Genç anne

Bugün Red Pill Chick’in (Kırmızı Hap Pilici) şu tweetini paylaştım :

Çevremde genç yaşta evlenmiş kadınlar var. Bir de tabii çocuk yapmayı 30larına ertelemiş bir sürü kadın. Ortamdaki feminist propoganda genellikle kadınlara genç yaşta çocuk sahibi olmanın ve kendilerini ataerkil, baskıcı düzenin temel taşı aile cehennemine (!) hapsetmenin yenilgi olduğu pompalıyor. Bir kadın için başarı, kadınların geleneksel olarak yaptıkları rolleri bırakıp erkeklerin geleneksel olarak başarılı oldukları alanlarda öne çıkmak olarak pazarlanıyor :

Ama en önemlisi, ‘feminist’ler kadın uzmanlığının geleneksel alanlarını değersizleştirirken (gelecek vatandaş nesillerini yetiştirmek) ve sadece erkek uzmanlık alanlarını yücelttiler (yönetim kurulları, askeriye, önüne gelenle yatma). Kadınlara, erkek alanlarında başarılı olmalarını ve bunun geleneksel kadın alanlarında başarılı olmaktan daha önemli olduğunu söylediler. Kadınlara, annelerini ve nenelerini takip etmenin erkekleri taklit etmekten değersiz olduğunu söylemek, benim kulağıma “kadın düşmanı” gibi geliyor. Bütün bu kadın düşmanı şeylerin sonucunda ise kadınların daha önceye göre çok daha mutsuz olmaları şaşırtıcı değil.

Erkek Düşmanlığı Balonu

32 yaşında tanıdığım bir çocuk var. Eşi 24 yaşında. Kız 22 yaşında üniversiteyi bitirir bitirmez evlendiler (kızla tanıştığında kız üniversiteye yeni başlamıştı ve arkadaş da yeni yeni çalışma hayatında idi) ve dün 2. çocukları dünyaya geldi. Kız çalışıyor. Ama düşününce pek de mantıksız olmayan sebeplerle çocuklar hayatında bir aksamaya neden olmadı.

24 yaşında bir kadının annesi yaklaşık 50 – 55 yaş arasında oluyor. Oğlanın annesi de 60 yaş altı. Bu iki kadın çocuğa bakma işini çok iyi kotaracak ve hala dinç yaştalar. Kız da 24 yaşında gayet enerji dolu. Bu üçlü ilk çocuğa çok iyi baktılar ve kız da çocuk emin ellerde hemen işe döndü zaten. 2. çocuk da aynı ellerde yetişecek ve kız hemen işe dönecek.

Bunun tersine 36 yaşında ikiz doğuran (belki de yaşının geç olmasından dolayı çocuk sahibi olamayınca tüp bebek yaptı ve onlar da sıklıkla ikiz oluyor) bir başka tanıdığımın kocasının annesi sizlere ömür ve kendi annesi 70 yaşında. Kimseye bakacak hali yok. Çocuklar için bir türlü iyisini bulamadığı bakıcılar tutuyor ama kendisi de bakmaya çalışsa da, arada gördüğümde o suratındaki bıkkınlığı çok rahat okuyabiliyorsunuz. Kıza alfa dul diyemem. Hiçbir zaman orta malı değilde ve muhtamelen hayatı boyunca sadece 2 partneri oldu (biri şimdiki kocası). Ama İlk sevgilisinden sudan sebeplerle ayrılıp uzun aradan sonra şimdiki zerre saygısı olmayan sünepe kocası ile evlendi.

İkinci gördüğüm fark ise mesleki yük. 24 yaşındaki hatun daha iş yaşamının başında. Tamam işi yoğun ama ne müdür, ne direktör. Yani sorumluluğu süper yoğun değil. Arada kaybolsa kimse ağlamıyor. Kadın 30 yaşına geldiğinde çocukların ikisi de okulda olacak ve okula giden çocuk o kadar büyük yük çıkarmıyor. Ama 38 yaşında olan direktör. Kadın sabahtan akşama kadar çalışıyor ve birgün ortadan kaybolsa telefonu susmuyor. İnsanın 30larına doğru, eğer yükseliyorsa, iş yükü ve sorumluluğu artıyor. Bu açıdan bakılınca kadının genç yaşta çocuk yapması bana çok daha mantıklı görünüyor.

Son olarak da çocuk sonrası özgürlük. 24 yaşında olan hatun 44 yaşında iken şimdi doğan inşallah 20 yaşına gelecek ve hatun o yaştan sonra tamamen özgür. 368 yaşında olan ise 44 yaşında hala 8 yaşında küçük çocukla uğraşıyor olacak. 44 tepede kariyer yapmaya niyetli biri için işlerin yeni yeni başladığı bir yaş.

Tabii kendimizi kandırmayalım, aileyi erteleme sebebi hatunların önemli bir kısmı için tabii ki kariyer falan değil. Geçen aylarda yumurta dondurma işlemine gelen kadınlar üzerinde yapılan bir araştırma okumuştum. Toplumdaki yaygın kanı, bu kadınların çocuk yapmayı kariyer için ertelediğidir. Ama bu işleme başvuran kadınların (kanser gibi hastalıklar yüzünden mecburen yapanları çıkarınca) ezici çoğunluğu sebep olarak “daha doğru adamı bulamamış olmayı” vermiş. Yani sorun hatunların büyük bir feminist dolma ile kendilerini gerçekçi olmayan bir hipergami optimizasyonu hayaline bırakmaları. Çoğu kadın kendi şişmiş güzellik ve değer algıları ve erkekleri ottan boktan sebeplerle aşağılayan algıları ile “daha iyisini” bekliyor, kariyer problem değil. Bir nedenden dolayı erkeklerin 5% tepesinden adamları sırf kadın oldukları için hakkettiklerini düşünüyorlar. Buna bir de onlara uygun yaştaki adamların (40 ve üstü) eğer o zamana kadar evlenmemişse çocuk yapma kapasitesi olan 20lik hatunlarla eşleştiklerini ya da hiç evlenmediklerini düşünürseniz, kendilerini büyük bir hüsranla bitecek bir yola sokuyorlar.

Karım sürekli ailemi ve beni aşağılıyor

Bir erkek kızlar soruyor sitesine sormuş :

4 yıllık evliyim. karım sürekli ailemi ve beni aşağılıyor. bana sen erkek değilsin, adam değilsin vb. şeyler söylüyor. Çevremde sevilen biriyim bunları haketmediğimi düşünüyorum. sizce ne yapmalıyım?

Baştan ne yapmalı sorusuna cevap vereyim.

“Sen erkek değilsin” gibi hakaretler ve “aileye hakaret” eden kadını boşamak lazım.  Eğer boşayamıyorsan, bunları demesine izin vermeyeceksin. Şiddete vurmadan haddini bildireceksin. “Sen kimsin ki bana bunları söylüyorsun? Kendini bana hakaret etmeye çalışarak iyi hissetmeye çalışan aşağılık kompleksli yaratıktan başka bir şey değilsin” gibi bir şey söylemen ve bir daha da sana hakaret etmesine izin vermemen lazım.

Kocanı erkek olarak görmüyorsan, adam olarak görmüyorsan, koca olarak da kullanamazsın. Çocuk var tabii ama emin olun o çocuk için babaya böyle davranılan ve babanın bu davranışları çocuk için sineye çektiği bir evde büyümese çok daha iyi.

Bu adam önce bir avukatla ve sonra da boşanmış erkeklerle görüşüp plan yapmalı. Bu süreç boyunca ise karısının tüm hakaretlerini mahkemede kullanmak üzere gizlice kaydetmeli. Bütün hazırlıklar tamamlanınca da avukatla beraber bir metin yazılıp bu metin kadına okunmalı ve boşanma süreci başlamalı.

Eğer bu adam illa bu evliliği kurtarmak istiyorsa, Korku Oyununun 12 Seviyesini deneyebilir. Ne de olsa çocuk var ve adam dipte bir beta gibi konuşmuyor. Buradaki adam bir önce ele aldığımız adamdan daha iyi durumda. Aşığım seviyorum salya sümüklüğü yok. Bir baba olarak çocuk için katlanmış ama ben böyle davranılmayı haketmiyorum diyor. Saygı görmüyorsam boşanırım lafını da ediyor. Derdi tabii ki çocuk.

Şimdi devam edeyim.

Adamın sonradan yazdıkları sorununu belli ediyor ama bu konuda pek bilinmeyen bir gerçeği önceden belirteyim. Bazı kadınlar bunu, buradaki kadın kadar ağır olmasa da, erkek betalaşmasa bile yaparlar. Nedeni de CPDdir. Gerçek CPD kavramı bilgi olarak bilinmese de, kadınlar 35 yaşına doğru kendi CPDlerinin kocalarınınkinin altına düştüğünü ve kocalarınınkinin ise yükselmekte olduğunu farkederler. Eğer koca tam maskülin değil ama yeterince erkek ise, bu CPD dengesizliğini, kocasını sürekli aşağılamaya çalışarak ya da onun başarılarını hafife alarak dengelemeye çalışır. Yani “lan ben mavi haplı değilim bu kadın birden neden böyle saçmalamaya başladı” diyorsanız, sebebi genellikle budur. Yani bu “aşağılama” olayı kadın sizi düşük statülü gördüğünden değil, tam tersi yüksek statülü gördüğünden olabilir. Hele de kendisi götü göbeği salmış ama siz hala fit iseniz.

Burada farklı bir durum olsa da adamın şu söylediğinden, yukarıdaki durumun da etkili olduğunu tahmin ediyorum :

ben lisans o lise maddi sıkkıntı var malum

yok ev hanımı

Eğitim seviyeleri farklı. Bu kendi başına sorun olmayabilir ama kadın eğer kişilik olarak bunu dert edecek biri ise, bu eğitim farkı da yukarıdaki dinamiğe etki edecektir.

“Sen erkek değilsin ya da adam değilsin” gibi laflar boşanma nedeni. Adam da zaten aşağıdaki yorumlarda “boşanmak istediğimi söyledim ona. ama çocuk var” diyor. Şöyle de problemini açık ediyor :

karakterim bunda etkili katılıyorum. ben hep demokratik olanı seçeyim diyorum. hatalarım mutlaka var . ama bu hakaretleri hakedecek kadar hata yok.

Kadın, kendi aşağılık kompleksini adamı aşağılayarak gidermeye çalıştığı gibi, adamı aşağılayarak kendisini bırakıp daha iyisini bulabilmesine de engel olmaya çalışıyor.

Ayrıca eşitlikçi evlilik her ne kadar günümüz mottosu olsa da, pratikte kadınlar geminin kaptanı olan ve gemiyi idare eden bir erkekle birlikte olmayı tercih ederler.  Adam burda muhtemelen şu 2 kuralı ihlal etmiş. Haldun Aydıngün, burada çalışan mekanizmayı 20 sene önce yazmış : magandalar kadınları daha çok mutlu ediyor.

III. Önceliğin kendi misyonun olmalı, kadının değil

Esas oğlanın kendisini tamamlayan kadına ilanı aşk ettiği tüm o romantik klişeleri unutun. Bunun her fırsatta aksini iddia etmelerine rağmen kadınlar bir erkeğin “herşeyi” ya da varlığının merkezi olmayı istemezler. Tam tersine değerli bir erkeğin hayat amacına itaat etmeyi arzularlar, o erkeğin amacını gerçekleştirmesine yardım eden dişil güç olmak ve o erkeğin gösterdiği yolu takip etmek isterler. Bir kadının bütünlüğüne saygı gösterin ve ona “benim herşeyimsin” diye yalan söylemeyin. O sizin “herşeyiniz” değil, ve eğer öyle ise, yakında öyle olmayacak merak etmeyin.

IV. Onun kuralları ile oynama

Eğer kadının kuralları koymasına izin verirseniz sizden en azılı tecavüzcülerin bile nail olmadığı bir şekilde tiksinecektir. En güçlü kadın da, en azılı feminist de güçlü bir erkeğe itaat etmeyi ve onun tarafından yönlendirilmeyi arzular. İki kutupluluk sağlıklı bir ilişkinin çekirdeğidir. Bir kadın, kaprisleri, istekleri ve sürekli değişen ruh hali ile sizin üzerinizden geçmeyi istemez. Kadının duyguları kasırga, ruhu ise kundakçıdır. Kendinizi onun fırtınalarına karşı duran bir kale duvarı gibi düşünün. Güçlü rüzgarlar ve en kötü dürtülerinin yarattığı fırtınalar karşısında tutunabileceği bir kaya aradığında, orada siz olmalısınız … güçlü, sağlam, sarsılmaz ve yerinden oynamayan.

Amcığın 16 Buyruğu

Türkiye hala o kadar kötü durumda değil. Şöyle bir soruya, Batı’da “ya yeterince ev işi yapmıyorsan, …” diye başlayan ve faturayı adama kesen bir sürü yorum yapılır. Burada ise genel konsensus “çekilir mi lan böyle hakaret, hemen boşa”.

Not 2: Biri şu yorumu yazmış :

Türkiye’de bu durumu yaşayan erkek sayısı az değildir, ama erkekler kadınlar gibi sürekli şikayet etmedğinmden kimse bilmezz.. aile içi şiddet deyince insanların aklına hep kadına şiddet geliyo..

Kadınlar fiziksel şiddeti de çok uygulasa da asıl uzman oldukları konu psikolojik şiddet. Erkeklerin şikayet etmesi ayıp olduğu için de, bunu yaşayan erkekler sineye çekerler genelde.

Bu durumlara düşmemek için, uzun süreli ilişkiler kitabımıza da bakabilirsiniz.

Korku oyununun 12 seviyesi

Korku oyunu“, onun kaprislerine ve zevkine zincirlenmiş biri değil de fırsatları ve başka opsiyonları olan bir erkek olduğunuz “korkusunu” karınıza aşılamaktır. Kadınlar bundan nefret ederler – ya da en azından size bundan nefret ettiklerini söylerler – ama kadınlar opsiyonları olan erkeklere karşı koyamayacakları şekilde çekim duyarlar. Bu “ikincil seçilim” ya da “önseçim önyargısı” olarak bilinir.

KH teorisi ve korku oyunu odaklı evlilik üzerine bir kitap yazıyorum. (Rahmetli) Atol Kay’in, Ian Ironwood’un ve tabii ki manospherein aslanı Rollo Tomassi’nin kitaplarından derliyorum. Sorun üzerinde bir süredir yaptığım çalışma, kendi kişisel deneyimlerim, okuduğum kitaplar ve tabii ki blog yazmam sayesinde, düşük cinsellikli evliliklerde ya da /r/deadbedrooms olayında neyin çalıştığına dair bazı sonuçlara ulaştım.

“How to Turn Around a Low Sex Marriage” (Düşük Seksli Evlilik Nasıl Kurtarılır?) adlı kitabımın teorik temellerini, tartışmak üzere sizinle paylaşıyorum. Burada paylaştığım şey, kırmızı hap oryantasyonu ve talimatları hariç şimdiye kadar yazdıklarım.

Bir evliliği kurtarmak hakkında yorumlar ve tartışmalar yazarsanız sevinirim.

Korku oyununu, seviye 5’in iyi ya da mükemmel bir ilişki için temel çizgi olacak şekilde bir süreklilik şeklinde kavramsallaştırdım. Bir başka deyişle, çoğu erkek için, 1 – 5 arası kişisel ve sosyal gelişim ile korku oyununun olması gereken seviyeleri.  Seviye 5 sonrası ise korku oyunu başka bir renk alıyor ve uygulanması ile karınızla ya da başka biriyle daha iyi bir ilişkiye çıkıyor.

Uyarı :

  • Aşağıdaki seviyeler birbiri ardına gelmeli.
  • Eğer iyi bir ilişkiniz varsa, seviye 5’i geçmeyin.
  • Herşeyi deneyip de evlilik bitti demeden aldatmayın.

Korku oyununun 12 seviyesi

Korku Oyunu Seviye 1

Shit testleri yakalamayı ve geçmeyi öğrenin. Kadının seksi reddetmesi ile sarsılmayan güçlü ve sarsılmaz bir çerçeve inşaa etmeye başlayın. Temel PUA ve baştan çıkarma konusunda okuduklarınız sizi bilgilendirecektir. Karınızı daha iyi okumaya ve baştan çıkarmaya başlayın … The Red Pill’de kenar sütunu, Athol Kay’in Married Man’s Sex Life’ını, Robert Glover’in No More Mr. Nice Guy kitabını ve Pook’un Book of Pook kitabını okuyun.

Korku Oyunu Seviye 2 :

Hayatınızın temel alanlarını geliştirmek için eylem planı geliştirin. Fiziksel, ruhsal, psikolojik, finansal ve kişisel alanları geliştirin. Bu alanda yolculuğunuz, haftada 3 – 4 kez tükenene kadar ağırlık kaldıracağınız spor salonunda başlıyor. Her kas grubunu haftada en az 2 kere çalıştırın. Athol Kay’in The Mindful Attraction Plan kitabını okuyun.

Korku Oyunu Seviye 3

Karınızdan bağımsız bir hayat inşaa edin. Bir klübe girin. Bir amaç ve uğraş edinin. David Dieda’nın Way of the Superior Male ve Robert Green’in Art of Seduction kitaplarını okuyun.

Çevirenin notu :  Bu uğraş yaratıcı bir şey olmalı. Arkadaşlarla video oyunu ya da halı saha maçı gibi şeyler değil.

Korku Oyunu Seviye 4

Karınıza ulaşılır olmanızı onun size nasıl davrandığına bağlamaya başlayın. Şu aşamada meşgul bir erkeksiniz. Cinsel olarak ilgisiz, can sıkıcı ve kızgın bir kadına harcayacak vaktiniz yok.  Eğer gerekiyorsa başka bir uğraş edinin. Bu aşama, dövüş sporlarına başlamak için ideal. Ian Ironwood’un The Ironwood Collection of Alpha Move.

Korku Oyunu Seviye 5

Giyeceklerinizi yenileyin ve her fırsatta şık giyinin. Maskülin, güçlü, sarsılmaz çerçevenizi daha da sağlamlaştırın. Kendi geminizin kaptanı gibi davranmaya ve ilişkinizi yönetmeye başlayın. Karınız üzerinde aktif olarak kino ve baştan çıkarma uygulayın. Rollo Tomassi’nin The Rational Male kitabını okuyun.

Çevirenin Notu : Bu aşamaya kadarı her kocanın ne olursa olsun yapması gereken şey. Bunları yaptıktan sonra çoğu kadın düzelir. Eğer düzelme sağladı iseniz ve evliliğiniz mutlu ise bu seviyenin üstüne çıkmayın. Örneğin seks ayda yılda bir ödev seksinden haftada iki – üç istekli sekse çıktıysa burda durun. Yoksa devam.

Bu aşamaya kadarki bölümde korku oyunu nasıl çalışır görmek için Soft Dread (Yumuşak Korku Oyunu) yazısını okuyun.

Korku Oyunu Seviye 6

PUA yetenekleri öğrenmeye başlayın. Aptalca bir şey yapmadan önce, bu yeni bilgileri karınız üzerinde deneyin. Baştan çıkarmayı karınız üzerinde uygulamaya zaman ayırın. PUA yeteneklerini önce kendi evliliğinizi kurtarmak için kullanın. Roosh’un Bang, and Day Bang kitabını okuyun.

Korku Oyunu Seviye 7

PUA pratiğine başlayın ve güzel kadınlara yürümeyi öğrenin. Richard Ruina’nın The Natural kitabını okuyun.

Korku Oyunu Seviye 8

Karınıza dışarıda güzel kızlarla konuşabilecek kapasitede olduğunuzu gösterin. Garson kızlarla başlayın. Karınızla iseniz ve o size vücudunu “iyilik olsun” diye teslim edeli 20 – 30 gün olmuşsa, onun gözü önünde o küçük tatlı şeyle muhabbet ettiğinizde iki şeyden biri (muhtemelen ikisi birden) olacak. Birincisi, karınız çıkgına dönecek sizi bir sürü şeyle suçlayacak. Çerçevenizi / eğlenen ustalığınızı koruyun. Sonunda karınızın tepki vermesini sağlıyorsunuz. Bu önemli :  tepki varsa o ilişki için umut da vardır. İkincisi, eve gittikten kısa süre sonra sizinle balayındakinden daha tutkulu bir şekilde sikişecektir.

Çevirenin Notu : Bu aşamaya kadar evliliğinizin ve seks hayatınızın düzelmiş olması lazım. Ama durum bu değilse, son seviyelere geçebilirsiniz.

Korku Oyunu Seviye 9

Zurnanın zırt dediği aşamaya geldik. Açık konuşma zamanı ama henüz ültimatom vermeyin. Bu seviyede de “korku oyunu” hala ima edilen ama söze dökülmeyen bir oyun.  is the lynchpin. Şu ana kadar yaptıklarınız işe yaramadıysa Athol Kay’in “opsiyon A” ya da “Opsiyon B” dediği noktadasınız. Örneğin “ya ihtiyacımı karşılayacak kadar seks yaparız ya da boşanırız” gibi. Unutmayın bu aşamaya kadar uzun bir süreç geçirdiniz. İlk 7 adımın her birine, evliliğinizde beta ayak paspası olduğunuz her yıl için bir ay verin (örneğin 3 senedir böyle iseniz toplam 21ay). Ama bu uzun süreçten sonra maskülin dilde konuşma zamanı geldi. Yine bir seks reddetmesinden sonra şöyle bir şey söyleyin : “bir ilişki için seninle seks yapmaya ihtiyacım olduğunu biliyorsun. Bunun bir erkek için biyolojik bir ihtiyaç olduğunu anlıyorsun değil mi?”. Kavga etmeyin, duygusal şantaj yapmaya kalkmayın. Bu lafı söyleyin ve çekin gidin. Birkaç saat ortada görünmeyin. Bunu değişik durumlarda bir iki kez tekrarlamanızı tavsiye ederim.  Drama ve kavgaya girmeyin. Burada amacınız savaş çıkarmadan karınıza beklentilerinizi açık şekilde belirtmektir. Aranızın iyi olduğu bir anda evliliğinizi yürütmek için gereksinimlerinizi karşılamak için beraber ne yapabileceğinizi tartışın.  Bu aşama birkaç hafta ya da belki daha fazla sürebilir.  Bunu uzatmayın yoksa en başa dönme tehlikeniz var. Karınızın isteklerinizi yerine getirmeyeceği kesinleştiğinde ise artık Kutsal Kitabı okuyup dua ettikten sonra yapabileceğiniz tek bir şey kaldı.

Çevirenin Notu : Arzunun pazarlığı olmaz ilkesine karşı olsa da, bundan sonra geçilecek aşamanın ciddiyeti ve bir evliliğin karşılıklı görev olarak da yürütülebileceği (özellikle çocuklar varsa) gerçeğini düşünerek kadını sözlü olarak uyarmak ve bir şans daha vermek için bu aşamayı doğru buluyorum. Ben şahsen bu aşamaya gelmiş biri olsaydım boşanmayı başlatırdım (ve 2 – 3 sene daha seksiz yaşamazdım) ama evliliğini hala kurtarmak isteyen erkekler bu aşamayı uygulayabilir. Ama dediğim gibi, yıllardır doğru düzgün seks yapmamış adamlara 2 – 3 sene daha sekssiz kal demek de saçma.

Bir kadın bunu duyduğunda “ayyy zorla seks mi olur?” gibi bir tavır takınır. Bir kadın kesinlikle sizinle yatmak zorunda değil. Bunu kafanıza yazın. Karınız diye hayat boyu sizi arzulayacak diye bir kural yok. Bıkar bıkar. Kendi tercihi. Fakat hiçbir kadının sizi sekssiz bir ilişkiye hapsetmeye “seks yok ama sen koca olarak dışarda da seks yapamazsın” demeye hakkı yok. Evlilik anlaşmasına imza atarken “dışarda değil sadece bu evlilik içinde seks yapacağım” sözü veriyorsunuz. Bu aynı zamanda “bu evlilik sözleşmesi içinde seks olacak” da demek. Eğer biri yoksa (evlilik içinde seks), diğeri de yok (evlilik dışında seks yapmama). O yüzden burada kadını zorlamıyorsunuz, seçim şansı veriyorsunuz.  Hem de bir iki senelik düzelme şansını ona verdikten sonra.

Korku Oyunu Seviye 10

Ne yapacağınızı anlatın : evi terk edeceksiniz ve boşanma işlemlerini başlatacaksınız. Ben direkten dönene kadar evliliğimde bu noktaya geldim. Karıma dedim ki : “Basit bir tercih yapacaksın : Ya benimle sikişirsin … ya da siktir olup gidersin (Fuck me…or fuck you)”. Bu aşamada eğer düzelme olmazsa ayrılıp boşanmaya ruhen hazır olmanız lazım. ASD (Artık Sikimde Değil) haliniz bu aşamadan sonra rol değil gerçek. The Art of War ve The 48 Laws of Power kitaplarını okuyun.

Çevirenin Notu : Sekssiz evlilik boşanma nedenidir. Bu seviyede bir iş yapacaksanız ön hazırlığınızı yapın. Bir boşanma avukatı ile görüşün, boşanmış erkeklerle konuşun ve banka hesabını ayırma, vs … gibi işlemlere başlayın.

Korku Oyunu Seviye 11

Bir kız arkadaş ya da metres edinin. Seks yapmaya başlayın.

Korku Oyunu Seviye 12

Termonükleer. Karınızı kız arkadaşınız olduğunu ve bu nedenle de artık onu istemediği sürece seks için rahatsız etmeyeceğinizi anlatın (zira siz eşine ihtiyacı olanı hemen veren bir kocasınız). Hatun patladığında ise tüm geceyi başka yerde geçirmek için evi terk edin. Ertesi gün eve gelin ya da boşanma işlemlerini başlatın.  Bu aşamada zaten bu soğuk ve frijit kadından bıkmış olmanız lazım.

Çevirenin Notu : Seviye 12 saçmalık ve eziklik. Hala böyle bir kadını yeniden kazanabilmek için, boşanmada kusurlu taraf olup yolunmayı göze almayı gerektiren, ONEitis mantıklı bir saçmalık. Bu seviye kesinlikle aptalca. Peki bu adam neden böyle yazmış? Zira ABD’de durum farklı. Orda boşanmada erkek kusurlu olsa da olmasa da sanki tüm suç ondaymış gibi sikiyorlar. Ama Türkiye’de boşanmada kusur diye bir olay var. Böyle bir hareket burada çok aptalca. Biz de 10 seneye kalmaz ABD gibi oluruz ama şu aşamada bu seviyeyi unutun.

Çevirenin Son Notu : Bir erkek ilişkisinin mutluluk derecesi ne olursa olsun ilk beş seviye korku oyununu her zaman oynamalıdır. Bir ilişkide karısı ne kadar çirkefleşirse çirkefleşsin, eğer bu çirkefleşme erkeğin betalaşmaya karşı koyamaması ile ayak paspasına dönüşmesi sonucu gerçekleşmiş ise, sorumluluğu alıp ilk 5 aşamayı hızlıca uygulayarak, karısına bir şans vermesi etik olarak gereklidir. Fazlaca fedakarlık gibi görünse de evlilik oyuncak değil, özellikle çocuk varsa.

Fakat 8’ince seviyeye kadar düzelme yoksa ve kadın erkeği sekssiz bir ilişkiye mahkum etmeye çalışıyorsa, yandan kız arkadaş veya boşanma çözümdür. Seks varsa ama başka dayanılmaz sorunlar varsa, boşanma tek tavsiye edebileceğim şey.

Çeviri : The 12 levels of dread : the rules for any long term relationship

Karım bana düşman gibi davranıyor

Burada anlattığımız temel zihin yapısı, uzun süreli ilişki ve evlilikte daha da gerekli. Zira bu ikisinde, özellikle de ikincisinde, mavi haplının kaybedeceği çok şey var. Örnek olarak internete baktım ve hızlıca şu aşağıdaki hikayeyi buldum. Hikaye çok eski olsa da oldukça sık görülen bir durum.

Eskiden “kılıbık” diye bir kavram vardı. Babamların bazı arkadaşlarıyla kılıbık oldukları için hunharca dalga geçtiklerini, medyada bu kavramın çok kullanıldığını hatırlarım. Hiç farkettiniz mi, artık neredeyse hiç kullanılmıyor? Bunun nedeni eskiden istisnai olan bu erkek tipinin artık neredeyse norm olma yolunda ilerlemesi olmasın? Sanırım günümüzde buna marifetmiş gibi hanımcılık diyorlar.

Örneğimiz Güzin Abla’ya yazılan şu yazı :

Karım bana düşman gibi davranıyor …

Güzin Hanım; çok kötü durumdayım. Ben 35 yaşında karısını çok seven, bulaşık, çamaşır, çocuk bakımı ve her türlü ev işini yapan bir erkeğim.

Ama farkına vardım ki bunlar eşimi mutlu etmek için yeterli değilmiş. 3 gün önce eve gittim ve eşim ağlayarak “Artık seni sevmiyorum, sana dokunmak istemiyorum, seni yabancı olarak görüyorum ve boşanmak istiyorum” dedi. Ve psikoloğa gitmek istediğini söyledi. Bütün dünyam yıkıldı o an. 3,5 yaşında bir kızımız var. O an ağlamaya başladım ve aklını başına toplaması için bir arkadaşıma gittim. 2 gün orada içip durdum. Bir psikolog ayarladım ve geçen cumartesi eşimle birlikte ona gittik. Ama eşim benim durumumum daha kötü olduğunu söyleyerek asıl benim tedavi görmem gerektiğini söyledi. Razı ettim birlikte gidecektik. 2 gündür durmadan içiyor ve ağlıyor. Bana bir düşmanmışım gibi davranıyor. Bana söylediği artık her şeyin biriktiği, patladığı ve bütün sorumluluğun da benim olduğu. Ama ben onu çok seviyorum, onsuz yaşayamam. Ona söyledim, “Ne olur bırakma beni, düzeleceğim. Daha farklı olacağım” dedim. Ama bana hiç umut vermiyor. Eşimle evliliğimizin altıncı yılını bitirdik. Geçen zamanda ekonomik olarak hep borç ödedik. Evlendiğimde kredi kartı borçlarım vardı, onları ödedik. Halen ödüyoruz ama bitmesine 1 ay kala, bankanın yaptığı bir yanlışlık sonucu eşime gelen “7.500 YTL borcunuz var” telefonu her şeyi bitiren son damla oldu. Aslında 280 YTL borcumuz kalmıştı, yanlışlık yapılmış. Ama olan oldu.

Diğer bir konu da; benim ailem maalesef sorunlarıyla devamlı eşimi meşgul ettiler, yalanları yüzünden 2 senedir onlarla görüşmüyoruz. Fakat ben arada sırada, ne olursa olsun, eşimin onları aramasını istiyordum. Bir sorun da; annesi kanser oldu ve hastalığının başından sonuna kadar, yaklaşık 1 sene bütün tedavisinde yanında bulundu. Şu an annesi iyi ama üzülmemesi lazım.

Ayrı bir sorun ise; kız kardeşi maalesef biraz asi ve ailesini çok üzüyor. Kilolu, devamlı içki içen, sorumsuz bir kız.

Son bir sorun, eşim, okulunu derece ile bitiren matematik öğretmeni. Yaşı 35 oldu ama halen beklediği gibi bir işe giremedi. İş konusunda çok şanssız. 3 ay önce bir dershaneye girdi, ama maaşlar ödenmeyince, ayrıldı. İşte bütün bu sorunlar birikmiş ve sonunda bana patlamış.

Ne yapmalıyım, yardım edin ne olur?

Bizi takip ediyorsanız, daha ilk paragrafta sorunu yakalamış olmalısınız :D. Karşımızda evli ve damardan mavi haplı bir erkek var.

Ben 35 yaşında karısını çok seven, bulaşık, çamaşır, çocuk bakımı ve her türlü ev işini yapan bir erkeğim.

Çeviri Manyağı’nın Ev işi yapan erkeklerin hazin sonu ve benim Erkekler iyi oldukça onlardan istenenler artıyor yazılarımızda bu konuya değindik.

Ama farkına vardım ki bunlar eşimi mutlu etmek için yeterli değilmiş.

Haldun Aydıngün, burada çalışan mekanizmayı 20 sene önce yazmış : magandalar kadınları daha çok mutlu ediyor.

Keşke dibe batmadan bilebilseydin ama o devirde (2008) ve şimdi bu bilgiyi vermek yerine her yer bir sürü feminen ilişki danışmanlığı  zırvası ile dolu.  Bu zırvalar genellikle, karının daha fazla talebini yerine getir ve böylece karın mutlu olsun. Karın mutlu olsun, sen de mutlu ol. Öyle olmuyor işte.

Fakat olaya bir başka boyut katan kısım şurası :

Son bir sorun, eşim, okulunu derece ile bitiren matematik öğretmeni. Yaşı 35 oldu ama halen beklediği gibi bir işe giremedi. İş konusunda çok şanssız.

Öncelikle, adam terminal oneitis hastası. Bu kadın şanssız falan değil. Bildiğin tembel, sorumsuz ve üstüne narsist. Adam çalışıyor ve kendisi çalışmıyor. Buna rağmen adam hala fazlaca ev işi yapıyor ve çocuğa bakıyor.

Bir kadın, kendi kötü davranışlarını sineye çeken erkeği çok nadir “ya bak canım benim o kadar işi arası hem bana katlanıyor, hem de benim gibi götün tekini çekiyor” diye takdir eder. Bilinçaltından geçen “sünepe ezik, benim gibi bir kötü bir eşi bile kaybetmekten korkan aciz …” gibi bir şeydir. Kadınların bu eğilimini şuçlamadan önce biraz düşünün. Birincisi mi doğru, ikincisi mi? Maalesef bu tür adamlar için ikincisi doğru.

Bütün dünyam yıkıldı o an. 3,5 yaşında bir kızımız var. O an ağlamaya başladım ve aklını başına toplaması için bir arkadaşıma gittim. 2 gün orada içip durdum. Bir psikolog ayarladım ve geçen cumartesi eşimle birlikte ona gittik.

Attığı her adımın yanlış olduğunu söylememize gerek yok.

Bütün dünyam yıkıldı o an. 3,5 yaşında bir kızımız var. O an ağlamaya başladım

Bir kadın (ve kadınsanız adam) boşanalım lafını ağzından çıkardığı an, aranızdaki tüm sevgi, aşk-meşk sümüklü duyguları son planda olmalı. O an soğuk ve her adımını yatırımcı acımasızlığı ile atan bir adam  olmalısınız. Olmak zorundasınız. Karşınızda artık sizin eşiniz yok, sizi soğuk mahkemelere verecek ve dostunuz olmayan biri var. Üstelik o mahkemeler de onun tarafında, sizin değil.

Soru : Abi 6 sene evlilik ve çocuktan sonra aniden böyle bir şey duyunca nasıl duygusal davranmasın?

Cevap : Bir kere, bunun böyle olacağı başından belliymiş. Yani bu olay buraya gelene kadar kadın yıllarca sinyal verir / vermiş. İkincisi, evlendiğiniz zaman imza attığınız anda potansiyel olarak boşanmak için de imza atıyorsunuz. Tamam, evliliği düşünürken boşanma düşünmek romantik değil. Devlet şahitliğinde imza atmanız ve bu imzanın size verdiği yasal yükler de romantik değil. Ama kimse bunun hakkında konuşmuyor.  Evlilik planladığınız an, boşanmayı da planlayacaksınız zira imzayı attığınız an boşanma olursa yükleneceğiniz yasal sorumluluklar da başlıyor. Boşanmış erkeklerle konuşacaksınız, yasalara bakacaksınız ve bu adamın başına gelenin sizin de başınıza gelebileceğini varsayarak önceden duygusal olarak hazırlıklı olacaksınız.

Şimdi istediğiniz kadar hazır olun, “boşanalım” lafını duyduğunuzda bu adam gibi salya sümük ağlayıp bir iki gün alkolün dibine vurabilirsiniz. Kötü ama hemen toparlarsanız büyük sorun değil. Ama hemen toparlamanız lazım zira boşanmayı soğukkanlı yapmazsanız, hayat boyu taşımanız gereken fazladan yükler altına girebilirsiniz.

Ama eşim benim durumumum daha kötü olduğunu söyleyerek asıl benim tedavi görmem gerektiğini söyledi. Razı ettim birlikte gidecektik. 2 gündür durmadan içiyor ve ağlıyor.

Öncelikle : ARZUYU PAZARLIKLA ELDE EDEMEZSİNİZ:

İşte tam bu aşamada bir erkek “pazarlık yapma” yöntemine başvuracaktır. Bazen bu karşılık olarak kadının daha önceki gibi seks yapmaya döneceğini umarak, erkeğin artan bir şekilde kadın için birşeyler yapması şeklinde olur. Ya da evli bir çiftin “seks problemleri” ni çözmesi için “evlilik danışman”ına gitmesi şeklinde.

Psikolog ve evlilik danışmanlarının önereceği şeylerin çoğu arzu pazarlığı olacağından işe yaramayacaktır.

Ama ben onu çok seviyorum, onsuz yaşayamam. Ona söyledim, “Ne olur bırakma beni, düzeleceğim. Daha farklı olacağım” dedim.

ONEitis hastalığının korkunç yüzü. Neyi düzelteceksin abi?  Ya da daha farklı nasıl olacaksın?  Yazdıklarından anladığımız kadarıyla 6 yıl çalışabilecek iken tembel tembel evde oturan kadına bakmış, borç altında gıkını çıkarmamış, üstüne ev işi yapmış, çocuk bakmışsın. Hala evli olduğu sorumsuz insanda tek bir suç olabileceği aklına bile gelmiyor.  Anlatmıyor ama bu kadar borcu bu adamın kendisi için yapmadığına 1,000 Dolar para yatırırdım.

Ne yapmalıyım, yardım edin ne olur?

Güzin Abla demiş ki :

Bu süre içinde, eşin sana çok dolduğunu ve sana patladığını söyledikten sonra, hálá boşanmakta ısrarlı mı? Her insanın zaman zaman gücünün tükendiği, olaylar karşısında kendini yıkılmış ve artık dayanamayacak gibi hissettiği olur. Bu doğal bir şey. Eşinin de bütün bu anlattığın sorunları üst üste gelmiş. Dayanma gücünü gerçekten kaybettiği kabul edilebilir. Ancak “Seni sevmiyorum, sana dokunmak bile istemiyorum” sözleri gerçekten çok kırıcı. Hatasını anlar ve boşanmaktan vazgeçerse elbette ona dört elle sarıl, ailenle görüşmesi için ısrarlı olma, ona maddi durumunuzun giderek düzelmeye başladığını artık borç yapmayacağınızı söyle, kendine inandır. Ona sevgini, şefkatini göster, onu yatıştır ve rahatlat. Gerçekten birlikte gideceğiniz psikoloğun yardımı olacağına inanıyorum. Ayrıca eşinin ve kız kardeşinin bu içki tutkusu da yine bir uzmanın yardımıyla çözümlenecek bir sorun olsa gerek.

Bu tavsiyenin nasıl bir felaket olduğu bariz değil mi? Kadından ilişki tavsiyesi isteyerek başına gelecekleri haketmiş ama  Güzin Ablanın adama bir kere bile “sen bu kadına nasıl dayandın” dememesine dikkat edin. Feminen dayanışma göz yaşartıcı. Sisterhood über alles.

Bu doğal bir şey. Eşinin de bütün bu anlattığın sorunları üst üste gelmiş. Dayanma gücünü gerçekten kaybettiği kabul edilebilir.

Af buyur kimin dayanma gücü? Burada adamın kadına nasıl dayandığını sorgulamak lazım.

Ne yapmalıyım, yardım edin ne olur?

Bu durumda yapılması gereken öncelikle bu hikayedeki oneitis’in tembel, sorumsuz ve işe yaramaz bir asalak olduğunu kabul etmek lazım. Hani ev hanımı tembel asalak demiyorum, bu hem çalışmıyor, hem güzelce harcıyor hem de adama berbat davranıyor. Ev işi de pek yok. Götün teki erkek kadar kadın da var. Bu kadın o kadınlardan biri.

Bunun üstüne ilk yapılması gereken tamamen soğuk bir yatırımcı moduna girmek lazım. Çocuk varken zor ama bu tip narsist bir kadın çocuğu zerre düşünmez hatta erkeğe karşı rehine olarak kullanır. O nedenle çocuk ile ilgili duygusallık ile erkeği mahveder. Erkek tabii ki çocuğu düşünmeli zira kadın zerre düşünmeyecektir ama asla duygusal davranmamalı.

“Boşanma isteğini anlıyorum ve karşı çıkmayacağım ama bana düşünmem için bir ay ver” diye evden ayrılmalı. Bu aşamada hiç renk vermemek esastır. Bu bir ayı, kadına çaktırmadan iyi bir boşanma avukatıyla konuşup plan yapmakla harcamak lazım. Hesapları nasıl ayırırım, boşanmada neler olacak, neler yapabilirim. Sonrasında ise kadına (avukatın onayladığı) bir mektup atılır.

Bence bu adamın bu kadını boşaması lazım. Kadın, beni boşama diye ayaklarına kapansa bile. Bu aşamadan sonra adam kırmızı hap ilahı gibi davransa bile bu kadın düzelmez. Kız çocuk için babaya böyle davranılan bir evde yaşamak bence daha zararlı.

Eğer bir şekilde evliliğe devam edilecekse de içine “asıl ben senin gibi sorumsuz, takdir bilmez, tembel bir kadından bıktım diyerek kadının tüm kusurları sayılır ve boşanmak istiyorsa işlemleri başlatması, istemiyorsa ise kendine çeki düzen vermesi gerektiği anlatılır ve kendine çeki düzen verdiğini düşününce ara”  denilmeli.

Maalesef bir iki ay çocuğu göremeyebilir. Ama ortada çocuk varken sizin olduğu kadar, narsisist götler hariç, kadınların da manevra alanı kısıtlıdır.

Sonuç : Gördüğünüz gibi bu adamın evlilik hayatında kullanabileceği ve bu aşamaya gelmeden evlilik yürütebileceği bir sürü kırmızı hap silahı var. Bu aşamadan sonra bile kırmızı haplansa, en azından boşanmayı yöneterek olabilecek en az zararla çıkabilir.

Ama en iyisi başından bu duruma gelmemek. Aman oneitisi kaybedeceğim korkusu ile taviz vere vere gelinen yer yine oneitis’ten ayrılık ama taviz vere vere ayrılık ile duygusal açıdan aşırı güçsüz bir pozisyona düşmek var. Ayrıca taviz vermese, kadına yerini ve haddini bildirse, belki de kendisine saygı duyabilen bir eşi olurdu.

Doğum kontrol hapı

“Üçüncü çocuğumuzu kucağımıza aldığımızda yüzündeki mutlulukla karışık şaşkınlığı görmüştüm. Çünkü doğum kontrol hapı kullandığımı sanıyordu ve nasıl olup hamile kaldığıma bir türlü anlam veremiyordu. Ama ben bir çocuk daha istiyordum!”
Kadınların Kocalarına Söyledikleri En Acımasız Yalanlar

“Tomassi’nin 5 Numaralı Demirden Kanunu

Doğum kontrolünü ASLA bir kadının eline bırakma.”Tomassi’nin Demirden Kanunları

Çoğu erkek, doğum kontrol hapı ve kürtaj ikilisinin kadının eline nasıl bir güç verdiğinin maalesef farkında değil. Bu ikili, kadınlar tarafından çeşitli kombinasyonlarda kullanılarak onların istedikleri erkekle istedikleri geleceği elde etmelerini sağlıyor. Daha önce bir iş arkadaşımdan bahsetmiştim. Kız, pilot erkek arkadaşı ile beraber yaşıyordu ve “doğum kontrol hapı kullanmasına rağmen” hamile kaldı. Tabii ki adam “doğru olanı yaparak” kızla evlendi. Sonra kız yine “hap çalışmadığı için” hamile kaldı ve ikiz doğurdu. Şimdi evde 3 çocuğuna bakarak koca parası yiyor. Gerçi kız ilk hamileliğinde 27, adam 35 yaşında idi. Yani adama hayatını yaşayamadan 3 çocuk babası oldu demek zor. Ama kendi kontrolü olmadan kısa sürede kendini evli ve 3 çocuk babası bulma sürecini şaşkınlıkla izledim. Doğum kontrol hapının iki kere çalışmama ihtimalinin sıfır olduğunun bilincinde olması lazım.

Bir erkeğin doğum kontrolünü asla bir kadına bırakmaması lazım. Özellikle de “Hap kullanıyorum, içime boşal”, “prezervatif kullanma hissetmek istiyorum” gibi telkinler başladığında. Bunun birinci ve hemen akla gelen nedeni tabii ki erkeği “çocuk” ile kafeslemeye çalışabilecek kadından kurtulmak. Bir anlık zevk için (içerde boşalmanın neden zevk olduğunu da anlamış değilim) hayat boyu üstüne alacağın devasa sorumluluğa değmez. Kadınlar doğum kontrolünü istedikleri erkeği kafeslemek, kocalarını kontrol etmek, vs. için bilinçli bir şekilde kullanıyorlar. Saf olmayın.

Fakat doğum kontrolünü kadına bırakmamanın pek akla gelmeyen başka bir yararı daha var. Başkasının çocuğunu kendinizin sanarak yetiştirme ihtimalinizi önemli ölçüde azaltmak.

Atadan kalma geri çekme yöntemi (prezervatif olsa bile) ve prezervatif yanında iki seks arasında işeyerek (bir önceki seksten kalan spermlerin sonrakinde boşalma öncesi sıvı ile kadına geçmesini önleyerek) doğum kontrolünü asla kadına bırakmayabilirsiniz. Sonra doktor ultrasondaki minik noktayı göstermip de 5 haftalık dediğinde, önceki aylarda bilerek hedefe attığınızdan, vurucu atışı ne zaman yaptığınızı bile tahmin edebilirsiniz. Özellikle adet döngüsünü takip edip döngünün alfa haftalarında bahaneler ile geceleri hatunla evde geçiriyorsanız.

Doğum kontrolünü kadına bırakan adamı tongaya düşürmenin sinsi bir yolu var. Kadın birden “çocuk yapalım” demeye başlarsa ve eğer sizin de niyetiniz varsa, saf saf “tamam hayatım, hedefe atıyorum” diye hemen atlamayın. “Tamam şu şu geçsin 6 ay sonra başlarız söz” deyin. Bunu paranoya yapmayın zira ihtimali düşük ve çocuk isteği hep birden gelecek ama kadın başka biriyle yatmış olabilir. Kocasından da sperm alırsa ve hamile kalırsa başı belaya girmeden işin içinden sıyrılabilir. Eğer siz bunu aylarca ertelerseniz ve hamile kalırsa gidip gizlice kürtaj olacaktır (her konuda çiçekler-böcekler-vegan-ibişler tadında olan feministler neden bu kadar hırçınca kürtaj savunuyor sanıyorsunuz?). Önlem olarak o dönem alkolü bırakın. Aldatan eş kötü bir şey ama bir de üstüne başkasının çocuğunu yetiştirmek felaket. Eğer bu durumdaki adam doğum kontrolünü kadına bıraksa idi kendini koruyamayacaktı.

Diğer yaygın durumda kız arkadaşın ya da tabağın birden hamileyim demesi. Hatta internetten okuduğum hikayelerin çoğunda sonradan çocuğun kendisinden olmadığını öğrenen erkek, kadınla evli değilken bu süpriz hamilelik ile doğru olanı yapıp evleniyor. Prezervatif ve geri çekme ile “hamileyim” diye arayan hatuna rahatça siktir çekebilirsiniz. Gerçi o zaman sizi değil de doğum kontrolünü kadına bırakan gariplerden birini arayacaktır. O garip siz olmayın.

Erkekler iyi oldukça onlardan istenenler artıyor

Çeviri Manyağı‘nın Ev işi yapan erkeklerin hazin sonu adlı yazısındaki acı gerçekle ilgili şöyle bir yazı gördüm dün. Twitter’da paylaştım ama burada da yazayım. Bir avukat tarafından yazılmış.

15 yıl oldu, boşanma davalarından öğrendiğim gerçekleri şu şekilde formül haline getirebilirim … Ne dersiniz dostlar.

1/ Erkek her gece dışarıda, içki, kumar ne arasan var.. Bu adamın karısı ‘eve gelsin yeter’ diyor..
2/ Erkek haftada bir/iki gün çıkıyor ve aslında eve bağlı.. Bu adamın karısı ‘erken gelsin, bir gece neyine yetmiyor’ diyor..
3/ Erkek her akşam evde.. Bu adamın karısı ‘neden çocuğa bakıp, temizlik ve en azından salatayı ben yapayım karıcım demiyor’ diyor..
4/ Erkek her akşam evde, yemek, ütü ne varsa yapıyor.. Bu adamın karısı ‘annemler ev alırken yardım etmedi’ diyor..

Bu formülden çıkan sonuç; kötü erkeklerin karısı daha azla yetiniyor

İyi olan erkeklerin karıları da asla yetinmiyorlar.

Not: Çelik yeleğimi giydim, atış şerbest.

Haldun Aydıngün, burada çalışan mekanizmayı 20 sene önce yazmış : magandalar kadınları daha çok mutlu ediyor.

DOMİNANT OLMAK demek bir kadının istediği her şeyi yapmamanız ve sizin bu testten kalmanızı engelleyecek kadar ÖZGÜVEN dolu olmanız demektir.

Lezbiyen tabak

Yeni tabaklarımdan bir tanesi, iki küçük kızı olan evli bir kadın. Kocası bir ofiste iyi bir işi ve iyi bir maaşı olan ancak toplumsal açıdan doğru cinsiyet eşitliği hakkındaki boktan söylemlerin kurbanı olup amcıklaştırılmış tipik bir orta yaş beta. Bu kadınla yaşadığım pillow talk (seks sonrası yatakta uzanıp edilen kısa sohbet) olağanüstü ve bir bakıma kırmızı hap gerçeklerinin insanın yüzüne tokat gibi çarpışının özeti. Bunları size hem eğlenmeniz, hem de kadınların istedikleri şeyler için tereddüt etmeden ne kadar ileriye gidebilecekleri konusunda farkındalığınızı biraz olsun arttırmak için anlatıyorum.

Derin bir şekilde iç çektiğinde sikişmeyi yeni bitirmiştik ve o yatağımda uzanmış biriyle mesajlaşıyordu. Ne olduğunu sorduğumda,  kocasına çocukları okuldan alıp alamayacağını sorduğu bir mesaj attığını söyledi. Görünüşe göre kocası bunu yapamayacaktı ve bu tabağımı çok sinirlendirmişti. Başka planları olup olmadığını sorduğumda bana azgın bir bakış atarak “bir posta daha” istediğini söyledi. Omuz silktim ve sırıtarak ona her zaman “bir başka sefer” olabileceğini söyledim.

Kalkıp üzerini giyinmeye başladığında dayanamayıp ona sataşmak için bu gece benim yerime kocasıyla sikişmesini tavsiye ettim. Bunu söylediğimde bana döndü ve şaşırmış bir ifadeyle yüzüme baktı. Hakarete uğramış falan hissettiğinden değildi, benim gerçekten delirmiş olduğumu düşünüyordu. Bana bir yıldan fazladır kocasıyla yatmadığını söylediğinde, buna her ne kadar inanmakta güçlük çeksem de bir evlilikte mecburi seksin olacağını ve bunu atlatmayı nasıl başardığını ona sordum.

Bana verdiği yanıt aklımı havaya uçurdu.

Bir yıl kadar önce, kocasına “kendisini bulmak için” bir süreliğine uzaklaşması gerektiğini söylemişti. Mavi hapı sorgusuzca yutmuş bir beta olarak kocası bunu tabii ki onaylamış ve destek olacağını söylemişti. Yani o uzaklarda birileriyle sikişiyorken kocası evde oturup “evin direği” rolünü üstlenmeye devam ediyordu. Tabağım elbette zaman içinde sıkıldı, çocuklarını özledi ya da her neyse, bir şekilde evine döndü. Kocasına döndüğünde, artık onunla hiçbir şekilde sevişmek istemediğini fark etti ve herkese bir lezbiyen olduğunu keşfettiğini ancak hala kocasını sevdiğini ve onunla kalmak istediğini söyledi. Betamız bunları kabullenip, karısına onun aynı zamanda en iyi arkadaşı olduğunu ve mümkün olan her şekilde ona destek olmaya devam edeceğini söyledi. Görünen o ki, ailesi ve çevresindekiler tarafından bu davranışı için alkışlanmıştı.

Hikayesini dinleyip, ona 15 dakika önce kesinlikle bir lezbiyen gibi görünmediğini söylediğimde sırıtarak “çünkü GERÇEK bir lezbiyen” olmadığını söyledi ve işaret parmağını dudaklarının üzerine koyarak bana göz kırptı. Giyinmeyi bitirip dairemden ayrılışını izledim, o gittikten sonra bir yarım saat kadar daha yatağımda uzanıp bana anlattığı her şeyi tekrar düşündüm, tüm bunları sindirmek biraz zaman aldı.

BAYLAR. işte bu tam da toplumsal açıdan doğru olduğu savunulan feminist zırvalarının günümüz kocalarını ne hale getirdiğinin bir özeti, bir ATM’den daha fazlası değil. bir yandan da kadınların nasıl insanlar haline geldiğinin ve nasıl yeni nesil kız çocuklarını yetiştirdiğinin bir özeti. korkmalı mıyım, yoksa heyecan mı duymalıyım emin değilim.

Çeviri : My Lesbian Plate

Konuk Yazar : Ali Desidero

Evlilik Oyunu

Her ne kadar kırmız hap erkekleri evlilikten soğutsa da özellikle çocuk sahibi olmak isteyenler için bu kaçınılmaz bir yol. Şahsi olarak kırmızı hapın evlilik ve uzun süreli ilişkilerde daha çok işe yaradığını düşünüyorum. O yüzden Rollo Tomasi’nin evlenecek erkeklere nelerden vazgeçtiklerini ve neye dikkat etmesi gerektiğini anlattığı bu yazıyı çevirdim. Yazı erken evlilikten bahsetse de her türlü evlilik için geçerli olduğunu düşündüğüm noktalar mevcut.

Okurlarımın da bildiği üzere kızım üniversite ikinci sınıfa gidiyor. Onun kendi hayatında aştığı her eşik, benim de geçmişe gitmeme ve o yaştayken deneyimlerimin kızıma göre ne kadar da farklı olduğunu düşünmeme neden oluyor. 19 yaşındayken kızım kadar düzenli ve – dürüst olmak gerekirse – varlıklı biri olabileceğim asla aklıma gelmezdi. O zamanlar, kısa bir süreliğine, yaptıklarım ve düşüncelerimle ilgili bir günlük tutmuştum. İlk “gerçek” kız arkadaşım bana düşüncelerimi yazmam için bir defter hediye etmişti (o da günlük tutan kızlardan biriydi); ben de o dönemki betalığımın gereğini yaparak kızlara karşı aslında mavi haptan kaynaklanan öfkemi bu deftere dökmüştüm. Bu günlüğü ilerde beni aldattığı zaman hissedeceği suçluluk duygusundan kurtulmak için bana hediye ettiğini ise çok sonra anlamıştım. Böylelikle kız arkadaşım, 18 yaşındayken ve heyecanla beklediği “parti yıllarına” henüz girmişken, ilk kız arkadaşıyla evleneceğini zanneden görev aşığı bir betadan da kurtulmuş oluyordu.

Bu olay 1988’de yaşandı. O zamanlar 19 yaşında olan Rollo Tomassi, klasik bir mavi haplı betaydı. O zamanlar nasıl bir düşünce yapım olduğunu tekrar görmek için ara sıra günlüğümden birkaç sayfa okuyorum ve ne kadar da idealist bir beta olduğumun farkına varıyorum. Üstelik aynı hülyalara dalmış birkaç arkadaşım da vardı. O zaman bu durumun benden önce de sonra da var olmaya devam edecek bir süreç olduğunu fark ettim. Bu dönem, Koruyucu Tıp (Preventive Medicine) kitabımda “Kırılma Süreci” adını verdiğim dönemdi.

Bu bahsettiğim kız benim ONEitisim olmuştu. Benimle (arzulu bir şekilde) sevişen ilk kızdı, benim gibi bir adamla birlikte olduğu için “kaliteli” olduğunu düşündüğüm kızdı. Dolayısıyla ben de “sıradan bir erkek” olmadığım için onun başkasıyla yatabilecek ve erkeklerle gönlünü eğlendirecek bir kız olmadığını düşünüyordum. Hatta bu kızla evlenmeyi istiyordum; çünkü mavi haplı kafa yapım kendimi feda edip kadına “destek” olmanın, onun hayallerini gerçekleştirmesine yardımcı olmanın en doğru yol olduğunu söylüyordu. Yol gösterenim de olmadığı için bu kararı vermem gayet kolaydı.

Kızım geçenlerde okuldaki en yakın kız arkadaşının 19 yaşındaki erkek arkadaşından evlenme teklifi aldığını söyledi. İki genç de üniversite ikinci sınıftalar. Bunu duyunca anılarım aklıma geldi. 49 yaşında şu bloğu yazarken yararlandığım bilgi ve deneyimi elde etmemi sağlayan ilk kız arkadaşımın beni terk etmiş olmasından memnuniyet duyuyorum. Bunu kabullenmek zor biliyorum, özellikle de bipolar kız arkadaşımla geçirdiğim sefil yılları düşününce. Ancak bu kötü deneyimler de iyi olanlar kadar gerekliydi. Bu yüzden kızımın arkadaşına “Tebrikler” demekte cidden zorlanıyorum.

Aslına bakarsanız bugünlerde 19 gibi erken bir yaşta evlenen hiç kimseye destek vermek istemem. Modern evlilik, bir erkek için hayvanat bahçesi gibidir. İnsanlar bana “Rollo, sen de evliyken neden evliliği bu kadar çok eleştiriyorsun?” diyorlar. Sanıyorlar ki evliliğim kötü olduğu için bu kadar olumsuz konuşuyorum. 21 senedir gayet mutlu bir şekilde devam eden evliliğime rağmen bugünün erkeklerine evliliği önermememin sebebi, evliliğin günümüz dünyasındaki halidir. MGTOW ve PUA camiasının üzerinde mutabakata vardığı belki de tek nokta evliliğin bir mavi hap düşüncesi olduğudur. Bu fikre karşı olduğumu daha önce birçok yazımda belirttim; ama bunu diyenlere hak vermiyor da değilim. Evliliğin riski, güzelliklerini kesinlikle aşıyor; ancak kırmızı hapla tanıştığı halde evliliğe adım atacak erkekler de mevcut. Bu erkekler, evlendikleri kadının tek bir sözüyle kendilerini evden attıracaklarını ve çocuklarını elinden alacaklarını gayet iyi biliyor. Evli erkekler olarak tabiri caizse hayatımızı ortaya koyup bir erkeğin girebileceği en riskli dünyaya adım atıyoruz. Çocuklarımızın ve ailemizin geçim derdi, mutluluğu ve gelecek kaygısı çoğu erkeğin yaşam enerjisini sömürüyor. İşin kötüsü, aldığımız riskten ötürü karılarımızın bizi anlamasını veya takdir etmesini de bekleyemiyoruz.

İşte kızımın arkadaşının 19 yaşındayken aldığı evlilik teklifinden sonra bunları düşündüm. Bu evliliğin gerçekleşmesi halinde, istatistiki olarak, 28 yaşına gelmeden boşanacaklar. Eminim ki bu teklifi yapan erkek bunu tam bir mavi hap idealizmiyle yapıyor ve ne yazık ki bu idealizm feminist buyruğun eşitlikçi hülyalarından fena halde etkilenmiş durumda. Doğal olarak da bunun iyi bir düşünce olduğunu söyleyemeyeceğim. Bu çocuğun babası olsaydım evlenmesini engellemeye çalışırdım; ama manosphere camiasında bunun doğru olduğunu söyleyen de çıkabilir elbette.

 “Büyüyen” Erkekler

Gelenekçi muhafazakâr çevrelerde evliliğin bir erkeğin “büyümesi” için son şansı olduğuna dair yaygın bir inanış var. Bugünkü evlilik kavramına bakarak bu fikre de karşı çıkıyorum; ama büyümeyi pek istemeyen erkeklerle dolu bir sosyal düzende bu gibi basmakalıp sözlerin kulağa ne kadar hoşa geldiğini de biliyorum. Bu fikir, AMOG (Alpha Male of Grup, Grubun Alfa Erkeği) olmanın yeni bir yolu olarak görülüyor (özellikle de dindar çevrelerde); evlenip aile kurmaktaki kerameti görebilecek kadar kendini bilen bir erkekseniz, ergenliğini uzatmak isteyen oğlan çocuklarına göre “daha iyi bir adam” olarak kabul ediliyorsunuz. Bu da pek yeni bir düşünce değil.

Bahsettiğim düşüncenin bu kadar yaygın olmasının sebebi ise uzun vadeli düşündükleri partnerlerine yatırım yapan erkeklerin birden fazla partner bulamadıkları için bu beceriksizliklerine kılıf uydurmaya çalışmasıdır. Böylelikle mecbur kaldıkları durumu aslında bir erdemmiş gibi sunuyorlar. Ama atladıkları ayrıntı şu ki bir kadınla hayatlarını geçirerek uzun vadede doğru kadını bulmalarını sağlayacak birden çok kadından kendilerini mahrum etmiş oluyorlar. Mavi hap, bir erkeğe daima tek bir kadınla ilişki kurmasını tavsiye ederken kadınları birden fazla eş potansiyelini değerlendirmeye teşvik eder.

Erkeklerin CPD’lerinin zirvesine varması daha uzun sürüyor demiştik; fakat esas sorun, bu erkeklerin kendilerini aile/evlilik hayatına hazırlayacak ve kadınların hipergami odaklı cinsel stratejilerine göre davranmalarını sağlayacak ilişkileri yeterince tecrübe etmemiş olmalarıdır. Kadınlar da erkekler de artık geç evleniyorlar. 34-35 yaşına kadar evlenemeyen kadınlar ise muhtemelen hiç evlenemeyecekler.

Erken Evlilik

19 yaşında evlilik teklifi yapan bu çocuğa “aferin” demek erdemli gibi görünse de bu teklifi yapmasına neden olan mavi hap düşünceleri evliliği tamamıyla bu genç adamın aleyhine çeviriyor. Ne genç erkekler ne de genç kadınlar ileride ulaşacakları potansiyeli görebiliyorlar. Dindar bir çevrede “meşru” sekse giden tek yol evlilik olduğu için erkenden evlenenler var; ancak “sürekli” seks yapabilmek için bir an önce evlenmesi gerektiğini düşünen erkeklerin de sayısı az değil. Aslında bu devirde kadınların evliliğe sıcak bakmaması bizim için bir lütuf; çünkü birçok genç erkek bu yatırımı yapabilmek için kendi hayallerinden vazgeçmeye hazır.

20 ile 24 yaş arasında yapılmış evliliklerin yüzde 39’u boşanmayla sonuçlanıyor. Bu durum aslında kadınların “gençliğimi yaşayamadım” sendromunun bir sonucu. Erken evliliğin mavi haplı idealist erkekler için en büyük dezavantajlarından birisi de hanımlarının hipergamisini bilmemeleridir. Kadınların yaptıkları tercihler ne kadar kötü olursa olsun hipergamilerinden vazgeçmediklerini daha önce yazmıştım. Tabii ki kültürel veya şahsi faktörler bunun etkisini azaltabilir; ama evrimin getirdiği dürtü asla tamamen kaybolmuyor. 20 yaşında evlenip çocuk sahibi olan bir kadın, 30’una geldiğinde etrafındaki bekâr arkadaşlarının heyecan verici deneyimlerini görüp öfkeyle dolacak. Olaylar ve kişiler değişebilir; ama hipergami değişmez.

Erken evlilik, bir erkeğin potansiyelini kısıtlar. Gelenekçi muhafazakârlar bu dediğime kızacak biliyorum; fakat evliliğin ve babalığın sorumlulukları erkeği bekârken değerlendirebileceği fırsatlardan alıkoyar. Aristo, “Erkekler için ideal evlilik yaşı 35, kadınlar içinse 18’dir.” demiş. Bunun sebebi, bir erkeğin gerçekten erkek olmak için çok uzun bir süreye ihtiyaç duymasıdır. Erkeğin evlenirken yapığı fedakârlıklardan biri de bekârken önüne çıkacak fırsatlardan vazgeçmektir. Hatta bazı fırsatlardan sırf evli olduğunuz için yararlanamayabilirsiniz. Erken evlenen erkeklerin çoğu bunun farkında bile değil.

Erken evlenip CPD’lerinin zirvesine gelene dek boşanmayan erkekler, orta yaş krizini daha sert yaşıyor. Bu da bir kadının CPD’si düştüğü için daha iyi bir adam bulamadığı zaman yaşadığı öfkeye denk geliyor. Aslında erkeklerin yaşadığının kriz olduğunu da sanmıyorum. Bu durum, oyunu ve dolayısıyla kadınları daha iyi anlamaya başladıkları zaman kendileriyle yaptıkları hesaplaşmanın bir yansıması. Mesele erkeğin evli olması değil; işin püf noktası erkeğin oyunu önceden bilseydi “yaşayabileceği” hayata dair pişmanlığıdır, yaptığı fedakârlıkların ve karşılığında elde ettiklerinin (tabi elde edilen bir şey varsa) bir muhasebesidir.

Erken evliliğin en büyük yararı, erkeği daha sonraki eşinin saygı duyacağı bir dünya kurma yolunda eğitmesidir. Dediğim şey kadınların din ve sosyal gelenekler gibi faktörlerden ötürü erkeğe saygı duymak zorunda kaldığı zamanlarda ve kültürlerde çok daha sık görülüyordu; ancak o günler geri kaldı. Şu anda kadınlar istemedikleri her türlü ilişkiden kafalarına göre çıkabilirken erkekler kendilerini kadınlara beğendirmek için birçok sorumluluk üstlenmek zorunda.

Avantajlar

Erken evliliğin birkaç avantajı var; ancak bunlar biraz da erkeğin evlendiği kadının karakterine bağlı. Eğer sağlam bir çerçeve ve erkeğin gücüne saygı duyan bir kadınla evlenirseniz uzun vadede mutlu olma ihtimaliniz bulunuyor. Hele ki kadın bakire ise güçlü bir çerçeve ve dominantlığın getirdiği alfa karakter kadının erkeğe daha da bağlanmasını sağlıyor. Dolayısıyla bakire kızlarla tabak çevirmenizi asla tavsiye etmiyorum. Alfa erkekle veya alfa görünmeye çalışan bir erkekle bile seks yapan bakire kız, o adama çok daha kolay bağlanır. Zaten bu tür kadınlara alfa dul diyoruz; ama böyle ilişkiye girdiğiniz bir kızla yapacağınız evlilikte çok güçlü bağlarınız olacaktır.

Defalarca bahsettiğim üzere sağlıklı ve ruhsal dengesi yerinde çocuklar yetiştirmenin en kolay yolu evliliktir. Bu durum bana göre bugünün erkeklerinin evlenmesi için tek sebeptir. Biyolojik saatini dikkate alarak CPD’sinin zirvesinde (22-26 yaş arası) evlenen bir kadınla yapılan evlilikten doğan çocukların mutlu olması kuvvetle muhtemeldir. Hayatının yarısından fazlasını milyoner bir mimar olmak için harcayan bir kuzenim var; ama benimle aynı yaştayken (49) çocuklarının yaşı 5 ve 7. Benzer bir hayatı yaşamaya asla katlanamazdım. Tabii para çoksa işler kolay; ancak evrimsel açıdan baktığımızda bu yaşta dede olmamız gerekirdi. Ben 28 yaşında evlendim; bunun elbet avantajları ve dezavantajları vardı. Fakat bu yaşımdayken hala küçük çocuklarım olduğunu düşünemiyorum bile.

Son olarak, genç bir kadınla evlenmeniz gerektiğini söylememe gerek yok herhalde. Bir kadının evlilikte, özellikle de erken evlilikte, dengeyi korumasının tek yolu hangi konuda fedakârlık yaptığının farkında olmasıdır. Kadınlar da evlenirken kendi geleceklerinden fedakârlık yapıyorlar, bu da daha sonra kızgınlık yaşamalarına neden oluyor. Eğer bir erkek kırmızı hap düşüncelerinden nasibini aldıysa zaten kendi fedakârlıklarının farkındadır; ama kadın da kendi fedakârlıklarının farkına varmalıdır. Bu tabii çok zor bir durum; çünkü kadınların solipsist ve hipergamik doğası toplumun aşıladığı “güçlü kadın” düşüncesiyle birleştiği zaman asla hak ettikleri şeylere ulaştıklarını düşünmüyorlar.

Günümüzde gelenekçi muhafazakâr çevreler, evliliğin sorumluluğunu sürekli olarak erkeklere yüklüyor. Kadınların sorumluluklarından bahseden neredeyse hiç yok. Kadınların hep erkekler yüzünden bu hale geldiği söylenip duruyor. Bunun feminist buyruğun kadınları suçluluk psikolojisinden kurtarma çabaları olduğunu daha önce belirtmiştim. Kadınlara “bir erkek uğruna” bir şey yapmamaları öğütleniyor, yapan kadınlar da erkeğe köle olmakla suçlanıyor. Böylece ortaya solipsist ve erkekten sürekli fedakârlık bekleyen bir kadın nesli çıkmış oluyor. Bu durum evliliklerin başarısız olmasının bir numaralı nedenidir, başka sebep aramaya gerek yok. Evlilik, erkeğin kaynaklarını kadına akıttığı, fakat kadının erkek için yapacağı her şeyin “ayıplandığı” bir ticarete dönüştürülüyor. Bu düşünce sadece mavi saçlı feministlere özgü sanmayın; dindar kadınlar da aynı kafada.

Kadınlar, ancak çerçevesi güçlü olan bir erkeği memnun etmeye çalışır. Kendinize kadının girmekten zevk alacağı bir dünya kurun ve onun size eşlik etmesini, destek olmasını sağlayın. Tabii bu iş zaman alacak. Kadınlar, erkeklerde yeterlilik arayacak şekilde evrimleşmiştir. Bir kadının hipergamisi “potansiyeli” olan bir adama yatırım yapacak kadar bekleyemez, ortada gözle görülür bir değer olmasını ister. Kadınların kendisinden büyük ve uzun boylu erkekleri istemesinin nedenlerinden birisi de budur. Daha da önemlisi, bugünkü feminist ideolojinin telkin ettiğinin aksine, kadının size köstek değil destek olması gerekir. Çünkü kadın erkek eşitliği, karı-koca arasında işbirliğini değil rekabeti körükleyen bir düşünce yapısıdır.

Kaynak : The Marriage Game

Rollo Tomassi : Kırmızı Hap camiasının en önemli figürlerinden biri olan Rollo Tomassi'nin The Rational Male kitabı her erkeğin okuması gereken başucu eseri. Oldukça popüler olan The Rational Male bloğunun da sahibi de olan Rollo, The Rational Male - Preventive Medicine (Volume 2) ve The Rational Male - Positive Masculinity: Positive Masculinity (Volume 3) adlı kitapları ile ilk kitabındaki fikirleri daha da geliştirdi. Rollo Tomassi'yi burada Rollo Tomassi etiketinde de takip edebilirsiniz.

Derdini Karınla Paylaş, Hem Karınla Hem Derdinle Uğraş

Bizim çocukluğumuzda (Altmışlı yıllar) mahallede oynarken akşam olduğunu ne havanın kararmasından, ne ezanın okunmasından, ne de annelerimizin “hadi artık gelin” lerinden anlardık. Akşamın gelişi babaların evlere dönüşüyle kesin şekline bürünürdü. Mahalledeki çocukların babalarının çevresinde kutsal ve hafif ürkütücü bir “hale” vardı sanki. Onlardan bir tanesi sokağın köşesinden göründü mü, artık o günkü oyun keyfimizin sonuna gelindiğini anlardık.

Bu babalar ilginç insanlardı. Özellikle korkunç falan da değillerdi. Hatta dönemlerinin ölçülerine göre yeterince medeni ve aydın olduklarını şimdilerde düşününce buluyorum. En temel ortak özellikleri, bizim çocuk gözümüzle şahit olduğumuz mekanlarda, fazla konuşmuyor olmalarıydı. Eski tabirle “ketumdular”. Kapalı kapılar ardına çekildiklerinde eşlerine neler anlattıklarını bilmesek de, annemin beni sürüye sürüye götürdüğü komşu toplantılarındaki kadınlar, kendi kocalarının yaptıklarından ve düşündüklerinden istatistiki parametrelerle söz ediyorlardı. Yani, “Galiba Mahmut’un işleri şöyleymiş” ya da “Bizimki yeni bir ortaklığa girecekmiş” gibi uzaktan gözlenen bir olay gibi anarlardı. O yıllarda babam işinde ciddi bir kriz yaşarken annem olayların günlük gidişini hiç bir zaman tam olarak takip edememişti. Daha açık bir deyişle, babam olayları mümkün olduğunca anneme yansıtmamıştı.

Diğer erkekler de karılarına bir sürü ayrıntıyı anlatmıyorlardı. Ayrıca hemen hemen hiç bir kadın eşinin tam olarak kaç para maaş aldığını bilmezdi. Evlerde erkekler konuştuklarında genelde kendi haklı, güçlü oldukları olayları anlatırlar, yedikleri kazıklardan, ezildikleri durumlardan ya da daha kötüsü, kendi açık hatalarından hiç söz etmezlerdi. Bütün bunların bir emniyet subabı gibi ciddi bir meyhane kültürü de hazır beklerdi. Erkekler meyhanelere gidip ara sıra tüm zırhlarından arınıp, çok yakın dostlarına içlerini döktüklerini eski Türk filmlerini izlerken çıkarabiliyoruz. Kendini böylesine kasan, zor bir şablona uyduran ve duygularına hiç yenik düşmeyen sert ve mert erkek tiplemesi, içince, yani alkolün etkisiyle zırhını deldirince, salya sümük ağlayan, dostlarının boynuna sarılıp “Seni seviyorum abi!” diye zırlayan kişilere dönüşüyordu. Bütün bunlar da bize son derece geri ve hıyarca geliyordu…

Çünkü, insanların kendilerini bu kadar zorlamalarına ve kasmalarına bir anlam veremiyorduk. Erkek kendi eşiti olan dişisiyle “çırılçıplak” bir ilişkiye girebilmeliydi (buradaki çıplaklık ruhsal çıplaklık, yoksa öbür işi nasıl yaptıkları, en azından bu yazı bağlamında, bizi ilgilendirmiyor). Erkekler de duygularını gösterebilmeliydi. Hep sert olmaya çalışmanın, hep haklı durumda kalma çabası göstermenin çok da samimi ve güzel bir davranış olduğunu düşünmüyorduk. Artık yeni bir çağ başlamıştı. Kadınlar eski kadınlar değildi. Çok daha güzel ilişkiler yaşanacaktı.

Ancak kırk yaşına yaklaşırken bazı şeyler kafama dank etmeye başladı. Bunlardan bir tanesi de insanların bugünkü son şekillerine nerdeyse 30,000 yıl önce kavuştuklarıydı. Bir başka deyişle, meşhur Lescaux mağarasında duvara bizon resmi çizenlerle tek farkımız arada geçen süre içinde birikmiş olan teknolojiydi. Yoksa insan olarak aynıydık. Bunun anlamı da şu anda her ne tartışıyorsak, aslında 30,000 yıllık belki de daha eski bir geçmişin kütlesine karşı tartışıyor olduğumuzdu. Hala çok anlamlı gelmemiş olabilir, düşünceyi biraz daha ilerleteyim. Türler gibi davranış biçimleri de zaman içinde evrim geçirip en olması gereken şekillere bürünürler, eğer daha otuz sene önce babalarımız eşlerine belli bir şekilde davranıyorlarsa belki bu yaptıkları binlerce senenin süzgecinden geçmiş bir modelden kaynaklanıyordu. Eğer bu kadar sağlam bir modelden geliyorsa bizim değiştirdiğimizde çarşaflayacağımız ise nerdeyse kesindi.

Sonra neler oldu?

Epey bir şeyler oldu. Yakınlarım arasında babalarımız gibi davranmayan bir sürü erkek dostum türedi. Birlikte oldukları kadınlara karşı sert, mert, suskun, kaba değillerdi. Aksine, içlerini açmaya özen gösteriyorlar, kusurlarını saklamak için çaba sarf etmiyorlar, müşterek bir hayatta bazen kadınlarına sığınabileceklerini düşünüyorlardı. Hepsi demek haksızlık olur ama temelde çoğu çuvalladı. Bir şeyler feci şekilde yanlış gitmişti ve sonuç çok kötü olabiliyordu. Bu yaklaşımın sonucu kadınların ilgisinde, sevgisinde, en fecisi de saygısında ciddi bir azalma olmasıydı. Bu durumu ciddi ciddi aklına sığdıramayan dostlarımla sabahlara kadar konuştuk. Sonra da yanıtlar yavaş yavaş oluşmaya başladı. Tabii ki gene hayvan davranışlarından çıkıyordu bu yanıtlar.

Biz referans olarak memeli hayvanlara giriyoruz. Söz konusu canlı gurubunda aileye benzer bir kavramdan söz edilebilir ancak bu anne ve bakıma muhtaç çocuklardan oluşur. Memeli hayvan ailelerinin pek çoğunda babaya yer yoktur. Zaten onların da çocuklarını pek taktığı yoktur. İnanmazsanız mahallenizdeki erkek kedileri inceleyebilirsiniz.

İnsan yavurusu oldukca uzun süren bir hamilelik ve gene çok uzun süren bir çocukluk dönemi geçirdiği için insanın dişisi, bu işi tek başına kotarmasının bayağı zor olacağını çok erken bir çağda fark etmiş ve başka hiç bir memeli hayvanda olmayan bir özelliği kendi bedenine katmış. Bu özellik, insan dişisinin diğer tüm memeli hayvan dişilerinden farklı olarak yılın her döneminde cinsel ilişkiye girebilmesi. Bir çok bilim adamının düşüncesine göre insan dişisi kendini koruyacak ve çocuklarının bakımda yardımcı olacak erkeği yanında tutabilmek için kendi fiziksel yapısını değiştirmiş ve bütün yıl doğurgan kalabilen ve her istediğinde seks yapabilen bir duruma geçmiş… İlginç bir yaklaşım; korunma karşılığı seks sunuluyormuş gibi.

Bu şekilde erkeğin bir ilişkide ne işe yarayacağı daha çok ama çok baştan tespit edilmiş: “Erkek güçlü olacak!”

Bu durumu olduğu gibi kabul edip gereğini yapmaya kalktığınızda önünüze ilginç bir sorun çıkıyor. Eşinizin sizi “güçlü” olduğunuz için seçtiğini görüyor ve seçilmiş olmanızın sürmesi için “güçlü” kalmaya devam etmek zorunda olduğunuzu anlıyorsunuz. İşi böyle çerçeveledikten sonra artık zayıf yanlarınızı, eksikliklerinizi, hatalarınızı eşinize ballandıra ballandıra anlatmanın çok da faydalı bir davranış biçimi olmadığı ortaya çıkıyor. İşte o zaman babalarımızın suskun, gergin ve sadece içtikleri zaman yumuşayabilen çehresi hatırımıza geliyor.

Bunları düşününce çocuklukta gördüğüm bazı olaylar bile anlam kazanmaya başlıyor:

Yaşlı adam hasta yatağında, gebermesine ramak kalmış, hala gürlemeye, sertlikler yapmaya devam ediyor. Çevresindeki kadınlar da sessiz ve anlayışlı koştururken, bir yandan da onu hoş tutmaya uğraşıyorlar. Bu durumun ne kadar gülünç olduğunu çocukken bile görüp hem gülmüş, hem de adama çok kızmıştım (Ulan be adam! canın çıkmış hala kadınlarına eziyet ediyorsun! Daha güler yüzlü olsan ne olur?). Şimdi düşününce (davranışı hala onaylamasam da) bir açıdan adamı haklı bulabiliyorum. Çünkü üstlendiği rolü son anına kadar sürdürmeye gayret ediyormuş…

Geçenlerde SÖZ bölümündeki diğer yazılarımı okuyup dehşete düşen bir dostum hem bunları yazıp hem de mutlu bir evlilik sürdürüyor olmamın ne yaman bir çelişki olduğu savunmak gafletinde bulundu… Ortada çelişki falan yok… Kadın – erkek ilişkileri dünyadaki tüm yetişkinlerin ilgilendiği ve toplam sayı olarak da en fazla sorunun yaşandığı alan.

Bu konuda tatsız fikirler ileri sürmek ve bunların da gerçek olma ihtimalleri sanıldığı kadar tahammül edilmez bir durum yaratmıyor. Asıl korkunç olan, pespembe resimlere inanıp sonra da burun üstü yere çakılmak. Zaten pek çok kişinin başına da gelen aynen böyle bir şey. İşin doğrusunu bildikten sonra ona göre davranır, ona göre tedbirleri alabiliriz, fazla da etkilenmeyiz. Aslında en kötü gerçeklere bile kendimizi uydurabiliyoruz. Düşünsenize, insan olarak hepimizin ama hepimizin idama mahkum olduğunu, 150 sene sonra şu anda çevrenizde gördüğünüz hiç kimsenin, hiç birimizin hayatta kalmayacağını biliyoruz ama bu durum keyfimizi o kadar da kaçırmıyor. Kadın erkek ilişkilerindeki böylesine sert gerçekleri de iyi anlayıp kabullenebilirsek hem ilişkilerimizi hem de kendimizi ona göre adapte edip çok daha sağlıklı beraberlikler oluşturma şansını yakalarız.

Sevgi dolu beraberliklere kendimizi romantik masallarla kandırarak değil, özümüzü daha iyi kavrayarak erişeceğiz. İnanın bana bunu yapmak mümkün.

erkekadam.com / Haldun Aydıngün – 24.2.2000

Dağcılık ve bilim kurgu alanları başta olmak üzere çok başarılı eserleri bulunan Haldun Aydıngün, aynı zamanda bir çok türk insanının doğa sporlarıyla uğraşmasında rol oynamış abimizdir. Aydıngün'ün kadın erkek ilişkileri üzerine Erkekler Mağara Adamından ... adlı bir kitabı da mevcut. Eserleri :Boşanan AdamKoyun Paradoksu, Boğaziçi ve Ötesi, Dağın mı var Derdin var, Aladağlar & Bazı Rotalar ve Genel Bilgiler, ...

Vaka Çalışması – Aldatan Adam

Sizin Boşanan Adam’ın yazılarını –şimdilerde yazmasa da- halen keyifle okuyorum. Ben de bir Boşanan Adam’ım. Ama bana asıl yakışan isim Aldatan Adam…

Oysa ben mazbut, evine bağlı, eşinden başka hiç kimseye bakmayan, baksa bile kısa sürede gözünü çeviren, hatta baktığından dolayı pişmanlık duyup kızaran ve bu yüzden de karısına yakalanan bir adamdım.

Eşimi çok seviyordum. Hatta aptallık derecesinde seviyordum. Gözümde hiçbir kusuru yoktu. Hayatımın bütün 20’li yıllarını onunla geçirmiştim. 10 yıllık beraberliğimizin 6 yılını evli olarak yaşadık. Aldatmıyordum. Oysa cinsel hayatımız da öyle ahım şahım değildi. Bir çok kez “Bu gece olmaz” sözüyle karşılaşmama rağmen, bunu pek de kafama takmıyordum.

Ama bir gün her şey değişti…

O gün eşimin işten çıkacağı saatlerde iş yerine telefon ettim. Arkadaşları biraz önce çıktığını söylediler. Bu ilk kez oluyordu. Şaşırdım. Erken çıkmak hiç adeti değildi. Olağanüstü bir durum varsa zaten bana haber verirdi. Ben eve döndüm ve onu beklemeye başladım. Gece yarısı olduğunda hala gelmemişti. Ve ben bütün saflığımla başına bir şey gelmiş olabileceğinden korkuyordum.

Saat 2 olduğunda kapı açıldı ve o içeri girdi. Kalktım ve telaşla onu merak ettiğimi, bir şey mi olduğunu sordum. Bir anda içkili olduğunu farkettim. Aman tanrım… Bu benim karım olamazdı. Bana yanıt bile vermedi ve içeri gidip yattı. Sabah uyandığında konuşmak istediğimde ise, dışarıda arkadaşlarıyla içmeye hakkı olduğunu ve buna karışmamam gerektiğini söyledi.

Haklı gibi görünüyor değil mi?

Oysa karımın benim tanımadığım hiç arkadaşı yoktu ki. İçmeye de gideceksek hep birlikte giderdik. Demek ki yeni arkadaşlar edinmişti. Yani ben iyi niyetle öyle düşünmüştüm.

Karımın geç gelmeleri haftada 2’ye 3’e çıktığında bir gariplik olduğunu sezmeye başlamıştım. Ama özgür ve çağdaş düşünceli olan ben, bir hesap sorma olayına giremiyor, içim içimi yerken ona sadece, “Bari giderken haber ver de merak etmeyeyim” diyordum. Ama o, bunu bile yapmıyordu.

Bu durum birkaç ay daha devam ettikten sonra, onun olmadığı bir akşam ben de dışarı çıkmak istedim. Beyoğlu’nda karımın ve benim severek gittiğimiz bir bara gittim. Bardan içeri girdiğimde gözüm bir masaya takılı kaldı. Masada oturan kişi, nişanlılığımız sırasında karımı tavlamaya çalışan, bizimle aynı meslekten bir adamdı. Karşısında da bir kadın oturuyordu. Kendi kendime “Demek sonunda birini bulabilmiş” diyerek yürüdüm. O masayı geçtim ve karşısındaki kadının kim olduğuna bakmak istedim.

İşte o an bütün bar üzerime yıkıldı. Çünkü onun karşısında oturan kişi benim resmi nikahlı karımdı…

Sonrası basit…

Eve döndüğümüzde iyi bir kavga, ertesi gün benim evden ayrılışım ve 1 ay sonra da boşanma…

Boşandıktan sonra eve kapadım kendimi. Her akşam bir küçük rakı ve beyaz leblebiyle sarhoş oluyor, ancak öyle uyuyabiliyordum. Yapılanı bir türlü içime sindiremiyordum.

O günlerde karşıma biri çıktı. Alımlı, akıllı, sevgi dolu ve tabii ki güzel vücutlu biri…

Harika günler geçirmeye başlamıştım. Hep tek eşliliğe inandığımdan çok geçmeden ona evlenme teklif ettim. Etmez olsaydım… Bir anda onun aslında psikolojik rahatsızlıkları olan, kompleksli ve kıskanç biri olduğu ortaya çıktı. Ayrılmaya kalktığım zamansa yaptığı şey bana çok pahalıya mal oldu. Cinsel ilişkilerimiz sırasında hep ben korunurdum. Ama bir gece şiddetli bir kavganın sonucunda, tutkuyla sevişmeye başladığımızda ilk kez “Prezervatif istemiyorum. Zaten günüm de yaklaştı” dedi. Kandım. Bana hamile olduğunu ve artık evlenmemiz gerektiğini söylediğinde beynimden vurulmuşa döndüm. Bunu neden yaptın diye sorduğumda ise “Seni kaybetmemek için” deyiverdi. Resmen bir kez daha aldatılmıştım. Çocuğu aldırmaya razı ettim elbette. Ama bu olayın yarattığı yıkıcılığı anlatmama gerek yok sanırım.

Ondan ayrıldıktan sonra kısa süreli ilişkiler yaşadım. Ama vazgeçmiş değildim. Hayatımda sadece bir kişinin olmasını ve evlenmeyi düşünüyordum.

Biri daha çıktı karşıma…

Yine mükemmel başladı, mükemmel gelişti. Tam sırasında yine aynı aptallıkla evlenme teklif ettim. Üstüne bir de araba hediye ettim. Ama arabayı alan hatun ortalarda görünmemeye başladı. Üstüne üstlük benden soğuduğunu falan da gevelemeye başlayınca olay koptu…

Ve birden içimdeki canavarın harekete geçtiğini hissettim. Bu canavarın adı –her ne kadar kabullenemesem de- intikamdı.

Öncelikle acayip severken, beni piç gibi ortada bırakan bu kadına dersini vermeliydim. Hemen birini buldum. Bu onun çevresinden biriydi. Benim o kişiyle olduğum da çok geçmeden onun kulağına gitti. Ve telefonlar başladı. Hata yaptığını aslında beni hiç unutamadığını söylüyordu. Kozlar artık elimdeydi. Üstelik diğer kişiden ayrılmadan, onunla da birlikte olmaya başladım.

Tanrım bu ne büyük bir zevkti. Yalan söylüyordum. Yalan söylerken de keyif alıyordum. Birinin kulağına fısıldadığım aşk sözcüklerini, aradan bir saat geçtikten sonra buluştuğum diğerine de fısıldıyordum ve bu beni hiç rahatsız etmiyordu.

Biri daha çıktı karşıma. Onu da ikiletmedim tabii ki. Aynı anda üç kişiyle beraberdim. Trafiği idare etmek zor oluyordu ama aldığım keyif bu zorluğa değiyordu.

Artık Aldatan Adam’dım. Aldattıkça da değerleniyordum. Biri bana ‘İş çıkışı buluşalım’ dediğinde, “Gelemem, hem işim var, hem de yalnız kalmak istiyorum” diyor, bir başkasının kucağına koşuyordum. Böyle yaptıkça da “gizemli” biri oluyordum. Artık kadınların aradığı adamdım. Gizemli, kendinden emin, hükmeden, istediği zaman gelen, istediği zaman giden, bazen ortadan kaybolan, yatakta iyi bir aşık, sevgililerini iyi yerlere götüren, şık hediyeler alan…

Abarttığım zamanlar da oldu elbette. Hele bir kere kalabalık bir grup içinde 4 sevgilimi de aynı masaya oturtmuştum. (Bunun öyküsünü bir başka yazıda anlatırım). İnsanlar cesaretime inanamamıştı. Ama ben zaten onları baştan yok sayıyordum. Olsa da olurlardı, olmasa da… Bu rahatlığı hissettiğim için de korkmuyordum.

Aldatmaya devam ediyorum. Şu anda, yine 4 kişiyle beraberim. Hepsi mutlu. Tabii ki birbirlerinden haberleri yok. Ama benim bir tek şikayetim var. Bu trafiği yürütmek için iyi paraya ve zamana ihtiyaç var. Birincisiyle ilgili sorunum yok. Ama zamanım yetmiyor. Zaman sorununu da çözersem, sayıyı ikiye katlamayı düşünüyorum. Ne zamana kadar böyle devam eder falan diye de felsefik yaklaşımlar içine girmiyorum. Çünkü ben Aldatan Adam’ım ve aldattığım kadar yaşarım…

Unutmayın, size önemli bir ipucu, insanlar inanmak istedikleri şeye inanır. Gördüklerine değil…

Kaynak : Erkekadam.com (2000 yılında Demir Gönül tarafından yazılmıştır.)