AWALT – All Women are Like That

All Women are Like That (AWALT) ve bunun karşıtı Not All Women are Like That ( NAWALT ) manosphere’de çok kullanılan kavramlar.  AWALT’ın kelime kelime Türkçe anlamı “Tüm Kadınlar Öyledir”. NAWALT ise “Tüm Kadınlar Öyle Değildir”.

AWALT’ın ekşi sözlükteki açıklaması şöyle ve yanlış :

“all women are like that anlamina gelir. kadinlarin cikarci, bencil, ve dogru damizlik erkegi elde edene kadar hicbir pislikten kacmayacagini varsayar. hoslanmadigi erkegi kisisel amaclari icin kullanir, bir nevi kadinligini kullanir.

bu tur kadinlar evlendikten sonra da, kafesledigi erkegi cesitli kavga, sorun, cocuk ile mesgul tutup iliskide baskinligi saglamaya calisir. buraya kadar, neredeyse kezban tanimi ile ortusmektedir.

bosanma arifesinde, kocasinin mal varligini hupletmek icin avukatlara ruhunu teslim eder.”

AWALT tüm kadınların aynı (ve kötü) olduğunu iddia etmez, öyle olsa idi AWAS (All Women are Same = Tüm Kadınlar Aynıdır) denirdi. Entellektüel tembelliği olan birçok insan “tüm kadınlar” kısmını görür görmez hemen atlayıp, “tüm kadınlar aynı abi, hepsi hipergami kölesi, boşandın mı ağzına sıçar, bla bla” çıkarımları yapar. AWALT’ın anlamı şu :

Tüm kadınların davranışlarını yöneten evrensel biyolojik ve psikolojik prensip, kural ve dürtüler vardır. Bu evrensel özellikler yüzünden kadınlar belli durumlarda belli tepkiler verme eğilimindedir.

Örneğin bir kadının partneri güçsüzlük göstermeye başladığında, o kadın partnerinden cinsel olarak soğur. Hipergami, bencillik, duygusal davranma gibi özellikler AWALT şemsiyesindedir.

Yanlış anlaşılan konu ise, AWALT dürtüsünün etkisi ile her kadının aynı şekilde harekete geçeceğidir. Örneğin yukarıdaki örnekte her kadın partnerinden cinsel olarak soğusa da, her kadın kendi yetiştiriliş, inanç ve değer çerçevesinde farklı şekilde aksiyon alacaktır :

Örneğin bir kadın sadece partneriyle seks yapmamaya ya da seks sıklığını azaltmaya giderken, diğeri partnerle sekse devam edecek ama çevresinde henüz cinsel ilişkiye girmediği uydu erkek çemberi yaratacaktır. Bir diğer kadın hemen partnerini alfa serseri ile boynuzlarken, bir başkası bunu yapmayacak ama dırdır ile erkeğe hayatını zehir edecektir. Bir kadın erkeği tek kelime etmeden terk ederken, diğeri kalıp erkeğe bir süre destek olacaktır.

Yukarıdaki kadınların hepsi güçsüz erkeğe karşı cinsel olarak soğuyacaktır. Ama bu, hepsi erkeğini boynuzlayacak ve radarları dışarı çevirecektir anlamına gelmez! Ama erkeğin güçsüzlüğü erkeğin suçu ise ve kronikleşirse, çok büyük bir kısmı eninde sonunda erkeği terk edecektir.

AWALT, kadınların bir doğası olduğunu, her kadının bu doğanın dayattığı dürtüleri hissettiğini kabul eder. Ama o dürtüye aynı tepkiyi verir demez. Erkeklerden örnek verelim. Hepimiz, ilişki durumumuz ne olursa olsun, güzel bir kadından ilgi görürsek ya da güzel bir kadın görürsek, onunla yatmak isteriz. Bu dürtü her erkekte vardır. Ama bu, her erkek güzel bir kadından ilgiyi gördüğü anda partnerini aldatır anlamına gelmez.

Niye? Zira bu tür dürtüler çok güçlü olabilirler ama insanın işletim sisteminde bunlarla çatışan ve bunları yenebilecek başka programlar var. Yani hipergami ya da bir erkeğin tohumlarını birçok güzel kadına bırakma isteği, başka biyolojik ve sosyal dürtü ve geleneklerin de yanında çalışıyor, tek başına değil.

AWALT kavramının asıl çıkış noktası ise NAWALT yanılgısı. NAWALT, tipik bir mavi hap yanılgısıdır. Bir erkek, ya kadın doğasının var olduğunu ve kadınların bu doğanın dayattığı dürtülere sahip olduğunu kabul etmez ya da daha kötüsü bunu kabul eder ama bunun etkisinde olmayan kadınların olduğuna ( bu ne tesadüftür ki o sıralar sevdiği kadındır) inanır. Kendi 5 yıllık ilişkilerine bakıp, “Canan en kötü zamanımda destek oldu, demek ki erkek düştüğünde her kadın kıçına tekme vurmuyormuş, her kadın aynı değilmiş” der. Burada Canan’ın bu “destek” için kendi ile savaştığını bilmez. Tehlikeli olan da budur zaten.

AWALT’ı reddetmek tehlikelidir zira kadın doğasının dayattığı dürtüleri bilmeyen ya da kendi ruh ikizinin bu dürtülerden muaf olduğunu sanan erkek, erkek olmanın getirdiği sorumluluklardan kaçmaya ve bu dürtüleri sürekli kaşımaya başlar.

Daha da kötüsü, feminen öncelikli beyin yıkama ile yetişen erkek nesli, kadınların negatif özellikleri olabileceğini bile düşünemez.  Bu erkeklerin azımsanamayacak bir kısmı, kadın milletini bir bütün olarak tepelerine çıkarır, bir kadından en ufak bir ilgi görse, o kadını ONEitis yapar ve eğer o kadının en negatif dürtüleri ile işkence görse dahil o dürtüleri “bazı kötü kızlara özgü özellikler” diye es geçer.

Erkek çoğunluğunun AWALT’ı reddetmesi nedeniyle kaliteli kadın miti vardır :

Manosphere dünyasının bitmek tükenmez temalarından biri kaliteli kadındır. Kaliteli kadın nasıl tanımlanır temalı bu zihniyet kadınları da ikiye ayırır : kaliteli kadın ve orospular. Sanki bu ikisi arasında grinin türlü tonları yokmuş gibi.

Kaliteli kadın kavramı, bunu kullanan her erkeğin objektif kriterleri ile şekillenir. Erkeğin kendi istediği kalıba uyan kadın (ki Disneyvari bir idealizasyondur bu istediği kadın) kaliteli olur, kendi ulaşamayacağı ve tavlayamayacağı ya da kendine yüzvermeyen, terk eden kadın ise kolayca orospu kategorisine atılır. Şimdi ortamda gerçekten kötü karakterli ve ciğeri beş para etmez kadınlar da olduğunu inkar etmeyeceğim ya da bu tür davranışları eleştirmeye karşı çıkmayacağım. Demek istediğim karşısındaki etten kemikten kadını kafasındaki varolmayan ama güçlü bir ideale sokuşturmaya çalışmak ve buna uymayan ya da bu idealin varsayacağı şekilde davranmayan kadını orospu diye yaftalamak tipik ve yaygın bir AFC davranışıdır.

Bu kafanın ahlaksızlığı bir yana, pratik zararı çok büyüktür. Zira bu kaliteli kadın / orospunun teki zihniyetine kendini kaptırmış AFC (ya da Kırmızı Haplı), kendini kaliteli kadın algısına hapseder. Örneğin bir AFC, arayıp arayıp sonra kaliteli bir kadın bulur ki aslen bu kadın kendisi ile cinsel munasebete girmeyi hasbelkader kabul etmiş bir kadından başka birşey değildir. Bu elemanlar temel olarak oku atarlar, okun saplandığı yerin etrafına hedef dairelerini boyarlar ve kendilerini hedefi tam 12den vurduklarına inanırlar.

Kaliteli kadın mitine hapsolmuş ortalama AFC, kadınını ya da daha elde edemediği kadını bu hayali ideale sokuşturmaya çalışacaktır. Kadın kendine ne yaparsa yapsın dizinin dibinde fino köpeği gibi karşılıksız bir sevgi ile bekleyecektir. Kendi etten kemikten kadının erkeğin erkek adam olmamasına verdiği doğal tepkileri “kancık orospu” davranışları olarak algılayacaktır.

Bu tip erkekler (tüm kadınlar ya da o an kendine ilgi gösteren kadın melek sanan erkekler), Aşk Hiyerarşisi yazısında belirttiğimiz romantik aptallıktan müzdariptir. Bunların bir üst versiyonunda ise kırmızı hap görmüş ama kırmızı hap yöntemlerini hayatlarının kadını olacak o istisnai güzeli tavlamak ve onunla mavi haplı disney masalı aşkını yaşamak için kullanmaya çalışan erkeklerdir. Hayallerin kadınları ve çocukların eline dinamit vermek. Bunlara camiada purple pill (mor haplı) denir.

Bu noktada yeri gelmiş iken belirtelim, kırmızı hapı görüp de hipergamiyi okuyunca bütün kadınları orospu gören azımsanamayacak bir grup daha vardır. Bunlar Hipergami Üzerine Birkaç Not yazısında belirttiğimiz uyarıyı es geçen ve yukarıda bahsettiğimiz dürtü – aksiyon ayrımını anlamayan erkeklerdir. Bu erkekler genelde “kadın milleti hep aynı hacı, sikip geçicen” ve “kadın milleti hep aynı hacı, tamamen uzak duracaksın” uçlarına savrulur.

Ve yine yeri gelmişken belirtelim, bir de azınlıkta olan, kadınlarla başarılı grup vardır. Bu adamların sosyal statüleri ve alfa karizmaları o kadar iyidir ki, karşılaştıkları hiçbir kadında hipergami gibi dürtülerle muhatap olmazlar. Bu adamlar da “ne AWALT’ı ya, ben hiç görmedim yok öyle şeyler” diyecektir. Doğrudur, bu şanslı azınlık böyle şeyler görmemiştir ama bunlara bakıp AWALT dürtüler yok demek, sıradan bir erkeği hüsrana götürecektir.

AWALT’ı kabul etmek zordur. Bunun nedeni ise bir erkek AWALT (kadın doğası) gerçeğini kabul ederse, kadınlardan nefret edeceğinden, hayatı boyunca kadınlara öfke duyup, onlarla sağlıklı bir ilişkiye giremeyeceğinden korkar. Daha da kötüsü, birçok erkeğin beyni, mutluluk = disney masallarındaki gibi hayatının aşkını bulup onunla ölene kadar birlikte yaşamak masalıyla o kadar uzun süre yıkanmıştır ki, eğer bu masalsı aşk yoksa, kendisini 100% mutsuz bir hayatın bekleyeceğini sanarak, kadın doğasını, AWALT’ı ve kırmızı hapı reddeder.

Oysa mutlu olmak için kendini masallarla uyutmak ve doğal gerçekliği reddetmek gerektiğine inanmak, bir erkeği hem hayat boyu oğlan çocuğu olgunluğunda tutar, hem de bu masalların hizmet ettiği feminen merkezli simulasyonun kullandığı bir köleye dönüştürür. İşin aslı, birçok erkeğin en acı yoldan anladığı gibi, bu peri masalının vaadettiği mutluluk bile masalda kalıp rolünü oynayan erkekten esirgenir ve AWALT’ı inkar eden erkekleri, acı ve kölelik dolu bir hayat beklemektedir.

Kıssadan Hisse

AWALT’ın farkında olmanız sizi kadınların içindeki doğal dürtüleri yönetebilir ve lehinize kullanabilir hale getirir. Sadık, hipergamisini tamamen kontrol edebilen bir kadın buldum yanılgısı ile ilişkide yayarak en anne eliyle seçilmiş, bakireler bakiresi kızın bile hipergamisini azdıracak bir mavi haplı / mor haplı olmanızı engeller. Aynı zamanda her kadına orospu gözüyle bakmanızın da önüne geçer.

 

 

Jordan Peterson – Tartışmada çirkefleşen tarafı alaşağı etmek ve galip gelmek

Tartışma esnasında size saldıracak bir kişi, bunu çok değişik konuşma zorbalıkları ile yapabilir. Fakat en belli başlı konuşma zorbalıkları genelde aynıdır ve bunları bilmeniz sizi tartışmalarda galip duruma getireceği gibi, size olan saygının artmasını da sağlayacaktır.

Yakın zamanda Jordan Peterson, İngiltere’de bir kanalda Cathy Newman adlı feminist bir gazeteci ile ropörtaj yaptı. Gazetecilik adına utanç verici bu ropörtajda, Newman salağı karşısındakinin neonazi bir kadın düşmanı salak olduğuna emin bir şekilde çıkmış belli ki. Fakat karşısındaki Jordan Reis, klinik psikolog ve zor insanlarla konuşma uzmanı. 30 dakika boyunca kadının yaptığı klasik tüm tartışma çirkefliklerine bir tarafına soktu ve en sonunda Newman boyunun ölçüsünü fena aldı (Yakaladım seni kısmına bakın :)).

Aşağıdaki klip, bu ropörtaj üzerinden, konuşarak ve konuşmada çirkefleşerrek saldıran insanlara karşı taktikleri örnekliyor. Jordan Reis’in destan yazdığı bu 30 dakikalık konuşmayı, İngilizceniz varsa mutlaka izleyin.

Not : Televizyonda Jordan Peterson tarafından alaşağı edilen Newman, hemen klasik feminist taktik ile “Peterson takipçileri beni tehdit ediyor, kadın düşmanı tehditler aldım” çığlıkları ile kurban ayağına yattı. Bu sayede de ana akım medyada tüm haberler ropörtajın içeriği ve Newman’ın nasıl rezil olduğu ile değil de bu sözde tehditlerle alakalı idi. Bütün yayın organları, tek bir tehdit örneği göstermeden tehdit iddialarında bulundu.

Bu “kadın düşmanı” tehdit iddialarının sahte olduğu zaten kadının polise başvurmamasından belli ama birileri oturup tweetleri analiz etti. Newman’a yönelik saldırgan tweet sayısı 8, kadın düşmanı saldırı sıfır. Tweetler içinde Jordan Peterson’a yönelik erkek düşmanı saldırı sayısı 55. Büyük kısmı da Peterson’ı yumruklamak üzerine.

Toronto Üniversitesi Psikoloji Profesörü Jordan Peterson,  ilkin Social Justice Warrior‘larla (SJW) girdiği başarılı mücadele ile gündeme gelse de, genç erkeklerin hiç duymadıkları, ama eksikliğini derinden hissettikleri sorumluluk ve hayatına yön verme mesajları ile kısa zamanda erkek popülasyonu tarafından yoğun takip edilen biri haline geldi. Peterson’u erkekler arasında bu kadar meşhur eden şey, erkeklerin babalarından duymaları gereken ama artık hiç duymadıkları mesajları veriyor olması. 12 Rules for Life: An Antidote to Chaos adlı kitabı Ocak 2018'de piyasaya çıkan kitap, Peterson'un Maps of Meaning: The Architecture of Belief  adlı bir kitabı da mevcut. Jordan Peterson'un Türkçe çevirilerini burada Jordan Peterson Türkçe etiketinden takip edebilirsiniz.

Flörtöz hatun: Dereyi görmeden paçayı sıvamak

Bugün size çok tehlikeli bir kadın türünden bahsedicem (sanki tehlikesiz olanı varmış gibi). Flörtöz hatun.

Kadınların doğal tabak çeviriciler daha önce burada bahsedilmişti. Lakin bu tabakla ilgili şöyle bir ayrıntı var. Kadınlar ne kadar yedek kulübesinde adam tutmayı sevse de her zaman takımın yıldız oyuncusunu bilirler, yani bir tabak mutlaka diğerlerine göre fazla ilgi görür.

Lakin bu flörtöz hatun dediğimiz model, tüm tabaklara eşit ilgi gösterir ve tabii ki tahmin edeceğiniz üzere hepsi de kendini özel sanır. Ancak kızımızın esas amacı ilgi çekmektir. Siz olayı ciddiye bindirmek yani yatağa götürmek istediğiniz anda arkadaş kartını çekerek sizi mahcup etmeye ve aldığı ilgiyle egosunu depolayıp kaçmaya başlar.

Erkeği burada tuzağa düşüren durum ise yürüme davetiyesi denilen sinyallerin kız tarafından dağıtıldığını görünce hemen harekete geçmesi, yani kızın ilgi toplamak için flörtü kolaylaştıran hareketlerini kendine özel sanmasıdır.

“İyi de hani yürümek erkeğin göreviydi?”

Evet hala bu görevimiz var (zaten hep vardı) ama sinyal aldık diye hepsi aslında sonuca gidecek anlamına gelmiyor. Dereyi görmeden neden paçalar sıvanmaz, ufak bir saha raporuyla örnek vereyim.

Bir Avrupa ülkesinde Güney Amerika kökenli bir hatunla tanıştım. 21 yaşında, esmer tatlı bir şey. Hatta kedi canını onun. En baştaki nerden geldin nereye gittin muhabbetinden sonra tanıştığıma memnun oldum deyip dışarı gezmeye çıktım (ara not: yeni tanışılan hatunla ilk 4-5 dklık konuşma sonrası amele sümüğü gibi yapışmadan ve kesinlikle numarasını alıp uzamak başarının başlangıcıdır, ama ben nasıl olsa otelde tekrar denk gelirim diye numara almamıştım).

Akşam üstü otele döndüğümde kız aşırı istekli bir vücut diliyle (dokunma ve pişmiş kelle gibi sırıtma vb.) bir yerlere gidip içmeyi teklif etti, “alkol kullanmıyorum ama sana eşlik edebilirim” diye kabul ettim. Zaten kafamda bu yazının da konusu olan mesele vardı, bu hareketler bana mı yoksa herkese mi diye merak ediyordum. Sosyal deney gözüyle bakınca acaba kız ne diyecek stresi de kayboluyor, böylelikle karşı tarafa yokluk içindeki beta izlenimi de verme ihtimalini düşürmüş oluyorsunuz kanımca.

Neyse bir yere vardık, oturduk sohbete. Ben de ilk görüşmelerin kuralına uygun olarak yüzde 70 dinleyip (ve yönlendirici sorularla kızı konuşturup) yüzde 30 oranında ufak esprilerle ortamı ısıtıyorum. Aramızda yaş farkı da olduğu için amused mastery uygulamaya da çalışıyorum, kızın bozuk ingilizcesi üzerinden ufak ufak dalga geçiyorum. Tabii hatun sürekli kakara kikiri konuşup durdu.

Bu arada, ben bizim kızlara çok konuşuyor derdim ama bu Güney Amerikalı kızlar acayip çenesiz. İstemeseniz de konuşmanın çoğunu onlar yapıyor zaten, dırdırdır susmak bilmedi amk anadan kıza nesil bunlar herhalde.

Gece gayet güzel devam ederken şüphelerimi doğrulayan hareketler kızdan gelmeye başladı.

İlk olarak bana Fas’ta tanıştığı birinden bahsetti. Eleman buna bir yandan mesaj atıyor, sonra görüntülü konuşma falan yaptılar. “Çok sevdiğim bir ‘arkadaşım’, her gün konuşuruz böyle” dedi. “Ne zaman tanıştınız?” dedim, bir hafta olmuş. Eh daha gündüz tanıştığı adama kakara kikiri yapan bir hafta önce tanıştığıyla bu kadar samimi olmuş çok mu? Benim yanımda başka erkekle konuşması zaten faul de bu hareketler aynı zamanda onun iflah olmaz bir ilgi fahişesi olduğunun kanıtıydı.

Beş dakika sonra ikinci bomba geldi. Bu kez de Norveç’te tanıştığı ve görür görmez aşık olduğu bir elemandan bahsetti, yanak yanağa fotolarını beraber seyrettik. Gittiğinde hep elemanın evinde kalıyormuş ve onu “arkadaş olarak” çok seviyormuş. Bak hem ilk görüşte aşk hem arkadaş. Vay amk!

Fakat kız durmuyordu, kız adeta Messi çıktı beyler ve üçüncü golü de atıp hattrick yaptı. Biz bardan çıktıktan sonra bu sefer de yarın yine çok sevdiği bir “arkadaşıyla” (tabii ki tinder’dan tanışalı iki üç hafta olmuş) bizim bulunduğumuz şehirde yarın akşam yemeğine gideceğini ve kıyafet seçmekte kararsız olduğunu söyledi. Arkadaşıyla yemeğe gidecek, sanki hayatının aşkıyla buluşacak gibi kıyafet seçiyor, düşün artık.

Çok geçmeden dördüncü bomba da geldi. Zaten ben artık yürümeyi falan bıraktım kızın performansını ayakta alkışlıyorum ve kırmızı hap gözlemi yapıp ibret alma peşindeyim. Yolda gelirken tinder üzerinden biriyle yazışıp ondan da gitmeden buluşma sözü aldı. Tabii yazışırken yine suratta sırıtma, arada bana ne yazayım diye soruyor.

Kızımızın performansı ibretlikti, bu artık tabak çevirmekten de öte bir şeydi, adeta bir resitaldi. Hani tabak çevirmenin Oscar’ı olsa altın tabak bu kızımıza giderdi bence. Dikkat ederseniz hepsiyle de can ciğer kuzu sarması ama hepsiyle de “arkadaş”. Ama ben durumun farkında değilmiş gibi emin olduğum şeyi ona söyletmek istedim ve sordum.

Ben: Hımm peki aralarında hoşlandığın var mı? Belki sevgilin olur.

Kız: Sevgili istemiyorum. Bir erkeğe ayıracak vaktim yok.

Ben: Bu kadar arkadaş niye o zaman?

Kız: Aslında yeni insanlarla tanışmayı ve arkadaş edinmeyi seviyorum. Faydası oluyor. Mesela Norveç’teki arkadaşım oradayken bana para harcatmadı, çok yardımcı oldu. Ya da mesela sen iyi İngilizce biliyorsun, ileride bir çevirim olsa sana danışabilirim.

Ben: Ebenin amı artık!

Tabii ki böyle demedim, Çocuklar Duymasın’daki psikolog Sinan Bey gibi anlıyorum deyip kapattım konuyu.

Vay arkadaş, bu kız milletinde hiç utanma kalmamış. Eskiden bizi çaktırmadan meriç yaparlardı, şimdi alenen söylüyorlar!

Diyeceksiniz ki “Bu kız birilerine mutlaka veriyor, onlar nasıl yapmış? Senin beceriksizliğin.”

Kısmen doğru. Şunu kere diyeyim ki bu kızdan zaten uzun ilişki malzemesi olmaz. Fakbadi bile olmaz, en fazla tek gecelik. Ancak bu olay da tamamen değilse de büyük ölçüde tiple alakalı. Yani bu anlattığım tarzda kızların zamanında kaslı ve uzun boylu, yakışıklı elemanlarla yükselen hipergamisini tatmin edemiyorsanız, büyük ihtimalle elleriniz boş dönersiniz (ya da dolu mu deseydim ehehe).

Dolayısıyla böyle aşırı flörtöz ve başta sinyal verdiği halde sürekli arkadaşlığın anlam ve önemini vurgulayan kızlar meriç kadrosunu boş bırakmak istemiyordur, tipten işi götürmüyorsanız pek uğraşmaya değmez. Rollo Tomassi’nin de dediği gibi sizinle seksi erteleyen kızdan bir cacık olmaz. Etrafta gördüğü herkese gülücükler dağıtan, aşırı enerjik hatun modeli genelde bunu ilgi toplamak için yapar, ilk buluşmadan sonra ciddi bir fiziksel yakınlaşma yoksa next deyip devam edin. Hatta böyle bir durumda kızın gösterdiği sahte ilgiye rağmen gittiğinizi görmesi, onda sizin elde edilmesi zor bir adam olduğunuz izlenimini bile yaratabilir. Yoksa kaldığınız her saniye aleyhinize işler, sizi mericin önde bayrak taşıyanı yapmadan da bırakmaz.

Sözlerimi Emel Sayın hanımefendinin güzel bir şarkısıyla bitirmek istiyorum:

Onda bunda şundadır,

Şunda bunda ondadır,

Mavi boncuk kimdeyse,

Benim gönlüm ondadır…

 

 

 

Ağlayan kadın – Kahraman otelci Youtuberlara karşı

Elle Darby, balık dudaklı, tanesi 5,000 Dolara satılan iyi kalite seks doll mu gerçek insan kadını mı anlamak için bir 5 – 10 saniye bakmanız gereken plastik kadın modeli sosyal medya ünlüsü Youtuber hatunlardan biri. Bu YouTuber ve kendisi gibi kuru kalabalık 80,000 takipçisi ile Dublin’de bir otel sahibi arasındaki savaşı buraya taşımak istiyorum. Zira feminen ağlak bebekliğine iyi bir örnek. Ve bu saldırı geri teptiği için de eğlenceli bir olay.

Efendim, bu Youtuber, Dublin’deki The White Moose Cafe otelinin sahibine bir mail atıyor ve diyor ki : “Erkek arkadaşımla Dublin’e geleceğim. Otel bakıyordum ve sizin oteli gördüm. İkimiz bedava 5 gece kalabilirsek karşılığınızda oteliniz ile ilgili Youtube kanalımda video yaparım. 100,000 takipçim var.”

Youtuber “Balık Dudak” Elle Darby (ağır plastik makyaj ve fotoşop eşliğinde)

Bunda bence bir sorun yok. İsteyenin bir yüzü kara.

Otel sahibi ise bu maili, balık dudaklının ismini kapayarak yayınlıyor ve bedava kalma karşılığında iyi izlemin yazma olayını eleştiriyor. Özel bir maili yayınlamaması lazım diyebilirsiniz ama sonuçta kadını ifşa etmeden, muhtemelen sıklıkla aldığı bu bedava kalayım sana iyi yorumlar yazayım teklifini eleştiriyor. Sonuçta dediği şu ve bence haklı : “Bu YouTuberlar bedava kaldıkları için bir otel ile ilgili beğeni yazısı yazıyorlar. Bunların yorumlarına nasıl güvenebilirsiniz ki?”

Bundan sonrasında ise 80,000 takipçisi ve kendisi de genç ve güzel olduğu için her bir boka “hakkı” olan kızımızın, çağın kültürel silahı “kurbanı oynamak” (victimization) ile otele saldırması şeklinde gelişiyor. Yeri gelmişken bu 80,000 takipçinin çoğunun kızımız gibi boş millenial olduğunu tahmin etmek zor değil. Hani şu 300,000 Dolar öğrenim kredisi çekerek Lezbiyen Dansları gibi dandirik bir alanda lisans alıp sonra da Starbuck’ta barista olarak bu krediyi geri ödeyen, bildiğin çulsuz ama en elit (!) ABD gençliği.

İçinde bol bol ağladığı bir video yayınlayarak o maili kendisinin yazdığını ve bunun kendisini çok aşağıladığını belirtiyor. Videonun başlığı “teşhir edildim” ama kendi kendisini teşhir ediyor. Otel sahibinin gönderdiği ekran görüntüsünde kendisinin ismi yok. Tabii ki bol bol ağlıyor. Bedava çikolata istemiş ve sonrasında kahraman bakkalın olmaz demesi üzerine ağlayan velet gibi ağlıyor. “Ağlama Melis” tayfasının en derin ergen duygusallığına oynayan bu gözyaşları karşılık buluyor ve Youtuber’ın kuru kalabalığı otele saldırıyor. Efendim sen nasıl böyle yaparsın, Dublin’e gelince sende kalmayacam, kimse kalmayacak, batacaksın, bik bik bik. Bir de üstüne otel değerlendirme sitelerine girip hiç kalmadıkları otele negatif review bırakıyorlar.

Otel sahibi Paul Stenson kendi kendisini ifşaa etmiş bu Youtuber ve kuru kalabalık 20lik ergen ordusuna karşı ise o bekledikleri pişmanlık dolu özür mesajını değil, şu aşağıdaki “siktirin gidin” mesajını yayınlıyor. Adam kısaca diyor ki “bütün blog yazarlarına yasak koyduk. Otelimize gelirseniz, attırılacaksınız”. Otelci, kızı kendi mesajında hiçbir şekilde teşhir etmemesine rağmen kızın kendi kendini teşhir ettiğini de belirtiyor.

Jordan Peterson’un dediği gibi. Bu insanlardan özür dilemek büyük hata. Zira bu insanlar özürü suçluluk itirafı olarak anlıyorlar.

Otelcinin karşı atağı ise büyük bir destek görüyor ve binlerce kişi, otelcinin arkasında yer alarak balık dudaklı ve çetesini yeriyor. Kısaca hatun kendi hırçınlığından prim yapayım derken hem otelin reklamını yapıyor hem de kendini rezil ediyor.

Beyaz şövalyeler, ağlayan kadın = haklı kadındır gibi otomatik bir reflekse sahip zavallılar. Kadınların zaten kızkardeşlik dürtüsü var, aralarından birinin bir erkekle problemi olsun, hemen haklı mı haksız mı anlamadan arkasında olma dürtüsü var. Fakat, ağlayan kadın genellikle bunu silah olarak kullanan kadındır. Ağlamasının sebebi, haksızlığa uğramasından ziyade nedense kendi hakkı olduğuna emin olduğu birşeyin kendisine verilmemesi ya da birinin kendisine sıradan bir ölümlü olduğunu hatırlatmasıdır.

Otel lüks ve pahalı ama eğer yolum Dublin’e düşerse ilk tercihim The White Moose Cafe olacak.

 

Saha Raporu – Bu Sefer Hatun İşleri Değil

Selam dostlar. Ben Jagdpanzer. Uzun zaman zamandır forumun takipçisiyim ve yazıları ekseriyetle her gün okuyup uygulamaya çalışıyorum var gücümle. Son zamanlarda artan saha raporları üzerine bende bir tane yazayım dedim. Ama bu sefer day game night game falan değil, kariyerimde yaşadığım dönüm noktasını anlatmak istiyorum sizlere. Zaten Red Pill‘in asıl amacı da bu değil miydi ? Nasıl ki mavi haplıyken istediğimiz o çok özel (!) kadının üstünden biz hariç herkesin çatır çutur geçmesi bir sonuç değil semptom ise, kırmızı hap sonrası istediğimiz kadını elde edebilmemiz de bir semptom değil midir ? Asıl sonuç kendimizin nereden nereye geldiğidir diye düşünüyorum. Neyse uzatmadan konuya gireyim.

Kırmızı hap ile tanışmadan önce sevgilimle aynı evde yaşayıp bütün günüm okul hariç bilgisayar oyunu, fastfood ve sadaka seksi ile geçiyordu.(Beraberinde gelen tombiş bir göbek). Okulda ise tam bir görünmez erkektim bir yarış arabası projesine şef mühendsilik yapıyordum. Bu iyiydi ancak sadece bu vardı. Derslerim kötüydü. Red Pill ile tanışınca kendime sağlam küfürler ettim ve bütün hayatımı değiştirdim. Steam ve Origin hesaplarımı sildim. Spora yazıldım direkt falan filan vs (sevgiliden ayrıldım bir de tabi ).

Bir gün spordan çıktım okula geçtim direkt elimde spor çantam spor sonrası şişmeye başlamış kaslarım ve Red Pill sonrası yaptığım agresif tarz değişikliği ile daha önce hafiften bakışları üzerime çekiyordum ama bu yetmiyordu tabi. Merdivenleri çıkıp derse girdim. Dersi de okulun en uyuz, en egoist profesörlerinden biri veriyordu. Adam o kadar uyuz ki kimse doğru düzgün tez bile alamıyordu heriften siz düşünün.

Sonra işte dersin ortalarında konu yarı iletken ve elektronik üzerine herkesin atıp tutup prof.un gözüne girmeye çalıştığı bir ortam oluştu. Hocanın hiç bir konuşulan umrunda değildi. Yaslandım geriye bacak bacak üstüne atıp rahat bir vücut diliyle ve ‘Müsade ederseniz anlatayım’ diye araya girdim ve aniden makineli tüfek gibi saydırmaya başladım tahtadaki devrenin nasıl çalıştığını. Hoca dahil herkes susup bana bakmaya ve dinlemeye başlamıştı. Kendimden emindim skeptico‘nun da dediği gibi ne olurdu ki yanlış olsa bile ‘Canımı mı alırlardı ?’ Konuşmayı bitirdiğimde herkes şaşkınlık içindeydi. Tamamen disiplin dışı bir konuydu. Hocanın aldığı cevap karşısında memnuniyeti yüzünden okunuyordu. Sonra ne mi oldu dersiniz ? Milletle tez bile çalışmayan taşaklı bunak profesör bana laboratuvarda bir proje üzerinde çalıştıklarını ancak yeterli nitelikle lider öğrenci bulamadığını ve bu görevi bana vermek istediğini söyledi. (Bu esnada yere düşen kalemler oldu). Sonrası malum işi aldım şu an CV me altı tane patent başvurusu yazdım, tek sayfaya sığmaz oldu.

Şimdi buraya kadar biraz MGTOW görünüyor ama bu muhabbet olurken sınıfın HB8 lik hatununun bana gülümsediğini fark ettim. Onu da iki biradan sonra yatakta nasıl çıldırtacak hale getirdiğimi sonra anlatırım 🙂

Uzun lafın kısası kendinizin farkında olun ve mücadele ederek hiyerarşide yukarı tırmanın ve spor yapıp ağırlık kaldırın. O hipergamik dürtüleri avantajınız haline getirin. Ha bir de değer yaratın gençler/abiler isminizi ölümsüzleştirin.

Konuk Yazar : Jagdpanzer

Magandalar Kadınları Daha Çok Mutlu Ediyor

Bu sitenin okuyucu kitlesinin oldukça eğitimli olduğunu biliyorum ve yukardaki cümleyi okuyunca, bıyık altından “hadi ordan sende!” dediklerini de duyar gibiyim. Durun çok acele etmeyin, çünkü Gallileo “Dünya’nın yuvarlak olduğunu” söylediğinde de pek çok kişi bıyık altından gülmüş hatta çok daha beter şeyler yapmaya kalkmıştı (Bu arada Vatikan Gallileo’yu daha 1993 akladı, bunu da küçük bir ara not olarak ekleyelim). Kısacası yukardaki cümle aydın ve aydınlık türk erkeklerinin en temel inanışlarından birine saldırı gibi duruyor (Aynı Gallileo’nun Hristiyan kilisesinin en temel inanışlarından birine saldırmış olduğu gibi). Daha amiyane söylemek gerekirse, “Babalar! Siz o feminizm ve kadın hakları mavralarınızla hem kendinizi rezil hem de eşlerinizi mutsuz ediyorsunuz.”

Nasıl yani?

Bakın anlatayım, yaklaşık 30 yıldır çevremdeki evli çiftleri ister istemez inceliyorum ve bunların çok mutludan çok mutsuza kadar değişik bir yelpazede dağılmış olduklarını görüyorum. İşin şakası bir yana, insan böyle bir yelpazeyle karşılaşınca bu mutluluk ve mutsuzluğun nelere bağlı olduğunu araştırmaya başlıyor. Örneğin izlediğim ailelerin en mutlusu, en çok para kazanını olsaydı ve mutsuzu da en fakiri çıksaydı, bilimsel açıdan iş çok kolaylaşacaktı. Bana yıllık maaşını göster, sana ne kadar mutlu olduğunu söyleyeyim deyiverecektik. Ama bu kadar kolay olmadığını biliyoruz. Hatta “para mutluluk getirmez” türünden ata sözlerimiz bile var (halt etmiş kim söylemişse!).

İlk gençlik yıllarımda mutlu ailelerin mutlu kadınlarla ortaya çıkacağını düşünüp, feminizme ve erkeklerin eski hükümranlık haklarını eşlerine geri vermeleri gerektiğine gerçekten inanıyordum. Ancak yıllar geçtikçe, çevremdeki örneklere bakıp, erkeğin modernliğinin de, feministliğinin de, aynı para konusunda olduğu gibi, kadınların mutluluğunda bir faktör olmadığını (dehşete düşerek) fark ettim. Peki o zaman kadınların mutlu olması neye bağlıydı?

Yanıt, kısmen kendi gözlemlerimden, kısmen de 1994 yılında TIME’da yayınlanan bir yazıdan çıktı. Yazı aynı zamanda kapak konusuydu ve başlığı “Aldatmak Genlerimizde Saklı” idi. Sonunda aşağıda anlatacağım noktaya geldim ve en azından, bizim “maganda” diye adlandırdığımız türden bazı insanların, kadınlarına “aydın” diye adlandırdığımız kişilerden daha doğru davrandıklarına inanmaya başladım.

Aslında sorun tamamen üreme ve neslini sürdürmeyle ilgili. Bilindiği gibi hayvanların büyük bir bölümünde erkekler, tıpkı insanlarda olduğu gibi, poligam. Yani aynı anda birden fazla bayanla birlikte olmak istiyor. Bunu yapmak kendi neslini sürdürmek açısından son derece mantıklı. Tohumunuzu ne kadar çok tarlaya saçarsanız o kadar çok ürün elde edersiniz, ne kadar çok kadınla birlikte olursanız, bir sonraki nesle sizin genlerinizden kalma olasılığı o kadar artar. Tarihte 100 çocuklu padişahların olduğunu biliyoruz. Teorik olarak bir adam çok kasarsa 1000 tane çocuk bile yapabilir.

Kadınlarda durum biraz farklı. Onlar da erkekler gibi kendi genlerini bir sonraki nesle aktarmak istiyorlar. Ancak, makineli tüfek gibi sayıdan kazanma şansları yok. Bir kadın ne yaparsa yapsın bir erkek kadar çok çocuğa imza atamaz. Dolayısıyla da kadınlar sayıdan kaybettiklerini kaliteden kazanmaya çalışıyorlar. Yani az sayıda çocuğa verebileceklerinin en fazlasını verip, onları en güçlü şekilde yetiştirip, hayatta kalma şanslarının yükselmesine çalışıyorlar.

Bunun için ilk aşama tohumun iyi bir kaynaktan temin edilmesi. Bilindiği gibi güçlü, sağlam erkekler her zaman sakat ve çelimsiz heriflere tercih edilmişlerdir (eğer diğer tüm koşullar eşitse). Tohumu sağladıktan sonra, çocukların büyütülmesi gerekmektedir. Bildiğiniz gibi kadınlar tarihin çok eski ve karanlık bir döneminden beri bu işe yardım etsin diye erkekleri kafalamışlar ve adına evlilik kurumu denen ve kutsal olduğu şeklinde pazarlanan bir müessese kurup yükün büyük bir bölümünü gariban adamcıkların başına yıkmışlar (Mahallemizde bir erkek kedi var, herif her kızışma döneminde tüm dişileri elden geçirip, daha sonra dişiler bebeleriyle sürüm sürüm sürünürken, o oturup gururla havalara bakıyor. Bazen ona imrenmiyor değilim). Doğanın erkeğe yüklediği misyon tohumunu çok sayıda kadına saçması.

Hah!.. Şimdi işin en can alıcı noktasına gelmek üzereyiz. Aman hazır olun burayı kaçırmayın. Kadın erkek ilişkisinin en temel açmazını önünüze sereceğiz;

O da şu:

Kadın çocuklarına ne kadar kaynak aktarabilirse çocukları o kadar güçlü olacağı ve hayatta kalma şansları o kadar artacağı için, doğanın kadına yüklediği misyon “alabileceğinin tamamını alıp çocuklarına vermesi”. Bu cümlenin en korkunç tarafı aynı erkekteki gibi tatmin olunması gereken miktarın açık olması. Freedy Mercury tam tamına 10,000 kişiyle yattığını söylüyordu. Nasıl ki erkek için zamparalığın üst limiti yoksa, kadın için de erkeğinden alacaklarının üst limiti yok.

Olaya bir erkek gözüyle baktığınızda, eşinize mantıklı ölçüde bir şeyler sunup onun mutluluğunu garantileme şansınız yok.

“Kadının huzura dolayısıyla da mutluluğa erebilmesi için hayattaki misyonunu tamamladığına inanması, yani, erkeğinden alabileceği her şeyi almış olduğuna inanması gerekiyor.”

İşin acımasız yönünün tekrar altını çizmek istiyorum; yukardaki cümlede kadının alması gereken miktar belirtilmiyor. Kadınlar çok değişik seviyelerde mutlu olabiliyorlar. Eğer erkeklerinin verebileceğinin gerçekten aldıkları kadar olduğuna inanırlarsa içgüdülerinin kendilerine yüklediği misyonu tamamlamış olup, büyük bir huzur buluyorlar. Fakir bir adamın eşi olarak mutlu olan, çok daha varlıklı bir adamla (hem de adamın hiç bir faulü yokken) mutsuz olan kadın örnekleri her yerde o kadar çok ki.

Kadınlar (eşlerimiz) bizim sahip olduğumuz her şeyi, paramızı, zamanımızı, hobilerimizi, çevremizi son derece doğal bir şekilde istiyorlar… Bunları isterken de hiç bir sıkıntı hissetmiyorlar, çünkü milyonlarca yıllık, içlerine iyice yerleşmiş içgüdülerine uyuyorlar. Aynı bizim çevremizdeki her güzel kadına iştahla bakmamız, hatta bazen de kaçamaklar yapmaya çalışmamız gibi.

Peki ne yapılması gerekiyor?.. Bu soruyu sorduğumuzda ilk baştaki “maganda” konusuna dönmüş oluyoruz.

Yani şimdi biz de maganda mı olalım?..

Hayır maganda olmamız gerekmiyor. Ama magandaların her şeyi yanlış yaptıkları saplantısından kurtulup, onları incelememizde hatta bazı davranışlarından ders almamızda hiç bir sakınca yok.

Öncelike bir kadınla evli ya da uzun bir ilişki içindeyseniz vereceklerinizin sınırını çok iyi çizin ve bu sınır aşıldığında ölümü bile göze aldığınızı çok ama çok açık bir dille belirtin (ve gerektiğinde uygulayın). Bunu söylerken eşinizin pestili çıkarın demiyorum. Aksine ona verebileceğiniz kadar güzel bir alan bırakın. Bunlar neler olabilir? Aile bütçesinin hakça paylaşımı, dernek faaliyetlerine gitsin diye haftada iki gece çocukların bakımının üstlenilmesi, evde bulaşığın yıkanması ve bunlar gibi bir dolu nokta. Ancak kendinize muhakkak bir alan bırakın, her ay bir kez trekkinge mi gideceksiniz, muhakkak gidin. Haftada bir briç mi oynayacaksınız oynayın. Evde görmekten gerçekten dayanamayacağınız bazı eşyalar mı seçilmek üzere, aldırmayın. Nefret ettiğiniz bazı dostları mı var, sırf o istiyor diye görüşmeyin.

Eğer eşinizin beraberliğinizde sahip olduğu haklar, çevrenizdeki kadınlardan daha kötü değilse, ona bıraktığınız alana zırt pırt karışmazsanız ve kendi haklarınızı korumaktan hiç çekinmezseniz huzurlu ve mutlu bir kadına sahip olursunuz.

Yapılan en temel hatalardan biri, bazı erkeklerin sırf eşleri mutlu olsun diye kendi haklarından taviz verip durmalarıdır.

“Sevgilim bu akşam bizim çocuklarla buluşacam. Hani sana geçen hafta söylemiştim.”

“Ama olur mu? Bu akşam Carrefour’a gidip eve plastik sandalye alacağız.”

“Peki canım, yeterki sen üzülme, ben çocuklara gelemeyeceğimi söylerim.”

DING! – DONG! – Poku yediniz… Yukardaki dialog son derece sağlıklı bir kadından bunalım içinde bir zebella yaratmanın kesin yollarından biri. İnanmazsanız, yeterince sıklıkla uygulayın, hiç şaşmadığını ve kesinlikle sonuca ulaştığınızı göreceksiniz. Siz bu yaklaşımınızı sürdürdükçe eşiniz daha acımasız, daha zalim, daha mutsuz olacak, eğer yeterince de iyi kalpli ve gerzekseniz, bu durumu değiştirmek için daha da fazla özveride bulunup onun sevgisini kazanmaya çalışacaksınız. Böylelikle de ilişkiniz iflah etmez bir kısır döngüye girecek.

Yazımızın başında belirttiğimiz magandaların çok önemli bir avatajları var. Onlar fazla kafa çalıştırmadıkları için içlerinde yüzbinlerce yılda birikmiş olan içgüdülerine daha fazla kulak veriyorlar. Kısacası içlerinden geldiği gibi davranıyorlar ve eşlerine sınırları oldukça sıkı bir şekilde çizilmiş bir alan bırakıyorlar (bu alanı çizerken kullandıkları sille tokat yöntemleri onayladığım sakın ola düşünülmesin). Bu alan içinde kalan kadın da kısa sürede alabildiğinin hepsini aldığına inandığı için (inanmazsa yiyiyor sopayı), kendini mutlu değilse bile huzurlu hissedebiliyor.

Sonuç: Tek bir yazı içinde her şeyi çözmeyi umduğumuzu sanmayın. Bu konular eğitimimize o kadar aykırı ki, aynı kavramları yepyeni örneklerle, gerçek yaşanmış öykülerle gene gene işlememiz gerekecek.

erkekadam.com / Haldun Aydıngün – 1.7.1999

Dağcılık ve bilim kurgu alanları başta olmak üzere çok başarılı eserleri bulunan Haldun Aydıngün, aynı zamanda bir çok türk insanının doğa sporlarıyla uğraşmasında rol oynamış abimizdir. Aydıngün'ün kadın erkek ilişkileri üzerine Erkekler Mağara Adamından ... adlı bir kitabı da mevcut. Eserleri :Boşanan Adam,  Koyun Paradoksu, Boğaziçi ve Ötesi, Dağın mı var Derdin var, Aladağlar & Bazı Rotalar ve Genel Bilgiler, ...

The Red Pill, Geleneksel sentez – 1

Toplumsal uzlaşı araçları olan din, yurtseverlik, ahlak, gelenek, görenek gibi kavramları ortadan kaldırmaya çalışmak ve buna özgürlük, çağdaşlık demek son 50 yıldır hızla dünyaya yayılan neo-marksizmin saçtığı zehirlerden en kötü olanı. İnsan, yaşamını tehlikeye atacak yazılı ya da yazısız hiçbir kuralı kendi rızasıyla benimseyebilecek bir varlık değil. Bugün birçok mecrada eleştirilen ve çağdışı olduğu düşünülen kavramlar sayesinde insan bugünkü halini aldı. Evrimle birlikte gelişen toplum olma anlayışı, beraberinde bir takım kuralları getirdi. Böylece her insanın hayattan aldığı tatmin duygusunun maksimize edilmesi ve huzurlu ölürken geride değerli şeyleri miras bırakabilmesi mümkün kılındı. İşte bu değerli şeylerden biri de aile. Feminizmin sürekli yıkmaya çalıştığı ve son 50 yılda inanılmaz bir şekilde zarar verdiği, toplumun temelini oluşturan kurum.

Boşanmaların artması, kadının ve erkeğin doğasından uzaklaşması, kadınların iş yaşamında kendini heba etmesi ve sonucunda hiçbir netice elde edemeden yaşlanarak ölmesi, erkeğin zayıf ve sorumsuz yetiştirilmesi, insanların aşırı bireysel paradigmalara saplanıp kalmasının temelinde hep bu var. Çevrenize baktığınızda kanaatkar olan ve kendini huzurlu hisseden kaç insan görebiliyorsunuz? Orta sınıf, eğitimli nüfusa ” iş yaşamı yorucu ve kesinlikle kadınlara göre değil” dediğinizde aldığınız tepki, durumun vehametini ortaya koyuyor. Cahil ve geri kafalı olmakla mı suçlanıyorsunuz? İnancınızı ya da sizi siz yapan gelenekleri savunduğunuzda çomar mı oluveriyorsunuz? O halde sizi suçlayanların mutsuzluktan ölmek üzere olan, yalnız, aciz tipler olduklarını düşünün. Size böyle ithamlarda bulunanlar tam da böyle tipler işte. Dahası, başarısız, korkak ve nefret dolu tipler. İşte feminizmin ve marksizmin beslendiği şey bu: öfke ve nefret.

Bunları yazan kişi, koyu marksist bir ailede büyümüş, 25 yaşına kadar da komünizm dışında bir ideoloji olmadığını savunan kişi, yani ben. Feminizm için aynısını söyleyemem, zira o topa hiç girmedim. Daha çok yalnız bir kurt gibi yaşadım. Şimdi düşününce zamanında MGTOW’un tüm özelliklerini gösterdiğimi düşünüyorum. Gerçekten de manevi duygulardan yoksun bir ailede büyüdüm. Bununla kastettiğim şey sadece din değil. Saygı, hoşgörü, sadakat, aidiyet, aile olma bilinci… Ailesi dağılmış biri olarak, kadının da erkeğin de ayrı ayrı mutsuzluğa sürüklendiğine tanıklık ettim. Geleneksel aile yapısının bozulduğu yerde kimsenin huzurlu olamadığını gördüm. Bizi biz yapan en önemli şey, aidiyet zarar görüyordu.

Size tavsiyem, sizi siz yapan şeylerin asla karşısında durmayın. Değerlerinizi küçümsemeyin. Milyon yıllık süreçte ortaya çıkmış, insanların tecrübeleriyle şekil almış kavramları, önemsiz diye hayatınızdan çıkarma gafletinde bulunmayın. Dahası, bu kavramların topluma ve insanlara zarar verdiğini söyleyen aptal solculara kulak asmayın. Onlar için yeni olmayan her şey yıkılmalıdır. Yeninin, eski ve şimdinin senteziyle oluştuğunu gözardı edecek kadar cahil ve kör tiplerdir bunlar. Baskıyı, şiddeti ve şövenizmi eleştirip aynı şeylerin kılıf değiştirmiş halini savunurlar.

Meriçliğin Nirvanası: Erkek Feminist

“Şüphesiz ki biz onları ibret olsun diye yarattık.”

Gençler…

Çok kötü oldum cidden. Kırmızı hap falan siktir edin, sadece Allah aşkına şunu bir izleyin. Şu ses tonunu, el kol hareketlerini, saç şeklini, şu yaranmacı tavırları bir izleyin (tabii sonuna kadar dayanabilirseniz) ve hatunların yanında tam tersini yapın. Garanti veriyorum erkeklerin yüzde 50’sinden öne geçersiniz.

Anlattığı cinsiyet eşitliği, cinsiyet rolleri, erkeğin sert olma zorunluluğunun olmaması vs. gibi saçmalıklara hiç girmiyorum zaten, Kırmızı hap camiası defalarca cevapladı bunları.

Videonun yorum kısmı daha da ibretlik. Güya destek veren ama elemanın meriçliğine içten içe  güldüğüne emin olduğum feminikler mi dersin, “lan eleman feminizmle kızları etkiliyor, hemen sıramızı kapalım en büyük feminik benim hülooğğ” diye koşa koşa gelen diğer meriçler mi dersin…

Pazar pazar tadım kaçtı.

Jordan Peterson’ın yeni kitabı “12 Rules for Life” piyasada

Jordan Reis‘in yeni kitabı “12 Rules for Life: An Antidote to Chaos” (Yaşam için 12 Kural: Kaos Panzehiri” kitabı sonunda piyasaya çıktı. Aşağıda, kitabın resmi tanıtım videosunda Jordan Peterson kitabı tanıtıyor.

 

Kitabın resmi tanıtım yazısı şöyle :

Modern dünyada herkesin bilmesi gereken şeyler nelerdir? Ünlü psikolog Jordan B. Peterson’ın bu en zor sorulara cevapları antik geleneğin büyük bir çabayla kazanılmış gerçeklerini en son bilimsel araştırmaların çarpıcı bilgileri ile birleştiriyor.

Komik, şaşırtıcı ve bilgilendirici bir şekilde Dr. Peterson bize neden kaykay yapan çocuklara karışmamamız gerektiğini, çok kolay eleştirmeye yatkın insanları nasıl korkunç bir sonun beklediğini, sokakta bir kedi görürseniz neden durup kafasını okşamanız gerektiğini anlatıyor.

Daha basit bir canlı olan istakozun sinir sistemi bize dik durmak (omuzlarımız geride) ve hayatta başarı hakkında ne söylüyor? Antik Mısırlılar neden en yüksek tanrı diye dikkat verebilme kapasitesine taptılar? Kindar, kibirli ve intikam dolu bir hale gelen insanları nasıl ızdırap dolu yollar bekliyor? Dr. Peterson geniş bir çerçevede disiplin, özgürlük, macera ve sorumluluk konularını tartışıyor ve dünyanın bilgeliğini 12 pratik ve derin yaşam kuralına süzüyor. 12 Rules for Life, okuyucusunun zihnini ve ruhunu yüceltip dönüştürürken, modern bilim, inanç ve insan doğası ile ilgili bilinenleri sarsacak.

Toronto Üniversitesi Psikoloji Profesörü Jordan Peterson,  ilkin Social Justice Warrior‘larla (SJW) girdiği başarılı mücadele ile gündeme gelse de, genç erkeklerin hiç duymadıkları, ama eksikliğini derinden hissettikleri sorumluluk ve hayatına yön verme mesajları ile kısa zamanda erkek popülasyonu tarafından yoğun takip edilen biri haline geldi. Peterson’u erkekler arasında bu kadar meşhur eden şey, erkeklerin babalarından duymaları gereken ama artık hiç duymadıkları mesajları veriyor olması. 12 Rules for Life: An Antidote to Chaos adlı kitabı Ocak 2018'de piyasaya çıkan kitap, Peterson'un Maps of Meaning: The Architecture of Belief  adlı bir kitabı da mevcut. Jordan Peterson'un Türkçe çevirilerini burada Jordan Peterson Türkçe etiketinden takip edebilirsiniz.

Derdini Karınla Paylaş, Hem Karınla Hem Derdinle Uğraş

Bizim çocukluğumuzda (Altmışlı yıllar) mahallede oynarken akşam olduğunu ne havanın kararmasından, ne ezanın okunmasından, ne de annelerimizin “hadi artık gelin” lerinden anlardık. Akşamın gelişi babaların evlere dönüşüyle kesin şekline bürünürdü. Mahalledeki çocukların babalarının çevresinde kutsal ve hafif ürkütücü bir “hale” vardı sanki. Onlardan bir tanesi sokağın köşesinden göründü mü, artık o günkü oyun keyfimizin sonuna gelindiğini anlardık.

Bu babalar ilginç insanlardı. Özellikle korkunç falan da değillerdi. Hatta dönemlerinin ölçülerine göre yeterince medeni ve aydın olduklarını şimdilerde düşününce buluyorum. En temel ortak özellikleri, bizim çocuk gözümüzle şahit olduğumuz mekanlarda, fazla konuşmuyor olmalarıydı. Eski tabirle “ketumdular”. Kapalı kapılar ardına çekildiklerinde eşlerine neler anlattıklarını bilmesek de, annemin beni sürüye sürüye götürdüğü komşu toplantılarındaki kadınlar, kendi kocalarının yaptıklarından ve düşündüklerinden istatistiki parametrelerle söz ediyorlardı. Yani, “Galiba Mahmut’un işleri şöyleymiş” ya da “Bizimki yeni bir ortaklığa girecekmiş” gibi uzaktan gözlenen bir olay gibi anarlardı. O yıllarda babam işinde ciddi bir kriz yaşarken annem olayların günlük gidişini hiç bir zaman tam olarak takip edememişti. Daha açık bir deyişle, babam olayları mümkün olduğunca anneme yansıtmamıştı.

Diğer erkekler de karılarına bir sürü ayrıntıyı anlatmıyorlardı. Ayrıca hemen hemen hiç bir kadın eşinin tam olarak kaç para maaş aldığını bilmezdi. Evlerde erkekler konuştuklarında genelde kendi haklı, güçlü oldukları olayları anlatırlar, yedikleri kazıklardan, ezildikleri durumlardan ya da daha kötüsü, kendi açık hatalarından hiç söz etmezlerdi. Bütün bunların bir emniyet subabı gibi ciddi bir meyhane kültürü de hazır beklerdi. Erkekler meyhanelere gidip ara sıra tüm zırhlarından arınıp, çok yakın dostlarına içlerini döktüklerini eski Türk filmlerini izlerken çıkarabiliyoruz. Kendini böylesine kasan, zor bir şablona uyduran ve duygularına hiç yenik düşmeyen sert ve mert erkek tiplemesi, içince, yani alkolün etkisiyle zırhını deldirince, salya sümük ağlayan, dostlarının boynuna sarılıp “Seni seviyorum abi!” diye zırlayan kişilere dönüşüyordu. Bütün bunlar da bize son derece geri ve hıyarca geliyordu…

Çünkü, insanların kendilerini bu kadar zorlamalarına ve kasmalarına bir anlam veremiyorduk. Erkek kendi eşiti olan dişisiyle “çırılçıplak” bir ilişkiye girebilmeliydi (buradaki çıplaklık ruhsal çıplaklık, yoksa öbür işi nasıl yaptıkları, en azından bu yazı bağlamında, bizi ilgilendirmiyor). Erkekler de duygularını gösterebilmeliydi. Hep sert olmaya çalışmanın, hep haklı durumda kalma çabası göstermenin çok da samimi ve güzel bir davranış olduğunu düşünmüyorduk. Artık yeni bir çağ başlamıştı. Kadınlar eski kadınlar değildi. Çok daha güzel ilişkiler yaşanacaktı.

Ancak kırk yaşına yaklaşırken bazı şeyler kafama dank etmeye başladı. Bunlardan bir tanesi de insanların bugünkü son şekillerine nerdeyse 30,000 yıl önce kavuştuklarıydı. Bir başka deyişle, meşhur Lescaux mağarasında duvara bizon resmi çizenlerle tek farkımız arada geçen süre içinde birikmiş olan teknolojiydi. Yoksa insan olarak aynıydık. Bunun anlamı da şu anda her ne tartışıyorsak, aslında 30,000 yıllık belki de daha eski bir geçmişin kütlesine karşı tartışıyor olduğumuzdu. Hala çok anlamlı gelmemiş olabilir, düşünceyi biraz daha ilerleteyim. Türler gibi davranış biçimleri de zaman içinde evrim geçirip en olması gereken şekillere bürünürler, eğer daha otuz sene önce babalarımız eşlerine belli bir şekilde davranıyorlarsa belki bu yaptıkları binlerce senenin süzgecinden geçmiş bir modelden kaynaklanıyordu. Eğer bu kadar sağlam bir modelden geliyorsa bizim değiştirdiğimizde çarşaflayacağımız ise nerdeyse kesindi.

Sonra neler oldu?

Epey bir şeyler oldu. Yakınlarım arasında babalarımız gibi davranmayan bir sürü erkek dostum türedi. Birlikte oldukları kadınlara karşı sert, mert, suskun, kaba değillerdi. Aksine, içlerini açmaya özen gösteriyorlar, kusurlarını saklamak için çaba sarf etmiyorlar, müşterek bir hayatta bazen kadınlarına sığınabileceklerini düşünüyorlardı. Hepsi demek haksızlık olur ama temelde çoğu çuvalladı. Bir şeyler feci şekilde yanlış gitmişti ve sonuç çok kötü olabiliyordu. Bu yaklaşımın sonucu kadınların ilgisinde, sevgisinde, en fecisi de saygısında ciddi bir azalma olmasıydı. Bu durumu ciddi ciddi aklına sığdıramayan dostlarımla sabahlara kadar konuştuk. Sonra da yanıtlar yavaş yavaş oluşmaya başladı. Tabii ki gene hayvan davranışlarından çıkıyordu bu yanıtlar.

Biz referans olarak memeli hayvanlara giriyoruz. Söz konusu canlı gurubunda aileye benzer bir kavramdan söz edilebilir ancak bu anne ve bakıma muhtaç çocuklardan oluşur. Memeli hayvan ailelerinin pek çoğunda babaya yer yoktur. Zaten onların da çocuklarını pek taktığı yoktur. İnanmazsanız mahallenizdeki erkek kedileri inceleyebilirsiniz.

İnsan yavurusu oldukca uzun süren bir hamilelik ve gene çok uzun süren bir çocukluk dönemi geçirdiği için insanın dişisi, bu işi tek başına kotarmasının bayağı zor olacağını çok erken bir çağda fark etmiş ve başka hiç bir memeli hayvanda olmayan bir özelliği kendi bedenine katmış. Bu özellik, insan dişisinin diğer tüm memeli hayvan dişilerinden farklı olarak yılın her döneminde cinsel ilişkiye girebilmesi. Bir çok bilim adamının düşüncesine göre insan dişisi kendini koruyacak ve çocuklarının bakımda yardımcı olacak erkeği yanında tutabilmek için kendi fiziksel yapısını değiştirmiş ve bütün yıl doğurgan kalabilen ve her istediğinde seks yapabilen bir duruma geçmiş… İlginç bir yaklaşım; korunma karşılığı seks sunuluyormuş gibi.

Bu şekilde erkeğin bir ilişkide ne işe yarayacağı daha çok ama çok baştan tespit edilmiş: “Erkek güçlü olacak!”

Bu durumu olduğu gibi kabul edip gereğini yapmaya kalktığınızda önünüze ilginç bir sorun çıkıyor. Eşinizin sizi “güçlü” olduğunuz için seçtiğini görüyor ve seçilmiş olmanızın sürmesi için “güçlü” kalmaya devam etmek zorunda olduğunuzu anlıyorsunuz. İşi böyle çerçeveledikten sonra artık zayıf yanlarınızı, eksikliklerinizi, hatalarınızı eşinize ballandıra ballandıra anlatmanın çok da faydalı bir davranış biçimi olmadığı ortaya çıkıyor. İşte o zaman babalarımızın suskun, gergin ve sadece içtikleri zaman yumuşayabilen çehresi hatırımıza geliyor.

Bunları düşününce çocuklukta gördüğüm bazı olaylar bile anlam kazanmaya başlıyor:

Yaşlı adam hasta yatağında, gebermesine ramak kalmış, hala gürlemeye, sertlikler yapmaya devam ediyor. Çevresindeki kadınlar da sessiz ve anlayışlı koştururken, bir yandan da onu hoş tutmaya uğraşıyorlar. Bu durumun ne kadar gülünç olduğunu çocukken bile görüp hem gülmüş, hem de adama çok kızmıştım (Ulan be adam! canın çıkmış hala kadınlarına eziyet ediyorsun! Daha güler yüzlü olsan ne olur?). Şimdi düşününce (davranışı hala onaylamasam da) bir açıdan adamı haklı bulabiliyorum. Çünkü üstlendiği rolü son anına kadar sürdürmeye gayret ediyormuş…

Geçenlerde SÖZ bölümündeki diğer yazılarımı okuyup dehşete düşen bir dostum hem bunları yazıp hem de mutlu bir evlilik sürdürüyor olmamın ne yaman bir çelişki olduğu savunmak gafletinde bulundu… Ortada çelişki falan yok… Kadın – erkek ilişkileri dünyadaki tüm yetişkinlerin ilgilendiği ve toplam sayı olarak da en fazla sorunun yaşandığı alan.

Bu konuda tatsız fikirler ileri sürmek ve bunların da gerçek olma ihtimalleri sanıldığı kadar tahammül edilmez bir durum yaratmıyor. Asıl korkunç olan, pespembe resimlere inanıp sonra da burun üstü yere çakılmak. Zaten pek çok kişinin başına da gelen aynen böyle bir şey. İşin doğrusunu bildikten sonra ona göre davranır, ona göre tedbirleri alabiliriz, fazla da etkilenmeyiz. Aslında en kötü gerçeklere bile kendimizi uydurabiliyoruz. Düşünsenize, insan olarak hepimizin ama hepimizin idama mahkum olduğunu, 150 sene sonra şu anda çevrenizde gördüğünüz hiç kimsenin, hiç birimizin hayatta kalmayacağını biliyoruz ama bu durum keyfimizi o kadar da kaçırmıyor. Kadın erkek ilişkilerindeki böylesine sert gerçekleri de iyi anlayıp kabullenebilirsek hem ilişkilerimizi hem de kendimizi ona göre adapte edip çok daha sağlıklı beraberlikler oluşturma şansını yakalarız.

Sevgi dolu beraberliklere kendimizi romantik masallarla kandırarak değil, özümüzü daha iyi kavrayarak erişeceğiz. İnanın bana bunu yapmak mümkün.

erkekadam.com / Haldun Aydıngün – 24.2.2000

Dağcılık ve bilim kurgu alanları başta olmak üzere çok başarılı eserleri bulunan Haldun Aydıngün, aynı zamanda bir çok türk insanının doğa sporlarıyla uğraşmasında rol oynamış abimizdir. Aydıngün'ün kadın erkek ilişkileri üzerine Erkekler Mağara Adamından ... adlı bir kitabı da mevcut. Eserleri :Boşanan AdamKoyun Paradoksu, Boğaziçi ve Ötesi, Dağın mı var Derdin var, Aladağlar & Bazı Rotalar ve Genel Bilgiler, ...