Aşk bombardımanı (love bombing) nedir?

Romantik bir ilişkinin başlarında, bir bombardıman şeklinde yaşanan aşırı ilgi, sevgi, değer görme, sık ve şık hediyeler, sürekli olarak övülme, geleceğe yönelik romantik planlar gibi olumlu görünen şeylerin, ilişkide mesafe katedildikten sonra birdenbire tam tersine dönmesi durumuna aşk bombardımanı (love bombing) denir. Aşk bombardımanı ile ilişkiye bağımlı hale gelen kişinin, ilişkinin devamında gelen tüm olumsuzluklara rağmen ilişkiyi bitirmesi çok zor olur. Bu da kişinin bunalıma girmesine ve özgüvenini kaybetmesine neden olabilir.

Peki ilişkinizde aşk bombardımanına maruz kaldığınızı nasıl anlarsınız?

İlişkinin başlarında :

  • kendinizi rüyada gibi hissediyorsunuz ve partnerinizi kaybetmeye dair korkular başlıyor
  • Partneriniz, eleştirilecek bir noktası olmayan, “kusursuz” biriyse
  • Partnerinizin sevgi bombardımanı, özellikle başka insanların bulunduğu ortamlarda artıyor.

İlişkinizde işler ciddiye bindiğinde ise:

  • Partneriniz sizi başka insanların yanında da dahil olmak üzere sürekli eleştiriyor ve aşağılıyor.
  • Kendisini vazgeçilmez olarak görüyor ve sizin tek odak noktanızı kendisi yapıyor.
  • Size kendi uygun gördüğü zamanlarda, kendi uygun gördüğü kadar sevgi ve ilgi veriyor.
  • İlişkinin başına göre bariz olan bu değişimi kabul etmiyor veya bu değişimden sizi sorumlu tutuyor.

Durum buysa, ne yazık ki daha öncesinde aşk bombardımanı denilen manipülatif bir ilişki yöntemine maruz kalmış olma ihtimaliniz çok yüksek.

Aşk bombardımanı sonrası ilişkinin geldiği yer çok yıpratıcı ve yorucu olabilir ama bu durumdan ve maruz kaldıktan sonra negatif etkilerinden kurtulmak için yapabileceğiniz bazı şeyler var.

Öncelikle, bir ilişkiye başlarken temkinli olun. Ayaklarınızı yere sağlam basın. Birden bire yoğun bir şekilde ilişkiye dalmayın. Romantik hisler her ne kadar kendiliğinden ve aniden oluşuyor gibi görünseler ve pazarlansalar da, aslında zamana yayılmış bir şekilde ve karşılıklı bir çaba ile ortaya çıkarlar. Daha henüz yeni başlamış iken aşırı yoğun duygular varsa, temkinli davranmanız gerek. Özellikle de kırılgan, ilgiye ve sevgiye daha fazla ihtiyaç duyduğunuz bir dönemdeyseniz.

İkinci olarak da, aşk bombardımanı olan ilişkilerde, partnerler birbirlerini “kusursuz” görmeye, hiçbir eleştiriy dikkate almamaya ve eleştirileri kıskançlık olarak yorumlamaya meyillidirler. Unutmamanız gereken şey, hiçbir ilişkinin kusursuz olmadığı. Eğer ilişkinizi kusursuz görüyorsanız, bunda bir gariplik olduğunu düşünmeniz gerekli.

Üçüncü olarak, sizin için hayatta en çok değer hak eden kişi sizsiniz ve bu değeri kendinize öncelikle siz vermelisiniz. Karşınızdaki kişi bunu kendi arzusuna göre verip alıyorsa, o kişiye dur demelisiniz. İlişkinizde bir süre sonra elde edilmişü, cepte, değersiz ve sorunlu hissediyorsanız, o ilişki iyi değildir ve size iyi gelmeyecektir.  Size iyi gelmediği halde devam ettirdiğiniz bir ilişki varsa, burada aktif olan güç sevgi değil bağımlılıktır.

Aşk bombardımanı, narsist kişilik bozukluğuna sahip sevgili eylemidir. Sizi dünyanın merkesinde gibi hissettirir. Partnerinizin yanında kendinizi yarı tanrı gibi hissedersiniz. Sizi bir şekilde kendisine bağımlı hissettirir, zaten aşk bombardımanının temel amacı budur. Yavaş yavaş, sizinle gurur duyuyor, sizi en tepede görüyor gibi yapar ve bunu diğer insanların yanında da başarıyla uygular. Aşırı ilgi, sevgi, hayranlık ile beyniniz gereksiz hormon kokteyli salgılar ve bu kokteyle bağımlı hale gelirsiniz. Partneriniz daha sonra bu ilgi, sevgi ve hayranlığı keser. Bu olduğunda siz, neye uğradığınızı şaşırırsınız. En başlarda bana tapıyordu resmen, acaba bir hata mı yaptım demeye başlarsınız.

Şimdi bunları okuyunca, başlangıçta size tapan ama sonra sizden soğuyan her sevgiliyi narsist, aşk bombardımanı uygulayan bir manipülatör olarak yaftalamayın. Buraları okuyorsanız, erkeklerin ilişkiye başladıklarında daha alfa, ilişki içinde daha beta olmaları nedeniyle karşılarındakini soğutmalarının çok karşılaşılan bir durum olduğunu biliyorsunuz. Yani birçok durumda hata sizde. İlişki içinde, kendi zayıflıklarınız yüzünden muhtaç hale gelip, gerçekten düşkünleşerek karşınızdakinin gözünden düşmüş olabilirsiniz. Ama suç sizde olmayabilir de.

Peki aşk bombardımanı manipülasyonu mu, yoksa bu kendi zihin yapınız veya zayıflıklarınız sonucu ilişkinin bitmesi mi? Bu ikisi birbirine özellikle aşk bombardımanı aşamasında çok benzerler. Aradaki farkı anlamak zordur. Aradaki fark, soğuma evresinin niteliği ile alakalı.

Sizin ilişki içinde düşmeniz sonucu ilişkinin başındaki yoğun ilgi ve sevginin bitmesi durumunda sevgiliniz sizi aşağılamaya, sizi suçlamaya, vs başlamaz. Çoğunlukla kendi kendine “prens sandım kurbağa çıktı” ya da “prensti ilişkide kurbağaya döndü” der ve sizi “kırmadan” terk eder. Evet, kavga olur, suçlamalar olur ama bunlar genellikle sizi manipüle etmekten çok hayalkırıklığı temellidir ve kısa sürede ayrılığa dönüşür.

Aşk bombardımanını, bağımlı etme manipülasyonu uygulayan kişi ise sizi sürekli aşağılamaya, suçlamaya, bir ilgi verip bir vermemeye, vs. başlar. Ayrılık, o da eğer olursa süreci çok uzundur. Yani aşk bombardımanında aşırı ilgi ve sevgi birden bire aşırı ilgisizlik ve nefrete dönüşür. Sizden gerçekten soğuyan birinde ise aşırı ilgi ve sevgi, ilgisizlik ve ayrılığa evrilir.

Hala farkı anlayamıyorsanız merak etmeyin. Farkı anlamanıza gerek yok. Zira hangi nedenle olursa olsun başlardaki aşk bombardımanına karşı temkinli olursanız ve ilişki sizi yıpratan bir seviyeye geldiğinde bu davranışlara tolerans göstermeden ilişkiyi bitirip yeni ilişkiniz için ders alırsanız, farkı anlamanıza gerek kalmaz. Hem başta alfa – sonra beta döngüsünden çıkarsınız hem de aşk bombardımanı ise o manipülasyonun etkisinden.

Yani kısacası, aşk bombardımanında sevgili, sizi değersizleştirme sürecine girer. Amacı sizi duygusal olarak etkisizleştirip kendisine bağımlı hale getirmektir. Bunu da sizi iki şeye inandırarak yapar: (a) Geçmişteki aşk bombardımanı gerçekti ve sizin yüzünüzden bitti ve (b) bir şeyleri doğru yaparsanız o cennet döneme geri dönebilirsiniz. Sürekli olarak “beni sen böyle yaptın” der mesela. “Sana hakaret ediyorum ama bunun için beni sen delirtiyorsun” der. Bu anlamda aşk bombardımanı bir çeşit gaslightingdir. Siz, o cennet bahçesinden kovulma nedeninizi kendiniz olarak gördüğünüz ve onunla cennet bahçesine dönmenin bir yolu olduğunu düşünerek ona daha da bağımlı hale gelirsiniz.

Şimdi bu manipülasyon herkes üzerinde çalışmaz. Manipülatör bunu dener ama bu genellikle duygusal olarak zayıf ya da zayıf bir dönemde olan, kadın erkek ilişkilerinde tecrübesiz veya başarısız, ya da bu tür manipülasyonlardan bihaber  insanlar üzerinde çalışır.

Ama aşk bombardımanı sürecine bir girerseniz ve buna dur demezseniz, süreç sonunda duygusal olarak zayıf, özgüvensiz, kendisinden sürekli şüphe eden ve sevilmeye layık olmayan biri gibi hissetmeye başlarsınız.  Toplumda maalesef sadece ilişki içindeki fiziksel şiddetten konuşuyoruz ve bu tür psikolojik şiddet şekillerini tartışmıyoruz. Bunlar da aslında ciddi şiddet eylemleri. İnsanların çoğu bu tür manipülasyonların farkında bile değiller. Toplumda konuşulmasa bile sizin bu manipülasyonları bilmeniz, bu manipülasyonların ağına düşmemenizin veya düşerseniz içinden hemen çıkmanızın ön koşulu. Bu tür manipülasyonlara yeterince maruz kalırsanız, en güçlü durumda bile başlasanız o kuyuya düşersiniz.

Bu siteyi okuyorsanız hele, bunları kesinlikle bilmeniz lazım. Zira eğer kadın erkek ilişkileri konusunda sıfır çekmekten belli bir başarıya evriliyorsanız, toplumda sayıları az olsa da, manipülatörlerin eline düşme riskiniz çok daha yüksek. Zira manipülatörler sayıca az olsalar da, en ön sıradadırlar ve normal kadınlara göre çok daha pırıltılıdırlar. Tecrübeli bir erkek, bu kızların neden böyle aşırı pırıltılı, “kusursuz”, ilgili ve neredeyse tapar durumda olduğunu sezer ya da en azından bunlardan şüphe duyar. Yılların açlığından çıkmakta olan bir erkek ise bu insanları, yeni fişten çekilmenin önünde açtığı dünyanın olağan bir nimeti olarak görür. Pırıltıdan gözleri kamaşır ve bir arka sırada olan, aslında beraber olmaları gereken normal kızları görmezden gelirler. Normal bir kız, manipülatöre göre çok daha yavaştır, daha az ilgi ve sevgi gösterirler. Olması gerektiği gibi yavaş yavaş ısınırlar. Daha az derken ilgi ve sevgileri çok olabilir ama manipülatörün aşırı ilgi ve sevgisine göre azdır.

Bana danışanların önemli bir kısmı beni eski sevgili konusunda arıyorlar. Bunların önemli bir kısmında da, aşk bombardımanı gibi manipülatif eski sevgililer görüyorum. Böyle bir eski sevgiliniz varsa, o eski sevgiliyi geri döndürmeye çalışmayın. O eski sevgiliden kaçın. Kimin bitirdiği önemli değil, bitmiş olması önemli ve iyi. Manipülasyon nedenli bağımlılığınız yüzünden acı çekiyorsunuz biliyorum ama manipülasyon varsa, ne olursa olsun o kişiyle bir daha birlikte olmayın. Böyle bir ilişkide iseniz, bu ilişkiyi düzeltmekten ziyade, bu ilişkiden çıkmanız gerekiyor.

Aşk bombardımanı yapan kişi, karşısındakinin bağlılığı ile yetinemiyor ve onu bağımlı hale getirmeye çalışıyor. Fail burada kurbanı sinsi ve kurnaz bir şekilde manipüle ediyor. Aşk beyanları, göklere çıkarmalar, ilgiye boğmalar ama bir yandan da mesela kurbanı izole etmek gibi şeylerle uğraşıyor.

Peki bir insan böyle şeyleri neden yapar ki? Bunun narsizm ile ilgisi var. Narsizm, güvensizliğin maskesidir. Bu rahatsızlığın pençesinde olan insanlar, çaresizce, sürekli olarak onaylanma ve hayranlık ihtiyacı duyarlar. Bu insanlar normal ilişkilerdeki bağlılık ve güven ile yetinemezler. Bağımlılığa ve tam boyun eğmeye ihtiyaç duyarlar. Karşılanması mümkün olmayan ihtiyaçları, kurbanları bağımlı olsa ve boyun eğse bile karşılanamayacağından, sonunda ya birden terk edip yeni hedeflere yönelirler, ya da ilişkide kalıp kurbanlarına saldırırlar.

Bu tür narsist, manipülatif insanlar kurtarılabilir mi sorusunu çok alıyorum. Tahmin edersiniz ki bu soru, aslında bağımlılığını doyurmak için bağımlılık odağına yakın olmak isteyen insanların bahanesi. Ama diyelim ki soruyu soran bunu tamamen iyi niyetinden soruyor. Bu insanları kurtarmaya çalışmak tehlikeli, yıpratıcı ve çoğunlukla da nafile bir çabadır. AMA daha önemlisi, o kişiyi sizin kurtarmanızın çok zor olmasının yanında, sizin varlığınız o kişinin kurtulmasına engeldir. Eğer manipülatif, narsist, BPD, vs. bir insana yardım etmek istiyorsanız, onların bu manipülasyonlarının sonuçlarını yaşamalarını sağlayın yani o insanı terk edin. Ancak böyle bir tokat, o insanın kendisini sorgulamasına neden olur. O insanın hayatında kalıp o insanın davranışlarını ödüllendirirseniz, bu şekilde hastalıklı davranmaya teşvik edersiniz. Bu kadar hasta insanları kurtarmak sizin işiniz değil. Siz veya bir yakınınız eğer böyle manipülatif bir ilişki içindeyse, yapılabilecek en iyi şey – her iki taraf açısından da – bu ilişkiye son vermektir. İlişkinin kaybı ile gelen tokat hem bağımlı tarafın, hem de manipülatif tarafın ihtiyacı olan acı ilaçtır.

Burada erkeklerin ekstra problemi, kurtarıcı planı. Erkeklerde doğal olarak bulunan kadını koruma içgüdüsünü manipüle edebilen bir kadın, o erkek güçlü bile olsa onu pençesine alabilir. Doğal, içgüdüsel koruma içgüdünüzün seçici olduğunu, her kadına değil sizi hak eden kadına yönelecek bir şey olduğunu unutmamalısınız. Çarpıtılmış kurtarıcı planının, doğal koruma içgüdüsünden farkı budur. Koruma içgüdüsü hak edilmelidir, sürekli olarak kazanılmalıdır. Kurtarıcı planı ise bir kadına sadece varolduğu ve zor durumda olduğu için yönelir. Ve biliyorsunuz, ardında yatan temel etken, alışveriş seksidir.

Zehirli ilişkiler konusunda daha fazla ayrıntı için Bu yazı, Toksik İlişkiler – Narsist / Borderline Partner Rehberi kitabımıza bakabilirsiniz.

Ghosting nedir, ghosting neden yapılır ve ghosting’e nasıl tepki gösterilir?


Ghosting, hemen hemen tamamen ilişkiler bağlamında bahsedilen bir kavram. Ghost İngilizce hayalet demek ve Türkçe’ye hayalet olmak diye çevrilebilir ama Türkçe’de bunun karşılığı daha çok buhar olup uçmak, yok olmak. Anlamı şu:

Bir kişi ile tüm bağlantıyı aniden, hiçbir açıklama yapmadan ya da sebep göstermeden kesmek ve ilişki kesilen kişinin tüm ulaşma çabalarını görmezden gelmek demek.

Bir kişi size ghosting uyguladığında, birden buhar olur uçar. Hiçbir mesajınıza, aramanıza cevap vermez. Sizinle iletişimi keseceğine dair hiçbir şey söylemez.Neden ortadan kaybolduğuna dair hiçbir sebep göstermez ve çoğu durumda bunun nedenini siz de bilmezsiniz. Yani mesela biri ile kavga edip ağır hakaret ederseniz, o kişi sizinle tüm iletişimi yine sebep göstermeden, tamamen kesebilir ve ona hiçbir şekilde ulaşamayabilirsiniz. Ama neden iletişimi kestiğini bilirsiniz o nedenle bu tam olarak ghosting değildir. Ya da biri sizden ayrıldığında salya sümük peşinden koşar, yapışırsınız ve birden engeller, ortadan kaybolur.  Bu da ghosting değil.

Ghosting 2000’lerin başında popüler olan bir kelime. 2000’lerin ortalarından itibaren sosyal medya ve online çöpçatan uygulamalarının artışı ile beraber, ghosting de hızla arttı ve sıklıkla kullanılan bir kelime olmaya başladı.

Ghosting aile, iş, arkadaşlık yaşamında da yapılan bir şey ama genellikle ilişkiler bağlamında ortaya çıkıyor ve biz de bugün ilişkiler bağlamında konuşacağız.

Ghosting oldukça sinir bozucu bir şey ve genellikle ghosting uygulanan kişinin ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkisi var. Buna rağmen ghosting yapan kişi, karşısındakinin bu şekilde ortadan kaybolması hakkında ne hissedeceğini pek düşünmüyor ve bazı ruh sağlığı uzmanları, ghosting’i pasif agresif bir duygusal şiddet ve zalimlik olarak tanımlıyorlar.

Peki ghosting neden olur? Eğer ghosting’e uğrarsanız ne yapmalısınız?

Ghosting’in temel nedeni, uygulayanın yetişkin, duygusal olarak güçlü ve yeterli kişisel ahlaka sahip biri gibi davranmak yerine (ki genellikle böyle biri değildir), duygusal olarak rahatsız bir durumdan kaçınmak için ortadan kaybolmasıdır. Buzzfeed araştırmasına göre, ghosting yapanların %85’i, karşı tarafa o kadar da ilgili değilmiş. %65’i, ghosting uyguladıkları kişinin kendilerini rahatsız eden bir şey yaptığını belirtmiş. Sadece %25’i, karşısındakine kızgın olduğunu belirtmiş.

Ghosting’in 2000’lerin ortalarından itibaren artmasının temel nedeni, artık ilişkilerin artan oranda sanal ortamda başlayıp devam etmesi. Ortak sosyal ortamları olmayan insanların, ghosting yapabilme imkanları var zira hem karşılarındakinin kendilerine ulaşma imkanı kısıtlı hem de bu yaptıklarının bilinip ayıplanacağı bir sosyal çevre içinde değiller.

Örneğin klinik psikolog Ramani Durvasula bu konuda şöyle diyor: “Ghosting gittikçe yaygınlaşıyor zira yapması çok kolay hale geliyor. Sosyal medya ve teknoloji, kolayca başınızdan savabileceğiniz ilişkilere girmenize olanak sağlıyor. Oturup neyin neden olduğunu açıklayacağınıza, ortadan kaybolmayı tercih edebiliyorsunuz”

Ghosting uygulayan insanlar genellikle ben merkezci, manipülatif ve duygusal olarak zayıf insanlar. Ama ghosting yaygınlaştıkça, insanlar bunu umursamamaya başlıyorlar ve bu nedenle kendileri de yapmaya başlayabiliyor. Nadiren olsa da ghosting kişinin depresyona girmesi, madde bağımlılığı gibi bir alışkanlığa gömülmesi veya başına gerçekten bir şey gelmesi sonucu oluyor.

Benim en çok gördüğüm ghosting senaryolarından bahsedeyim. Bunlar üzerinden ghosting’in neden olduğuna ve buna karşı ne yapılması gerektiğine bakalım.

En çok karşılaştığım ghosting, sanal ya da gerçekte tanışan ve farklı sosyal çevrelerde olan iki insanın henüz flört aşamasındayken oluyor. Bir taraf birden bire ortadan kayboluyor. Bu birçok durumda ikili arasındaki flört, ortada bırakılan tarafından “iyi gidiyordu” şeklinde tanımlanırken oluyor.

Bu tür ghosting’in en çok rastlanan sebebi, kişilerin artık birden fazla kişiyle aynı anda flört etmesi. Bu şekilde birden fazla kişiyle flört eden kişi, bu flörtlerden biri ile ilerlediğinde, diğerleri ile artık görüşmek istemiyor. Şimdi çıkıp da “ben başkasıyla görüşüyorum” diye açıklama da yapmak istemediğinden, ghosting yapıyor.

Bu şekilde yeni tanıştığınız kişi birden ortadan kayboluyorsa, büyük ihtimalle üçüncü bir şahıs vardır. Size tavsiyem bunun böyle olduğunu varsayın ve o kişiye ulaşmaya, neden ortadan kaybolduğunu öğrenmeye çalışmayın. %85 ihtimalle zaten size o kadar da ilgili değildi, böyle birinin neden peşinde koşacaksınız?

Bu en çok, sanal tanışan ve haftalarca ya da aylarca buluşmadan yazışan insanların başına geliyor. Bir kişi ile sanal da olsa tanıştıktan sonra ona buluşmadan fazla duygusal yatırım yapmayın ve sanal “ilişki” şeklinde devam etmeyin. Maksimum 2-4 hafta içinde buluşun, buluşmayacaksanız daha da ilerlemeyin.

Günümüzde maalesef insanlar mesajla, aramayla ilişki başlar, gelişir ve olgunlaşır sanıyorlar ve karşıları ile aralarında gerçek bir temas olmamasının, ilişki dedikleri şeyi ne kadar zayıf yaptığını göremiyorlar. Böyle bir “ilişki” içindeyseniz, karşınızdaki gerçek biri ile karşılaştığı anda, o gerçek kişi size göre çok daha avantajlı durumda. Bu tür ilişkilerden uzak durarak kendinizi ghosting gibi saçmalıklardan koruyabilirsiniz.

Yine bu tür daha çok sanal flörtlerde ghosting’in bir nedeni de kişinin gerçek yaşamının artık flörte izin vermemesi. Karşınızdaki kişi mesela evli olabilir, sevgilisi olabilir. İşsiz güçsüz biri iken kendini kariyerli tanıtmış olabilir. Ya da sadece bir dönem canı sıkkındı ve sizinle görüşmek iyi geldi. Ama şimdi değil ve sizinle görüşmesine gerek yok. Sanal gidelim bir şekilde devam ettiririm diye başlar ama gerçek hayatı artık ortaya çıkma tehlikesi geldiğinde, birden ortadan kaybolabilir. Eşinden ilgi göremeyen ya da arası bozuk olan insanlar, ilgiyi sanal devşirmeye çalışabiliyorlar. Sonra nereye gideceğini düşünmeden ilerliyorlar ve artık gerçek hayatları bunu kaldıramadığı duruma geldiğinde birden ortadan kaybolabiliyorlar.

Aslına bakarsanız, karşınızdaki size neden ghosting yaptı, neden birden ortadan kayboldu, bunu bilmenize gerek yok. Birden ortadan kaybolmak kaba, kabul edilemez bir davranış ve yapan artık kendisini sizinle ciddi bir ilişki adaylığından eler. Bu kişi ile çok isteyen yani eli zayıf taraf (siz) – birden istemeyi bırakan eli güçlü taraf ilişkisine girmeyin. Bu kişiyi hor görün. Kendinize saygılı davranın ve ghosting uygulayan kişiye ulaşmaya çalışmayın. O size gelip sizin peşinizden koşup, size durumu anlatmak için çaba gösterecek. Belki o zaman dinlersiniz. Unutmayın, ghosting sizin eksik ve istenmeyen biri olduğunuzun delili değil, karşınızdakinin düşük karakterli, duygusal olarak zayıf bir zavallı olduğunun delili. Biri sizi istemeyebilir ama normal bir insan bunu size kibarca söyler. Sizin bunu kabul edip bir daha ona ulaşmamanız lazım ama eğer hata yapıp onunla görüşmeye çalışırsanız, başta buna tolerans gösterir. En azından beni arama der. Ghosting’de karşınızda böyle biri yok. Aşağı biri var. Böyle aşağı biri karşısında  kendinizi aşağılamayın.

Bir de tabii şu “kapanış” yapma duygusu var. “Bir kere görüşsek ve yüzüme söylese de bitirsek istiyorum”. Bunu istiyor olabilirsiniz ama ghosting durumunda bunun çok az faydası var. Ghosting’e verebileceğiniz en iyi cevap, ortadan kaybolan için artık ortadan kaybolmuş olmak.

Ghosting yapan kişiye ulaşarak onu utandırmaya da çalışmayın. Ulaşıp ona nasıl aşağılık biri olduğunu söyleyerek içiniz rahatlayacak sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Zira bu insanlar kendi hareketlerinin sorumluluğunu alamayan, duygusal olarak az gelişmiş insanlar. Dediklerinizin üzerlerinde pek bir etkisi olmayacak. Ama böyle bir insanın peşinde koşup sonra onun sizi hiç takmadığını görmek sizi yaralar. Yapmayın. Eğer ghostinge uğradığınızı düşünüyorsanız, ghosting ile cevap verin. Ulaşmaya çalışarak değil.

Fakat siz bunu yapamıyorsunuz. Haftalardır mesajlaşıyorduk, sevgili gibiydik, aramızdaki şey yalan mıydı diye kendinizi yiyip bitiriyorsunuz. Aranızda muhtemelen gerçek bir şey vardı ama (a) ya siz buna ondan çok daha fazla düştünüz, (b) ya karşınızdaki insan yalandı ya da (c) karşınızdaki insan daha fazla istediği biriyle devam etti.

Sizin hatanız çoğunlukla, uzun mesajlaşma / araşma periyodları ile tatmin olmanız ve yüzünü pek fazla görmediğiniz insana büyük duygusal yatırım yapmanız. Karşınızdakinin ghosting uygulaması için belli bir karakter düşüklüğüne de sahip olması lazım ama sizin kontrol edebileceğiniz şey şu:

Bir kişi ile sanal olarak tanıştınız diyelim. Ya da gerçekte tanıştınız ama ortak bir çevreniz yok. Sadece telefon ya da instagram aldınız. Sanal görüşme periyodunu uzun tutmayın. Devamının gelip gelmeyeceğini bilmediğiniz birine fuzuli zaman harcayıp bağlanmayın. 2-3 hafta içerisinde görüşün, konuşun, gerçekten olur mu olmaz mı kafanızda netleştirin. Görüşemeyeceğiniz kişiye kafanızda yatırım yapıp sonra o yatırım çökünce yıkılmayın.

Bir kişinin dediklerine değil yaptıklarına bakın. Özellikle duygusal olarak kötü zamanda iseniz, bu konuda kafanızı kuma gömmek, az ihtimalli bir hayali yaşatmayı, karşınızdaki bariz gerçeklikle yüzleşmeye tercih edebiliyorsunuz.

Seni özlüyorum, görmek istiyorum, bu sefer görüşeceğiz, vs .. vs .. diyor ama 2 aydır görüşemiyor musunuz? Sizin sonuç çıkaracağınız şey, istemenize rağmen görüşemiyor olmanız, seni özlüyorum, görmeyi çok istiyorum palavraları değil.

Şimdi ghosting’in çoğunlukla olmasa da sıklıkla karşılaştığım bir nedeni daha var. Ghosting’e uğrayan kişi, aslında bunu hak edecek bir şey yapmış oluyor ama bunun farkında bile değil. Özellikle de karşısındaki sinirlendiğini, yaptığı şeyin hoş olmadığını söylemek yerine birden iletişimi kesiyorsa. Fakat bu genellikle flörtün ilk haftalarında, iki taraf birbirine o kadar düşkün değilken oluyor. Burada ghosting yapan taraf, sinirlense bile, karşısındakini pek önemsemediğinden ona açıklama yapmak bile istemiyor. Bu durumda karşılıklı olarak hatalısınız. Ama yine de hatanızı kabul ettikten sonra ghosting yapanın peşinden koşmayın. Eğer engelli değilseniz bunu kabul eden bir mesaj atın, kendisini üzdüğünüz için üzgün olduğunuzu söyleyin, görüşmek istiyorsanız bunu belirtin ve o sizi arayana kadar onunla iletişimi kesin.

Hayalet olan insanın sonra birden yeniden ulaşmasını da ele alalım. Bu olabiliyor. Şimdi birkaç gün değil haftalarca ortadan kaybolmuş insanı, yoğun bakımdaydım ya da uzaylılar kaçırdı gibi “mantıklı” açıklamaları yoksa hayatınıza yeniden almayın. Hadi alacaksınız diyelim, en fazla eğlencelik alın. Ciddi bir şey düşünmeyin. Kendisi o hakkını kaybetti.

Çok yaygın olmasa da, gerçek, fiziksel bir ilişki içindeyken ghosting uygulayanlarla karşılaştım. Bu en kötüsü. Gerçi bunlardan birkaçı benim de tavsiye ettiğim bir şeydi. Eğer sevgilinizin sizi aldattığını gördüyseniz ve bundan eminseniz, ondan açıklama talep etmek ya da “bana bunu nasıl yaptın” diye hesap sormak yerine onu hayatınızdan çıkarın ve size ulaşma çalışmalarını görmezden gelin tavsiyesi veriyorum. Aldatmanın bahanesi, haklı nedeni yok çünkü. Bu şekilde ghosting bence haklı ve eğer sevgiliniz ghosting yaptı ve siz de onu aldatıyorsanız, bunu öğrenmiş olabileceğini unutmayın.

Eğer bu yoksa, karşınızdaki kötü bir şey yapmıştır muhtemelen. Bu zor bir durum ama eğer sağlık nedenleriyle ya da kaçırılma gibi kriminal nedenler olmadığına eminseniz bırakın ve aramayın. Neden diye sormayın. Bu durumda da ghosting yapanı hayatınızdan çıkarın.

Kırılgan narsist nasıl anlaşılır?

“Kırılgan” ve “narsizm” genellikle aynı cümlede bir araya koymayı düşüneceğiniz kelimeler değiller. Narsizm deyince muhtemelen aklınıza tavuskuşu gibi kabaran, sürekli ilgi talep eden, empati yoksunu ve diğer insanların kendisine tapmasını bekleyen biri geliyor.

Fakat buna rağmen tüm narsizmler büyüklenmeci (grandiose) ve hak sanrısı içinde – yani sözde “vurdumduymaz” değiller. Bazı narsistler oldukça “kırılganlar” ve daha çok kırılgan özellikler gösterirler. Bu özellikler ise kendilerini açık seçik bir şekilde ya da belli belirsiz ve üstü kapalı bir şekilde gösterebilirler.

Narsist kişilik özelliklerinin temeli aynı olabilir ama nasıl ortaya çıktıkları farklılık gösterebilir. Narsistler, genellikle çocukluk döneminde, varlıklarında gerçekte oldukları şekilde görülmemekten kaynaklanan bir yara sonucu evrim geçirirler. Görülmek, duyulmak ve onaylanmak için – açlığını duydukları ilgiyi elde etmek için – narsistler, başkalarının daha kabul edilir bulacaklarını düşündükleri “sahte bir benlik” oluştururlar. Bu insanlar büyüdükçe, herkesin bu sahte benliğe hayran olması işine büyük bir yatırım yaparlar ve gerçek benliklerinin görülmemesi için her türlü işkenceye ve zahmete katlanırlar.

Narsist özellikler

Psikiyatristlerin sinir hastalıklarını tanımlamakta kullandıkları el kitabı olan DSM-5’te tanımlandıkları şekilde narsist özellikler şunlar:

  • Öz saygıları, başkalarının kendilerine hayran olmasına bağlıdır ve duyguları, bu dışsal  tanınmayı sağlayıp sağlayamadıklarına göre dibe iner ve yukarı çıkar.
  • Hedef belirlemeleri, başkalarından onay elde etme üzerine kuruludur. Kendilerini olağanüstü görmek için yüksek standartlar koyarlar ya da hak sanrısından dolayı düşük standartlar koyarlar.
  • O duygu ve ihtiyaçlar kendileri ile ilgili olmadığı sürece, başkalarının ihtiyaç ve duygularını göz önüne almakta zorlanırlar.
  • Diğerleri üzerinde nasıl bir etkileri olduğunu anlayamazlar.
  • İlişkileri yüzeyseldir ve genellikle öz saygılarını yükseltmek amacıyla girdikleri ilişkilerdir.
  • Büyüklenme ve kibir doludurlar. Başkalarından daha iyi olduklarına inanırlar ve  başkalarını küçümserler.

Özetlersek, yüzeyin altında narsistler kendilerini bomboş ve kırılgan hissederler ama bunu saklamak ve telafi etmeye çalışmak için bir persona (Carl Gustav Jung’un terminolojisinde egonun, gerçek kişiliğini ve yüzünü toplumdan saklamak amacıyla yarattığı bir dış çehre, maske) geliştirirler ve bu sayede özel ve olağanüstü olduklarına inanabilirler.

The International Journal of Psychoanalysis‘te Mayıs 2018’de yayınlanan bir makalede Ricardo Bernari ve Monica Eidlin kırılgan (vulnerable) ve büyüklenmeci (grandiose) narsizmin benzerliklerini ve farklılıklarını ortaya koyuyorlar.

Kırılgan narsistler

Büyüklenmeci narsistler başka birine bağımlı olduklarını asla itiraf etmezler ve derin duygulara ilgi göstermezler. Bunun tersine kırılgan narsistler:

  • Çok duyarlıdıtlar ve çok kolay kırılırlar.
  • Büyüklenmeci narsistlere göre daha fazla içe kapanıklardır.
  • Herhangi bir başarısızlık ya da travmayla başa çıkmakta çok zorlanırlar.
  • Negatif duygulara daha meyillidirler (nevrotik) ve nasıl algılandıkları konusunda kendilerini yiyip bitirirler.
  • Yara aldıklarında veya hayal kırıklığına uğradıklarında kendilerine zarar verebilirler (büyüklenmeci narsistler genellikle başkalarına saldırırlar).
  • Reddedildiklerinde utanç duyarlar ve utanç duygularını azaltmak için kendilerini reddeden kişinin suyuna gitmeye çalışırlar.
  • Depresyon, boşluk ve işe yaramazlık duyguları ile dolu olabilirler.
  • Başkaları ile baş edemediklerini düşündüklerinde sosyal durumlardan kaçıp gidebilirler.
  • Hayal kırıklığına uğramaktan korkarlar ve başkalarına bağımlı olmaktan utanç duyarlar.
  • Onaylanma talepleri karşılanmadığında, hiddet dolu öfke patlamaları gösterebilirler (ve bunu daha fazla utanç hissetme takip eder).
  • Başkalarını suçlamaya meyillidirler.
  • Kendilerini olması gerektiğini düşündükleri şeyleri kıskanırlar.

Yukarıdaki özelliklere sahip olmanız sizin narsist kişilik bozukluğuna sahip olduğunuzu göstermez. Bunu sadece bir psikiyatrist söyleyebilir. Ama eğer kendinizde ve başkasında bu özellikleri görüyorsanız ve kendinizi daha iyi anlamak için bu konuyu daha fazla anlamak istiyorsanız, araştırın ve profesyonel yardım alın.

Çeviri: How To Spot A Vulnerable Narcissist

Daha fazla ayrıntı için, Toksik İlişkiler – Narsist / Borderline Partner Rehberi kitabımıza da bakınız.

Ayrıca bakınız Kırılgan narsist kadınların kullandığı 10 toksik taktik

Ailem Bana Destek Olmuyor | Ailem Bana Engel Oluyor

Merhaba millet. Ben Mr. Deer. ”Ailem bana destek olmuyor”, ”Ailem bana önayak olmuyor” diyen dostlarıma özel bir sohbet. Hem hayatını inşa ederken ailesi tarafından kararları ciddiye alınmayan veya ailesinin kendisine iyi bir örnek olmadığını düşünen dostlarımın sorunlarına dikkat çekiyoruz. Bireylerin yanı sıra ebeveynler içinde tavsiyeler sizlerle dostlarım, iyi seyirler!

 

Erkek Adam Türkçe Podcast: Algı Yönetimi ve Manipülasyon

Bu hafta algı yönetimi uzmanı, eğitmen, profesyonel koç ve yazar Aydın Serdar Kuru ile Algı Yönetimi ve Manipülasyon konusunu konuştuk.

Yayınları sitemizin Odysee kanalından ya da  spotify kanalından da izleyebilirsiniz.

Youtube yayını aşağıda. Bu yayını beğenerek ve youtube kanalına üye olarak yayınların daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. İyi izlemeler.

Kadınların erkekleri manipüle etme teknikleri

Sağlıklı bir ilişki, karşılıklı olarak alıp verdiğiniz bir zeminde yürür. Siz ilgi, sevgi ve destek verirsiniz, karşınızdaki de size aynı şeyleri hemen hemen aynı seviyede verir. Kısa dönemlerde iki taraftan biri diğerine daha az verebilir ama bu norm değil şartlarla ortaya çıkan geçici bir istisnadır. Aynı şekilde kısa ve geçici süre boyunca kendinizden fedakarlık ederek de vermeniz gerekebilir ama eğer bu ilişkide norm olmaya başlamışsa, manipüle edilip edilmediğinizi düşünmeniz gereklidir.

Özellikle istediğini manipülasyon ile almaya alışmış ve bunu kendine hak gören bir kadın ile ilişkide, almadan vermek ve kendinden fedakarlık etmek norm olmaya başlar. Bu nedenle manipülasyonu ve manipülasyonu özel olarak kullanan kadınları anlamanız ve bu tür ilişkilerden uzak durabilmeniz sizin için önemli.

Manipülatif kadınlar kurnaz olsalar da manipülasyonları genellikle belli kalıpları takip eder. Bu yazıda bu kalıpların en ciddilerinden bahsedeceğiz. Eğer bir kadında bunları sıklıkla görüyorsanız, ondan uzak durmanız sizin için en iyisi.

1 – Tartışma esnasında ani ve aşırı duygusal patlama: Bu, tartışma esnasında birden bire ağlama veya bağırıp çağırma şeklinde olabilir. Manipülatif insanlar köşeye sıkıştıklarını ya da tartışmanın istedikleri yönde gitmediğini düşündüklerinde, duygusal patlama kartını kullanırlar. Bunun en ciddi ve tolerans gösterilmemesi gereken versiyonu, kalabalık içinde, çevredekilerden sempati toplamak ya da sizi küçük düşürmek için bir silah olarak kullanılan duygusal patlamadır.

2 – Sizden bir şey isteyeceği zaman normalden çok daha fazla iyi olması bir diğer manipülasyon tekniğidir. Bu sizi seks rüşveti ile kandırmaya kadar gidebilir. Şimdi bu normal bir ilişkide ara sıra olabilir ama manipülatif kadının farkı, size genellikle soğuk ve mesafeli davranması ama bir şey elde edeceği zaman birden sıcak davranmasıdır.

3 – Sizi sadece sizden bir şey isteyeceği ya da size bir şey için ihtiyacı olduğunda araması.

4 – Eğer istediği şeyi elde edemezse, sizi dünyanın en kötü erkek arkadaşı / kocası / insanı hissetirecek şekilde davranması ya da konuşması. Bunu isteklerini size dayatamadığında öfke nöbeti şeklinde de yapabilir, sizin bir partner olarak değerinizi size sorgulatarak da. Örneğin sizi birinin sevgilisi veya kocası ile karşılaştırması, bu yönde bir manipülasyondur.

5 – İlişkiye finansal olarak katkısı çok azsa. Size sürekli bir şeyler aldırması ama kendisinin size bir şeyler almaması, ortak bütçeye katkı sağlamaması. Erkeğin daha fazla parca harcaması sorun değildir ama manipülatif kadınlar katkı sağlamaya çalışmazlar bile.

6 – Kendisi hatalı olsa bile sürekli mağduru oynaması. Bu genellikle tartışma esnasında ani ve aşırı duygusal patlama ile beraber gelir. Böyle bir kadını yaptığı bir şey yüzünden uyardığınızda, olayı çevirip sizi suçlu çıkarmaya çalışır. Öyle ki, böyle bir kadını yatakta biriyle yakalasanız bile bunun sebebi sizin ilgisizliğinizdir.

7 – Sizi terk ederek ya da ortadan kaybolarak cezalandırmaya çalışması. Tartışmadan sonra bir süre birbirinizi aramamanız normaldir ama manipülatif bir kadın siz onu bir daha aramazsanız umrunda olmaz gibi davranır. Birçok erkek maalesef bu tür davranışlara “ama o çok egolu / inatçı” diye bahane bulmaya çalışıyor ve muhtaçlıklarından manipülasyona uğradıklarını anlamıyorlar. Tartışmalardan sonra bir süre araşmamanız ve bazen ilk aramayı sizin yapmanız normaldir ama her defasında siz arıyorsanız, siz aramasanız o haftalarca aramıyorsa, bu bir manipülasyondur.

8 – Sizin istek ve ihtiyaçlarınız önemli değil ama onunkiler çok önemliyse, manipüle ediliyorsunuz demektir. Kadın eğer sizin istediğiniz bir şeyi önemsemiyor ama aynı seviyede kendi isteğini size dayatıyorsa, burada vermeden almaya alışmış ve bir manipülatör vardır. Manipülatif insanlar, aşırı bir bencillik ve empati yoksunluğu sergilerler.

9 – Sürekli olarak size kendinizi suçlu hissetirmeye çalışmak. Özellikle de benim sorunlarım senin davranışların sebeplidir tarzı manipülasyonlar. Suçlu hissettirmeye çalışmak duygusal manipülasyon taktiklerinden biridir.  Eğer kendinizi suçlu hissederseniz, o suçluluktan kurtulmak için karşınızdakinin sizden istediklerine itaat eder hale gelebilirsiniz.

(4) ve (9), kişinin kendinden şüphe etmesini sağlayacak şekilde davranmaktır. Manipülatif insanlar genellikle aşağılık kompeksi hissederler ve ilişkide seviyeleri eşitlemek için sizi aşağı çekme yoluna giderler. Bu şekilde siz zaman içinde onun avcunda olursunuz ve böylece o sizi terk etmek isteyene kadar siz onu terk edemez hale gelirsiniz.

Şunu da belirtmek gerekiyor ki, kişinin manipülasyon ile zincirlenmesi birden olmaz. Daha çok “bin kağıt kesiğiyle kan kaybından yere yığılmak” şeklinde olur. Manipülatif kadın, erkeği önce çok zararsız görünen küçük manipülasyonlar ile test eder ve bunlar sonucu gördüğü zayıflıkları da yine erkeğe kağıt kesiği gibi birden öldürmeyen şekilde kullanmaya başlar. Bu şekilde manipüle edilen birçok kişi, manipülasyondan şüphelenmeye başladığında çoktan zayıf bir pozisyona düşmüş halde olur.

10 – Tehdit, korkutma ve ültimatom. Bunlar çok değişik şekillerde gelebilirler. “Ben sildim mi tam silerim” mesela yaygın bir tehdittir. Bir kadın bunu başka birilerini konuşurken söylese bile bu aslında size iletilen bir tehdittir. Bunu lafa döken kişiler genelde en silemeyip yapışan tiplerdir ve başlarına böyle bir şey gelmemesini tehdit ile sağlamaya çalışırlar.

Toplumsal beyin yıkama

Kadın manipülasyonları ile ilgili en büyük problemlerden biri, toplumun erkeği (a) kadın manipülasyonlarının gülün dikeni şeklinde katlanılması gereken şeyler olduğu ve (b) sürekli olarak kadının gönlünü alması gereken taraf olduğu yönünde programlaması. Burada erkeğin kendi ailesi bile oğullarını yaktıklarının farkında olmadan bu yönde çalışabiliyorlar. Örneğin bariz manipülatif bir şekilde duygu patlaması / suçluluk duydurma kullanarak “küsen” kadına adam bazen “canın cehenneme” diyecek gibi oluyor ama çevre, ailesi, arkadaşları vs. onu bir çiçek alıp kapısında yalvarmaya itiyor.

Bakın kadınlar fiziksel olarak güçsüz olduklarından, istediklerini almak için manipülasyon yapma yoluna her zaman giderler. Belli aralıklarla manipülasyon kullanmaları normaldir. Ama normal bir kadınla manipülatif bir kadını ayıran farklar barizdir ve erkek aslında bunları apaçık görebilir. Ama “onu kaybetme korkusu” yüzünden bunları rasyonalize eder. Örneğin her kadın bir şeyler yaptırmak için size fazla iyi davranabilir ama manipülatif kadının istediğini aldıktan hemen sonraki soğuması normal bir kadının normale dönmesinden bariz farklıdır. Normal bir kadın ile ilişkinizdeki her tartışmadan sonra eğer görüşmeye devam edecekseniz istisnasız siz aramak zorunda kalmazsınız.

Fakat yaptığım görüşmelerde çoğu erkeğin, manipüle edildiğini bırakın, kadınların manipülasyon yapabildiğinin bile farkında olmadıklarını görüyorum! Anladığım kadarıyla modern dizi ve filmlerde manipülasyon zaten normal bir davranış olarak gösteriliyor. Toplum sürekli olarak erkeği elde çiçek, çikolata “affet beni bebeğim, ben tam bir eşeğim” notları ile “gönül almaya” itiyor. “Kadındır, şöyle yapar böyle yapar” diye toplumsal propagandayı papağan gibi tekrarlamayı bilgelik sanan bir çoğunluk var. Öyle ki, BPD bir kadınla beraber olmuş ve enkaza dönmüş bir adam bile beni ilk aradığında, ben ne eşeklik yaptım da bu premsesi kaybettim diye arayabiliyor 😀 Arkadaşlar, hayatınız boyunca psikolog yüzü görmemişken 1 senelik ilişki sonrası psikiyatriye gidip ilaç alıyorsanız, bir premsesin değil manipülatif bir narsistin elinden geçtiğinizi anlayın bir zahmet. Herkes bu duruma düşmüyor ama bu hale gelip manipüle edildiğini anlayamayan insanlar var. Şimdi bunu okuyup Mahmut Abi benimle konuşmasından örnek veriyor diye düşünen arkadaşlar varsa söyleyeyim, bunu 20 – 25 vakada gördüm yani herhangi birinizi örnek vermiyorum ve maalesef istisna değilsiniz.

Öfke yemi (outrage bait)

Erkek adam sosyal medya hesaplarına birçok takipçi mesaj atıyor ve bu mesajların önemli bir kısmı öfke yemi (outrage bait) sayılabilecek paylaşımlarla ilgili:

“1.90 olmayan, 20 bin kazanmayan, ateş osurmayan kendine erkek demesin bir zahmet.”

Hamile kalıp terk edilirseniz size direkt nikah basıp çocuğunuza kendisi babasıymış gibi babalık yapacak bir en yakın arkadaş edinmiş olun.”

“Bu dünyaya bir toksik maskülen birey daha getirmek istemiyorum. O nedenle ya kız olur ya da kürtaj.”

“İlim Adamı Cermet Meyhan, cavid19 hastalarını toplama kamplarına atalım dedi.”

vs … vs …

Arkadaşlar, bunlar öfke yemi. Öfke yemi, sosyal medya şirketlerinin, reklamcıların, geleneksel basının ve giderek artan oranda bireylerin sosyal medya hesaplarında aksiyon yaratmak için kullandıkları bir strateji. Bu insanlar ve şirketler, öfke çekeceğini bildikleri sosyal medya materyalleri yaratıyorlar ve bunlar ile tıklama, paylaşım ve hesap etkileşimi çekmeye çalışıyorlar.

Sosyal medya tamamen tıklama, yorum, paylaşım ve beğeni ile ilgili. Sosyal medyada girilen bir postanın görünürlüğü, bunların artışı ile doğru orantılı. Zira sosyal medya algoritmaları, insanları sosyal medya platformuna çekmek, orada tutmak ve böylece mümkün olduğu kadar çok reklam göstermek için, çok etkileşimli entarileri öne çıkarıyor.

Fakat insanlar tıklama yemi (click bait) stratejilerine karşı bağışıklık geliştiriyorlar ya da sosyal medya belli bir stratejiyi takip eden girişlerle o kadar kirleniyor ki, bu strateji firmalara zarar vermeye başlıyor zira kullanıcılar bunlardan bıktığı için sosyal medya sitelerinden soğuyabiliyorlar. Örneğin yakın zamana kadar “Bob bokunda boncuk buldu ama sonra olanları asla tahmin edemezsiniz …” tadında yemlerle doluydu. Bunlar merak yemi (curiosity bait)  idi ve ortamı o kadar kirlettiler ki 2016 yılı civarında Facebook’un bunlara karşı savaş açması ile ortadan kaybolmaya başladılar.

Bu tarihten sonra ise firmaların geliştirdiği yeni yöntem öfke yemi oldu.  Öfke yemi de “bak sen şu utanmazlara, ne saçmalıyorlar”, “abi çok öfkelendim, bunlar iyice azıttı” diye binlerce kez paylaşılıyor ve daha çok reaksiyon = daha fazla etkileşim = daha fazla tıklama = daha fazla reklam geliri. Bu yöntemi bireyler de hesaplarına ilgi çekmek için kullanmaya başladılar. Yukarıdaki örneklerin çoğu da zaten bireylerin yaptığı şeyler.

Bizim hesaplara hergün “Eüzibillah Din elden gitti ağam, kızlar azdı” tandanslı mesajlar atan arkadaşların çoğunun sinirlendiğini görüyorum. Mesela hatunların en çok öfke yemi yarattığı giriş olan “1.90 olmayan, 20 bin kazanmayan, ateş osurmayan kendine erkek demesin bir zahmet.” gibi bir şeyi gönderip, “abi şuna bak ya, çıldıracağım” gibi şeyler söylüyorlar. Halbuki, bu hatun öfke yemi atıyor. Maalesef birçok erkek de yiyor.

Şimdi ben de twitter’da öfke yemi kassam “Sport Illustrated modeli gibi olmayan, erkeği eve geldiğinde çayını hazır tutmayan, eğilip ayaklarını yıkamayan kendine kadınım demesin”, “Erkeğinin getirdiği ikinci sevgili ile arkadaş olamayan sevgiliyi terk edin” yazabilirim. Bununla iyi etkileşim de çekebilirim ama sizce burada aradığım kadın ile ilgili kriterleri mi yazıyorum? Tabii ki hayır ve hemen hepiniz bunun farkına varabilirsiniz. Peki birçok arkadaş, BMW ile gezen 1.90, atletik erkek nüfusunun %50 değil %0.5 bile olmadığı barizken kızların bunları yazmasına “ha tabii güzelim, hayaller Beverly Hills, gerçekler Seyrantepe” diyemiyorlar? Bunun nedeni kısmen kadınları ve kapasitelerini kafalarında büyütmekten olabilir. Yani kadınları saf, duru kraliçeler olarak büyütmekten, şeytani kraliçeler olarak büyütmeye evriliyorlar ama ikisinde de kadınları kapasitelerinin çok üstünde büyütüyorlar.

Yanlış anlamayın, böyle şeyleri bizimle paylaşmaya devam edin. Zira biz bunların altına bir iki şey yazıp gelen etkileşimden nemalanıyoruz. Ama bu tip girişleri zerre ciddiye almıyoruz. Siz de ciddiye almayın, öfkelenmeyin, çıldırmayın. Ben bireysel olarak sosyal medya kullanmıyorum ama kullansam da bunların altına öfke ile bir şeyler yazmazdım. Size de aynı şeyi tavsiye ederim.

Sosyal medya ve özellikle Twitter, algoritma olarak negatif duyguları körükleme üzerine kurulu. 1980’lerde Twitter olsaydı muhtemelen Sovyetler yarın kafamızda nükleer bomba patlatacak korkusu ile yaşardık ve bu korku o günlerde vardı ama herhalde sosyal medya olsaydı insanların hayatını 1000 kat etkilerdi. Korkarım 2020’ye kadar çöküşte olan geleneksel medya da korku yemini keşfetti ve bunun büyük bir yığın üzerinde çok iyi çalıştığını gördü. Bundan sonra her şeyi olduğunun 100 katı yoğunlukta yaşayacağız gibi görünüyor. Fakat siz kendiniz için bir iyilik yapın. Ya sosyal medyadan uzak durun ya da sosyal medyada durduğunuz süreyi azaltın. Ama sizde korku, öfke, kaygı, vs. oluşturan girişlerin tuzak olduğunun, yem olduğunun ve sizi manipüle etmek için yaratıldıklarının bilincinde olun.

Karantina için Öneriler | Disiplinli Olmak

Merhaba millet. Ben Mr. Deer. Bu sefer konumuz karantina da disiplin. Pandemi sürecinde evde çok fazla vakit geçiriyoruz ve sosyal enerjimiz bir hayli düştü. Yalnız hissediyoruz, kayıplar veriyoruz, partnerlerimizden ve arkadaşlarımızdan uzağız. Bu süreçte disiplinli olmanın ne kadar zor olduğunun farkındayım ve sizlere disiplininizi koruyabilmeniz için bazı önerilerden bulunacağım. Bunlar uygulaması nispeten kolay ama hayatınızı yüksek ölçüde olumlu etkileyecek öneriler. Umarım bu süreci bir gün geride bırakıp Sokakta, AVM de, Gece kulüplerinde,  Barlarda yeni insanlarla tanışmaya devam edebiliriz. Sağlıklı ve disiplinli günler diliyorum dostlarım hepimize, İYİ SEYİRLER!

Diğer postlarım ve yazılarım için tıklayınız.

Jordan Peterson – Engeller, Negatif Duygular ve Duygusal Denge

Kişilik ve Dönüşümleri kitabının Piaget ve Adım Adım Jung bölümünden.

Daha önceki mitolojik ve şamanik geçiş ritüelleri dersinde, insan evriminin keskin düşüş ve çıkışlarla bezeli, yukarı doğru bir çizgide olduğundan bahsetmiştik. Hayat yolunda ilerlerken başımıza ciddi bir engel çıkar. Bu engel ya bizi davranışsal olarak engelleyerek şu anki davranış planlarımızla hedefimize ulaşmamızı engeller ya da bundan daha karmaşıktır ve zaman içinde kendi davranışlarımızı entegre etmek için kullandığımız tüm yapıyı
sarsar.

Aradaki fark şöyledir. Partnerinizle dışarı çıktınız diyelim ve partneriniz oldukça gergin davranıyor. Yani diyelim ki şaka yapıyorsunuz veya gülümsüyorsunuz ama partneriniz buz gibi davranıyor ya da sinirli bir şekilde karşılık veriyor. Bu durumda siz de kendinizi buna göre ayarlarsınız. İşler bir miktar bozulur ve tüm gece mahvoldu diyeceğiniz bir hale gelir. Ama bu olduğunda tüm ilişki bitti demezsiniz. Gerçi bunlar sık oluyorsa o noktaya da gelebilirsiniz.

Bu durumda ona “tüm gece mahvoldu” diyebilirsiniz ve bu muhtemelen bir miktar aşırı reaksiyon göstermek anlamına gelir. Klinik psikolog olarak izlenimim, eğer insanlar katlanması zor bir şekilde davranıyorlarsa, siz bunu gözlemlerken üç kere bu şekilde davranmasına izin verin. Üçüncü kez aynı şekilde davrandığında “bak böyle davranıyorsun” deyin. Bunu söylediğinizde size “hayır öyle davranmıyorum” diyecektir. Siz de “Hayır böyle davranıyorsun. Bak şurada ve şurada böyle davrandın” dersiniz.
Bu durumda temelde kaybetmiş olur ve siz de direkt kazanan olursunuz. Ama sadece bir kerelik bir şeyse, dert etmemeniz daha iyi. Bir kere olduysa, bunun tek bir kez ve spesifik bir problem olmadığına dair elinizde bir delil yok. Ama üç kere olduysa artık elinizde güçlü bir delil var. Bu şekilde aşırı tepkisel olmak ile dik durmak arasındaki dengeyi tutturursunuz. Her şeye tepki gösteren biri de olmak istemezsiniz, itilip kakılabilen biri de. Yani fazla toleranslı olma ile tepkisel olup gereksiz kavgalar etme arasındaki denge için üç kere kuralı iyi işler.

Neyse, partnerinizle dışardasınız ve partneriniz oldukça sinir bozucu davranıyor ve siz bu davranışını değiştiremiyorsunuz. Şakalar yapmak yerine belki de telefonunuza bakıp onu kendi halinde sakinleşmeye bırakmak daha mantıklı. Bu şekilde onunla etkileşimde kullandığınız çerçeveyi fazlaca sarsmazsınız. Sonuçta akşam az çok planlandığı gibi
gidiyor ve hala size rehberlik eden algısal yapıları ve beklentileri kullanabiliyorsunuz.

Biraz ayar gerektiriyor belki ama bu ayar yüksek çözünürlükte ve çok küçük. Bu sizi biraz rahatsız edecek ve “ne oluyor?” diye düşüneceksiniz. Belki “bende bir sorun mu var?” diye düşüneceksiniz. Sıkılgan, içine kapanık insanlar genellikle böyle düşünürler. Ya da belki onda bir sorun olduğunu düşüneceksiniz. Ama ne olursa olsun bu olay o kadar da ciddi değil.

Bir de şu senaryoyu düşünün. Partnerinizle dışarıdasınız ve biri restorana giriyor ve sizin masaya gelip partnerinize “merhaba, kız arkadaşın / erkek arkadaşın olduğunu bilmiyordum. Geçen hafta buluştuğumuzda bana bundan bahsetmemiştin.” diyor. Şimdi bu tamamen farklı bir senaryo. Evet hepiniz bu senaryoyu duyunca güldünüz zira bunun gerçekten tamamen farklı bir senaryo olduğunu biliyorsunuz. Peki ikinci senaryo neden
birinci senaryodan daha sarsıcı? Eğer dünya ile ilgili varsayımlarınız bir anlamda bir hiyerarşi içinde düzenlenmişlerse, yaptığınız küçük küçük şeyler bu hiyerarşinin en altında mikro – detaylardır. Hiyerarşide soyutlaya soyutlaya en tepeye çıktığınızda, “ben sadakat temelli bir ilişki içindeyim” gibi bir varsayım vardır. Şimdi sadakat temelli bir ilişki içinde olmak ile mikro – detaylar arasında başka hiyerarşi seviyeleri vardır. Sarsıntı hiyerarşide ne kadar yukarı olursa, siz o kadar sinirlenip streslenirsiniz. Sinir bozucu partner pek dert olmayabilir ama sizi aldatan bir partner hiyerarşinin tepesinde bir sarsıntıdır. Bu seviyede sarsıntı sizi geçmişinizi ve geleceğinizi hatta belki de gerçekte kim olduğunuzu ve karşınızdakinin kim olduğunu sorgulamaya iter.

Bu gerçek bir felaket değil mi? Her şeyi darmadağın eden bir felaket. İşte bu daha önce konuştuğumuz yeraltı dünyasına yapılan yolculuktur. Piaget’in de buna benzer bir fikri vardı zira Piaget’in gelişim aşamaları teorisi de bu şekilde iniş ve çıkışlarla işaretlenmiş bir teoriydi.

Çocuklar kendilerini motor sistemlerden yukarı doğru inşa ederlerken, kendilerine ait ve faydalı bu küçük alt öğeleri canlandırıyorlar. Ama zaman zaman inşa ettikleri bu araçlar, alt kişilikler, arzuladıkları sonuçları yerine getiremiyorlar. Örneğin 3 yaşındaki bir çocuk kreşe gider ama arkadaş edinmekte zorlanır. Bu çocuk eve geldiğinde ağlar, öfkelenir ve sarsılmış bir şekilde “kimse benimle oynamak istemiyor” der. Biliyorsunuz çocuk bu
durumda gerçekten ağlar. Çocuk sanki yetkin olduğu bir sahadan yetkin olmadığı bir sahaya ışınlanmış gibidir. Duygular, özellikle de negatif duygular, sizin içinde yetkin olduğunuz bir sahadan yetkin olmadığınız bir sahaya geçtiğinize işaret ederler. Eğer ağlıyorsanız bu genelde endişe veya acı sinyalidir. Bazen öfke de insanı ağlatır ama ağlamak genellikle endişe ve acı sinyaller. Bu, bildiğiniz şeylerin artık arzu ettiğiniz sonuçları üretmeye yetmediği bir durumun içine düştüğünüz anlamına gelir. Böylece ağlarsınız ve yardım alırsınız. İnsanlar gelip sorunun ne olduğunu sorarlar ve size destek olurlar. Belki sizi teselli ederler, belki de sizin ne yapmanız gerektiği konusunda size tavsiye verirler.

Ya da siz eğer zeki bir ebeveynseniz, çocuğunuzla siz oynarsınız ve onun diğer insanlarla sosyal etkileşim yeteneklerini geliştirmesini sağlarsınız. Ya da onu diğer çocuklarla daha fazla oyun oynayabileceği yerlere götürürsünüz, onu gözlemlersiniz, onun bu küçük alt kişiliklerini geliştirmesine yardımcı olursunuz ve ona daha fazla bilgi vererek daha
sofistike biri olmasını sağlarsınız.

Bu Aşama Teorisinin Piagetçi fikirlerinin bir kombinasyonudur. Düşüşlerce çentik atılmış yukarı doğru ilerlemedir. Bu bir önceki yapının dünyaya artık iyi adapte olmamasından kaynaklanan kafa karışıklığı ve sonrasında gelen asimilasyon ve uyumdur. Piaget asimilasyon ile uyumu birbirinin zıddı şeyler olarak düşünürdü ama bunlar tam olarak zıt değiller ve bu anlaşılması zor bir şey. Ama Piaget’e göre asimilasyon demek, insanın şu
anki yapısının içine bilgi çekmesi ve içine bilgi çekilen yapının çok fazla değişmemesi demekti. Uyum ise insanın çok büyük hacimde bilgi çekmesi ki bu genellikle negatif bilgidir ve sonrasında bu bilgiyi anlamakta kullandığınız yapıda büyük sarsıntı yaratarak o yapıyı yeniden inşa etmek demekti.

Piaget bunları asimilasyon ve uyum olarak düşünüyor ama bunları asimilasyon mikro davranış seviyesinde olacak şekilde bir süreklilik halinde düşünmek daha kolaydır. Mesela çatal tutmaya çalışırsınız ama elleriniz uyuşmuştur. Çatalı birkaç kere kavramaya çalışırsınız ama başaramazsınız. Sonra tutuşunuzu değiştirirsiniz ve çatalı tutarsınız. Yani çok az biraz sinir bozucu bir şey. Alt tarafı çatala bakıp tutuş açınızı değiştireceksiniz ve bu sebeple dünya tepenize yıkılmayacak. Ama çorbanızdan fare ölüsü çıkarsa bu çok daha sinir bozucu bir şey ve bu yine hiyerarşik bir problem. Yani en alt seviyede, motor hareket yapılarına yakın seviyede, asimilasyon kolaydır: Yapmanız gereken tek şey benim harita olarak düşünmeyi sevdiğim şeyler üzerinde, harita ya da kişilik, ufak değişiklikler yapmaktır. Biliyorum kişilik ve harita birbirlerinden uzak şeyler gibi görünüyorlar ama aslında birbirlerine çok benziyorlar. Bu, ufak ayarlamaların mı yoksa
tüm yapıyı çöpe atmanın mı gerektiğine bağlıdır. Yani problem bijon somununu sıkılaştırarak mı yoksa yeni bir araba alarak mı çözülüyor gibi. Sizin seviyelerinizi zorluk seviyeleri olarak düşünebilirsiniz.

Bunu düşünmenin bir başka yolu da var. Bunu bilmeniz gerekiyor zira bir şey yanlış gittiğinde ne kadar stresli olacağınıza nasıl karar verdiğinizi anlamanız gerekiyor. Bu çok zor bir soru. Bir sabah yüzünüzde bir sivilceyle uyandığınızda ne kadar endişelenmeniz gerekli? Bunu bilmiyoruz. Belki hiçbir şeydir, belki de 6 ay sonra kanserden öleceksiniz. Bunu bilmiyorsunuz. Bir şeyler ters giderse insanların ne kadar strese kapılacaklarını nasıl ayarladıkları öyle bariz değil. Zira kötü giden şeyin ne kadar kötü gittiği o kadar belli değil. Diyelim ki yemeğe çıktınız ve partneriniz size kötü davranıyor. Bu 2 hafta içinde ayrılacaksınız anlamına mı geliyor? Aslına bakarsanız belki de bu anlama geliyor. O zaman neden dünyanın sonu geldi diye kafayı sıyırmıyorsunuz? Biliyorsunuz bazı kişiler
gerçekten de böyle davranabiliyorlar. Bu kişiler negatif duygu seviyeleri yüksek yani duygusal dengesizlik özellikleri yüksek insanlar. Bu insanlar en ufak bir anormallik, belirsizlik, tehlike, devamsızlık veya beklenmedik bir durum karşısında felakete uğrayacaklarmış gibi davranırlarken duygusal olarak dengeli bir insana “ben ayrılmak istiyorum” denildiğinde bu kişi biraz üzgün görünür ve belki bu bile onu çok rahatsız etmez.

Yani bu en alttaki mikro davranışlardan aşama aşama soyutlamalara giden motor hareket hiyerarşisini düşürseniz, bir şeyler ters gittiğinde ne kadar kaygı duyacağınızı nasıl hesapladığınızı anlayabilirsiniz. Sorunun küçük olduğunu varsayıp alt seviyede kontrol edersiniz. Eğer o seviyede çözülmüyorsa bir seviye yukarıya çıkarsınız. Arabanız bozulduğunda hemen yeni bir araba almazsınız. İlk önce mesela akü mü bitti diye bakarsınız. Zira bu yol, size en az sorun çıkaracak yoldur. Ve aynı zamanda bu zihin temizliği açıdından iyi bir şemadır.

Bu Occam’ın Usturası (Occam’s Razor) prensibine benzer. Occam’ın Usturasını biliyorsunuz değil mi? Bunu bilmeniz lazım. Occam’ın Usturası, Ortaçağ düşünürü Occam tarafından ortaya atılmış bir prensip. Occam “açıklayıcı prensiplerinizi gereğinden fazla çoğaltmayın” der. Bu ne demek? Eğer bir şeyin neden kötü gittiğine dair 6 tane açıklamanız varsa, bunları basitten karmaşığa doğru sıralayın ve en basit açıklamayı alın.
Eğer bu açıklama yetersiz ise bir sonraki en basit açıklamayı alın ve açıklama yeterli olana kadar böyle devam edin. Occam’ın Usturası, bilimde sıklıkla kullanılan bir kılavuz prensiptir. Eğer basit bir açıklamanız varsa, bunu bir sürü karmaşık varsayım ile daha da zor hale getirmeyin. Bu aslında daha derinde yatan bir gerçeğin de altını çiziyor olabilir: herhangi bir varlık kümesinin herhangi bir konfigürasyonda olma ihtimali düşüktür ama en az ihtimalli ve en karmaşık konfigürasyonda olma ihtimali çok düşüktür.

Her neyse, umarım anlaşılır olmuştur. Bütün bu fikirleri birbirine karıştırabilirsiniz. Kişilik hiyerarşinin en altında davranışlar var; en üstte ise soyutlamalar, mesela “iyi bir insan ol” gibi ahlaki soyutlamalar var. Başınıza beklenmedik bir şey geldiğinde, ne kadar kaygı ve acı duyacağınız, hasara uğruyor görünen seviyenin hiyerarşideki yüksekliği ile doğru
orantılıdır. Bu seviyeyi sizin bir şekilde tahmin etmeniz gerekecek ve bu tahmin de kısmen sizin mizacınıza bağlı. Eğer Duygusal dengesizliği yüksek biriyseniz, bir felakete uğradığınızı tahmin edeceksiniz ama eğer duygusal dengesizliği düşük biriyseniz, bunun sorun olmadığını düşüneceksiniz. Bu tahmin kısmen de sizin kendi yetkinliğinizi nasıl algıladığınıza bağlı. Duygusal dengesizliği yüksek biri olsanız bile geçmişte küçükten büyüğe problemlerle karşılaşmış ve bunları çözüp bir şeyler öğrenmiş biriyseniz, muhtemelen “evet bu bir problem ama ben problem çözebilen bir insanım o nedenle bu problem sorun değil” diyeceksiniz ki bu kendiniz hakkında düşünmenin iyi bir şeklidir. Bu, “herhangi bir problem yok” demekten daha iyidir. Böyle düşünürseniz zaten size bol şans. “Ben bir problemi, eğer probleme konsantre olursam başarılı bir şekilde çözen bir insanım” demek çok daha kullanışlıdır.

Sinir sisteminizin ne kadar endişe ve acı duyması gerektiğine karar vermesinin bir başka yolu da başka insanların size nasıl davrandığına bakmaktır. Eğer diğer insanlar size yetkin biriymişsiniz gibi davranıyorlarsa, sinir sisteminiz daha az duygusal dengesiz olacaktır. Daha fazla serotonin üreteceksiniz ve hata belirtilerine daha az global tepkiler
vereceksiniz.

Böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum

Dünya bu kadar problemliyken insanlar, özellikle de dar gelirliler neden çocuk yaparlar diye sormuş bir arkadaş. Rasyonel bir nedeni var mı?

Şimdi burada birkaç soru var. Birincisi, “dünya bu kadar problemli iken insanlar neden çocuk yaparlar?” Dünyanın bu kadar problemli olmadığı bir zaman var mıydı ki? Yoktu ama dünyanın bundan kat be kat problemli olduğu zamanlar çoktu. Dünyayı bir ütopyayla karşılaştırırsanız (ki bu çıtkırıldım fikirlerin çıkış noktası o tip ütopyalı ve izin verildiğinde de dünyanın en korkunç distopyalarını yaratan fikir akımları) evet dünya çok problemli ama tarihi ile karşılaştırırsanız dünyanın en rahat çağında yaşıyorsunuz.

Bu lafı her duyduğumda aklıma Budist rahibe Tenzin Palmo’nun ünlü sözü gelir:

“Evet zaman kötü ama burası Samsara. Zaman ne zaman iyiydi ki?”

İnsanlar veba dünya nüfusunu kırarken, insanlar gümbür gümbür 2. Dünya Savaşına giderken, yarın nükleer savaş olup da kıyamet kopma ihtimali varken, kıtlıktan milyonlar ölürken çocuk yapmışlar. Siz problem görmemişsiniz.

İnsanların bireysel nedenleri olabilir ama genellikle gelecekten ümidi kesen insanlar çocuk yapmazlar, bu ümide sahip olan insanlar çocuk yaparlar. Birey olarak motivasyonunuz farklı görünebilir ama benim genelde gözlemlediğim bu. Gelecekten ümidi kesmiş, hayatın karmaşıklığıyla başa çıkamayan, yaşamaktan korkan insanlar bu tür düşüncelere sarılıyorlar.

Bir de şu an bu tür söylemler radikal çevreciler ve radikal feministler gibi antinatalist (üreme karşıtı) akımlar çok yaygın ve bu tür düşünceler özellikle entellektüel kesime çok yayıldı. Radikal çevreciler hızlı bir şekilde, insanlar olmasa dünya daha iyi bir yer olur, insanların sayısı azaltılmalı, dünyaya çocuk getiren çevre düşmanı, vs. Aslına bakarsanız ben radikal çevrecileri özellikle de insan düşmanı olanlarını, her karmaşa devrinde ortaya çıkan “kıyamet yakın” temalı tarikatlara benzetiyorum.  Bunların “böyle bir dünyaya çocuk mu getirilir?” fikri, onlardan etkilenmeye yatkın sol kesime yayılmaya başladı ve hızlı bir şekilde demografik olarak yok olmalarına neden oluyor. Bu iyi bir şey değil.

İkinci ve asıl soru, “dar gelirliler neden çocuk yapıyor sorusu”. Soru sanırım yanlış sorulmuş yoksa bu kibirli soruya cevap “neden yapmasınlar ki?” olur. Çocuk yapmak seçkin bir zümreye ait bir ayrıcalık mı yani? Sanırım asıl soru, “fakirler neden çok çocuk yaparlar?”.

Şimdi insanın evrimsel yazılımında, hayat zorlaşıp türün devamlılığı tehlikeye girdiğinde daha çok çocuk yapma eğilimi var. Bunu makro ölçekte görebiliyorsunuz. Ülkeler refaha ulaştıkça çocuk yapma oranları düşüyor. Ülkeler fakirleştikçe, çocuk oranları artıyor. Ya da daha doğrusu 5 yaş altı çocuk ölümleri azaldıkça, insanlar daha az çocuk yapıyorlar. Bill Gates’in sonradan bağlamından saptırılan ve bazı aşı karşıtlarının “aşı ile çocuklarımızı öldürecek” imasıyla pazarladığı bir ropörtajı var: “Aşılama ile nüfusu azaltabiliriz”. Aslında ropörtajın tamamını okursanız dediği şey şu: “Bir toplumda aşı ile 5 yaş altı ölümler azaltıldığı zaman, insanlar daha az çocuk yapıyorlar”.

Bu dürtü rahat evlerinde, henüz hayata atılmamış insanların anlayabileceği bir şey değil ama orada var. İnsanlığın 70 bin yıl önce 5,000 – 7,000 arasında bir nüfusa düşebildiği zamanlardan 1950’lere kadar uzun sürede gelişmiş ve 100 senelik bolluk dönemiyle ortadan kalkacak bir durum değil. Neden? Çoğunuz dünya bundan sonra bolluk içinde devam eder sanıyorsunuz ama devran birden dönebilir.

***

En son yayında biri kadınların çocuk yapıp kendilerini gerçekleştirmelerine bencilce demiş. Ben o ara yayından düştüğüm için soruyu da duyamadım, cevap da veremedim.

Çocuk yapmak ve yetiştirmek yüktür, bencilliktir, bu dünyaya çocuk mu getirilir gibi argümanları çok duyuyorum. Hiçbiriniz çocuk yapmak zorunda değilsiniz ama çocuk yapmaya bencil demeniz saçma. Hayatınızda çocuk yetiştirmemişsiniz bu belli ve yetiştirmenin ne kadar fedakarlık istediğinden de haberiniz yok. Tabii ki çocuğun hayatınıza kattıklarından hiç haberiniz yok.

Bir kadının anne olmak istemesi, anne olarak kendini gerçekleştirmek istemesi feministlerin en çok saldırdıkları şeylerden biri ve bizim camiadan birilerinin çıkıp buna paralel şeyler savunması bana çok absürt geliyor. Bir kadının ve adamın gelecek nesilleri yetiştirmesi az buz bir iş değil. Çok değerli bir şey.

Tabii genelde ortaya atılan argüman, çocuk yerine çok daha “ulvi” bir şeyler yapsak daha iyi olmaz mı? Ben bunu diyen adamları çok görüp sonra ne olduğunu da izlemiş yaştayım ve ne olduğunu size söyleyeyim. Bu adamların referans verdikleri bekar erkekler binde birdir. Kendileri genellikle sonraki 10 – 15 senede hiçbir şey yapmıyorlar zira çocuk “istemeyen” tarafları tembellikleri ve zaten başka bir şey de yapamıyorlar.

Çocuk yapmayan tembeldir demiyorum ama bunu “bencillik”, “bu dünyaya çocuk mu getirilir abey”, vs. gibi laflarla rasyonelleştirenlerin çoğunun derdi başka. Gerçekten bir şeyler yapmak için çocuk yapma şanslarını feda eden adamlar genellikle bir fedakarlık yaptıklarının farkında oluyorlar.

Tekrar edeyim, çocuk yapmak istemeyenlere sözüm yok ama çocuk yapmama bahanesi olarak çocuk yapmayı aşağı görmeye çalışanların motivasyonları bana hep şüpheli gelmiştir.