.)
E: ama çocukluğum Antalya’da geçti, ondan seviyorum orayı. Hem kızları daha sıcakkanlı 😀
K: Ben de Ankara’dan geldim, ama Aydın doğumluyum 😀 İşte üniversiteyi kazanınca ailece taşındık buraya 🙂 bunları niye söylüyorum bilmiyorum ama senin nereden geldiğini merak ettim.
E: Evet, Ayşe hanım aydın doğumlu ve yarışmamıza ankara’dan katılıyor. Ailesiyle birlikte yaşıyor, öğrenci :D(Kızın adını değiştirdim.)
K: Ehliyeti yeni aldı ve arabası yok 😀
E: Ben onu da yapamadım daha 😀 şanslı say kendini 😀
K: Öyleyimdir 😀
E: neyse o zaman ben arabayı getireyim sen de gezdirirsin artık, depoyu sen dolduruyorsun yalnız 😀
K: Niye ben 😀
E: Centilmenlik de bir yere kadar canım 😀 Antalya’dan başlarız sahili takip ede ede İspanya’ya. Mis gibi.
K: Ya bu arada benim sevgilim var da sen öyle bir anda yazınca bir şey diyemedim. Sadece söylemek istedim.
(Burada doğru söylediğinden emin değilim, son fotoğraflarına şöyle bir göz attım sevgilisiyle fotoğrafı yoktu. Ben de shit test olarak gördüm bunu.)
E: Sana bir sır vereyim mi ?
K: 😀
E: Kimseye söylemek yok 😀
K: Dinliyorum 😀
(Kız bu son mesajı ben yazdıktan 3-4dk sonra attı. Ben de hemen cevap vermeyeyim diye o kadar bekliyordum. O sırada profilime girip en eski ve yenisi karışık fotoğraflarımın 3 ünü beğendi.)
E: Benim de var. Ama seninle konuştuğumu bilmiyor 😀
K: Evet o yüzden ayıp olmasın, seninle konuşmak güzeldi.
K: İyi geceler 🙂
(Burada da shit test e devam diye düşündüm ama kız ikonci olarak da iyi geceler diye mesaj atıp kestirince vazgeçtim.)
E: Nazik demişken bu kadar nazik olacağınızı da beklemiyordum. Romentik komedi sonu gibi oldu 😀 Ayıp olmasın o zaman, sana da
K: 🙂

Kız gülücük, kahkaha vb koyduğu için sürekli ben de kullandım. Son kısımdaki belirttiğim yer hariç mesajların hepsine anında cevap verdi, ben de öyle yaptım. Başlarda sırf muhabbeti ilerletmek adına çerçevemi koruyamamış olabilirim ancak yukarıda da dediğim gibi hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşadım ve başarısız da olsam bu bana çok büyük özgüven kattı. Ben iyi gittiğini düşünüyordum ama son anda kızın böyle tam ters yöne dönme sebebi profilimdeki dans videolarını izlediği için de olabilir. Çok yakın bir dans ve bunun üzerine benim kızlarla çok içli dışlı olduğumu(keşkeee 🙂 ) ve güvenilmez biri olduğumu düşünmüş de olabilir.

Herkese sevgiler.

Yazan : Anonim Anonim

Kadınlarla tanışma konusunda ayrıntılı bir sistemi, Çekici Erkek Kitabı Serisinde bulabilirsiniz.