Jordan Peterson – Herkesin bilmesi gereken en değerli şeyler nelerdir?

University of Toronto öğretim üyesi ve klinik psikolog Jordan Peterson, manosphere’in yeni ama önemli figürlerinden biri. Kendisinin Kırmızı hap camiası ile bir ilişkisi olmasa da bu camia tarafından takip edilen önemli biri. Burada ve YouTube kanalımızda kendisine sıklıkla yer veriyoruz.

Kendisinin Quora’daki bazı sorulara yanıtlarını burada paylaşmıştık daha önce. Bu paylaşımlarımıza devam ediyoruz.

Herkesin bilmesi gereken en değerli şeyler nelerdir sorusuna üstad uzun bir yazı yazarak değil, bugün oldukça meşhur olan özlüsözlerle ile cevap vermiş. Peterson’un bu cevabı ise, Ocak 2018’de piyasaya çıkacak olan ve merakla beklenen 12 Rules for Life: An Antidote to Chaos adlı kitabına esin kaynağı olmuş. Peterson kitaba bütün bunları yazmak üzere başlamış ama bunlar süreç içinde 12ye inmiş.

  1. (Her zaman) doğruyu söyle.
  2. Nefret ettiğin şeyler yapma.
  3. Nasıl hareket ettiğin konusunda gerçeği söyleyecek şekilde hareket et.
  4. Anlamlı olanın peşinden koş, çıkarına olanın değil.
  5. Eğer seçmen gerekirse, işleri yapıp bitiren kişi ol, işleri yapıyor görünen kişi değil.
  6. Dikkatini ver.
  7. Dinlediğin kişinin, senin bilmen gereken birşeyi bilebiliyor olduğunu varsay. Onları dikkatlice dinle ki bunu senle paylaşsınlar.
  8. İlişkinde romantizmi ayakta tutmak için özenle ve sebatla plan yap ve çabala.
  9. İyi haberleri kiminle paylaştığına dikkat et.
  10. Kötü haberleri kiminle paylaştığına dikkat et.
  11. Gittiğin her yerde en az bir şeyi daha iyi hale getir.
  12. Ne olabileceğini hayal et ve azimli bir şekilde bunu hedefle.
  13. Kibirli ve kinci biri haline gelmene izin verme.
  14. Evde en az bir odayı olabilecek en güzel haline getirmeye çalış.
  15. Kendini dün ne olduğun ile karşılaştır, bugünkü başka biri ile değil.
  16. En az birşey üzerinde çalışabileceğin en sıkı şekilde çalış ve bak bakalım ne oluyor.
  17. Eğer eski hatıralar seni hala ağlatıyorsa, onları dikkatlice ve tam bir şekilde yazıya dök.
  18. İnsanlarla bağlantılarını muhafaza et.
  19. Sosyal kurumları ve sanatsal başarıları dikkatizce kötüleme.
  20. Birinden senin için bir iyilik yapmasını iste ki o da daha sonra senden bir iyilik isteyebilsin.
  21. Senin için en iyisini isteyen insanlaran arkadaş edin.
  22. Kurtarılmak istemeyen birini kurtarmaya çalışma ve kurtarılmak isteyen birini kurtarmaya çalışmak konusunda dikkatli ol.
  23. İyi yapılmış hiçbir şey önemsiz değildir.
    Dünyayı eleştirmeden önce kendi evini mükemmel şekilde düzene sok.
  24. Olmak istediğin insan gibi giyin.
  25. Açık konuş.
  26. Ayaktayken, omuzların geride olacak şekilde dik dur.
  27. Eğer yoluna engel oluyorsa korkutucu bir şeyden kaçınma – ve gereksiz yere tehlikeli şeyler yapma.
  28. Çocuklarının onlardan hoşlanmamana neden olacak şeyler yapmasına izin verme. Karını hizmetçiye çevirme.
  29. İstenmeyen şeyleri sis perdesinin ardına saklama.
    Do not hide unwanted things in the fog.
  30. Fırsatların, sorumluluklardan kaçınılan yerlerde gezindiğinin farkına var.
  31. Büyük biri tarafından yazılmış birşey oku.
  32. Sokakta bir kediyle kaşılaştığında başını okşa.
  33. Çocuklar kaykay yaparken onlara karışma.
  34. Zorbaların zorbalıklarının yanlarına kalmasına izin verme.
  35. Düzeltilmesini istediğin birşey görürsen hükümete bir mektup yaz ve bir çözüm öner.
  36. Unutma : henüz bilmediklerin, şu an bildiklerinden daha önemli.
  37. Izdırabına rağmen şükretmeyi ihmal etme.

Jordan Peterson’un Türkçe alt yazılı diğer videolarını Erkek Adam Youtube kanalında bulabilirsiniz.

Jordan Peterson ile ilgili bir başka kaynak da Jordan Peterson – Kişilik ve Dönüşümleri Ders Notları kitabı.

Toronto Üniversitesi Psikoloji Profesörü Jordan Peterson,  ilkin Social Justice Warrior‘larla (SJW) girdiği başarılı mücadele ile gündeme gelse de, genç erkeklerin hiç duymadıkları, ama eksikliğini derinden hissettikleri sorumluluk ve hayatına yön verme mesajları ile kısa zamanda erkek popülasyonu tarafından yoğun takip edilen biri haline geldi. Peterson’u erkekler arasında bu kadar meşhur eden şey, erkeklerin babalarından duymaları gereken ama artık hiç duymadıkları mesajları veriyor olması. 12 Rules for Life: An Antidote to Chaos adlı kitabı Ocak 2018'de piyasaya çıkacak olan Peterson'un Maps of Meaning: The Architecture of Belief  adlı bir kitabı da mevcut. Jordan Peterson'un Türkçe çevirilerini burada Jordan Peterson Türkçe etiketinden takip edebilirsiniz.

Oyun adı üstünde bir oyundur

Kızlara yürürken ve Oyunu icra ederken güvenli ve rahat olmak için takınacağınız en iyi perspektif bu olaya oyun olarak bakmaktır. Neden? Bütün bu olay gerçekten de bir oyun olduğu ve aslına bakarsanız stresi bırakırsanız oldukça eğlenceli olabileceği için.

Bu oyunda kadınlar ve erkekler karşı cinsten ilgisini çekebilecekleri en iyi erkek veya kadınları etkilemeye çalışırlar. Bir erkek için bu oyunda iki tip oyuncu vardır – rakipler (diğer erkekler) ve hedefler (kadınlar).

Bu oyunda birden fazla kazanan olabilir. Bu oyun da diğerleri gibi şanstan ziyade yeteneğe, pratikle kazanabileceğiniz bir yeteneğe bağlıdır.

Oyun yeteneğinizi hergün aşamalı olarak küçük basamaklar tırmanarak arttırın. Bu, başarı için önünde durulamaz bir momentum yaratmanın tek yoludur. Başlarda telefon numarasını sormadan güzel ya de değil her kadına takılın. Bir kez bunda başarılı olduktan sonra sadece güzel kadınlara takılın ama yine telefon numarası istemeyin. Bu aşamada da rahatlık sağladıktan sonra da telefon numarası sormaya başlayın. Bu konuya daha ayrıntılı olarak Kızlar konusunda çekingenliği ve utangaçlığı aşmak için ne yapmalı? yazımızda değinmiştik.

Maalesef güzel bir kızın yanında özgüven problem yaşayan birçok erkek, kızlarla tanışma konusunu aşırı ciddiye alır. Konuya oyun olarak değil tatsız bir deneyim olarak bakar. Bu ciddiyet kendi başına büyük problemdir. Bu ciddiyet, kadın ve erkek arasındaki elektriği ateşleyen doğal oyunculuk / şakalaşma atmosferini öldürür.

Güzel bir kadını kim istemez, bu konuyu ciddiye almak neden kötü olsun diyebilirsiniz. Bu konuyu aşırı ciddiye aldığınızda, bu “ciddiyet” titreşimleri kadın tarafından algılanacak ve anında “çaresizlik” ve “yokluk içinde olmak” olarak algılanacaktır. Neden? Çünkü bu ciddiyet gerçekten de çaresizlikten, daha doğrusu erkeğin kendisini kadınlar konusunda çaresiz hissetmesinden kaynaklanır. Dünya üzerinde yüzbinlerce güzel kadın varken bir erkeğe tek bir kadına yürümeyi aşırı ciddiye aldırabilecek tek şey, erkeğin kadınlar konusunda kendisini çaresiz hissetmesidir.

Bunu oyun olarak görmenize çok yardımcı olacak bu gerçeği hemen kavrayın ve hiç aklınızdan çıkarmayın. Şu an sizinle beraber olabilecek ve bekar yüzbinlerce kadın var ve daha da iyisi hergün onbinlercesi 18, 19, 20 ve 21 yaşına giriyor ve yine hergün onbinlercesi bir ilişkiden çıkıp bekar hale geliyor.

Güzel bir kadına yürürken bu kadının tek, özel veya alternatifsiz olmadığını aklınızdan çıkarmamanız, sizin bu yürümeyi aşırı ciddiye almanızı engelleyecektir. Tek yapmanız gereken oyunu öğrenmek, bir kadında uygulamak ve o kadında sonuç vermiyorsa hemen o kadını geride bırakıp bir sonraki “hedefe” odaklanmak.

Daha da güzeli, bir erkeğin tek bir kadına yaklaşmayı aşırı ciddiye alması nasıl “çaresizlik” belirtisi ise, bu yaklaşmayı çok kafaya takmamak ve bundan zevk almak da “bol seçeneğe sahip olmanın” belirtisidir.
Bu önemlidir zira kadınlar birbirlerinin fikirlerine çok önem verirler ve birbirlerinin seçimlerinden ister istemez etkilenirler. Önseçim, yani bir erkeğin başka kadınlar tarafından çekici bulunuyor olması, o erkeği bir kadının gözünde tek başına çekici yapabilir. Kadınlar, seçenekleri olan erkekleri seksi bulurlar. Bu etkiyi yaratmak için en iyi yöntem birden fazla aday hedefinizin olmasıdır. Fakat yukarıda bahsettiğimiz binlerce alternatifi aklınızın bir köşesinde tutarak flörte zevk alacağınız bir oyun gibi bakmanız da, bu etkiyi yaratacaktır.

Kızlara yürüme sürecine neşe ile bakıp zevk alın derken palyaçoya dönün demek istemiyorum. Kıza yürürken sürekli gülümsemenizi de tavsiye etmiyorum. Bu aslında kötü bir strateji zira sürekli gülümsemeniz kızı sürekli memnun etmeye çalışıyorsunuz ya da kıçını yalıyorsunuz izlenimi verebilir. Ben kontrolün sizde olduğu ve sizin de rahat olduğunuz bir yaklaşmadan bahsediyorum. Kontrollü ve rahatsınız zira bu bir oyun ve siz de oyunu çok iyi oynayan birisiniz 🙂

Türk Kızı çok rererö

Red Pill‘i keşfetmeden önce kadınlara öfke duyuyordum. Hatta sık sık, Türk kızı başlığını okuyup öfkemi pekiştiren entryleri beğeniyordum. düşüncelerimin aksini yazanlara da sinir oluyordum. Türk kızı masum olamazdı. Kendini beğenmiş, kokoş bir kezban olmalıydı ve biz çok şanssız olmalıydık. Tabi ki param olmadığı için tercih edilmediğimi düşünüyordum. İlişkilerim kısa sürüyordu ve çoğu, sevgili olma aşamasına gelmeden bitiyordu. Uzun zaman bunun sebebini düşündüm. Bir yerlerde yanlış yapıyordum ama nerede yanlış yaptığımı bir türlü bulamıyordum. Bu konuyu genç, yaşlı bir sürü kadınla konuştum. Söyledikleri şey, doğru zaman geldiğinde doğru insanın beni bulacağıydı.

Üniversite hayatım boyunca doğru zaman bir türlü gelmedi. Doğru kadın da öyle… Bir süre sonra, gerek zeka, gerekse entelektüel açıdan diğer insanlardan üstün olduğumu düşünmeye başladım. Kadınlar cahil ve geri kafalıydı. İşleri güçleri evlilikti. Kendilerini ilişkileri üzerinden tanımlıyorlardı ve ilişkiler dışında konuşacak şeyleri yoktu. Bense o zamanlar Alfred Adler, Jung, Freud, Nietzsche okuyup Dünya Sinemasının sanatsal filmleriyle kafayı bozmuştum. Kadınlardan da umudumu kesmiştim. Belki abartı gelecek ama kadınları ölene kadar hayatıma dahil etmemeyi bile düşündüm. O zamanlar MGTOW ya da Red Pill’den haberim yoktu. Meğer MGTOW kafasıyla düşünüyormuşum.

Red Pill’le tanışmam Skeptico sayesinde oldu. Uzun zaman söylediklerine inanmadım. Aşırı abartı geliyordu fakat tecrübelerim Skeptico’yu haklı çıkarıyordu. Onun perspektifinden bakınca nerede, ne hata yaptığımı anlayabiliyordum. Beni Red Pill’e bağlayan esas şey, Red Pill’e yönelik hakaretler ve aşağılamalar oldu. Hiçbiri tutarlı değildi. Öfke ve nefret dolu feminaziler ve meriçler adeta Red Pill’den ve erkeklerin uyanışından rahatsız oluyorlardı. Bunun başka bir izahı olamaz. Bir şeye sürekli hakaret edip o şeyi savunanları aşağılıyorsanız bu öfkenizin sebebi o şeyin gerçek olabilme ihtimalinden rahatsız olmanızdır. Karşıt fikirleri Red Pill’den daha çok okudum ama bu mantıksız, tutarsız eleştiriler beni Red Pill’in içine çekti. Bu aşamadan sonra Türk kızına dair hiçbir öfke ve kızgınlık duymamaya başladım. Evlilik ve çocuk yapma arzusunu anlayabiliyordum. Kadın doğası buydu. Bunu inkar etmek, doğayı ve milyonlarca yıllık evrimi inkar etmekti. Çocuk doğurmak isteyecekti, çocuğunu emzirdiğini, büyüttüğünü hayal edecekti. Topluma ve aileye şekil veren geleneklerini benimseyecekti. Çalışmak yerine evde durup kendi çocuğuna bakmak isteyecekti. Bundan doğal ne olabilir ki?

Kadın vücuduna bakın. Narin ve zayıf. Kastan ziyade yağdan oluşuyor. Kemikleri ince. Kadının zihnine ve düşünce yapısına bakın. Duygusal, hassas, ürkek, kararsız. Bir kadın, yorucu ve uzun mesai saatlerine, iş yüküne, iş yerindeki psikolojik baskıya ve katı kurallara nasıl dayansın? Böyle bir ortama kadınlığından ödün vermeden nasıl adapte olsun? Emekli erkeklerin evde durmak istememesi, çabucak sıkılıp kendilerini dışarıya atmaları da yine bu sebepten. Erkek, doğası gereği mücadeleci ve savaşçı. Kadın, doğası gereği edilgen ve stabil. Dahası; Türk kızı, ailesine ve evine düşkün. Diğer milletten kadınlara göre daha anlayışlı ve sadık. Türkiye’deki boşanma oranları Avrupa ile kıyaslanınca devede kulak gibi kalıyor. Yine Türk kızı, hipergamisini baskılamakta diğer ülkelerin kadınlarına nazaran daha başarılı çünkü Türkiye’de hala gelenekler, din, örf ve adetler önemli bir yer tutuyor. Aldatan kadın orospu ile eş tutuluyor.

Peki Türk erkekleri bu kadınlardan neden bu kadar şikayetçi? Aslında bu şikayetler, tipik yetersiz, tercih edilmeyen erkek şikayetlerinden pek farklı değil. Hatta birkaç istisna dışında neredeyse diğer ülkelerdeki erkeklerin şikayetleriyle aynı. Bunlardan en çarpıcı olanı, sekse ulaşımın zor ve aşırı maliyetli olması ki, bu bence 10 sene önce tarih oldu. Artık Türkiye’de sekse ulaşım, toplumun her kesimi için neredeyse Avrupa ile aynı seviyede. Sekse ulaşamayan ya da çok zor ulaşan biri, bu noktada kendi değerini ve yeterliliğini sorgulamalı.

Adam öküz

Kadın zirvesine katılan Kılıçdaroğlu’nun Ayşe Arman ile konuşmasının bir bölümü aşağıda. Ayşe Arman Kılıçdaroğlu’nun “erkekler ekonomik sıkıntı yüzünden eziliyor büzülüyor çaresiz kalıyor ve eve gidince hıncını kadından çıkarıyor” türünde talihsiz (!) bir açıklama yaptığını söyledikten sonra, tipik bir feministten beklenecek bir şekilde kelime oyunu yaparak bu konuda veri temelli açıklama yapma cürreti gösteren bir erkeğe saldırıyor. Kemal Kılıçdaroğlu bir sebepten bahsediyor ama Arman bunu gerekçe diye lanse ediyor. Bu son zamanlarda feministlerin beğenmedikleri araştırmaları susturmak için çokça kullandıkları bir yöntem. Kılıçdaroğlu’nun acı bir gerçeği dile getirmesi onu tasvip ettiği anlamına gelmemesine rağmen Arman burada “böyle derseniz bunu haklı görürsünüz” anlamına gelecek şeyler söylüyor.

Türkiye’deki rakamları bilmiyorum (Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 15 diyor ama bana az geldi) ama dünyada da birçok ülkede erkeğin fiziksek olarak saldırgan taraf olduğu aile içi şiddetin en büyük sebeplerinden biri erkeğin dışarda, başta ekonomik olmak üzere belirli nedenlerle özgüven kaybı yaşaması ve bunun hıncını evde çıkarması. Aynı zamanda veriler, aile içi şiddetin, sosyo ekonomik olarak aşağı indikçe astronomik olarak arttığı yönünde.

 

Feministler tabii bunu duyar duymaz “şiddete kılıf buluyorsunuz” diye çığırtıyorlar zira onlara göre sebep belli (!) : adam öküz. Ayşe Arman gibilerin zaten yaşadıkları fildişi kuleden kendi yüksek zevklerine uymayan herşeyi “öküzlük”, “hanzoluk”, “göbeğini kaşıyan adamlık” gibi yüksek IQ belirtisi (!) kavramlarla açıklamasına artık şaşırmıyoruz. Fakat burada ek olarak tipik feminist tek sebepçilik de var. Bu tek sebep de belli : erkeğin içindeki testosteron destekli şiddet eğilimi ve bunu hunharca dışa vurmasını destekleyen, kadını ezen ataerkil sistem. Bitti. Niye bitti zira çözüm (!) (daha doğrusu feminist ajanda) ataerkil sistemi yıkmak olduğu için sorun cinsiyetçilik olmalı.

Oysa eğer Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi bir veri geliyorsa araştırmalardan, bunu ciddiye almak ve erkeklere bu konuda psikolojik destek, danışma hattı, vs. gibi çözümler üretmek, aile içi şiddeti gerçekten azaltabilir. Azaltır demiyorum ama orada ciddiye alırsan çözüme doğru politika üretme ihtimalin olan bir durum var. Veri destekli çözümler her zaman duygusal çözümlerden daha güçlüdür ki dikkat ederseniz “adam öküz” tespitinin önerdiği bir çözüm de yok.

Çağımızın Vebası: Virtue Signalling

Gün geçtikçe daha da çekilmez hale gelen, medyada artık görmeye alıştığımız ahlak reklamcılığına Virtue Signalling deniyor. Bu safsata ( fallacy) türünde esas amaç, karşı tarafa “herkes tü kaka, ben çok erdemliyim, bilinçli ve entelektüelim” mesajı vermek. Meriçler tarafından bu yöntem sıkça kullanılıyor. Maskülen özellikleriyle ön plana çıkamayan, yarattığı değerlerle kadınların ilgisini çekemeyen meriçler, kadınlara cici görünmek adına kadın haklarını destekler gibi görünüyorlar. Hatta bu işi o kadar abartıyorlar ki, hemcinslerini aşağılayıp erkekleri kaba saba, nefret dolu, şiddete eğilimli, kötü insanlar gibi lanse etmekten çekinmiyorlar. Erkek doğasına yabancılaşan, erkekliği geri kafalılık olarak gören tipler bunlar. Yetersizler ve bu yetersizliklerini bile görmekten acizler. Çoğu, ailesinin imkanlarıyla bir yerlere gelmiş, şanslı azınlıktan. Hayat mücadelesine dahil olmamış ya da kestirme yoldan kariyer basamaklarını tırmanmasına rağmen tatmin düzeyi düşük, saygı görmeyen başarısız tipler. Bir toplulukta bu tip insanları hemen tanırsınız. Kendileriyle barışık değillerdir. Sürekli bir şeylerden şikayet ederler. Sisteme düşmanlardır. Aşağılık komplekslerini hissedersiniz. Adam gibi görünüp adam olamayan tiplerdir ve kesinlikle kadın- erkek ilişkilerinde başarısızlardır. Bir kadına en çok zararı veren de yine bu meriçlerdir. Tehdit, şiddet, aşağılama hatta yaralama ve öldürme gibi faaliyetlerin altında hep bu yetersizlik hissinin getirdiği öfke ve nefret yatar.

White knight, meriç, profeminist, hanımcı; adına ne derseniz deyin, bu tipler sürekli ahlak reklamı yaparak sosyal medyada kadınların ilgisini çekmeyi amaçlarlar. Bazen kadınlardan daha çok kadıncı olurlar. Amaçları, kadınların daha iyi standartlara kavuşması ya da haklarının gözetilmesi değildir. Çok temel bir amaçları vardır: sevişmek. Çünkü maskülen özellikleriyle ön plana çıkan, saygı duyulan, başarılı erkeklerle yarışamazlar. İlgi duydukları kadınları sürekli bu tip erkeklere kaptırmışlardır ve kadınları önemsiyor gibi yaparak bu erkekleri alt edeceklerini fikrine kapılmışlardır. Gerçek hayatta bu erkeklerle asla rekabet edemezler. Kendilerini geliştirip değer yaratmazlar ya da yarattıkları değerleri kullanarak, cesaret gösterip de bir kadını etkileyemezler. Sinsilerdir ve bu sinsilikleri acizliklerinden kaynaklanır. Sürekli friend zone’a itilir, kadınlar tarafından değersiz birer meta olarak görülürler. Çoğu zaman bu arkadaşlık süreci kavga ve hakaretle biter. Kadınları elde etmekteki başarısızlıklarının faturasını; sözüm ona, erkek egemen topluma keserler. Halbuki esas sorun kendilerindedir.

Belli bir yaşam düzeyine sahip, imkanları diğer insanlardan daha iyi olan erkeklerin çoğunda meriçleşme eğilimini görebilirsiniz. Bir erkeğin kendini geliştirip yaşam standardını yükseltmesini eleştirirler. Çabalayan insanı hakir görürler çünkü kendi imkanlarıyla başarısız olmuşlardır. Ayda 10 bin tl bile kazansalar toplumda değer görmezler. Kadınları bir şekilde kendilerinden soğutup tiksindirmeyi başarırlar. Sonunda genellikle 40 yaşına kadar her haltı yemiş bir kadının ATM’si olurlar ve bu kadınlar tarafından defalarca aldatılırlar. Sadaka seksi ile evli otuz biri arasında bir yere sıkışmış olan, tatminsiz, ezik, öfkeli tiprlerdir. Bu ezikliği ısrarla savunmaya devam ederler. İşte bunlardan birisi de virtue signalling’tir. Bilmem, anlatabiliyor muyum!

Sorun sende değil hormonlarımda – Testosteronun Etkileri

Vücuttaki hormon seviyelerindeki dalgalanmaların insanların davranışları ve ruhsal durumları üzerindeki etkileri daha yeni yeni anlaşılmaya ve araştırılmaya başlanan bir konu. Bu aşağıdaki videoda Lisa Welling, testosteron seviyesinin, kadın ve erkeklerde karşı cinste çekicilik konusunda nasıl etkili olduğu konusunda örnekler veriyor.

İnsan çekiciliğinde 3 çeşit steroid hormon öne çıkıyor : Progestinler ki anahtar hormonu progesterondur, temel olarak hamilelik sürecinde yer alırlar. Estrogenler ki anahtar hormonu estradioldür, temel olarak kadınların ikincil cinsel karakteristiklerinin gelişiminde rol oynarlar. e son olarak androgenler ki anahtar hormonu testosterondur, çoğunlukla erkek ikincil cinsel karakteristiklerinin gelişiminde rol oynarlar. Farkedilen ana fonsiyonlarına rağmen bu üç sınıf hormon da hem kadınlarda hem de erkeklerde bulunur (fakat çok farklı oranlarda).

Welling’in bahsettiği örnek, hemen her erkeğin kadının koruyup kollama konusunda bilmesi gereken birşey : adet döngüsü. 28 günlük ortalama adet döneminde, adet birinci günde foliküler denilen evre ile başlar. Adet 5 gün sürerken, folliküler evre yumurtlamaya kadar devam eder ki bu aşamada yumurtlanır ve döllenme olabilir. Yumurtlamadan sonra luteal diye bilinen evre vardır ki bu evrede döllenmiş yumurta uterus duvarına yapışabilir ve hamilelik olabilir. Hamilelik olmazsa, hormon seviyeleri düşer ve döngü yeniden başlar.

Aşağıdaki grafikte gördüğünüz gibi estrogen, testosteron ve progesteron, adet döngüsü boyunca tahmin edilir oranlarda salgılanırlar.

Geç Foliküler Evre – Alfa siker günleri 

Adet döneminin değişik evrelerinin değişik hormon profilleri var. Örneğin cinsel ilişkinin döllenme sonuçlanabileceği geç foliküler evrede estrojen ve testosteron seviyeleri yüksek iken, progesteron seviyesi çok düşük. Ama döllenmenin olmayacağı luteal fazın ortasında ise yüksek estrogen seviyesi var (ama yine de daha az), düşük testosteron ve çok yüksek progesteron seviyeleri var.

Araştırmalar gösteriyor ki kadınlar, yumurtlamaya yakın dönemde erkeklerde maskülin karakteristikleri daha çekici bulduklarını söylüyorlar. Yani kadınların bu genetik sağlık göstergelerini olan çekimi, döllenme ihtimallerinin en çok olduğu dönemde daha artıyor.

Bu tercihleri hormonlar yönetiyor. Unutmayın, yumurtlamaya yakın testosteron seviyesi yüksek, estrogen seviyesi yüksek ve pregesteron seviyesi düşük.  Süslü bir matematiğin de yardımı ile her bir hormonun tek tek katkısını hesaplamışlar ve görünen o ki testosteron bu maskülin erkek seçme etkisini yaratıyor. Kadınların testosteron seviyesi yumurtlamaya yakın yüksek iken maskülin erkek tercihi aynı kadının testosteron seviyesi daha düşük olduğu zamana göre daha fazla.

Evet sevgili dostlar, alfa siker, beta öder hipergamisi, hormonların da etkisi ile 28 günlük periyotlar halinde sürekli tekrarlanıyor. Bu nedenle hatununuzun adet döngüsünün bilmeniz çok önemli. Hatununuzun adet döngüsünü bilin ve bu yumurtlama penceresinde kıskançlık seviyenizi arttırın. Bırakın kızlarla dışarı çıkıp kız kıza başka bir zamanda eğlensinler. Hem bu döngüyü bilirseniz sürekli kıskançlığa da gerek yok. Sadece o alfaya meyilli dönemde gözünüz açık olsun yeter :))

Ve toy, alfa özellikleri gelişme aşamasında erkeklere tavsiyemiz ise hedefteki kadının adet dönemini bilebilirlerse bu beta öder kısmında yatağa atlayabilirler. Şimdi bulamadım ama beta erkeklerin en çok bu dönemde seks bulabildiğini (hamilelik olmayacak bu dönemde) gösteren bir araştırma okumuştum.

Erkeklerde Testosteron ve kadın çekiciliği

Son dönemlerde erkeklerin hiç de kadınsı olmayan kadınlara çekilebilmesini açıklayan bir bölümde var videoda. Erkeklerin testosteron seviyesi arttıkça, feminen kadınlara yöneliyorlar. Ama gençlerin testosteron seviyesi tabanda olduğu için, tam tersi geçerli.

Erkeklerde başarı ve testosteron

Videonun en son bölümü ise bence çok önemli bir bilgi içeriyor. Testosteron seviyesi, erkek rekabete dayalı bir oyunda kazandı mı tavan yapıyor ama kaybetti mi yerlerde sürünüyor. Bu önemli ve gerçekten de yaptığınız işin rekabetçi olması ve bunda çok iyi olacak şekilde kendinizi geliştirmeniz, testosteron seviyenizi tavanlara çıkaracaktır.

Zayiatlar

Benim bildiğim ve kadın için intihar eden ilk erkek kayınbiraderimdi. Bu konu halkında çok detaya girmek istemiyorum zira manosphere’e bu nedenle girdiğim düşünülebilir ama bu intiharın 20 yıllık bir evlilik ve 2 çocuktan sonra geldiğini söylemem yeterli. Baldızım daha adam toprağa verileli 1 sene geçmeden, ilişki yaşadığı milyonerle evlendi. Bu onun ile ailesinin ve benim aramda ciddi bir problem fakat kayınbiraderimin kendini asmasının asıl suçlusu kendi amansız betalığı / ONEitis koşullanması idi. İçimdeki psikolog bana bir insanı intihara iten birçok dengesizlik olduğunu söylüyor ama kişinin bu konuda harekete geçme ihtimalini arttıran birçok dış etken olduğunu da biliyorum.

Kayınbiraderimin kendini asma sebebi, hiç aklına gelmeyecek birşeyin olmasından dolayı idi ; hayatının kadını, ruh ikizi, gözünden sakındığı kadın, 20 yıllık evlilikten sonra kendisini terkediyordu (sonradan keşfettik ki bir milyoner için). Bu kadın onun hayatında TEK seks yaptığı kadındı (bilebildiğim kadarıyla) ve kayınbiraderim 18 – 19 yaşında evlendiklerinden itibaren çok sadık ve güvenilir bir koca ve baba idi. Kız 17 yaşında hamile kaldığında “doğru olanı” yapmış ve onunla evlenip ona sadık kalmıştı. Tüm hırslarını bir kenara koyup çocuklarını üniversiteye göndermek için eşek gibi çalışmıştı – kendisinin hiçbir zaman gidemediği üniversiteye. Tabii ki bir aziz değildi ve baldızımın motivasyonunu tartışmayacağım zira benim değinmek istediğim nokta bu değil : benim değinmek istediğim nokta, kayınbiraderimin hiç yüzleşmediği AFCliği ve hayatının sadece hayatının kadını ile tam olacağı inancı. Kelime anlamı ile onsuz yaşayamadı ve içindeki betayı öldürmediği için (içindeki betadan haberi bile yoktu gerçi), kendisini öldürdü.

Kayınbiraderim hiçbir ruh hastalığı belirtisi göstermedi ve hayatında terapist yüzü görmedi. İntihar ettiği gün de dahil hiçbir zaman depresyon sorunu olmadı ve çoğunlukla hayatı boyunca hep kendi işlerini yolunda tuttu. Deliye deli diyebiliriz ama 16 yaşında bir oğlanın “alınlarında yazıldığı gibi beraber olabilmek” için 14 yaşındaki kız arkadaşının anne ve babasını vurup öldürdüğünü okuduğumuzda, burada sadece ruh hastalığından başka birşey olduğunu da düşünmemiz lazım.

Hastalık

AFClik / Betalık (daha iyi bir terim bulamadık) benim görüşüme göre bir tür koşullanma. Bir erkek hayatı boyunca “hayatında bir kadın olmadan yaşayamayacağına” inanırsa, en hafif bir kendine güven sorunu ya da kişilik bozukluğu ile bile kelime anlamı ile kızarkadaşı ya da karısı olmadan yaşayamaz.

Hayatına son veren ve tanıdığım ikinci kişi ise Nick adlı bir radyo DJ idi. Nick hayatında o BİR kadın olmadan yaşamaktansa kendi ağzına mermi sıkmayı tercih etti. Burada Nick’i terk etti diye kızı suçlamıyorum, tam tersi. Erkeklerin AFCliğe / betalığa yatkın bir şekilde sosyalleşmesi bu tür öldürücü hareketlerin nedeni. Üniversitede iken eğitimin bir parçası olarak eski erkek arkadaşı kendisini uğruna terk ettiği erkeği 30 bıçak darbesi ile öldüren 17 yaşında bir kıza psikolojik danışmanlık yapmıştım. Ömür boyu parmaklıkların ardında kalacak zira “o kız onun ruh ikizi” idi. The Game kitabında usta PUA Mystery’nin içindeki AFC ile yüzleşmediği için nasıl intiharın eşiğine geldiğini okuyunca kafamı sallamıştım.

Baştan açık açık belirteyim, kesinlikle bu kadınların bu ölümlerden en ufak da olsa bir sorumluluğu olduğunu söylemiyorum. Onlar sadece hipergami ve kendi durumları neyi gerektiriyorsa onu yaptılar. Bu erkekler kendi ölümlerinden %100 sorumlular. Ölümlerindeki tüm suç onların kendi betalıklarına ve ONEitislerine yaptıkları ego-yatırımı. Onları intihara iten içlerindeki AFC.

Bu nedenle ONEitis’in aşırı durumlarında ölümcül olan bir ruh hastalığı olduğunu iddia ediyorum. Daha önce belirttiğim gibi, eğer bir erkek hayatının büyük bir kısmında “bir kadın olmadan yaşayamam” düşüncesini içselleştirirse ve de üstüne az da olsa bir psikolojik veya kendine güven problemi varsa, gerçekten de bir kız arkadaş ya da eş olmadan yaşayamayacağı bir noktaya gelebilir. Bu durumda ben kadını suçlamam – kadınları kendilerinin durumuna göre ne yapmaları gerekiyorsa onu yapıyorlar. Bir kadın bir AFC ile eşleştiğinde ve daha sonrada çok da anlaşılmaz olmayacağı gibi kendi iyiliği ya da daha iyi bir opsiyon için onu terk etmek istediğinde, bu AFC aşırılığı görülür. Bu tip bir AFC zihniyeti, sinir hastalığı bulunan kadınlardaki borderline kişilik bozukluğuna denktir.

Manosphere’de yazma nedenim, eğer erkekleri (ve kadınları) bu tür yıkıcı ideolojilerden kurtarmak hayat kurtaracaksa, çabaya değer olmasındandır. Bunu kelime anlamıyla söylüyorum. Bu engelleme yakın ve hızlıca can alan intiharı engellemek ya da AFC evliliğinden yavaş yavaş ölmek şeklinde de olsa.

İntihara meyilli AFClerin temel sanrısı, BİR KADIN yanılgısı. Bu erkekler ONEitis’e yatkınlar, taa eline kadın eli değmemiş bakir oğlan oldukları günlerden beri. Biliyorum bu dediğim, ONEitis’in tek bir kadına bağlanmak olduğu ile ilgili inanca ters. Bu AFC’nin bir etten – kemikten ONEitis’e kendini adayacağı bir uzun süreli ilişkide olması gerekiyor anlamına geliyor fakat bu sadece elmanın bir yarısı. Birçok erkek ONEitis koşullanmasını daha hayatlarında tek bir uzun süreli ilişki olmadan önce kazanıyorlar. Temel olarak feminize toplumun onlara bir erkeğin sorumluluğu diye aşıladığı şeye kendi kendilerini hazırlıyorlar. Bir kez bu amaç ellerinden alındı mı, bir kere en hafifinden bile hipergami ile başa çıkamadılar mı, feminen buyruk tarafından koşullanan erkek, intiharı bir opsiyon olarak düşünmeye başlıyor

Çeviri : Casualties

İçinde mavi hapı muhafaza etmek

Fişten çekilmenin 5 Aşaması yazısında BayDooku şöyle sormuş :

kırmızı hap ve mavi hap yutan erkekler rekabetinde ben açıkçası ikisinide bir üstülük getiremedim.Yanlış anlamayın sakın hocam hani sizin savundugunuz kırmızı hapı elbette daha mantıklı ve gerçekte olması gereken olduğunu düşünüyorum ama hayatın bazı alanlarındada sanırım mavi haplı arkadaşların duygusallığını kullanmamız ve onların kartlarından birkaçını oynamamız gerekiyor. Biraz absürt kaçacak ama yarım kırmızı hap yarımda mavi hap(mor hap diyorum ben kendi kitabımda ) güç dengesini bu şekilde muhafaza etsek acaba nasıl olurdu ?

Kırmızı hapı yuttuktan sonraki evrede (takriben ilk 6 ay – 2 sene arasında), birçok erkeğin kırmızı hapa bakış açısı, mavi hap referansları ile devam ettiği için, mavi hap onlara nihilist ve mutsuz bir yaşam felsefesi gibi görünür. Bu aşamada mavi hapın duygusallığı, kırmızı hapın sert gerçeklerine karşı bir kaçış olarak bir kenarda tutulmak istenir. Hatta kırmızı hapı reddedenlerin sıklıkla dile getirdiği “hayatına giren her kadının arkasından işler çevirdiğini sanan, her kadını gardı biraz indirse suratına hipergami yumruğu sallayacak sanan, kızgın ve acınası erkek” imajı, kırmızı hapın temellerini kabul eden erkeklerde bile görülür. Burada es geçilen şey ise, kırmızı hapın bu umutsuz ve nihilist tarifinin gerçek olamayacak kadar kötü olduğudur. Kırmızı hap bu bakış açısından o kadar paranoyak ve nihilist görünür ki, böyle bir hayat imkansızdır fakat nedense kırmızı hapı içselleştirmiş erkeklerin bir şekilde bu ruh halinde yaşadığı sanılır. Tekrar ediyorum, kimsenin böyle yaşayamayacağı bariz olmasına rağmen

BayDooku bahsettiği bu değil ama bu kısmı belirtelim önce. BayDooku daha faydacı bir yönden yaklaşıyor, ama bu yaklaşım sert gerçeklerden kaçışa bahane olabilir, uyaralım.

Kırmızı hap farkındalığı olan biri duygusallaşamaz diye birşey yok. Eğer çerçeveniz kırmızı hap merkezli ise tamamen herşeyi büyük bir soğukkanlılıkla ve planlayarak yapan robotlara dönüşmüyorsunuz. Kadınları daha az sevmiyorsunuz. Sadece kafanıza işlenmiş ve etten – kemikten kadınların sığamayacağı Disney prensesi şablonları reddediyorsunuz.

Neil Strauss’un The Game kitabında belirttiği robotlardan İdealizm yazısında bahsetmiştik. Mavi hap odaklı düşüncenin kırmızı haplı erkeklere bakışı, bunu sürekli numara yaparak ve duygusuz robotlar gibi yaptıkları ve böyle yaşayan bir erkeğin her saniye uyanıklık ve çaba gerektiren yorucu ve soğuk bir hayat demek olduğu. Bu doğru değil. Evet, mavi hapın önceden hazırlanmış senaryolarını bilinçsizce oynayan bir erkek için kırmızı hapın bireysel sorumluluk ve yeni bir paradigma inşaası gerektiren hayatı ilk başlarda zor, yorucu ve duygusuz gelecektir. Ama kırmızı hap eğer kişi çoğu insan gibi mavi hapa ya da alkol gibi klasik erkek kaçışlarına geri sığınmazsa içselleşecektir.

Alfa olmak ile ilgili olması gerektiğinden fazla yaygın bir yanılgı vardır. Tabak ya da sevgili olan kızın alfaya gelip “bugün babamın kanser olduğunu öğrendim” diye ağlaması durumunda alfa olan (a) bana ne ben kızı pompalar evine yollarım veya (b) kızı teselli eder o gece ona sarılır uyur şıklarından (a)yı seçer diye düşünülür. Oysa ikisini de seçecek alfa vardır. Skeptico’num sıklıkla belirttiği gibi (a)ya yakın duran alfalar da alfadır ama bugün toplumu yönetmek yerine hapishaneleri doldurur. (b)ye yakın duran alfalar da vardır. Ya da alfa olmak, (b)yi dışlamaz.

NOT : Ham, dark triad alfanın uygarlık baskısından kurtulmasının ardından iktidar taebi ve içindeki kötülükle yüzleşip onu yüzleşen ile savaşmak için terbiye etme cesareti gösteremeyen alfanın (ya da belki nitelikli betanın) hikayesini ve doğal alfanın bu şekilde kazanmasının nereye gideceğini görmek için Sineklerin Tanrısı kitabını okumanızı tavsiye ederim. İç açıcı bir hikaye değildir ama çok iyi bir hikayedir kendisi.

Kırmızı hap – mavi hap güç dengesini muhafaza etme fikri hemen her zaman Mitch’in hikayesine dönüyor maalesef. Bu çoğunlukla kırmızı hap araçları ile mavi hap idealleri gerçekleştirme bahanesi oluyor. Bu da genelde hüsran demek.

Daha iyi bir yol var : bu işin daha kolay olmasını dileyeceğinize, kendinizi daha dagüçlendirin. Erkek olmak kolay birşey değil, farkında bir erkek olmak hiç kolay değil. Ama hayatı anlamlı yapan eğer sorumluluk olmak ise, kırmızı hap hayatı anlamsızlaştıran birşey hiç değil.

Bu Ne Diyo?

Birinin yüzüne baka baka yalan söylediniz mi hiç? Arkadaşınızı, sevgilinizi ya da konuştuğunuz herhangi bir insanı aptal yerine koydunuz mu? Feminize olmuş medyanın çirkefliğine, ikiyüzlülüğüne illa ki tanık olmuşsunuzdur ama bu gerçekten başka bir şey. İngilizcede ” cringe” denilen bir kavram vardır. Başkası adına utanmak anlamına gelir. Ben bunu feminizm içerikli görsel, işitsel her öğede iliklerime kadar hissediyorum. İnanılmaz yalanlarla örülü, erkek düşmanı safsatalarla, kurban felsefesinden hareketle gözümüzü boyarlar. Bunu o kadar ustaca yaparlar ki, en büyük yalanlarını ideoloji olarak benimsemişlerdir.

Onedio.com, mor bülten, feminist gündem, 5 harfliler gibi çeşitli feminist medya unsurlarını takip ediyorum. Üniversitede aldığım toplumsal cinsiyet ve medya derslerinin etkisiyle konuya yabancı olmamakla birlikte, söyledikleri şeylerin tutarlılığını ve gerçekliğini ölçüp tartmaya çalışıyorum fakat neresinden tutarsan tut, elinde kalıyor. Hep tek taraflı, hep erkek düşmanı, hep öfke ve hırs temeline oturtulmuş çarpık fikirlerle karşılaşıyorum. Yalanlardan kurulu mağdur edebiyatı beni sinir ediyor. Yaşadığımız dünyada ciddi anlamda ezilen ve ikinci sınıf insan muamelesi gören erkeklerken, erkeklerin hep avantajlı konumda, hükmeden, otorite ve güç sahibi insanlar gibi yansıtılması bana mide bulandırıcı geliyor. Bir sistem düşünün ki, erkeklerin intihar oranı %70 küsürlerde, iş kazalarında ölenlerin %93’ü erkek, savaşlarda ölenlerin %99’u erkek, erkekler kadınlardan ortalama 6 sene daha az yaşıyor, bir erkek bir kadına göre aynı suçtan hapse girince %60 daha fazla hapis yatıyor, her 4 evsizin sadece 1’i kadın. Erkeklerde oyun ve porno bağımlılığı gibi psikolojik sorunlar had safhada ve hala kadınların ezildiği iddia ediliyor. Daha da beteri, bu fikirlere muhalif olduğunuzda, erkek düşmanı, faşist, yobaz, geri kafalı oluveriyorsunuz. Sırf bu yobaz tutum bile feminizmin şövenist bir fikir akımı olduğunu gözler önüne seriyor.

Feminist medyanın, özellikle onedio.com’un idealize ettiği erkek tipine bakınca hayret ediyorum. O videolarda oynayan kadınlar, kadraj inip de gerçek hayata geçiş yaptıklarında bu adamlardan tiksiniyorlar. Bakın, bu adamları ” beğenmiyorlar” demedim. Bu adamlardan ” tiksiniyorlar” dedim. Karakteri elinden alınmış, cinsiyeti bastırılmış, doğası yerle bir edilmiş erkek, kadınların görmeye bile tahammül edemediği erkektir. Çoğu kadın bu tip erkekleri son çare olarak bile tercih etmeyecektir. Kariyeri, parası, statüsü ne kadar iyi olursa olsun bu adamlar erkek olarak değer görmezler. Meta olarak kadınların hayatında yer ederler ve bu yer, paranın, statünün, kariyerin bittiği yerde sona erer. İşte tam da burada red pill’in en önemli ilkesi devreye girer: Bir kadının ne dediğine değil, ne yaptığına bakılmalıdır.

sonsuzluk ve bir gun
twitter: sonsuzluk_vbg

Reçetesiz antibiyotik red pill

Kadın-erkek ilişki dinamiği üzerine yazılan kitapları, yapılan fimleri, tv programlarını, ailenizin, dostlarınızın tavsiyelerini düşünün. Muhtemelen bunların gerçekçi ve işe yarar tavsiyeler olmadıklarını anlamaya başladınız. Bu zamana kadar başarısız ilişkileriniz oldu hatta belki de ilişkiniz bile olmadı. Kadınlara dair birçok söz duydunuz. Bir kısmı mantıklı geldi. Kendinizi bir dönem kadınlardan bile soyutladınız. Türk kızını Avrupalı kızlarla kıyaslayıp çok şanssız olduğunuzu düşündünüz. Yanlış bir coğrafyada doğdum, eyvah! Türk kızı çok… cümlenin sonunu kafanıza göre tamamlayabilirsiniz. Bu, tamamen öfkenize ve hayalgücünüze kalmış.

Şöyle dediğinizi duyar gibiyim: ” paran varsa, dış görünüşün ortalamanın üzerindeyse şanslısındır, zaten istediğin hatunu elde edersin. ikisine de sahip değilsen hatunlar için böcekten farkın yoktur. onlar elini sallasa ellisi. istediği erkeği istediği zaman elde edebilecek bir canlı beni ne yapsın? ” Kendinize zulmetmeyin. Kendinizi ezmek için bahane aramak ve sonunda öğrenilmiş çaresizliğe boyun eğmektir bu.

Nasıl ki erkek için kadını değerli kılan kıstaslar varsa, kadın için de erkeği değerli kılan kıstaslar var. Bunlar çoğunuzun inanmak istemediği, reddettiği, kendini kandırmak için görmezden geldiği kıstaslar. Hayatta bazı şeyler vardır. Bu şeylerin doğruluğu yadsınamaz ama kimse bu doğrulardan bahsetmez, bahsedemez. Buz gibi ortada olan gerçekler de olsa konuşulmaz bunlar. İşte red pill böyle bir şeydir. İnsanın en gizli kalmış, konuşmaktan en çok imtina edilmiş yanıdır. Babanız, abiniz, arkadaşınız size gerçekte nerede hata yaptığınızı söyleyemez. Sadece kendi tecrübelerinden yararlanarak bazı öğütler verebilir ve çoğu zaman bunlar işe yaramaz.

Red pill kavramına şudur, demek namümkün. Tek bir şey değildir, birçok şeyi içinde barındırır. en doğru tanım, erkeklerin uyanma hareketi, olacaktır. Bir erkeğin, çocukluğundan beri toplumsal, dini, siyasi, sosyal normlarla doğasını yadsıyacak şekilde yontulmasına isyan etmesidir. Tepki akımıdır. Kişi, red pill’i almak ya da almamakta özgürdür, kimse zorlanamaz. İyileşmek isteyen red pill’i alır ve tavşan deliğinin gittiği yeri görür. Bu süreçte de sorularının hepsine yanıt bulur. Hasta olduğunun farkına varamayanlar ya da varmak istemeyenler kendilerini neyin, nasıl yıprattığını bilemezler. Bu insanlar, red pill’i alan azınlığın başarılı olma şansını inanılmaz derecede arttırırlar ve insanlar arası rekabette daima mağlup olurlar.