Beta Vücut dili – İkimizde biliyoruz ki bu adam beta ve ben hala ‘uygunum’

Illimitable Man, günümüzde artık yaygın olan şu “fotoğraftaki beta” pozunu paylaşmış ve demiş ki “vücut dili tam tersi olmalıydı”.

Rollo Tomassi’nin dediği gibi bu “ikimizde biliyoruz ki bu adam beta ve ben hala ‘uygunum'”. Kadının kolları, adamın etrafında, gözlerini kapamış bütün vücudu ile ONEitis’ine teslim olmuş betayı saran kadın ise gözler tam olarak açık, dişlerini göstererek gülüyor ve aslında hala ‘boşta’ olduğunun sinyalini veriyor.

Bu tip fotoğrafların, feminen fotoğrafçıların poz verdirme şapşallıklarının marifeti olduğuna inanmak istiyorum. Ama ben olsam asla böyle aşağılayıcı bir poza razı olmazdım.

Bu arada fotoğraftaki Donald Trump Jr. Evet, Donald Trump’ın oğlu. Fotoğraftaki kadın ile evli. Babasından biraz alfa erkek nasıl olunur öğrenmesi lazım.

Sevgi ile çekicilik farklı şeylerdir.

Kırmızı Hapın ortaya çıkardığı ve birçok erkeğin kabul etmek çok zorlandığı en acı gerçeklerden ikincisi (birincisinden Aşk Hiyerarşisi yazısında bahsettik), kırmızı hap camiasında bilinen şekli ile şudur :

Affection is not same as attraction. Yani “sevgi / şevkat ile çekicilik aynı şey değildir”.

Aslında bu Aşk Hiyerarşisinde bahsedilen gerçeğin uzantısıdır :

Erkek doğasının aptallığı, kadının anaç içgüdülerinin özüyle ilgili sadakatin, romantik aşk için de ulaşılır olduğuna dair inançtır. Erkek budala bir şekilde, annesi kendisini nasıl sevdi ise idealleştirdiği kızarkadaşının da kendisini öyle seveceğine inanır. Kadınların çocuklarını nasıl sevdiklerini gözlemleyerek kadınların büyük bir sevgi kapasitesine sahip olduğunu çıkarır. Bu doğrudur, kadınların büyük bir sevgi kapasitesi vardır. Ama maalesef bu büyük sevgi sadece çocuklarına reserve edilmiştir ve erkeklerinin ulaşımına açık değildir. Bu nedenle erkeğin kadın aşkı konusundaki ideali gerçekçi değildir.

Kadınlar, zayıf erkekleri en fazla sevebilirler, ama onlara asla çekim duyamazlar. Bunun tam tersini söylemelerine rağmen. Her yerde, duygularını açabilen, zayıflıklarını paylaşan erkekler istediklerini söyleselerde, böyle erkeklere en fazla şevkat duyarlar. Ama onlarla cinsel partnerlik fikrinden iğrenirler. Bakın, özellikle dikkatinizi çekiyorum, İĞRENİRLER! Hiç abartmıyorum. Bu hayatın acı bir gerçeği ama inanın YÜZDE 100 HAYATIN BİR GERÇEĞİ.

Kadınlar masküliniteyi çekici bulur ve arzularlar. Maskülinite ise güç ve dayanıklılık demektir. Oysa iyi çocuk olmak tam tersine erkeksi hiçbir güce sahip olmamak demektir. İyi çocuk, maskülin erkeğin zıttıdır.

Bir kadının önünde iyi çocuk olduğunuzda, ona “benim hiçbir gücüm yok” mesajı gönderiyorsunuz. Onun için, tüm çerçeveyi ve gücü istediği anda kadına verebilecek bir sünepeden başka birşey değilsiniz.

Bir erkek olarak, her zaman ama özellikle de cinsel partneriniz olmasını istediğiniz veya olan kadının yanında güçlü olmalısınız. Zayıflıklarınızı, dertlerinizi, duygusal çalkantılarınızı ondan saklamalısınız. Asla onunla paylaşmamalısınız. Eğer paylaşırsanız, sizi arzulayan kadının arzu seviyesi sıfıra iner, geriye sadece sevgi ve şevkat kalır. Bunlar da kadının çocuğuna reserve duygularıdır, size kullanılmak için orda değillerdir. Olurda bu duygular size yönelirse, sizi kadının çocuğu haline getirir ve bu da sizi cinsel partnerlikten çıkarır.

Eğer dertlerinizi paylaşmanız gerekiyorsa, erkek arkadaşlarınızla paylaşın. Düşen bir erkeğe yabancı bir erkeğin yardım etme / edebilme olasılığı, tanıdığı bir kadının yardım etme olasılığından daha fazladır. Erkek arkadaşlarınız yoksa en kötü gelin burda paylaşın. Ama kadınlarla ve özellikle de kadınınızla paylaşmayın. Unutmayın, kadınınıza arkadaş gibi davranırsanız, gerçekten arkadaşı olursunuz ve artık erkeği olamazsınız.

Kid Rock’tı sanırım şöyle güzel bir laf etmişti. Kadınınıza derdinizi anlattığınızda tabii ki “aşkım merak etme bunu beraber aşacağız lafını duyacaksınız. Ama hiç kendinizi kandırmayın. O andan itibaren geri sayım başlamıştır. Eğer alarm çalmadan düze çıkmazsanız, başınız dertte”.

Eğer ağlamanız gerekiyorsa gidin helada ağlayın. Bir hastalığınız varsa, bu doktorla sizin aranızda. Gidin bir yardımlaşma grubuna katılın. Babalarımız bunu çok iyi biliyordu ve kadınlar önünde bugün ortalama bir erkeğe çok kasıntı gelen davranışlarının sebebi buydu :

Yaşlı adam hasta yatağında, gebermesine ramak kalmış, hala gürlemeye, sertlikler yapmaya devam ediyor. Çevresindeki kadınlar da sessiz ve anlayışlı koştururken, bir yandan da onu hoş tutmaya uğraşıyorlar. Bu durumun ne kadar gülünç olduğunu çocukken bile görüp hem gülmüş, hem de adama çok kızmıştım (Ulan be adam! canın çıkmış hala kadınlarına eziyet ediyorsun! Daha güler yüzlü olsan ne olur?). Şimdi düşününce (davranışı hala onaylamasam da) bir açıdan adamı haklı bulabiliyorum. Çünkü üstlendiği rolü son anına kadar sürdürmeye gayret ediyormuş…

Şevkate oynamak sizi Oyunsuzluğun hazin sonundan kurtarmaz, o sonu hızlandırır.

Bunun bir uzantısı ise, çoğu erkeğin oyunsuzluğuna alternatif olarak kullandığı ve hemen her zaman hüsranla sonuçlanan, kendini aşağılama taktiğidir. Rollo Tomassi Baba’nın bu yaygın beta oyunu ile ilgili özel demirden kanunu var, unutmayın :

Tomassi’nin 9 Numaralı Demirden Kanunu

ASLA, kendini küçültme, bir kadına güçsüz, kırılgan olduğunu ima edecek bir söz söyleme. Bu kendi tetiklediğin bir felaket ve tam anlamıyla senin onun için ödül olma mantığının karşıtı. Bir kez kendini aşağıya doğru ittiğinde bunun geri dönüşü yok.

Bu konuyu açalım. Burda anlatmaya çalıştığımız kadının acıma duygusuna oynamak. Büyük hata. Çekiciliği acıma duygusundan daha hızlı öldüren çok az şey vardır.

Demirden Kanunlar yazısında güzel bir örnek var. Ben de bu siteye sıcak sıcak gelen bir vaka çalışmasından örnek vereyim :

Kız: İyi geceler , tatlı rüyalar.

Erkek: Sana da. Sınavdaki kötü not için üzgünüm herşeyi düzelteceğim.

Kız: Ha şey neden böyle birşey dedin ?

Erkek: Hep sana mücadele etmen gerektiğini söylemiştim ne olursa olsun gücünü kaybetme demiştim fakat bir anlığına ben kaybettim.

Kız: Düzelteceksin

Erkek: Söz veriyorum.

Kız: Bana karşı sorumlu hissetmeni istemiyorum aslında.

Burda Tomassi’nin 9 Numaralı Demirden Kanunu ihlal ediliyor. Sonuç ortada. Ne seviyede kasmanız gerektiği ile ilgili o yazıya yazmıştım. Burada tekrarlayayım :

İkincisi, Rollo Baba’nın dediği gibi kendini aşağılamak, kırılgan göstermek ya da yenilgilerini paylaşmak, “duyarlı ve kırılgan tarafını gösteren erkek” olmak oyunsuzluğa çare değildir. Feminen kız çerçevesidir. Çok ölümcül hatadır. Yenilgini paylaşmışsın.

Sen Supermensin unutma. Supermen işemez bile bırak yenilmeyi. Yıllar önce yırtık bir abim bana kızla ilk buluştuğunda sakın tuvalete gitme demişti. Sebebini sorunca da “sen supermensin oğlum. Süpermenler işer mi, sıçar mı?” demişti. Bu abartı olabilir ama ana fikir şu : sen supermensin. Sen sınavda yenilmezsin. Yenilsen de bunu asla paylaşmaz içinde halledersin.

Maalesef arkadaşlar. Süpermen işemez, sıçmaz, hastalanmaz, yenilmez. Bunları Klark Kent yapar. Süpermen’in çişi gelince gider Klark Kent olur, ondan sonra tuvalate gider. Lois Lane ise kime deli olur, kimi ‘sever’ biliyorsunuz. Süpermen asla Klart Kent olduğunu Lois’e göstermez. (bizim eskiden ne güzel rol modellerimiz vardı, sizin böyle modelleriniz yok maalesef).

Kırmızı hapın bu ikinci en acı maddesinin acı olmasının da sebebi budur : erkekler yanında rahatlayacakları ONEitis’ini aramaktalar, bu kadın milleti içinde BİRtanesini. Onun yanı, performans beklentisinden ve stresten uzak, kasmadan, arkadaşça, dostça, sevgi ve şevkat içinde boğulacağı gizli cennettir. Biz ise diyoruz ki, bu MASALDIR. Siz buna kasmak diyorsunuz ama bu MASKÜLİNİTEDİR. Eğer bu terimi kullanmak istiyorsanız evet kasacaksınız. Hem de, sıkı durun :

Kadınla karşılaştığınız ilk saniyeden, onu son gördüğünüz ana kadar sürekli ‘KASACAKSINIZ’.  Bir kitap yazıyorum, ondan sneak peak vereyim (bu bölüm aynı zamanda ilişki öncesinde alfa olup, ilişkide beta olmak ne demek açıklıyor):

Unutmamanız gereken bir başka nokta da kadınınız ne kadar içinize düşerse düşsün, Erkek Adam olmayı asla bırakmamanız gerektiğidir. Sosyal koşullanmanın erkeklere aşıladığı masallardan biri de, hayatının kadınını bulup, onunla dertsiz, tasasız bir sonsuz aşk yaşamaktır. Bulduğu kadın hayatının kadını olduğundan, onu o olduğu için sevdiğinden ve onu her haliyle seveceğinden (!), erkek ilişkide Erkek Adam olmayı bırakır ve bir süre sonra da kadının kendisinden soğumasını izlemek zorunda kalır.

Artık kızı tavladım, işleri biraz salabilirim derseniz büyük bir hata yaparsınız. Eğer bu hataya devam ederseniz de ilişki hızla bozulmaya başlar.

Birçok erkek, kızı tavlayana kadar doğru zihin yapısındadır ama bir kez ilişki başladı mı, özellikle de kadın büyük bir ilgi gösteriyorsa, bu erkekler artık “gerçek” benliğine dönebileceğini düşünür. Oysa dönmek istediği, yıllardır içinde yaşadığı için oldukça aşina olduğu ve rahat hissettiği feminen beyin yıkamasıdır.

….

Kadın size ne derse desin, onun iltifatlarına iltifatlar ile cevap vermeyin. Böyle yaparsanız, kadının iltifatlarının hızla kesildiğini göreceksiniz.

Yine aynı şekilde kadın size ne derse desin, ilk seni seviyorum diyen olmayın, ilişki 3 – 4 aylık olmadan seni seviyorum demeyin ve bu kelimeleri çok sık söylemeyin.

Şimdi burayı çok dikkatli okuyup özümseyin:

KADIN İLTİFAT ETMEDİĞİNİZDEN, “SENİ SEVİYORUM” DEMEDİĞİNİZDEN NE KADAR ŞİKAYET EDERSE ETSİN, ASLINDA İLTİFAT ETMENİZİ VEYA “SENİ SEVİYORUM” DEMENİZİ İSTEMEZ!

Zira bu sadece siz yelkenleri suya indirecek misiniz diye bir testtir. Beklenti, kadına boyun eğmeyerek testi geçmenizdir. Yani kadını tatmin etmek istiyorsanız, onun istediği gibi (testi geçen) biri olun.

Kadınlar onlardan büyülenmeyen, onlar için eriyip bitmeyen erkeklerden hoşlanırlar. Böyle bir erkek çok daha seksidir. Nazik olmamanızı tavsiye etmiyorum, ama dominant olmayı hiçbir zaman elden bırakmamalısınız.

İyilik değil zayıflık

Dost acı söyler, Mahmut Abiniz de acı söyleyecek. Çok duyarım, siz de duymuş hatta söylemişsinizdir : “Ona çok iyi davrandım, onun için şunu şunu yaptım. Neden beni sevmedi (de o kötü çocuğu sevdi).”

Bırakalım artık bu “iyi” maskesini. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki buradaki iyi çocuk erkek iyi falan değil, zayıf. İyi çocukların ortak özellikleri, kendileri ne kadar farkında olmasalar da, kadına ihtiyaç duymaları. İhtiyaç bir zayıflıktır ve dünya üzerindeki hiçbir kadın, zayıflık gösteren ve birine muhtaç olan bir erkeği çekici bulamaz. İyi çocuk oyunu, kadın – erkek ilişkilerinde, erkeğin kamikaze oyunudur.

Bu “iyilik yaptım nankör kevaşeden kötülük buldum” hikayelerinin ayrıntısını dinleyin, şu gerçek yüzünüze hemen çarpar : Erkek fazla iyi ve naziktir ve bu doğal değildir. Bu şekilde davranmak bir erkeğin cinselliğini ve maskülinitesini engeller ve gizler. İyi, şevkat uyandıran çocuk olmak beyni tamamen yıkanmış erkeğe doğal görünür.

Yani kadını, erkeğin farketmediği bir gerçeği, o erkeğin iyi değil zayıf ve sinsi olduğu gerçeğini, farkettiği ve bu nedenle de doğal olarak erkeği reddettiği için suçlamak hiç adil değil.

Şu sitenin ömrü hayatında bu maddeyi hiç böyle açık açık yazmadık sanırım. Bu hatayı telafi edelim dedim.

Vaka Çalışması – Mavi hap tarafından yenilip yutulmak

Merhaba arkadaşlar, size anlatacağım olayı tamamen ibretlik olması açısından yazıyorum. Etkileyici bir saha raporu olmasını canı gönülden dilerdim ama maalesef değil. Betalığın, hatta omegalığın diplerinde gezinmek ve işin en berbat kısmı psikolojik çöküntü yaşamak cidden çok kötü. Hala o zamanlarımı hatırlarım. Vücudumun nasıl sıkıldığını, nasıl haftalarca ızdırap olduğu aklıma gelir. Şimdi geri dönüp düşününce “beynini sktiğim salağı” diyorum kendi kendime. O zamanlar yaşadığım stresten saçlarım dökülmeye başlamıştı ve ilerleyen yaşla beraber dökülme de arttı. Kim için? Nemfomanik şizofren bir kaltak için.

Bahsettiğim olay, bizim Antalya’dan kalkıp asıl memleketimize gelmemizle başladı. Batı Karadeniz bölgesinde kalıyor bizim memleketimiz. Çoğunuzun pislik olarak addedeceği olaylar silsilesi aslında tüm bunlar. Ben ergenliğime girerken gelmiştik memlekete. Köyde küçükken oyunlar oynadığım bir kız vardı. Meral’di adı ve ikimiz de büyüdükçe oynadığımız oyunların şiddeti biraz artıyordu (gelişmekte olan ergenlerin farkında olmadan flörtleşmeye başlaması ama bunu farkedemeyecek kadar sığır olmaları durumu) benden iki yaş küçüktü. Arada sanırım akrabalık da vardı. Zamanla beraber büyümenin ve çok sık beraber olmanın ayrıca da hormonların dayanılmaz etkisiyle bende ufak ufak çekimler başladı. Belki o benden çok daha önce hissetmişti bende bişeyler olduğunu, bilmiyorum. Kız, küçük yaşta babasını kaybetmişti, amcası ve abileri vardı sadece. Kalabalık bir ailedeydi. Aynı köyden olduğumuz için kesinlikle aramızda bişey dahi olması kabul edilemezdi. O yüzden elimden geldiğince bunu gizlemeye çalıştım. En büyük epic fail’ı da burada yaptım: Lisede aynı sınıfta olduğum piçin tillahı bir çocuk vardı. Adı Mertcan’dı. Çocuğun babasının güvenlik şirketi vardı, çocuk baya yakışıklıydı, ayrıca baya da zengindi. Katıldığımız bir düğünde Mertcan, Meral’i oynarken görüyor ve gelip bana soruyor. Ben de hem kızın hem de tüm çevrenin anlamaması için güya ters köşe yapmak amacıyla ikisini tanıştırıyorum. Hatta üçümüz beraber oturduk ki, güya ikisi yalnız başına oturmasın. (Betalığı, omegalığı geçtim, bildiğin alagavatlığın da doruğuna çıktığım anlardı anlayacağınız) Daha sonra ben üniversiteyi kazandım ve Trabzon’a gittim. Yarıyılda döndüğümde tahmin edeceğiniz üzere baya bir yol almışlardı: Sahil kenarındaki ilçeye arabayla kaçamaklar, gece geç vakitlerde içmeli sıçmalı gezmeler, Mervelerde kalmalar, vs. Anladınız siz. Daha sonra kızın ailesi, durumu farkedip çocuğa telefon bile etmişlerdi. Nolur kızdan faydalanma, bak o şöyledir böyledir üzme vs tarzında konuştular. Daha sonra da kızın ailesi, kızı çocukla tanıştırdığım için bana cephe aldı. Ortada normalde suçum yokken bi anda günah keçisi olduğumu sanabilirsiniz ama gerçek şu ki, yaptığınız şey absürd ve yanlış bişeyse, mutlaka dönüp sizi buluyor. Neyse. Kız daha sonraları bayılmaya ve kasılmaya başladı. Sara teşhisi kondu. Tabii bu arada kız gitgide daha da manyaklaşmaya başladı. Benim tanıştırdığım çocukla mesafe koyup başka bi herifle vuruşmaya başladı. Adam evde kızı hunharca kullanıyordu, güya evlenmek istiyorlarmış. Çocuk askere gittiğinde buralardan kalkıp ta Ankara’lara gitmişliği var. Sonraki yaz, yazları köye gelen başka bir çocukla takılmaya başladı. Fındık ağaçlarının arasında yiyişiyolardı amk. Sonra onun da peşinden kalkıp, çocuğun yaşadığı Ereğli’ye kadar gitti. Aynı odada falan kalmışlar hatta. Ereğli’yi bilen bilir. Ben de tüm bunları duyup bildikçe kıza karşı korkunç bir öfke duymaya başlamıştım onunla konuşmuyordum (İyi ki gizlemeye çalışmışsın amk dediğinizi duyar gibi oluyorum) Sonraki sene bu İstanbul’da üniversite kazandı ama özel üniversite tabii. Hayvan gibi ücretli olduğunu bilmeden direk tercihe yazdığı için kolayca tuttu. Gözü hırs bürümüş ablası sayesinde apar topar İstanbul’a taşındılar. Maalesef anneleri, büyük şehrin temposuna dayanamadı ve fenalaşıp hayatını kaybetti. Kızın annesinin cenazesinde, kız, artık iyiden iyiye manyaklaşmıştı ve ben de bütün betalığımla tüm olan biten kırgınlığı unutup, ona iyi davrandım (niyeyse?) Sonra konuşmalar uzadı, uzadı uzadı ve uzadı. Herşey yolunda gibi görünüyordu; beta olarak kızın en zor zamanlarında yanındaydım ve ona tüm sahipleniciliğimle kol kanat geriyordum. Olayların en trajik kısımları da tam olarak burada başlıyor.

Ablamın kocasıyla aram pek iyi değildir. Kendisinin durumu bi hayli iyidir. Ailesi asker kökenli olduğu için ve babası eski OHAL zamanlarında Güneydoğu’da aktif görevlerde bulunduğu için hayvani paralar kazanmışlar ve bunu değerlendirmişler. Kendisi ablamla evlendiği günden beridir hep bizimkileri, akrabalarımızı ve beni hakir gören, aşağılayan, su katılmamış kallavi bir orospu çocuğudur. Beni sürekli kıza tekrar yanlamam için gazlamaya başladı. Başardı da. Bir gece odasında konuşurken (tabii kıza yapıştırma beklentisi had safhada götlüğün lüzumu yok.) bir anda kucağımda buluverdim. Sonradan özgüvensizliğimden, beceriksizliğimden, korkumdan ve kıza üzüldüğümden (üzüldüğüm kısmı doğruydu) kalkıp gitmek zorunda kaldım. Kapının önüne geçti, yalvardı, yakardı gitmemem için. Ama çıkıp gittim. Birkaç öpüşme ve yalaşmadan ötesine gitmemiştim. İlerleyen günlerde kız, Mertcan askerden döner dönmez evine gitti ve bütün geceyi çocuğun evinde geçirdi. İki gün sonra diğer herifin evinde sabahladı. Sonraki günlerde kızın bir arkadaşı vardı. Geyik olsun diye, ablamın kocasının da olduğu bir ortamda “yea, şu kızı ayarlasana bana” demiştim. Ve ciddiye alınmıştı bu dediğim. Pezevenk enişte de “e tamam işte tam senlik bu kız, yürü, yapıştır, koçum, aslanım vs” diye onaylıyordu. Bi anda tanımadığım kızı müstakbel sevgilim yapmışlardı. Ama benim aklım Meral’deydi. Oysa, ben istemediğimi söylememe rağmen arkadaşıyla konuşmuştu bile. Ertesi günü bir kafede buluşulacaktı. Eniştenin 4×4 jipiyle kafeye gidildi. Kızın ortalama bir tipi vardı. Sonradan, Meral ve enişte kalktılar ve “sizi biraz yalnız bırakalım” gibisinden bişeyler söyleyip gittiler. Yaklaşık bir saat kadar da gelmediler. Ben artık önümdeki kızı dahi unutmuştum, kız da muhtemelen benden iğrenmişti. Normalde o düzeydeki bir kızın benden iğrenmesini egoma büyük bir darbe olarak algılar, haftalarca şişinip bunalıma girerdim (genç kız hareketleri dikkat ederseniz) Bende jeton neyse ki erken düştü. Hala delilim yok ama adım gibi eminim ki kız, puşt enişteyle jipin içinde emmeli gömmeli skişmişti. Sonradan kızla konuşurken attığım zarfları yutan kızın paniklemiş hali, tüm mevzuyu teyit etti. Götoğlanı enişteye gittiğimde tabii ki de inkar etti. Evlerine gittim. Durumu ablama dahi söyledim. Ablam bana inanmadı. Öyle bi kızın bu adamla ne işi olur? dedi. Enişte de bir anda “İzmir’in yarısı benim ailemin, sıkıntı olursa hepsi gelirler” tarzında bişeyler geveledi. Oysa ki ona göre endişelenecek bişey yoktu. Olayı büyüklere anlatmadım. Sadece anneme anlattım. Orospu çocuğu enişte, telefonda anneme benim psikoloğa görünmem gerektiğini, boşlukta kaldığımı ve artık tehlikeli olmaya başladığımı söylemiş. Sonradan oturup anneme anlattığımda annem bana inandı, sadece ablamın huzuru kaçmasın diye kimseye bişey söylemedi. Mallığın doruklarında gezindiğim bu olayda, hem kendi elleriyle sevdiği kızı başkasının kucağına meze eden bir alagavattım. Diğerinde de kızın pezevenk enişteyle yalnız kalabilmesi için sıçrama taşı olmuş bir gerizekalıydım. Hem aşağılanmış, hem küçümsenmiştim, ayrıca suçlanmıştım, hem de giren bana girmişti. İkisi de kaldıkları yerden devam ediyorlar. Manyak olan ben oldum amk. He, ikisini tanımam için müthiş bir fırsat oldu. Ayrıca kırmızı hapla ilgili ciddi anlamda sorgulamalarımı başlatan travmatik olay da budur. Ben de sitede, aranızda olan biriyim ama bazı tanıdıklarıma blogdan bahsettiğim için ayrıca rumuzumu da bildikleri için, farklı rumuzla yazmak istedim. Herkes buna benzer olaylar yaşamış mıdır bilemem ama bu baya baya şiddetliydi. Belki biraz daha normale yakın ve kaldırılabilir bi mevzu olsaydı, tabak çevirmek veya hatunlara yanaşmak konusunda bu kadar tereddütte olmazdım. MGTOW yoluna kötü şekilde giriş yaptım anlayacağınız. İşin kötüsü kızla ve o orospu çocuğuyla görüşmeye devam etmem gerekiyor. Nefret gitti ama yapılanları da unutmuş değilim. Benzer bişeyi yaşamış olanınız varsa, sakın intikam almaya falan çalışmayın. Daha da pis boka batarsınız, çıkamazsınız. Şuan tabi skimde değil, 7-8 sene geçmiş amk. Herhangi bi sorun yok davranışlarımda, gayet normalim. Ama ikisinden biri önümde tökezlerse de tekmeyi atmakta sakınca görmem. Mahmut abiye de paylaştığı için teşekkür ederim. Kendinizi kullandırmayın. Kırmızı hapın da ötesinde, elinizi sikin ama şerefli, onurlu yaşayın. Kimseye eyvallahınız olmadığında, sizden iyi olduğunu düşündüğünüz kim varsa, ondan öndesiniz demektir. Bence bir erkeğin sahip olabileceği en büyük güç, kimseye mecbur olmamaktır. Sitedeki yazıları iyi belleyin. Yoksa böyle belletiyolar. Umarım sitedeki herkes, istediği noktaya gelir. Kendinize iyi bakın.

Rumuz: Toyboy

Vaka Çalışması – Yapılmaması Gerekenlerden Gerçek Bir Örnek – 1

Blogu uzun bir süredir takip ediyorum ve çok şey öğrendim. Red Pill forumunu da takip ediyorum tabi ki. Hatalarımı kabul etme konusunda bir problem yaşamıyorum tam tersi paylaşmam gerekenleri de blogla veya sizinle paylaşmak istiyorum. Uygun görürseniz yayınlayabilirsiniz. Yayınlama gereği duymasanız bile okuyup yorumlamanız bana çok şey katacak. Olayın özeti Meriçliğin ve betalığın ötesi bir durum. Bunları görüp yapmasınlar diye paylaşıyorum ki zaten bu blogdan birşeyler öğrenmiş insanların bu duruma düşeceğini zannetmiyorum. Bu benimle kız arasında geçen konuşma. Kızla aynı sınıftaydık ve bildiğiniz üzere sınıfın Whatsapp grubu kuruldu. Ben kıza mesaj atmayı düşünüyordum ama beklemediğim bir şekilde ilk mesajı bana kız attı. Konuşmalar gayet iyi gidiyordu fakat sık mesaj atmam bir hataydı ki Erkek Adam Bloğunda da buna değinildi. 2 haftalık sürecin sonlarına doğru ben umursamayan ve bir kıza ihtiyacı olmayan adam havasından çıkınca haliyle işler yokuşa sürüklenmiş oldu. Kız benim davranışlarımın değiştiğinin farkına varınca benim ondan hoşlandığım düşüncesine de kapılmış oldu. Konu gece bir şekilde bu yöne kaydı ve 2 gün içinde olanlar oldu. Konuşmaları zaten sizinle paylaşacağım. Yaptığım hatalara değineceğim ki daha tecrübeli olanlar daha farklı ve ayrıntılı yorumlar getirebilirler.

Kız: İyi geceler , tatlı rüyalar.

Erkek: Sana da. Sınavdaki kötü not için üzgünüm herşeyi düzelteceğim.

Kız: Ha şey neden böyle birşey dedin ?

Erkek: Hep sana mücadele etmen gerektiğini söylemiştim ne olursa olsun gücünü kaybetme demiştim fakat bir anlığına ben kaybettim.

Kız: Düzelteceksin

Erkek: Söz veriyorum.

Kız: Bana karşı sorumlu hissetmeni istemiyorum aslında.

Erkek: Neden ?

Kız: Bilmiyorum rahat hissettirmiyor.

Erkek: Hoşlandığımı mı düşünüyorsun ?

Kız: Hayır öyle bir fikirden bağımsız.

Erkek: Sana karşı sorumlu hissetmiyorum fakat fikirlerine önem veriyorum seni ayrı bir yerde görüyorum yeterli mi ? ( İşte y**rağı burada yemiş olduk bir anlamda. )

Kız:Yeterli değil. Açık değil. Oturmuyor tam bende sanırım.

Erkek: Açık mı olmamı istiyorsun

Kız: Bilmiyorum. Sanırım.

Erkek: Sana karşı içimde saf bir sevgi var ama bu öyle sıradan insanların anlattığı saçma aşk teorileri gibi bir şey değil.

Kız: Anladım.

Erkek: Artık uyu seni çok tuttum

Kız: Ben sanırım bana karşı oluşturduğun merakın dışında özel bir ilgi oluşturman fikrini oturtamıyorum. Mesela ben de seni çok merak ediyorum ama ben başka ilgimi çeken ortak ilgi alanlarımız olduğunu düşündüğüm herhangi bir insanı merak ettiğim gibi ediyorum. ( Ben seni arkadaşım olarak görüyorum anlamına geliyor bu )

Erkek: Bende neyi merak ediyorsun. Sormak istediğin bir şey olunca açıkça sorabilirsin

Kız: Sohbetimiz içerisine giriyor bunlar zaten

Erkek: Tamam o zaman problem özel ilgi mi

Kız: Özel ilgi ve kastettiğin sevgiyi biraz açar mısın

Erkek: Özel ilgi değil sadece seni diğer insanlar gibi sıradan görmüyorum anlatabildim mi

Kız: Evet

Erkek: Şimdi sevgiden mi bahsetmemi istiyorsun

Kız: Evet

Erkek: Sen ne hissediyorsun. Benim sana bakış açımı nasıl hissediyorsun.

Kız:Bilmiyorum. Bunu anlatmak istemiyorum sanırım.

Erkek: Özgür olmalısın

Kız: Bazen beni izlediğin hissine kapılıyorum

Erkek: İzlemek derken ne anlamda ?

Kız: Gün içerisinde

Erkek: Gözlerine bakmam gibi mi ?

Kız: Hayır aynı ortamda değilken mesela sen başka insanlarla sohbet ederken ben başka insanlarla koridorda. Bunun gibi.

Erkek: Yani bilerek mi geldiğimi düşünüyorsun. Takip etmek gibi mi

Kız: Takip etmek değil. Bakmak, gözlemlemek. Odak noktasının ben olması gibi.

Erkek: Seni gözlemlemeye ihtiyacım yok ki zaten çoğu şeyi anlattın bana.

Kız: Tamam

Erkek: İçine dert ediyorsun.

Kız: Rahat değilim.

Erkek: Bu benden mi kaynaklı ?

Kız: Bilmiyorum. Benden de kaynaklı bence

Erkek: Seni seviyor olma ihtimalim seni korkutuyor.

Kız: Evet

Erkek: Eğer sevseydim ne yapardın ?

Kız: Niye böyle şeyler düşünüyorum bilmiyorum.

Erkek: Peki neden korkuyorsun ? Önemli olan bu. Kırmaktan mı , kaybetmekten mi ?

Kız: Biri beni sevsin istemiyorum pek.

Erkek: Farkındayım seninle okulda çok konuşmamamın sebebi buydu. ( Kırmızı hapın acı tadını almaya başlıyoruz. )

Kız: Neydi.

Erkek: Sana karşı duygusal bir şey hissetme tehlikesine karşılık kaçıyordum.

Kız: Evet bence de iyi yapıyormuşsun. ( Hapın boğazdan inişi )

Erkek: Ama hissediyorum bu konuda senden özür dilerim. ( Bir de özür dileyerek sıvadık )

Kız: Hayır özür dileme

Erkek: Daha dikkatli davranmaya özen göstereceğim

Kız: Böyle hareketlerini kısıtlamasını istemem kimsenin bana karşı ama bu bir korku.

Erkek: Aklın karışıyor ve kendini iyi hissetmiyorsun. Bu benim için iyi bir durum değil ben kendimi düşünerek yaşayan birisi değilim.

Kız: Yani evet.

Erkek: Bunlara takılma bu benim sorunum. Artık uyumalısın.

Kız: Uyuyorum o halde

Erkek: İyi uykular

Kız: İyi geceler

Evet beyler gördüğünüz gibi olan oldu zaten geri dönüşünün olması da mümkün değil. Bu olaydan sonraki gün okula gittik ve aynı sınıfta olmamıza rağmen kıza hiç bakmadım bana dönüp baktığında hiç umrumda olmadı. Bir kelime bile konuşmadık. Kız neredeyse ağlayacak gibiydi 1 saat içinde sık sık bana baktı. Okul bittikten sonra eve gittiğimde bana şu mesaj geldi:

Kız: Konuşmayacak mıyız ?

Erkek: Neden bu kadar aklına takıyorsun ?

Kız: Neden mi? Ciddi mi soruyorsun bunu

Erkek: Evet

Kız: Bence bunun cevabını kendin verebilirsin.

Erkek: Ne cevap vermemi bekliyorsun. Seninle güzel şeyler paylaştık sırlarımızı anlattık. Bu yönden bu tepkiyi beklemiyordun bunu biliyorum ama dün beni izlediğini hissediyorum rahat değilim dedin ben de ona göre davrandım.

Kız: Ona göre böyle mi davranmak lazım. Kafanı çevirmek. Özür dilerim bunu söylediğim için ama çok kırıcı geldi fazlasıyla.

Erkek: Konuşmak istemediğimden değil ama öyle rahatta davranamazdım. Benim de senin gibi kendi yarattığım bir duvar var.

Kız: Pekala o zaman. İyi akşamlar diliyorum.

Erkek: Herşey normalmiş gibi davranıyorsun.

Kız: Sana karşı herhangi bir davranışta bulunmadım. Sadece bugün yüzüme dahi bakmadığın için sormak istedim konuşmayacak mıyız diye. Sen de neden öyle tepki verdiğini anlattın kendi duvarlarından bahsettin .

Erkek: Konuşmakta sakınca bulmuyorsan konuşurum bu problem değil.

Kız: Konuşmakta sakınca bulmak ? Ben bunların hiçbirini dile getirmeyi bırak düşünmüyorum bile.

Erkek: Sen tehlike görmüyorsun yani

Kız: Pek çok insanla sohbet ediyorum. Şu an bunu açıkladığıma inanamıyorum mesela. Her sohbet ettiğim insanı tehdit olarak görmüyorum ben. Fakat bugün kafanı çevirdin. Sohbet etmeyi bırak kafanı çevirdin ısrarla.

Erkek: Tamam kırıcı davranışımdan dolayı özür dilerim. ( Asla edilmemesi gereken bir özür. )

Kız: Ben pek ifade edemiyorum kendimi.

Erkek: Ben seni anlıyorum. Bana anlatmana gerek yok gözüne bakmam yeterli benim için.

Kız: Bunu ben istemedim. Ben sadece korktuğum birşeyi dile getirdim. Keşke getirmeseydim. Çünkü bugün sana günaydın bile diyemedim.

Erkek: Sakin olur musun

Kız: Sakinim

Erkek: Demek istediğin herşeyi anladım. İfade etmek istediklerini de o yüzden rahat ol lütfen.

Kız: Ben arkadaşlığımızı çok kıymetli görüyorum.

Erkek: Ben de öyle görüyorum. Bir an öyle düşünmediğimi düşündün ama

Kız: Evet

Erkek: sonuç olarak şimdi nasılsın

Kız: İyiyim tabiki

Konuşmalar gördüğünüz gibi böyleydi. Bu günden sonra herşey normalmiş gibi devam etti fakat bir süre sonra mesajlarıma geç cevap almaya ve devamında da hiç cevap almamaya başladım. Konuşmalarından tamamında ” Meriçliğin ve betalığın zirvesine nasıl ulaşılır? ” sorusunun cevabını almış olduk. İşin kötüsü de bunları yapmamam gerektiğini bildiğim halde yapmamdı bu apayrı birşey. Aslında herşey apaçık ortada. Yapmam gereken şey zaten belli. Kızdan hızlıca uzaklaşmak. Bundan sonraki yorumlar sizlerin.

Konuk Yazar : Secret Child

Çağdaş Evlilik

Vaka Çalışması – Neden boşandım / Boşanan adam yazısından sonra aklıma esti, eski erkekadam.com’dan internette geriye kalan yazılar var mı diye araştırmaya başladım. Şu aşağıdaki yazıyı buldum. Yazının en az bir 15 yaşında olması lazım. Muhtemelen 2000 yılı civarında yazılmış. Yazarı kadın :

Çağdaş evlilikle ilgili güzel yazılar görüyorum gazetelerde ve dergilerde, bu konuyu bir de ben irdeleyeyim dedim. Yıllardan beri kadın erkek ilişkilerinin, kadının toplumda değişen rolüyle nasıl etkilendiği yolunda bir sürü laf ettik, dinledik. Sosyologlar, çalışma hayatına kadının girmesiyle eşler arasında eşitliğin nasıl sağlanacağını, yuvada demokrasinin nasıl hakim olacağını anlatıp durdular.

Öyle ya, buna kim karşı gelebilirdi ki, evin dışında eşit sorumluluk, karşılıklı paylaşım, bireysel olarak kendi başına ayakta durabilen bireylerin bir araya gelmesiyle daha da sağlamlaşmış geleneksel tavırları yok sayan bir çağdaş yuvaya? İşte ülkemizi geleceğe taşıyacak çağdaş kadınlar ve onların yetiştireceği sağlıklı çocuklar böyle bir ortamdan çıkmazdı da nerden çıkardı?

Kendimi ve yaşıtlarımı bir dizi Amerikan filmiyle pompalanan bu çağdaş evlilik oyununda buldum. Ben ve okuldan arkadaşlarım hepimiz üniversite mezunu, dil falan bilen iyi şirketlerde işe girmiş, gelecek vaat eden, modern görünümlü eşi ve arkadaşları ile her tür konuda tartışabilen, açık fikirli insanlardık. Kocalarımızın da bizden aşağı kalır yanı yoktu. İyi okullar, iyi meslekler, alınan ödüller, kaliteli hobiler ve bu adamlarla yapılan annelerimizin evliliğine benzemeyen evlilikler.

Hatta “Siz hala annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz?” diyen o reklamın tutulma sebebi bu yeni çağdaş Türk aile modeline olan inançla ilgiliydi. O zayıf, genç ve “educated” görünen kızın eski evli kadınlarla hiç benzerliği var mıydı? Yapılan yemekler bile bu çağdaş evliliğe uygundu. Piliç roti yapılırdı ama yaprak sarma geleneksel durumu temsil ettiği yapılmazdı. Çok zor olduğu için değil inanın bana, lazanyadan daha kolaydır yaprak sarma yapmak. Ama çağdaş evlilikteki kadın kendine bu kadar “domestic” bir görünüm veren ve annesine benzeten sembol haline gelmiş bu yemeği yapmayı ret eder, tatlı eksi soslu tavuk ve spagetti yapıp kocasının önüne koyar durmadan. Yada dolma isteyen kocasını annesinde yemesi gerektiği konusunda ikna eder. Ev kadınlığı sebebiyle boş olan saatleri oyalayan bu yemek aynı zamanda kocaya olan hizmetin ve özeninde göstergesi olduğundan olsa olsa annede yenir. Erkek de karısının haklı bularak annesini yağlamaya gider. Anne hakikaten güzel yapamıyor kimse senin gibi der ve aksamdan artanları da evine götürür annesinin isteği ile. Bu çağdaş adam, artan sarmaları karısına yedirdikten sonra bulaşıkları makineye dizer. Karısı Cosmopolitan’ı okurken o da bilgisayarda briç oynar uluslararası rakipleriyle.

Yarınki toplantıları sebebiyle şöyle bir grafiklere bakarak huzur içinde yatmaya gidilir. Pazar olmadığı için sevişmek için uygun zaman değildir. Zaten önemli bir toplantı öncesi bu tip bir hareket gereksizdir. Her ikisinin de içlerinde güzel bir huzur vardır, ne göbekleri çıkmıştır anne babaları gibi ne de onların hayatına benzer yaşantıları vardır. Karşılıklı olarak arkadaşlarla girilen en sıkı fıkı pozlar ve belden aşağı esprilere çağdaşlığın verdiği genişlik ile gevrek gevrek gülümsenir sonra. Tüm bu olanlar arkadaşlara “evlilikte eşlerin kendilerine ait özel alanlarının olması ve her şeyi paylaşmak zorunda olmamak” konusunda ne kadar ilerleme gösterildiğine dair kanıt olarak söylenir. Eve altyazısız orijinal cd’ler dvd’ler alınır, film en detayına kadar irdelenir yönetmenin becerisi ile kameranın yeri falan konusunda bir sürü sanatsal tartışma yapılır da erkek gibi davranmayan bir erkeğin evdeki yeri konusunda konuşulmaz.

Annesini üzen babası gibi davranmamak konusunda ufak tefek şeyler düşünmüş olan bu erkek iyi bir işi, şık takım elbiseleri, güzel bir arabası olsun diye Anadolu liseleri sınavından bu yana devamlı test edilmektedir. Test edile edile sınanmayı ve kendini beğendirmeyi bir görev kabul etmiş bu erkek işe giderken eline harçlık vermeyeceği, kendi arabasını kullanan, bakımlı, kariyer sahibi ve Kant’ın Estetiği üzerine konuşacağı bir kadın hayal eder. Bu kadın da onunla benzer dönemlerde kolej sınavlarına girmiş ve basarıyla çıkmış biri olmalıdır. Kızın hangi okuldan mezun olduğu, o okulun kaç taban puanla öğrenci aldığı ve kaç dil bildiği hangi şirkette çalıştığı eş dost arasında çok önemlidir. Beraberce çok elit insanlardan oluşmuş bir çevrenin içine giriverir bu çağdaş çift. Cici karısına annesinden çok farklı özellikleri sebebiyle saygıda ve sevgide kusur etmez bu çağdaş erkek. Evdeki demokrasi havası sürsün diye her bir şeyin kararını beraber verirler. Hatta bir müddet sonra bu zavallı erkek iplerin tamamen kadının eline geçtiğini fark edemez bile. Yanlış bir şey aldığında evde yediği azarı aklında tutup, daha sonra donunu bile karısına aldırır. Sen seç sevgilim der. Ben iyisini beceremiyorum. Yılların ezilmişliği ile zaten bu fırsatı beklemiş olan bu hırslı kadını ise artık tutabilene aşk olsun. Ergenlikte “Ben annemin çektiklerini çekmeyeceğim” diyen söylevler, evlenince “Seni sünepe, beceriksiz ve kişiliksiz adam”a dönüşür. Annesinin babasına söylemeye cüret edemediği tüm lafları o iyi eğitilmiş çağdaş kocasına söyleyiverir. Zavallı hale getirdiği adamın kibarca bu zavallılığı kabulleniş şekili daha da midesini bulandırır ama zayıfı ezmenin verdiği hazla devam eder. Nasılsa tüm kontrol ondadır. “İki kişilik topluluklarda demokrasi olmaz” fikrine ulaşılması fazla zaman almaz. Ama erkek bunca yıldır o kadar törpülenmiş ve geleneksel yapıdan o kadar uzaklaştırılmıştır ki karısına karsı gelmeye cüret edemez. Annesinin karnındaki o huzurlu günlere kadar geri dönmek ister. Ama karısı göndermez. Çünkü akşama lunalı modern tarifler yapılmalı hatta yemek sonrası benzer familyadan arkadaşlarla “in” mekanlarda tatilde hangi ülkeye gitmeli diye fikir alışverişi yapılmalıdır. Dışarı çıkarken dekolte giyen karısına bu kıyafeti nasıl da yakışmıştır ve nasılda herkes ona bakmaktadır. Ve adamın yerinde olmak istemektedir. Karısıyla gurur duymalı ve onun kaprislerine boyun eğmelidir. Çok yanlış yaparsa zaten karısı ondan daha çok kazanan birini buluverir. Kendisi de şirkete aldığı yeni gencecik sekreter kızla erkeklik oyununu oynar . Zaten kendini erkek diye yutturacağı bir tek bu gözü açılmadık eğitimsiz kızlar kalmıştır. Karısıyla uğraşıp niye kimsenin huzurunu kaçırsın ki… Yaptığı üç yanlış karısı tarafından bir doğruyu götürebilir. Böyle düşüne düşüne, cinsel organları dışında kadından hiç bir farkı kalmamıştır. Kendi evriminin karısına doğru olduğunu görmez. Nitekim yıllarca alınan ortak eğitim erkeklerde var olan bir çok baskın özelliği törpülemiş, kadınlardakini ise sivriltmiş ve cinsleri karşılıklı olarak birbirine benzetmiştir.

Ben önceki yazımda ne kadar erkeklere benzediğimi söylediysem de çevremdeki erkeklerin nerdeyse hepsini de kadınlaşmış buluyorum. Termosifonu onarmaya gelen tesisatçı dışında erkek gibi davranan erkek yok şu sıra (bakınız termosifoncu fantezisi). Doğum günlerini parti yapıp kutlayan, manikür yaptırarak bakımlı görünen, rejim yapan bir erkek grubu var. Öğle yemeklerinde hep beraber light salata yediğim, marka kıyafetler alan, spor salonuna gidip step yapan, meyve kokteyli içen, yüzündeki sivilce için dertlenen solaryuma giden, karısını, kız arkadaşını günde üç kez arayıp hesap veren çok iyi eğitilmiş erkeklerle dolu ortalık. Bahsettiklerim gay falan değil, baya erkek iste. Hatta cuma aksamı Vogue’dan kaç karı kaldırdığından ve götürüp düdüklediğinden bahseden harbi erkekler bunlar ama o kadar yontulmuşlar ki. Asian fantasy sitelerine girip, Pamela Anderson’un silikonlu memelerini “download edip”, dil bilen hatunlarla ingilizce düzüşen test çocukları bunlar. Yurdumun fizyonomisinden türlü kozmetik hilelerle uzaklaşmaya çalışan, kafayı en çok nasıl göründüğüne, kaç para kazandığına ve arabasının markasına takmış bu grup erkekler, babalarının erkek özelliklerinden ne kadar farklı hale geldiklerini maalesef gururla anlatırlar.

Bizim babalarımız gibi görünen erkeklerin genç versiyonları bugün daha alt sosyo-ekonomik seviyede. Ya babamız yaşındaki adamlarla çıkacağız. Bir çok kadın bunu neden yapıyor bilmem anladınız mı? Ya da daha alt sosyoekonomik seviyeden erkelerle yaşayacağız. Adam gibi adamlara ulaşmanın yolu bizim plazalardan ve in mekanlardan geçmiyor… Hiç boşuna barlardan cafeler’den veya bilmem ne şirket yemeklerinden bir adam gibi adam bulurum sanmayın. Bozun musluğu, çağırın bir tesisatçı ya da bir tüpçü. Şansınız varsa aradığınız gibi olabilir. O musluğu onarırken siz de ona fırından yeni çıkmış kurabiyeler ikram ederek kendinizi daha kadın gibi hissedebilirsiniz.

Karar sizin. Ben 30 yılın sonunda anladım ki, erkeğin az yontulmuşu makbuldür. Yontuldukça kadına benzer.

Kaynak : erkekadam.com

Yazar : Ayşe Tekin

Vaka Çalışması – Neden boşandım / Boşanan adam

90ların son yılında, daha 18 yaşında bir yeni erişkin olarak o dönemde kızlarla neyi yanlış yapıyorum diye kafa patlatırken elime bir kadın psikolog tarafından yazılmış, ilişkilerle ilgili bir kitap geçti. Tam hatırlamıyorum ama ismi “Sesimi Duyuyor musun?” gibi birşeydi. Bir kadından ilişki tavsiyesi kitabı okuyarak çok avantajlı bir konuma geçeceğini düşünen ben, heyecanla kitabı okumuş ve ondan sonraki 1 yılda kadın – erkek ilişkilerinde daha da dibe vurmuştum 😀 Kitap duygularınla barışık olmak, açık iletişim, ona küçük süprizler yapın tadında bir saçmalıktı.

Ulan psikolog hatun tavsiyesi bulmuşum neden dibe vurdum diye araştırırken (neden acaba?) o zaman yeni bir şey olan internette erkekadam.com çıktı karşınma. Bu site, feminizme karşı hiçbir erkek hareketinin olmadığı o karanlık dönemde bir ışık idi.

O zaman bende bilgisayar yok. Bilgisayar laboratuvarında günlerce bu siteyi okumuştum. Bu adamlar sayesinde kadın doğasını biraz anlamıştım ve bence bu site olmasa daha yeni başladığım üniversiteyi muhtemelen bakir bitirirdim.

Keşke o zaman arşiv alsaymışım. Site bugün ortada yok ve arşivini de bulamadım. Ama sitenin efsane yazarı boşanan adamın şu yazısını buldum. Çok sağlam bir yazı, bugün kırmızı hap gibi ismini koyamadan, formüle edemeden ne kadar çok kırmızı hap kavramı gösteriyor! Yine de öğreti ortada olmadığı için, üstad Boşanan Adam bile bazı şeyleri göremiyor ya da yanlış tanımlıyor. Örneğin “iyi bir insan” olduğu için acı çektiğini sanıyor “kötü olunca” değere bindiğini düşünüyor. Oysa bir mavi haplı beta olarak “kendini feda ederek femineni ne pahasına olursa mutlu etmeyi” iyilik sanıyor ve “kendi ihtiyaçlarını düşünmeyi” kötülük olarak algılıyor. Kadının neden o çekilmez dırdırcı yaratığa dönüştüğünü analiz etmiyor. Ve neden kadının tekrar canlandığının adını koyamıyor : Korku oyunu (Dread Game). Neyse bir ara bu yazının analizini de yapmak lazım.

Fakat şunu söyleyeyim; neredeyse 20 sene sonra yine okuyunca şunu anlıyorum ki eğer bir erkek yılların betalığı ile artık sınıra kadar acı çekerse, kırmızı hap kendi başına erkekte ortaya çıkıyor zaten. Hatta aslına bakarsanız, kırmızı hap öğretisi olmazsa bu öfke olarak çıkıp orada kalıyor. Oysa bugün kırmızı hap bu öfkeyi dindiriyor. Eğer o dönemde kırmızı hap olsa, bu adam muhtemelen özeleştiri yapıp yuvasını yıkmayacaktı. Bugün neyse ki internet ve bunun gibi siteler var ki, bir erkek sadece birkaç sene acı çekip işin aslını öğrenebiliyor ya da sadece öfke aşamasında takılmıyor.

Neden boşandım / Boşanan adam

Evliliğimiz boyunca karım Julide beni başta cinsel olmak üzere pek çok konuda inim inim inletmişti. Dayanabilmek için elimden ne gelirse yapmıştım. Her şeyden önce kendimi “iyi bir insan” olarak algılıyordum.

Bayağı erkeklerin tarzı “kötülüklerden” karıma yapabilmem söz konusu bile değildi. Ancak ne kadar gayret göstersem karımın içindeki mutsuzluk tabakası bağışıklık kazanan bir bakteri duvarı gibi aynı oranda kalınlaşıyordu. Yani bu mücadelede hep benden bir adım öndeydi. Evde kavga, gürültü, sinir krizleri, bayılmalar ve kıskançlıklar da gırla gidiyordu. Üniversitede tanışıp, sevişerek evlendiğim genç kız yerini hızla bir felakete terk ediyordu.

Evlendikten kısa bir süre sonra cinsel yaşantımız seyrelmeye başladı. Daha otuzuna basmamıştım ve haftada bir defa sevişmek normal sayılıyordu. “Canım her evlilikte böyle olur, ilk günlerin heyecanının tutmak kolay mı?” türünden yaklaşımlara diyecek birşey bulamıyordum.

Aradan birkaç yıl daha geçip de o günleri bile arar hale gelince nerdeyse tüm dünyamın karardığını görüyor ama hiçbir şey yapamıyordum. Modern ve iyi bir erkek olarak yapabileceklerimiz son derece sınırlıydı ya da bizi birileri fena halde böyle olması gerektiğine inandırmışlardı.

Cinsel dürtülerimi bastırabilmek için ağır sporlara ve ağır çalışmalara yöneldim. Evet, çok zaman insan bütün  enerjisini ve hırsını bu şekilde yok edebilirse belli bir huzura kavuşuyormuş. Ama işte tam “rahatladım” derken ofisteki genç bir kadının evrak verirken geliveren teninin kokusu, iskambil kağıdından dev bir şato yapar gibi kurduğunuz iç dengenizi bir anda yıkıveriyordu. Bunlar çok masum durumlardı. Hergün sekiz, haftada kırk saati omuz omuza çalışarak geçirdiğimiz hanımlardan samimi olarak ilgi gösterenler de çıkıyordu. Ama “Ah, o iyi adam olma” zorunluluğu yok mu? İşte hep oraya takılıp kalıyordum.

Bu arada karımı daha çekici görebilmek için yaptığım her hareket geri püskürtülüyordu. Yurt dışına yaptığım yolculuklardan aldığım iç çamaşırları orjinal etiketleriyle dolapta beklerken, karım her akşam rengi kaçmış aynı eski eşofman altı ve üstten ikinci düğmesi kopuk ince yün hırkasıyla yatağa girmekte ısrar ediyordu. “Çok üşüyormuş!” Ayrıca karımın incecik beli yerini yaygın bir kalçanın üzerine kalıplaşmış iri bir göbeğe, dik göğüsleri de yerlerini şimdi burada tanımlamak istemediğim başka birşeylere bırakmıştı. Arada sırada zamanın ne zalim olduğundan söz ettiğini duyup ifrit oluyordum. “Parmağını bile kıpırdatmazsan zaman sana ne yapacaktı ki?” Kendini bir mirasyedinin sorumsuzluğuna bırakmış, zararını çekmek de bana kalmıştı.

Yaşamımın en büyük hatasını yapmamın da üzerinden tam tamına on dört yıl geçtikten sonra kırk yaş bunalımının da yardımı ile gece boyu düşünmeye başladım. Artık sevişmelerimiz aydan aya bile değildi ve ben de on sekizindeki kadar (maalesef) istek doluydum. Ayrıca yatakta yaşadıklarımızın kalitesi ise sayısından da beterdi. İki ay bekledikten sonra karşıma çıkanla sertleşmediğim bile oluyordu.

Sonunda iki konuda kesin karara vardım. Birincisi bir sevgili bulacaktım, ikincisi de karımı tüm eksikleriyle sevecektim. Tipik bir körün gözlerini, bir sakatın bacaklarını seveceğiniz gibi. Ondan ayrılmayı, aradaki bir çocuktan ve şu anda hatırlayamadığım bir dolu başka nedenden istemiyordum. Karımın bu saatten sonra düzeleceğine ise zerre kadar ihtimal vermiyordum.

Ama o tamamen düzeldi ve bende ondan bu nedenle boşandım …

Ayşe ile aynı iş yerinde üç yıl kadar birlikte çalışmıştık. Orta boylu, hafif topluca, uzaktan bakıldığında kesinlikle güzel bulunmayacak bir hatundu. Benden bir yaş büyük olması dışında başından da iki evlilik geçmişti. Ancak inanılmaz bir yaşam enerjisine sahipti. Akmerkez’de onunla karşılaştığımda ofiste yaptığımız süper tatlı geyikler aklıma gelmişti. Hemen yukarıdaki kafeterya bölümüne çıkmış bir kahve içme bahanesiyle iki saate yakın kaynatıvermiştik.

Kararımı verdiğimde bulacağım sevgiliyi genç, ince, uzun, dik göğüslü bir manken tiplemesi gibi hayal etmiştim ve Ayşe dört özelliğin dördünde de bunun tam aksiydi ama ertesi gece onun yatağında bunların ne kadar da anlamsız şeyler olduklarını düşünüyordum. İlk soyunurken hiç de güzel görünmeyen o bedenden öylesine güçlü bir istek ve ateş çıkmıştı ki bir ara nefesim kesilmişti. Mecazi olarak söylemiyorum.

Gerçekten bir an nefes alamayıp ve öleceğimi sanmıştım. Bir erkeğin bu kadar şiddetli orgazm yaşayabileceği en ucuz porno romanlarında bile yazmıyordu. Bu da yetmezmiş gibi üç saat sonra bir ikincisi daha başıma gelecekti.

Çok gırgır bir fıkra duymuştum. Kadınlar manastırında genç bir rahibe koşa koşa baş rahibeye çıkar ve hıçkırıklar içinde en büyük günahı işlediğini söyler ve günahlarının affolması için bir yol göstermesini ister. Baş rahibe kızın yüzüne şöyle bir bakıp bir limon almasını, sonrada ikiye kesip bir yarısını yemesini salık verir. Genç kız sevinçle “o zaman günahlarım affolacak mı?” diye sorar. Baş rahibe acı acı gülümseyerek “Günahların affolmayacak ama yüzündeki bu salakça mutlu gülümseme silinecek ve diğer rahibeler durumu anlamayacak” der.

Gün ağarmadan ve yarım limonu yemeden eve gittiğimde Julide her zamanki yatak kostümleri ile horluyordu. Açıkçası ilk hafta bendeki değişikliği fark etmedi. Ancak bir süre sonra uyanmaya başlamıştı … Müthiş şaşırdığını hatırlıyorum. Nasıl oluyordu da dünyanın en efendi adamı böyle birşey yapıyordu. Bir süre cidden bocaladı ve sonunda karşı saldırıya geçmeye karar verip, eskiden beri uzmanlaştığı kıskançlık krizlerinden birini yapmaya kalktı. Bu durumda anteni kopmuş bir cep telefonundan daha kapalı olurdu. Konuşmanın faydasız olduğunu bildiğim için eskisi gibi ellerinden tutup onu yumuşatacağıma masanın üzerindeki ağır Murano kesme kristal kül tablasını alıp karşıdaki vitrinli dolaba fırlattım. İnanılmaz bir şangırtı koptu. Julide taş kesilmiş kalmıştı.

Aslında anasının bağırtılarına oldukça alışık olan Yeşim de odasından fırlayıp gelmişti. Çıt çıkmıyordu. “Bana kahve yap” dedim. “Orta şekerli Türk kahvesi olsun”. Gidip koltuğa oturdum ve dışarıyı seyretmeye başladım. Biraz sonra titreyen elleri ile kahveyi getirdi. Hayatımda ilk kez gerçekten “erkek” olduğumu hissediyordum. Ve son derece mutluydum. Arkamdan gelmeye başlayan minik şangırtılardan ve sessiz hıçkırıklardan cam parçacıklarının toplanmaya başladığını anlıyordum. Keyifle kahvemi höpürdettim.

Ayşe oldukça başarılı bir iş kadınıydı. Toplantılarıydı, seyahatleriydi derken haftada iki üç kezden fazla beraber olamıyorduk. Bu da benim son derece işime geliyordu. Bir yandan Julide’ye acıyordum ve her ne kadar bu duruma düşmemizde yüzde doksan onu sorumlu tusam da içim biraz eziliyordu. Cinsellik bu kadının içinde yoktu. Allah vermediyse onun ne kabahati olabilirdi ki. Julide ile beden evliliğimiz zaten yıllar önce tükendiğine göre, belki şimdi aynı çocuğu paylaşan iki eski dost olarak güzel şeyler yapabilirdik.

Ayrıca ben onun başka konularda başarılı olması için elimden geleni ortaya koymakta kararlıydım. Çok hoş bir döneme girmiştim. Cinselliği inanılmaz keyifli bir şekilde yaşıyordum. Evde hır gür çıkmıyordu. Kör bir göz gibi Julide’ye bakan camsız büfe sanki her türlü kavgayı önleyen bir tılsım görevi üstlenmişti.

Bir gece Julide yaralı bir çocuk gibi yatakta sokuldu. Onun bu haline dayanamamıştım. Eski üniversite günlerindeki gibi birlikte olduk. Ne iri göbeğine, ne yaygın kalçasına ne de sarkık göğüslerine baktım. Bir insanın cinsel sıcaklık istemesinin ne kadar doğal birşey olduğunu biliyordum. Kızımın annesi bunu benden talep ediyorsa almaya da hakkı olmalıydı. Benden bağımsız olarak bedenim de böyle düşünüyordu.

Daha sonra evde başka garip olaylar başladı. Sürekli birlikte olduğu kız arkadaşları sanırım ciddi bir taktik savaşı içine sokmuşlardı. Koca, her türlü istilacı güce karşı, tüm silahlarla savunulmalıydı. Julide on yıldır tüm ısrarlarıma karşın gitmeyi reddettiği jimnastik salonuna yazıldı.

Moron gibi yediği tatlı ve çikolatalar alınmaz oldu onun yerine ne kadar sebze meyve varsa dolabı doldurdu. Mahallenin dandirik kadın berberi yerine ciddi bir güzellik salonuna taşınılmaya başlandı.

Beli gittikçe inceliyor, gelişen omuz kasları göğüslerini çok daha diri taşıyordu. Kafkanın Metamorfoz’unu okumuş muydunuz? Sanki bu sefer onun tersi yaşanıyordu : bir hamam böceğinden harika bir insan çıkıyordu. Bu arada son bir değişiklik daha meydana gelmişti. Julide yatakta dişi panter kesilmişti. Her akşam üstümden inmiyordu. Yorgun olmam falan bahane değildi. Sanki bedenimle ayrı bir anlaşması vardı, onlar ikisi olayı koparırken ben içerden dehşet içinde olanı biteni izliyordum.

Bu arada Ayşe’ye gidişlerimde de herhangi bir azalma olmuyordu. Onun hem sohbetini hem de yatağını özlüyordum. Ancak yirmilik bir delikanlıyı bile kanırtacak bu durumunda sonsuza kadar sürmesi biraz zor olacağa benziyordu. İyi bir tedbir olarak aklıma Taocu seks geldi. Bilirsiniz bu öğretide erkekler boşalmazlar ve istedikleri kadar cinsel eylemde bulunabilirler. İkisi de yemedi. Her sevişmenin muhakkak sular sellerle “tapulanması” gerekiyordu. Sanki ruhumun anahtarı bu sularda gizliymiş gibi ikisi de boşalmamı istiyordu, hatta şart koşuyordu.

Birgün içimde birşey aniden “cırt!” diye yırtıldı. Julide’den inanılmaz nefret etmeye başladım.

Yaşantımın en mutlu olması gereken on küsür yılını kezzaba çevirmişti ve bütün bunlar ben “iyi bir insan” olduğum için başıma gelmişti. Ne zaman ki kötü olmuştum, bir anda her servis önüme sunulmuştu. İlgi, sevgi, seks, bakımlı ve güzel bir vücut, huzurlu bir yuva, ancak ben daha kötü bir adam olduktan sonra bana verilmişti.

Onca yıl sonra özverilere lanet ediyordum. Julide’nin ondan bana sağladıklarının yarısını alabilmek için yıllarca yalvarmıştım ama ağrıyan başlar, sinir krizleri, üşüyen, yağlı ve isteksiz bir vücuttan başkasına ulaşamamıştım.

Julide o akşam da şehvetle üstüme çıktı. Bedenime lanet ediyordum. Gene sertleşecek, gene yüreğimin istemediği bir sürü saçmalık yaşayacağım derken garip birşey oldu : Bu kez bedenim benden yana durdu. En azından teorik olarak erkekler her kadınla yatabilirler. Doğa onları böyle bir özellikle donatmış. Erkeğin vücudunun bir kadını sürekli reddetmesi ise çok ender olabilen bir durumdur ve bence kadına yapılabilecek en ağır hakerettir. Julide bildiği tüm hünerleri gösteriyordu ama “tık!” yoktu. Bense “Aslan evladım benim” diye içimden şarkılar söylüyor, methiyeler düzüyordum.

O geceden sonra bir daha Julide ile sertleşmedi. Kısa bir süre sonraysa içimdeki duygular dayanılmaz bir hale geldiğinden henüz dostça kalabileceğimiz bir aşamada evliliği bitirdik.

İşte, uzun yılların sadık, evli adamı böyle Boşanan Adam oldu …….

Kurtarıcı Planı

Kurtarıcı Planı – beta erkeğin çözülen problemler karşılığında yakınlık (çoğunlukla seks) beklentisi

Bu öğrenilmiş davranıştır ve erkeğin bir probleme en rasyonel çözümü bulmak için kullandığı tümdengelim yöntemini kullanma dürtüsünden kaynaklanır. Burda gerçekten de çizgisel bir mantık vardır; sekse ihtiyacım var + kadınlarda seks var + kadınlardan seks sağlamak için gerekli şartların ne olduğunu bulmalıyım + söylenen şartlara uyacağım ya da şartları yerine getireceğim = kadınlar bunun karşılığında bana seks verecek. Bunun en iyi ihtimalle çok basite indirgenmiş bir mantık olduğunu söylemeye gerek yok. Fakat erkeklerin kadınların da kendileri gibi dile getirilen arzulara uyma konusunda rasyonel davranacaklarını varsaymak gibi bir problemi var. Erkek camiası bunun birçok nedenden dolayı böyle olmadığını söyleyecek erkeklerle dolu ama acı olan şu ki birçok erkek kadınların aralarında ima yolu ile “imzalandığınını” düşündükleri “anlaşmaya” sadık kalmalarını bekliyor.

Kurtarıcı Planının (ya da diğer bilinen adı ile Captain Save a Ho’nun – Kaptan Bir Orospu Kurtar) temel kusuru şu : bu aslında pazarlıkla alınmış yakınlık, ve pazarlıkla alınmış yakınlık asla gerçek yakınlık değildir. Bir kadının araba lastiğini değiştirebilirsiniz, finansal olarak ona yardımcı olabilirsiniz, ona güzel bir lazanya yedirebilirsiniz, ağlayacağı mükemmel bir omuz olabilirsiniz, onun çocuklarına iyi bakabilirsiniz ve onun yakınmalarını saatlerce dinleyebilirsiniz. Ama o yine gidip serseri, motorsikletçi erkek arkadaşı ile sikişecektir zira kadının o adam ile yakınlığı gerçektir, pazarlıkla alınmamıştır ve herhangi bir zorunluluk nedeniyle değildir. Kadın o adamla seks yapmak ister, o adama seks borçlu değildir.

AFC‘nin (beta erkek) anlamadığı şey şudur : sizin kadına verebileceğiniz tüm o finansal, duygusal, güvenilir destek hiçbir zaman ham, dizginlenemez, kimyasal arzunun yerine geçemez. Bazı en sorumsuz, en güvenilmez, en yoksulluk sınırının altında serseriler, Kurtarıcı Planından müzdrip ödev aşkı ile dolu AFClerden daha fazla seks yapar, zira mecburiyet yoktur.

Karşılıklılık

Doğada, karşılıklılık kuralı ve adil ticaret gayet açık seçik birşey. Birçok yüksek seviye sosyal hayvanın kaynak takasını, içgüdüsel bir şekilde anlama kabiliyeti vardır. Aslında çiftler arası bağın, aile yapısının ve sosyal çokluğun üzerinde durduğu temel ayaklardan biri bu paylaşılan karşılıklılık anlaşmasıdır. İnsan evrimi sürecinde bu psikolojik devreye sahip olduğumuzu düşünebiliriz, bu nedenle de erkeğin karşılıklılığı istediğini almak için en kısa yol olduğunu düşünmesini anlayabiliriz.

Burda problem kadınların bu içgüdüsel psikolojiyi sosyal bağlamda lehlerine kullanmayı öğrenmiş olmaları ve sosyal yapı içinde erkekten karşılığında birşey vermeden kaynak almayı akıllıca yapabilmeleridir. Böylece kadınlar, erkeğin doğada standart olan kullanılıp atılabilirliğine paralel sosyal norm geliştirdiler. Bu sosyal norm içinde kadınların dikkat ve samimiyetleri, erkeklerin hiçbir şekilde hakedemeyecekleri kadar değerli kaynaklardır. Birçok kere yemeğe ve sinemaya gitmelerinin karşılığında bir kadının bir adamla yatmaya borçlu olduğu fikrinden kadınların iğrenmesi, bu sosyal gelenek temellidir. (*)

Koruyucu Dinamiği

Bu tartışmanın karşısında ise Koruyucu Dinamiği vardır. Koruyucu Dinamiği, bir erkeğin doğasında bulunan eş koruma dürtüsüdür. Evrim sürecinde bu tür psiko – biyolojik davranışların, türün devamını sağlama konusunda avantaj sağladığı ispatlanmıştır. Çevremizden gelen uyarıcılara göre eğişik hormon salgılamaları bizde değişik davranış ve duygu reaksiyonları yaratıyor. Kadınlar örneğin çocuklarını korumak ve beslemek için gerekli duygular için çok fazla miktarda oksitosin ve östrojen salgılarken (ilginçtir ki bunlar kadın orgazmı sonrasında da salınıyor), erkekler için de aynısı geçerli. Damarlarında bir kadına göre 17 kat testosteron dolaşan ve genelde fiziksel olarak daha güçlü olan erkeğin kendine has kimyasal kokteyli ve uyarıldığında patlayacak bir koruma içgüdüsü var.

Karmaşa, AFC’nin bu doğal Koruyucu Dinamiğini Kurtarıcı Planı ile karıştırmasından çıkıyor. Kurtarıcı Dinamiği nedeniyle ortaya çıkan biyokimyasal reaksiyonlar, AFC’nin Kurtarıcı Planını güçlendiriyor ve bunu onun kişiliğinin bir parçası yapıyor. Bu da beyaz şövalye şemasının köküdür, koruma karşılığı seks beklentisi. Ve kadınlar bunu akıllıca, neredeyse bilinç altı seviyesinde kullanırlar; kendilerine fayda sağlayacak ama karşısındaki erkeğe bir karşılık vermeyecek şekilde.

(*) – Çevirenin Notu : İngilizceden çevirirken anlam ne olursa olsun kayıyor. Rollo’nun burada demek istediği kadının, erkeğin bu tür ödemeleri seks için yaptığını bilmesine rağmen kullanması ama erkeğin birliktelik iması karşısında ise sanki hiç farkında değilmiş gibi iğrenmesinden bahsediyor.

Çeviri : Savior Schema

Sorularınız varsa site yorumlarında sorabilirsiniz ya da bana özel olarak ulaşabilirsiniz. İlişkiler konusundaki ilişkiler setimizi de tavsiye ederim.

Rollo Tomassi : Kırmızı Hap camiasının en önemli figürlerinden biri olan Rollo Tomassi'nin The Rational Male kitabı her erkeğin okuması gereken başucu eseri. Oldukça popüler olan The Rational Male bloğunun da sahibi de olan Rollo, The Rational Male - Preventive Medicine (Volume 2) ve The Rational Male - Positive Masculinity: Positive Masculinity (Volume 3) adlı kitapları ile ilk kitabındaki fikirleri daha da geliştirdi. Rollo Tomassi'yi burada Rollo Tomassi etiketinde de takip edebilirsiniz.

Beta vücut dili – Fotoğraftaki beta

Patolojik seviyedeki narsisit kadınların öncüsü, dünyanın en önde gelen ünlü olmaktan başka bir yeteneği olmayan kadınlarından biri Paris Hilton, nişanlısı ile fotoğrafını paylaşmış.

Bu poz o kadar yaygın ki, klasik beta erkeği pozlarından biri haline geldi.

 

Klasik beta pozu şu : kadına aşkla bakan beta erkek, kameraya bakan narsisist patron, pardon kadın.

Eleman ile Paris Hilton’un şu aşağıdaki pozunun verdiği mesaj, size artık hiç yabancı gelmemeli.

Evet, Beta erkeğini seviyormuş numarası yapan kadının vücut dili. Bu da bir klasik artık.

Son dönemde bu poz o kadar arttı ki, sürekli karşımıza çıkıyor. Eski fotoğraflarda babalarımız cool cool uzaklara ya da kameraya bakardı. Artık kocişler (evet eşinin canı baklava çekince iki tepsi alan kociş bu) aşk dolu bir şekilde “gerçek aşklarına” bakıyorlar. Gerçek aşkları ise İnstagramdaki sevgili takipçilerine.

Bir erkek sevdiği kadına bakabilir, ama şu aşağıdaki pozu vermeyin. Klasik beta pozu bu. Yukarıdaki kociş zengin kociş, belki paçayı kurtarır (ben yine de ufukta sağlam bir nafaka ihtimali görüyorum) ama bu betalık sizi yarı yolda bırakır.

İçindeki alfayı cilalayıp parlatmak

İçindeki betayı öldürmek  yazısında bir okuyucu yorum ile şöyle sormuş :

aşmaya çalıştığım şeyi daha da açayım; beğendiğim bir kadının karşısında sesim farkında olmadan inceliyor, vücut dilim dostane-talepkar arasında bir şekle bürünüyor. seksi bir kızla sohbetim ilerlerken o insana alışıp kendimi biraz rahat hissetmeye başladıktan sonra kıkır kıkır gülmeye başlayıp kendimi salıyorum. gevşeyip frame kaybediyorum. bunların her an farkında olmak ve düzeltmek için zihinsel mücadele vermem gerekiyor. dedim ya şartlandırılmış evcil hayvan gibi. alçaltıcı bir ifade ama çoğu erkeğin durumunu özetlediğine inanıyorum.

Evet, doğru söylüyorsun. Çoğu erkeğin durumu bu.  Daha önce de söylediğim gibi, alfa aslında bir erkeğe değil bir davranışa sıfat. Bu konuda tekrardan Rollo Tomassi’nin yazısına bakabilirsiniz. Bizim basitçe “alfa erkek” dediğimiz adam, “alfa / maskülen davranışları” daha çok olan erkek. Yani beta da, beta davranışları daha çok olan bir erkek. Zaten bu nedenle ben son zamanlarda maskülen benlik kavramını kullanmaya başladım. Alfa biyolojide bir türün belli bireylerini ima ettiği için kafa karıştırıyor. Biz de burada kolay kaçıp alfa erkek / beta erkek dediğimiz için kafaları daha çok karıştırıyoruz.

Otomatik Beyin

Yukarıda bahsettiğin erkek, kadın karşısında beta davranışları şahlanan erkektir. Yani güzel bir kadın gördü mü, 95% beta, 5% alfa davranışı sergiler. İşin sizi umutsuzluğa düşüren tarafı şu : siz kırmızı haptan haberdarsınız, belki bu siteyi baştan aşağı okudunuz ama mavi haplı adamdan hala sadece marjinal olarak iyisiniz. O 95% – 5% iken siz belki bu öğreti ile 90% – 10%siniz. Pratikte aynı betalık! Neden?

Aslında beynin nasıl çalıştığını düşündüğünüzde bunun neden böyle olduğunu anlamanız zor değil. Hoşlandığın ve güzel bir kadın ile iletişime girdiğinde, aranızdaki iletişimin yüzde 90’ı vücut dili. Sorun da burda. Vücut dili daha çok, beyinde otomatik devrelerce idare edilir. Vücut dilini istediğiniz zaman bilinçli olarak da kontrol edebilirsiniz ama doğal eğilimimiz vücut dilini otomatik devrelere bırakmaktır.

Bu otomatik devreler ise bir şeyi ancak defalarca tekrarlayarak öğrenir. Bisiklet sürmeyi düşün. Bisiklet sürerken yaptığın hareketleri istersen bilinçli olarak yönetebilirsin ama çoğunlukla dikkatin dağılır ve bisikleti sürmeyi otomatik devreye bırakırsın.

Yani sen kırmızı hapı biliyorsun ama senin kadınla iken vücut dilini kontrol eden devreler daha bunu bilmiyor. Onları da öyle bir gecede değiştiremezsin. Bir gecede 90% beta – 10% alfa davranışından, 10% beta – 90% alfa davranışına geçemezsin. Yapman gereken, yapana kadar yapıyormuş gibi yapmak ve tekrar. Bu konuya maskülin benliği geliştirmek yazısında değindim ama tekrara vurgu yapmadım.

Tekrar

90% beta – 10% alfa davranışından, 10% beta – 90% alfa davranışına geçmenin tek yolu var. Kendini bu davranışı gösterdiğin duruma maruz bırakmak (güzel bir kızla iletişim kurmak) ve bunu yaparken de  elinizden geldiğince 10% beta – 90% alfa gibi davranmaya çalışmak. Ve şu süreci göze almak :

İlk defa bunu yaptığında sen 10% beta – 90% alfa gibi davranmaya çalışacaksın ama 89% beta – 11% alfa davranacaksın. Pratikte beta olacaksın ve 1%lik iyileşmeyi algılayamayacaksın.

İkinci defa bunu yaptığında sen 10% beta – 90% alfa gibi davranmaya çalışacaksın ama 88% beta – 12% alfa davranacaksın. Pratikte beta olacaksın ve 2%lik iyileşmeyi algılayamayacaksın.

Üçüncü defa bunu yaptığında sen 10% beta – 90% alfa gibi davranmaya çalışacaksın ama 87% beta – 13% alfa davranacaksın. Pratikte beta olacaksın ve 3%lük iyileşmeyi algılayamayacaksın.

Bu şekilde devam ettiğinde, bir yerde 50% beta – 50% alfa davranacaksın ve ondan sonra alfa özelliklerin baskın olmaya başlayacak. Bu noktada iyi bir haber vereyim. İlk başta her yaklaşmanda belki 1% iyileşeceksin (hatta belki 0.5%) ama sen 10% beta – 90% alfa gibi davranmaya çalışırsan bir süre sonra bu iyileşmeler sıçrama yapacak. Tek bir denemende belki olumlu tepki alacaksın ve 10% iyileşeceksin. Bunun tersi de doğru. Yani geriye gitmen de mümkün ve iyileşmenin yavaşlaması da. Fakat sonuçta o eşiği aştığın an gelecek.

Harekete geçmek

Burada tabii çoğunluğun yaptığı 2 önemli hatayı yapmazsan bunun olma ihtimali var :

Birincisi, erkenden havlu atmak. Örneğin diyelim ki 10. yaklaşmandasın. Sen 10% beta – 90% alfa gibi davranmaya çalışacaksın ama 80% beta – 20% alfa davranacaksın. Pratikte beta olacaksın ve o 10%luk farkı da belki algılayamayacaksın. Sürecin bu aşamalarında birçok erkek, o kadar denedim bir şey değişmiyor diye havlu atar. Değişim daha su yüzüne çıkmamıştır çünkü.

İkincisi, yaklaşma sıklığını ayda yılda bir tutarsan, yani ayda bir bu tür bir yaklaşma yaparsan, 20 yaklaşmayı 2 senede yaparsan yani, bir yerde istesen de istemesen de havlu atarsın.

Burada sen tekrarlarla beynindeki devreleri değiştiriyor, otomatik devrelere 10% beta – 90% alfa öğretiyorsun. Bunun tekrardan başka yolu yok. Sihirli hapı yok. Bu siteyi istediğin kadar oku, git başka kitaplar oku, harekete geçmediğin sürece, bu tekrara dayalı süreci yaşamadığın sürece, bahsettiğin betalaşmayı azaltamazsın, yani içindeki betayı öldüremezsin :

Ne yazık ki, sana seni mucizevi şekilde olmak istediğin Erkek’e gönüştürecek standart bir program veremeyeceğim. Bu yolu ancak sen bulabilirsin. Fakat şunu söyleyebilirim, olmak istediğin Erkek olmak, harekete geçmeni gerektiriyor. Hedefin her zaman senden uzağa doğru hareket ediyor ama aslında bu iyi bir şey. Bizi büyümeye, olgunlaşmaya ve zorluklarla mücadele kapasitesi kazanmaya iten bir şey bu. Ama bütün bunlar, senin harekete geçmenle mümkün.

Bu blogda ve kırmızı hap komunitesinde günlerce tavsiye okuyup, bilgelikten faydalanabilirsin ama bunların hiçbiri sen harekete geçmedikçe bir işe yaramayacak. Sayamayacağım kadar çok genç erkeğe her türlü tavsiyeyi verdikten ve onları pratiğe dökmeleri için teşvik ettikten sonra, bu erkeklerin harekete geçecek motivasyonu bulamadıklarına şahit oldum. Çoğunlukla harekete geçmek için dibe vurmayı ya da çok ciddi bir travmayı bekliyorlar.

Buraya gelip saha raporlarını okuyorsunuz, taktikler öğreniyorsunuz. Bunları bilmeniz önemli ama eşiği aşma azmi ile uygulamadığınız sürece, sahada başarılı olma şansınız yok.

Eşiği aşma anı

Bu şekilde tekrarların bir yerinde, eşiği aşıyorsunuz. Ve bu da aslında hayatınızda ilginç bir anı oluyor.

Ben kırmızı hapın öncülü fikirlerle ilk karşılaştığımda, bunlar genelde kızlara yaklaşma üzerineydi. O zaman internetten yürümek pek yaygın olmadığından, bu da barda ya da sokakta yaklaşmak anlamına geliyordu.

Kendime şöyle demiştim. 100 kere yaklaşıp deneyeceğim ve 100ü bulana kadar pes etmeyeceğim. Kaç kere yaklaşıp havamı almam gerekti tam hatırlamıyorum ama 30 bile değildir.  O gün de diğerleri gibi üç dört kızla iletişime geçip, işi yürümeye çevirdiğimde havamı aldığım günlerden biri idi. O gün de davranışlarımın çoğu beta idi. O gün de tünelin ucundaki ışık görünürlerde yoktu.

Biraz suratsız ve yorgun bir şekilde markete girip bir şeyler almak için raflara bakıyordum. Etrafıma baktığım yoktu, radarlarım kapanmıştı. Bir rafta durmuş bir ürünün etiketini okurken sol tarafımdan çok tatlı bir sesin “merhaba” dediğini duydum. Kafamı çevirdiğimde yanımda bütün vücudu bana dönük, 1.60 boylarında oldukça güzel bir kız vardı.

“Merhaba. Şu tepedeki deterjanı almama yardımcı olabilir misin?”

Kıza vücudumu dönmeden sıratıma bir gülümseme geldi ve sonradan kendim de şaşırsam da “Telefon numaranı verirsen olurum tabii” deyiverdim.

Kız şaşırdı ama hemen yapıştırdı : “Senden her yardım isteyen kıza böyle asılır mısın?”

İşte oyun bilgileri burda birden işe yaramaya başlıyor. Kızın sesinden beni çekici bulduğunu hissetmiştim. Ama cevaben “git işine” demeyip de benimle iletişime devam edecek şekilde shit test atması “yürü la Mahmut” gazı vermeye yetti.

Gözünün içine bakarak ve hala gülümseyerek “Tabii ki hayır. Sadece kırmızı çizmeli, kıvırcık saçlı ve güzel olanlara asılırım” dedim. Sonra da bir şey demeden döndüm ve deterjanı indirip kıza verdim. Ardında da telefonumu çıkardım. Kız gülümseyip telefonu aldı ve numarasını yazdı. Bir şey demeden çekti gitti ama bir iki kere dönüp bana bakmayı da ihmal etmedi.

İşte o an bunca “faydasız” yaklaşmanın bende Mr. Miyagi etkisi yarattığını anladım. Onca cilala parlat sonrası hiçbir bok değişmedi diye sinirlenirken, ilk yumruğu, binlerce kez cilalayıp parlatmış Daniel San gibi karşılamıştım. Artık kartal vuruşuna giden yolum açılmıştı!

Ha kız yüzüme gülüp telefonuma yanlış numara girmiş, ordan ekmek çıkmadı. Ama aslolan daha önce asla cesaret edemeyeceğim bir girişkenlikle fırsat değerlendirmem, shit test savurmam ve vücut dilimin tamamen “oyun” modunda olması idi. Bir şeylerin geri dönüşsüz değiştiğini hissetmemdi. O hatunda iş çıkmasa da gerçekten bu olay bende otomatik hale geldi ve sonradan çok ekmeğini yedim. Yıllar sonra bile o devreyi kullanıyorum. Mesela yıllar sonra bira kuyruğunda bana “bir bira daha alsana, 2 bira alana bir tane bedava” diye akıl veren kıza “tamam, o ekstrayı benimle içeceksen alayım” diye atlayan devre, o gün o markette son bağlanışını yapıp aktive olmuştu.

“bunların her an farkında olmak ve düzeltmek için zihinsel mücadele vermem gerekiyor. dedim ya şartlandırılmış evcil hayvan gibi” derken doğru söylüyorsun. Ama o mücadele, eğer sen o mücadeleye kendini sürekli maruz bırakır ve dediğin gibi her an farkında olarak düzeltirsen, azar azar otomatikleşecek ve bir noktada şartlanmış evcil hayvandan, şartlanmış vahşi kurta dönüşeceksin. Tabii erkeklerin çok azı gibi yolu yürümeyi göze alabilirsen.

İçinizdeki betayı öldürmek – II

İçinizdeki betayı öldürmek – I yazısının devamıdır.

Estetik mi  Sosyal Robotlar mı?

Daha önce belirttiğim gibi, erkekler gerçek romantiklerdir, kadınlar da çok nadir olarak takdir edilen bu romantizmin araçlarıdır. Cinsel devrim sonrası feminizasyonun en büyük yakınmalarından biri, erkeklerin feminen yanları ile bağlantı kuramadıklarıdır. Biz “duygularımızla bağlantılı değiliz”. Tanrı popüler kültürü, her cinsiyetin içinde eşit ama ortaya çıkarılamış bir feminen ve maskülin enerji olduğuna inandırdığı için Carl Jung’un çürümüş cesedini sonsuza kadar cehennemde yaksın. Batı kültürü Jungcu teoriye öyle batmış vaziyetteki bunun farkında bile değiliz. Cinsiyetsiz ve androjen toplumun ideal hedef olması normalleşti.

Ateşli konuşma bir yana, son 50 yıla kadar, gerçekten de erkekler, duygular söz konusu olduğunda kendilerini en çok kontrol edebilen cinsiyetti. Erkeklerin duygularını belli etmemeleri kadınlara çekici gelen şeydi. Ya gizemli şairler ve sanatçılar olarak, ya da her duygu gösterisi kendi başına olay olan doğal olarak acıya dayanıklı bir insan olarak, erkeklerin duygusal ulaşılmazlığı kadınların ilgisini daha fazla çekmiştir. Modern toplumlarda ise, kadınlarla samimiyet için erkeklerin duygularını açıkça ifade etmeleri teşvik ediliyor ve pratikte erkeğin sahip olabileceği tüm gizemi öldürüyor. Kadın erkek beyinlerindeki farklar bir yana, erkeklerin duygularını saklayacak şekilde evrimleşmelerinin sebebi, çocukça bir zayıflık değil, düzenli şekilde kadınların ilgisini çekiyor olması.

Fakat bu devirde değil. Erkekler ve oğlan çocukları, her durumda duygularını açıkça ifade etmelerinin problemlerin çözümü olduğunu duyuyorlar. “Erkekler ağlamaz” öyle amaçsız bir söz değil. Duygularını zaptetmeden dışa vurmak feminen bir özellik. Erkeklerin en yoğun duyguları hariç hiçbir duyguyu göstermeyen sosyal robotlar olması değil bu; duygularını göstermenin her durumda normalleşmesi ile ucuzlaması. Erkeğin duygularını, bunu gerçekten takdir etme kapasitesi olmayan kadınlara göstermesi, kadınlara çok nadir verilmesi gereken bir hediye

Öğrendiklerinizi kafanızdan atın

Duygusal olarak ulaşılır olmaya uzun süre koşullanmış bir beta erkek için, duygusuz olmak çok zor olacaktır.  İyi haber şu : size duygusuz olmanızı söylemiyorum, sizi her ota boka kolayca duygusallaştıran nedenleri kafanızdan atın diyorum. Duygusal olarak yanınca duygusuz biri olmak çok zor değil. Asıl zor olan bu duygular hakkında iyi hissederken onları frenleyebilmek. Duygularımız bizi insan yapan şeyler ve onları takdir etmek önemli. Ama duyguların aleyhinize ne kadar kolay kullanılabileceğini farketmeniz deaynı şekilde önemli. Sizi kolayca duygusallaştıran nedenleri kafanızdan atmanız lazım. Belki terk edilmiş olmak ya da özellikle kolayca duygulanan biri olarak yetiştirilmiş olmak gibi nedenler.

Araba kullanmayı öğrenirken çok duyduğunuz “virajı içten almak” ve “virajda fren yapmamak” kavramlarını hatırlayın. Araba kullanırken kendimizi virajda bulduğumuzda doğal dürtümüz frenlere asılmak ve daha da kötüsü bunu yaparken virajı dönmeye devam etmektir. Tüm içgüdümüz bunu söylese de böyle yaparsak zaten tehlikeli olan durumu daha da tehlikeli hale getirir hatta kaza yaparız. Ama virajı dönerken fren yapmamamız gerektiğini öğrenip uygulayarak, fren yapmamayı refleks haline getirebiliyoruz ve böylece de kaza yapmadan araba sürüyoruz.

Aynı şekilde yolda kazalara uğramamak için eski alışkanlıklarınızı  ve şartlanmalarınızı atmanız gerekiyor. Bu pratik ve tekrar gerektiriyor – en fevri reaksiyonlarınızın bile tersi davranacağınız şekilde değişmesi gerekiyor. Azmin yerine koyabileceğiniz birşey yok.

Kendiniz hakkındaki düşüncelerinizi değiştirmeniz ilk adım. Aslında bu en zor adım zira çoğu erkek, kendi kendileri hakkında yeni bir düşünce şeklini içselleştirmeleri gerektiğine inanamaz.  Çoğu durumda rehavet, erkeklerin bu değişimi yapmamalarının en önemli sebebi. Bir insanın şimdiki durumundan ne kadar mutlu olduğuna kendini inandırması için bahaneler bulması, gerçekten kendini eleştirip değişmek için çabalamasından daha kolay.

Ne yazık ki, sana seni mucizevi şekilde olmak istediğin Erkek’e gönüştürecek standart bir program veremeyeceğim. Bu yolu ancak sen bulabilirsin. Fakat şunu söyleyebilirim, olmak istediğin Erkek olmak, harekete geçmeni gerektiriyor. Hedefin her zaman senden uzağa doğru hareket ediyor ama aslında bu iyi birşey. Bizi büyümeye, olgunlaşmaya ve zorluklarla mücadele kapasitesi kazanmaya iten birşey bu. Ama bütün bunlar, senin harekete geçmenle mümkün.

Bu blogda ve kırmızı hap komunitesinde günlerce tavsiye okuyup, bilgelikten faydalanabilirsin ama bunların hiçbiri sen harekete geçmedikçe bir işe yaramayacak. Sayamayacağım kadar çok genç erkeğe her türlü tavsiyeyi verdikten ve onları pratiğe dökmeleri için teşvik ettikten sonra, bu erkeklerin harekete geçecek motivasyonu bulamadıklarına şahit oldum. Çoğunlukla harekete geçmek için dibe vurmayı ya da çok ciddi bir travmayı bekliyorlar.

Kendimi motivasyon konuşmacısı saymıyorum ama bir aşamada uçurumu aşman ve kafanı değiştirmen lazım

Çeviri : Kill The Beta