Eski sevgiliyi rüyada görmek ne anlama gelir?

Rüyada eski sevgiliyi görmek ne anlama geliyor? Bununla ilgili arama yaptığımda ilk karşıma çıkan şey, “Rüyada eski sevgiliyi görmek” başlıklı, rüya tabirleri ile ilgili şu kısa yazı oldu:

 Rüyada eski sevgiliyi görmek, kimileri için özlem belirtisi olabilir, fakat eski sevgiliyi rüyada görmenin birçok farklı rüya anlamı taşıdığını bilmeniz gerekiyor. İşte rüyada eski sevgiliyi görmek, onunla konuşmak, barışmak ve diğer durumlar hakkında en çok merak edilen rüya tabirleri.

Rüyada eski sevgiliyi görmek, rüya tabircilerine göre, birliktelik manasına gelir. Bu birlikteliğin yeni olacağı, eski sevgiliyle değil, yeni birisiyle olacağı belirtilmiştir. Rüyada eski sevgiliyi görmek, mutluluğa ve güzel habere işaret eder. Eski sevgiliyi sinirli olarak görmek ise, bazı sorunlar yaşanacağına delalet eder.

Ben rüya tabirlerine inanan birisi değilim. Ama burada en azından aptalca bir umut satılmamış. Güzel bir umut satılmış. Bunu okuyup da inananın, kendini iyi hissetme ihtimali var. İhtimali var diyorum zira zihni sadece eski sevgiliyle yeniden birlikte olmaya kilitlenmiş biri için, bunlar moral bozucu.

Peki eski sevgiliyi rüyada görmek, bilimsel olarak ne anlama gelir? İnsan eski sevgilisini neden rüyasında görür? Bununla ilgili, Cumhuriyet Gazetesinde, Ocak 2021’de bir haber çıkmış. Başlığı şu: “Uzmanlar açıkladı: İnsanlar neden rüyalarında eski sevgililerini görür?” Şöyle devam ediyor:

Uzmanlar, insanların eski sevgililerini rüyalarında görme nedeninin özlem duygusundan değil, beynin rüya sırasındaki birtakım işlevleri ile ilgili olduğunu düşünüyor.

İnsanların, önceden ilişki yaşadıkları insanları rüyalarında görme nedeninin genellikle, eski sevgiliye duyulan özlemden kaynaklandığı düşünülür. Ancak uzmanlar, bunun nedeninin özlem duygusu ile değil, beynin rüya sırasındaki birtakım işlevleri ile ilgili olduğunu düşünüyor.

ABD’den uyku tıppı ve göğüs hastalıkları uzmanı Jennifer Butler, 1985’te yayınlanan bir araştırmaya atıfta bulunarak, rüyaların beyinde hatıraları hatırlamayı sağlayacak bağlantıların oluşmasını ve bilgilerin düzenlenmesini sağladığını söyledi. Butler, “uyku beyin için sorun çözme, karar verme ve önceliklendirme fırsatı yaratıyor” diyor.

İngiltere’den uyku terapisti Christabel Majendie de bu teoriye katıldığını belirterek “uykunun gündüz önemsiz olaylardan toplanan anlamlı bilgileri düzenleme” işlevi olduğunun düşünüldüğünü belirtti.

“Uyku esnasında beynimiz epey aktif” diyen Majendie, “Beyin taramalarında uykudayken beynin sanki uyanıkmışız gibi aktif olduğu görülüyor” ifadelerini kullandı.

Independent Türkçe’nin aktardığına göre, beynin duygu ve görsel verileri işleyen bölümleri bayağı aktif. Bu da rüyaların neden duygusal anlamda bu kadar yüklü ve sanki gerçekmiş gibi hissettirdiğini açıklıyor.

Uyku uzmanı Theresa Cheung ise mutlu ilişkilerdekilerin bile aşk hayatlarıyla ilgili kabuslar görebileceğini belirtti.

Bunların gayet normal olduğunu söyleyen Cheung, bu rüyaların bazı durumlarda kişinin içinde bulunduğu durumdan rahatsızlıklarının bilinçaltındaki yansımaları olduğunu ifade etti.

“Bu rüyalar eski sevgilinizi özlediğiniz anlamına gelmiyor” diyen Cheung, “fakat eski sevgilinizin bazı özelliklerinin hayatınızda ya da mevcut ilişkinizde eksik kaldığının göstergesi olabilir” diye konuştu.

Bilimsel olarak söylenen bu. Eski sevgili ve ayrılık sonrasında birçok insan için, kafalarında sürekli çevirdikleri bir problem. Uyanık iken sürekli eski sevgililerini düşündükleri ve ayrılık problemini çözmek istedikleri için, beynin rüyalarda da bu problemin çözülmeye çalışması çok anormal değil. Ama işte bunun mistik bir anlamı yok. “Eski sevgilimi rüyamda gördüm, bu bir işaret olmalı” diye saçma sapan şeyler yapmanın da bir anlamı yok.

Healthline’da çıkan bir makaleye göre de pandemi sırasında insanların eski sevgililerini rüyalarında görme oranı çok artmış. Makale “fakat merak etmeyin, pandemi sizin eski sevgilinizle yeniden birlikte olmanız için planlar yapmıyor ya da eski sevgiliniz hakkında düşünmeniz bir hastalık belirtisi değil” demiş. Bu dönemde eski sevgili rüyalarının artmasının birinci sebebi, insanların kendileriyle daha fazla başbaşa kalmaları. Gündelik hayat büyük oranda sekteye uğradığı için böyle şeyleri düşünmeye daha fazla zamanınız var.

İkincisi ise bu pandemi döneminde daha fazla uyuyorsunuz. Üçüncüsü, 2 senedir zaten mazide kalan güzel ve daha özgür hayatınızın ardından acı çekiyorsunuz ve eskiye bir özlem var. Eski sevgili ile özlem duyduğunuz geçmiş arasında bir ilişki kuruyorsunuz. Daha yalnız ve kaygılısınız.

Ayrıca makalede şu 3 ana sebep de sayılmış:

  • Duygusal tatminsizlik,
  • Cinsel tatminsizlik,
  • Eski sevgilinizle ilgili aşamadığınız duygular.

Eğer çok önceden ayrıldığınız bir eski sevgilinizi rüyanızda görüyorsanız, bu tutku, bastırılmış arzular ve aşk konusunda korku anlamına geliyormuş. Ve bu rüyalar ile bilinçaltınız gidin ve hayatınıza daha fazla renk katın diyor. Yani eski sevgili ile bir alakası yok.

Eğer yeni ayrıldığınız bir eski sevgili ise, size bu rüyalar sizin onu aşmak için yaptığınız şeyleri sabote ediyormuş gelebilir. Ama makaleye göre bilinçaltınız iyileşmeniz ve ayrılık ile ilgili duygularınızı gözden geçirmeniz için size yardım etmeye çalışıyormuş.

Yani kısacası eski sevgiliyi rüyada görmek, eski sevgiliyle ilgili bir işaret değil. Yalnız, boş ve sıkıcı bir hayatınız varsa, bunlar rüyanızda eski sevgili olarak belirebilirler.

Rüyada eski sevgiliyi görmenin psikolojik yorumunu soran birine bir forumda verilen şu cevap ile bitirelim:

Rüyada sürekli bir kişiyi, nesneyi görmek demek belleğimizin sürekli o kişi/nesneyi hatırlamasından kaynaklıdır. Yani sürekli kişiyi düşündüğün için ister istemez bu bilinçaltında yer edinmiş ve rüyalarına kadar girmiş. Kısacası tekrar edilen bilgi taze kalır ve bizimle birlikte yaşar. Tekrar edilmeyen bilgi ise zamanla belleğin derinlerinde kalır ve yok olmaya yüz tutar.

Şöyle diyebilirim, insanın düşünce biçimi basittir. Bir kişiyle veya nesneyle ilgilendiğinde alışır ve yer edinir bellekte. Bu kişi veya nesne kaybolunca, kaybı ruh sağlığı açısından üzüntü ve rahatsızlık uyandıracaktır. Çünkü alıştığı şey iyi gelir. Bir döngüdür neticede. Dögüyü kırmaksa düşünmeyi bırakmaktan geçer yani kişiyi daha az düşünüp kafanı başka işlerle yorarsan, yeni insanlarla tanışıp o insanlarla yeni bağlar kurarsan farkedeceksin ki artık bu rüyalarına kadar girmiş kişi önemsizleşmiş olacaktır. Kolay değil ama imkansız da değil. Ve bunu yalnızca sen başarabilirsin.

yani, artık daha fazla o kişiyi düşünmeyeceksin. Yeni bir sayfa açıp hayatının akışına bakacaksın. Yeni hobiler edinmeye çalışıp, yeni arkadaşlar edinmelisin. Önceden o kişi yoktu ve şimdi de yok. o sürecin parçasıydı ve şimdi bitti. Ama senin sahip olduğunun zaman daha bitmedi. Aksine önünde uzun bir yol var.

 

Erkek Adam Türkçe Podcast – Bekir Şükrü KILINÇ ile modern zamanlarda erkek olmak söyleşisi

Joachim Löw’ün pala bıyıklısı, ciğercilerin sevgilisi, ağırlıkların efendisi, son beyaz yaka bükücü Bekir Şükrü KILINÇ ile modern zamanda erkek olmak hakkında konuştuk. Mahmut Emmi denen ihtiyar ise Twitter uygulaması olmadığı için anca 40. dakikada falan katıldı.

Bekir Şükrü Kılınç kim bilmeyenler, @BekirSKILINC adresinden kendisini takip edebilirler. Kendisi ne yazmış diye arada baktığım için maalesef Twitter’a normalden çok girmeme neden olan biri.

Yayınları sitemizin Odysee kanalından ya da  spotify kanalından da izleyebilirsiniz.

Youtube yayını aşağıda. Bu yayını beğenerek ve youtube kanalına üye olarak yayınların daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. Sorular ve dakikaları da videonun altında.

Jocko Willink Türkçe – Disiplin Eşittir Özgürlüktür – Kitap Özeti Podcast

Nasıl disiplinli olunur? Nasıl disiplin kazanılır? Disiplin ve motivasyon nedir? Jokko Willink’in bu konulardaki kitabını Türkçe özetleyip, yorumlayan ve seslendiren: Secret

Yayınları sitemizin Odysee kanalından ya da  spotify kanalından da izleyebilirsiniz.

Youtube yayını aşağıda. Bu yayını beğenerek ve youtube kanalına üye olarak yayınların daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. Sorular ve dakikaları da videonun altında.

Erkek Adam başlangıç kiti (ücretsiz PDF)

Erkek adam discord grubundan Freddie DurrowTyck ve kaptanclarkkent, yeni başlayanlara fayda sağlayacağını düşündükleri sırada, erkek adam yazılarını önem sırasına göre sıralayıp kitap haline getirmişler.

Herkese iyi okumalar erkek adamlar!

Erkek Adam Başlangıç Kiti

Diğer Erkek Adam Kitapları

Erkek Adam Türkçe Podcast – 2022 yılbaşı programında cevaplanmayan sorular

2 Ocak 2022’de yaptığımız yayında, zaman kalmadığı için cevaplayamadığım soruları cevapladım.

Yayınları spotify kanalından da izleyebilirsiniz.

Youtube yayını aşağıda. Bu yayını beğenerek ve youtube kanalına üye olarak yayınların daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. Sorular ve dakikaları da videonun altında.

00:30 Kadınlar neden çevrelerindeki yüksek değerli erkekler yerine beta uydu erkekleri seçerler?

02:20 İlişki sohbetleri kanalı senin mi? Kadınlar tavsiye için seni arıyorlar mı?

03:40 Büyüklerimiz keşke daha önce evlenseydim diyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsun?

07:10 Üniversitede aileden finansal bağımsızlık nasıl olur?

09:11 Sigara sosyalleşmek için iyi değil mi? İçmeyen iyi çocuk görünmüyor mu?

11:00 Modern dünya neden erkeklerdeki masküleniteyi baskılamaya çalışıyor?

17:23 Fight Club’da “kendini geliştirmek mas***dur” diyor. Sen ne düşünüyorsun?

20:13 Yürüyorum sorun yok ama buluşmaya gidemiyorum. Sence sorun ne?

Erkek Adam Türkçe Podcast – Karım benimle ilişkiye girmek istemiyor, ne yapmalıyım?

Karısı kendisi ile ilişkiye girmek istemediği için ne yapacağını bilemeyen üç adamın hikayelerini işleyeceğiz. Hem bu sorunun nedenlerine bakacağız, hem de kadınların bu sorun hakkında verdiği tavsiyelerin üzerinden, bir erkeğin, neden kadınlardan ilişki tavsiyesi almaması gerektiğini vurgulayacağız.

Yayınları sitemizin Odysee kanalından ya da  spotify kanalından da izleyebilirsiniz.

Youtube yayını aşağıda. Bu yayını beğenerek ve youtube kanalına üye olarak yayınların daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. İyi izlemeler.

Yüksek zeka, akıllı olmak anlamına gelmez

George W. Bush aptal mı? Sekiz yıllık çalkantılı başkanlığı sırasında tüm siyasi görüşlerden pek çok kişinin aklını meşgul eden bir soru bu. Kesin cevap verecek olursak; hayır aptal değil. Hatta, Bush’un IQ puanının 120’nin üzerinde olduğu tahmin ediliyor, bu da onun zeka konusunda nüfusun en üst yüzde 10’luk diliminde olduğunu gösterir. Fakat, bu tabii ki her şeyi açıklamaz. Eski başkana sempati duyanlar bile, onun bir zihinsel açıdan ve karar verici konumda bir kişi olarak değerlendirildiğinde o kadar yüksek zeka diliminde olmadığını kabul ediyordu. Bush’a sadıklığı bilenen, başkanlık dönemindeki konuşma yazarı David Frum dahi onu “içi çok dolu olmayan”, “meraksız” ve “sonuç olarak bilgisiz” olarak nitelendirdi. Siyaset uzmanı ve eski Cumhuriyetçi kongre üyesi Joe Scarborough, zekası sorgulanan diğer ABD başkanlarıyla karşılaştırıldığında, Bush’un “tek başına ayrı bir grupta” olduğunu iddia ederek onu entelektüel derinlikten yoksun olmakla suçladı. Bush’un kendisi bile, düşünce şeklini tanımlarken; “çok analitik düşünmediği” söylemişti.

Peki Bush yüksek IQ’ya sahip ise, böyle biri nasıl bu tür entelektüel eksikliklere sahip olabilir? Başka bir deyişle, “akıllı” bir insan nasıl aptalca davranabilir? Kanada, Toronto Üniversitesi’nde insan gelişimi ve uygulamalı psikoloji bölümü profesörü olan Keith Stanovich, 15 yıldır bu bariz tutarsızlığı çözmeye uğraşıyor. Stanoivic, bu bağdaşmazlığın sandığımızdan çok daha fazla sayıda insan için geçerli olduğunu söylüyor. Ancak Stanovich’e göre bunda tuhaf bir şey yok. IQ testleri, mantık, soyut akıl yürütme, öğrenme yeteneği ve çalışma belleği kapasitesi dahil olmak üzere belli başlı zihinsel yetenekleri ölçmek için mükemmel bir yoldur. Bu testler, ne kadar bilgiyi aklınızda tutabileceğinizi gösterir.

Fakat, gerçek hayatın olağan akışında iyi kararlar vermek için gerekli olan çok önemli başkaca yeteneklerin ölçülmesi söz konusu olduğunda bu testler çuvalladığını söyleyebiliriz. Çünkü, IQ testleri, bir kişinin bilgiyi eleştirel bir şekilde tartma yeteneği veya kişi doğru karar vermeye çalışırken yanlış yöne gitmesine yol açabilecek bazı sezgisel, zihinsel önyargılarını aşabilme kapasitesi gibi şeyleri ölçemiyor. Yani daha açmak gerekirse, gün içinde ne yiyeceğimizi seçerken, paramızı dövize mi gayrimenkule mi yatıracağımız konusunda düşünürken veya iş hayatında karşılaştığımız zorlu bir müşteriyle nasıl başa çıkacağımız gibi kararları vermek zorunda kalırken kullandığımız rasyonel düşünce türünden bahsediyoruz. Gittikçe karmaşıklaşan bir dünyada yolumuzu bulmak için rasyonel düşünmede iyi olmak zorundayız. Birçok araştırmacıya göre, IQ testleri işte bu kâbiliyeti ölçemiyor.

Stanovich’e göre, IQ testleri insanların bilişsel yeteneklerini ölçmek için hala elimizdeki en etkili yol ama henüz rasyonel düşünmeyi ölçmek konusunda IQ testlerinden istifade edemiyoruz.” IQ testleri, bilişsel işleyişin önemli bir alanını ölçer ve akademik ve iş hayatında başarıyı tahmin etmede orta derecede iyidir. Ancak eksiktirler. Bir kişinin ‘İyi düşünme’ konusunda ihtiyacı olan tam teçhizatı ölçmek konusunda yeterli değiller.” diyor Stanovich. Yani, IQ her şey değildir.

Cambridge, Massachusetts’teki Harvard Eğitim Bilimleri Lisansüstü Bölümü’nde düşünme ve akıl yürütme becerileri üzerine çalışan David Perkins, IQ’yu açıklamak için şu örneği kullanıyor; “Yüksek bir IQ, bir basketbol oyuncusunun boyu gibidir”. Söylemek istediği şu; basketbol oyuncularının diğer her özelliği eşit olduğunda boyu uzun olanın boyu bir avantaj haline gelir, IQ’yu da işte böyle ele almalıyız. “Diğer her şeyin eşit olması çok önemli. Ama diğer her şey eşit değil. İyi bir basketbolcu olmak için uzun boylu olmaktan çok daha fazlası gerekir; aynı şekilde iyi bir düşünür olmak için yüksek bir IQ’ya sahip olmaktan çok daha fazlası var.” diyor Perkins.

Genel zeka olarak bilinen bir faktörü ölçmek için tasarlanan IQ testleri ve bunların yerine geçebilecek diğer testler, birçok işletme tarafından “en iyi” adayların seçilmesine yardımcı olmak için kullanılır ve ayrıca liselere ve üniversitelere girişte öğrenci seçme sınavı şeklinde işlev görür. ( Türkiye’de üniversite sınavı olarak bilenen AYT VE TYT, ABD’deki SAT sınavları gibi )  Yani üniversiteye yerleşebilmek için girdiğimiz sınavın bir IQ testi formu olduğunu söyleyebiliriz. Stanovich, “Zeka Testlerinin Gözden Kaçırdığı Nedir?” isimli kitabında (Yale University Press, 2008) “IQ testlerinin, ABD’deki milyonlarca insanın “akademik ve profesyonel kariyerlerini” önemli ölçüde belirlediğinin” altını çiziyor. Bilişsel işleyişin yalnızca sınırlı bir bölümünü ölçtüğünü iddia ettiği bu tür testlere toplumun “bol keseden ilgi” vermesine karşı çıkıyor.. İngiltere, Plymouth Üniversitesi’nde bilişsel psikolog olan Jonathan Evans da “IQ testleri gereğinden fazla kredi veriliyor ve bence çoğu psikolog buna katılacaktır” diyor.

Hakikaten, IQ puanları, bir kişinin belirli bir meslekte ne kadar başarılı olacağını tahmin edememelerinin yanı sıra, bireyin çok yönlü zekasının seviyesini ortaya koymada da zayıf bir gösterge oldukları öne sürülerek uzun süredir eleştirilmiştir. Fosilbilimci Stephen Jay Gould 1981’de The Mismeasure of Man’da genel zekanın sadece matematiksel bir yapaylık olduğunu ve kullanımının bilimsel olmadığını, kültürel ve sosyal açıdan da ayrımcı olduğunu iddia etti. Harvard Eğitim Enstitüsü’nden Howard Gardner 25 yıldan fazla bir süredir bilişsel kapasitenin en iyi matematiksel, sözel, görsel-mekansal, fizyolojik, natüralist, öz-düşünümsel, sosyal ve müzikal yeteneklerin bütünü açısından bakıldığında anlaşılabileceğini söylüyor.

Yine de IQ testini eleştiren birçok kişinin aksine, Stanovich ve diğer rasyonel düşünce araştırmacıları IQ testleri ile ölçülebilen, “zekayı” mental beceriler olarak nitelendirmekten rahatsız değiller. Bu “zekayı” yeniden tanımlamaya çalışmıyorlar. Bunun yerine, zekanın ötesine geçen – rasyonel düşünmenin temel araçları olarak tanımladıkları bilişsel-algısal kabiliyetlere dikkat çekmeye çalışıyorlar. Bu kabiliyetlerin, yargılama ve karar vermede zeka kadar önemli olduğunu iddia ediyorlar. Evans, “IQ, akıllı olmanın sadece bir parçası” diyor.

Rasyonel düşünme yeteneğinin zekadan ne kadar farklı olduğuna dair bir örnek olarak, şu bulmacayı düşünelim: Beş adet 3D yazıcımız var. Bu beş makinenin beş adet küçük alet üretmesi 5 dakika sürerse, 100 makinenin 100 aleti üretmesi ne kadar sürer? Çoğu insan  içgüdüsel olarak doğru “hissettiren” yanlış cevaba atlayıp “100” der. Daha sonra cevabı değiştirmek isteseler bile.. Bu tür ilk anda basitmiş gibi gelen ve ilk akla gelen cevapların yanlış olduğu sorulara “genel kanının aksi cevapları olan sorular” diyelim. Connecticut, New Haven’daki Yale İşletme Fakültesi’nden Shane Frederick, ABD’deki çeşitli kolej ve üniversitelerdeki (aralarında Harvard ve Princeton’ın da bulunduğu) yaklaşık 3400 öğrenciye bu ve benzer “genel kanının aksine cevapları olan sorular” sorduğunda, bunların yalnızca yüzde 17’si sorulan üç soruyu  birden doğru cevapladı. Öğrencilerin üçte biri herhangi bir doğru cevap veremedi (Journal of Economic Perspectives, cilt 19, s. 25).

Günlük hayatta bu üstteki örneğe benzer, farklı formlara bürünmüş sorunlarla karşılaşıyoruz. Muhtemelen beynimiz bilgiyi işlemek için iki farklı sistem kullandığından, dikkatli bir muhakeme yapmadan, sorunları sıklıkla yanlış anlıyoruz (bkz. New Scientist, 30 Ağustos 2008, s. 34). Beynimiz bilgiyi işlerken kullandığı iki sistemden birisi sezgisel ve spontane; diğeri ise üzerinde düşünerek yani bilinçli ve mantıklıdır. Her konuda bunlardan birisi daha iyidir demek yanlış olur. Bazı konularda sezgisel yol işimize gelebilir. Mesela, özel hayatımızda potansiyel adaylar arasından partner seçerken veya çok fazla deneyime sahip olduğunuz durumlarda sezgilerimizi kullanabiliriz…  Öte yandan, farklı durumlarda sezgisel yol kararları bizi tongaya düşürebilir. Örneğin, kendi benmerkezci bakış açımıza aşırı değer verdiğimizde olduğu gibi… Ölçüp biçerek karar verme yolu bilinçli problem çözmenin anahtarıdır ve sezgisel yol bizi yanlış yola sevk ediyor gibi görünüyorsa, bu sezgisel eğilimlerimizi ve yargılarımızı aşmamıza yardımcı olabilir.

IQ testleriyle ilgili sorun, akıl yürütme ve kısa süreli hafıza kullanımını kapsayan düşünceye dayalı becerilerimizi değerlendirmede etkili olmalarına rağmen, bunları duruma dayalı ölçememeleri yani durum gerektirdiğinde bunları kullanma eğilimimizi değerlendirememeleridir. Bu çok önemli bir ayrımdır: Princeton Üniversitesi’nden Daniel Kahneman’ın belirttiği gibi, zeka beyin gücüyle ilgiliyken, rasyonel düşünme kontrolle ilgilidir. Evans, “Entelektüel olarak yetenekli bazı insanlar, analitik düşünceye çok fazla girme zahmetine girmezler ve sezgilerine güvenmeye meylederler.” diye açıklıyor. “Diğer insanlar içlerindeki sesi dinleyip bunu gerekçelendirerek yaptıkları şeyden emin olurlar .” Bir IQ testi, birinin bu yollardan hangisini izleyeceğini tahmin edemez; George W. Bush gibi akıllı olduğu varsayılan insanların aptalca hareket etmesinin ardında yatan tutarsızlık bundan kaynaklanır.

Bazı deneylerde çeşitli entelektüel yeteneklere sahip insanların belirli rasyonel düşünme görevlerindeki performansları karşılaştırılıyor. Bush’un birçok “akıllı aptal” insandan yalnızca biri olduğu ve zekanın “iyi düşünme”nin zayıf bir göstergesi olduğu fikri bu deneylerden yola çıkarak ortaya atılmış. Geçen yıl yayınlanan bir çalışmada, Harrisonburg, Virginia’daki James Madison Üniversitesi’nden Stanovich ve Richard West, zeka ile bir kişinin bazı yaygın sezgisel düşünce tuzaklarından kaçınma yeteneği arasında bir ilişki olmadığını buldular. (Journal of Personality and Social Psychology, cilt 94). , s 672).

Stanovich ve diğer araştırmacılar, sayı oranları, olasılıklar, tümdengelimli akıl yürütme ve geriye dönük akıl yürütme kullanımını gibi belirli türde düşünme görevlerinde, zeki insanların daha iyi performans gösterdiğini buldular. Bu, bilhassa herhangi bir sezgisel tuzak bariz olduğunda, özellikle de doğru cevap mantığa veya soyut akıl yürütmeye – IQ testlerinin iyi ölçtüğü yeteneklere – bağlı olduğunda geçerli oluyor. Ancak çoğu araştırmacı, genel olarak, zeka ile başarılı karar verme arasındaki ilişkinin zayıf olduğu konusunda hemfikirdir. Bunun istisnası, insanların önyargılarından dolayı zayıf pozisyona düşüp hata yapabilecekleri durumlarda önyargıları konusunda uyarılmasıdır, böyle durumlarda yüksek IQ’su olanlar daha iyisini yapma eğilimindedir. Bunun nedenini Evans şöyle açıklıyor; “Akıllı insanlar her zaman her şartta diğerlerinden daha fazla akıl yürütmezler ama, akıl yürüttüklerinde daha iyi akıl yürütürler”.

Örneğin, aşağıdaki sorunu ele alalım. Jack Anna’ya, Anna ise George’a bakıyor; Jack evli, George değil. Bu durumda evli biri bekar birine mi bakıyor? “Evet”, “hayır” veya “belirlenemez” diye üç ayrı seçenek arasında seçim yapması istendiğinde, insanların büyük çoğunluğu üçüncü seçeneğe ( “belirlenemez” seçeneğine) gidiyor yani YANLIŞ seçeneğe. Yine de, tüm seçenekler üzerinden tek tek akıl yürütmeleri söylenirse, yüksek IQ’ya sahip olanların doğru cevaba ulaşmaları daha olası oluyor. ( Doğru cevap “EVET”tir çünkü: Anna’nın medeni durumunu bilmesekte, her iki durumda da bakan kişi evli bir kişidir (Jack). Stanovich’e göre bunun anlamı şu; “zeki insanlar ancak onlara ne yapmaları gerektiğini söylediğinizde daha iyi performans gösterir”.

Perkins’in açıklaması da şu şekilde: “IQ, sizin için yeni olan problemlerde daha büyük bir kompleks kavrama kapasitesine işaret ediyor. Ancak bu yetenekle ne yaptığımız bu yeteneği neye uyguladığımız bambaşka bir soru. Zihinlerimizi ışıldaklar olarak düşünelim. IQ, ışıldağın parlaklığını ölçer, ancak ışıldağı nereye doğrulttuğumuz da önemli. Bazı insanlar, birçok nedenden dolayı ışıldağı bir durumun diğer tarafına doğru tutmazlar –  o tarafı gözden kaçırmalarının sebebi yerleşik bazı fikirleri, önyargıları olabilir ya da rahatsız edici olabilecek şeylerden kaçınmak için ya da belki sadece aceleleri olduğundan… Işıldağın ne kadar yüksek bir WAT değerine sahip olduğu yani ne kadar iyi aydınlattığı bu tür akılsızlıklardan kaçınmak için yeterli değildir. Doğrusunu söylemek gerekirse de, süper zeki olmak bu bahsettiğimiz hatadan kaçınmak için bağışıklığa sahip olmak anlamına gelmez.” 1980’lerde, süper-zekilerin yüzde 44’ünün astrolojiye, yüzde 51’inin biyoritim gibi sözde bilimlere ve yüzde 56’sının uzaylılara inandığını bulundu. (Skeptical Inquirer, cilt 13, s 216). Zihinlerimizi ışıldak olarak düşünelim demiştik; IQ, ışıldağın parlaklığının göstergesidir, ancak nereye doğrulttuğumuz da önemlidir.

Öte yandan, IQ’nun rasyonelliğin zayıf bir göstergesi olduğu fikri de eleştirilerden muaf değildir. Laredo’daki Uluslararası Texas A&M Üniversitesi’nde insan davranışının arkasındaki genetik ve çevresel faktörleri inceleyen Christopher Ferguson, yüksek IQ’ya sahip olanların daha uzun yaşama ve daha fazla kazanma eğiliminde olduklarını bu yüzden de zeki insanların daha rasyonel olduğunu varsaymamız gerektiğini söylüyor. Ferguson, “Yüksek IQ sahibi insanlar daha fazla bilgi birikimine sahip olmaya yatkınlar bu da daha iyi kararlar vermelerini sağlıyor.” diyor.

Lakin, Pennsylvania, Pittsburgh’daki Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Wändi Bruine de Bruin, zekanın birinin iyi bir düşünür ve karar verici olup olmadığını belirleyen tek faktör olamayacağını gösterdi. 18 ve 88 yaşları arasındaki 360 Pittsburgh sakini üzerinde yaptığı bir çalışmada, araştırmacı ekip, zeka farklılıklarına bakılmaksızın, daha iyi rasyonel düşünme becerileri sergileyen insanların hayatları boyunca ciddi kredi kartı borcu yapmak, kazâra hamile kalmak, okuldan uzaklaştırma almak gibi olumsuz olaylardan önemli ölçüde daha az muzdarip olduğunu buldu. (Journal of Personality and Social Psychology, cilt 92, s 938). Pittsburgh’daki Rand Derneği’nde çalışan Andrew Parker ve Carnegie Mellon’daki Baruch Fischhoff, ergenler arasında da benzer bir ilişki buldu. Bir karar verme yeterliliği testinde daha yüksek puan alanlar daha az alkol tüketiyor, daha az uyuşturucu kullanıyordu ve genel olarak daha az riskli davranışlarda bulundular. (Journal of Behavioral Decision Making, cilt 18, s 1). Fischhoff’e göre bunlar olumlu yaşam deneyimleri için rasyonel düşüncenin zekadan daha önemli olabileceğini gösteriyor.

Stanovich’in teorisine getirilebilecek güçlü bir eleştiri, IQ testleriyle birlikte kullanılabilecek kanıtlanmış bir rasyonel düşünme becerileri testinin olmamasıdır. Kahneman, “Zekanın neyi ölçmediğini söylemek yeterli değil, rasyonaliteyi ölçmenin alternatif yollarını önermelisiniz” diyor. Stanovich, evrensel bir “rasyonalite bölümü (RQ) testi” geliştirmek için milyonlarca dolarlık bir araştırma programı gerekse de, bunun yapılamaması için teknik veya kavramsal bir gerekçe olmadığını savunuyor. Bu konuda zaten hali hazırda da Bruine de Bruin ve Fischhoff tarafından kullanılan karar verme yetkinliği ölçüsü gibi birkaç iddiacı var.

Geçerli bir RQ testi faydalı olur mu? Bruine de Bruin, “Varsayımsal olarak evet, çünkü insanların işlerinde ne yapacaklarıyla daha “doğrudan” ilgili becerileri kapsayacaktır” diyor. Kahneman, beyin gücü ölçümleri olarak IQ testlerinin akademik seçim için iyi çalıştığını savunuyor. “Ancak, özellikle kapsamlı ve fazlaca dürtüsel olmayan bir liderlik tarzı istiyorsam, yöneticileri veya liderleri seçmenin bir yolu olarak RQ testlerini ciddi düşünürdüm” diyor.

Ancak bir sorun var: IQ’nun aksine, insanları RQ testlerinde başarılı olacak şekilde eğitmek nispeten kolay olurdu. Evans, RQ, “İnsanların sahip oldukları kapasiteyi ne derecede kullanmaya meyilli olduklarını ölçer” diyor. “Normal eğilimleri bu olmasa bile, insanları sezgilerini görmezden gelmeleri ve akıl yürütmeyi kullanmaları için bu teste yönelik eğitebilirsiniz.”

Madalyonun öbür yüzü ise şu; herkes rasyonel düşünme ve karar verme becerilerini geliştirebilir. Ann Arbor’daki Michigan Üniversitesi’nden Richard Nisbett ve diğer araştırmacılar, istatistiksel akıl yürütmede sadece yarım saatlik bir eğitimin, bir kişinin günlük durumlarda rasyonel düşünmeyi kullanma yeteneğini geliştirebileceğini keşfettiler. Bu konuda gelişmek için resmi bir eğitime bile ihtiyacımız yok: Kendi kendimize öğretebileceğimiz pek çok numara var, diyor Perkins.

Aynı şeyi yapan liderleri seçmek için daha donanımlı olabiliriz.  “Bush’un yerine gelen başkan entelektüel idi, bilişsel esneklik gösteriyordu, yaygın inançları sorgulayabiliyor, tutarsızlığa gelemiyordu, ve öngörülüydü.” diyor Stanovich. “Rasyonel düşünme profilleri açısından baktığımızda Bush ve Obama birbirinden son derece farklıydı.” Bu arada Başkan Obama’nın IQ’su ortalamanın oldukça üzerindeydi- ama hatırlarsanız yazının başında açıkladığımız üzere Bush’unki de öyleydi.

Çeviri: Why a high IQ doesn’t mean you’re smart

Erkek Adam Türkçe Podcast – Psikolog Nevzat SARAYCIKLI ile söyleşi

Daha önce de söyleşi yaptığımız psikolog Nevzat Saraycıklı ile cinsiyet aktivizmini, aile travmalarını, sosyal fobiyi ve genel olarak ilişkileri konuştuk.

Sosyal Fobi ve Utangaçlık : Kendi Kendine Psikoterapi (Sosyal Kaygı Bozukluğunda Kendinizin Terapisti Olun).

Yayınları sitemizin Odysee kanalından ya da  spotify kanalından da izleyebilirsiniz.

Youtube yayını aşağıda. Bu yayını beğenerek ve youtube kanalına üye olarak yayınların daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. İyi izlemeler.

Neden Eski sevgili nasıl geri döner – iletişimi kes kuralı?

Sitede en çok tavsiye edilen duruşlardan biri olan iletişimi kes kuralını (no contact rule), gerektiği durumlarda neden uygulamanız gerektiğiyle ilgili yazacağım bugün. Özellikle şu an iletişimi kes kuralı uyguluyorsanız okumaya devam edin.

İletişimi kes kuralının tek amacı, eski sevgilide özlem ve pişmanlık yaratmak değil. Evet, iletişimi kes kuralı, eski sevgilinizin sizi özlemesini ve pişmanlık duymasını sağlayabilir ya da en azından bunları kolaylaştıracaktır. Ama iletişimi kes kuralının bunlar kadar önemli bir işlevleri de var. Bunlardan birincisi, eski sevgilinizin size karşı duvar örmesini, size karşı savunmaya geçmesini önlemek.

Eğer ayrılık sonrası eski sevgilinize ulaşarak onunla yeniden birlikte olmaya çalışırsanız, daha da kötüsü bunu sözel olarak ikna etme ya da yalvarma şeklinde yaparsanız, bunun başarılı olma ihtimali çok düşüktür. Zira bir insan bir şeyi istemiyorsa, onu konuşarak o şeyi ister hale getirmeniz çok zordur. Bu pozisyon aynı zamanda sizin için çok zayıf bir pozisyondur zira terk edildiğinizde bu pozisyona düşerseniz, eski sevgiliniz ile aranızdaki durumda, elinizde hiçbir kart, avantaj yoktur. Gerçekten bir avantajınız, bir kartınız olması için, iletişimi kesmeniz ve eski sevgilinizi sizin de terk etmeniz gereklidir. Ona size verdiği gibi ayrılığı vermeniz, ona sizi özleme imkanı sağlayacak zamanı ve boşluğu hediye etmeniz gereklidir.

Ama aynı zamanda ayrılık sonrası, eski sevgilinizin size karşı oldukça hazırlıklı, güçlü ve kararından emin olduğu zamandır. Tamam, eğer aldatma, şiddet gibi ağır problemler yoksa, ayrılık hiçbir zaman bir insanın %100 emin olduğu bir karar değildir. Genellikle eski sevgilinizin %60’ı ayrılığa emin ve %40’ı emin değil gibi bir durum söz konusudur. Fakat ayrılık zor bir karar olduğundan, terk eden bir süredir düşündüğü bu anı atlatmış olması nedeniyle, ayrılık sonrası rahatlamıştır da.

Tam bu aşamada eski sevgilinizle iletişimde bulunmanız ve onu tekrar bir araya gelmeye ikna etmeye çalışmanız, onun size kararını savunmak zorunda kalmasına neden olur. Bu şekilde de siz onu yanlışlıkla kendi kararını defalarca savunmaya itersiniz ve böylece kararının kafasında güçlenmesine neden olursunuz. Onu resmen sizi defalarca reddetmeye itersiniz ve o da buna alışır ve sizi reddetmek onun için daha kolay olmaya başlar. Bu güçlenmeye tabii ki sadece tekrarlama katkıda bulunmaz. Sizin eski sevgilinizin peşinde koşarak onu sizden daha değerli hissetmeye itmeniz de katkıda bulunur.

Bu şekilde davranırsanız, eski sevgilinizin size karşı gelişen savunmasını güçlendirip durursunuz. No contact ile iletişimi tamamen kesip kendi hayatınıza odaklandığınızda, onun bu tür bir savunma geliştirmesine neden olmazsınız.

No contact kuralının diğer bir işlevi de, eski sevgiliniz pişmeden ona ulaşarak, pişmemiş ilgiyi de yok etmeniz. İlişki Koçu Corey Wayne bunu, alarm çalmadan acaba pişti mi diye sürekli olarak fırının kapağını açıp bakmaya benzetiyor.

Çoğu insan Hollywood aşk masallarının ve onun parçası olduğu popüler kültür hayal dünyasının etkisi ile, biriyle birliktelikte ilgiyi / sevgiyi ya da popüler deyişle aşkı, var – yok şeklinde bir şey sanıyor. Sıklıkla duyduğum, “sevgilim geçen hafta çocuklarımız olsun istiyorum diyordu ama dün terk etti” gibi şaşkınlıkların sebebi bu. Bunu diyen, eski sevgilisi geçen hafta onu seviyordu (100 üzerinden 100 seviyordu), şimdi sevmiyor (100 üzerinden 0) sanıyor. Oysa sevgi 0 – 100 arasında bir skalada sürekli iner çıkar. Geçen hafta sevgilin muhtemelen 55 – 60 idi, şimdi ise 40-45. Belki daha düşük ama ayrılık anında sıfır değil. Bu iş, aç kapa düğmesi şeklinde çalışmıyor. Daha çok ısının düşüp çıkması gibi çalışıyor.

Eski sevgilim beni ne zaman arayacak diye kendini yiyip bitiren biri, kendi kafasına ve çok yüksek olmayan sabır / kaygı toleransına göre ona ulaştığında, asıl amacı eski sevgilisinin kendisini hala sevip sevmediğini anlamak, sevmiyorsa sevmesini sağlamaya çalışmak. Oysa eski sevgilinin 30’a düşen ilgisi 50 ve üzerine çıkmışsa, online engel de yoksa, eski sevgili %90 büyük ihtimalle ona ulaşacaktır.

Fakat sorun şu ki siz onu aradığınızda bu ilgi henüz 45 ise, reddedilirsiniz. Reddedilmeniz, onun sizi reddetme sebebini tekrarlamasına ve genellikle ilginin yeniden 30’a düşmesine neden olur.

Merak etmeyin. Karşınızdaki manipülatif, aşırı inatçı veya psikopat değilse, sizi yeterince özlediğinde size ulaşacaktır. Manipülatif, inatçı ve psikopat ise? Bu kişiyle birlikte olmamanız lazım.

Peki 3 ay geçtiyse, 6 ay geçti ise? Şimdi burada gri bir alan var. Ben yine de ulaşmamanız gerektiğini ve iletişimi kes kuralının o size ulaşana ya da sonsuza kadar olduğunu söylüyorum. 30 gün, 60 gün iletişimi les kuralı çeşitlerinin kötü fikirler olduğunu düşünüyorum. Ama 3-4 ay geçtiyse? Ulaşsanız ne kaybedersiniz?

Siz bu soruyu sorarken şunu kastediyorsunuz. Zaten 4 ay ulaşmamışım. Görünen o ki onun da özlediği ya da pişman olduğu yok. Ulaşsam, bir denesem orada pişen bir yemeği erkenden fırından çekmek gibi bir şey olma ihtimali düşük. İş soğuduğu için kalkanlarının kalkma ihtimali de düşük. Ama belki buluşsak, yeni bir şeyler olur.

Şimdi şunu kabul ediyorum. 4 ay iletişimi kesip sonra ulaşmanız tabii ki bir ay boyunca dön diye yalvarmadığınız için fazla kalkan kaldırmayacaktır. Ayrıca 4 ay, karşınızdakinin sizin de onu terk ettiğinizi anlaması için yeter de artar. Siz hem kendinize hem de ona çoktan ona ihtiyaç duymadığınızı, onsuz da yaşayabileceğinizi gösterdiniz. Sizi yedekte görmesi mümkün değil. Size istediğinde dönebileceğini düşünmesi de artık mümkün değil. Yani siz 3-4 ay sonra aradığınızda, sizin de onu bıraktığınız fikrine, sizi özlemesinin ön koşuluna pek zarar gelmez.

Ayrıca eğer iletişimi kes kuralını uyguladıysanız, 3-4 ay sonra aradığınızda eğer buluşma olursa, daha rahat ve güçlü olursunuz. Ayrılığın şoku ve acısı, onunla yeniden bir arada olmak için bir şeyler yapmanız gerektiğini düşünmenizin kaygısı ile eğer ayrılıktan sonraki haftalarda ya da ilk aylarda buluşursanız, o kaygı ve duygusal durum ile, o buluşmada çok itici şeyler yapma ve itici olma riskiniz çok yüksek. Eğer ayrılıktan iyileşirseniz, böyle bir probleminiz yok.

Peki o zaman no contact neden süresiz olmalı?

Ama burada asıl problem sizin ruhen başa dönme riskiniz. 4 aylık iletişimi kes, gerçekten üç ayağıyla da yapılırsa (asla ulaşma, ondan asla bilgi alma ve kendine odaklan) oldukça iyileştirici bir süreç ve 4 aylık iyileşmenizi, eski sevgilinizle belki olur ihtimali için riske atmanıza değmez. Bunu söyleme nedenim, şahit olduğum durumlar. Adam 5 ay sonra artık gayet rahatım diye kadını arıyor, buluşuyorlar ama buluşmada kızın erkek arkadaşı olduğunu öğreniyor. Orada yaşadığı şok ve acı önemli değil ama 5 aylık iyileşmesinde en az 2-3 ay geriye düşüyor.

Ya da kız yalnız bile olsa yeniden birlikte olmak istemiyor. Ama bu iletişim birden fazla buluşmaya yayılıyor ve eğer bir sonuç olmazsa erkek yine 2-3 ay geriye düşüyor.

Ama dediğim gibi burada farklı düşünceler de var. Bazı danışmanlar, bunun her zaman uygun olduğunu düşünmüyor. Bazen karşınızdakinin sizi özlemesine rağmen sizin nasıl tepki vereceğinizi bilemeyeceklerinden, aramaya korkabileceğini söylüyorlar. Ben tavsiye etmem ama illa ben tamamen aştım, iyileştim diyorsanız, kaybedecek bir şeyiniz gerçekten yok. Ama aştıysanız, iyileştiyseniz neden 4-6 ay önce ayrıldığınız insana kaldınız, neden onunla zorlayacaksınız diye sorarım ve aynı zamanda da insanın kendini kandırma kapasitesini küçümsememenizi tavsiye ederim. Ama eğer buluşmaya parmağında yüzükle gelse umrumda değil diyorsanız, bir şey diyemeyeceğim.

Neyse, yukarıda ufak da olsa değindim ama iletişimi kes kuralının en önemli işlevlerinden birisi ki bence en önemlisi, sizin ayrılıktan iyileşmenizi sağlar.

İletişimi kes kuralı uyguladığınız her gün, biraz daha iyileşirsiniz.

Sizin ayrılıktan iyileşmeniz, sizin ayrılık sonrası yeni bir ilişkiye başlayabilmenizin ve bu ilişkinin sağlıklı olabilmesinin en önemli ön koşullarından birisidir. Bu yeni ilişki, sizin şu an istediğiniz gibi eski sevgilinizle yeniden başlamak da olabilir, yeni biriyle başlamak da. İki durumda da, ayrılıktan iyileşmeniz gereklidir.

Eski sevgilinizle ayrılıktan iyileşmeden buluşursanız, ayrılık acısının kaygı, depresyon, kendini aşağı hissetme, vs. gibi tüm negatif yönleri ile o buluşmaya gideceksiniz. Bu negatif duyguların hepsi sizi itici yapacak. Bunu istemezsiniz. Daha da kötüsü, siz iletişimi kesmeden eski sevgiliniz ile görüştüğünüz hergün, iyileşmeniz gecikecek ya da daha kötü olacaksınız. Bu nedenle iletişimi kes kuralı sizin hem daha kötüye gitmemenizi, hem de iyileşmenizi sağlayacak. İletişimi kes kuralı, sizin iyileşene kadar ayrı kalmanız için gerekli süreyi size sağlayacak ya da en azından sağlama ihtimalinizi arttıracak.

Aslına bakarsanız sıklıkla dediğim bir şey var: Eski sevgiliniz sizi arayacaksa, 4 hafta sonra araması, 4 gün sonra aramasından çok daha iyi. Eğer ayrılık size yoğun bir acı getirdiyse, onun sizi 1 hafta sonra aramasını istemezsiniz. Siz de iyileşip güçlendiğinizde aramasını istersiniz.

İlişkilerin temel kuralını unutmayın:

Bir ilişkide daha güçlü olan taraf, diğerine daha az ihtiyaç duyan taraftır.

Sağlıklı bir ilişkide iki tarafın birbirine ihtiyacı hemen hemen aynı orandadır. Bir taraf diğer tarafa daha fazla ihtiyaç duyar hale geldiğinde, ilişki bozulmaya başlar. Ayrılık sonrası genellikle terk edilen, terk edene daha fazla ihtiyaç duyduğundan, bu iki kişinin sağlıklı bir ilişki kurması çok zordur. Bu iki kişinin sağlıklı bir ilişki kurabilme ihtimalinin olması için, terk edilen yeterince iyileşmelidir ve terk eden de bir miktar özleme, pişmanlık ve kaybetme korkusu ile daha az güçlü bir pozisyona gelmelidir.

Sonuç olarak iletişimi kes kuralı, opsiyonları olan, kendi ayakları üzerinde durabilen, özdeğerleri ve saygıları yüksek insanların duruşudur. Siz bu duruşu, ilk başlarda zerre öyle hissetmeseniz de, uygulamayı başarırsanız, böyle bir insan olma yönünde önemli bir sıçrama yaparsınız. O nedenle ayrılıklar aslında insanın duygusal olarak gelişmesi için büyük sıçrama şansıdır.

Bitirmeden şunu da ekleyeyim: Birçok insan bu kuralı keşke daha önce görseydim, bilseydim, geç olmadan uygulasaydım diyor. Onlara aslında şu an bir sonraki ilişkilerinden önce kuralı biliyor olduklarını hatırlatsam da, bu konu ile ilgili kitabı, ilişki içinde olanların okumasını tavsiye ediyorum. İlişkilerde daha başarılı olmak istiyorsanız, kriz hallerine de hakim olmanız gerekli.

Bana sorularınızı uygun yazı altında sorabilirsiniz, benimle görüşme ayarlayabilirsiniz ya da ilişkiler setimize bakabilirsiniz.

Kırmızı Hap Mantığı: Üçleme (Geçmiş, şimdi ve gelecek)

Kırmızı hap topluluğunun kendini geliştirme odaklı yönü, benim için topluluğun en favori yönlerinden biri. Bunun birçok erkeğin hayatına büyük bir değer kattığını düşünüyorum. Bu sadece erkeklere ilham vermekle kalmıyor, aynı zamanda onların kendilerinden sorumlu olmalarını da sağlıyor. Ama değişimin bir problemi var. Değişim, şimdi ile gelecek arasına bir boşluk getiriyor ve hatta geçmiş ile şimdi arasına daha büyük bir boşluk koyuyor.

En son Red Man Group podcastında, dinleyicilerden biri, “yapana kadar yapıyormuş gibi yapmak” hakkında çok güzel bir yazılı soru sordu. Soruyu soran, kendisini profesyonel yaşamında başarılı biri olarak tanımladı. İyi para kazanıyormuş, işi çok iyiymiş ve genel olarak hayatı düzendeymiş. Ama genel olarak etkileşimlerindeki karakterini değiştirmeye kalktığında, özellikle de kadınlarla olan etkileşiminde, kendisini “sahte” hissettiğini söyledi. Bu adam, ortalamanın üstünde değere sahip bir erkeğe benziyordu, en azından kendi tanımlamasına göre. Ama o, kendisini böyle hissetmiyordu.

Bu kişi bana, bir süre önce düzenli olarak konuştuğum başka bir erkeği hatırlattı. Bu adam da hayatını radikal bir şekilde değiştirmeye çalışıyordu ve kendisini sürekli olarak geçmiş tercihleri, şimdiki arzuları ve gelecek vizyonu arasında sallantıda buluyordu. Bu açıdan bu adam, podcast esnasında soru soran adamla benzer durumdaydı. Herhangi bir anda üç durum içinde bulunuyoruz: geçmişimiz, şimdimiz ve potansiyel geleceğimiz. Yani biz aynı zamanda hem geçmiş kişiliğimiziz, hem şimdiki kişiliğimiziz hem de gelecekteki kişiliğimiziz.

Geçmiş, Şimdi ve Gelecek

Geçmiş kararlarımız, kendimizi içinde bulduğumuz şimdinin nedenleridirler. Erkekler kendilerini erkek komünitesinde (manosphere) buluyorlar zira hayatlarında değiştirmek istedikleri bir arıza var ama bunu nasıl değiştireceklerini bilmiyorlar. Çoğumuz geçmişimizde, hem şu an içinde bulunduğumuz durumu, hem de dünyayı ve kendimizi algılayış şeklimizi çeşitli derecelerde etkileyen tercihler yaptık. Aynı zamanda da geçmişimizi şimdiki zamandan bakıp gözden geçirmek, artık sonuçları bildiğimiz için, genellikle nerede hata yaptığımızı görebilmemizi sağlıyor. Ama iyi çocuklar sıklıkla nerede hata yaptıklarını da göremiyorlar. Tam tersi, geçmişlerini gözden geçirdiklerinde, kendilerinin her şeyi doğru yaptıklarını görüyorlar ama sonuçlar, tahmin ettikleri sonuçlarla uyuşmuyor.

İyi çocuklar, iyi notlar almak, iyi bir okula gitmek, iyi bir iş edinmek, tahmin edilebilir bir hayata sahip olmak ve kendilerine geliştirmeleri söylenen özellikleri geliştirmek, kendilerini iyi birer baba ve koca yapmak için çaba harcıyorlar. Bazen bu şahane bir süreç olarak devam ediyor zira bir süre bunun böyle olduğu kendilerine söyleniyor. Sonra 20’lerinin sonuna geliyorlar. İyi bir işleri, iyi gelirleri, eşitlikçi kafa yapıları oluyor. Aynı zamanda kadınlarla da görece tecrübesiz oluyorlar ve 15 yıllık sürecin çoğunda kendilerine şunu söyleyip duruyorlar: “Kadınlar bir kez kötü çocukların kendileri için iyi olmadığını öğrenecek kadar olgunlaştıklarında, gelip iyi çocukları bulacaklar.”

Ve sonra birden bire, lisede, üniversitede ya da mezun olduktan sonraki dönemde yüzlerine bile bakmayan kadınlar, restoranda, yüzlerinde büyük bir gülümseme ve her sözlerini dikkatle dinleyerek karşılarında oturuyorlar.  Kısa süreliğine de olsa, “hatun eskisi kadar güzel değil, biraz kilo almış, yüzünde kırışıklıklar oluşmaya başlamış ve gözlerinde eski yaşam enerjisi yok” diyorlar ama tüm bu düşünceler, endofrin ve oksitosin selleri içinde boğulup gidiyorlar. Ve sonunda erkek kendisini evli buluyor. Mutlu bir evlilik, iyi bir ev ve 2.5 ile dolu bir gelecek kurguluyor.

5-7 yıl sonra ise bu erkeklerin birçoğu, kendilerini bir stüdyo apartman dairesinde, son yıllarını ellerinden gelen her şeyi yaparak, tamir edilemeyecek bir şeyi tamir etmeye çalışmış buluyorlar. O durumda da sefil bir şimdi ve takıntılı bir şekilde düşündükleri geçmiş ile, kendileri için bir gelecek düşünemedikleri bir duruma hapsoluyorlar.

Batı dünyasında tekrarlanıp duran bu hikaye, geçmişimizin şimdimizi şekillendirmesine rağmen, geleceğimizi şekillendiremediğine verilebilecek örneklerden biri.

Geçmiş ile savaşmak

Geçenlerde Twitter’da, insanların şimdisinde sadece 3 tercihle karşı karşıya olduklarını yazmıştım. İnsanlar şimdilerini daha da iyi hale getirebilirler, reddedebilirler ya da aynı bırakırlar. Cinsiyet Ekonomisi (Gendernomics) terimleri ile söylersek, kendilerine daha fazla yatırım yapabilirler, kendilerine daha az yatırım yapabilirler ve böylece bakım-tutum için gerekli yatırımı karşılayamazlar ya da bakım-tutumu anca karşılayacak kadar yatırım yaparlar. Çoğu insan için, birinci tercih, geçmiş tercihlerinin yarattığı şimdilerinin verdiği tatminsizlik ile yapılır. Reddetme tercihi nadiren bilinçli bir şekilde yapılır ama düşüş doğal olur ve bu düşüşü engellemek için ise, insan bu bilinçaltı tercih ile bilinçli bir şekilde savaşmalıdır. Aynı kalma tercihi de nadiren açık gözlerle yapılır. Bu tercih genellikle, konfor alanında, alışkanlıklarının yönetiminde kalmanın sonucudur.

Başlangıçta bahsettiğim iki erkek, kendilerini döngünün iki farklı pozisyonunda bulmuşlardı. The Red Man Group’a soru soran erkek, şimdiki durumunu oldukça tatminkar buluyor görünüyordu ama kendisini daha da geliştirmek isterken, aynı zamanda geçmişinden koparak, gelecekte içi dışı bir biri olmak istiyordu. Benim arkadaşım ise kendisini geçmişinden tam olarak koparmayı başaramamıştı ve bunu yapma arzusu da yoktu. Marx’tan alıntılayacak olursak:

“Onlara halleriyle ilgili hayallerinden vazgeçmeleri konusunda çağrı yapmak, onlardan hayal kurmayı gerektiren hallerini terk etmelerini de istemektir. – Karl Marx”

Bir insanın hem şimdiki halinden tiksinmesi, geçmişte yaptığı hataları görmesi ama buna rağmen konfor, bilinirlik ve alışkanlık kurbanı olması mümkündür. Einstein’ın “Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir” sözü çok bilinen bir söz. Geleceğinizin geçmişinizden farklı olması için, şimdiki zamanda, geçmişte yaptığınızdan farklı tercihler yapmanız gereklidir. Ama bunu yapmak, alışkanlıkları kıracağı için, insanın kendisini bilerek ve isteyerek oldukça rahatsız edici bir duruma sokmasını gerektirir. Ölüm – kalım durumlarında hangi durumu seçeceğiniz oldukça kolaydır ama çabalarınızın sonuçlarını henüz göremiyorken konfor alanınızdan çıkıp rahatsız edici bir duruma geçme tercihi çok daha zordur.

Sahtekar Sendromu

Başta bahsettiğimiz erkeğin yaptığını yaparak kendinizi büyük oranda geliştirdiğinizi ama buna rağmen “sahte” ya da herkes sizin aslında içiniz ile dışınızın bir olmadığını gördüğünü hissettiğinizi varsayacağım. Bu, 1978 yılında bazı klinik psikologlar tarafından üretilen Sahtekar Sendromudur (Imposter Syndrome). Sahtekar sendromuna sahip insanlar, kendi başarılarını içselleştirmeyi başaramazlar ve sürekli olarak sahtekar biri olarak ifşa edileceklerinden korkarlar. Araştırmalar kadınlar üzerinde yapılmış ama bu sendrom, cinsiyetler arası fark gösteren bir olaya benzemiyor. Ama açıkçası, cinsel pazar değeri konusunda erkeklerle yaptığım görüşmelerde gördüğüm, erkeklerin kendi değerlerini küçümserken, kadınların kendilerini olduklarından daha değerli gördükleri.

Sahtekar sendromunun belirtileri şunlar:

  • Mükemmeliyetçilik
  • Aşırı çalışma
  • Kendi başarılarını küçümseme
  • Başarısızlık korkusu
  • Övgüleri dikkate almamak

Bunlar iyi çocuklar ve kendilerini herhangi bir nedenle kırmızı hap camiasında bulan erkekler arasında çok yaygın olan özellikler. Kendilerini geliştirmek için inanılmaz çaba harcıyorlar, mükemmeliyetçilik tarafına kayacak şekilde en iyi okullar, en iyi notlar, en prestijli işler ve birçok başarı peşinde koşuyorlar ama bütün bunlara rağmen kendilerini herhangi bir kadından daha değersiz görüyorlar. Bu kısmen kadınları göklere çıkarmanın bir sonucu, ama diğer ve daha önemli bir neden de, bu erkeklerin kendi öz algılarını hiçbir zaman güncellememiş oldukları.

Kendi öz algını güncellemek

Ben, “sahte” hisseden arkadaşa, kendi öz algısını güncellemesini tavsiye ettim zira sahtekar gibi hissetmesi diğer insanlardan değil kendinden kaynaklanıyor. Podcast sırasında, çocukken zayıflığından dolayı aşırı derecede alay edilip zorbalığa maruz kalan bir adamdan bahsetmiştim. Onunla tanıştığımda, powerlifting toplamı (deadlift, squat ve bench) 1200lerdeydi, ama buna rağmen kendisini zayıf biri olarak görüyordu. Bu, “megareksia” hastalığının pençesindeki erkeklerin durumuna da benziyor: Adam 1.93, 122 kilo bir kas yığını olsa bile kendisini ufacık görebiliyor. Bu insanlar, kendi donanımlarında ve dış dünyada olan değişimlere göre yazılımlarını güncelleyememiş insanlar. Bence bu alan, kendinize başarılarınızı tekrar ederek telkin etmenizin işe yarayabileceği ve yazılım güncellemesini bu şekilde zorlayabileceğiniz bir alan.

Sahtekar sendromu, insanın pozitif olanı değersiz görüp, negatif olanı daha değerli gördüğü ve kendisini negatif geri besleme sarmalına hapsettiği bir durum. Bu durumda gelişim durur zira insan pozitifi değersiz görürse, daha fazla çaba harcamayı da faydasız görür. Her büyük sıçrayışınızda, geçmiş tarafından bu şekilde bağlanmamak zordur. Önce bir konfor alanındasınız ve sonra oldukça rahatsız edici bir duruma geçiyorsunuz. Sonra hedefinize ulaşıyorsunuz ve bundan sonra ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Kendinizden memnundunuz ve sonra değiştiniz ve yeni biri oldunuz ama bu yeni insanın kim olduğunu tam olarak bilmiyorsunuz ve bu yeni insanı tanımak için zamana ihtiyacınız var.

Özet ve sonuçlar

Geçenlerde AJA Cortes’in Rollo Tomassi ile yaptığı bir podcastı dinledim. Podcastın ilk saatindeki ana konu, örtüşmeydi. Rollo çok iyi bir örnek verdi: dışardan alfa görünen bir erkek, beta davranışlar sergilediğinde, bu kadınları itiyor zira adamla ilgili algıları, adamla ilgili deneyimleri ile örtüşmüyor. Bir yanınız değiştiğinde, geri kalanınızın ona yetişmesi zaman alıyor. The Red Man Group’a soru soran arkadaşın durumunda, kendisi değişimi gerçekleştirmiş ama bu değişim henüz kendi öz algısı tarafından içselleştirilmemiş. Arkadaşımın durumunda ise, kendi eski haliyle, eski dünya algısıyla ve durumu ile ilgili yanılgısı ile ilgili bir sorunu yoktu. Ama şimdisi, yapması gereken değişiklikler ve bunların potansiyel etkileri kendisini rahatsız ediyordu ve bu nedenle de ayakları tahterevallinin iki yanında, ortada ayakta ve kararsız bir şekilde gibi hissediyordu.

Bir tarafa adım atması demek, geçmişine olan bağlılıklarının bazılarından vazgeçmesi demekti ki buna geçmiş tercihlerinin batık maliyetlerini kabul etmek de dahildi. Öbür tarafa adım atması demek, gelecekteki benliğinin, kalbinde yer eden bazı değerlerden mahrum kalması demekti. Ama bu kararsız tahterevalli pozisyonuna devam etmesi ve iki tarafı dengelemeye çalışıp durması, onda sürekli kaygıya neden oluyordu. Sonunda konfor ve alışkanlıklar galip geldi.

Geçmişinize sahip çıkmalısınız ama geçmişinizin sizin geleceğinizi dikte etmesine izin vermemelisiniz.

Geleceğinizin görüşünü kaybetmeden, şimdi ve burada olmalısınız.

Gözünüz gelecekte olmalı ama geçmişinizi unutmamalısınız.

Geçmişi değiştiremeyiz ama şimdiki zamanda kararlar verip, aksiyon alarak geleceğimizi değiştirebiliriz. Eğer bunu yapmayı seçersek, bir noktada benliğimizin değişik versiyonlarını kabul edip birbirlerine entegre etmeliyiz ve böylece örtüşen bir bütün olarak hayat yolculuğumuzdan maksimum faydayı sağlayabilelim.

Şu an yürüdüğünüz kadın, sizin 10 dakika önce kim olduğunuzu bilmiyor ki, 10 sene önce ne olduğunuzu bilsin? Gerçek şu ki, bu umrunda bile değil. Kadınlar karşılarındaki alfanın değerini sorgulamayacaklardır, özellikle de kendi değerinin farkında olanını.

Çeviri: Red Pill Logic: The Trinity