Seksodus Bölüm 2 : İkiyüzlü feminizmin yarattığı panik erkek cinselliğini krize soktu

Öncesi, birinci bölümde.

Cinsel işlevsizlik 21. yüzyıla ya da Batı’ya ait bir olay değil. Japonya’nın “otobur erkekleri” – seksten uzak duran ve para biriktirmeyi, gezmeyi – tozmayı vs. tercih eden erkekler – oldukça iyi dökümante edilmiş bir fenomen ve bilim adamları tarafından erkek cinselliğinin kendi içine kapanmasına iyi bir örnek.

Seksodus, Batılı erkeklerin sığındığı yeni bir yalnızlık, kendine özgü bir tada ve daha önce görülen sosyal krizlerden daha değişik bir nedenbilime sahip olsa da birçok karakteristik özelliği aynı. Ve hem Batı’da hem de Doğu’da havlu atan erkekler ile ilgili sorun, sadece cinsel tatminsizlik sonucu değil ekonomik ve eğitimsel baskılar sonucu ile de gazlanan bu olgunun tüm bir nesil içinde yayılma hızı.

Belki de şaşırmamamız lazım. İnsana pusulasını şaşırtan modern dünyada, erkeklerin karşı cinsle iletişim kurması ve istediklerini alması için ekstrem şeyler yapmaları gerekebiliyor. Bu belki de Julien Blanc gibilerinin yükselişini açıklayabilir. Blanc, seminerlerine katılan erkeklere, kadınların kendilerine olan tepkisini değiştirmeyi vaadediyor. Blanc bu hareketin uç noktalarından biri olan Pick Up Artist ya da PUA camiasından.

Fakat PUA ya da kırmızı hap camiasından yükselen diğer sesler, Roosh V olarak bilinen Daryush Valizadeh gibiler, toplumun cinsler arası rahatlıktan uzaklaşmasına neden olan yapısal nedenler olduğunu söylüyor. Sorunun bir kısmı, gerçekçi olmayan kadın beklentiler diyer Valizadeh. “Ortalama bir erkek için çekici bir kadınla yatmak oldukça zorlaştı. Bugün ortalama ve ortalamanın altı çekiciliğe sahip bir kadın bile ortalamanın üstü yakışıklılığa, kaslara, zekaya ve kendine güvene sahip elit bir erkeğin peşinde.”

“Ortalama bir kadın yeterince çabalarsa, ortalamanın üstü bir erkekle ara sıra da olsa tek gecelik ilişki yaşayabilir (bu adamların azgın olduğu ve kolay seks aradığı bir zamana denk gelerek). Bu kız bu durumda böyle bir adamı aslında uzun süreli bir ilişkiye çekebileceği yanılgısına kapılmaya ve ortalama bir erkeğe hiç şans vermemeye başlar. Çıtası, geçmişte kısa bir seks ilişkisi yaşadığı bu aygırdır artık.”

Valizadeh’in modern kadınlar üzerinde tartışma yaratacak görüşleri de var : “Kadınların çekiciliğinin de, çoğunlukla obezite salgını nedeniyle, hızlıca azalması da tahrip edici bir problem. “Fat acceptance” (şişmanlığın kabulü) akımının üyeleri ne derse desin, erkeklerin fit kadınlara olan doğal bir ihtiyacı var. Olay şu ki inanılmaz bir erkek ilgisini çeken çok az sayıda çekici kız kaldı piyasada.”

Valizadeh’ye göre bugünün cinsel pazarı Pareto dağılımını temsil ediyor : “tepedeki yüzde 20lik erkek grubu, en iyi hatunların yüzde 80’ine ulaşabiliyor” ki bu durumda da kadınlar mükemmel erkeği beklemeye başlıyorlar, tabii ki hayatlarına hiç girmeyecek olan mükemmel erkeği.

Valizadeh, erkeklik konusunda yazan Jack Donovan ile aynı fikirde : erkek karakter özelliklerini reddeden ve alaya alan hakim kültür erkekleri feminize ediyor. “Erkekleri gerçek erkek yapmakta yardımcı olan bir tane erkek rol modeli ismi düşünmeye çalışın … bulamazsınız” diye vurguluyor. Bu düşünceler çoğunlukla kaba ama ilgi uyandıran erkeklere yönelik bloglarda, örneğin oldukça popüler Chateau Heartiste sitesinde, sık sık dile getiriliyor.

Cinsel savaşların bugünkü garip durumu da bu görüşleri destekliyor. Son dönemde feministlerle olan çarpışmaların göze çarpan unsurlarından biri de çok az sayıda ana akım, heteroseksüel erkeğin  bu çarpışmalarda yer alması. GamerGate video oyunun tartışmasında, “social justice warrior” sürüsüne ve bunların Twitter üzerindeki sansür çabalarına muhalefet sosyal hayattaki daha olgun yaşlardaki gay erkeklerden ve genç oyun tutkunlarından ve asosyal gençlerden geldi; Matt Taylor olayında görüldüğü gibi, bazen hem asosyallerden hem de diğer kadınlardan.

Heteroseksüel erkekler basitçe artık daha fazla bilmek istemiyor. Bu tartışmalara girmiyorlar. Lezbiyenleşmiş 3. dalga feministlerin kendi adlarına yaptıklarından dehşete kapılan bazı kadınlar da tartışmadan çekiliyorlar. Bunun absürt sonucu da asosyal inekler, eşcinseller, lezbiyenler, erkek ve kadınların nasıl etkileşim içinde olacağı tartışmasının dominant figürleri. Jack Donovan örneğin eşcinsel bir erkek, bu yazıyı yazan Milo Yiannopoulos’da öyle. Sanki eşcinsel erkekler erkekliğin köşesinde savaşmayı göze alan tek erkek grubu gibiler.

Valizadeh, erkeklerin seks de dahil olmak üzere normal ilişkiler istediklerini söylüyor. Olayı anlamamışlarsa ya da feminen kültürün aşıladığı beyaz şövalye beyin yıkanmasından kurtulmaları gerekiyorsa bazılarının PUA seminer ve kitaplarına yöneldiklerini söylüyor (Erkeklere iyi çocuk olmanın onlara seks getireceği söyleniyor ki yalan).

Birçok kadına garip gelen şey ise erkeklerin bu karar sürecinin sonuna kadar rasyonel ve sistematik olması. Genç erkekler kelimenin gerçek anlamı ile maliyet – zarar analizi yapıyorlar ve kadınların çabaya değmeyeceğini hesaplıyorlar. Bu senaryoda kaybedenler aslında kızlar : erkeklerin cinsel ilişki ile gelen duygusal samimiyete ihtiyaçları yok ve mastürbasyon, fahişeler ve tek gecelik ilişkiler içeren bir hayata rahatça çekilebiliyorlar.

Ama erkeklerin bakış açısından durum tam da bu : eğitimden, iş hayatından ve evlilikten, yeter artık deyip rasyonel bir kararla vazgeçmek, Dr. Helen Smith’in geçen yılın Temmuz ayında piyasaya çıkan ilgi çekici Man on Strike kitabında verdiği uyarı (bu konu hakkındaki ortak görüş ise hızla büyüyor).

Erkekler duyguları ile değil gerçeklerin ışığında hareket ettiklerini söylüyorlar : toplum adil değil ve giderek erkekler için tehlikeli olmaya başladı. Erkekler, cinayete kurban gitme ihtimalinin erkekler için çok daha fazla olması, intihar edenlerin çoğunun erkek olması, orduda sadece erkeklerin savaşması ve iş kazalarında ölenlerin ezici çoğunluğunun erkekler olması gibi gerçeklere dikkat çekiyorlar.

Aynı suçta kadınlar genelde daha az hapis yatıyorlar. Üniversitelerde kadınlara daha çok burs olanağı var. Kadınlar daha iyi ve daha ucuz sağlık hizmetleri alabiliyorlar ve sadece kadınlara hitap eden daha iyi sağlık sigortalarından faydalanabiliyorlar. Çocuklar konusunda kadınlar asıl ebeveyn statüsünde kabul ediliyorlar ve boşanmada çocuklar kadına veriliyorlar. Kadınların daha iyi doğum kontrol opsiyonları var.

Kadınların evsiz kalma, işsiz kalma ve uyuşturucu bağımlısı olma ihtimali erkeklere göre daha az. Depresyona girme ve akıl hastalığına yakalanma şansları da daha az. Kadınlar üzerindeki finansal başarı baskısı daha az. Acil durumlarda ve medikal servislerde öncelikliler.

Bazıları bu istatistiki trendleri “kadın ayrıcalığı” olarak tanımlayabilir. Buna rağmen erkek hakları aktivistleri, medyada kadın sorunları ve kadına yönelik baskı konularının, kadınlar her alanda eşitliği yakalayıp birçok alanda avantajlı olmalarına rağmen yüzde 100 yayın zamanı bulduğunu söylüyorlar. Geriye kalan eşitsizlikler ise kadınların tercihi nedenli diyor saygın feminist akademisyen Christina Hoff Sommers, yapısal ön yargı sonucu değil.

Buna rağmen erkekler tuhaf tecavüz kültürü (rape culture) ve ataerkil öncelikler iddiası ile sürekli hırpalanıyorlar. Bunun tuhaf ama önlenemez sonucu ise kadınların erkekleri kadınları sadece seks objesi olarak görmeye itmeleri zira kadınlarla ilişki içine girmek korkunç ve yıpratıcı birşey düşüncesi ortaya çıkıyor. Ve seksodus kadınları orantısız bir şekilde daha acımasız etkileyecek çünkü araştırma sonuçları gösteriyor ki “erkek gibi davranan” ve bir sürü cinsel ilişkiye giren kadınlar, ileride daha mutsuz oluyorlar, depresyonda olmaya daha fazla meyilliler ve uzun süreli ve anlamlı bir ilişki içinde olma şanslarını yok ediyorlar

*

Erkeklerin kaçtıkları şey sadece video oyunu ve ayaküstü seks ilişkileri değil. Aynı zamanda dedelerinin neslinde hapsi boylayacakları fetişlere de yöneliyorlar ve bu da onları eskinin adil seks yaşamından daha da uzağa savuruyor. Kürklü kültürünü ve antromorfobik hayvanlı seks fetişini ele alın örneğin, internet aracılığı ile ikisi de yükselişte.

Jack Rivlin’in öğrenci gazetesi The Tab, Bölüm 1‘de değinmiştik, İngiltere’de kampüslerde bu trendin yayıldığını görmüş. Bu şu an zaten Amerika’da dolu dizgin. Diğer alternatif cinsel davranışlar, homeseksüellik ve tanseksüellik de kampüslerde artık daha görünür.

Cambridge Union başkanı Tim Squirell, kendisinden Bölüm 1‘de haberdar olmuştuk, bu gözleme katılıyor : “daha büyük sayıda insan kendini homoseksüel, biseksüel ya da diğer cinsel kimliklerle tanımlamaktan mutlu bu aralar. Sanırım değişik hayatlar yaşayan insanlara karşo daha açık ve hoşgörülü olduk.”

Gay özgürlüğü ise kadınlar için iyi birşey olmamış olabilir. İnandığınız kaynağa göre – ki gay aktivistlerin rakamlarına pek inanmamak daha mantıklı – erkeklerin yüzde 1 ila yüzde 10luk bir kısmı gay (muhtemelen rakam yüzde 1’e bayağı yakın).

Sadece birkaç on yıl önce, bu gay erkeklerin birçoğu – sterotipleştirmek tehlikesine rağmen en duyarlı, sanatçı ruhlu, çekici ve yüksek kazananları diyeceğim – yani mükemmel koca malzemesi olanları – evlenir, birkaç çocuk yapar ve saklı arzularını tatmin için çifte hayatlar sürdürürdü. Karılarını seks için rahatsız etmezler ama yine de çocuklarına çok iyi babalık yaparlardı.

Ama artık bu adamların böyle bir zorunluluğu yok ve çoğu durumda çocuk da yapmıyorlar. Yani, en tercih edilen erkeklerin önemli bir kısmı artık piyasada değil ve kadınların seçenekleri daha da az.

(Yan not olarak, başka yerde okuyamayacağınız bir argüman söyleyeyim : gay erkekler ortalama olarak IQ testlerinde önemli ölçüde yüksek skor elde ediyorlar ve IQ’nun en azından kısmen kalıtsal olduğunu biliyoruz. Gay erkekler artık hetero görünme zorunluluğu olmadığı için eskisi gibi üremiyorlar. Aslında araştırmalara göre gay erkekler neredeyse hiç çocuk yapmıyorlar.

Toplumun yeni keşfettiği homoseksüellik hoşgörüsünün toplumu biraz aptallaştırıcı etkisi olduğunu söylesem çok mu ileri giderim? Tamam, biraz abartı duruyor. Gay erkekleri gizli çifte hayattan kurtarmak her ne kadar moral zorunluluk olsa da, hiçbir hızlı sosyal değişim yan etkisiz olmuyor maalesef.)

Ve daha “kişisel hakların yeni cephesi” transeksüelliğin gençliğinin sado-mazoşistliğe olan ilgisindeki patlamaya gelmedik bile (transeksüellik, solun alternatif cinsel hayat stili diye pazarlamaya çalıştığı ama aslen psikiyatrik bir bozukluktur.)

*

Bölüm 1’e tepki devasa idi. Bugüne kadar yazı Facebook’ta 300,000 kere paylaşıldı ve 16,500 okur yorumu aldı. 500’den fazla erkek bana özelden yazarak şükran ve desteklerini bildirdiler, her kıtadan ve her yaş grubundan. Daha genç erkekler özellikle çok duygulandırıcı şeyler söylüyorlar (tahmin edileceği gibi yüzlerce kızgın feminist de twitter’dan bunun “herşeyi hakkı gören ağlak beyaz erkekler” olduğunu yazıyorlar, ki bu da zaten hikayenin ana fikrini haklı çıkaran bir tepki). Aşağıda yaptığım yazışmaların en temsil edicileri var, izin alarak yayınlıyorum.

Mark, 24: “Bildiğim herkes aynı şekilde hissediyor. Makalen tam olarak bize hitap ediyor. Biz kaybeden ya da inek değiliz,sadece acımasız kadınlarca korkunç suçlamalara uğramaktan korkan normal erkekleriz ya da artık umrumuzda değil. Bunu söylediğime inanamıyorum ama artık kadınların derdi ile uğraşamıyorum.”

Mickey: “Bütün ilişki olayına hayır dedim, heteroseksüel olmama ve karşılıklı saygı temelli yakınlığı istememe rağmen. Daha doğrusu istiyorum sanıyordum ama uzun zaman oldu ve kadınların davranış standartları (benim flört bokuna olan ilgimle beraber) o kadar düşük ki, bana artık gerçekçi bir istek gibi gelmiyor.”

Francis, 28: “Ben sporcuyum. Ebeveynlerim çok zengin. Bir sürü arkadaşım ve iyi bir sosyal çevrem var. Ama artık kadınlarla çıkmıyorum. Sıklıkla tek gecelik ilişki yaşıyorum, ama çoğunlukla zamanımı başka şeylerle dolduruyorum. Üniversitede bir kızı tacizle suçlandım ve o zamandan beridir siktir et diyorum. Spora zaman harcasam daha iyi.”

Tilo, 20 : “tam emin değilim ama makalen sanki benim ve bir sürü arkadaşım için yazılmış. Gizlice online kürklü şeysinden yapıyorum. Ebeveynlerim öğrenir diye çok korkuyorum ama bana hitap eden şey bu. Kızlar kabus. Benden 10 yaş büyük bir erkek kardeşim var ve oda aynı şeyi hissediyor. Biz ümidi kestik.”

Hector, 26 : “Ciddi ilişki isteğinin yaşlandıkça geleceğini düşündüm ama bu hiç olmadı ve ben de artık ümidi kestim. Bu yazıyı okumadan birkaç saat önce annemle yemek yiyorduk ve annem kız arkadaşlardan ve evlenmem gerektiğinden falan bahsediyordu. Ben de “neden hayatımı bu bokla çöpe atayım?” diye düşünüyordum. Yazını okudum ve anladım. Bunun sadece benim neslimi etkilediğini sanmıyorum.”

Artık emin olabiliriz ki seksodus, MGTOW’un sıklıkla karakterize edilmeye çalışıldığı gibi, marjinal ve izole bir internet hareketi değil. Felaket sosyal mühendisliğin, kadın ayrıcalıklarının, sonu gelmez beyaz erkek alaylarının (cinsiyetleri ve ten renkleri üzerinden), erkeklerin eğitim ve iş yaşamından çekilmelerinin toplamında, bir hatta belki iki nesil kaybedildi halihazırda.

Dünyada iyi olan şeylerin hemen hepsini erkekler yarattı. Maskülinitenin aşırısı da tabii ki kötü olanın çoğundan sorumlu. Ama eğer sığlığa ve erkeklerin sürekli ayrımcılığa uğradığı bir dünyaya doğru yokuş aşağı inmeyi önlemek istiyorsak, önce erkeklere yönelik tavrın değişmesi lazım. Birçok kurban artık geri dönüşü olmayan noktadayız diyor. Eğer bu noktaya gerçekten gelirsek, asıl ızdırap çekecek olan, kadınlar.

Çeviri : The Sexodus, Part 2 : Dishonest feminist panics leave male sexuality in crisis

Seksodus, Bölüm 1 : Erkekler kadınlardan vazgeçip toplumdan elini eteğini çekiyor

“Benim neslimin erkekleri s..i tuttu” diyor Rupert adlı, video oyunu tutkunu Alman genç. Kendisini son birkaç aydır tanıyorum. “Evlilik öldü. Boşanma hayatının ömür boyu içine edilmesi demek. Kadınlar tek eşlilikten vazgeçtiler ve bu da onları bizim gözümüzde uzun süreli ilişki ve aile kurmak için uygunsuz hale getiriyor. Durum bu. Eğer riski alsak bile, çocuklarımızın bizden olmama ihtimali olacak. Fransa’da, kadının aldatarak yaptığı çocuklara bile bizim para ödememiz gerekiyor.”

“Okulda, erkeklerin hayatının içine ediliyor. Okullar, kadınlara göre dizayn ediliyor. Amerika’da oğlanlara zorla Ritalin gibi Skittles veriliyor, “uysallaştırmak” için. Kotaları doldurmak için kızlara ayrıcalık tanınırken, erkekler ikinci plana itiliyor.”

“Benim neslimdeki kimse anlamlı bir emekliliğe sahip olacağına inanmıyor. Biz, bir önceki neslin elde ettiği servetin sadece üçte ya da dörtte birine sahibiz. Herkes işsizlik ve yoksulluktan kurtulmak için yüksek öğretime kayıyor zira iş yok”

“Acımızı kızlarla dindirebilseydik tüm bunlar bile katlanılabilir olabilirdi. Ama sadece ilgi gösterince bile pedofil ya da tecavüzcü gibi davranılıyoruz. Benim neslim deneydeki “güzeller” (1960 yılında yapılan ve insan ırkının geleceği ile ilgili karamsar sonuçlar ön gören Fare Ütopyası deneyine referans veriyor)”.

Nüfus artışı kontrolden çıktığında, John Calhoun’un “fare evrenindeki” dişi fareler çiftleşmeyi bırakıyor ve erkek fareler diğerlerinden kendilerini soyutlayarak sadece yiyip – içip – yatıp – sıçıp – süslenip yaşadıkları bir hayata çekiliyorlar. Çok parlak kürkleri ama bomboş hayatları olan bu farelere Calhoun “the beautiful ones” yani “güzeller” ismini veriyor (*).

“Aradaki paralellik inanılmaz” diyor Rupert.

Tarihin hiçbir döneminde cinsiyetler arasındaki ilişki bu kadar stres, husumet ve yanlış anlama dolu olmadı. Son on yıllarda toplumda meydana gelen fay hattı kaymasının itici gücü olan radikal feministler için bu bir zafer : toplumun temellerindeki enstütüleri ve güç yapılarını alaşağı etmek istiyorlardı, sonucunda ortaya çıkacak yıkımı zerre kadar düşünmeden. Nihilist bir yıkım, onların yol haritası.

Ama geri kalanlarımız için, küçük ama organize bir kışkırtıcı grup tarafından toplumun yıkıldığını, sıradan kadın ve erkeklerin birbirlerinden soyutlanıp aynı şiddette ızdıraba itilmeleri görmek acı verici. Özellikle, hızla artan sayıda gözlemcinin farketmeye başladığı bir olgu : koca bir neslin – özellikle erkeklerin – bu sosyal mühendislik projesinin enkazı altında kalması.

Sosyal yorumcular, gazeteciler, akademisyenler, bilimadamları ve genç erkeklerin kendileri trendin farkına vardılar : 15 – 30 yaş arası erkeklerin giderek artan sayıda bir kısmı toplumdan tamamen kendilerini çekiyorlar, kadınlardan, seks ve ilişkiden ümidi kesiyorlar ve porno, seks fetişizmi, alkol, uyuşturucu bağımlılığı, video oyunları ve bazen hanzo erkek kültürüne çekiliyorlar. Bunların hepsi bu çekilen erkekleri, modern feministlerin yarattığı düşmanca, yıkıcı sosyal ortamdan soyutluyor.

Onları suçlayamazsınız. Okulda, barlarda, klüplerde ve ötesindeki adaletsiz koşullara isyan ettiklerinde ksaba çocuk-adam, ağlak bebe aşağılamalarına maruz kalan erkekler bir şeyi yapsalar da suçlular, yapmasalarda: saldırgan, gerçeklikten kopuk beklentileri olan kadınların peşinde koşmadıkları zaman bodrum katında yaşayan sivikceli veletleri diye dalga geçilirken, en ufak bir cinsel ilgi gösterdiklerinde tecavüzcü ve kadın düşmanı yaftası yiyorlar.

The Tab adlı öğrenci gazetesinin baş editörü Jack Rivlin, 30 kadar öğrenci gazetesinin arkasındaki kişi olarak bu trendi en iyi gözlemleyebilecek kişilerden biri. Ve o da şimdiki neslin erkeklerinin kadınlarla iletişimi zor bulduklarını kabul ediyor.

“Ergen erkekler her zaman kızlar konusunda başarısızlardı ama bugün gerçekten de iyi niyetli olmanın yetmeyeceği ve eğer beceriksizliğin başınız belaya sokabileceği fikri baskın” diyor Rivlin. “Örneğin, bir öpücük için eğilmek bile sizin beceriksizden ziyade sapık olarak görülmenize neden olabilir.”

Erkeklerin bugün uyması beklenen kuralların ne olduğu onlara hiç açıklanmıyor diye devam ediyor Rivlin. Bu da oğlanları kızlarla etkileşimde stresli ve bilgisiz bırakıyor. “Bu sanki iyi bişeymiş gibi görünebilir zira erkekleri romantik olmayan ama pratik bir şekilde kıza nasıl davranması gerektiğini sormaya itebilir. Fakat bu durum onların oyundan vazgeçip kendi oğlan gruplarına çekilmeye itiyor, kadınlara karşı kaba olmanın grup içinde onayınızı arttırdıpı ve karşı cinsle bire bir etkileşimi tamamen bırakabileceğiniz gruplar.”

“Nasıl davranacaklarını bilmedikleri ve cesaretleri olmadığı için kadınlara yaklaşmayan oğlanlar da var. Kadınlarla başbaşa zaman geçirmemiş oğlanların onlarla ilişkide iyi olmayacaklarını söylemeye gerek yok”.

Rivkin madde bağımlılığında artış olduğunu da gözlemlemiş, özellikle oğlanların sinirlerini yatıştırmak için kullandıkları alkolde. “Birçok erkek öğrencinin hiç ayık seks yapmadıkları ile övündüklerine çokça şahit oldum. Korktukları belli, bu doğal, ama eğer “kuralları” bilseler çok daha az korkak ve işlevsiz olacaklar.”

Sonuç? “Bir sürü iyi ama mahçup erkek kadınlara yaklaşmayı bırakıyor zira onlar için çok kötü bir utandırılmaya uğramadan hata yapma şansı yok.”

Daha kötüsü, bu etki erkeklere ayrılan destek paketlerinin olmadığı daha fakir ve eğitimsiz topluluklarda daha fazla hissediliyor. Benim bulunduğum Cambridge Üniversitesinde bu olgu farkedilir değil diyor Tim Squirrell. “Son yıllarda bir değişim gözlemlemedim. Bu yıl zorunlu rıza seminerleri konuldu ve sanırım bu iyi birşey ve Kadın Gruplarının lad kültürüne karşı kampanyaları devam ediyor. Ama burada atmosfer yine geçen yılki gibi – çoğunluğu kimseye yaklaşacak cesareti olmayan inek erkekler ve kızlara yaklaşmaya cesareti olan küçük bir grup erkek. Kadınlar da erkeklere yaklaşıyor tabii. Kampüste seks kıtlığı olduğuna dair henüz kampüs gazetesinde bir yazı çıkmadı.”

“Sanırım daha önce ne kadar seks yapılıyorsa şimdi de aynı” diye ekliyor. Cambridge University’de bu çok anlamlı olmayabilir tabii. Sosyoekonomik ve sınıfsal nedenlerle Cambridge ve Oxford gibi yerler erkeklerin çatlaklara düşmesinden kendilerini izole etmiş olabilirler.

Ama çoğu orta ve ortanın üstü sınıftan öğrencilerle dolu bu üniversitelerde bile bu zorunlu ve kibirli “rıza” sınıfları hayata geçiriliyor. Ortanın solunda bir feminist olduğunu belirten Squirell bunun iyi bir fikir olduğunu düşünüyor. Ama Camille Paglia gibi akademisyenler yıllardır kampüslerde devam eden “tecavüz kültürü” (**) çığırtkanlığının kadınları daha büyük tehlike altında bıraktığını söylüyor.

Kadınlara bugün mağdur edebiyatı öğretiliyor, saldırgan bir şekilde kırılgan olmaları ve en küçük bakış, yaklaşma ve sözün ya da beceriksiz bir yanlış anlamanın “saldırı”, “istismar” ve “taciz” olduğu anlatılıyor. Bu erkeklerin sadece bir kızın ağzından çıkanlarla akademik kariyerinin mahfolacağı kampüslerde işe yarayabilir.

Ama Paglia’ya göre bu kadınlar gerçek dünyaya adım attıklarında ve üniversitelerin tecavüz komitelerinin koruyucu kanatlarının altından çıktıklarında, gerçekten şiddet içerebilecek erkek cinselliğine karşı tamamen hazırlıksız oluyorlar. Ve ortaya çıkan panik ve korku havası da erkekleri daha da kötü etkiliyor. Toplamda eğitim -öğretim, erkek çocuklar için ızdıraplı bir deneyim haline geliyor.

İngiltere ve Amerika’daki okullarda bugün erkek çocukları utanmazca hastalıklıymış gibi davranılıyorlar, akademisyenlerin 2001den itibaren uyarmaya başladıkları şekilde. Erkeksi ve taşkın olmak artık problem olarak görülüyor ve kız davranışları, bu defolu erkeklerin uyması gereken altın standart olarak kabul ediliyor.  Çözüm ise çoğunlukla ilaç.

Amerika’da her yedi erkek çocuktan birine eğitim hayatının bir yerinde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu teşhisi konuluyor. Milyonlarca oğlan çocuğa, Ritalin adlı güçlü bir hiperaktivite ilacı yazılıyor, erkek olarak doğma suçunu işledikleri için. Bu ilacın, ani ölüm gibi çirkin yan etkileri var.

Bütün bunlar olurken de erkekler akademik olarak kızların gerisine düşüyor, belki de son on yıllarda kızların başarılarına odaklanan bonkör fonlar etkisi ile. Bu arada tabii kötü notlar alan, daha başarısız oğlan çocukları tamamen görmezden gelinerek. Batı’da kızlara odaklanma o kadar güçlü ki, erkeklerin akademik problemleri tamamen görünmez halde.

2001 yılında bile kızların gerisine düşen, ihtiyaçları olmayan bir ilaca boğulan, kendine güven problemleri tamamen görmezden gelinen, üniversiteye gitme ihtimalleri de az ve bütün bunların üstüne eğitim sendikalarında ve solcu partilerde yuvalanan feminist birlik tarafından sürekli alaya alınan olan bu oğlanlara ne oldu?

Kısa cevap : büyüdüler, işlevsiz, toplum tarafından ihmal edilmiş, ciddi sıkıntı içinde ve çoğunlukla karşı cinsten tamamen kopuk bir haldeler. 1990 ve 2010 yılları arasında kültür ve okullar tarafından asıl ihanete uğrayanlar erkekler. Bu erkekler benim seksodus dediğim dalganın ilk nesli, kadınlarla sağlıklı bir ilişki kurulamayacağına ya da bu çabaya değmeyeceğine inanmış erkeklerin ana akım toplumdan toplu olarak vazgeçişi.

İkinci dalga seksodus nesli ise şu an yetiştirilmekte. Muhtemelen 3. dalga feminizmi, Kaliforniya’nın “Yes means Yes” yasası gibi kibirli, saçma, çalışması mümkün olmayan ve açık açık erkek düşmanı dolmaları ile Guardian, Vox, Gawker gibi medya organlarında histerik partilerinin son saatlerini yaşıyorlar, kadınların kendileri de bu saçmalıkları reddedip, artık s-kelimesi (sikiş)ten komple kendilerini soyutlamadan önceki son saatler.

***

Sexodus öyle yok yere olmadı ve birçok y kuşağı genci toplumun dışına sürükleyen kuvvetler, bu gençlerin ebeveynlerine de baskı uyguluyor. 30larının sonlarında olan ve bu konuda birkaç aydır görüştüğüm profestonel araştırmacı bir erkek esprili bir şekilde açıklıyor durumu : “En azından son 25 yıldır, bir kadını elde tutmak için sürekli daha fazlasını yapmam gerektiğini duyup durdum. Ama kimse bana onlar beni elde tutmak için ne yapacak söylemedi.”

“Yönetici olarak çalışan, heteroseksüel ve evli ve toplumdan kendini soyutlamamış bir erkek olarak, piliçlerden bana verilen mesajı şöyle özetleyebilirim : ‘çeneni kapamak sadece arzu edilir değil aynı zamanda mecburi’. Herşeyi çeneni açmadan ödemeli ve çalışır halde tutmalısın : ama sen, kendin ve tercihlerin siktirip gidip geberebilirsiniz.”

Son birkaç on yıldır kadınlar erkeklere karmaşık sinyaller gönderiyorlar, oğlanları kadına nasıl davranacakları konusunda tamamen kafası karışık bir hale sokan, belki de bu nedenle bazı erkekler içinde bulundukları durumu bu kadar ağır kelimelerle anlatıyorlar. Kendilerinden daha fazla kazanan ve akademik olarak daha iyi performans gösteren kadınlarca eve ekmek getiren rolü ellerinden alındıktan sonra erkekler ne yapacaklarını sezmeye çalışır halde kaldı, kadınların birbirine zıt olan ne istedikleri ile ilgili söyledikleri ve aslında neyin peşinde koştukları arasında erdemli bir yer bulmaya çalışır bir halde kaldılar.

Erkekler, kadınların dedikleri ile yaptıkları arasındaki uçurumun hiç bu kadar fazla olmadığını söylüyorlar. Erkeklere sürekli feminist yolda kadınlara yoldaş olan kibar, duyarlı erkekler olmaları söyleniyor. Ama iyi, zararsız bir erkek arkadaş istediğini söyleyen kadın eve gidip Game Of Thrones’taki kaslı, testosterona boğulmuş, geniş göğüslü erkekleri ağızlarının suları aka aka izliyor. Erkekler bunu biliyorlar, bu büyük tutarsızlık bütün oyunu çok fazla çaba gerektirir hale getiriyor.(***) Kadınlar ne ister diye anlamaya çalışmaya ne gerek var, maç yapmak, yatak odandan rahat rahat mastürbasyon yapmak veya video oyunu oynamak varken.

Her biri kült bir hit olan erkekler ve maskülinite ile ilgili kitaplar yazan Portland merkezli yazar Jack Donovan, bu fenomenin çoktan yetişkin nüfus içinde endemik olduğunu söylüyor. “Aslında flört edip evlenme opsiyonu varken kadınlardan ümidi kesen bir sürü genç erkek görüyorum” diye açıklıyor. “Ya da aile ve eş edinme fikrinden ümidi kesen. Bu hem geleneksel olarak kadınlar konusunda utangaç olan erkekleri de kapsıyor hem de kadınlarla normalde utangaç olmayan erkekleri de.”

“Bu erkekler maliyet – fayda analizi yapıyorlar ve bunun kötü bir alışveriş olduğunu farkediyorlar. Biliyorlar ki eğer evliliğe ve çocuklara yatırım yaparlarsa, bir kadın bunu istediği zaman yıldırım hızıyla ellerinden alabilir. Bu nedenle Tinder ve OK Cupid gibi uygulamalardan kadın bulup, korunmalı seks yapıyorlar ve kendilerini “oyuncu” sınıfına atıyorlar. Oyunculuktan sıkılınca da en fazla erkek arkadaş oluyorlar.”

Evliliğin Uluslararası Sembolü

Donovan şöyle devam ediyor : “Hemen hemen tüm erkekler zorunlu cinsel taciz ve anti-tecavüz seminerlerine katıldılar ve biliyorlar ki bir kadının kendilerini suçlayıcı sözleri ile bile işlerinden olabilirler ya da tutuklanabilirler. Biliyorlar ki birçok durumda, suçsuzlukları kanıtlanana kadar suçlu muamelesi görecekler.”

Donovan suçun modern feminist hareketinde ve bu hareketin kendi görüşüne göre samimiyetsizliğinde olduğunu söylüyor. “En çok kafası karışık ve zorlanan erkekler ise feministlerin iyi niyetli olduğu varsayımıyla hareket eden erkekler” diyor. “Gerçekte ise modern feministler cinsel, sosyal, politik ve ekonomik statü için sıfır toplamlı bir mücadele içindeler – ve şu an mücadeleyi kazanıyorlar.”

“Medya şu an bütün tartışmaları radikal feministlerin çerçevesine almasına izin veriyor, bu kısmen sansasyonculuğun her türlü adil ve dengeli tartışmaya göre daha çekici olmasından. Kadınlar temel olarak erkekler hakkında her şeyi söyleyebilirler, ne kadar iftira olursa olsun dedikleri alkışlar ve tezahürat ile karşılanır”.

Durum gerçekten de medyadaki bazı gevşek erkek koalisyonları için bu oldu, Dr Matt Taylor’a feministlerin yaptığı saldırıya tepki gösteren bilimadamları da aynı durumla karşılaştı, basın etiği için yürüttükleri kampanya, yalancı aktivist feministler ve “social justice warrior” denilen insanlarca kadın düşmanı nefret söylemi olarak yaftalanmaya çalışılan video oyunu camiası da karşılaştı.

Donovan’ın feministlerin medya savaşlarında kolayca kazanmalarının sebebi konusunda görüşü şu : “Çünkü erkekler içgüdüsel olarak kadınları savunmak ve kahraman olmak için öne atlıyorlar. Bir erkek ucundan da olsa kadınları ve feminizmi eleştiren birşeyler yazsa, hem kadınlar hem de erkekler tarafından radikal bir alçak olarak tanımlanıyor. Açıkça feminizim taraftarı olmayan birçok “erkek çalışmaları” ve “erkek hakları” kitap ve blogları, kadınlardan özür dileyenlerin yorumlarıyla dolu.

The Myth of Male Power gibi kitaplar ve A Voice For Men gibi kitaplar favori öcüler, ama sadece feministlerin “eşitlik” peşindeyiz deyip yaptıklarının ikiyüzlülüğünü yüzlerine vurdukları için.

Cinsiyetler arasına nifak tohumları eken modern feministlerin aksine “Erkek Hakları Aktivistleri” gerçekten cinsel eşitlik peşindeler diyor Donovan. Ama erkek çalışmaları yapan yazarlar ve erkek akademisyenler aşırı radikal görünmemek için attıkları her adıma dikkat etmek zorunda kalıyorlar. Bunun aksine karşılarındaki feministlerin ise böyle bir derdi yok tabii ki. Donovan’ın “hipster feminist” dediği bu kadınlara ve onların umursamaz aşırılıklarına örnek olarak Guardian’dan Jessica Valenti’nin ortalıkta “ERKEK GÖZYAŞLARINDA YIKANIYORUM / I BATHE IN MALE TEARS” yazılı t-shirt ile dolaşmasını örnek veriyor.

Jessica Valenti adlı feminazi ve ERKEK GÖZYAŞLARINDA YIKANIYORUM t-shörtü.

“Ben feminizmi eleştiriyorum” diyor Donovan. “Ama hiçbir zaman üstünde “KADINLARI AĞLATIRIM” yazan bir t-shirt ile dolaşmam. Böyle yapsam öküzün teki ve düpedüz zorba biri olarak görünürüm.”

Akademisyenlerin, sosyologların ve Jack Donovan gibi yazarların görüşüne göre kibirli orta sınıf medya figürlerinden ve bunların işbirlikçisi kafası karışık erkeklerden gelen insafsız, alaycı düşmanlık, kısmen de olsa hiçbir şey bilmek istemeyen erkek neslinden sorumlu.

Bölüm 2’de toplumdan kendilerini çeken, ilişkilerden, kadınlardan vazgeçen ve alkol gazlı lad kültürüne dalan bu erkeklerin bazıları ile görüşeceğiz. Ve modern feminizmin asıl kurbanlarının, daha da yalnız ve tatminsiz bir hayata itildikleri için kadınların ta kendisi olduğunu keşfeceğiz

Devamı ikinci bölümde.

Çeviri : Efsanevi şahsiyet Milo Yiannopoulos‘un artık klasikleşen 2014 yılında yazdığı  The Sexodus, Part 1 : The men giving up on women and checking out of society yazısı.

(*) – Bu Fare Ütopyası Deneyi ile ilgili bir yazı yazmak lazım. Fareleri içinde yemeğin ve içeceğin sınırsız olduğu bir ütopik kafese kapıyorlar. Herkesin eşit olanakları bulduğu ve kimsenin çalışması gerekmeyen ütopya gerçek olursa ne olur diye. Daha kafesin kapasitesine yanaşamadan hızla üreyen fare toplumu boka sarıyor. Yemek sınırsız olmasına rağmen yamyamlıklar oluyor, dişiler bir grup erkeğe verirken dişisiz kalan erkekler kafesin dibinde toplanıp çeteler halinde cinayetlere başlıyor, dişiler sapıtıp bebelerini öldürüyor. Güzeller (The Beautiful Ones) ise kafesin en tepe bölümlerinde (kafes kat kat), kendilerini sadece yemeye, içmeye ve bütün gün tüylerini yalamaya veren ve bu nedenle de dış görünüş olarak oldukça güzel erkek farelere deneyi yapan elemanların taktığı isim. Toplumu aşağıda bok götürürken bunlar karıdan – kızdan ve toplumdan elini eteğini çekmiş bir yaşam sürüyorlar. Sonunda mutlu mesut bir fare ütopyası olması gereken kafeste farelerin nüfusu hızla azalıyor ve eskiden arttığı seviyelere inmesine rağmen yozlaşma kökleştiği için kafesteki farelerin nesli tükeniyor.

(**) – Rape Culture (Tecavüz Kültürü), şu an Batıda Üniversitelerde radikal feministlerin propogandasını yaptığı birşey. İstatistik Bilimini hiçe sayan (bilim dediğin ataerkil toplumun baskı aracı değil mi zaten (!)) araştırmalar ile kampüste tecavüzün ve cinsel saldırının yüzde 20 gibi bir oranda olduğu yalanı ile (buna göre Amerikada bir üniversitede tecavüz oranı ile tecavüzün savaş aracı olarak kullanıldığı Afrika ülkesi Kongo’daki tecavüz oranı aynı) kendi ajandalarını üniversitelere dayatıyorlar. Örneğin şu an 2 ay önce ayrıldığınız sevgiliniz sizi yeni sevgilinizle görünce bu kampanya sonucu faaliyete geçen üniversite mahkemelerine gidip “biz bu herifle beraberken aslında düşündüm de rızam yokmuş, bu herif bana tecavüz etti” diyebiliyor ve siz de tabii “kadının beyanı esastır” diye yaptırıma uğrayabiliyorsunuz. Bunlar bir 5 – 10 seneye kalmadan Türkiye’ye de gelir merak etmeyin.

(***) – Siz sevgili okurlar ise 2014’te göre daha donanımlısınız ve burada bir tutarsızlık olmadığının farkındasınız. Olan dizginsiz hipergami, alfa siker – beta öder ve iyi çocukları bekleyen betalar olarak tutmak, yeterince beklerlerse en iyisinin kendilerine kalacağını sanan.

Meriçliğin dibi – Sinsi erkek feminist

Aşağıdaki iki elemanları Skeptico’nun twitter hesabında görünce, bir süredir yazmak istediğim bu yazıyı karalayıp bitirdim.

Bir numaralı sinsi erkek feminist (neden sinsi dediğimi aşağıda açıklayacağım) Tolga “Dünya Erkekler Gününü” topuklu ayakkabı ile geçirmiş.

İki numaralı sinsi erkek feminist olan ekşi sözlük yazarı ise “erkek yazarlardan kadın yazarlara sorular” başlığında şunları sıçmış :

bu ülkede yok sayılan, değersizleştirilen, hakarete, şiddete, tecavüze, cinayete maruz kalan insanlar olarak neden acaba hâlâ “evde kalmak, hayırlı bir kısmet, kız istemek, bayan…” vb söylemleri kullanıyor ve kullanıldığında itiraz etmiyor, şikâyet etmiyor, dava açmıyorsunuz?

öylesine sorulmuş, kötü niyetli, abartılı-ütopik ya da saçma bir soru olarak algılanmaması için kendimden bir örnek vermek istiyorum.

ben erkeğim. hizmet satın aldığım şirketlerden biri ile sözleşmemi başlatırken, bana güvenlik sorusu olarak, annemim evlenmeden önceki soyadını sormalarını kabul etmeyeceğimi, bunu özellikle sözleşmeye eklemezlerse, müşterileri olmayacağımı belirtip, kabul ettirdim. birkaç ay önce, bu şirketi, aldığım hizmette yaşadığım bir sorun nedeni ile aradığımda, görüştüğüm kadın çalışan bana “annenizin….. aaaa pardon, size bu sorunun sorulmamasını istemişsiniz…” dedi şaşırarak, yadırgayarak. “bu size neden garip ve rahatsız edici geliyor, bir kadınsınız üstelik, sizden tebrik, teşekkür beklerdim. ben hiçbir kadının evlenmeden önce ve sonra, cinsel ilişki yaşamadan önce ve sonra diye tanımlanmasını, yargılanmasını, değerinin, saygınlığının, haklarının… yorumlanabilmesini kabul etmiyorum. bu bir insanlık suçu…. ” dedim. umurunda olmadı.

sizce de çok üzücü ve daha çok sorumluluk almanız, artık !!! bu ülkedeki pek çok kadının, kendilerine bilmem kaç taş yüzük alacak bir finansör koca yerine, kendi insanlık hakları için hareket etmeye başlamaları zamanı değil mi?

Bahsi geçen Ekşi Sözlük başlığında daha bir sürü var böyleleri.

Sinsi erkek feminist, erkek egemenlik hiyerarşisinde rekabet edemediği için hatunlarla işbirliği yaparak (genelde hatunların kıçını yalamakla kol kola giden bir işbirliği) hatun düşürmeye çalışan erkekimsi kişilere denir. Bu kişiler, klasik erkek egemenlik hiyerarşilerinden birinde yukarı çıkmaya yetecek maskülin enerjiye, yeteneğe ya da kişiliğe sahip olmadıklarından hem bu hiyerarşinin dışında konum  almaya çalışırlar, hem de bu hiyerarşiye kadın feministler gibi bok atarak, burada rekabet eden erkekleri gözden düşürmeye çalışırlar. Amaç tabii ki kadınların bu yardakçılığı takdir edeceği ve bazı kadınların kendilerini seksle ödüllendireceği beklentisi vardır. Sinsi taraf budur işte. Amaç yine kilodun içine girmek ama iyi çocuk gibi duyar kasarak (virtue signalling) sikişe gitme amacını gizlemek çok baskın.

Burada çalışan klasik beta mitlerinden en tehlikelisi olan Ben diğer erkeklerden farklıyım mitinin daha sinsi bir versiyonudur :

OHK, kadının ağzından çıkan karşı cins kriter ve beklentilerine mümkün olduğu kadar uyarak ve kendisini bunlara uymayan bazı varsayımsal “diğer erkekler”e üstün bir pozisyona koyarak özel olduğunu ve bunun da kadın tarafından takdir edileceğini düşünür.

Bonus : Türkçe online beta akım medyanın temsilcilerinden Onedio’da ele alınan şu meriç mesela, feminist mi bilmem ama duyar kasarak am düşürme işinde sosyal medyaya iyi yükleniyor :

“Melis,her kimsen erkek arkadaşın bugün 18’de Kadıköy starbucks’ta bi kızlayken,sen aradığında hayatım kemalle oturuyoruz diye yalan söyledi.

Arkadaşlar herkes rt atsın melise ulaştıralım kız arkadaşlar özellikle hemcinsiniz aldatılıyo destek olsanıza haydiiiii

 

 

Erkek Cinsel Dürtüsünü Hastalık Haline Sokmak

Rollo, Michael Fassbender’in oynadığı “Shame” filmini izledim ve filmi burada tavsiye etme ihtiyacı hissettim.

Filmdeki ana karakter seks bağımlısı, seks adamın hayatının odak noktası. Adam o yada bu şekilde sürekli seks peşinde, gün içinde kadın kaldırıyor, laptop başında internet pornosu izliyor, eskort tutuyor ve hiçbiri yokken de tuvalette mastürbasyon yapıyor.

Adam kadınlarla başarılı, çok iyi bir oyunu var. Ama herşey yüzeysel, adam sadece doğru ipleri çekmeyi ve vajina gıdıklanması yaratıyor ve kadını sikiyor. Kadın ile bir “bağlantı” yaratamıyor, adam için sikiş tamamen bireysel bir deneyim, mastürbasyon gibi. Tek farkı sağ elini kullanmak yerine, kadının vücudunu kullanıyor.

İzlenim o ki adamın içinde bir boşluk var ve bu boşluğu sürekli seks yaparak kapatmaya çalışıyor. Tabii ki bu onu bir yere götürmüyor ama adam da yapacak başka birşey bulamıyor. Sürekli bu seks döngüsünde bir onun mahkumu. Seks yapmaya ara verdiği an, uyuşturucu bağımlısının bırakması gibi büyük bir rahatsızlık yaşıyor.

Fassbender’ın ana karakteri canlandırışı mükemmel. Yukarıdaki anlattıklarımın hiçbiri direk işlenmiyor, siz bunları adamın yaptıklarından ve vücut dilinden çıkarıyorsunuz ve film sizi adamın günlük yaşamına tanık ediyor (yani siz filmi izleyince benim bazı analizim ve çıkarımlarımla hemfikir olmayabilirsiniz ama çoğunlukla  aynı sonuçlara varacağınıza eminim).

Neyse film oldukça ham ve sürükleyici ve filmi izledikten sonra ana karakter ile bir sürü benzerliğim olduğunu farkettim … Tahminimce filmi izlerseniz, çoğunuz da aynı şeyi hissedeceksiniz. Film bana Squirrels’ı ve onun birçok yazısında işlediği konuyu hatırlattı. Squirrels bu adam olabilir 🙂 Eğer Squirrels’ın mücadele ettiği sorunlara yakın hissediyorsanız, muhtemelen bu filmi ilginç bulacaksınız.

Eğer izledi isen film hakkındaki görüşlerini duymayı çok isterim.

İnsan hikaye anlatısındaki en çok kullanılan temalardan biri de temelde anlamsız olanda anlam aramaktır. Bu hikaye değişik bağlamlarda yüzyıllardır anlatılageldi, fakat konu hep aynı; içindeki boşluğun büyük ve tutkulu yaratıcılık ya da korkunç özyıkıma yolaçtığı insanlar. Bu bir trajedi de olabilir, komedi de.

Seks bağımlılığı bu yüzyılda günün meme‘i sadece. Feminizasyon bu klişeyi kendi amacı için kullanıyor sadece. Son 50 yıldaki tüm romantik komedi filmleri, her aşk öyküsü erkeğin kalbinde olan ve ancak “özel bir kadın” tarafından doldurulabilecek boşluğu dolduramaması üzerine kurulu. Abartısız neredeyse diğer herşey bu kadının erkeği tamamladığına yönelik anlaşılmaz büyünün yedeği ucuz, yüzeysel şeyler. Erkek kadının yapbozu tamamlayan parçası olmazsa yaşamaya devam edemez gibi.

Seks bağımlılığı basitçe yeni bir “erkek hastalığı” ve bu sayede biz de 80lerin Pretty Woman ve Altın Kalpli Fahişesi’nden yeni yüzyılın daha şeytani seks bağımlısına atlıyoruz. Bu adam o kadar umutsuzca kusurlu ki, feminen zorunluluğun ilacının şifasına nail olmadan cehennemde yanan bir ruh sadece.

Kadınlar bu hikayeyi sever çünkü hikaye onlara cinsel dürtülerini kontrol etmekte daha üstün bir cins olduklarını hissettirir (bu şüpheli tabii ki) ama aynı zamanda onlara acıma hakkı da sağlar; “erkekler vücudumuza kafayı takacaklarına bizi iç güzelliğimiz ile bir görebilselerdi, huzura kavuşacaklardı”.

Bu hikaye erkeklerce de seviliyor zira onlara ne kadar kötü olurlarsa olsunlar aslında o kadar da kötü olmadıkları hissi veriyor. Böylece hem erkeğin kadınlara “ben kendimi kontrol edebilen bir erkeğim” diyebileceği hissini hem de kendisinin “diğer erkekler gibi olmadığı” ve eşsiz olduğu izlenimini veriyor. Ve bu sayede de kadınların kendisinin erdemini farkedeceği ve ödüllendirmek üzere kendisi ile yatacağı umudunu. Seks bağımlısı kadınlarla insani bir bağ kuramaz, ama ben kurarım, o zaman onun yerine benimle yat.

İlaç

Feminen zorunluluğun daha sinsi sosyal anlatılarından biri de bizi erkeklikte doğal bazı kusurlar olduğuna ve bunların sadece özel kadınsı yollarla iyileştirebileceğine inandırması. Bu anlatması oldukça kolay bir hikaye zira birçok modern anlatı (TV, filmler ve kitaplar) kadın etkisinin erkeklerin aptalca, erkeğe özgü ve kendi icatları olan problemlerinin tek çözümü olduğu konusu etrafında dönüyor.

Toplu hafızamıza gömülü diğer birçok sosyal anlatı gibi, bu ideoloji beta erkeklerce bile alınıp kendi feminen-özleşmeli-beta-oyunu avantajına kullanılır. Erkekleri doğalarında olan bir boşluk konusunda ikna et, kadının mitolojik etkisini, doğal bilgeliğini, varsayılan öngörülerini erkeğin kendi kendine başaramayacağı tamlığı sağlayacak şeyler olarak sat. Tüm romantik hikayeler, komedi ya da trajedi, yüzyıllardır bu anlatı etrafında dönüyor. Sadece yakın zamanda bu feminenleştirmenin bir aracı ve erkeğin varsayılan defosunun reklam edilmesi için kullanılmaya başladı.

Kadınlar ise bunun tersi kendilerine yeten insanlar olarak gösterilirken hikaye gelişirken bile görünür olabilen kusurlar onun kadın olması ile alakalı olmuyor ve sorunlarına çözümler de diğer kadınlardan geliyor. Bir erkeğin kadının problemlerini çözebileceği konusu neredeyse hiç işlenmiyor ve işlense bile bu efemine şekillerde oluyor (erkeğin kendi dişil yönü ile temasa geçmesi ile mesela). Feminen önceliğin sosyal etki ve egemenlik için bu anlatıyı canlı tutması lazım.

Cinsel iştahı kamunun gözleri önüne serildiğinde Tiger Wood’un ilk yaptığı şey, problemleri konusunda kendisini terapiye yatırmak oldu. Feminen zorunluluk için erkeğin cinsel dürtüsü bir problem ya da iyileştirilmesi gereken bir hastalık. Feminen üstünlüğü sağlamanın erkeklerin testosteron ve erkek cinsel dürtüsünün sapkın sosyal davranışlar olduğuna bizi ikna etmesinden daha iyi bir yolu yok. Erkekler kaba, şehvet düşkünü ve genellikle şiddete meyilli yaratıklar – günümüz meme’i bu. Tiger Woods gibi erkeklerin bu anlatıya paralel hareket etmesi ve kendi kendini hastaneye yatırması ise erkeklerin bu “problemi” konusundaki anlatıyı güçlendiren hareketler.

Çeviri : Pathologizing the male sexual response

Rollo Tomassi : Kırmızı Hap camiasının en önemli figürlerinden biri olan Rollo Tomassi'nin The Rational Male kitabı her erkeğin okuması gereken başucu eseri. Oldukça popüler olan The Rational Male bloğunun da sahibi de olan Rollo, The Rational Male - Preventive Medicine (Volume 2) ve The Rational Male - Positive Masculinity: Positive Masculinity (Volume 3) adlı kitapları ile ilk kitabındaki fikirleri daha da geliştirdi. Rollo Tomassi'yi burada Rollo Tomassi etiketinde de takip edebilirsiniz.

 

Jordan Peterson – 30 yaşında kadın ya da modern kadının karmaşık yaşamı

Toronto Üniversitesi Psikoloji Profesörü Jordan Peterson, Dr. Oren Amitay’ın davetiyle konuk olarak katıldığı derste yaptığı konuşmadan bir bölüm. Bu efsane konuşmanın tamamı ise şurada (uzun versiyonunda Türkçe alt yazı yok maalesef).

Jordan Peterson bu bölümde, feminizm, 30 yaşında kadınların tercihleri, kadınların karmaşık ikilemi, yönetici olmak, modern toplumun saat gibi işlediği için artık takdir etmediğimiz faydaları, vs. üzerine konuşuyor.

Jordan Peterson’un Türkçe alt yazılı diğer videolarını Erkek Adam Youtube kanalında bulabilirsiniz.

Jordan Peterson ile ilgili bir başka kaynak da Jordan Peterson – Kişilik ve Dönüşümleri Ders Notları kitabı.

 

Toronto Üniversitesi Psikoloji Profesörü Jordan Peterson,  ilkin Social Justice Warrior‘larla (SJW) girdiği başarılı mücadele ile gündeme gelse de, genç erkeklerin hiç duymadıkları, ama eksikliğini derinden hissettikleri sorumluluk ve hayatına yön verme mesajları ile kısa zamanda erkek popülasyonu tarafından yoğun takip edilen biri haline geldi. Peterson’u erkekler arasında bu kadar meşhur eden şey, erkeklerin babalarından duymaları gereken ama artık hiç duymadıkları mesajları veriyor olması. 12 Rules for Life: An Antidote to Chaos adlı kitabı Ocak 2018'de piyasaya çıkacak olan Peterson'un Maps of Meaning: The Architecture of Belief  adlı bir kitabı da mevcut. Jordan Peterson'un Türkçe çevirilerini burada Jordan Peterson Türkçe etiketinden takip edebilirsiniz.

Bu Kadar da Haksızlık Olmaz ki

3. dalga feminizmin Batılı ülkelerde yaptığı en büyük tahribat, evlilik kurumunu mahvetmesi oldu. Özellikle bazı erkeklerin kabusu haline gelen boşanma mahkemelerinde kadına yapılan pozitif ayrımcılık ve temel hukuk kurallarını hiçe sayarak “suçu sabit görülene kadar suçsuz kabulü” yerine erkekten suçsuzluğunu ispat etmesinin istenmesi, kötü niyetli kadınların eski kocalarının hayatını kabusa çevirmesi ile sonuçlandı. Yazılı olmayan düsturu “kadın kötü olamaz, insan kötü ise erkektir” (kadınlar melektir ya da çiçektir ya) olan bu feminist dünya düzeni Türkiye’ye de hızla sızıyor ve aşağıdaki hikayelere neden oluyor. Kötü niyetli bir kadının erkeğin hayatını ve çocuğunun hayatını mahvedebileceği, çocuğu sadece para için rehin tutabileceği düşünülmüyor bile, annenin kutsal olması gibi bir başka propogandadan belki.

Boşanma kanunları bu şekilde devam ederse hem erkekler, hem de kadınlar büyük zarar görecek. Yakında Batıdaki gibi kar – zarar hesabı yapıp erkekler yığınlar halinde evliliğe sırt çevirecek ve büyük sayıda kadın evlenemeyecek ve çocuk sahibi olamayacak.

3. dalga feminizmin amacı kadınların hayatını iyileştirmek falan değil. O ilk ve ikinci dalga feminizmin amacı idi. Son dalga feminizmin kadınları zerre kadar da düşündüğü yok. Tek amaç, toplumu yıkmak.

Aşağıdaki eski bir hikaye ama hem hikayenin kendisi hem de altında yorumlarda yazanlar ilgi çekici. Karşımızda, ne suç işlerse işlesin ceza almayacağını bilen bir psikopat var ve sırf kadın olduğu için üzerinde de yaptırım yok.

Daha yüzümüzü kimse görmeden kendimizi savunamadan davacının isteği kabul ederek nafaka arttırılmış. Artık 250 lira yerine 500 lira vereceğim. Bazıları ‘’ nasılsa oğluna gidiyor , olsun varsın’’ diyor ama durum öyle değil, Oğlum ne zaman gelse fukara çocuğu gibi giyinmiş oluyor, bir bakışta anlaşılıyor ki bu çocuğun bakımı yok ve ayda 100 lira bile harcanmıyor. Oğlumun ne eğitimi ne de giyimi anne ve babasının yaşam standardına uymuyor . Ben aldığım bütün maaşımı bile versem bu durum değişmeyecek. Para başka yere harcanacak.Oğlum gene bakımsız yaşayacak.Ama hakim bunu bilemeyecek çünkü beni dinlemeyi gereksiz bulmuş.

Aramızda sorunların ilk başladığı zamanlarda eşim kendi yüzünü tırmalayarak yaraladı ve kız kardeşimle benim birlikte bunu yaptığımızı söyleyerek şikayetçi oldu. Kendi kendini yaraladığını gören ve akrabam olmayan 2 kişinin şahitliğine rağmen yargılandım ve 5 yıl süren bir dava sonucunda beraat edebildim.Ben beraat ettim ama kimse çıkıp da ona “sen neden iftira attın, neden mahkemede yalan söyledin” diye sormadı.

Oğlumun velayetinin bana verildiği ve onu sakladığı bir zaman çalıştığı hastaneye gittim ama 5 metre yakınına ulaşamadığım halde gitti ve darp raporu aldı .Sonradan bana söylediğine göre çocuğu vermemek için benden kaçarken omzunu kapıya vurmuş ve bu nedenle ben suçluymuşum. Hakkımda dava açıldı. Darp etmediğimi ispat etmeme rağmen ‘ eşe kötü muamele etmek’ ten ceza almaktan kurtulamadım. Ama ona böyle bir darp raporu alıp mahkemeye vermekten dolayı bir yaptırım uygulanmadı.

Bu olayı görünce bir şikayette daha bulundu ve eşe kötü muamele etmekten bir ceza daha aldım. Kardeşime hakimin söylediği gerekçe ise benim eşime ‘’biz artık hasımız’’ demem. Halbu ki bu söylem ikimizin de bildiği bir yaşanmış olaydan alınmış bir pasajdı ve ikimiz de kullanıyorduk.Anlaşılan benim kaşlarımı çatmam bile kötü muamele için yeterli bir gerekçe olmuştu.

Devamı şurda : Bu kadar da haksızlık olmaz ki.

Yorumlarda ise şöyle hikayeler var :

bu arkadaşın durumuna benzer olayı bende yaşıyorum kısaca anlatıyım 2009 ylında evlenip 1 yıl evli kaldık 18 aylık bir kızımız var eşimle boşanma davamız devam ediyor kızım beni tanımıyor görmüyorki tanısın malesef boşanma davası açan eski eşim diyim eşim demeye dilim varmıyor ama mecburiyetten eşim diyorum 3 defadır yalan beyanlarla hakkımda uzaklaştırmı kararı çıkarttı güya ben kendisini telefonla arayıp seni öldüreceğğim diye tehdit ediyormuşum, kurban bayramında memleketteyken yemek yerken telefonum çaldı arayan polisti güya eşimin annesinin boğazını sıkmışım şikayet etmiş beni ifadeye çağrıyor ben il dışındayım nasıl boğazını sıkarım dedim, bu da yetmiyor gibi kızını görmeye gelmedin hakkında tutanak tutacağz diye polis söyledi o günün akşamı uçakla istanbul adöndüm polisi buldum uçak biletimi gösterdim polisler hakkında suç duyurusunda bulundum ama biliyoruzki kanun güçlüden yanadır polislere birşey olmadı olan bana oldu çünkü polisin tehditlerini ve hakaretlerini telefona kaydetmem suçmuş polis tehdit ederken suç değil bizim tehditi ispatlamamız suç, bu suç duyurusunun üzerine mahkeme hakkımda 6 ay uzaklaştırma verdi telefon dökümlerimde aramadığım ortadayken ve kendi telefonunnda dökümleri ortada olmasına rağmen , karar itiraz ettim mahkeme itirazımı reddetti hemde basit bir gerekçeyle 4320 sayılı kanuna göre ile konularında mahkeme delil aranmaksızın karar veribilir, hemde kanunlarımıza göre müddei iddiasını ıspatla mükellefken kısacası 4 ay oldu kızımı görmeye gidemiyorum ya yine iftira tarsalar üzerime hapis cezası uygulanacak diye memurum 6 aydan fazla hapis yatsam memurluk yanacak, özetle şunu diyorumki ne bu zamanın erkekleriyle evlenilir nede kadınlarıyla 18 aylık kızımı gördüğğüm toplam gün 3 gün kanunlarımızın sayesinde çk zor bu işler yakamı kurtarsam inanın kurban kesecem ama bir türlüde kurtaramıyorum babayım ama babalığı tatmadım tadamıyorum kızım var nüfusta ama gerçekte yokki olsa yanımda olurdu böyle işte tecrübe olarak diyorumki çok iyi düşünün hergün güneş olmuyo hayatımızda

Bu tür olaylar yaşamamak için en önemli tavsiye karşı tarafla kesinlikle iletişime geçmemek. Mümkün olduğunca yalnız kalmayın, size refaket edecek arkadaşlarınız varsa onlarla beraber olun. Çocuğu görmeye asla yalnız gitmeyin.

Yorumlarda bol bol da kadın ikiyüzlülüğü var tabii :

Kendi tarafınızdan çok güzel anlatmışsınız olayı, keşke karşı tarafı da dinleseydik. Bir kadını bu kadar nefret ettirecek ne yaptınız acaba?

Yukarıdaki yorumda sakatlık ilk cümle değil, olayın karşı tarafını dinleme fikri doğru. Asıl problem ikinci cümle. Yani bir kadın eğer böyle davranıyorsa bile, yani adamın dedikleri doğru olsa dahi, suçlu yine erkek. Bu argümanın “bir erkeği tecavüz ettirecek ne yaptınız acaba” iğrençliği ile aynı saçmalık olduğuna dikkat edin.

Şurada elemanın anlattığı kadın olduğunu iddia eden bir yorum var ama hiçbirşey anlatmadan boş sloganlar attığından sahte olma ihtimali oldukça yüksek.

 

Bir grup kadını ıssız bir adaya koyarsanız ne olur?

Aşağıdaki yazı, Return of Kings sitesinde yayınlanan Why patriarchy is the greatest social system ever created? yazısının yorum kısmında yer aldıktan sonra The Red Pill reddit grubunda tepeye oynadı.
“Birkaç yıl önce, Survivor yarışmasının Hollanda versiyonunu, feminist oda arkadaşımla izleme zevkine nail olmuştum. Hollanda Survivor’ın bu serisinde iki ada vardı ve birinde sadece erkekler ve diğerinde sadece kadınlar bulunuyordu.  Feminist oda arkadaşım serinin reklamını bana ve diğer öğrencilere haftalarca yaptı zira ona göre bu program bize kadınlar tarafından yönetilen bir toplumun ataerkil toplumun kötülüklerinden nasıl kurtulmuş olacağını gösterecekti.

Olayın nasıl geliştiğini anlatayım : iki grup kendi adalarına bırakıldı ve başlangıç için bir miktar erzak verilerek kendi hallerine bırakıldılar. İki grupta da başlangıçta insanlar yerel hiyerarşiyi anlayana kadar bir miktar karmaşa oldu. Erkekler genellikle neyin gerekli olduğunu düşündülerse onu yaptılar – ortamda emir veren bir lider yoktu. Kimi avlanmaya çıktı, kimi yiyecek toplamaya giderken kimi balığa çıktı. Bir elemana kumda oturmaktan gına geldi bank yapmaya başladı. Diğerleri zamanla büyüyen bir klübe yaptılar. Bir diğer eleman her gece yemek yaptı. Birkaç gün içinde, muntazam bir medeniyet çıktı ortaya, hergün bir öncekine göre biraz daha varlıklı bir medeniyet.

Kadın topluluğu da bir rutine bağladı hemen. Havularını asacak bir ip gerildikten sonra güneş banyosuna ve ağız dalaşına başladılar. Çünkü erkeklerin aksine kadınlar grubun ortak kararı olmadan hiçbirşey yapamıyorlardı. Ve grup en az bir düzine kadından oluştuğu için, hiçbir zaman ortak karar da alamıyorlardı. Birkaç bölüm içinde kadınlar tüm erzaklarını yediler, tropik fırtına ile sırılsıklam oldular, kum sineklerince çiğ çiğ yendiler ve genel olarak acınası bir haldelerdi. Erkekler ise gayet mutlu mesuttular. Çatışmalar vardı tabii ama bunlar genelde hızlıca çözülüyordu.

Bunu feminist arkadaşımla izlemek ise paha biçilmez bir deneyimdi. Önce farklılıklara kılıf uydurmaya çalıştı ama argümanları hızlıca zayıfladılar ve zayıfladılar. Sonunda program yöneticileri, birşeyler yapmaları gerektiğine karar verdiler ve kadınlara yardım etmek üzere erkek adasından 3 erkeği kadın adasına gönderdiler. Kadın adasından da 3 kadın erkek adasına gitti. Bu bölüm boyunca feminist arkadaşımın yüz ifadesi paha biçilmezdi.

Başlangıçta kadın adasına seçilen 3 erkeğin, gayet tahmin edebileceğiniz nedenlerle, ağzı kulaklarında idi. Ama sonra adaya gittiler ve kadınlarca karşılandılar. “Klübeniz nerede?” diye sordular. “Bizim klübemiz yok”. “Ezaklarınız nerede?” diye sordular. Cevap : “Tüm pirinci yedik”. Vs. Vs.

3 eleman sonuçta köpek gibi çalışmak zorunda kaldı. İlk haftalarda edindikleri tüm yetenekleri kullanarak ve deneye yanıla bir klübe inşaa ettiler, balık avladılar, kadınlara yiyecek toplama işi yaptırmaya çalıştılar. Kadınlar dırdıra ve güneş banyosuna devam ettiler.

Erkeklerin adasına giden 3 kadın ise oldukça mutlu oldular. Yemek, barınak ve yeterince erkek ilgisi hazırdı. Onlar da güneş banyosuna devam ettiler.

Ve dostlarım bu, ataerkil toplum düzeniydi. Benim eski arkadaşım ise artık feminist değildi.”

Her betaya bir eş

Hipergami üzerine birkaç not yazısında feminizm ve cinsel devrim sonrası bir geçiş döneminde yaşadığımızdan bahsetmiştim. Bunu biraz açmak istiyorum zira bu konu biraz ağır ama önemli.

Bugün kökleri yaklaşık 10,000 yıl önce, avcı – toplayıcı toplumdan tarım toplumuna geçiş döneminde olan bir medeniyetin içinde yaşıyoruz. Bu medeniyetin temel taşı, hemen hemen her erkeğin ve kadının bire bir eşleşip kurduğu aile kurumu. Fakat anatomik olarak modern insanın (homo sapiens sapiens) 250,000 yıllık tarihi (hatta homo sapiens öncesi homonoidleri de katarsan 2 milyon yıllık tarihi) içinde çok kısa bir dönem bu 10,000 yıllık medeniyet. Ondan öncesi uzun bir avcı – toplayıcı toplum dönemi.

Genetik araştırmalara göre içinde yaşadığımız medeniyet öncesinde, kadınların 80%si genlerini gelecek nesillere aktarabilmişken, erkeklerin sadece 40%si genlerini gelecek nesillere aktarabilmiş. Erkek egemenlik hiyerarşisinin tepe 20%sine alfa erkek, onun altındaki 60%ye beta erkek dersek, kabaca betaların büyük çoğunluğu ve omegaların (erkek egemenlik hiyerarşisinin kaybeden 20%lik tabanı) tamamı çiftleşme potansiyeli bulamamış. Burdan tabii bariz sonuç olarak tepedeki azınlık birçok kadına sahipken, tabandaki çoğunluk hiçbir kadınla birlikte olamamış diyebiliriz. Yine görünen o ki kadınlar çağlar boyunca bir alfanın hareminde, onun birden fazla kadınından biri olmayı, kendine adanmış bir betanın kadını olmaya tercih etmişler.

Modern medeniyete sahip toplumların, daha doğal ama ilkel toplumlara üstünlüğü de işte tam bu noktadaki inovasyonları. Goriller, şempanzeler ve ilkel insan toplulukları üzerinde yapılan çalışmalar gösteriyor ki erkekler çok-eşli ve önüne gelenle yatmaya meyilli. Bu şaşırtıcı değil ama aynı araştırmalar dişilerin de tek-eşli değil hipergamik olduklarını gösteriyor. Bir kadın belli bir zamanda sadece bir erkekle birlikte belki ama erkeklerin egemenlik hiyerarşisindeki yerleri dalgalandıkça, piramidin altına doğru düşen erkeği bırakıp, yukarısına çıkan erkeğe gitmek gibi bir eğilimleri var. Bu arada şimdiye kadar “neden tek-eşli ilişkiye girmeyi ilk isteyen kadın olmasına rağmen genelde ilk çıkmayı isteyen de kadın” diye sorduysanız, işte cevabınız.

Neyse, modern medeniyetin şehirler ve ordular kurmak gibi misyonları için her erkeğin toplumda bir yatırımı ve o topluma hayatının önemli bir kısmını harcaması için bir nedeni olması lazım. Avcı – toplayıcı toplumda kadınsız kalan betaların böyle bir motivasyonu hiç olmamış. Neden olsun ki? Bir kadın ve çocuklarına kaynak sağlamak gibi bir derdi olmayan avcı – toplayıcı betanın, artı-değer üretecek bir aktiviteye girmesinin, kendisi için hiçbir anlamı yok.

Tarım toplumu sonrası medeniyet bu sorunu, kadınların hipergamisini bastırarak ve onları betalardan biri ile hayat boyu aile kurumuna girmeye zorlayarak çözmüş. Bütün bu namus, bekaret, kızı babanın kocaya vermesi vs. gibi toplumsal sözleşmeler “her betaya bir kadın” stratejisini gerçekleştirmek için var. DNA testi öncesi erkeklerin bir aile kurmasını ve kurdukları ailede yetiştirdikleri çocuğun kendisine ait olduğuna mümkün olduğunca emin olmasını sağlayan toplumsal gelenekler bunlar. Böylece oluşan çekirdek aile, betaların toplumda bir yatırımının olmasını ve onların hayatlarının önemli kısmını topluma harcamasını sağlamış. Bütün erkeklerini topluma artı – değer üretir hale getiren medeniyetlerin, erkeklerin yüzde 60nını toplum için kılını kıpırdatacak nedeni olmayan ilkel toplumları alaşağı etmesi şaşırtıcı değil.

Feminist cinsel devrimin yukarıda bahsedilen toplumsal sosyal geleneği yıkması sonucunda olan eski, tarım öncesi cinsel etkinliğe (doğal hipergami) dönüş başladı ve yazının başında bahsettiğim geçiş ve kargaşa döneminden kastım bu. Bu sosyal geleneğin yıkılması yanlış birşey mi doğru birşey mi ayrı konu. Hipergaminin örneğin, yanlış veya doğru değil, nötr bir doğa kanunu olduğunu belirttik. Ama burada ciddi birkaç yanlış var, bugün erkeklerin canını yakan ve bizim de sık sık konu ettiğimiz :

(a) Bir kadını, evliliği bitirmeye karşı baskı altında tutan sosyal gelenek çözülürken, bir erkeği tek-eşli ilişkiye girmeye zorlayan (hala adam olamadın, çocuk gibisin vs. gibi utandırma taktikleri ile) sosyal gelenek baskısının pek bir değişime uğramamış olması.

(b) Eski toplumsal gelenekte kadınlar alfa siker beta öder denkleminin ilkini feda ederek, ikincisini uzun dönemli garanti altına alıyordu. Yeni düzende feminist propoganda kadınların kabaca 30’una kadar alfa sikerin tadını çıkarmasına, 30unda bekleyen bir betayı öder konumunda bağlamasına ve sonra nafaka kanunları ile betayı hayat boyu öder halde tutup yine alfa siker moduna geçmesine olanak veriyor. Bu propogandanın temel ayağı ise bekleyen betalar yetiştirmek. Burda bir taşla vurulan iki kuşu görmemek elde değil : hem kadınların doğal hipergamiye dönmesine olanak veriyor, hem de olaydan bir haber bekleyen betaların hala toplum için artı-değer üretme motivasyonu (ve böylece mesela ciddi vergi ve nafaka ödeyerek sayısı hızla artan bekar annelere de bakacak şekilde) korunuyor.

The Red Pill (Kırmızı hap) hareketi işte erkeklerin karşı karşıya olduğu bu eşitliksiz duruma tepki olarak ortaya çıktı. Olay sadece hayat boyu 3 kadınla yattım bunu 10’a nasıl katlarım, eski sevgilim Jale’yi nasıl tekrar elde ederim olayı değil yani.

Hipergami üzerine birkaç not

Bu blogda en çok işlediğimiz konulardan biri hipergami. Hipergamiyi bu kadar işlerken oldukça fazla sayıda da negatif örnek veriyoruz. Birçok kırmızı hap sitesi de böyle. Bizim hipergamiyi bu kadar yoğun işlememizin sebebi, hipergami kadın – erkek ilişkilerinin kadın tarafında çalışan oldukça güçlü bir dürtü olmasına ragmen erkeklerin büyük çoğunluğunun tamamen bihaber olduğu bir şey olması.

Yalnız hipergami ile ilgili şu aşağıdaki açıklamaları da yapmamızda yarar var zira hipergami çok yanlış anlaşılan bir konu.

Erkek tarafında çalışan ve maksimum fazla sayıda çekici kadınla seks yapma dürtüsü gibi hipergami de biyolojimizin derinliklerinden gelen ve türün devamı ve gelişimi için orada bulunan tarih öncesi bir algoritma. Bu nedenle biz hipergami konusunu işlerken kadınlara negatif bir gözle bakmıyoruz zira bu algoritma insan ırkının bir özelliği, kadınlar tarafında çalışıyor olsa da tür olarak bir özelliğimiz. Kadınların cinsel seçiciliği ve hipergami tek tek erkek bireyleri yakan bir mekanizma olsa da muhtemelen bugün ortak atamızdan 6 milyon yıl önce ayrıldığımız şempanzeler gibi olmamamızın en büyük sebebi. Yani evet birey olarak canımızı yakabiliyor ama hipergaminin nimetlerini de yemiyor değiliz.

Kırmızı hap nedeniyle fem-matrixin fişinden çekilen her erkek, hipergami gerçeğinin farkına vardığında, belli bir kızgınlık evresi yaşar ve bu dönemde de kadınlara büyük kuşkuyla hatta bazen düşmanca bakar. Bu fişten çekilme sürecinin doğal bir aşaması ama buraya fazla takılmayın.

İkincisi, hipergami dürtüsünün var olması, kadınınızın sizden daha alfa bir erkek ile ilk fırsatta yatağa atlar demek de değil. Siz nasıl önünüze çıkan her güzel kadınla seks yapmak istemenize ragmen medeniyet, aile ve ilişki sözleri ve karşınızdaki kadının size olan isteği gibi etkenlerle bu dürtünüzü gayet kontrol altında tutabiliyorsunuz, kadınlar da birçok durumda hipergami dürtüsünü kontrol altında tutabiliyorlar. Yani hipergami yüzünden tamamen kontrol manyağı, aşırı kıskanç birine dönüşmeye gerek yok (dozunda kıskançlık hem kadınlar tarafından arzu edilir hem de hipergamiyi kontrol altında tutmak için gerekli olsa da). Kadınlar bir melektir aşırılığından hepsi hipergami şeytanının etkisindeki iblislerdir aşırılığına savrulmayın.

Hipergaminin var olması sizin için öncelikle şu anlama gelmeli : ilişki ve evlilik, bir erkeğin öyle “oh artık yan gelip yatarım, göbeği salarım” diyerekten alfalığı bırakacağı bir kurum değil. Zaten birçok erkeğin en çok yandığı senaryo ilişkiye gayet alfa girmesi ama ilişki içinde betalaşarak terk edilmesi, boynuzlanması ya da ayak paspası olması.

Üçüncü bilmeniz gereken şey ise, feminizm ve cinsel devrim sonrası bir geçiş döneminde yaşadığımız ve bu dönemdeki kargaşada hipergaminin fem – merkezli bir propogandanın merkezinde olması. Erkekler artık hipergaminin alfa siker beta öder denklemindeki beta olmaya meyilli yetiştiriliyorlar. Feminizm ve günümüz mesleklerinin karmaşıklığı kadınların ve erkeklerin doğal evlenme ve çocuk yapma yaşını 30lara öteliyor. Erkekler mesela 1950lerde 25 yaşında olgun ve CPDsi tepede oluyorken bugün bu 35 ve üstüne çekilmiş durumda. Fem – merkezli propaganda kadınları 20lerinde hiç bağlanmadan ve evlenmeden hayatı ve ilişkileri “keşfetmeye” davet ediyor ama kadınların erkeklerden biyolojik farklarını görmezden gelerek. Ortalama bir erkek 30larında hala karşı cins için çekici iken maalesef biyolojik mekanizmalar sonucu kadınların aynı lüksü yok. Bunu dengelemek için ise ortada dönen ve oldukça başarılı olan fem – merkezli propaganda erkekleri CPD değerinden bihaber tutmak, sosyal baskı ile kendi yaş grubunda kadınlara itmek.

Kadınlar için ideal evlilik yaşı

Daha önce Cinsel Pazar Değeri gerçeğini baz alarak Erkekler İçin İdeal Evlilik Yaşı diye bir yazı yazmıştım ve orada bunun kadınlar için versiyonunu yazacağımı söylemiştim. Böyle kenarda duran bir yazıydı ama bugün Ekşi Sözlükte 30 yaşında bekar kadın başlığını aktif görüp biraz okuyunca bu yazıyı tamamlayıp yayınladım.

Modern dünyada kadın olmak, erkek olmaktan daha zor. Kadın – erkek eşitliğinin biyoloji duvarını aşamadığı yerler var. Çocuğu hala 9 ay anne taşıyor ve bundan sonraki 12 ay ise çocuk, erkek ne kadar yardım ederse etsin, tamamen anneye bağımlı. Aslında işi zorlaştıran modern feminist propaganda. Modern bir kadının günümüz dünyasında “çocuk da yaparım kariyer de” kadını olmasını pompalayan propaganda kadınların hayatlarında sonradan pişman olabilecekleri bir sürece girmelerine neden olabiliyor.

Fem – merkezli propogandanın erkeklerin hayatında yarattığı stres ve acıya çok değiniyoruz ama olay kadınlar için de pembe bir tablo değil. Fem – merkezli bu propaganda kadınları da en az erkekler kadar aldatıyor.

Öncelikle her kadını kariyer hedeflemeye itiyor, çalışan kadın ve erkeklerin çok küçük bir kısmının kariyer sahibi olabileceği, büyük çoğunluğun ancak iş sahibi olabileceği gerçeğini gözardı ederek. Kariyer sahibi olan insanların büyük çoğunluğunun yapıp ettiklerinin çoğunlukla iş olduğunu gözardı ederek. Sonrasında ise 20lerinde, kadının biyolojik olarak en kolay ve sağlıklı çocuk yapabileceği yaşlarda, çocuk yapmanın ve evlenmeyi bir başarısızlık senaryosu olarak sunarak.

Bütün bunlar ise büyük bir kadın 30larında daha güzel, 40larında da güzel yalanı ile destekleniyor. Cinsel Pazar Değeri yazımızda çizdiğimiz CPD grafiğinin feminist propaganda ile kadınlara pompalanan ve gerçekle alakası olmayan hali aşağıda.

Feminist propogandaya göre CPD grafiği. 23 yaşında bir kadınla 43 yaşında bir kadının aynı CPDye sahip olduğunu iddia eden bu propoganda, temel biyoloji ve evrimsel psikoloji ile tamamen çelişiyor.

Maalesef hanımlar, CPDnizin tepe noktası 23 yaşı ve bu yaştan sonra da CPD her sene azalıyor. Bunu aslında siz de biliyorsunuz, fem – merkezci propaganda size tam tersine inandırmış olsa da derinlerde bir yerde biliyorsunuz. Gerçek CPD grafiği aşağıdaki gibi.

Gerçek dünyada CPD grafiği

Ek olarak da son zamanlarda feminist propaganda ciddi bir ileri yaşta anneliği yüceltme işine girdi. 40 yaş üstü annelik çok zor ve az rastlanabilir birşey olsa da, bu yaşlarda hamile kalan ünlüler üzerinden sanki çok kolay ve hemen her kadının yapabileceği birşey imiş gibi sunuluyor.

Sonuç ise evlilik ve çocuk yapma kervanını kaçırmış kadın sayısındaki büyük artış. Evet, sadece iş yaşamı ile tatmin olabilen ve aileye ihtiyaç duymayan kadınlar var ama bunların oranı neredeyse binde bir. Yani bir bildikleri olan annelerini değil de bu feminist sosyal propogandayı dinleyen kadınların büyük kısmı için 30 – 35 arası ciddi stresli bir dönem.

Günümüz toplumunda 30 yaşını bekar dönen kadın sayısı az değil ve bu aslında 30 yaşında bir kadına göründüğü kadar ciddi bir geç kalma da değil. Ama eğer bu yaşta ayıkırsanız her ne kadar çocuksuz evliliğin tadını çıkarmanız zor olacak olsa da hala şansınız var. Ama hala ayıkmadıysanız hanımlar, artık tam zamanı ayıkmanın. Esas oğlanı 1 sene içinde bulsanız, 1 sene flört, 1 sene düğün hazırlığı, 1 sene de hamile kalma çalışmaları ile 34ünde hamile kalıp 35inde doğurabilirsiniz. Çok büyük ihtimalle sadece 40ına kadar yaşamayacaksınız, muhtemelen 40 – 80 arasının büyük kısmını hatta daha fazlasını yaşayacaksınız. Bu dönemde yanlız ve ailesiz olmak ne demek düşünme zamanı. Erkeklerin de aynı soruna sahip olduğunu düşünebilirsiniz ama aslında toplum baskısını çıkarsanız erkekler bu konuda daha esnek. Zira kadınlar “insanlar”a daha çok ilgilidir, erkekler ise “şeyler”e. Bir erkeğin ailesi olmadan sahip olduğu oyuncaklarla ve işiyle tatmin olması daha kolaydır.

İkincisi ise erkekler 40larında ve 50lerinde bile doğurgan bir kadınla ilişki kurabilir hatta aile kurabilirler. Bu nedenle 30 yaşında bekar bir kadın bir erkek için 25 yaşında bekar bir kadına göre çok daha stresli bir ilişki materyalidir. 25 yaşında bir kadının önümüzdeki 11 – 12 sene içinde bir zaman çocuk yapması lazımdır, 30 yaşında bir kadının ise 5 – 6 sene içinde.

30 yaşında bekar bir kadına tavsiyemiz,

1 – Eğer çocuk yapmak istiyorlarsa bunu kariyer için daha fazla ertelememeleri. Zira çok büyük ihtimalle sizin kariyer sandığınız şey (bu erkekler için de geçerli), sradan bir işten başka birşey değil. Çocuk ve kariyeri bir arada yapamayabilirsiniz ama çocuk ve işi, biraz da henüz genç olan ebeveynlerinizin ya da bakıcıların yardımıyla çok rahat yapabilirsiniz.

2 – Yaş bandınızı yukarı çekmenizde bir sakınca yok. Sizin müstakbel kocişiniz sizden sadece 3 – 4 yaş büyük olmak zorunda değil, 10 – 15 yaş da büyük olabilir. Bu yaşta ve hayatı oturmuş bir erkek size hem çocuk verebilir hem de o çocuk ve sizin için çok iyi kaynaklar.

3 – Ideal erkek propogandasından kafanızı sıyırın. Hiç kriteriniz olmasın demiyoruz ama çoğunuzun kriterleri gerçekten de kendi seviyenizin ciddi şekilde üstünde.

 

Neyse biz başlıktaki konuya gelelim. Kadınlar için ideal evlilik yaşı nedir? Bizce kadın için ideal evlilik yaşı 23 – 27. Eğer kadın lise mezunu ise 23 civarı, üniversite okuyacaksa da 27 yaş civarı. Kadının çalışacağını da varsayıyoruz.

1 – 23 – 27 yaş aralığında genelde tecrübesiz elemansınız ve işinizin henüz bırakıp sonra dönerim aşamasınız, sorumluluk daha az. Bu dönem aslında çocuk için ideal. İnsanların neden 30lu yaşlarına kadar kariyer yapıp sonra pat diye bunu 2 sene erteleyerek çocuk yapmaya hazır olacaklarını sandıklarını anlamış değilim. Bu pratikte böyle olmuyor.

2 – Çoğu kadın gibi 30 – 33 yaş arası “biyolojik çanlar benim için çalıyor” diye paniğe kapılıp, artık CPDde yetmediğinden düşük rütbeli bir beta sağlayıcıya sarılmanız gerekmez. Daha nitelikli bir erkeği seçebilirsiniz eş olarak.

3 – 20lerde doğurganlık en üst seviyede. Diyelim ki 27 yaşında değil de 37 yaşında evlendiniz ve çocuğu hemen koyarım planı yapıyorsunuz. Ya hemen hamile kalamazsanız. 27 yaşındayken 5 sene hamile kalmaya çalışmak ve 32 yaşında bunu başarmak yine mümkün ama 37 yaşında bu sürece girerseniz ve 40ını geçince hamile kalma umudunu çöpe atmak daha mümkün.

4 – 27 yaşında evlenirseniz, kocanızla bir 4 – 5 sene çocuksuz yaşayabilirsiniz.

5 – Gençken anne baba olma enerjiniz daha fazla. Hem doğum daha az komplikasyonlu hem de sizin enerji seviyeniz çocuk ve işi bir arada götürmeye müsait. 37 yaşında böyle değil.